Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2020/1898 E. 2020/1968 K. 05.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1898 Esas
KARAR NO : 2020/1968
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 05/03/2020
NUMARASI : 2010/470 Esas, 2020/247 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 05/11/2020
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; Kooperatifin 09/05/2010 tarihinde yapılan Olağan Genel Kurul toplantısında, kooperatifin bu tarihten önceki yönetim kurulu ve denetim kurulu değiştirilerek, yeni yönetim kurulu üyeliklerine … yeni denetim kurulu üyeliklerine ise … ve … seçildiklerini, yeni yönetim kurulunca yapılan 24/10/2010 tarihli Olağanüstü Genel Kurul Toplantısında, eski yönetim kurulu üyeleri aleyhine sorumluluk davası açılması hususunun görüşüldüğünü, oy birliği ile kabul edildiğini, kooperatifin eski yönetim kurulu üyeleri olan davalıların görevde bulundukları dönemde kooperatifi zarara uğrattıklarını belirterek öncelikle davalıların üyesi bulundukları kooperatif hissesi ile adlarına kayıtlı menkul ve gayrimenkul üzerine tedbir konulmasına,1.Kooperatifin inşası sürecinde davalıların kasıt ve ihmalleriyle yaptıklar; usulsüz harcama ve işlemlerden doğan zararlar, faturasız ve belgesiz harcamalar nedeniyle; kooperatifin uğradığı zarardan 20.000,00 TL’lik kısmının,2.Konutların emsallerine göre çok geç inşa edilmesi, bu sürede meydana gelen maliyet artışlarının üyelere yansıtılması ve hâlihazırda da inşaatın tamamlanmamış olmasından kaynaklanan zarardan 10.000,00 TL’lik kısmının,3.Kooperatifin üst birliğe olan borçlarının zamanında ödenmemesinden oluşan zarardan 20.000,00 TL’lik kısmının,4.Kooperatifin hisselerini devrederek ortaklıktan ayrılan eski ortaklara olan borçlarının zamanında ödenmemesi nedeniyle oluşan zarardan 10.000,00 TL’lik kısmının,5.Kooperatifin vergi, SSK primleri, su-elektrik borcu gibi prim ve vergi borçlarının zamanında ödenmemesi nedeniyle oluşan zarardan 10.000,00 TL’lik kısmının,6. Kooperatif ortaklarından toplanan aidatların kooperatif kayıtlarına yansıtılmaması ve bilançodaki karşılığı ile ortaklardaki ödeme makbuzlarındaki bedel farklılığı nedeniyle kooperatifin uğradığı zarardan 10.000,00 TL’lik kısmının,7.Kooperatif dairelerinin ve özellikle projeye aykırı inşa edilen 5 adet sığınakların bir kısmının eski yönetim kurulu üyelerine tahsis edilmesi nedeniyle kooperatifin uğradığı zarardan 10.000,00 TL’lik kısmının,8.Davalıların görevlerini ihmali nedeniyle kooperatif aleyhine gerek ortaklar ve gerekse üst birlik tarafından açılan davalar nedeniyle kooperatifin uğradığı zarardan 10.000,00 TL’lik kısmının fazlaya ilişkin talep ve dava haklarının saklı kalması kaydıyla toplam 100.000,00 TL’nin zararın meydana geldiği tarihten itibaren işleyecek temerrüt faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; Kooperatifin 88 üye ile kurulduğunu, 88 dairenin yapılarak üyelere tamamen teslim edildiğini, müvekkillerinin her yıl yönetim kurulunca ibra edildiğini, üst birliğe olan borçlar ile ilgili 24/10/2010 tarihinde olağanüstü genel kurul yapılarak ödemeler için karar alındığını, 09/05/2010 tarihinde yapılan genel kurul ile görevlerinin sona ermiş olduğunu, yeni yönetime 17/05/2010 tarihinde bütün evrakların ve belgelerin teslim edildiğini, kooperatif işlerini aksatacak herhangi bir belge eksiğinin olmadığını, yetkisiz hiç bir iş yapılmadığını, yapılan bütün işlerin genel kurul kararı ve yönetim kurulu kararı ile yapıldığını, kooperatifin Sanayi ve Ticaret Müdürlüğü tarafından iki defa denetlendiğini ve hiçbir olumsuz rapor düzenlenmediğini, 09/05/2010 tarihinde yapılan genel kurulda yönetimlerinin ibra edildiğini, bütün hesapların tetkik edildiğini ve yeni yönetim kurulunun seçildiğini, dava açılması kararının ise 24/10/2010 tarihinde olağan üstü genel kurul kararı ile alındığını, toplantıya eski yönetimin çağırılmadığını, şikayetlerin eski ve yeni yönetim arasında süren görüş ayrılıkları sebebiyle olduğunu, hiçbir şekilde görevlerini kötüye kullanmadıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:İlk derece mahkemesince; Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2018/183 Esas sayılı dosyası, Bakırköy 15. ATM’nin 2013/88 Esas, 2014/1 Karar sayılı defter ve belgelerin yeni yönetime teslimine ilişkin mahkeme kararı, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına nazaran: davalıların Kooperatif Ana Sözleşmesi’nin 83/1 maddesi kapsamında saklamakla ve madde 73 uyarınca yeni yönetime teslim etmekle yükümlü oldukları evrakları saklamadıkları, mahkeme kararına rağmen söz konusu belgeleri teslim etmedikleri, görevde bulundukları süre içerisinde gerçekleştirilen faaliyetlere ilişkin avans ödemelerine dair kayıtları usulüne uygun tutmadıkları, üyelerden tahsil edilen gelirlerin kayıtlarını usulüne uygun olarak yapmadıkları, Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2018/183 Esas sayılı dosyasında görevi kötüye kullanma suçundan dolayı yargılama yapıldığı, kararın İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Ceza Dairesi’nin 2019/1452 E. 2019/2378 K. sayılı kararı ile kesinleştiği, ceza dosyasında alınan 19/12/2018 tarihli bilirkişi raporunda … isimli üyeden tahsil edilen 13.300,00 TL’nin gelir kaydının yapılmadığı, kooperatif bütçesinden 54 kişiye 2006-2009 yıllarında avans ödemesi adı ile ödenen 1.891.372,51 TL’nin gerek ödemesinin gerekse mahsubunun tevsik edici belgelerle kanıtlanamadığının belirtildiği, dosyada mübrez 21/01/2013 tarihli kök rapor ve 08/03/2013 tarihli bilirkişi raporlarında da davacılar tarafından … isimli üyeden 13.300,00 TL tutarındaki aidatın gelir kaydının yapılmadığı, kooperatif bütçesinden 2006-2009 yılları arasında avans ödemesi adı altında 1.891.372,51 TL’nin ödemesinin ve mahsubunun tevsik edici belgelerle kanıtlanamadığının tespit edildiği, buna göre, davalıların kooperatife ait görevlerini yürütmeleri esnasında meydana getirdikleri zararlardan kooperatife karşı birlikte sorumlu oldukları ve 13.300,00 TL + 1.891.372,51 TL = 1.904.672,51 TL’yi kooperatife ödemekle mükellef oldukları, davacının 12/02/2019 tarihinde tamamlama harcını ikame ederek talebini 800.000,00 TL’ye artırdığı gerekçesi ile davanın kabulüne, 800.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalılar … ve … vekili istinaf dilekçesinde; müvekkilerinin 2004 yılından 09/05/2010 tarihine kadar kooperatifin yöneticiliğini yaptıklarını, 88 üyeli kooperatifte eksiksiz tüm dairelerin inşa edilerek üyelere özgülendiğini, kooperatifin işlevini tamamlayarak tasfiye haline geldiğini, özenle çalıştıklarını, yapılan bütün işlerin genel kurul kararı ile yapıldığnı, her yıl sonunda genel kurulda üyeler tarafından davalı müvekkillerinin ibra edildiğini, genel kurulun vermediği hiç bir yetkiyi kullanmadıklarını, kooperatifin Sanayi ve Ticaret Müdürlüğü tarafından defalarca denetlendiğini, bir usulsüzlüğün tespit edilemediğini, 09/05/2010 tarihinde yapılan genel kurulda davalı müvekkillerinin ibra edildiğini, davanın “Tasfiye Halinde S.S….. Kooperatifi”ni temsilen denetçiler … ve … tarafından açıldığını, dava dosyasında mevcut vekaletnamelerin, denetçi sıfatı ile değil şahıs olarak verilmiş genel vekaletnameler olduğunu, dava şartının gerçekleşmediğini, sorumluluğun söz konusu olabilmesi için de öncelikle bir zararın doğmasının şart olduğunu, zarar meydana gelmiş ise, yöneticilerin kusursuzluğunu ispat etmesi gerektiğini, yerel mahkemenin yönetim kurulu üyelerinin kusursuz olduklarını ispatlayamamaları halinde sorumlu olacaklarını karara gerekçe yapmasına rağmen kusursuz olduklarını ispatlama olanağının müvekkillerime tanınmadığın, dosyada birbiri ile çelişen farklı bilirkişi raporları olmasına ve söz konusu bilirkişi raporlarının kooperatif hukukundan hasren anlayan ve kooperatif mali tablosunu anlayacak ve yorumlayacak özel ihtisası bulunan bilirkişilerden oluşan yeni bir heyetten rapor alınarak raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi talep edilmiş olmasına rağmen yerel mahkemenin çelişkili raporlara göre karar verdiğini, müvekkilleri tarafından delil olarak bildirilen dava dosyalarının incelenmediğini, hükme dayanak yapılan ceza dosyasında alınan 19/12/2018 tarihli raporun yeterli olmadığını, alacak kalemlerinin zamanaşımına uğrayıp uğramadığının açıklığa kavuşturmadığını, mahkemenin TTK’nun 309. maddesine göre davalıların görev yaptıkları dönemler ile zarar doğuran eylemlerinin gerçekleşme tarihlerinin ayrı ayrı tespit edilerek zamanaşımı süresinin başlangıcında bu tarihlerin esas alınması konusunda yeterli inceleme yapmadığını, davalıların genel kurullarda ibra edilmelerinin sorumluluk davasına etkisinin tartışılmadığını, ibranın kesin sonuç doğuran bir işlem olduğunu, 21/01.2013 tarihli bilirkişi raporunda, projeye aykırı inşaatların eski hale getirilmesi için tespit edilen 37.000,00 TL bedelinde müvekkillerinin sorumluluğunda bulunmadığını, davalı müvekkillerinin bağlı oldukları Üst Birliğin izni, genel kurulda alınan kararlar doğrultusunda yapılan proje tadilatı sonrasında ek olarak 5 daire inşa edildiğini ve bu 5 daire için genel kurulun onay verdiğini, kooperatif üyeliğinden ayrılan kişilere aidat iadelerinin yapılmaması iddiasının yerinde olmadığını, müvekkilleri aleyhinde 2007-2008 Yılları için kooperatif üyelerinden bazılarının “görevi kötüye kullanmak” suçundan Küçükçekmece 13. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2013/179 Esas sayılı dosyası ile açılan davada müvekkilleri hakkında beraat kararı verildiği halde, yerel mahkemenin kararına en güçlü gerekçe yaptığı Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2018/183 Esas sayılı dosyasında aynı dönemler için görevi kötüye kullanma nedeni ile ceza verildiğini, Küçükçekmece 13. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2013/179 Esas sayılı dosyasından Ankara 26. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2014/838 Talimat numaralı dosyası ile yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu hazırlanan …/12/2014 Tarihli bilirkişi heyeti hesaplarda herhangi bir usulsüzlük olmadığı ve hesaplar arasındaki farkın tahakkuk işlemlerinden, muhasebesel olarak işlenmesi gereken hesaba değil farklı hesaplara işlenmesinden kaynaklandığını bildirdiklerini, mahkemenin yeterli araştırma yapmadığını belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME: Dava, davacı kooperatifin eski yönetim kurulu başkan ve üyelerine karşı açılmış olan sorumluluk davasıdır.1163 sayılı Kooperatifler Kanunun 98. maddesinde, bu kanunda aksine açıklama olmayan hususlarda Türk Ticaret Kanunundaki Anonim Şirketlere ait hükümlerin uygulanacağı düzenlenmiştir. Bu kapsamda, yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu ile ilgili davalarda, dava tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK nun 336. vd maddelerinde ki düzenlemelerin esas alınması gerekecektir. TTK’nun 336/1. bendinde, idare meclis azalarının şirket namına yapmış oldukları mukavele ve muameleden dolayı şahsen mesul olamayacakları ancak, kanunen tutulması gereken defterlerin mevcut olmaması veya bunların intizamsız bir surette tutulması gibi yasada belirlenen durum ve şartlarda sorumlu olacaklarına yer verilmiştir. Somut olayın değerlendirilmesinde, 24/10/2010 tarihli Olağanüstü Genel Kurul Toplantısında, eski yönetim kurulu üyeleri aleyhine sorumluluk davası açılması hususu görüşüldüğü ve oybirliği ile kabul edildiği, davanın 09/05/2010 tarihinde yapılan Olağan Genel Kurulu’nda denetim kurulu üyeliklerine seçilen … ve…..tarafından açıldığı, dosya kapsamında denetçiler tarafından denetçi sıfatıyla verilen vekaletnameye, (sunulan vekaletnamelerin genel vekaletname olduğu), mahkemenin 22/01/2015 tarih ve 19 nolu celse 1 nolu ara kararında belirttiği muvafakatnameye dosya kapsamında rastlanılmadığı, dosyanın istinaf incelemesi sırasında, davacı vekili tarafından UYAP marifeti ile gönderilen muvafakate ilişkin belgede, denetçilerin isim ve imzalarının bulunduğu ancak dilekçede mahkeme havalesi ve dilekçeyi ibraz edenlerin kimlik tespitinin yapıldığına ilişkin bir bilginin bulunmadığı, ibraz edilen belgeyenin dosya kapsamında da bulunmadığı anlaşılmıştır. Mahkemece uyuşmazlık konularında bilirkişi raporu alınmıştır.08/03/2012 tarihli bilirkişi heyet raporunda; davacının, davalılardan bir alacağının olduğu hususundaki tespitlere varılamadığını bildirmişlerdir. 21/01/2013 havale tarihli başka bir heyet tarafından ibraz edilen raporda; davacı kooperatifin eski ortaklarına olan borçların zamanında ödenmemesinden kooperatifin 8.918,31 TL zarara uğradığını, projeye aykırı yapılan inşaatların eski hale getirilmesi için 37.000,00 TL harcanması gerektiği bu bedelden de yöneticilerin sorumlu olduğunu, mevcut belge ve bilgilere göre davacının talep edebileceği zarar miktarının toplam 45.918,31 TL olduğunu bildirmişlerdir.Aynı heyet 08/03/2018 havale tarihli ek raporlarında; 21/01/2013 tarihli kök raporda belirtiler kooperatifin ödemek zorunda kaldığı faiz ve masraf farkı bedeli olarak 8.918,31 TL’nin ve projeye aykırı yapılan inşaatların eski haline getirilmesi bedeli olan 37.110,00 TL’nin davacının talep edebileceği zarar miktarı olduğu yönündeki görüş ve kanaatlerini koruduklarını, buna İlave olarak Kooperatifin ticari defterlerinde 259-Verilen Sipariş Avansları hesabına yıllar ilibari ile kaydedilmiş ancak üyelere açıklaması yapılmayan, belgesi olmayan avans ödemelerinin toplamının 1.891.372,51 TL olduğunu, diğer bir deyişle davacı tarafından davalılardan 259-Verilen Sipariş Avansları ile ilgili olarak talep edebileceği zarar tutarının 1.891.372,51 TL. olduğunu, üst birliğe olan 293.901,26 TL’lik borca karşılık hesaplanan ve Üst Birliğin 29/12/2010tarihli yazısında belirtilen 250.263,65 TL faiz bedelinin davacı Kooperatifin zararı olarak değerlendirilmesinin mahkemenin taktirinde olduğunu bildirmişlerdir.Davacı vekili, 12/02/2018 tarihli dilekçesinde; ek bilirkişi kurulu raporunda tespit edilen zararlar kapsamında, dava dilekçesinin B) başlıklı bendinin 1. alt başlığında; inşaat işlerinin yaptırılması sırasında keyfi ve denetime açık olmayan şekilde hizmetler satın alınması ve bu hizmetlerin bilançoya yansıyan değeri ile piyasa değeri arasındaki fahiş fark nedeniyle oluşan zararlara ilişkin açıklamalar kısmında detayları ile izah edilen ve yönetim kurulu kararlarının tarih ve içeriği ile de yazıldığı üzere, verilen sipariş avansları yönünden talep ettikleri 20.000,00 TL’lik tazminatın şimdilik 700.000,00 TL arttırdıklarını, bilirkişi raporunda belirtilen diğer kalemler yönünden harçların tamamlanması konusunda süre talep ettiklerini belirterek arttırılan bedeli faizi ile davalılardan faizi ile müteselsilen tahsilini istemiştir.Davacı vekili arttırılan 700.000,00 TL’lik kısım için 11.954,25 TL tamamlama harcını ikmal etmiştir.Belirtilen genel kurul toplantısında denetim kurulu üyeliklerine davacıların seçildiği hususunda ihtilaf bulunmamaktadır. Ne var ki, sunulan vekaletnameler genel vekâletname niteliğinde olup, adı geçen denetçilerin bu vekâletnameyi “denetçi sıfaıyla” verdiklerine dair bir açıklık içermemektedir. Denetçiler tarafından verilen genel vekâletnamenin, dava tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 341 inci maddesindeki şartı karşıladığı kabul edilemez.Bu durumda mahkemece, HMK’nın 115/2. maddesi uyarınca davacı yana, davanın gelindiği aşamada görevde olan mevcut denetçilerin davaya muvafakat ettiklerine dair beyanlarını bizzat dilekçe vermek veya duruşma tutanağına geçirtmek ya da denetçi sıfatıyla verecekleri vekâletname ile kendilerini yargılamada temsil ettirmelerini sağlamak için süre verilmesi; verilen süre içerisinde bu koşullar yerine getirilir ise esas hakkında hüküm kurulması, yerine getirilmez ise davanın yasal düzenleme çerçevesinde reddine karar verilmesi gerekirken, anılan dava şartı yokluğu giderilmeden yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmayıp, usul ve yasaya da aykırıdır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2013/ 1619 E- 2015/ 1058 K ve 18.03.2015 Tarihli kararı ) 6100 Sayılı HMK’nun 297/1-2 maddeleri uyarınca, mahkeme kararında; hüküm sonucunun, taraflara yükletilen hak ve sorumlulukların şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde ayrı ayrı ve açıkça gösterilmesi gerektiği gibi, HMK’nın 297/c maddesinde hükmün gerekçesinde tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli konular hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin gösterilmesi gerekir, yine HMK’nun 297/2. maddesinde hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin taleplerden her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği hüküm altına alınmıştır. Başka bir anlatımla, tesis edilen hüküm, infazı kabil ve uygulanabilir olmalıdır. Bu halde mahkeme, taleplerin her biri hakkında ayrı ayrı karar vermek zorundadır.Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiği T.C. Anayasası’nın 141/3. maddesinde de açıkça belirtilmiştir.Bu hükümler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içerisinde, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olması zorunluluğundan kaynaklanmaktadır. Zira, tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri, davaya konu maddi olguların Mahkemece nasıl nitelendirildiğini bilmeleri gerekir.Somut davada, davacılar vekili dava dilekçesinde, zarar kalemlerini 8 madde halinde belirtmiş, her birinden farklı miktarda tazminat talep etmiştir. Tesis edilen hükümde belirtilen zarar kalemlerinin, dava dilekçesinde 8 madde halinde sayılan kalemlerden hangisini kapsadığı belirtilmemiştir. Hükmün HMK md. 297’de belirtilen şartları taşıdığından bahsetmek mümkün değildir. Kooperatif yönetim kurulu, kooperatif işlerinin yönetimi için gereken titizliği gösterir ve kooperatifin başarısı ve gelişmesi yolunda bütün gayretini sarf eder (Koop. K. m.62). Yönetim kurulunun bu özen yükümlülüğüne aykırı davranması durumunda sorumluğunun doğacağı şüphesizdir. Kooperatif yönetim kurulu üyelerinin özen yükümlülüğüne aykırılık sebebiyle doğan hukukî sorumluluğu, müteselsil bir sorumluluktur. Sorumluluğun müteselsil olarak kabul edilmesinin sebebi, Kooperatifler Kanunu’nun TTK’ya yapmış olduğu atıftır. Gerçekten de Kooperatifler Kanun’nda aksine açıklama olmayan hususlarda Türk Ticaret Kanunu’ndaki anonim şirketlere ait hükümler uygulanır (Koop. K. m.98). Dava konusu olayın gerçekleştiği dönemde yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK m. 336’ya göre, yönetim kurulu üyeleri kasten veya ihmal neticesinde kendilerine kanunun ve esas sözleşmenin yüklediği sair vazifeleri ihlâl ettikleri takdirde meydana gelen zarardan şirkete, ortaklara ve alacaklılara karşı kusurlarının derecesine bakılmaksızın zararın tamamından sorumlu olurlar. Böylece TTK’de kabul edilen müteselsil sorumluluk ilkesi, Koop. K. M. 98’in atfı sebebiyle kooperatifler bakımından da uygulanacaktır. Yönetim kurulu üyelerinin kusurlarının ağırlık derecesi dış ilişkide değil, ancak iç ilişkide rücu hakkı yönünden önem taşımaktadır.Ayrıca davalıların kooperatif genel kurulunca ibra edildikleri iddiası da söz konusudur. İbra, yönetim kurulu üyelerinin şirkete karşı sorumluluğunu ortadan kaldıran menfi bir borç ikrarıdır. Bu sebeple, mahkemece, ibranın kişisel ve maddi kapsamı da dikkate alınarak, davalı yönetim kurulu üyelerinin, hukuken geçerli bir şekilde ibra edilip edilmediği ve ibra sebebiyle yönetim kurulu üyelerinin sorumluluktan kurtulup kurtulmadıklarının araştırılması, gerekirse bu yönde bilirkişi raporu alınmak suretiyle varsa zarardan sorumlu olanların tespiti ile çıkacak sonuca göre karar verilmesi gerekir. (YARGITAY 23. Hukuk Dairesinin 08/05/2018 tarih, 2016/12 E. 2018/2972 K. Sayılı kararı)İlk derece mahkemesince bu konuda araştırma yapılmamıştır.Mahkemece uyuşmazlık konularında 2 heyet raporu almıştır. Birinci heyet, zararın varlığının tespit edilemediğini, ikinci heyet kök raporda, iki kalemden ibaret davacı kooperatif zararının toplam 45.918,31 TL olduğunu bildirmişlerdir. İkinci heyet ek raporunda 15. Ağır Ceza Mahkemesinde alınan rapora atıfta bulunarak bu defa farklı bir sonuca ulaşmıştır. Ayrıca avans olarak verilen bedeller karşılığında kooperatif menfaatine iş yapılıp yapılmadığı hususu da araştırılmamıştır. Ayrıca dosya kapsamında bulunan ve ceza dosyalarından alınan bilirkişi raporlarında, belirtilen dönemlere ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından görevlendirilen denetmenler tarafından raporlar hazırlandığı da anlaşılmıştır. Bu raporlarda celbedilmemiştir.Mahkemece alınan bilirkişi raporları bilimsel veri ve içeriğe sahip olmadığı gibi denetime de elverişli olmadığı gibi birbiri ile çelişmektedir.Tüm dosya kapsamına göre; ilk derece mahkemesince öncelikle denetçiler yönünden dava şartı niteliğindeki temsil eksikliğini gidermesi, eksikliğin tamamlanamaması halinde buna göre karar verilmesi, eksikliğin giderilmesi durumunda belirtilen dönemlere ilişkin, aynı konuda şikayet ya da resen Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ya da Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından bir denetim yapılıp yapılmadığının sorulması, varsa tüm denetim raporlarının dosyaya celbi ile ceza dosyaları ve tüm dosya kapsamına göre konusunda uzman yeni bir heyetten uyuşmazlık konusunda rapor alınması, ibranın tartışılması suretiyle yönetim kurulu üyelerinin görevli oldukları dönemlerinde tespiti ile sorumluluklarının bulunup bulunmadığına ilişkin yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda HMK 297. Maddesine uygun hüküm tesisi gerektiğinden ilk derece mahkeme kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;1-Davalı tarafın istinaf başvurusunun KABULÜNE,2-Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/470 E. 2020/247 K. 05/03/2020 tarihli kararının HMK’nun 353/1a-6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,3-Dosyanın, dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılmak ve yeniden bir karar verilmek üzere mahal mahkemesine İADESİNE,4-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince her bir davalıdan alınması gereken 83,50 TL başvuru harcı ile istinaf kanun yolu başvuru harcı 148,60 TL olmak üzere toplam 464,20 TL harcın davalı tarafça peşin olarak yatırılmış olan toplam 13.810,60 TL’den mahsubu ile fazla alınan 13.346,40 TL harcın istem halinde kararı istinaf eden davalılara İADESİNE,5-Davalıların yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1a-6 maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.05/11/2020