Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/2388 Esas
KARAR NO: 2021/259
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 16/09/2020
NUMARASI: 2020/267 Esas, 2020/428 Karar
DAVA: İFLAS (Doğrudan Alacaklı Tarafından Talep Edilen İflas (İİK 177))
KARAR TARİHİ: 25/02/2021
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, 20.09.2017 tarihli dava dilekçesinde, müvekkili şirket ile davalı şirket arasında akdedilen 16.03.2010 tarihli bayilik sözleşmesi ile davalı şirketin intifa hakkı bulunan taşınmazın akaryakıt işletmeciliği ve bayiliğinin 5 yıl süre ile müvekkili şirkete bırakıldığını, sözleşme tarihinde atıl durumda bulunan ve faaliyet belgesi bulunmayan taşınmaz üzerinde müvekkili şirketin ciddi yatırımlar yapılmak suretiyle müvekkili şirket tarafından 23.03.2010 faaliyet belgesi ve 19.05.2010 tarihinde işyeri açma ve çalışma ruhsatı alındığını, akaryakıt istasyonunun işletilmeye başlandığını, faaliyete başlanmasından kısa bir süre sonra davalı şirket tarafından keşide edilen ihtarname ile Rekabet Kurulunun 12.03.2009 tarihinde internet sitesinde yayınlanan duyuru uyarınca 16.03.2010 tarihli bayilik sözleşmesinin feshedildiğinin bildirildiğini, feshin haksız olduğunu, Rekabet Kurumunun 12.03.2009 tarihinde ilan edilen akaryakıt sektöründe intifa sözleşmelerinin muafiyetten yararlanma süresinin en fazla beş yıl olarak değerlendirildiğine dair duyurunun iş bu sözleşmeye uygulanabilir nitelikte olmadığını, müvekkili şirketin dava konusu istasyonun bulunduğu taşınmazın maliki olmayıp 16.03.2010 tarihli sözleşme ile bayi konumuna geldiğini, müvekkili şirket ile davalı şirket arasında bayilik sözleşmesi imzalanıp ve davalı şirket ile taşınmaz maliki … arasında intifa hakkı tesisi sözleşmesi imzalandığını, müvekkili şirket tarafından taşınmaz maliklerine ödenen bir bedelde bulunmadığını, YHGK ‘nun istikrarlı olarak kabul edilen ilke doğrultusunda müvekkili şirketin uğramış olduğu gerçek müspet zararın tespit edilerek tahsilini talep ettiklerini, davalı şirketin bayilik sözleşmesini haksız feshettiğini iddia ederek, davanın HMK 107. madde gereğince belirsiz alacak davası olarak tespiti ile maddi zararının tam olarak belirlenmesinden sonra dava değerini artırma hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL nin fesih tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, bayilik sözleşmesi kapsamında İstanbul Mahkemeleri ve İcra Dairelerinin yetkili olduğunu, davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, müvekkili ile dava dışı … arasındaki intifa hakkı tesisine İlişkin resmî senedin 10.10.2002 tarihli, bayilik sözleşmesinin ise 18.04.2003 olduğunu, Rekabet Kurulunun bu konuyla ilgili olarak daha önce almış olduğu kararlar çerçevesinde 18.09.2005 tarihinden önce yapılmış olan ve bu tarih itibarıyla kalan sürelerin 5 yılı aşan anlaşmaların azami hadde indirme ilkesi gereğince 18.09.2010 tarihine kadar 2002/2 sayılı tebliğ ile tanınan grup muafiyetinden yararlanma ve uygulanma süresi bulunduğunu, bu çerçevede, bayilik sözleşmesi ve onunla bağlantılı intifa sözleşmesinden oluşan rekabet yasağına dayalı dikey ilişkinin 18.09.2010 tarihine kadar 2002/2 sayılı dikey anlaşmalara İlişkin grup muafiyeti kapsamında, grup muafiyetinden yararlanacağının açık ve net bir şekilde ortada olduğunu, müvekkili şirketin intifa hakkına dayanarak davacı ile bayilik sözleşmesi imzaladığını, Rekabet Kurulu kararıyla 18.09.2010 tarihinden taşınmazı kullanmakta haklı sebep kalmadığından 16.03.2010 tarihli bayilik sözleşmesinin haklı sebeple feshedildiğini, davacının tazminat hakkının doğmadığını, davacının, taşınmaza yaptığı masraflarıda almak suretiyle taşınmazı tahliye ettiğini, taşınmazı sonradan edinen yeni malikin Rekabet Kurulu kararı çerçevesinde taşınmazın tahliyesini talep ettiğini, haksız feshin söz konusu olmadığını savunarak, davanın usul ve esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
DAVACI ŞİRKET TEMSİLCİSİ 25.10.2018 TARİHLİ ISLAH DİLEKÇESİ İLE: Davalı şirketin, hileli işlemlerle oluşturduğu fiktif muhasebe kayıtları, ayrıca davalı tarafından, masrafları taraflarınca yapılan ruhsat, yapı, ihya vb gibi harcamaların bedelleri karşılanmadığı gibi davaya konu 5 yıllık bayilik sözleşmesini tek taraflı şekilde baskı ve tehdit kullanıp akaryakıt akışını durdurarak sözleşmeyi hukuka aykırı şekilde hile kullanarak feshi ile ortaya çıkan zararı da karşılamadığını, tapu incelendiğinde davalının 15 yıllığına intifasının görüldüğünü, davalı şirketin taşınmaz maliki gibi davranarak 15 yıllık intifa hakkı olduğunu belirterek kandırdığını, hile ile nitelikli dolandırıcılık yaptığını, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2015/3690 Esas, 2015/15340 Karar sayılı ilamı gereğince 4.155.896,40 TL ferileri ile birlikte zararına neden olunduğunu, fesih işleminin, dürüstlük ve iyiniyet kurallarına aykırı nitelikte olmakla birlikte haksız olduğunu, amir yasa hükmünü açıkça ihlal eden davalının edimlerini yerine getirmeyip hileli iş ve içine girmiş olduğunu İİK 177. madde gereğince İflasın talep edileceği konusunda gerekli şartların oluştuğunu, davalı şirket tarafından harabe istasyonun 1.602.066,66 TL bedel ile tarafına satılması neticesinde müspet zarara uğradığını, davalının dava konusu hileli işlemleri nedeniyle İİK 37 ve İİK 177 vd maddeleri gereğince davalının iflasını isteyebileceğinin amir yasa hükümleri gereği olduğunu, alacağının tahsilini imkansız kılmak için hareket ettiğini iddia ederek, davalının İİK 37 ile İİK 177 vd maddeleri gereğince doğrudan iflasına karar verilmesi talepli olarak davayı tamamen ıslah ettiğini belirterek, iflas talebinin ilanı ile muhafaza tedbirlerinin alınmasını talep etmiştir. Davalı vekili, davacı tarafın ıslah dilekçesine karşı 07.01.2019 tarihli beyan dilekçesinde, davacının müvekkili şirketten taraflar arasındaki 16.03.2010 tarihli Bayilik Sözleşmesinden kaynaklanan muaccel ve başkaca alacağı bulunmadığını, dosyanın henüz bilirkişi incelemesi aşamasında olduğunu, rapora karşı itiraz edildiğini, İİK ‘nın 177. maddesinde sayılan haller dışında doğrudan doğruya iflas talebinde bulunulamayacağını, davacı şirket yetkilisinin aynı iddialarla yapılan şikayeti sonrasında İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2017/174815 soruşturma dosyasında alınan 04.01.2018 tarihli bilirkişi raporunda, taraflar arasındaki para puan alacağının ödenmesine ilişkin muhasebe kayıt ve belgelerin incelenmeleri neticesinde herhangi bir usulsüzlüğün ve sahteciliğin olmadığının tespit edildiğini, kavuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı itirazın ise İstanbul Anadolu 6. Sulh Ceza Hakimliği’nin 09.07.2018 tarih, 2018/1181 D.İş sayılı karar ile kesin olarak reddine karar verdiğini, soruşturmanın kapandığını belirterek, ıslah talebinin reddi ile akaryakıt sektöründe uzman bilirkişiden rapor alınmasını talep etmiştir. İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN 2017/1047 ESAS, 2019/383 KARAR ve 03.04.2019 TARİHLİ KARARI ile; Görevli mahkemenin, 1,2 veya 3. Asliye Ticaret Mahkemesi olduğu gerekçesiyle dosyanın tevzii bürosuna gönderilmesine karar verilmiştir. DAİREMİZİN 2019/2106 ESAS, 2019/1721 KARAR ve 03.10.2019 TARİHLİ KARARI ile; Aynı adliyedeki diğer ticari mahkemeleri arasındaki ilişkinin HSK ‘nın belirlediği uyuşmazlık ve davalar yönünden görev ilişkisine dönüştüğü, gerekçe doğru ise de gönderme kararının usul ve yasaya aykırı olmadığı gerekçesiyle istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın ilk derece mahkemesi yerine geçilerek asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle usülden reddine karar verilmiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: Mahkemece, İİK 177. maddesi gereğince alacaklının talebi ile doğrudan doğruya iflas hallerinde borçlunun yerleşim yerinin belli olmaması hali, borçlunun taahhütlerinden kurtulmak amacıyla kaçması hali, borçlunun alacaklının haklarını ihlal eden hileli işlemlerde bulunması veya bunlara kalkışması hali, borçlunun haciz yoluyla takip sırasında mallarını saklaması borçlunun ödemelerini tatil etmiş olması doğrudan İflas hali olarak belirlendiği, borçlunun yerleşim yerinin belli olmaması iddiası İle ilgili olarak davalı şirketin ticaret sicilinde kayıtlı bir tüzel kişi olduğu, borçlunun taahhütlerinden kurtulmak amacıyla kaçması, alacaklının haklarını ihlal eden hileli işlemlerde bulunması veya bunlara kalkışması, haciz yoluyla takip sırasında mallarını saklaması, ödemelerini tatil etmiş olması hakkındaki iddiaların ispat külfetinin TMK 6. madde hükmü gereğince davacı tarafa ait bulunduğu, dava dosyasına bu konuda hiçbir yazılı delil ve belge ibraz edilmediği, bu şekli ile davacı tarafından doğrudan doğruya iflas halini düzenleyen alacaklının istemi hakkındaki ispat usulünün davacı tarafından yerine getirilmediği gerekçesiyle, kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar, yasal süre içerisinde davacı şirket yetkilisi ve katılma yolu İle davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir. Davacı şirket yetkilisi istinaf nedenleri olarak, iddialar ve mahkeme kararı özetlenerek, davalı tarafından gerçekleştirilen hileli işlemlere ayrıntılı yer verildiğini, sunulan raporların, sözleşmenin, tapu kayıtlarının karara konu edilip kararda tartışılmadığını, adeta direnme kastı ile neredeyse davalı lehine davanın sonuçlandırılarak adil yargılanma hakkına gölge düşürecek şekilde bir yargılama yapıldığını, bu durumun dosya kapsamında daha önceden verilen kararlarla ve bozma ilamları neticesinde gerçekleştirilen işlemlerin incelenmesi ile tespit olunacağını, mahkemeye sunulan iki adet bilirkişi raporu ile davanın haklılığının sübuta erdiğini, sözleşme fesih edilerek dava ve savcılık dosyalarına konu ödemenin taraflarına iade edilmediğini, gerekli ödemenin yapılmaması bakımından başvurulan yollar ile sahtecilik ve hileli şekilde işlem tesis olunduğunu, davalı tarafın gerçekleştirmiş olduğu hileli işlemlerin madde kapsamında hangi hususların yargılamayı gerektirdiğinin belli olduğunu, davanın asıl temelindeki davalı yan hileli işlemlerine asla değinilmediğini, İflas avansı yatırılmasına rağmen İflas ilanları yapılmadan dosyanın sürüncemede bırakıldığını, açılan davada doğru hukuk kurallarını bulup uygulamanın hakime düşen bir görev olduğunu iddia ederek, eksikliklerin tamamlanarak hakkında yeniden hüküm kurulmasını, ilk derece mahkeme başkanı hakkında HMK 46 kapsamında Yargıtay ‘da 2019/1 Esas sayılı dosyasında ( ilk derece mahkeme sıfatıyla ) dava dosyasının derdest olduğunu, bu anlamda tarafsız ve adil oluşundan söz edilemeyeceği HMK 36. madde kapsamında dava esnasında iki taraftan biri ile davası veya düşmanlık bulunmasının nazara alınarak yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalı yan tarafına bırakılmasını talep etmiştir. Davalı vekilinin istinafa cevabı ve katılma yoluyla istinaf nedenleri, davanın reddine dair kararda usul ve yasaya aykırılık bulunmadığını, İİK 177. maddesinde doğrudan iflasın istenebileceği hallerin sınırlı olarak sayıldığını, davacının huzurdaki davaya dayanak hiçbir alacağının bulunmadığını, diğer yandan İİK 177. maddedeki hallerin hiçbirinin bulunmadığını, davacının, taraflar arasındaki sözleşmenin feshinin, alacaklıların haklarını ihlal eden hileli muamele olarak yorumladığını, hileli muamelenin mevcut bir alacağın ödenmesini engellemeye yönelik malvarlığını azaltıcı işlemler olduğunu, müvekkili şirketin ödenmemiş, ödemesi tatil edilmiş hiçbir borcu olmadığını, davanın haksız olduğunu, davacının istinaf isteminin reddi ile müvekkili yararına vekaletname ücreti verilmemiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, müvekkili şirket lehine vekalet ücretine hükmedilmesini istemiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava, İİK 177. maddesinde düzenlenen doğrudan doğruya iflas davasıdır. Dosya kapsamından ve emsal kararlardan, taraf şirketler arasında, 16.03.2010 tarihinde imzalanmış olan ve bayinin davacı şirket olduğu bayilik sözleşmesi imzalandığı, davalı şirketin noter ihtarı ile bayilik sözleşmesini feshederek, ekipman ve demirbaş ve alacağın iadesini talep ettiği, davacı şirket temsilcisinin temsilci olduğu, … Ltd.Şti tarafından davalı şirket hakkında, İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/320 Esas sayılı dosyasında 15.03.2018 tarihinde İflas davası açıldığı, 26.03.2018 tarihli kararla, davanın derdest dava şartı yokluğu nedeniyle usülden reddine karar verildiği, davacı şirket yetkilisi tarafından, davalı şirket yöneticilerine yönelik, özel belgede sahtecilik, nitelikli dolandırıcılık iddiaları nedeniyle, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar verildiği, davacı şirketin, davalı şirket hakkında açmış olduğu tazminat davasının, İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/937 Esas, 2016/718 Karar ve 13.06.2016 tarihli kararı ile, feragat nedeniyle reddine karar verildiği, davacı şirketin, dava dışı … Ltd.Şti ‘ne temlik ettiği,1.602.062,66 TL asıl alacak ile ilgili dava dışı şirketin davalı şirket aleyhine, faizi ile birlikte 4.120.970,13 TL alacağın tahsili için iflas yolu ile adi takip başlattığı, birden fazla hukuki uyuşmazlığın mevcut olduğu anlaşılmıştır. Uyuşmazlık, iş bu davada, İİK 177. maddesinde düzenlenen doğrudan doğruya iflas hallerinin davalı şirket yönünden gerçekleşip gerçekleşmediği, mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olup olmadığı, kendisini vekille temsil eden davalı yararına vekalet ücreti takdir edilmemiş olması ile ilk derece mahkeme başkanına yönelik iddialar nedeniyle HMK 46. maddesi kapsamında hakimin hukuki sorumluluğuna dair Hazine aleyhine açılan dava nedeniyle mahkeme masraflarından davalının sorumlu olup olmadığıdır. Dava tarihinde yürürlükte bulunan 2004 sayılı İİK ‘nun 177.maddesinde, “ Doğrudan Doğruya İflas Halleri “ üst başlığı altında, “Evvelce takibe hacet kalmaksızın İflas”, “ Alacaklının talebi” düzenlenmiştir. 117/1. fıkrada, aşağıdaki hallerde alacaklının evvelce takibe hacet kalmaksızın iflasa tabi borçlunun iflasını isteyebileceği ifade edilmiştir. Yasada belirtilen “4” bent ise sırasıyla, ”1- Borçlunun malum yerleşim yeri olmaz, taahhütlerinden kurtulmak maksadıyla kaçar, alacaklıların haklarını ihlal eden hileli muamelelerde bulunur veya bunlara teşebbüs eder yahut haciz yoluyla yapılan takip sırasında mallarını saklarsa; 2-Borçlu ödemelerini tatil eylemiş bulunursa; 3-308 inci maddede ki hal varsa; 4-İlama müstenit alacak icra emriyle istenildiği halde ödenmemişse,..” şeklinde sayılmıştır. Diğer taraftan davacı, dava dilekçesinde, İİK nun 37. maddesini de belirterek İflas kararı verilmesini talep etmiştir. İİK 37. maddede, “ haciz veya iflas istemek yetkisi “ başlığı İle, icra emrinde yazılı müddet geçtiği halde borcunu ödeyemeyenlerin mallarının haczolunacağı yahut borçlu iflasa tabi eşhastan olduğu takdirde alacaklının istediğinde yetkili ticaret mahkemesince iflasına karar verileceği belirtilmiştir. Düzenleme, yasanın müşterek hükümler bölümünde yer almakta olup, yasa da, icra emrine rağmen borcunu ödemeyenlerden, yani icra borçluları söz konusu edilmektedir. Öncelikle, doğrudan iflas davasında alacaklının iflası istenen kişiden alacaklı olduğunu ispatı gerekmektedir. İİK ‘nın 177/1 ve 2. bentlerine dayanan iflas talebinin dinlenebilmesi için davacının iflası istenen kişiden alacağının bulunması gerekir.
İcra ve İflas Kanunun 177. maddesinin 1. bendinde sayılan haller ise; 1- Borçlunun yerleşim yerinin olmaması, 2-Borçlunun taahhütlerinden kurtulmak amacıyla kaçması, 3-Borçlunun alacaklıların haklarını ihlal eden hileli davranışlarda bulunması veya bunlara teşebbüs etmesi, 4-Borçlunun haciz yoluyla yapılan takip sırasında mallarını saklamasıdır. Somut davada, davacının ıslah dilekçesinden, davacının İİK 177/1. maddesinin 1. bendinde yer alan “ Borçlunun alacakların haklarını ihlal eden hileli davranışlarda bulunması veya bunlara teşebbüs etmesi “ sebebine dayanarak İş bu davayı açmış olduğu kanaatine varılmıştır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun ikinci bölümünde “ Yargılamaya Hakim olan İlkeler “ üst başlığı altında, 33. maddede, “ Hukukun Uygulanması “ başlığı İle hakimin Türk hukukunu uygulayacağına yer verilmiştir. Diğer yandan, aynı yasanın 31.maddesinde, “ Hakimin davayı aydınlatma “ başlığı ile, hakimin uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz veya çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabileceği, soru sorabileceği, delil gösterilmesini isteyebileceği düzenlenmiştir. Bu anlamda, taraflar arasındaki uyuşmazlıklar, davacı iddiaları dikkate alındığında, mahkeme tarafından bu konuda, 12.12.2019 tarihli ara kararın 1 nolu bendi gereğince, davacı tarafa, İİK 177.madde kapsamında davada hangi fıkraya dayanıldığının açıklattırılmasına dair süre verilmiş olmasında bir usulsüzlük olmadığı gibi aksine usul kanunu kapsamında gerekli olduğu ve davacının bu konudaki istinaf dilekçesindeki iddialarının yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır. İİK 177/1.maddesinin 1. bendinde sayılan, borçlunun alacaklarının haklarını ihlal eden hileli davranışlarda bulunması veya teşebbüs etmesi iddiasında, borçlunun hileli davranışının cezayı gerektiren bir sonuç doğurması gerekmez. Ancak cezayı gerektiren bir hileli davranışın varlığı haşinde de borçlunun takipsiz iflası istenebilir. Borçlunun malvarlığını alacaklılara zarar vermek amacıyla kaçırması, devretmesi, azaltması sonucunu doğuran davranışları, ödeme emrine itiraz etmemesi veya bir davada kendisini savunmaması, bir alacaklıyı diğerinden fazla koruması halinde alacaklı borçlunun doğrudan doğruya iflasını isteyebilir. Borçlunun hileli davranışlara teşebbüs etmesi dahi doğrudan iflas nedeni olarak kabul edilmiştir. 177/1 bendi gereğince borçlunun hileli işlemlerde bulunduğu ispat edilmemişse iflasa karar verilemez. Somut davada, davacının iddiası, davalının bayilik sözleşmesini haksız feshederek kendisini zarara uğrattığı edimlerini yerine getirmediği iddası üzerinedir. Ancak, söz konusu işlemelerin varlığının sübuta halinde dahi bu şekildeki işlemlerin tek başına hileli işlem olarak kabulü mümkün olmayacaktır. Aksinin kabulü, sözleşmenin haksız feshi ve alacağın sübuta halinde, alacaklı olan herkese, karşı taraf aleyhine doğrudan doğruya iflas davası açma hakkı tanımak olur ki bu ticaret hukuku başta olmak üzere diğer yasal düzenlemelere uygun düşmeyecektir. Mahkemece, ilgili maddenin tüm bentlerinin somut davada değerlendirilmesi neticesinde verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiştir. Bu nedenle davacı şirket temsilcisinin buna dair istinaf nedenlerinin yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır. Diğer taraftan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun yedinci kısım, birinci bölümününde yargılama giderleri düzenlenmiştir. Yargılama giderlerinden sorumluluk 326. maddede düzenlenmiş, 326/1. fıkrada, kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği belirtilmiştir. Davacı şirket temsilcisinin istinaf dilekçesinde iddia etmiş olduğu şekilde, mahkeme hakimine / başkanına yönelik iddialara dayanılarak Hazine aleyhine açılan davanın varlığı halinde yargılama giderlerinin karşı taraf aleyhine verileceğine dair yasal bir düzenleme bulunmadığından buna dair istinaf nedenlerininde yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Davalı vekili ise katılma yolu ile istinaf nedeni olarak, müvekkili lehine vekalet ücretine hükmedilmemiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirtmiştir. Mahkemece, kendisini vekille temsil eden ve aleyhine açılan dava reddedilen davalı yararına vekalet ücreti verilmemiş olması ve bu konuda herhangi bir gerekçe belirtilmemiş olması isabetli olmamıştır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 323/1-ğ bendinde, vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekalet ücreti yargılama giderleri arasında sayılmıştır. Aynı yasanın 326. madde düzenlemesi dikkate alınarak, aleyhine hüküm verilen davacı taraf aleyhine hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri gereğince, kendisini vekille temsil eden davalı yararına vekalet ücretine karar verilmesi gerekirken bu konuda olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş olması isabetli olmamıştır. Açıklanan nedenlerle ve özellikle 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun 177. maddesi, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun yargılama giderleri ile ilgili düzenlemeleri ve tüm dosya kapsamından, davacı şirket temsilcisinin tüm istinaf nedenlerin reddine, davalı vekilinin ise vekalet ücretine dair istinaf başvurusunun kabulüne karar verilmesi gerekmiştir. Ancak, vekalet ücretine dair yapılan hata yeniden yargılama yapılması gerektirmediğinden karar davalı yararına düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmesine dair karar verilmesi gerekmekle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1- Davacı şirket yetkilisinin istinaf başvurusunun REDDİNE, 2- Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, 3- İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/267 Esas, 2020/428 Karar ve 16.09.2020 tarihli kararının KALDIRILMASINA, a) Kanıtlanamayan davanın REDDİNE, b) Alınması gereken 54,40 TL maktu karar harcının 170,78 TL ‘sı dava açılırken peşin olarak alınmış olduğundan yeniden harç alınmasına yer olmadığına, fazla alınan 124,38 TL ‘nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı tarafa iadesine, c)Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, d) Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, e)Davalı tarafından yapılan yargılama gideri olmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, f) Kulanılmayan gider avansının karar kesinleştikten sonra talep halinde yatıran tarafa iadesine, 4- Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 91,10 TL başvuru harcı ile 162,10 TL istinaf kanun yolu başvuru harcı olmak üzere toplam 253,20 TL harçtan davacı ve davalı tarafça ayrı ayrı yatırılan 203,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 50,20 TL harcın taraflardan alınarak hazineye irat kaydına, 5- Davacının yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 6- Davalının yapmış olduğu istinaf harçları da dahil olmak üzere toplam TL 239,10 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı tarafa verilmesine, 7- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti hakkında karar verilmesine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun 164/2. fıkrası gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.25/02/2021