Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2020/1669 E. 2020/1881 K. 15.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1669 Esas
KARAR NO: 2020/1881
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 11/05/2017
NUMARASI: 2014/803 Esas, 2017/367 Karar
DAVANIN KONUSU: KAYIT KABUL
KARAR TARİHİ: 15/10/2020
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Taraflar arasında 27/05/2006 tarihli … Reklam ve Tanıtım Sözleşmesi akdedildiğini, daha sonra 01/06/2006 tarihli Mutabakat Metni ile 2 yıllık … Reklâm ve Tanıtın Kampanya süresinin 1 yılını ve ödemelerini davalının garanti ettiğini, 2. yılın ise yanların karşılıklı mutabakatına bırakıldığını, tarafların daha sonra tekrar bir araya gelerek 27/05/2006 tarihli sözleşme ve 01/06/2006 tarihli Mutabakat Metni’nin fesih ve iptali yönünde karşılıklı mutabakata vardıklarını ve bunların yerine geçerli olacak 06/09/2006 tarihli 11 maddelik Mutabakat Metnini kaleme alarak karşılıklı kabul ve imza ettiklerini, davalı şirketin müvekkili şirkete 875.000,00 TL. + KDV ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini, iş bu bedelin müvekkiline ödenmesi doğrultusunda 14/09/2006 tarihli tutanakla müvekkilinin daha önce davacı şirketten teslim aldığı çeklerin … Bankası, … nolu, 03/07/2006 K. tarihli 100.000,00 TL miktarlı, … Bankası … nolu 05/08/2006 K. tarihli, 150.000,00 TL miktarlı çeklere karşılık davalı şirketin … Bankası … nolu hesabından yaptığı 250.000,00 TL’lik ödemenin mahsup edilerek diğer çeklerin iade edildiğini dava konusu olan; … Bankası, … nolu 31/10/2006 K. tarihli, 82.500,00 YTL miktarlı, … Bankası, … nolu 04/11/2006 K. tarihli 200.000,00 TL miktarlı, … Bankası, … nolu 02/12/2007 K. tarihli 200.000,00 TL miktarlı, … Bankası, … nolu 06/01/2007 K. tarihli 200.000,00 TL miktarlı, … Bankası, … nolu 06/02/2007 K. tarihli 100.000,00 TL miktarlı çeklerin keşide edilerek müvekkili şirkete teslim edildiğini, Ancak davalı yanın, … nolu 31/10/2006 K. tarihli, 82.500,00 TL. miktarlı çek ile … nolu 04/11/2006 vadeli, 200.000,00 TL miktarlı çekin ödeme günleri geldiğinde davalı şirketin bankaya çeklerin şirketin temsil ve ilzama yetkili bulunan … ve … tarafından birlikte imza edilmesi gerekirken tek başına … tarafından imzalandığından bahisle ödemeden men talebinde bulunduğunu, çeklerin ödenmediğini, oysa davalı şirketin bir taraftan bu işlemleri yaparken diğer yandan da ödemeden men talimatı verdiği … nolu, 31/10/2006 K. tarihli, 82.500,00 TL. bedelli çeke ” gönderen: …, alıcı: … A.Ş. … çek bedeli açıklamalı olarak 40.000 YTL” ödeme yaptığını, Davalı yanın ödemeden men talimatı vermesi üzerine diğer 02/12/2007 vadeli 200.000.00 TL, 06/01/2007 vadeli, 200.000,00 TL miktarlı, … nolu 06/02/2007 vadeli, 100.000,00 TL bedelli çeklerinde bankaya ibraz edildiğini ve bu çekler de ödemeden men talimatı ve rıza dışı elden çıkmıştır iddiasıyla ödenmediğini, bedelin ödenmesi konusunda ihtar çekerek davalıya 5 günlük süre verildiğini ancak davalı yanın bu süre içinde de müvekkiline olan borçlarını ödemediğini, taraflar arasında ilk olarak 27/05/2006’da sözleşme imza edilirken davalı şirket yönetim kurulu üyeleri …, … ve avukatları … tarafından müvekkiline sunulan imza sirkülerinde “Yönetim Kurulu Başkanı … ile Yönetim Kurulu Başkan vekili veya yönetim kurulu üyelerinden herhangi birisinin şirket ünvanı altına atacakları müşterek imzaları ile şirketi en geniş şekilde temsil ve ilzam etmeye yetkili kılınmışlardır.” ibaresine istinaden … ve …, gerek 27/05/2006 tarihli sözleşmeye ve gerekse bundan sonra yapılan tüm Mutabakat Metinlerine yetkili iki kişi olarak birlikte imza attıklarını, davalıların işlemlerde onay ve icazetlerinin bulunduğunu, müvekkiline teslim edilen 03/07/2006 ve 05/08/2006 K. tarihli çekleri şirket hesabı olan … Bankası … hesabından 250.000,00 TL. ödeyerek müvekkili ile olan sözleşmeleri, ticari bağlantısını ve müvekkiline yapılacak ödemeleri kabul ettiğini bizzat ortaya koyduğunu, sözleşme ve mutabakatlar gereğince müvekkilinin edimlerini yerine getirdiğini, çeklere men talimatı verilmesinin haksız ve kötü niyetli olduğunu, davalı yanın reklam kampanyası sözleşmesinin imza edilmesi tarihinin başlangıcından bu yana müvekkiline eski imza sirkülerini (26/02/2003 tarihli) tevdii ederek hareket etmesinin ticari ilişkinin başından beri hile ve desiselere başvurduğunu ortaya koyduğunu, davacı yanın eski imza sirküleriyle hareket ettikten sonra müvekkilinin sunduğu hizmet bedelini ödemeye gelince bu imza sirküsü geçerli değildir, geçerli olan 01/03/2005 tarihli imza sirküsüdür, yetkisiz temsil ve ilzam vardır iddiasında bulunmasının BK., TTK. ve Yargıtay’ın kararları doğrultusunda kendisini sorumluluktan kurtarmayacağını, davalı şirket yönetim kurulu üye ve ortakları …, … ve … aleyhine İstanbul C.Başsavcılığının 2006/48500 Sor.No, 2006/5877 Büro nosu ile nitelikli dolandırıcılık, kıymetli evrakta sahtekarlık ve karşılıksız çek düzenlemekten ayrıca davalıların çekler rıza dışı elden çıkmıştır söylemleri nedeniyle haklarında iftira suçundan dolayı suç duyurusunda bulunulduğun belirterek, Müvekkili ile davalılar arasında imzalanan 06/09/2006 tarihli mutabakat metninin 8.maddesi gereğince davalıların müvekkiline ödemeyi taahhüt ettikleri 875.000,00 TL + KDV toplam 1.032,500 TL bedelin ödenmeyen 742.500,00 TL’si ile yine mutabakat metninin 10. maddesi uyarınca 500.000 USD cezai şart karşılığı olan 739.800,00 TL’nin tazminini dava ve talep etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın iddia ettiği sözleşmenin tarafların serbest iradeleri ile oluşmuş bir alım satım akdi olmadığını, açılan davada davacı tarafından kesilen faturanın 250.000,00 TL olduğunu bu paranın da ödendiğini, davacı tarafın dosyaya sunduğu 27/05/2006 tarihli … reklam ve tanıtım kampanyası sözleşmesi gereği ifa için öngörülen sürenin 15/08/2006 tarihi olduğunu, bu belirlenen vadeye rağmen davacının edimini ifa etmediğini ve BK 101. ve devam maddeleri uyarınca temerrüde düştüğünü, 06/09/2006 tarihli mutabakat metnine göre yine davacının edimini ifa etmesi için öngörülen sürenin 12/09/2006 tarihi olduğunu, bu tarihte de davacı tarafın edimini ifa etmeyerek ikinci kez temerrüde düştüğünü, davacı tarafın iki kez mütemerrit olduktan sonraki tarih olan 14/09/2006 tarihinde yetkisiz temsilciye kısmi ifada bulunduğunu, ifanın kabul edilebilmesi için M.K. 687 gereğince menkul mal üzerindeki zilyetliğin devrinin gerektiğini, ayrıca menkul mal tesliminin yetkili temsilciye yapılması gerektiğini, B.K. 87. maddesinde yazılı açık bir ifanın da söz konusu olmadığını, dolayısıyla taraflar arasında B.K. 182.maddesi gereğince uygulanabilir, inikad etmiş ve karşılıklı borç doğuran bir sözleşme olmadığını, 27/05/2006 tarihli sözleşme ile taahhüt edilen ürün yerine başka bir ürün teslimi halinde uyuşmazlığın B.K. 94 ve 194. maddelerine göre çözümlenebileceğini, 06/09/2006 tarihli mutabakat metni incelendiğin bedelin ödeme tarihinin boş bırakıldığının görüleceğini, bu nedenle muaccel hale gelmiş bir borcunda söz konusu olmadığını, talep edilen cezai şartın sözleşmede sonradan davacı tarafca doldurulduğunu, davacının dayandığı 06/09/2006 tarihli mutabakat metni bedelinin sözleşme bedelinden çok düşük olup, ana para miktarını geçer şekilde cezai şart belirlenmiş olmasının hayatın olağan akışına da ters düştüğünü, mutabakat metinin akdedildiği sırada boş bırakılan cezai şarta ilişkin bölümlerin sonradan elle doldurulmuş olduğunu, tarafların ne parafını ne de imzasını içermediğini, hayatın olağan akışına da ters düştüğünü, bu hususa ilişkin Savcılığa suç duyurusunda bulunulduğunu, İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2006/670 E. sayılı dosyasında menfi tespit davası açtıklarını, davaların birleştirilmesi gerekitğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İlk derece mahkemesi iddia, savunma, tarafların ticari defter ve belgeleri, sözleşme ve mutabakatlara göre; 06/09/2006 ve 14/09/2006 tarihli mutabakat metninden kaynaklı borcun 875.000,00 TL + KDV olarak belirlendiği bu bedelden ödenen 150.000,00 TL ve 100.000,00 TL lik çek bedellerinin düşümü sonunda 782.500,00 TL’nin vadelere bölünerek çekler ile ödeneceğinin kararlaştırıldığı, İstanbul 38. Asliye Ticaret Mahkemsinin 2011/21 Esas sayılı dosyasında yapılan yargılama sonunda 782.500,00 TL’lik borcun 40.000,00 TL’nin ödendiği, diğer çeklerin vadelerinde ödenmediği, davacının davalıdan 742.500,00 TL alacaklı olduğunun kesinleştiği, davacı ve davalı … A.Ş. arasında akdedilen 27/05/2006 tarihli sözleşme, 06/09/2006 tarihli mutabakat metni, … A.Ş. adına … ile … tarafından imzalanmış 14/09/2006 tarihli belgede … A.Ş nin ortağı ve başkan yardımcısı olan … tarafından imzaNDIĞI, Her ne kadar sözleşme, 06/09/2006 tarihli mutabakat belgesi ve 14/09/2006 tarihli belge, … A.Ş yetkili temsilcileri olan …, …’ın müşterek imzası ile imzalanmamış ise de bu sözleşmeler kapsamında verilen çeklerin davalı şirketin ve davacı şirketin ticari defterlerindeki kayıtlarda yer aldığı, mutabakat belgesi kapsamında davacıya ödeme yapıldığı, yapılan 250.000,00 TL lik ödemelerinin davacı şirketin ve davalı … şirketinin ticari şirketindeki kayıtlarında bilirkişilerce tespit edildiği, sözleşme hükümlerinin davalı … A.Ş tarafından benimsendiği anlaşıldığından 06/09/2006 tarihli mutabakat belgesinin ve 14/09/2006 tarihli belgenin davalı … A.Ş yi bağladığını, … ve …’ ın bu sözleşmeleri davalı … A.Ş adına imzaladıkları, yetkisiz temsilcinin yapmış olduğu işlemlere davalı şirket tarafından icazet verildiği ve sözleşmenin benimsendiği anlaşıldığından yetkisiz temsilcilerin yapmış oldukları tasarruflardan davalı şirketin sorumlu olduğu, 06/09/2006 tarihli mutabakat metnindeki cezai şartın geçerliliği 14/09/2006 tarihindeki mutabakatta belirlenen çeklerin vadelerinde ödenmemelerine veya üzerilerine bloke konulmasına bağlanmış olduğundan BK.’nun 158/1 maddesinde düzenlenmiş olan seçimlik cezai şart olup davacı hem alacağın ifasını hemde cezai şartı bir arada isteyemeyeceğinden davanın Kismen Kabulüne, 742.500,00 TL alacağın davalı Müflis … A.Ş’nin iflas Masasına kayıt ve kabülüne, Cezai şartına yönelik alacak talebinin Reddine, diğer davalılar … ve … hakkında açılan davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı … A.Ş. vekili istinaf dilekçesinde; aynı sözleşme gereğince müvekkili tarafından açılan menfi tespit ve istirdat davasıyla …in açtığı eldeki alacak davasının tek bir dosyada birleştirilerek yargılamaya İstanbul 38. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/21 E. sayılı dosyası üzerinden devam edildiğini, dosyanın tam 3 kere bilirkişi heyetine tevdi edildiğini, ihtilafa ilişkin olarak aldırılan 28/05/2010 tarihli kök heyet raporunda ve 27/04/2012 tarihli ek heyet raporunda müvekkili … şirketinin … firmasına herhangi bir borcunun olmadığı gibi tam aksine 1.034.453,56 TL gibi yüklü bir alacağının olduğunun belirtildiğini, heyetin daha sonra her nasılsa 30/09/2013 tarihli raporunda birden görüş değiştirdiğini, yapılan yargılama sonunda, açtıkları menfi tespit davalarının kısmen kabul ve kısmen red kararı ile hükme bağlandığını, müvekkili … iflas halinde olduğundan ve iflas masası tarafından temyiz için gerekli harç ve masraflar karşılanamadığından bu kararın temyiz edilemediğini, mahkemece menfi tespit dosyasında alınan çelişkili bilirkişi raporlarına göre karar verdiğini, çelişinin giderilmediğini, kaldı ki, sayın mahkemenin aksi bir kanaatte olması halinde dahi müvekkili şirketin olsa olsa en fazla 30/09/2013 tarihli ikinci ek bilirkişi raporunda belirtilen 610.000,00 TL’lik miktar bakımından sorumlu tutulabileceğini belirterek ilk derece mahkeme kararının kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME: Bakırköy 1. İflas Dairesi 14/05/2013 tarihli cevabi yazısında; Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi Hakimliğinin 24/05/2012 gün ve 2010/36 Esas sayılı kararı ile iflasına karar verilen … A.Ş hakkındaki tasfiye işlemlerine Basit Usulde Tasfiye Yolu ile devam edilmekte olup iflas kararının 26/6/2012 tarihinde kesinleştiğini bildirmiştir.Dava 24/11/2006 tarihinde açılmış, davalı şirket yargılama sırasında 24/05/2012 tarihinde iflas etmiştir. Mahkemece İflas dairesine bildirim yapılmamış, temsil imkanı sağlanmamış, gerekçeli karar başlığında şirketin müflis olduğu yönünde bir belirleme yapılmamış, iflas ile birlikte vekalet ilişkisi sona eren Av. … vekili olarak gösterilmiş, istinaf dilekçesi de yine şirketin müflis olduğu belirtilmeden yasal süresi içerisinde bu vekil tarafından verilmiştir. Bakırköy 1. İflas dairesi dairemizce çıkartılan muhtıraya süresinde verdiği 08.10.2020 tarihli cevabi yazısında yetkisiz Av. … tarafından verilen istinaf dilekçesine muvafakatlerinin olduğunu bildirmiştir. Bu noktada uyuşmazlığın çözümünde öncelikle incelenmesi gereken husus, taraf teşkilinin sağlanıp sağlanmadığı noktasındadır. Yetkili makamlar tarafından bir takım hukukî işlemlerin, bunların hukukî sonuçlarından etkilenmeleri amaçlanan kimselere kanuna uygun şekilde bildirimi ve bu bildirimin de usulüne uygun şekilde yapıldığının belgelenmesi olarak tanımlanan tebligat, Anayasa ile güvence altına alınan iddia ve savunma hakkının, daha da özelde hukukî dinlenilme hakkının tam olarak kullanılması ve bu suretle adil bir yargılamanın yapılmasını sağlayan çok önemli bir araçtır. Bir davada davanın taraflarının yapılan hukuki işlemlerden haberdar olmaları, davacının duruşma gününden haberdar olması, usulüne uygun olarak duruşma gününden haberdar olup hazır olabilmesi usulüne uygun tebligat yapılmasına bağlıdır. Aksi durumun, ilgilinin hak arama hürriyetini kısıtlayacağına şüphe yoktur. Aslında hemen her hukuksal işlemin tebligat ile sonuç doğuracağını söylemek mümkündür. Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden usulünce haberdar edilmesi ve böylece taraf teşkilinin sağlanması ile mümkündür. Bu yolla kişi, hangi yargı merciinde duruşması bulunduğuna, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğuna, yargılamanın safahatına, duruşmanın hangi tarihte yapılacağına, verilen kararın ne olduğuna, Tebligat Kanununda açıklanan usule uygun tebligat yapılması ile vakıf olabilecektir. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesinde “Hukuki dinlenilme hakkı” düzenlenmiştir. Buna göre davanın taraflarının yargılama ile ilgili bilgi sahibi olma, açıklama ve ispat hakkı bulunmaktadır. Maddenin gerekçesinde açıklandığı üzere bu hak Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. İddia ve savunma hakkı olarak da bilinen bu hak, tarafların yargılama konusunda tam bilgi sahibi olmalarını, açıklama ve ispat hakkını tam ve eşit olarak kullanabilmelerini, yargı organlarının da bu açıklamaları dikkate alarak gereği gibi değerlendirme yapıp karar vermelerini zorunlu kılmaktadır. Hakim tarafları dinlemeden veya açıklama ve ispat hakkını kullanmaları için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez. (YHGK.’nun 2009/52 Esas, 2009/105 Karar sayılı kararı) Taraf teşkili dava şartı olup, davanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden dikkate alınması gerekmektedir. Mahkemenin, dava dilekçesini ve duruşma gününü taraflara kendiliğinden tebliğ edip taraf teşkilini sağlaması, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun amir hükmü gereğidir. 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 11. ve Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 18. maddeleri gereğince; vekil ile takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılması zorunludur. Görüldüğü üzere, taraf teşkili sadece davanın açılması aşamasında değil, yargılamanın diğer aşamalarında da önem taşımaktadır. (HGK.23.11.2011 gün ve 11-554 Esas-684 Karar) 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 191. maddesi gereğince, borçlunun iflas açıldıktan sonra masaya ait mallar üzerinde her türlü tasarrufu alacaklılara karşı hükümsüzdür. Müflisin masa malları üzerindeki tasarruf yetkisi iflâs ile kısıtlandığından, aynı Kanun’un 226. maddesi uyarınca da masanın kanuni mümessilinin iflas idaresi olduğu hükmü kabul edilmiştir. Belirtilen hükümler gereğince; iflasın açılmasıyla taraf sıfatı ve dava takip yetkisi artık müflise değil, iflas idaresine ait olup, adi tasfiyede İİK’nın 226-229. maddeleri gereği iflas masasını temsil yetkisi iflas idare memurlarına, şayet basit tasfiye (İİK’nın m. 218) usulü benimsenmişse, bu temsil yetkisi İflas Dairesine aittir. Müflisin, iflâsın açılması ile hak ehliyetini kaybetmediği gibi, dava ehliyetini de kaybettiği söylenemese de, müflisin masa malları üzerindeki tasarruf yetkisi kısıtlandığından, masa ile ilgili davalar hakkındaki taraf sıfatı ve dava takip yetkisi artık müflise değil, iflâs idaresine ait olacaktır. İflâs idaresinin bu dava takip yetkisini kullanıp kullanmayacağını tespit edebilmek için, ilk önce iflâs organlarının oluşması ve her dava hakkında esaslı bilgi sahibi olunması gerekir. Bu ise, zaman isteyen bir husustur. İşte bu nedenle, İİK’nın 194. maddesi gereğince müflisin davacı ve davalı bulunduğu hukuk davalarının, iflâsın açılması ile belli bir süre için durması öngörülmüştür. İİK’nın 194. maddesine göre; “Acele haller müstesna olmak üzere iflasın açılması ile kural olarak müflisin davacı ve davalı olduğu hukuk davaları durur ancak alacaklıların ikinci toplantısından on gün sonra devam olunabilir. ” İflâsın açılması ile duracak olan davalar, iflâstan önce açılmış olup da halen derdest bulunan ve iflâs masasına giren mal, alacak ve haklara ilişkin hukuk davalarıdır. Bunlar, müflisin açmış olduğu davalar ile müflise karşı açılmış olan davalardır. Davaların durduğu bu süre içinde, iflâs idaresi, duran davalar hakkında araştırma yapar ve bu davaların geleceği hakkında karar verir. Burada, müflisin davacı veya davalı olmasına göre, usul işlemleri farklılık arz eder. Müflisin davacı olduğu davalarda; iflâs idaresi bir davanın başarı şansı olduğu kanısına varırsa, masanın bu davayı takip etmesine karar verir; bu karar ikinci alacaklılar toplantısının uygun bulması ile kesinleşir ve ikinci alacaklılar toplantısından sonraki on günlük süre geçince, bundan böyle davaya, davacı olarak iflâs idaresi tarafından devam edilir. İflâs idaresi ve ikinci alacaklılar toplantısı, davanın başarı şansı olmadığı kanısına varırlarsa, masanın davayı takip etmemesine karar verirler. Bu halde o davayı takip yetkisi, isteyen alacaklıya devredilir. (İİK md. 245). Hiçbir alacaklı davayı takip etmek istemezse, o zaman, müflisin dava takip yetkisi yeniden doğar ve müflis iflâsın kapanmasını beklemeden, davayı kendi adına devam ettirebilir. Müflisin davalı olduğu davalarda ise; iflâs idaresi, alacakları tahkik ederken, ( İİK md. 230 vd) müflise karşı dava açan alacaklının alacağının mevcut olup olmadığı hakkında bir karar vermez; sadece, bu alacağı davalı çekişmeli alacak olarak sıra cetveline geçirir. Bu alacağın, dolayısıyla davanın kabul edilip edilmeyeceği hakkındaki kararı, ikinci alacaklılar toplantısında karar verilir. İkinci alacaklılar toplanması davaya devam edilmesine karar verirse, iflâs idaresi, ikinci alacaklılar toplantısından on gün sonra davayı takip eder veya tayin edeceği bir avukat vasıtasıyla davayı takip ettirir. Bir hukuk davasının kayıt-kabul davasına dönüşmesi için davalının iflas etmesi, iflas idaresinin de dava konusu alacağı iflas masasına kabul etmemesi gerekir. Davalı tarafı dava sırasında iflas eden aleyhine iflastan önce açılan ve İİK’nın 194. madde hükmünde sayılan istisnalardan olmayan bir davaya bakan mahkemenin asıl dava konusu alacağın, ikinci alacaklılar toplanmasında, iflas masasına kaydedilip, alacağın masaca kesin olarak kabul edilip edilmediğinin araştırması ve şayet kesin suretle kayıt ve kabul edilmiş ise, konusu kalmayan davada hüküm tesisine yer olmadığına karar vermesi; masaya kayıt edilmesi istenip de alacak kısmen veya tamamen reddedilmiş ise ve kayıt-kabul davası ayrıca açılmamışsa, davaya alacağın iflas masasına kayıt ve kabulü davası olarak devam edilerek, varılacak sonuç dairesinde bir karar vermesi gerekir. (Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 2020/2099 E 2020/2922 K) Yukarıdaki yasal hükümler ve açıklamalar ışığında yapılan değerlendirmede; davanın 24/11/2006 tarihinde açıldığı, yargılama devam ederken … A.Ş’nin Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 24/05/2012 gün ve 2010/36 Esas sayılı kararı ile iflasına karar verildiği, kararın 26/6/2012 tarihinde kesinleştiği, şirketin iflasla tüzel kişiliğinin sona erdiği ve davayı takip yetkisinin iflas idaresine geçtiği, … A.Ş adına iflas idaresi memurluğundan alınan vekâletnamenin dosyaya sunulmadığı ve taraf teşkilinin sağlanmadığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla; mahkemece, davacı müflis şirket yönünden, iflas idaresine gerekli tebligatların yapılıp taraf teşkili sağlandıktan sonra yukarıda açıklanan usullere göre yargılamaya devam edilip, sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, taraf teşkili sağlanmadan işin esasına girilerek eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, ilk derece mahkeme kararının kaldırılması gerektiğine dair dosya heyetin taktirlerine sunulur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;1-Davalı tarafın istinaf başvurusunun esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin KABULÜNE, 2- İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/803 E. 2017/367 K. 11/05/2017 tarihli kararının HMK’nun 353/1a-6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın, dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılmak ve yeniden bir karar verilmek üzere mahal mahkemesine İADESİNE, 4-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 83,50 TL başvuru harcı ile istinaf kanun yolu başvuru harcı 148,60 TL olmak üzere toplam 232,10 TL harcın davalı tarafça peşin olarak yatırılmış olan toplam 117.10 TL’ den mahsubu ile bakiye kalan 115,00 TL harcın davalı müflis şirketten alınarak hazineye İRAT KAYDINA, 5-Davalı şirketin yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1a-6 maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.15/10/2020