Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/721 Esas
KARAR NO: 2023/1155
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 26/11/2019
NUMARASI: 2018/639 Esas, 2019/1052 Karar
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Ticari İlişkiden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 02/11/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, davalı alacaklının, 2011 yılında meydana gelen zarar ile ilgili 2013 yılında sigortalısına halef olarak “Bakırköy … İcra Müd. …” sayılı dosya ile müvekkili hakkında adi ilamsız icra takibi başlattığını, müvekkilinin takibe itiraz ettiğini, davalı alacaklının, dosyayı tam 3 yıl işlemsiz bıraktıktan sonra 2016 yılında “Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/803 E, 2017/361 K” sayılı dosyası ile itirazın iptali davası açtığını, o davada zaman aşımı itirazında bulunduklarını, mahkemece zamanaşımı nedeniyle davalı alacaklı tarafından açılan davanın reddine karar verildiğini, kararın istinaf edilmesi üzerine, itirazın yasal süre geçtikten sonra yapıldığı, dolayısıyla takibin durmasının doğru olmadığı, devam eden takibe karşı itirazın iptali davası açılmasında hukuki yarar olmadığı gerekçesiyle davanın reddine dair mahkemece verilen kararın sonuç olarak doğru olduğunun ifade edilmesi nedeniyle davalı alacaklı tarafından takibe devam edildiğini, müvekkilinin haciz baskısı altında, ihtirazi kayıt konularak dosya borcunu ödemek zorunda kaldığını, borcun zaman aşımına uğradığını, istinaf mahkemesince zamanaşımı savunmalarının ve buna ilişkin mahkeme karar bölümünün değerlendirilmediğini, ayrıca davalı alacaklının, iddiasına konu olayda hasar oluştuğunu ve bu hasardan müvekkilinin sorumlu olduğunu ispatlaması gerektiğini, hasar oluşmadığı gibi varsa oluşan hasara müvekkilinin sebebiyet vermediğini iddia ederek takip nedeniyle davalıya borçlu olmadıklarının tespiti ile ödenen 7.711,39 TL nin davalıdan istirdadına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesi ile, Menfi Tespit davasının HMK 106. Maddede belirtilen durumlarda açılabileceğini ve HMK 106/2 ye göre davanın açılması için hukuken korumaya değer bulunması gerektiğini, dosyada tespiti istenen alacağın, mahkeme ilamı ile kesinleştiğini ve tüm derecattan geçerek onandığını ve icra dosyasından tahsil edildiğini, borçlunun bu süreçte mahkeme kanalıyla kesinleşen alacaklarına karşı yaptığı tüm itirazların yine mahkeme kararı ile reddedildiğini, bu nedenle davacının dava dilekçesinde hukuki mesnet olarak gösterilen menfi tespit davası ikame etmede hukuki yararının bulunmadığını beyan ederek davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İlk derece mahkemesince, davacı vekilinin zamanaşımı itirazının kabulü ile davacı tarafından icra dosyasına yaptırılan 7.711,39 TL nin ödeme tarihi olan 21/06/2018 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılarak, davacı vekilinin , davalı aleyhine açmış olduğu menfi tespit ( istirdat ) davasının kabulü ile, 7.711,39 TL’nin 21/06/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ Mahkeme kararının davalıya 21/01/2020 tarihinde tebliğ edildiği, istinafın yasal 2 haftalık süre içerisinde yapıldığı, harçların tamamlandığı anlaşılmıştır. Davalı vekili istinaf dilekçesinde; taraflar arasındaki ihtilafın daha önce kendilerince açılan itirazın iptali davasında , söz konusu zaman aşımı itirazları da değerlendirilerek verilen kesin hükümle çözüldüğünü, kesinleşen karara dayalı olarak alacağın tahsil edildiğini, ilk derece mahkemesince, zamanaşımı yönünden borcun istenilemeyeceği gerekçesiyle menfi tespit ve istirdat talebinin kabulüne karar verilmesinin yerinde olmadığını beyanla davanın reddine karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE Dava, davalı sigortanın, sigortalısına ödediği tazminat bedelini zarara sebebiyet verdiğini iddia ettiği, davacıdan tahsil etmek üzere başlattığı icra takibine karşı davacının, borçlu olmadığının tespiti ile haciz baskısı altında ödediğini iddia ettiği, bedelin istirdadı talebine ilişkindir.Taraflar davaya konuya ihtilafa ilişkin, kesin hükmün bulunup bulunmadığı, davalı alacağının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı, ayrıca sigorta alacak talebinden ve talep edilen miktardan davacının sorumlu bulunup bulunmadığı dolayısıyla davacının menfi tespit ve istirdat talebinin yerinde bulunup bulunmadığı hususlarında ihtilaflı durumdadır. Sigorta şirketi tarafından … Taah. A.Ş.’ye yönelik tazminat ödemesinin rücuen tahsiline ilişkin Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında başlatılan takibe borçlunun ( dosyamız davacısı) itirazı üzerine, davacı sigorta tarafından Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/803 esas sayılı dosyasında açılan davada, zamanaşımı sebebiyle davanın reddine dair verilen kararın istinaf edilmesi üzerine İstanbul Bam 17. Hukuk Dairesince 2017/1792 Esas 2018/886 Karar ilamı ile “Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … sayılı icra dosyasından çıkartılan ödeme emrinin borçlu/davalıya 13/11/2013 tarihinde tebliğ edildiği, davalı tarafça 7 günlük itiraz süresinin 20/11/2013 tarihinde dolduğu, ödeme emrine en geç 20/11/2013 günü mesai bitimine kadar itiraz edilmesi gerekirken 21/11/2013 tarihinde hiçbir borcu olmadığını belirtilerek, borcun tamamına ve faize itiraz edildiği, takibin kesinleşmesine rağmen davacının dava açmakta bir hukuki yararı bulunmadığı anlaşılmaktadır. Buna göre; ilk derece mahkemesince davanın HMK.nun 114/1-h.maddesi gereğince hukuki yarar yokluğundan usulden reddine karar vermesi gerekirken yazılı gerekçelerle karar verilmesi yerinde olmasa da sonucu itibariyle doğru olduğundan davacı vekilinin istinaf taleplerinin reddine karar vermek gerekmektedir. Sonuç olarak yukarıda yapılan açıklamalar ışığında ilk derece mahkemesinin kararının sonucu itibariyle doğru olduğundan yukarıdaki gerekçeler doğrultusunda 6100. Sayılı HMK’nun 354/1. Maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 353/1a-4 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine” kesin olarak karar verilmiştir. Her ne kadar Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen karar kesin ise de, davanın reddine ilişkin karar usule ilişkin olduğundan kesin hüküm oluşturmaz, dolayısıyla aynı ihtilafın esas yönünden tartışılmasına yönelik ikinci davada kesin hüküm itirazında bulunulması mümkün değildir. Dolayısıyla davalının ihtilafa ilişkin kesin hüküm bulunduğu yolundaki istinaf sebebi yerinde değildir. Davalının, zamanaşımının söz konusu olmadığı yolundaki istinaf sebebinin değerlendirilmesinde; davaya konu hasar sebebiyle ödemeye esas olayın gerçekleştiği tarihin 22.09.2011 olduğu, ekspertiz raporuyla tespit edilen bedelin sigortalıya ödeme tarihinin 17.02.2012 olduğu görülmüş, davacının davalıdan ilk talep tarihinin icra takip dosyasına göre 10.08.2012 tarihinde olduğu, davalının ödeme emrine itirazının 31.08.2012 olduğu, takibin bu tarihte durduğu yetkili icra dairesine gönderilme tarihinin 07.11.2013 olduğu Bakırköy …İcra Müdürlüğünün kararına göre takibin 21.11.2013 tarihinde durduğu bu tarihten sonra icra dosyasında hiç bir işlemin yapılmadığı, Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/803 esasına kayıtlı davanın da 09.09.2016 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır. Tüm bu veriler ışığında gerek davaya konu haksız eylemin gerçekleştiği 22/09/2011 tarihinde gerekse ödemenin gerçekleştiği 17.02.2012 zamanaşımı süresinin işlemeye başladığı tarihte 818 sayılı Borçlar Kanunu, eldeki dosyanın dava tarihinde ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu yürürlüktedir. 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun rücu isteminde zamanaşımını düzenleyen 73. maddesinde; “Rücu istemi, tazminatın tamamının ödendiği ve birlikte sorumlu kişinin öğrenildiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde tazminatın tamamının ödendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Tazminatın ödenmesi kendisinden istenilen kişi, durumu birlikte sorumlu olduğu kişilere bildirmek zorundadır. Aksi takdirde zamanaşımı, bu bildirimin dürüstlük kurallarına göre yapılabileceği tarihte işlemeye başlar” hükmü düzenlenmiştir. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 5. maddesinde ise; “(1) Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri, eski kanun hükümlerine tabi olmaya devam eder. Ancak, bu sürelerin henüz dolmamış kısmı, Türk Borçlar Kanunu’nda öngörülen süreden uzun ise, yürürlüğünden başlayarak Türk Borçlar Kanunu’nda öngörülen sürenin geçmesiyle, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi dolmuş olur. (2) Türk Borçlar Kanunu ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibarıyla bu süre dolmuşsa, hak sahipleri Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar. Ancak, bu ek süre, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden daha uzun olamaz.” hükmü düzenlenmiştir. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda rücu davalarında zamanaşımına ilişkin özel bir düzenleme bulunmamaktadır.Ödeme tarihinden itibaren bir yıllık sürenin geçmesi ile rücuen tazminat davasının zamanaşımına uğrayacağı kuralı ise yargısal içtihatlar ile geliştirilmiştir. Ancak 6098 sayılı TBK’nın 73. maddesi ile rücu davalarında zamanaşımı süresi ilk defa olarak yasal düzenleme altına alınmıştır. Maddenin ikinci fıkrası ile de, tazminatın ödenmesi kendisinden istenilen kişinin, durumu birlikte sorumlu olduğu kişilere bildirmemiş olması halinde zamanaşımının, hangi tarihte işlemeye başlayacağı özel olarak düzenlenmiştir. Hasar ve ödeme tarihi itibariyle Mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nun 1268. maddesi hükmüne göre, sebepsiz yere ödenmiş bulunan primin veya sigorta bedelinin geri alınması alacakları dahil sigorta mukavelesinden doğan bütün mütalebeler, iki yılda zamanaşımına uğrar. Bu sürenin ne uzatılması ne de kısaltılması TTK’nın 6. maddesi hükmü uyarınca mümkün değildir ve sürenin başlangıcı her sigorta çeşidine göre ayrı ayrı tesbit edilir. Anılan maddede zamanaşımının ne zaman başlayacağı hakkında bir hüküm yer almamıştır. TTK’nın 1264/1. maddesi hükmünün atfıyla 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun 128. maddesi hükmüne göre zamanaşımı süresi, sigorta alacağının muaccel olduğu tarihte, eğer alacağın muacceliyeti bir ihbar vukuuna bağlı ise ihbarın yapıldığı günden itibaren işlemeye başlar. Zamanaşımını kesen sebepler, BK’nın 133. maddesinde gösterilmiştir. Bu sebeplerden biri zamanaşımının işlemeye başlamasından sonra ve henüz süre tamamlanmadan ortaya çıkarsa, zamanaşımı kesilmiş olur. BK’nın 133/b-1. maddesi hükmüne göre borcun ikrarı, zamanaşımı süresini kesen bir sebeptir. Sigortacı, gerçekleşen rizikoya ait zararı ödemeyi kabul veya ikrar ederse, o zaman TTK’nın 1264/1. maddesi hükmünün yollamasıyla, BK’nın zamanaşımını kesen 133/1 ve 135. maddeleri hükmü gereğince zamanaşımı süresinin hesaplanması gerekir. Bu hükümler çerçevesinde, 818 satılı Borçlar kanunun 136/2 maddesine göre Katı, icrai takibattan neşet etmiş ise müruru zaman takibe müteallik her muameleden itibaren yeniden cereyana başlar, Denilmiş ayrıca buna paralel olarak da 6098 sayılı TBK’nun 157/2 maddesine göre de ”Zamanaşımı, icra takibiyle kesilmişse, alacağın takibine ilişkin her işlemden sonra yeniden işlemeye başlar”. Hükümleri birlikte değerlendirildiğinde davacı tarafça ilk icra takibinin 10.08.2012 tarihinde başlatıldığı, zaman aşımının bu tarihte ilk defa kesildiği davalının ödeme emrine itirazının 31.08.2012 olduğu, takibin bu tarihte durduğu yetkili icra dairesine gönderilme tarihinin 07.11.2013 olduğu bu talep dilekçesiyle ikinci kez zamanaşımı süresinin kesildiği Bakırköy …İcra Müdürlüğünün kararına göre takibin 21.11.2013 tarihinde durduğu bu tarihten sonra icra dosyasında hiç bir işlemin yapılmadığı görülmüş son işlem tarihi 2013 yılı ile dava tarihi olan 20/09/2016 tarihine kadar her türlü şekilde iki yıllık zaman aşımı süresinin dolduğu, zamanaşımının, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade etmesi, böylece zamanaşımının, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürmesi ve “alacağın dava ve icra edilebilme özelliği”ni ortadan kaldırdığı dikkate alınarak davacının alacağının zamanaşımı uğradığının anlaşıldığı, yine davacının, icra dosyasına yapılan ödemenin ihtirazı kayıtla haciz baskısı altında yapıldığı yolundaki iddiasının kabulünün gerektiği, açıklanan bu sebeplerle menfi tespit davasının kabulü ile ödenen 7.711,39 TL’nin davalıdan istirdaden alınıp davacıya ödenmesine ilişkin ilk derece mahkeme kararında hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından davacının istinaf talebinin reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/639 Esas, 2019/1052 Karar sayılı ve 26/11/2019 tarihli karar usul ve yasaya uygun bulunduğundan davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1b-1 bendi gereğince istinaf başvurusunun esastan REDDİNE, 2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununu gereğince alınması gereken 269,85 TL istinaf maktu karar harcından peşin alınan 131,69 TL harcın mahsubu ile eksik kalan 138,16 TL harcın davalıdan tahsili ile HAZİNEYE GELİR KAYDINA, 3-Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 353/1b-1 bendi ile aynı kanunun 362/1a Maddesi gereğince kesin olarak oybirliği ile karar verildi. 02/11/2023