Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2020/2193 E. 2021/60 K. 21.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/2193 Esas
KARAR NO : 2021/60
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİH: 08/10/2020
NUMARASI : 2018/1148 Esas, 2020/535 Karar
DAVA: İFLAS (İflasın Açılması)
KARAR TARİHİ: 21/01/2021
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:İDDİA:Davacı vekili 15.02.2018 tarihli dava dilekçesinde, müvekkilinin sahibi olduğu Nişantaşı /Şişli / İstanbul adresindeki taşınmazını 01.10.2010 tarihli kira sözleşmesi ile davalı şirkete kiraladığını, davalının, 2012 yılı Şubat, Mart ve Nisan ayları kiralarını ödemediğinden İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında icra takibi başlatıldığını, davalının taşınmazı 30 Nisan 2012 yılında boşalttığını, daha sonra İcra takibine itiraz ettiğini, İstanbul 14. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/604 Esas sayılı dosyasında açtıkları itirazın iptali davasının takibin devamı şeklinde sonuçlandığını, kararın 07.05.2015 tarihinde kesinleştiğini, buna rağmen yaklaşık üç yıldır söz konusu borcun ödenmediği gibi herhangi bir malvarlığının tespit edilemediğinden İcra yolu ile de tahsil edilemediğini, 19 Kasım 2014 tarihli ticaret sicil gazetesi ve İTO bilgilerinden görüleceği üzere davalı şirketin 13.11.2014 tarihinde tasfiyesi için karar alındığını, tasfiye memuru şirket ortağına bildirilmesine rağmen borcun ödenmesi ve şirketin tasfiyesi için herhangi bir adım atılmadığını, şirket merkezi olarak görülen yerde davalıya ait bir yer bulunamadığını, şube olarak belirtilen yerin ise müvekkiline ait olduğunu, şirketin adresininde bulunamadığını, davalının hem kesinleşmiş mahkeme kararı ile sabit borcunu üç yıldır ödemediğini, hem üç yıldır tasfiye işlemlerini sonuçlandırmadığını, borcundan kurtulmaya çalıştığını, hem malvarlığının bulunmadığını hem de adresinin belli olmadığını, tüm bu nedenlerle İİK 177 ve ilgili maddeleri gereğince davalı şirketin iflasına karar verilmesini istemek gerektiğini iddia ederek, davalının iflasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:Davalı vekili, davacının alacağını tahsil edemediğini ileri sürdüğünü, davacının davalı şirket adresi olarak belirttiği, Nişantaşı / İstanbul adresine tebligatın yapıldığını, davacının iddia ettiği üzere adresin şirkete ait olmaması halinde tebligatın iade edileceğini, dava dilekçesinde ki beyanların gerçek dışı ve zorlama olduğunu, sırf haklı zemin yaratma çabası olduğunu açıkça ortaya koyduğunu, öncelikle davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddi gerektiğini, iddiaların aksine müvekkilinin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntı dile getirilip ilk günden itibaren içinde bulunduğu ekonomik sıkıntının dile getirilerek borcun ancak taksitler halinde ödenebileceği ve bu konuda protokol yapılmasını talep etmiş olmasına rağmen davacının müvekkilinin taleplerini kabul etmediğini, müvekkilinin davacının zarar görmemesi için mecura kiracı bulduğunu, davanın İİK 177. maddedeki şartları taşımadığını iddia ederek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
MAHKEMENİN 2018/152 ESAS, 2018/727 KARAR ve 28.06.2018 TARİHLİ KARARI:Mahkemece, İİK ‘nın 177. maddesi gereğince borçlu şirket hakkında doğrudan doğruya iflas isteminde bulunabilmek için ilama dayalı bir alacağın İcra emriyle istenildiği halde ödenmemiş olmasının yasal zorunluluk olduğunu, diğer bir anlatımla borçluya icra emri tebliğ edilmeden İİK ‘nın 177. maddesi gereğince iflas isteminde bulunulmasının ön koşul olduğunu, somut olayda, takibe konu yapılan alacağın bir mahkeme ilamına dayanmadığını ve iflası istenen takip borçlusuna gönderilmiş bir İcra emrinin bulunmadığını, İİK ‘nın 177. maddesine dayanılarak davalı borçlu şirketin iflasının istenemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
DAİREMİZİN 2018/2082 ESAS, 2018/1967 KARAR ve 22.11.2018 TARİHLİ KARARI;“…Diğer bir anlatımla davacı taraf, ilama dayanan bir alcağının icra emriyle istenmesine rağmen ödenmediğini iddia etmemektedir. Bu hususa yönelik anlatımların sadece iddiaların güçlendirilmesi amacıyla alacağın safahatına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır…ilanların yaptırılmadan sonuca giderek davaya müdahil olabileceklerin iddia ve delillerinin sunulmasının önüne geçilmiş olması doğru olmamıştır. İİK nun 166 mad gereğince, iflas ilanlarının yapılmasından sonra müdahil olanların iddia ve delillerinin toplanarak ve davacının zaten ilamlı bir alacağa, diğer bir anlatımla İİK. nun 177. maddesindeki şartların bulunup bulunmadığı yönünde değerlendirme yapılıp bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmadığı. ..” gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI:Mahkemece, tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları, alınan ve benimsenen bilirkişi kurulu raporu, tüm delillere göre, bilirkişi kurulu raporunda ayrıntılı olarak dayanaklarıyla açıklandığı üzere, davalı şirketin ekonomik açıdan zor durumda olması nedeniyle fesih ve tasfiyesine karar verildiği, davalı şirket ve tasfiye memuruna gönderilen tebligatların adresin bilinmesine rağmen tebliğ edilemediği, bir başka anlatımla davalı şirketin borç ve taahhütlerinden kurtulma amacıyla sürekli adres değiştirdiği, hileli davranışlarda bulunduğu, diğer yandan muaccel ve çekişmesiz borçlarında ödeme güçlüğü çektiği gibi bu durumun süreklilik arzettiği, bu nedenle İİK ‘nın 177/2. maddesinde sayıldığı üzere borçlunun ödemelerini tatil ettiği, borçtan kurtulmaya çalışan davalı şirketin alacaklılarının durumunun daha da kötüleşebileceği, alacaklıların daha da risk altında bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile davalı şirketin iflasına karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ:Karar, yasal süre içerisinde davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir.Davalı vekili istinaf nedenleri olarak, bilirkişi raporunun sübjektif görüşler içermesi ve somut verilerle çelişki oluşturası nedeniyle hükme esas teşkil edemeyeceğini, kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, raporda, davacının takip talebi karşısında alacaklarını tahsil edememesi ve muhatapta bulamaması sonucu davalı şirketin iflasını istemenin dışında başka bir alternatifinin kalmadığının tespit edildiği şeklindeki ifadelerin tam olarak anlaşılamadığını, değerlendirmenin herhangi bir kritere dayanmadığını, yasada tüm tebligatların muhataba gönderileceği, muhatap dışındakilerinin tebligat alması dışında şirketin iflasının istenebileceğine dair bildikleri bir düzenleme olmadığını, bilirkişiler tarafından incelenen İcra dosyasının taraflarınca incelendiğini söz konusu belgeler kapsamında bilirkişilerin bu kadar tespit yapmasının taraflarınca anlaşılamadığını, rapora itiraz edilmesine rağmen mahkemece kabul görmediğini, bilirkişi tespitlerinin somut duruma uymadığı gibi herhangi bir hukuki mesnedi bulunmadığını, borçlunun dinlenmek üzere mahkemeye çağrılmadan İflas kararı verilemeyeceğini, şirket tasfiye memuruna tebligat gönderilmesi ve huzurda dinlenmesi gerekirken bu hususun yerine getirilmeden karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, müvekkilinin yerleşim yerinin belli olduğunu, yerleşim yerinin belirsiz hale getirildiği yönündeki iddiaların belge ve kayıtlarla geçersiz olduğunu iddia ederek, kararın kaldırılmasını ve yeniden yapılacak yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE;Dava, İcra ve İflas Kanunun 177. maddesi gereğince açılan doğrudan doğruya iflas davasıdır. Yasanın 181. maddesi gereğince, usul başlığı ile 159,160, 164 ve 166. maddelerinin bu fasıl hükmüne göre vuku gelen iflaslara da tatbik olunur düzenlemesi kapsamında ve diğer emredici kurallar kapsamında, işin esasına geçilmeksizin resen incelenmesi uygun görülen hususlar incelenmiştir. Bu kapsamda, iflas davasının İİK 154/3. fıkrası gereğince, borçlu şirketin muamele merkezinin bulunduğu mutlak yetkili yer ticaret mahkemesinde açıldığı, dairemizin kararı sonrasında, İİK 166. madde gereğince İflas talebinin ilanlarının gerçekleştirildiği ve iflas avansının karşılanmış olduğu anlaşılmış ve işin esasının incelenmesine geçilmiştir.Taraflar arasında, davacı şirketin mal sahibi, kiracının davalı şirket, kiralanan şeyin dükkan, kira alacağının tahsili amacı ile davacı şirketin icra takibi başlattığı, itiraz üzerine dava açtığı konularında herhangi bir uyuşmazlık yoktur.Uyuşmazlık, davalı şirket yönünden İİK 177. maddesi kapsamında doğrudan doğruya iflas şartlarının oluşup oluşmadığı, bilirkişi raporunun ve kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığıdır.Dosya kapsamından, davacının mal sahibi, davalı şirketin kiracı olduğu, 21.09.2010 tarihli yazılı kira sözleşmesinin düzenlendiği, davacı alacaklı tarafından davalı borçlu hakkında, 16.02.2012 tarihinde, İstanbul … İcra Dairesinin …Esas sayılı dosyasında, kira sözleşmesi kapsamında 190.008,32 TL asıl alacak ( muaccel olan 2012 yılı 2,3,4,5,6,7,8 ve 9. aylar kira bedelleri ), 6.783,49 TL kira sözleşmesi damga vergisi olmak üzere toplam 196.781,81 TL alacağın tahsili amacı ile adi kiraya ve hasılat kiralarına ait icra takibi başlattığı, davalı borçlunun 02.05.2012 tarihli itiraz dilekçesinde, 30.04.2012 tarihinde söz konusu işyerini tahliye ettiklerini, aynı tarihten itibaren işyerini İnci Mobilya. ..A.Ş şirketine kiralandığını, erken tahliyeden dolayı herhangi bir borçlarının olmadığını beyan ettiği, borca itiraz üzerine davacı alacaklı tarafından, İstanbul 14. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/604 Esas, 2014/718 Karar sayılı dosyasında, 01.08.2013 tarihinde itirazın iptali davasını açtığı, mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verildiği, kararın taraflarca temyiz edilmemesi üzerine 07.05.2015 tarihinde kesinleştiği ve yaklaşık üç yıl sonra kira bedelinin ödenmemesi üzerine davacının iflas davasını açmış olduğu anlaşılmıştır.21.08.2020 tarihli bilirkişi heyet raporunda, davalı şirketin 17.02.1995 tarihinde kurulduğu, kiralanan mecurun Nişantaşı / İstanbul ‘da bulunduğu, davalı şirketin genel kurulunda 27.10.2014 tarihli kararında, ekonomik olarak zor durumda olması nedeni ile şirketin devam etmesinde yarar görülemeyeceğinden fesih ve tasfiyesine karar verildiği, tasfiye memuru atandığı, iş bu kararın tescil edildiği, İstanbul 14. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/604 Esas sayılı dosyasında İtirazın iptali dosyası ile ilgili olarak davalı şirkete ve kefile gönderilen tebligatların bir kısmının direkt muhatabın kendilerine değil yanında çalışanlara veya komşulara tebliğ edildiğinin tespit edildiği, mahkemede görülen davada muhataplara gönderilen tebligatların bir kısmının tebliğ edilirken bir kısmının ise komşulara veya eski çalışanlara tebliğ edildiğinin tespit edildiği, davacının takip talebi karşısında alacaklarını tahsil edememesi ve muhatabı bulamaması sonucunda davalı şirketin iflasını isteme dışında başka alternatifinin kalmadığının tespit edildiği, davacının bu nedenle İİK 177/2. ve 3. maddeleri gereğince evvelce takibe hacet kalmaksızın davalı için doğrudan doğruya iflas istemek durumunda kaldığı, bilindiği üzere alacaklının borçlunun iflasını istemek için İflas yolu ile takip başlatabileceği gibi borçlunun mali durumu zayıfsa veya alacaklılara alacaklarına kavuşmasının tehlikeli görüldüğü durumlarda doğrudan doğruya iflas davası açabileceği, borçlunun borcunu ödeyemeyeceğinin açık olması ve bu sebeple kendisine İflas ödeme emri gönderilmesinin hiçbir yararı olmayacağı ya da borçluya iflas ödeme emri gönderilmesinin alacaklının alacağını tahsil ermesini tehlikeye düşürecek olması gibi kanunda açıkça belirtilen hallerde alacaklının doğrudan iflas davası açabileceği, İİK 177. maddesi gereğince doğrudan doğruya iflas hallerinin oluşabilmesi için gerekli olan şartların ise;1- Borçlunun yerleşim yerinin belli olmaması hali, 2-Borçlunun taahhütlerinden kurtulmak amacıyla kaçması hali, 3- Borçlunun alacaklının haklarını ihlal eden hileli işlemlerde bulunması veya bunlara kalkışması hali, 4- Borçlunun haciz yoluyla takip sırasında mallarını saklaması hali,5-Borçlunun ödemelerini tatil etmiş olması hali, 6- Teklif edilen konkordatonun tasdik edilmemesi veya konkordato mühletinin tasdik edilmemesi veya konkordato mühletinin kaldırılması ya da konkordatonun tamamen feshi, 7- İlama dayanan bir alacağın icra emriyle istendiği halde ödenmemiş olması hali, olduğunu, sonuç olarak, doğrudan doğruya ( takibe hacet kalmaksızın ) iflas yoluna başvurulabilmek için sadece para alacağının olmasının yeterli olmadığı, aynı zamanda yukarıda belirtilen şartların mevcut olması halinde doğrudan doğruya iflas talebinin her zaman talep edilebileceği, davalı şirketin kiralardan kaynaklanan kira borcunun 7 yıldır ödenmediği, dava konusu takibe yapılan itiraz üzerine açılan davanın kesinleşmiş olmasına rağmen müteaddit defalar talep edilmesine rağmen ödenmediği, davacının dava konusu akacaklarının tahsilini beklerken davalı şirketin 27.10.2014 tarihinde ekonomik olarak zor duruma düşmesi nedeniyle şirketin fesih ve tasfiyesine karar verildiği, davacı şirketin gerek davalı şirketten gerekse de tasfiye memurundan alacaklarının tahsiline kavuşamaması nedeni ile davalı şirketin İİK 177/1-2 maddeleri gereğince doğrudan doğruya iflas talep ettiği, borçlu şirket ve tasfiye memurunun yerleşim yerlerinin belli olmasına rağmen yerleşim yerlerinin belirsiz hale geldiği tebligatların muhataplara tebliğ edilemediği, borçlunun belirsiz tutum ve davranışları belirgin taahhütlerinden kurtulmaya çalıştığı, borçlunun ödemeleri bir nevi tatil etmiş eğiliminde olduğu, bu nedenle davalının İİK 177. madde gereğince doğrudan doğruya iflas talebinin, yerinde olduğu belirtilmiştir.Davacı vekili, rapora beyan dilekçesinde, davalının ödemelerini tatil ettiği ve ödeme yapmaktan kaçındığının tespit edildiğini, davanın kabulü ile İflas kararı verilmesini istemiştir.Davalı vekili rapora beyan dilekçesinde, salt tebligatların yapılış şeklinden hareketle davacının haklı olduğundan söz edilemeyeceğini, tespitlerin somut duruma uymadığını savunarak ek rapor alınarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Mahkemece yukarıda yer verilen gerekçeye istinaden davanın kabulü ile davalı şirketin iflasına karar verilmiştir.Dava tarihinde yürürlükte bulunan 2004 sayılı İİK ‘nun 177.maddesinde, “ Doğrudan Doğruya İflas Halleri “ üst başlığı altında, “Evvelce takibe hacet kalmaksızın İflas”, “ Alacaklının talebi” düzenlenmiştir. 117/1. fıkrada, aşağıdaki hallerde alacaklının evvelce takibe hacet kalmaksızın iflasa tabi borçlunun iflasını isteyebileceği ifade edilmiştir. Yasada belirtilen “4” bent ise sırasıyla, ”1- Borçlunun malum yerleşim yeri olmaz, taahhütlerinden kurtulmak maksadıyla kaçar, alacaklıların haklarını ihlal eden hileli muamelelerde bulunur veya bunlara teşebbüs eder yahut haciz yoluyla yapılan takip sırasında mallarını saklarsa; 2-Borçlu ödemelerini tatil eylemiş bulunursa; 3-308 inci maddede ki hal varsa; 4-İlama müstenit alacak icra emriyle istenildiği halde ödenmemişse,..” şeklinde düzenlenmiştir.İş bu davada ileri sürülen doğrudan doğruya ( takipsiz ) iflas bedenleri, İİK ‘nın 177/1. fıkrasının 1 ve 2. bentleridir. İİK 177-1/1. maddesinin ilk cümlesine göre borçlunun malum yerleşim yerinin olmaması doğrudan doğruya iflas isteme nedenidir. Alacaklı, borçlunun malum yerleşim yeri bulunmadığına ilişkin mahkemeye kanaat getirmek zorunda olup, elindeki belgeleri ibraz etmelidir. Tüzel kişilerin yerleşim yeri TMK 51. maddesine göre, kuruluş belgesinde başka bir hüküm bulunmadıkça işlerinin yöneltildiği yerdir. Ticari şirketlerde yerleşim yeri ticaret sicilinde kayıtla bellidir. Bu nedenle iş bu davada, borçlunun yerleşim yerinin belli olmaması iddiasına dayalı iflas nedeni geçerli değildir. Davalının ticaret sicil memurluğunda ki adresine usulüne uygun tebliğ üzerine, davalı şirket, tasfiye memuru vekili tarafından temsil edilmiştir.Davacı vekilinin dava dilekçesinden, diğer sebeplerin yanı sıra borçlunun ödemelerini tatil ettiği gerekçesine de dayandığı anlaşılmaktadır. İİK 177/1 ve 2. bentlere dayanan iflas talebinin dinleyebilmesi için davacının iflası istenen şirketten alacağının bulunması gerekir. Somut davada, kesinleşen mahkeme karara ile davacının iflası istenen davalıdan alacağının olduğu sabittir. İİK 177-/1-2. cümlesinde, borçlunun taahhütlerinden kurtulmak amacıyla kaçması doğrudan iflas nedenidir. Borçlunun ödemelerini tatil etmesi ( İİK 177/2) doğrudan iflasın istenmesi nedenlerindendir. Doktrinde borçlunun aczi ile ödemelerini tatil etmesi genellikle bir tutulmaktadır. Ödemelerin tatili, kural olarak ödeme güçlüğü içine düşme halinden kaynaklanır. Ödemelerin tatili ile ödeme güçlüğü içine düşme arasında sıkı bir bağ olmakla birlikte bunlar aynı şeyler değildir. Ödemelerin tatilinde borçlunun muaccel para borçlarını ödeyemez durumda olması gerekir. Diğer yandan, muaccel bir borcun ödenmemesi tatil anlamına gelmez, ödememede umumilik ve süreklilik olması gerekmektedir. Borçlunun taahhütlerinden kurtulmak için yerleşim yerinin meçhul tutarak saklanması veya kaçması yahut makul bir sebep göstermeden mağaza veya yazıhanesini kapatarak ticari işlemlerine de son vermesinin de ödemelerini tatil ettiğine karine olarak kabul edilmektedir. İfade edildiği üzere, İİK ‘nın 177/2 hükmü uyarınca, borçlunun ödemelerini tatil ettiğinin kabulü için borçlunun ödeme güçlüğü içinde bulunması nedeniyle açık veya zimni iradesiyle genel ve sürekli nitelikte borcunu ödememe durumunda bulunması gerekir. Vadesi gelmiş borçlarının sayı ve miktarı itibarıyla genel olarak ödenmemesi ve bu durumun geçici veya arızi bir mali sıkıntıdan kaynaklanmaması halinde borçlunun ödemelerini tatil ettiği sonucuna ulaşılabilir. Somut davada, davacının kesinleşen kira alacağı, davalı borçlu şirket tarafından uzun yıllar ödenmemiştir. Davalı vekili, cevap dilekçesinde, borcu ödememek gibi bir durum olmadığını, içinde bulunduğu ekonomik sıkıntının dile getirildiğini, borcun ancak taksitler halinde ödeneceğini ve bu konuda protokol yapılmasını talep ettiğini, davacının bunu kabul etmediğini beyan etmiştir. Davalı borçlu, ödemelerini tatil etmediğini, borçlarını ödediğini, alışverişlerin, devam ettiğini ve bu konuda defterlerinin incelenmesini talep etmemiştir. Bilirkişi raporunda belirtildiği ve aksinin iddia edilmediği üzere, davalı şirketin iş bu dava tarihinden önce 27.10.2014 tarihli kararla, ekonomik olarak zor duruma düşmesi nedeni ile şirketin fesih ve tasfiyesi kararı aldığı anlaşılmıştır. İş bu davada, davalı şirketin fesih ve tasfiye gerekçesi, ödeme yapmadığı süre ve aksinin iddiası ile defterlerin incelenmesi talebinin de olmaması karşısında, İİK 177/1-2. maddeleri gereğince doğrudan doğruya iflas kararı verilmesi isabetli görülmüştür.İcra ve İflas Kanunun 177/1-4. bendinde, ilama müstenit alacağın icra emriyle istendiği halde ödenmediği takdirde, Türkiye’de bir yerleşim yeri veya mümessil, bulunan borçlunun dinlenmek için kısa bir müddetle mahkemeye çağırılacağı düzenlenmiştir. Somut davada, davacı alacağı ilama dayanmakla birlikte, davacı söz konusu ilama dayanan alacağın ödenmesi için İcra takibi başlatmamış, yasanın 1 ve 2. bentlerine göre doğrudan doğruya iflas talebinde bulunmuştur. Bu nedenle, yasanın ilgili hükmünün somut davada uygulanmayacağı kanaatine varıldığından davalı vekilinin buna dair istinaf başvurusunun da yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır.Açıklanan nedenlerle ve özellikle davacı alacağının muaccel olduğu tarih, buna dair mahkeme kararının kesinleşme tarihi, iş bu tarihten kısa süre önce davalı şirketin, ekonomik olarak zor duruma düştüğü gerekçesiyle, fesih ve tasfiye kararı alması, diğer alacaklara alacaklarını ödediğine dair herhangi bir savunmada da bulunmaması nedenleriyle davalı şirket hakkında doğrudan doğruya iflas şartlarının oluştuğu anlaşılmakla, sonuç olarak mahkeme kararı isabetli olduğundan, davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine dair karar verilmesi gerekmekle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/1148 Esas, 2020/535 Karar ve 08.10.2020 tarihli kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1-b/1. bendi gereğince esastan REDDİNE,2- Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması 91,10 TL başvuru harcı ile istinaf kanun yolu başvuru harcı 162,10 TL olmak üzere toplam 253,20 TL harçtan, davalının peşin olarak yatırdığı 203,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 50,20 TL harcın davalıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA,3- Davalının istinaf aşamasında yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,4- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti hakkında karar verilmesine yer olmadığına,Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, İİK ‘nun 164/2. fıkrası gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.21/01/2021