Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2020/270 E. 2021/48 K. 14.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/270 Esas
KARAR NO: 2021/48
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 21/02/2019
NUMARASI: 2002/93 Esas, 2019/143 Karar
DAVA: Şahsi İflas
KARAR TARİHİ: 14/01/2021
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; 10.07.2001 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 09.07.2001 tarihli BDDK kararı uyarınca … Bank A.Ş’nin temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetiminin Bankalar Kanunun 14/3-4. maddeleri gereğince TMSF’ye devredildiğini, fon yönetim kurulunun 10.07.2007 tarihli kararıyla banka hisse senetlerinin tamamının fon adına kaydedilmesi yönünde karar oluşturulduğunu, banka yeminli murakıplarınca düzenlenen 09.10.2001 tarihli raporda … Bank A.Ş’nin hakim hissedarı olan … Holding A.Ş ile ilişkisi bulunan grup firmaları başta olmak üzere grup dışı firmalara banka tarafından kullandırılan kredilerin olduğunu ve bankanın iştiraki olan … Ltd. aracılığı ile yasal düzenlemelerdeki kredi sınırlarının dolanılarak ve mali güçlerinin çok üzerinde ödeme güçlerini aşacak derecede yüksek tutarlı kredi kullandırıldığını, bu nedenle … grubuna dahil firmalara ve diğer firmalara kaynak aktarımı yapıldığının açık olduğunu, bankanın aktif dengesinin bu şekilde tahrip edildiğini, 09.07.2001 tarihli devir bilançosundaki zarar rakamının 174.238 milyar TL’nin bu kredilerden kaynaklanan zarar olduğunu, ayrıca banka tarafından ayrılan karşılığı olan 55.129 milyar TL’nin de kredilere ait olan ve bankaca iptal faiz reeskontlarından kaynaklandığını, oluşan zararın 229.367 milyar TL (eski TL) miktarında bulunduğunu, banka yöneticilerinin bankacılık ilke ve teamülleri ile basiretli bir tacir olarak hareket etme gereğine uyulmayarak doğrudan veya dolaylı olarak … Holding A.Ş firmalarıyla bazı diğer firmalara kaynak aktarımında bulunulması nedeniyle bankanın uğramış olduğu 234.636.000,00 TL (yeni TL) zarardan; Davalı …’ın (Müflis) 203.460.000,00 TL’sinden, Davalı …’nun 183.063.000,00 TL’sinden, Davalı …’nin 205.881.000,00 TL’sinden, Davalı …’ın 192.527.000,00 TL’sinden, Davalı …’in 37.000,00 TL’sinden, Davalı …’nun 39.922.000,00 TL’sinden, Davalı …’nin 103.328.000,00 TL’sinden, Davalı …’ın 23.943.000,00 TL’sinden, Davalı …’in 202.241.000,00 TL’sinden, Davalı …’ün 15.036.000,00 TL’sinden, Davalı …’nun 13.151.000,00 TL’sinden sorumlu olduklarının belirlendiğini ileri sürerek 09.07.201 tarihinden itibaren 6183 Sayılı Yasanın 51. maddesindeki faiziyle birlikte davalılardan tahsilini teminen şahsen iflaslarına karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; hangi tarihli karar ile ne miktarda zarara sebep olunduğunun dava dilekçesinde belirtilmediğini, Bankalar Kanununun geçici 2. maddesinin f bendi ile kanun yürürlüğe girdiği tarihten önce açılan kredilerin ve bunlara ilişkin karşılık yükümlülüklerinin 4 yıl içinde bu kanuna uyumlu hale getirilmesi hükmünün bulunduğunu, bankanın TMSF’ye devri ile birlikte bu sürenin ortadan kaldırıldığını, yapılan işlemlerin yasaya aykırı olmayıp banka denetçileri tarafından herhangi bir uyarının yapılmadığını belirterek haksız davanın reddini savunmuştur. Davalı … ve … vekili cevap dilekçesinde özetle; mahkememizin 2002/171 E. sayılı dosyasının huzurdaki bu dava bakımından mükerrer olduğunu, aynı konuda açılan 2002/171 E. sayılı dosya bulunduğunda huzurdaki bu davanın derdestlik nedeniyle reddi gerektiğini, alacağının hem tahsilinin hem de iflas talebinin bir arada ileri sürülmesinin mümkün olmadığını, müvekkilinin yaptığı işlemler nedeniyle banka genel kurulunda ibra edildiğini, bu nedenle huzurdaki bu davanın dinlenemeyeceğini, zarara neden olduğu iddia edilen kredilerin aciz vesikasına bağlanmasının zorunlu olduğunu, kredilere ilişkin yapılan tahsilatların da mahsubunun gerektiğini, anılan dönemde yaşanan ekonomik şartların ve küresel krizin borçların geri ödenememesinde etkili olduğunu, yasaya aykırı bir eylem ve işlemin bulunmadığını, Bankalar Kanununun 17/2. maddesinin yürürlüğe girmesinden önce görev yapan yöneticiler hakkında anılan maddeye dayalı olarak şahsi iflas davası açılamayacağını, murakıp raporunun delil olarak değerlendirilmeyeceği belirterek haksız davanın reddini savunmuştur. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin banka genel müdür yardımcısı olarak görev yaptığını ve görev alanının bağlı birimler ve bağlı personelin idari konuları ile ilgili olduğunu, kredi tahsis prosedürünün işleyişinin müvekkilinin görev yaptığı birimlerden başka birim olduğunu, … grubu ortak ve şirketleri mensupları emekli ve sosyal güvenlik vakfını temsilen birer yıl süreyle yönetim kurulu üyeliğine atandığını, BDDK ile yapılan yazışmaların tamamının müvekkilinin görevden ayrılmasından sonra gerçekleştirildiğini, mahkememizin 2002/171 E. sayılı dosyasında da bu davaya konu talepleri ileri sürüldüğünden davanın derdestlik nedeniyle reddi gerektiğini, murakıp raporlarının taraflı olup delil olarak kabul edilemeyeceğini, … Ltd. tarafından gerçekleştirilen işlemler için bankalar kanununun uygulanamayacağını, bir kısım yönetim kurulu kararlarında imzası bulunsa da bu hususun sadece şekil şartının yerine getirilmesinden ibaret bulunduğu, usulsüz işlemler ile ilgili uyarılmadığını, herhangi bir ilgisinin bulunmadığını, müvekkilinin kusurunun olmaması nedeniyle hakkındaki davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; bankanın TMSF’ye devrinin zarar riskinin yüksek görülmesi gerekçesine dayandırıldığını, gerçek bir zarar mevcudiyetinin tespit edilmesi halinin olmadığını, sadece yönetim kurulu üyesi olması nedeniyle sorumlu tutulamayacağını, görev yaptığı döneme ilişkin olarak tüm genel kurullarda ibra edildiğini ve görevden ayrıldıktan sonra tahsis edilen kredilerinden sorumlu tutulamayacağını, murakıp raporundaki tespitlerin hatalı olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesinin sonuç ve istem bölümünün kanuna aykırı olduğunu, zira şahsi iflas istemi içeren bu davada bankalar kanununun 17. maddesinin açıkça belirtilmesi gerektiğini, görev yaptığı döneme ilişkin banka genel kurullarında ibra edildiğini, müvekkilinin sorumlu tutulduğu … firmasına yeni bir kredi tahsisi yapıldığını, bir zararın bulunmadığını belirterek müvekkili hakkındaki davanın reddini savunmuştur. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın zamanaşımına uğradığını, gerçek bir zararın bulunmadığını, bu nedenle davanın reddi gerektiğini, kredi verilen kişi ve kuruluşlarla hiçbir bağlantısının olmadığını, banka yönetim kurulu üyesi olarak bir dönem görev yaptığını, bankayı temsil ve ilzam yetkisinin bulunmadığını, 11.10.1999 ve 16.11.2000 tarihleri arasında bankada görevli olduğunu ve bu dönemde hiçbir kredi açılmadığını ve banka genel kurullarında ibra edildiğini, sorumluluğun söz konusu olabilmesi için kastın veya ihmalin bulunması gerektiğini, mahkememizin 2002/171 E. sayılı dosyasında da bu davaya konu zararın tazminin istendiğini, dolayısıyla huzurdaki bu davanın derdestlik nedeniyle reddi gerektiğini belirterek davanın usul ve esastan reddi gerektiğini savunmuştur. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; bankada 11.10.1999-04.09.2000 tarihleri arasında pazarlamadan sorumlu genel müdür yardımcısı olarak görev yaptığını, kredilerden sorumlu olmadığını, adı geçen firmaların kredilendirme sürecinde bulunmasının mümkün olmadığı gibi kredi kararlarında da imzasının olmadığını belirterek haksız davanın reddini savunmuştur. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; sorumluluk davası açılması için banka genel kurul kararı olması gerektiğini, bu şartın bulunmadığını, davanın öncelikle bu nedenle reddini istemiş bunun dışında davanın zamanaşımına uğradığını, henüz gerçekleşmeyen ve TMSF tarafından ödenmeyen bir zararın tazminin istenemeyeceğini, müvekkilinin herhangi bir kusurunun olmadığını, … Holding A.Ş’nin çok ortaklı bir yapıya sahip olup banka kaynaklarının doğrudan veya dolaylı olarak ortaklara aktarmak iddiasının temelsiz olduğunu belirterek haksız davanın usul ve esastan reddini savunmuştur. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; … Ltd. aracılığı ile banka kaynaklarının aktarıldığı iddiasının doğru olmadığını, tüm krediler açılırken istihbarat raporlarının ve analizlerin gözönüne alındığını, davacının aksi iddialarının gerçeği yansıtmadığını, hiçbir firmaya mali gücünün üzerinde kredi tahsis edilmediği gibi kaynak aktarımının da yapılmadığını, müvekkilinin … Bank A.Ş’de danışman ve pay sahibi tüzel kişi temsilcisi sıfatıyla bulunduğunu ve bu görevi nedeniyle herhangi bir ücret almadığını, kredilendirme işlemlerinde gerekli mali, analiz ve değerlendirmelerin bankada ayrı birimler tarafından yerine getirildiğini, bu birimlerin olumlu görüşleriyle yönetim kuruluna sevk edilen kredi dosyalarıyla ilgili olarak verilen krediler nedeniyle sorumluluktan sözedilemeyeceğini, davacının dayandığı murakıp raporlarında müvekkiline atfedilen kanuna aykırı karar ve işlemlerin nelerden ibarete olduğunun açıklanmadığını, görev yaptığı süre içinde kanuna ve bankacılık teamüllerine aykırı işlem bulunmadığı gibi bir zararın da olmadığını belirterek haksız davanın reddini savunmuştur. Davalı … davaya cevap vermemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; Banka yönetim kurulunun kamu otoritesi talimatına aykırı olarak 30/11/2000, 06/02/2001, 15/02/2001 ve 28//06/2001 tarihli kararları ile … Grubu firmalarına kullandırılan kredilerin yasaya aykırı olduğu, ancak bu kararlarda davalılar …, …, …, …, …’nin imzalarının bulunmadığı, davalılar … ve …’in bu yönetim kurulu kararlarında imzası olmakla birlikte …’nin BDDK talimatından haberi olmadığı, ancak kamu otoritesi talimatına aykırı olarak grup firmalarına kullandırılan kredilerin TMSF ile … Grubu arasında düzenlenen protokollere konu olduğu ve TMSF tarafından bir kısım tahsilatlar yapıldığı ve ayrıca paraya çevrilmemiş teminatlar bulunduğu, grup dışı firmalara kullandırılan kredilerin dosyası tefrik edilen … ve …’ın sorumluluğunda olduğu, tüm bunlardan … Grubuna dahil firmalara kullandırılan krediler nedeniyle davalılardan … dışındakilerin sorumluğuna neden olabilecek herhangi bir hukuka aykırı eylem ya da işlemlerinin olmadığı, dört ayrı Yönetim Kurulu kararında imzası bulunan …’nin bu kararlara dayalı olarak ortaya çıkan zarardan sorumlu oldukları düşünüldüğünde dahi davacı ile … Grubu arasında akdedilen protokollere göre yapılan tahsilatlar ve teminatta bulunan senet ve gayrimenkullerin olduğu, buna göre bu davalılar bakımından da zarar unsurunun ortadan kalktığının kabulü gerektiği, … Grubuna dahil olmayan firma kredilerinden kaynaklanan zarar nedeniyle davalılara atfedilebilecek bir kusur ve buna bağlı olarak sorumluluklarını gerektirecek bir eylemlerinin bulunmadığı gerekçesiyle davalılar hakkındaki davanın reddine, davalı Ragıp Yergin’e karşı açılan dava yönünden de, zarar unsurunun ortadan kalkması nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ Davacı TMSF vekili istinaf talebinde; … Bank Teftiş Kurulunun incelemesinde, bankanın mali yapısının bozulmasındaki temel nedenin … Grup şirketlerine kullandırılan karşılıksız kredilerle banka kaynaklarının … Grup şirketlerine aktarılması olduğunun tespit edildiğini, 2008 ve 2011 tarihli protokollerde borç ödenmediği için temerrüt durumu oluştuğunu, kaldı ki davalıların söz konusu protokollerde imzası da bulunmadığını, teminat gösterilen … proje değerinin, iptal edildiğinden teminat vasfı kalmadığını, yine … Ticaret Merkezi ile ilgili olarak, iptal edilmiş ve tahsil edilmemiş olan ihale bedelinin borçtan mahsup edilmesinin kabul edilemeyeceğini, …’e ait taşınmazların değerinin, … Grubunun tüm borcu yanında düşük değeri ile teminat vasfı olmadığını, Dikili taşınmazının dava konusu alacakla ilgisi bulunmadığını, bilirkişi heyetinin tahsil edilmemiş ihale bedelini ve iptal edilen teminatları borca mahsup ettiğini, 2011 tarihli protokolde tahsilatlar düşülerek borç miktarı belirlenmesine rağmen, bilirkişi heyetinin tahsilatları mükerrer düştüğünü, davalıların büyük kısmının hem … Bank’da, hem de geri ödenmeyen kredi kullanan … Grup şirketlerinde görev aldığını, davalıların yöneticisi oldukları bankanın hakim ortağı olan … AŞ’nin sermaye artırımı için kredi kullandırıldığını bilmesi gerektiğini, Hazine tarafından ödenen mevduat ve fon gibi kalemler nedeniyle zararın büyük olduğunu, sorumluluğun bir kaç yönetim kurulu üyesine yöneltilmek suretiyle kredilerde imzası olan diğer davalıların bilgi sahibi olmadıkları yözünüden sorumlu tutulmamalarının yasal dayanağının bulunmadığını, bankanın Fona devrinden bugüne halen dava konusu kredilerin tahsil edilmediğini belirterek kararın bozulmasını talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE Dava, 4389 Sayılı Yasa’nın 17. Maddesine dayalı şahsi iflas davasıdır. Mahkemece, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ve … hakkındaki davanın tefrikine karar verilmiş, diğer davalılar yönünden yukarıda yazılı şekilde hüküm tesis edilmiştir. 05/11/2014 tarihli raporda özetle; BDDK tarafından … Grup firmalarına kredi kullandırılmaması yönünde talimat yazılarına rağmen … Grup firmalarına kredi kullandırımına devam edildiği, söz konusu BDDK talimatlarından …, …, … ve …’ın bilgilerinin bulunduğu, … Grup firmalarına kullandırılan kredilerin, grup içi finansman ve sermaye ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanıldığı, … Grup firmaları tarafından kullanılan kredilerin ödenmemesi nedeniyle 09/07/2001 tarihli devir bilançosunda takip hesaplarına aktarıldığı, takip hesaplarına aktarılmasıyla birlikte karşılık ayrılmak suretiyle muhasebesel olarak zarar kaydının düşüldüğü, TMSF ile … Grubu arasında grubun borçlarının tasfiyesi hakkında 25/01/2008 ve 08/06/2011 tarihlerinde protokollerin düzenlendiği, bu protokollerde grup firmalarının borç tutarının ve ödeme takviminin belirlendiği, protokol hükümlerinin halen uygulandığı ve tahsilatlara devam edildiği, bu hususun TMSF tarafından kamuya açıklanan 2013 yılı faaliyet sonuçları hakkındaki raporda ifade edildiği, protokolle birlikte dava konusu grup firmalarının ana borç tutarının 167.332.802,12 USD olarak belirlendiği, grup dışı firmalara kullandırılan kredilerin kendi ihtiyaçlarının kullanılmasının yanı sıra … Grubunun finansman ve sermaye ihtiyacının karşılanmasında kullanıldığı, … Grubu dışındaki firmaları 4 adet firmadan … (…) Tekstil, …, … ve … tekstil firmalarına ait kredilerden tahsil edilemeyen toplam 10.057.915,74 TL banka alacağının …, …, …’ın sorumluluğunda olduğunun tespit edildiği, … Grubu firmalarıyla 25/01/2008 tarihinde akdedilen protokolün 08/06/2011 tarihinde revize edildiği, protokolün halen yürürlükte olduğu ve 30/06/2014 tarihi itibariyle toplam tahsilatın 72.40 milyon USD’ye ulaşmış olduğu göz önüne alındığında davacının zarar iddiasında bulunması ve kredi asıl borçlusu hakkında akdedilen protokol neticelendirilmeden, diğer deyimle zarar koşulu tekemmül etmeden banka Yönetim Kurulu üyeleri hakkında şahsi iflasa ilişkin dava açmasının yerleşik içtihatlara uygun düşmediği ve bu hususun mahkemenin takdirinde olduğu, diğer taraftan protokol ile birlikte söz konusu alacak için … A.Ş.’nin %50 hissesine sahip olduğu, … Ticaret Merkezinin, … Grubunun %100 hissesine sahip olduğu, Sakarya-İpek Yolu Vadisi Serbest Bölgesinin, … Denizli Serbest Bölgesinin teminat altına alındığı, bu çerçevede bu varlıkların değerinin belirlenmesiyle alacağın tahsil edilebilirliğinin ortaya konulması ardından protokol uygulaması sonucunda belirlenecek borç tutarı üzerinden zararın oluşup oluşmadığının tespiti gerektiği, protokol hükümlerinin halen yürürlükte olup zarar koşulunun oluşmamasından dolayı bu aşamada sorumlulukları tespit edilen banka yöneticilerinin şahsi iflasları koşulunun oluşmadığı, ancak protokol dışı 4 ayrı firmaya kullandırılan kredilerde zararın oluştuğu belirlenmiş olmakla, bu kredilerden sorumlu olan …, …, …’ın mali sorumlulukları cihetine gidilip gidilmeyeceğinin mahkemenin takdirinde olduğu belirtilmiş, bilirkişi … ayrık görüşünde ise; çoğunluk görüşündeki tüm açıklamalara iştirak edilmekle birlikte protokol dışı 4 ayrı firmaya kullandırılan kredi nedeniyle zararın oluştuğu ve bu kredilerin sorumlularının …, … ve … olduğunun ifade edildiği, banka tarafından bu 4 şirkete kredi açılmasına ilişkin Yönetim Kurulu kararlarında imzası bulunan üyelerin tamamının bankaya verdikleri zararla sınırlı olarak şahsi sorumluluklarının olduğu, Yönetim Kurulu üyelerinin bilgi sahibi olmadıklarını ileri sürerek sorumluluktan kurtulmalarının mümkün bulunmadığı, bu nedenle çoğunluk görüşündeki aksi görüşe katılınmadığı ifade edilmiştir. Bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen 18/12/2015 tarihli birinci ek raporda; kök rapordaki açıklamalar tekrar edilerek, … Grubu dışındaki 4 ayrı şirketi kullandırılan krediden kaynaklanan toplam zararın kök raporda belirtiği şekilde 10.057.915,74 USD olup, TL karşılığının 13.085.710,46 TL miktarında bulunduğu, … Grubu firmalarına kullandırılan kredilerde …, …, … ve …’in sorumluluğunun olduğunun belirlendiği, grup dışı firmalara kullandırılan krediler nedeniyle … ve …’in sorumluluklarının belirlendiği, davacı ile … Grubu arasındaki protokol hükümlerinin halen yürürlükte olması, … Grubu mal varlığının protokol borcunu karşılar miktarda olması ve zarar koşulunun tekemmül etmemesi nedeniyle … Grubu firmalarına kredi kullandırılması işlemlerinde hukuka aykırılığı tespit edilen …, …, … ve …’in şahsi iflas koşullarının bulunmadığı, bankanın hakim ortak veya … Grubu firması olmayan 4 şirkete kullandırılan kredilerin, 2004 ve 2005 yıllarında varlık Yönetim Şirketlerine temliki sonucu TMSF’nin davacı sıfatının kalmadığı, kredi alacaklarını temlik eden şirketlerin de bu alacakları 2007 ve 2011 yıllarında tahsil ve tasfiye ettiği, buna göre … ve … hakkındaki davanın konusuz kaldığı, davacı tarafından, …, … ve … yönünden durdurma kararı verilmesinin talep edildiği, davalı …’in protokolde imzasının bulunmadığı, … Grubu firmalarına kullandırılan krediler nedeniyle hakkında durdurma talep edilmeyen, protokolde imzası bulunmayan ve sorumlu olduğu tespit edilen …’in şahsi sorumluluğuna gidilebilmesi için protokolün neticesinin beklenmesi hususunun mahkemenin takdirinde olduğu açıklanmıştır, ayrık görüşte ise; kök raporda ifade edilen ayrık görüşün tekrar edildiği belirtilmiştir. 10/12/2018 tarihli ikinci ek raporda özetle; davacının 2017 yılı raporu ve dosyadaki tüm belgeler, yine davacı tarafından bildirilen tahsilatlara ilişkin belgeler üzerinde yapılan inceleme neticesinde, Fon ile … Grubu arasında akdedilen protokoldeki Fon alacağının 155.51 milyon USD’nin tahsil edildiği, bakiyenin karşılığında davacının henüz nakde tahvil etmemiş olduğu yeterli miktar rezerv maddi teminatlarının olduğu, ilave olarak kefillerden senetli alacaklarının bulunduğu, nakde çevrilmeyen iki adet gayrimenkul ve davacının beyanıyla yaklaşık 7.5 milyon USD değerindeki teminatları ve 19 milyon USD senetli alacağının olduğu, davalılar …, …, …, …, … ve … hakkında 13/06/2000 ve 28/11/2000 tarihli BDDK talimatları öncesi hukuka aykırı bir eylem ve işlemleri olmadığından sorumlulukları bulunmadığı, dava dilekçesinde, davalı …’a grup firmalarına kullandırılan kredilerle ilgili herhangi bir sorumluluk yüklenmediği, sorumluluk atfedilen 3 şahıs firma kredilerinde hukuka aykırı karar ve işleminin bulunmadığı, davalılar …, … ve …’in BDDK’nın 13/06/2000 ve 28/11/2000 tarihli yazılı talimatlarına aykırı 30/11/2000 ve 06/02/2001,15/02/2001 ve 28/06/2001 tarihli Yönetim Kurulu kararlarında imzalarının bulunduğu, ancak Genel Müdür ve Yönetim Kurulu üyesi … dışındaki davalıların kamu otoritesi olan BDDK’nın talimatları konusunda bilgilendirilmediklerinden sorumlu olmadıkları, davalılar … ve …’ın dava dilekçesinde sorumluluk atfedilen üçüncü şahıs firma kredilerinin … Şirketlerine temlikle tasfiye edildiği, Fon ile … Grubu arasında imza edilen protokol çerçevesinde yapılan tahsilatlar dikkate alındığında, davalı …’in sorumluluğunun sona erip ermediğinin takdirinin mahkemeye ait olduğu açıklanmıştır. Davacı TMSF, … Grubuna dahil 10 firma ve gruba dahil olmayan 16 olmak üzere toplam 26 firmaya kullandırılan usulsüz kredilerden kaynaklanan zarar nedeniyle her bir davalının sorumluluk miktarıyla sınırlı olmak üzere şahsen iflaslarını talep etmiştir. 4389 Sayılı Yasanın 17. maddesinde, bir bankanın yönetim kurulu ve kredi komitesi başkan ve üyeleriyle genel müdür, genel müdür yardımcıları ve imzaları bankayı ilzam eden memurlarının kanuna aykırı karar ve işlemleriyle bankanın iflasına neden olduklarının tespiti halinde, bankaya verdikleri zararla sınırlı olarak bunların şahsi sorumlulukları yoluna gidilerek, fon kurulu kararına istinaden ve fonun talebi üzerine mahkemece doğrudan şahsen iflaslarına karar verilebileceği belirtilmiştir. Anılan maddenin 2. fıkrasında da, 14. maddenin 3, 4, ve 5 numaralı fıkraları gereğince temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi veya hisseleri fona devrolunan bankaların bu maddenin 1. fıkrasında sayılan ortakları ile 14. maddenin 4. ve 3. fıkrasının uygulanmasına neden olan işlemlerde sorumluluğu bulunan ve yine bu maddenin 1. fıkrasında sayılan banka görevlileri hakkında bankanın iflası aranmaksızın uygulanacağı açıklanmıştır. Buna göre bir bankanın yöneticisinin kanuna aykırı karar ve işlemleri ile bankanın faaliyet izninin kaldırılmasına ya da TMSF’ye devrine neden olduklarının tespiti halinde bankaya verdikleri zararla sınırlı olarak fon kurulunun kararına istinaden ve fonun talebi üzerine şahsen iflaslarına karar verilmesinin mümkün olduğu anlaşılmaktadır. Şahsi iflas kararı verilebilmesi için, banka yöneticilerinin kanuna aykırı karar ve işlemlerinin olması ve bu karar ve işlemleri neticesinde bankanın faaliyet izninin kaldırılmasına veya TMSF’ye devrine neden olmaları, kanuna aykırı yapılan işlem ile faaliyet izninin kaldırılması veya TMSF’ye devir arasında uygun illiyet bağının olması ve ortada bir zararın bulunması gerekir. Fonun yöneticilerin şahsi iflasını isteyebilmesi için, öncelikle bankanın zararını tespit etmesi, bu zararın hangi yöneticilerden kaynaklandığını belirlemesi ve ayrıca her bir yöneticinin zararın ne kadarından sorumlu olduğunu tespit ve ispat etmesi gerekir. Bankaya verilen zararın maddi ve somut nitelik taşıması ve kesinleşmesi gerekir. Bankanın uğradığı zarar tespit edilirken, ödenmeyen, geri dönmeyen, batık krediler varsa ve bu kredilerin verilmesi esnasında ilgili yöneticinin kusuru bulunuyorsa, bu takdirde, böyle bir kredi bankanın zararı olarak değerlendirilip, kusurlu yöneticinin şahsi iflası istenebilir. Dosya kapsamından, davalılar … ve …’ın dava dilekçesinde sorumluluk atfedilen üçüncü şahıs firma kredilerinin … Şirketlerine temlikle tasfiye edildiği, bu nedenle grup dışı firmalara kullandırılan kredilerin tahsil edilmesi nedeniyle zararın bulunmadığı; Banka yönetim kurulunun kamu otoritesi talimatına aykırı olarak 30/11/2000, 06/02/2001, 15/02/2001 ve 28//06/2001 tarihli kararları ile … Grubu firmalarına kullandırılan kredilerin ise yasaya aykırı olduğu, ancak bu kararlarda davalılar …, …, …, …, …’nin imzalarının bulunmadığı; davalılar …, … ve …’in BDDK’nın 13/06/2000 ve 28/11/2000 tarihli yazılı talimatlarına aykırı 30/11/2000 ve 06/02/2001,15/02/2001 ve 28/06/2001 tarihli Yönetim Kurulu kararlarında imzalarının bulunduğu, anılan BDDK talimatlarına muhatap olan ilgilinin konunun görüşülmesine ilişkin gerçekleştirdikleri yönetim kurulu toplantısı ya da kararı bulunmadığı görülmektedir. Ancak davacı ile … Grubu arasında akdedilen ve iptal edildiğine dair bilgi ve belge bulunmayan protokollere göre yapılan tahsilatlar ve teminatta bulunan senet ve gayrimenkullerin bulunması karşısında, zarar unsurunun kesinleştiğinden de sözedilemez. Bu nedenlerle mahkemece davanın reddi kararında hukuka aykırılık görülmemiştir. Açıklanan nedenler ile ilk derece mahkeme kararında hukuka aykırılık bulunmadığından davacı vekilinin istinaf talebinin HMK’nın 353/1.b.1 bendi gereğince esastan reddine karar verilmesine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Dosya kapsamı ve delil durumuna göre İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan HMK’ nın 353/1.b.1 Maddesi gereğince davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan REDDİNE, 2-Davacı taraf harçtan muaf olduğundan bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, 3-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma yapılmadığından istinaf vekalet ücreti taktirine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 353/1-b/1 bendi ile aynı kanunun 361.1 maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta süre içerisinde Temyiz Kanun Yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.14/01/2021