Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2020/971 E. 2023/1277 K. 23.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/971 Esas
KARAR NO: 2023/1277
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ:İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ:12/03/2019
NUMARASI:2017/558 Esas, 2019/213 Karar
DAVA:İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ:23/11/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; taraflar arasındaki ticari ilişki kapsamında müvekkilinin davalıdan takip tarihi itibarıyla 15.622,01 USD alacağı bulunduğunu, davalının borcun 6.220,00 USD’lik kısmını kabul edip icra dosyasına ödediğini, kalan alacak yönünden ise icra dairesinin yetkisine ve borca itiraz ettiğini, para alacağına ilişkin takipte alacaklının yerleşim yeri icra dairesi de yetkili olduğundan, icra müdürlüğünün yetkisine itirazın haksız olduğunu, alacağa dayanak faturaların kur farkından kaynaklandığını, müvekkilinin satışlarını Dolar üzerinden yaptığını, ancak VUK gereği faturalarını Türk Lirası üzerinden kestiğini, vadesinden ödenmeyen faturalar için, vadesinde ödenmesi gereken dolar kuru ile ödeme tarihindeki kur arasında oluşan farkın faturalandırıldığını, davalının daha önce kesilen kur farkı faturalarını hiçbir itirazı olmadan ödediğini, bu nedenle davalının borca itirazının da haksız olduğunu ileri sürerek davalının İstanbul … İcra Müdürlüğü … E. Sayılı dosyasındaki takibe itirazının iptali ile takibin devamına, alacağın % 20’sinden az olmamak üzere icra tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesi ile; taraflar arasında sözleşme bulunmadığından davada alacaklının yerleşim yeri mahkemesi olan İstanbul Mahkemelerinin değil, müvekkilinin yerleşim yeri olan Karşıyaka Mahkemelerinin yetkili olduğunu, taraflar arasında bu yönde bir sözleşme hükmü bulunmamasına rağmen, müvekkiline vade farkı faturaları kesildiğini, vade farkına dair bu faturaları iade ettiklerini, cari hesap dökümüne göre müvekkilinin 23.057,05 TL borcu olup borcu icra dosyasına ödediklerini savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; davacının munzam zarar niteliğindeki kur farkını talep edebilmesi için öncelikle zararını ispat etmesi gerektiği, diğer bir deyimle alacaklı lehine munzam zarara hükmedilebilmesi için alacaklının elde edeceği parayı vade tarihinde hemen yabancı paraya çevireceğini ispat etmesi gerektiği, diğer yandan davacının munzam zarar olarak talep ettiği kur farkını fiili ödemenin veya anlaşmanın olduğu hallerde taraflarca kararlaştırılan para birimi hangisi ise bu para birimi üzerinden talep etmesi gerektiği, somut olayda fiili ödemelerin Türk Lirası cinsinden yapıldığı gözetildiğinde, kur farkı nedeniyle oluşan munzam zararın da Türk Lirası cinsinden talep edilmesi gerektiği, ancak davacının takipte alacağını Türk Lirası üzerinden değil USD cinsinden talep ettiği, bu sebeple başlattığı icra takibinin yerinde olmadığı, ayrıca kur farkından kaynaklı bir zararın doğduğu ve bu zararın borçlunun temerrüdünden kaynaklı olduğunun kanıtlanamadığı, davacının kur farkından kaynaklı munzam zararını kanıtlayıcı nitelikte ticari defter ve kayıtlarını sunmadığı, sunduğu defter ve kayıtlarda da takip ve dava konusu alacağın takip talebinde belirtildiği gibi olmadığı, davacının cari hesap borç alacak takibini USD ile yaptığı ve fakat ticari ilişkisini gösteren mal satım ve para tahsilatını resmi defterlerine TL olarak işlediği, bu nedenlerle davacının ispat yükünü yerine getirimediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Karar yasal süresinde davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir. Davacı vekili istinaf nedenleri olarak; müvekkilinin satışlarını Dolar üzerinden yaptığını, vadesinde ödenmeyen faturalar için kur farkı nedeniyle oluşan farkın faturalandırıldığını, Yargıtay emsal kararı gereği ödeme tarihindeki kur ile fiile ödeme günündeki kur farkının istenebileceği, bu hususta taraflar arasında fiili uygulama da olduğunu belirterek kararın kaldırılmasının ve davanın kabulünü talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLER VE DEĞERLENDİRME: Dava, kur farkı nedeniyle düzenlenen faturalardan doğan alacağın tahsili için yapılan takibe itirazın iptali istemine ilişkindir. Dosya kapsamından; davacının 15.622,00 USD’nin tahsili için davalı aleyhine takip başlattığı, davalının borcun 23.057,00 TL’sini ödeyerek kalan kısım yönünden takibe itiraz ettiği, itiraz dilekçesinin davacıya tebliğ edilmediği, takibe itirazın iptali ile takibin devamı için bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, davacı vekili hükmü istinaf etmiştir. İstinaf konusu edilen uyuşmazlık; vadesinde ödenmeyen faturalar için, vadesinde ödenmesi gereken dolar kuru ile ödeme tarihindeki kur arasında oluşan farkın davalıdan istenip istenemeyeceği, taraflar arasında kur farkının faturalandırılması gerektiği yönünde fiili bir uygulama olup olmadığı hususlarında toplanmaktadır. İlk derece mahkemesinde talimat yolu ile alınan 09/07/2018 tarihli raporda; davalı defterlerinin usulüne uygun tutulduğu ve birbirlerini teyit ettiği, davalının davacı ile cari hesap kayıtlarındaki tüm işlemlerini Türk Lirası üzerinden ticari defterlerine işlediği, davalı defter ve kayıtlarına göre davalının takip tarihi itibarıyla davacıya 23.057,05 TL borcu bulunduğu, bu borcun icra dosyasına ödendiğini belirtilmiştir.İlk derece mahkemesinde alınan 18/10/2018 tarihli raporda; davacı defterlerinin usulüne uygun tutulduğu, davacının 2015 ve 2016 yıllarında düzenlediği dört adet kur farkı faturasının davalıya teslimine dair kayıt bulunmadığı, 2017 yılında düzenlenen iki adet kur farkı faturası için davalının iade faturası düzenlediği ve davacının iade faturalarını kabul ettiği, icra dosyasında alacak tutarı 15.622,01 USD (59.051,20 TL) belirlenmesine rağmen, davacının resmi defterlerinde alacak miktarının 32.673,13 TL muadili 13.909,63 USD olduğu belirtilmiştir. Davacının alacak talebi, vadesinde ödenmeyen faturalar için fiili ödeme günündeki kur ile vade tarihindeki kur arasındaki farktan kaynaklandığı anlaşılmaktadır.Yabancı para borcunu zamanında ödemeyerek temerrüte düşen borçlu, borcunu daha sonra ödemesine rağmen ödeme tarihi ile temerrüt tarihi arasında yabancı paranın kurunda meydana gelen farktan dolayı alacaklının zarara uğramasına neden olabilir. Alacaklının bu zararını munzam zarar olarak talep edebilir. Aşkın (munzam) zararın ispatına ilişkin yükümlülük, bu zararın varlığını iddia eden alacaklının üzerindedir. Bu bağlamda aşkın (munzam) zarar alacaklısı, 6098 sayılı Kanun’un 122 nci maddesine dayalı olarak tazminat talebinde bulunabilmesi için öncelikle kaynağı ne olursa olsun evvela bir alacağı olduğunu, borçlunun temerrütte bulunduğunu, illiyet bağını ve bu alacağını tahsil edememesinden veya geç ödeme yapılmasından doğan ve duruma göre malvarlığında azalma veya engellenen kazançlardan oluşan zararını kanıtlamak durumundadır. Aşkın (munzam) zararın talebinde varlığı iddia olunan zararın, yine alacaklı tarafından yasal ispat vasıtalarıyla somut, inanılır ve açık bir biçimde ispatlaması gerekir. Başka bir anlatımla, alacaklı tarafça aşkın (munzam) zarar olgusu, 6100 sayılı Kanun’un 194 üncü maddesi gereğince ispata elverişli şekilde somutlaştırılarak ileri sürülen iddianın ispatı için gerekli tüm deliller somut olarak ortaya konulmalıdır. Bu itibarla salt ülkenin ve piyasanın içinde bulunduğu ekonomik olumsuzluklardan olan enflasyon, yüksek faiz, para değerindeki düşüş gibi olgulara dayalı olarak ileri sürülen aşkın (munzam) zarar talebi, alacaklının bu sebeple zarara uğradığını açık ve somut bir biçimde iddia ve ispat etmediği müddetçe, 6098 sayılı Kanun’un 122 nci maddesi kapsamında aşkın (munzam) zararın kanıtı olarak ileri sürülemez ve anılan şartlar sebebiyle ortaya çıkan olumsuzluklar alacaklı zararı olarak kabul edilemez. Dolayısıyla 6098 sayılı Kanun’un 122 nci maddesinde karşılanması öngörülen faizi aşan aşkın zararın, genel ekonomik olumsuzlukların (ülkede cari enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma) dışında davacının durumuna özgü somut vakıalarla ispatlanması gerekir. Başka bir anlatımla yüksek enflasyon, dolar kurundaki artış, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma, davacıyı ispat yükünden kurtarmayacağı gibi herhangi bir ispat kolaylığı da sağlamaz. Bu kapsamda ülkenin içinde bulunduğu ekonomik olumsuzluklardan hareketle ileri sürülen soyut ve varsayıma dayalı zarar iddiaları hükme esas alınamaz. (Yargıtay 11. HD’nin 2021/6204 Esas, 2023/1610 Karar sayılı kararı) Davacı, vadesinde ödenmeye faturalar nedeniyle kur farkından kaynaklı alacağı bulunduğunu ileri sürmüş ise de, somut bir maddi zarara uğradığını ileri sürmemiş ve parasını geç tahsil ettiği için somut bir maddi zarara uğradığını ispat edememiştir. Bunun yanında takip tarihi itibarıyla, takipte talep edilen alacak tutarının, davacının kendi ticari defterlerindeki alacak tutarından farklı ve fazla olduğunun görülmesi, davacının aşkın zarar iddiasının yetersizliğini ortaya koymaktadır. Diğer taraftan yapılan bilirkişi incelemesinde, kur farkı nedeniyle düzenlenen faturaların bir kısmının davalıya teslim edilmediği, bir kısım faturalar için ise davalının iade faturası düzenlediği ve davacının bu iade faturalarını itiraz etmeden defterlerine işlediği anlaşılmaktadır. Bu nedenle taraflar arasında kur farkının faturalandırılmasına dair fiili bir uygulama bulunduğundan da söz edilemez. Buna göre mahkemece davanın reddine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir. Açıklanan nedenler ile ilk derece mahkemesi kararında hukuka aykırılım görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 bendi gereğince esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere, 1-Dosya kapsamı ve delil durumuna göre İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan HMK’nın 353/1.b.1 maddesi gereğince davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan REDDİNE,2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununu gereğince alınması gereken 269,85 TL istinaf maktu karar harcından peşin alınan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 225,45 TL harcın davacıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAD KAYDINA, 3-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin kendi üzerine bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi aşamasında duruşma yapılmadığından vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 353/1b-1 bendi ile aynı kanunun 362/1a maddesi gereğince kesin olarak oybirliği ile karar verildi.23/11/2023