Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2020/23 E. 2020/465 K. 20.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/23 Esas
KARAR NO: 2020/465
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ARA KARAR TARİHİ: 06/12/2019
NUMARASI: 2018/397
DAVANIN KONUSU: TAZMİNAT
KARAR TARİHİ: 20/02/2020
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili, 27/09/2007 tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin sigortalısı … A.Ş.’nin mallarının endüstriyel yangın sigorta poliçesi kapsamında sigorta örtüsü altına alındığını, sigortalı ile davalı … A.Ş. arasında 02/12/2005 tarihli depolama ve dağıtım sözleşmesi imzalandığını, davalı … A.Ş.’nin kira sözleşmesi ile davalı …’ın deposunu kiralayarak depolama ve dağıtım sözleşmesine konu emtiaları bu depoda muhafaza ettiğini, kira sözleşmesinin 01/04/2006 tarihinde davalı …’ye devredildiğini, sigortalının muvafakatı ile davalı …’ye yükümlülüklerinde devredildiğini, davalılardan … A.Ş.’nin ise davalıların sorumluluk sigortacısını olduğunu, davalı …’in dava konusu emtiaların depolandığı deponun maliki bulunduğunu, söz konusu depoda 05/10/2006 tarihinde çıkan yangında müvekkili nezdinde sigorta örtüsü altına alınan emtiaların tamamen yanarak hasara uğradığını, hasar nedeniyle müvekkilinin sigortalısına toplam 3.674.971,14 Euro hasar bedeli, 13/03/2007 tarihinde 1.862.742,00 YTL olmak üzere toplam 8.739.540,90 TL ödemede bulunduğunu, olaydan sonra alınan tespit raporları ve belgeler ile yangının meydana geldiği deponun yasa ve yönetmeliklere aykırı şekilde inşa edilip ayrıca yapı kullanma izin belgesi ve iş yeri ruhsatının olmadığını, davalıların sözleşme, TTK ve BK’nın ilgili hükümleri gereğince sorumlu olduklarını iddia ederek, 8.739.540,90 TL’nin faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı … vekili; yangın olayında müvekkilinin kusurunun bulunmadığını, kiracı konumundaki davalının kusurlu olduğunu savunmuştur. Diğer davalılar vekili ise; aynı şekilde davanın reddini talep etmişlerdir.
01/10/2007 TARİHLİ İHTİYATİ TEDBİR KARARI: Mahkemece; davacı vekilinin, dava miktarının yüksekliği dikkate alınarak, sorumlulukları sabit olan davalıların mal kaçırma ihtimalleri nedeniyle ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmesi üzerine davacının hukukunun korunması isteminin kısmen yerinde görüldüğü gerekçesi ile mülkiyeti dört nolu davalıya ait olması koşuluyla Kocaeli ili, Gebze ilçesi, … mahallesi, … mevki Parsel no …’te kayıtlı taşınmazın ve aynı davalıya ait aynı yerde kayıtlı olan sair taşınmazların her türlü devir ve intikal işlemlerinin iş bu davada verilecek kararın kesinleşmesine kadar önlenmesi için ihtiyati tedbir kararı verildiği, ihtiyati tedbir kararının infazı için yazı işleri müdürünün yetkilendirildiği ve 10.000,00 TL nakit veya kesin süresiz teminat mektubunun ibraz edilmesi şartına bağlandığı, davacının diğer davalılar ile ilgili ihtiyati tedbir isteminin ise bu davalıların şirket oluşu ve yapıları gözetildiğinde şirketin işleyişine olumsuz etkide bulunabileceği, telafisi imkansız zararlar doğurabileceği, bazı hususların yargılama ile ortaya çıkabileceği gerekçesi ile reddedilmiştir. Mahkemece; 2007/775 Esas, 2015/394 Karar ve 29/04/2015 tarihli kararla, davalı … yönünden bina malikinin sorumluluğunun ancak yangının meydana gelmesinde kusurlu olması ve kusur oranına bağlı olarak doğacağı, Kadıköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin kesinleşen 2007/150 Esas ve 2012/163 Karar sayılı kararında, yangının meydana gelmesinde kiracı … A.Ş.’nin tam kusurlu olduğu kabul edilerek tespit edilen bina zararının adı geçen davalıdan tahsili ile davacı malik …’e ödenmesine karar verildiği, söz konusu kararın iş bu davada kesin delil niteliği taşıdığı, Kadıköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin kesinleşmiş kararı ile yangın olayında davalı malik …’in kusursuz olduğu kabul edildiğinden iş bu davada da malikin sorumluluğuna gidilemeyeceği gerekçesi ile … yönünden davanın reddine karar verilmiştir. İlk derece mahkeme kararı, davacı vekili ve davalılardan … vekili tarafından temyiz edilmiş, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2015/8704 Esas, 2016/4495 Karar ve 21/04/2016 tarihli ilamı ile; Kadıköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2007/150 Esas ve 2012/163 Karar sayılı ilamında ve anılan mahkemece hükme esas alınan 14/10/2011 tarihli bilirkişi raporunda … yönünden bina malikinin sorumluluğu bakımından BK’nın 58.maddesi uyarınca yapılmış hukuki bir değerlendirmenin bulunmadığı, bu durum karşısında mahkemece, davacının davalı … yönünden mülga 818 sayılı BK’nın 58.maddesine dayalı olarak rücuen tazminat davası açtığı gözetilerek davalı …’in malik olarak BK’nın 58.maddesi uyarınca sorumluluğu bulunup bulunmadığının tespiti ile oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken davalı … yönünden davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmadığı belirtilerek bozulmuştur. Bozma ilamına ilişkin tarafların karar düzeltme talebi, aynı dairenin 2016/9662 Esas, 2018/2239 Karar ve 22/03/2018 tarihli ilamı ile reddedilmiştir. Davalı … vekilinin 26/10/2018 tarihli dilekçesi ile yasal koşulları bulunmayan ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasına, bu taleplerin kabul edilmemesi halinde dava konusu alacak miktarı ile orantılı olarak ihtiyati tedbirin … Mahallesi … Caddesinde bulunan … Parselde kayıtlı rayiç değeri 14.500.000,00 TL olan taşınmaz ile sınırlandırılmasına karar verilmesi talebi üzerine, mahkemenin 12/12/2018 tarihli ara kararı ile davanın açıldığı tarih, dava değeri, ihtiyati tedbir kararlarının verildiği tarih ve bu tarihte yürürlükte bulunan HUMK’nın hükümleri, yargılama süreci, Yargıtay bozma ilamı ve dosya kapsamı gereğince, ihtiyati tedbir kararlarının kaldırılması veya daraltılmasını gerektirir yeni bir husus ortaya çıkmamış olması nedeniyle talebin reddine karar verilmiştir. Ret kararına karşı davalı … vekili ara kararı istinaf etmiştir.
DAİREMİZİN 2019/553 ESAS, 2019/1668 KARAR VE 26/09/2019 TARİHLİ KARARI İLE; Mahkemece; duruşma açılarak davalı vekilinin ihtiyati tedbire itirazına ilişkin karara itirazlarının incelenmesi için davalının istinaf talebinin HMK’nın 355.maddesi gereğince kabulü ile ilk derece mahkemesinin 12/12/2018 tarihli ara kararının kaldırılmasına ve dosyanın mahal mahkemesine iadesine karar verilmiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: Mahkemece; dairemizin kararında belirtilen şekilde duruşma açılmış ve duruşma sonucunda Yargıtay bozma ilamı ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, davanın açıldığı tarih, dava değeri, ihtiyati tedbir kararlarının verildiği tarih, bu tarihte yürürlükte bulunan HUMK hükümleri, yargılama süreci, Yargıtay bozma ilamı ve tüm dosya kapsamı göz önüne alınarak mahkemece verilen ihtiyati tedbir kararlarının kaldırılması veya daraltılmasını gerektirir yeni bir hususun ortaya çıkmadığı gerekçesi ile davalının ihtiyati tedbir talebine karşı yapmış olduğu itirazın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davalı … vekili tarafından ara karar yasal süre içerisinde istinaf edilmiştir. İstinaf nedenleri olarak; dosya içerisindeki iddialar, bilgi ve belgeler ile Yargıtay bozma ilamı özetlendikten sonra, gelinen aşamada ihtiyati tedbir kararı üzerinden on iki yıl gibi uzun ve bir o kadarda orantılılık ölçüsünü aşan bir zaman geçmesine rağmen müvekkilinin altı adet taşınmazı üzerinde ihtiyati tedbir kararının varlığını halen sürdürdüğünü, müvekkilinin uğradığı maddi ve manevi zararların, haksız ihtiyati tedbir kararı nedeniyle artarak devam ettiğini, on iki yıl gibi uzun bir süre boyunca müvekkilinin mülkiyet hakkının haksız ve hukuki dayanaktan yoksun bir şekilde ihlal edildiğini, müvekkilinin talebine konu ihtiyati tedbir kararına katlanmasını beklemenin hukuka ve hakkaniyete açıkça aykırı olduğunu, yerel mahkemece gerekçeli karar haklarının ihlal edildiğini, müvekkilinin haklı olarak gündeme getirdiği hususlar hakkında herhangi bir değerlendirme yapılmadığını, daha ilk bakışta konusu ve talep sonucu gereği ihtiyati tedbir kararı verilmesi mümkün olmayan davada müvekkilinin hiçbir gerekçesinin değerlendirilmediğini, kendi kararları ile çelişmeme saiki ile hareket edildiğini, yeni bir gelişme meydana gelmediği şeklindeki ilgisiz ve hukuki dayanaktan yoksun bir gerekçe ile müvekkilinin haklı talebinin reddedildiğini, mahkeme tarafından istinaf talebine konu tedbir kararının kaldırılması noktasında kesinleşen mahkeme kararının dahi yeni bir durum kabul edilmez iken, yeni durum kıstasının kesinleşmiş mahkeme kararının yok sayılabileceği içeriğinin ve sınırlarının dahi ara kararda açıklanmamış olduğunu, kaldı ki yeni durumun oluşmasa dahi alenen taşınmazın aynı ile ilgili olmayan bir davada hukuka aykırı olarak verilen tedbir kararının her aşamada itiraza uğraması ve hatta resen değerlendirilerek kaldırılması gerekirken mahkemenin bunu yapmadığını, aksine devamlı ek tedbirler koyarak hukuka aykırılığı perçinlediğini, tedbirin orantılılık ve gereklilik unsurlarının gerçekleşmemiş olması nedeniyle hukuka aykırı olduğunu, müvekkilinin gerçek kişi olduğunu, diğer davalıların ise mali sıkıntısı olmayan sermaye şirketleri olduğunu, huzurdaki davanın konusunun taşınmazın ayni ve mülkiyeti olmadığından tedbir kararı verilmesinin hukuka aykırı bulunduğunu, HUMK döneminde verilen ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 13/04/2004 tarihli, 2004/1820 Esas ve 2004/4014 Karar sayılı kararında, ihtiyati tedbir ve haciz istemine konu taşınmazın ayni ve mülkiyeti konusunda taraflar arasında herhangi bir uyuşmazlık bulunmadığı gerekçesi ile ihtiyati tedbir isteminin reddine karar verilmiş olmasının doğru görüldüğünü, anılan kararlardan daha sonra tesis edilen Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20/12/2013 tarihli 2013/21-1791 Esas ve 2013/1676 Karar sayılı kararında da ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbir arasındaki farkların irdelendiğini, dava konusu vakanın ise temelinde haksız fiil olduğunu, HMK 33.maddesi gereğince; uygulanacak hukuk normunun resen hakimce tespit edilmesi ve uygulanması ilkesi gereğince değerlendirme yapılması gerektiğini, somut olayda ihtiyati haciz kararı verilmesi için gerekli şartlarında mevcut olmadığını, çünkü taleple bağlılık ilkesinin söz konusu olduğunu, hukuka aykırı ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasını, en aleyhe değerlendirilmesinde ise tek bir taşınmaz ile sınırlandırılmasını talep ettiklerini, mahkemenin 01/10/2007 tarihli ihtiyati tedbir kararı ile müvekkiline ait taşınmazların tamamı üzerine ihtiyati tedbir konulduğunu, taşınmazların değerinin huzurdaki dava değerinden kat ve kat yüksek olduğunu, altı adet taşınmaz üzerinde tedbir uygulandığını, rayiç değerin neredeyse altı katı olduğunu, dava değeri 8.739.540,90 TL iken mevcut durumda toplam değeri 46.446.231,96 TL olan altı adet taşınmaz üzerinde ihtiyati tedbir bulunduğunu, davacı talebinin neredeyse altı katı bir oranda koruma sağladığını, sonuç olarak huzurdaki davada ihtiyati tedbir kararı verilemeyeceğini, davanın konusunun taşınmazın aynına veya mülkiyetine ilişkin olmadığını, kanunda aranan şartların somut olayda mevcut bulunmadığını, para alacaklarına ilişkin davada olsa olsa ihtiyati haciz kararı verilebileceğini, ihtiyati haciz kararı içinde kanunun şartlarının oluşmadığını, tedbir kararı ile menfaat dengesinin gözetilmediğini, müvekkilinin haksız ihtiyati tedbir kararı nedeniyle maddi ve manevi zarara uğradığını, ticari hayatının sekteye uğradığını, mahkemenin gerekçelerin hiçbirini incelemediğini, ayrıca müvekkilinin kusursuz diğer davalının yüzde yüz kusurlu olduğuna dair kesin hükmün gözetilmediğini iddia ederek, öncelikle tesis edilen 06/12/2019 tarihli tedbirin kaldırılması yada sınırlandırılmasına ilişkin talebin reddi kararının kaldırılmasına, taşınmazların tüm tahkikatlardan arınmasına, kabul anlamına gelmemek üzere en aleyhe durumda dahil olsa dava değeri ile sınırlı olmak kaydı ile … Parselde kayıtlı taşınmaz ile ihtiyati haciz kararı verilebileceği gerekçesi ile karar verilmesine, tedbirin söz konusu taşınmazla sınırlandırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava; ” Endüstriyel Yangın Sigorta Poliçesi” kapsamında ödenen hasar bedelinin rücuen tahsili istemine ilişkindir. Davalı, taşınmazları üzerine mahkemenin 01/10/2007 tarihli kararı ile konulan ihtiyati tedbir kararına karşı itirazı üzerine verilen ara kararı istinaf etmiştir. Davalının talebinin HMK 341 ve 394/5.fıkraları gereğince yapılmış olduğu göz önünde bulundurularak incelenmiştir. Uyuşmazlık; bu davada davalı taşınmazları üzerine tesis edilen ihtiyati tedbir kararlarının yerinde olup olmadığı, mahkeme kararının usul ve yasaya uygun bulunup bulunmadığıdır. Dava tarihi olan 27/09/2007 tarihinde yürürlükte bulunan, HMUK’unun 101.maddesinde; hakimin iki taraftan birinin talebi ile davanın ikamesinden evvel veya sonra gösterilen hal ve şekillerde ihtiyati tedbirlere karar verebileceği belirtilmiş, hal ve şekiller olarak ise; menkul ve gayrimenkul malların aynının münazaalı ise bunun haciz veya yedi emine tevdine, münazaalı şeyin muhafazası için her türlü tedbirlerin ihtiyazına, kanuni medeni ile muayyen hallerde nafaka alınmasına, ayrılık veya boşanma davası üzerine kanuni medeni gereğince geçici tedbirlerin alınmasına yer verilmiştir. Aynı yasanın 103.maddesinde ise; 101 ve 102.maddelerde gösterilen hallerden başka, tehirinde tehlike olan veya mühim bir zarar olacağı anlaşılan hallerde tehlike veya zararın defi için hakimin icap eden ihtiyati tedbirlerin icrasına karar verebileceği ifade edilmiştir. Yasal düzenleme kapsamında, 101.maddede açıkça ifade edildiği üzere; menkul ve gayrimenkul malların aynının münazaalı olmasının gerekli olduğu görülmektedir. Somut olayda ise tarafların kabulünde olduğu üzere, ihtiyati tedbir kararı verilen davalıya ait taşınmazların aynı ile ilgili herhangi bir uyuşmazlık söz konusu değildir. Her ne kadar yürürlükte bulunan, 6100 sayılı HMK’nın 389.maddesinde belirtildiği şekilde açıkça uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararının verilebileceği ifade edilmemiş ise de, 101.madde de, menkul ve gayrimenkul malların aynının münazaalı olması düzenlenmiş olduğundan iş bu düzenlemenin ihtiyati tedbire konu olan menkul ve gayrimenkul malların uyuşmazlık konusu olduğunun kabulü yerinde olacaktır. Diğer taratan, somut olayda, ihtiyati tedbir kararının 2007 yılında verildiği, aradan geçen süre içerisinde ihtiyati tedbir kararının devam ettiği bir gerçektir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 90/son fıkrasında; usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası anlaşmaların kanun hükmünde olduğu, bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı, usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda, milletlerarası anlaşma hükümlerinin esas alınacağı belirtilmiştir. Diğer yandan, Anayasada mülkiyet hakkı temel bir hak olarak düzenlenmiştir. Yine mülkiyet hakkı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde Ek-1 Protokolde yer verilmiştir. Mülkiyet Hakkı her şeyden önce temel bir haktır. Temel hak ve özgürlükler pozitif hukuk düzeni tarafından tanınmış ve güvence altına alınmış, devletin koruyup genişlettirmekle yükümlü olduğu, insan hakları olarak tanımlanmaktadır. Diğer taraftan mülkiyet hakkı, ayni bir haktır. Eşya hukukunda, eşya üzerinde doğrudan hakimiyet sağlayan ve bu sebeple herkese karşı ileri sürülebilen haklara mutlak hak denilmektedir. TMK’nın mülkiyet hakkının içeriği genel başlıkla 683.maddenin birinci fıkrasında, bir şeye malik olan kimsenin hukuk düzeninin sınırları içinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir şeklinde düzenlenmiştir. Hak sahibinin bu yetkilerinin yanında üçüncü kişilerden eşya üzerinde hak ve yetkilerinin ihlal edilmemesini, ihlal edenlerin durdurulmasını ve zarar oluşmuşsa bunun tazminini talep etme hakkı vardır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 18/05/1954 tarihinde ülkemiz tarafından onaylanmış, 28/01/1984 tarihinde ise bireysel başvuru hakkı tanınmıştır.
Yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun onuncu kısım birinci bölümde ise, geçici hukuki korumalar üst başlığı ile ihtiyati tedbirin şartları, 389 maddede düzenlenmiştir. Maddede, mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesi önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakınca yahut ciddi bir zarar doğacağından endişe edilmesi hallerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebileceği belirtilmiştir. Yani ihtiyati tedbir kararı verilebilmesi için yasanın düzenlediği şartların varlığı gerekli olmakla birlikte, şartların varlığı halinde bir davada her konuda ihtiyati tedbir kararı verilmemekte, yalnızca uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilmektedir. Somut olayda, yukarıda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere, her ne kadar dava tarihinde yürürlükte bulunan usul kanunu hükmünde açık olarak, uyuşmazlık konusu şeklinde ifadeye yer verilmemiş ise de, yasanın bir bütün halinde değerlendirilmesi durumunda, uyuşmazlık konusu ile ilgili olarak ihtiyati tedbir kararının verilmesi gerekli olduğu kanaatine varılmıştır. Diğer taraftan, Anayasanın ifade edilen maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ilgili maddeleri gereğince dava konusu olmayan gayrimenkuller üzerine konulan ihtiyati tedbirin aradan geçen uzun zaman dilimi içerisinde devamında hukuka uyarlık görülmemiştir. Geçici hukuki koruma kavramı, doktrinde kullanılmakla birlikte HMK’da ilk defa yer almaktadır. Asıl nihai hukuki korumanın zaman alması ve ayrıntılı incelemeyi gerekli kılması sebebiyle günümüzde geçici hukuki korumalar daha da önem kazanmıştır. Geçici hukuki korumalar, hak arama özgürlüğü ve kişilerin haklarının korunması bakımından özel bir öneme sahiptir. Klasik ve temel geçici hukuki koruma türü olan ihtiyati tedbir dışında, bir çok yeni geçici hukuki koruma türü benimsenmiştir. Asıl dava veya yargılama konusuna ilişkin olarak ihtiyati tedbirler yanında, para alacaklarına ilişkin takibin sonucunun güvence altına alınabilmesi için ihtiyati haciz, delillerin korunması için delil tespiti bilinen geçici hukuki koruma türleridir. Uygulamada geçici hukuki korumalar bir birine karıştırılabilmektedir. Örneğin, somut olayda olduğu gibi para alacakları için kural olarak ihtiyati haciz istenmesi gerekirken ihtiyati tedbir talep edilmesi sık rastlanılan örneklerdendir. ( Prof. Dr. Baki KURU, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, sayfa 455, 456 ). Açıklanan nedenlerle ve özellikle, tazminat alacağının rücuen tahsili amacıyla açılan iş bu davada, 2007 yılında davalıya ait gayrimenkuller üzerine konulan ihtiyati tedbir kararı, aradan geçen süre, usul kurallarının değişmiş olması, Anayasanın, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin hukuk kurallarının uygulanması ve mülkiyet hakkına ilişkin düzenlemeleri ile kararları birlikte değerlendirildiğinde, davalının ihtiyati tedbir kararına itirazının yerinde olduğu kanaatine varılarak, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne dair karar verilmesi gerekmekle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1- Davalı … vekilinin istinaf başvurusunun esasa dair hususlar incelenmeksizin KABULÜNE, 2- İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/397 Esas sayılı derdest dava dosyasında vermiş olduğu 06/12/2019 tarihli ara kararının KALDIRILMASINA, a) Davalı … vekilinin 6100 sayılı HMK’nın 394/4.fıkrası gereğince yapmış olduğu ihtiyati tedbir kararına karşı itirazının KABULÜNE, b) Mahkemenin, 01/10/2007 tarihli ihtiyati tedbir kararının HMK 394/4.fıkrası gereğince KALDIRILMASINA, c) Mahkemece, ilgili Tapu Müdürlüklerine ihtiyati tedbir kararının kaldırıldığına dair müzekkere YAZILMASINA, 3-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 83,50 TL başvuru harcı ile istinaf kanun yolu başvuru harcı 148,60 TL olmak üzere toplam 232,10 TL harçtan davalı …’in peşin olarak yatırmış olduğu 165,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 66,40 TL harcın davacıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, 3-Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince oluşturulacak esas hüküm ile birlikte değerlendirilmesine, 4- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti hakkında karar verilmesine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 362/1-f bendi ve aynı yasanın 394/5.fıkrası gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.20/02/2020