Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/161 Esas
KARAR NO: 2023/934
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 22/10/2019
NUMARASI: 2017/1078 Esas, 2019/971 Karar
DAVA: İTİRAZIN İPTALİ (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 28/09/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı arasında 01/06/2016 tarihinde yetkili teknik servis sözleşmesi adı altında iki adet sözleşme imzalandığını, bunlardan birinin Ağrı – Iğdır – Bitlis – Hakkari – Muş – Van illerinde verilecek hizmetlerini kapsadığını, davalı tarafından aylık 10.000,00 TL+KDV servis ücretinin müvekkiline ödeneceğini, diğer sözleşmenin ise Adıyaman – Diyarbakır – Mardin – Siirt – Şanlıurfa – Batman – Şırnak illerinde verilecek hizmetleri kapsadığını, davalı tarafından aylık 20.000,00 TL+KDV servis ücretinin müvekkiline ödeneceğini, her iki sözleşmenin 7/2. ve 8/3. maddelerinde, davalının haklı sebep olmadan bildirim yaparak sözleşmeyi feshetmesi halinde müvekkiline 3 aylık hak ediş tutarını 30 günde ödeyeceğinin yazılı olduğunu, davalının 13/09/2017 tarihinde e-mail yolu ile müvekkiline 44.269,51 TL tutarlı cari hesap mutabakat mektubu gönderdiğini ve müvekkili ile olan hukuki işlerinin sona erdiğini bildirdiğini, her iki sözleşmenin de 3. maddesine göre, 30/06/2017 tarihinde bir yıllığına yenilenmiş sayılan sözleşmenin davalı tarafından haklı sebep olmadan feshedildiği için müvekkilinin cezai şart talep etme hakkının doğduğunu, sözleşme hükümleri uyarınca 30 günlük ödeme süresi beklenmesine rağmen ödeme yapılmayınca her iki sözleşme sebebiyle doğan cezai şart alacağının icra takibine konu edildiğini, bunlar dışında ayrıca her iki sözleşme uyarınca müvekkilinin, davalıya verdiği hizmetler karşılığında ödenmesi gereken aylık hakedişlerden kaynaklı 44.269,51 TL alacağının mevcut olduğunu, bu alacağın davalı tarafça, müvekkiline gönderilen 13.09.2017 tarihli cari hesap mutabakat mektubu ile kabul edildiğini, İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasına vaki davalı itirazının haksız olduğunu belirterek icra takibine karşı yapılan itirazın iptali ile takibin devamına, %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının, müvekkili ile imzalandığını iddia ettiği 01.06.2016 tarihli Yetkili Teknik Servis Sözleşmesine kayıtlarında rastlanılmadığını, hiçbir şekilde bu sözleşmeyi kabul etmediklerini, sözleşmenin sadece son sayfasında müvekkili şirkete ait imza ve kaşeye rastlandığını, sözleşmenin tamamına itiraz etmekle beraber velev ki böyle bir sözleşmenin müvekkili şirket ile imzalanmış olması halinde son sayfası dışında, sözleşmenin diğer sayfalarında belirtilen sözleşme şartlarının müvekkili şirket tarafından hiçbir şekilde kabul edilmeyip onaylanmadığını, bu sebeple geçersiz olan sözleşmeye dayanılarak hak talep edilemeyeceğini, davacı ile münferiden iş yapılmış olup imzalanan herhangi bir sözleşmenin olmadığını, herhangi geçerli bir sözleşme var olmadığından müvekkili tarafından feshinin de söz konusu olmadığını, davacının sözleşmenin feshine dayanak gösterdiği mail ve cari hesap mutabakatın da hiçbir şekilde sözleşmenin varlığı ya da feshedildiği konusunda bir bildirim olmadığını, davacı ile münferiden yapılan iş ilişkisi sebebiyle cari hesap mutabakatının gönderildiğini, sözleşmenin imzalandığı varsayımında, son sayfadan 30.06.2017 tarihine kadar geçerli olduğunun anlaşıldığını ve sürenin bu tarihte dolduğunu, sözleşmenin yenilenmesinin söz konusu olmadığını, davacının bahsettiği sözleşmenin yenilmiş sayılacağına dair 3. maddenin bulunduğu sayfanın müvekkili tarafından imzalanmadığını, dolayısıyla bu maddenin kabul edilip onaylanmadığını, müvekkili şirketin genel uygulaması olarak, servis hizmeti aldığı şirketler ile imzaladığı sözleşmelerde hiçbir şekilde cezai şart istenmesine dair maddeler bulunmadığını, cezai şart ve cari hesap alacağına ilişkin başlatılan takibin haksız olduğundan taraflarınca itiraz edildiğini belirterek davanın reddi ile, kötüniyetli davacının %20’den az olmamak üzere kötüniyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEME KARARI:İlk derece mahkemesince; karşılıklı e-posta yazışmalarına göre taraflar arasında ticari ilişkinin mevcut olduğu, taraflar arasında Van bölgesi ve Güneydoğu bölgesine yönelik olmak üzere iki adet sözleşme imzalandığı, sözleşmenin davalı tarafça hiç bir gerekçe olmaksızın ve haksız olarak feshedildiği, 13.09.2017 tarihli e-posta ile davalı tarafça gönderilen cari hesap mutabakat mektubunda davacı alacak bakiyesinin 13.09.2017 tarihi itibariyle 44.269,51 TL olarak belirlendiği, davacının da kabul etmesiyle her iki tarafın 44.269,51 TL üzerinde mutabık kaldığı, başlatılan takipte TTK’nun 1530/7 maddesi uyarınca, cari hesap alacağına mutabakat tarihinden; cezai şart alacaklarına ise mutabakat tarihine 30 gün ilave edilerek belirlenen 15.10.2017 temerrüt tarihinden itibaren %10,75 oranına göre işlemiş faiz talep edileceği, cari hesap alacağı faizine yönelik bir temerrüt söz konusu olmadığından bu yöndeki faiz talebinin yerinde görülmediği, buna göre davacının 44.269,51 TL cari hesap alacağı, Van Bölge sözleşmesi için 30.000,00 TL, Güneydoğu Bölge sözleşmesi için 60.000 TL cezai şart alacağı olmak üzere toplam 134.296,51 TL asıl alacak, 53,02 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 134.322,52 TL alacak talep edebileceği, cezai şart alacaklarının davalının mahfına sebebiyet vereceği yönünde bir iddia ya da değerlendirme bulunmadığından takdiri indirime yer verilmediği, takip konusu alacağın likit ve hesap edilebilir nitelikte olması nedeniyle davalının icra inkar tazminatından da sorumlu olması gerektiği gerekçeleriyle davanın kısmen kabulü ile fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ:Karar yasal süresinde taraf vekilleri tarafından istinaf edilmiştir.Davacı vekili istinaf dilekçesinde; takip talebinde “…asıl alacağa işleyecek yıllık % 10,75 Ticari temerrüt faizi (TTK. M. 1530/7) ve değişen oranlardaki faizi ile…” şeklinde, alacağın tahsili talep edilmişken Mahkemece “Asıl alacağa takip tarihinden itibaren (% 10,75 oranını geçmemek kaydıyla) ticari temerrüt faizi uygulanmasına” şeklinde karar verilerek esasa, usullere ve yasaya aykırı bir şekilde faizin sınırlandırılması suretiyle müvekkilinin hak kaybına uğramasına neden olduğunu, bu nedenle söz konusu hükümde geçen “% 10,75 oranını geçmemek kaydıyla” ibaresinin ortadan kaldırılarak asıl alacağa takip tarihinden itibaren yıllık % 10,75 ticari temerrüt faizi (TTK. M. 1530/7) ve değişen oranlardaki faizin uygulanmasına karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde; bilirkişilerin raporunda, davacının e-posta adresi ve … adlı kişinin dogtas uzantılı mail adresi üzerinden yapılan yazışmalara yer verilmiş ise de, maillerde bulunan kişiler, imza sirkülerine göre imzaya yetkili kişiler olmadığından sözleşme yapmaya da yetkili olmadıklarını, imzaya yetkili olmayan kişilerle yapılan yazışmalar sonucu kurulduğu iddia edilen sözleşmeyi hiçbir şekilde kabul etmediklerini, taraflar arasında münferiden iş yapılmış olup herhangi bir sözleşme imzalanmadığını, davacı ile müvekkili arasında yazışmalara rastlanmış olmasının, taraflar arasında bir sözleşme kurulması hususunda anlaşıldığını ve sözleşmenin kurulduğunu ispat eder nitelikte olmadığını, dava konusu sözleşmenin aslının davacı tarafından sunulamadığını, sunulan örnekte ise yalnızca son sayfada müvekkili şirket kaşesi altında bir takım imzaların mevcut olduğunun görüldüğü, bu imzanın da kabul edilmediği ve itiraz edildiğinin defaatle taraflarınca beyan edildiğini, sözleşmenin bu haliyle geçerli olmadığını, geçerli kabul edilse dahi imza itirazları değerlendirildikten sonra ancak imzanın müvekkili şirkete ait olduğunun tespit edilmesi halinde sözleşmenin yalnızca son sayfasından sorumlu tutulabileceğini, davacının sunduğu sözleşme örneği hiçbir hukuki şartı sağlamamakla birlikte müvekkili şirkete ait olmayan kaşe ve imzanın bulunduğu son sayfada dava konusu cezai şart maddelerinin de bulunmadığını, geçersiz bir sözleşmeye dayanılarak hak talep edilemeyeceğini, davacının sözleşmenin feshine dayanak gösterdiği mail ve cari hesap mutabakatın da hiçbir şekilde sözleşmenin varlığı ya da feshedildiği konusunda bir bildirim olmadığını, kaldı ki arada bir sözleşmede olmadığından feshinin de mümkün olmadığını, son sayfasından anlaşılacağı üzere sözleşmenin 30.06.2017 tarihine kadar geçerli olduğunun anlaşıldığını ve sürenin bu tarihte dolduğunu, sözleşmenin yenilenmesinin söz konusu olmadığını, davacının bahsettiği sözleşmenin yenilmiş sayılacağına dair 3. maddenin bulunduğu sayfanın müvekkili tarafından imzalanmadığını, dolayısıyla bu maddenin kabul edilip onaylanmadığını, müvekkili şirketin genel uygulaması olarak, servis hizmeti aldığı şirketler ile imzaladığı sözleşmelerde hiçbir şekilde cezai şart istenmesine dair maddeler bulunmadığını, müvekkili şirketin ticari defterleri incelenmeden karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Mahkemenin kararının gerekçesiz olduğunu ve hangi gerekçelerle sözleşmenin kurulduğuna kanaat getirildiğinin gerekçeli olarak yazılmadığını, icra dosyasındaki işlemiş ve işleyecek faize ve diğer ferilerine açıkca itiraz ettiklerini belirtmelerine rağmen bu hususlarda inceleme yapılmadan karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek ilk derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE:Dava, cari hesap ve cezai şart alacağının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine karşı yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir.Davacının, davalı hakkında İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında 44.269,51 TL cari hesap alacağı ve 443,30 TL işlemiş faizi, 30.000,00 TL cezai şart alacağı ve 17,67 TL işlemiş faizi, 60.000,00 TL cezai şart alacağı ve 35,34 TL işlemiş faizi olmak üzere toplam 134.765,82 TL’nin tahsili amacıyla ilamsız icra takibi başlattığı, davalının yetkiye, borca ve faize yönelik itirazda bulunduğu, davacının ise İİK 67. maddesi gereğince bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde işbu itirazın iptali davasını açtığı anlaşılmıştır.Anlaşma mutabakatının yapılıp yapılmadığı, taraflar arasında ticari ilişkinin mevcut olup olmadığının tespiti amacıyla Mahkemece, davacıya ait ticari defterler ve bilgisayar sisteminin incelenmesi için talimat yazılmış olup Diyarbakır 1. Asliye Hukuk Mahkemesine sunulan 08/02/2019 tarihli bilirkişi heyeti raporunda; bilişim bilirkişisi tarafından yapılan tespitler uyarınca, …@….com e-mail hesabında bahse konu sözleşme evraklarının …@… e-posta adresinden gelen 06/07/2016 tarihli mail ile, bölge servislerinden imzalanarak kargo ile gönderilmesi istendiği ve yaklaşık 45 gün sonra …@….com mail adresinden 20/07/2016 Çarşamba günü saat:17:37’de gönderilen “sözleşmelerin imzalı halleri” konulu e-posta ile her iki tarafında imzasının bulunduğu sözleşmelerin mail ortamında gönderildiğinin tespit edildiği, davacı …’a ait ‘”…@…” adresi ile davalı şirket …A.Ş.’nin e-maili olan “…@…” e-mail adresi ile e-mail yoluyla anlaşma mutabakatının yapıldığına yönelik kanaatin oluştuğu bildirilmiş olup mali bilirkişi tarafından yapılan tespitler uyarınca ise, davacının, incelenen 2016 ve 2017 yıllarına ait yasal ticari defterlerine göre davalı şirket ile arasında ticari ilişkinin mevcut olduğu, bu ticari ilişkinin 06.01.2016-28.07.2017 tarihleri arasında olduğu, bu ticari ilişki neticesinde gerek 28.07.2017 tarihi davacının 01.01.2017 tarih ve 1 numaralı yevmiye maddesindeki açılış fişi gerekse de davacının 31.12.2017 tarih ve … numaralı yevmiye maddesindeki kapanış fişi esas alınmak sureti ile bir bütün olarak değerlendirildiğinde davacının, davalıdan alacaklı olduğu ve bu alacağın KDV dahil 92.482,31 TL olduğu kanaatine varıldığı bildirilmiştir.Talimat Mahkemesince aldırılan bilirkişi raporu sunulduktan sonra Mahkemece, davalıya ait ticari defter ve bilgisayar sistemleri üzerinde inceleme yapılması için ara karar oluşturulmuş olup sunulan 19/06/2019 tarihli bilirkişi heyeti raporunda; 23.05.2019 tarihinde davalı vekili ile iletişim kurulup aynı gün gönderilen e-mail ile de inceleme kapsamında sunulması gereken ticari defter, kayıt ve belgeler hakkında bilgilendirme yapılamasına rağmen rapor düzenlenme tarihine kadar bir gelişme yaşanmadığı, bu nedenle gecikmeye sebebiyet vermemek amacıyla dosya içeriğine göre inceleme yapıldığı, mali yönden; dava konusu taleplerin kabulü halinde, davacının takip tarihi itibariyle, cari hesap bakiyesi nedeniyle 44.269,51 TL alacaklı olacağı, anılan alacağın işlemiş faizinin 443,30 TL olarak hesaplandığı, davacının, Van Bölgesi ile ilgili sözleşme kapsamında cezai şart bedeli nedeniyle 30.000,00 TL alacaklı olacağı, anılan alacağın işlemiş faizinin 17,67 TL olarak hesaplandığı, davacının, Güneydoğu Bölgesi ile ilgili sözleşme kapsamında cezai şart bedeli nedeniyle 60.000,00 TL alacaklı olacağı, anılan alacağın işlemiş faizinin 35,34 TL olarak hesaplandığı, bilişim yönünden; davacıya ait …@… isimli mail hesabına, davalı şirket uzantılı mail adresleri olan …@…, …@…. …@… adreslerinden gelen e- postalarda, dava konusu sözleşmelerin davalı tarafından imzalanıp gönderildiği, davacının da imzalamış halini geri gönderdiği, aralarında cari hesap mutabakatı bulunan yazışmaların olduğunun anlaşıldığı bildirilmiştir.Davalı, dava dilekçesinde iddia edilenin aksine taraflar arasında geçerli bir sözleşme ilişkisinin bulunmadığını ileri sürmüş olup takibe konu alacak kalemlerinin de söz konusu sözleşmelerden doğduğu iddia edildiğine göre öncelikle bu yöne ilişkin istinaf sebebini incelemek gerekmiştir.”…Yargıtay uygulaması ve öğretide, tacirler arasında düzenlenmiş olsa bile birden çok sayfadan oluşan yazılı sözleşmelerin devam eden sayfalarının taraflarca imzalanması veya paraf edilmesi zorunluluğu kabul edilmemektedir. Sözleşmenin imzalandığı 25/08/2018 tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’ndan bu yolda bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak, sözleşme metninin birden çok sayfadan oluşması halinde her sayfanın imzalanması zorunlu değil ise de, metin içerik, anlam ve devam eden maddeler ile başlıkları bakımından mantıksal sıralama (silsile) ve bir bütünlük arzetmesi gerekmektedir. Davacının dayandığı 25/08/2008 tarihli sözleşme de (2) sayfadan ibaret olup, maddelerin başlığı, sırası, içeriği ve imzalı olan son sayfadaki “iş bu 2 sayfadan ve 8 maddeden ibaret sözleşme metnini okuduk, mahiyetini anladık ve taraflar adına serbest irademizle imzaladık” ifadesi, sözleşmenin her iki sayfasının birbiri ile bağlantılı olduğunu ve bir bütünlük taşıdığını göstermektedir…” (Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 2021/273 Esas 2021/12613 Karar sayılı ilamı).Somut olayda, davacı tarafından dosyaya sunulan her biri 4 sayfadan oluşan ve 01/06/2016 tarihli 30/06/2017 tarihine kadar geçerli birisi Ağrı – Iğdır – Bitlis – Hakkari – Muş – Van ve diğeri ise Adıyaman – Diyarbakır – Mardin – Siirt – Şanlıurfa – Batman – Şırnak illerinde davacı tarafından verilecek servis, bakım, onarım ve değişim hizmet ve işlemlerini kapsayan Yetkili Teknik Servis (İstasyon) Sözleşmesinin son sayfalarında davacı ve davalı şirketin kaşeleri üzerine atılan karşılıklı imzaların bulunduğu, önceki sayfaların ise davacı tarafından imzalandığı anlaşılmıştır. Davalı vekili hem cevap dilekçesinde hem de ikinci cevap dilekçesinde, sözleşmeyi kabul etmemekle birlikte sözleşmenin sadece son sayfasında müvekkili şirkete ait imza ve kaşeye rastlanması sebebiyle diğer sayfalarda yer alan sözleşme şartlarının kabul edilmediğini ve onaylanmadığını savunmuştur. Mahkemenin 30/05/2018 tarihli celsesinde, taraflar arasında mevcut olduğu ileri sürülen yetkili teknik sözleşmeleri ve dosyada mevcut 13/09/2017 tarihli cari hesap mutabakat mektubundaki imzanın ayrıca ve açıkça inkar edilip edilmediği davalı vekilinden sorulduğunda yazılı beyanda bulunmak için süre talep edilmiş olup davalı vekili 30/05/2018 tarihli beyan dilekçesi ile, sözleşmede müvekkili şirket kaşesi ile atılan imzaları kabul etmediklerini, açıkça imzaya ve sözleşmeye itiraz ettiklerini beyan etmiştir. Davacı vekili ise imza itirazını kabul etmemiştir. Buna göre yazılı yargılama usulünün geçerli olduğu işbu davada, ikinci cevap dilekçesinin verilmesiyle birlikte davalı iddia ve savunmalarını değiştirip genişletemez. Davalı vekili hem cevap hem de ikinci cevap dilekçesi ile, sözleşmeyi kabul etmemekle birlikte sözleşmenin sadece son sayfasında müvekkili şirkete ait imza ve kaşeye rastlandığını beyanıyla kabul etmiş olup bu sefer de cevap ve ikinci cevap süresi geçtikten sonra müvekkili şirket kaşesi ile atılan imzaların kabul edilmediğini beyan etmiş ise de davacı tarafından imza itirazının da kabul edilmediği dikkate alındığında davalının imza inkarına yönelik itirazlarına itibar edilemez. Yukarıda bahsi geçen Yargıtay ilamı uyarınca, Yargıtay uygulaması ve öğretide, tacirler arasında düzenlenmiş olsa bile birden çok sayfadan oluşan yazılı sözleşmelerin devam eden sayfalarının taraflarca imzalanması veya paraf edilmesi zorunluluğu kabul edilmemektedir. Ancak, sözleşme metninin birden çok sayfadan oluşması halinde her sayfanın imzalanması zorunlu değil ise de, metin içerik, anlam ve devam eden maddeler ile başlıkları bakımından mantıksal sıralama (silsile) ve bir bütünlük arzetmesi gerekmektedir. Somut olayda, her biri 4 sayfadan oluşan iki ayrı sözleşmede de içerik ve anlam birliğinin bulunduğu, sözleşmelerin, devam eden maddeleri ile başlıkları bakımından mantıksal bir silsile ve bütünlük arzettiği, tarafların karşılıklı ve birbirlerine uygun irade açıklamalarına kesinlik ve bağlayıcılık kazandıran imzalarına itiraz etmediği, az önce açıklandığı üzere davalının geçerli olmayan sonradan yaptığı imzaya itirazlarına ise itibar edilemeyeceği, sözleşmelerin imzasız diğer sayfalarının farklı içerik taşıdığının davalı tarafından iddia ve ispat da edilemediği dikkate alındığında dava dilekçesinde iddia edildiği şekilde taraflar arasında geçerli bir sözleşme ilişkisinin olduğunu kabul etmek gerektiğinden davalının bu yöne ilişkin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.HMK’nun “Belge” başlığı altında düzenlenen 199. maddesinde mail yazışmaları belge olarak kabul edilmiştir. Yargıtay ilamları uyarınca da taraflarca mail yazışmalarına yargılamada bir delil olarak dayanılabilecek olup mail yazışmalarının Mahkemece değerlendirilmesi gerekmektedir. Somut olayda davacıya ait …@… isimli mail hesabına, davalı şirket uzantılı mail adresleri olan …@…, …@… …@… adreslerinden gelen e-maillerin bulunduğu ve …@… isimli mail hesabının sadece … tarafından verilebileceği ve açık kaynaklardan sahip olunamayacağı hususlarının bilirkişilerce değerlendirildiği görülmüştür. Bir önceki paragrafta yapılan açıklamalara ek olarak sözleşme ilişkisinin kurulduğu e-mail yazışmalarından da anlaşılmaktadır. Davalı şirkete ait …@… e-mail adresinden 13/09/2017 tarihinde davacıya gönderilen içerikte, mail ekinde mutabakat mektubunun mevcut olduğu, ıslak imzalı olarak taratılıp mail ile iletilmesinin istenildiği, mutabık kalındığında ödeme yapılacağı, bu yapılanın son mutabakat olduğu ve bu süreçten sonra … AŞ ile ilişkinin kesileceği bildirilmiştir. Mail ekinde gönderilen cari hesap mutabakat mektubunda belirtilen 44.269,51 TL alacak bakiyesinin davacı tarafından kabul edildiği de görülmüştür. Davalı vekili, maillerde bulunan kişilerin, imza sirkülerine göre imzaya yetkili kişiler olmadığından sözleşme yapmaya da yetkili olmadıklarını, imzaya yetkili olmayan kişilerle yapılan yazışmalar sonucu kurulduğu iddia edilen sözleşmenin de kabul edilmediğini belirterek ilk defa, talimat yoluyla aldırılan bilirkişi raporuna karşı yazılı beyanları ile e-mail yazışmalarına yönelik itirazlarını dile getirmiş ise de davalı vekilinin hem cevap hem de ikinci cevap dilekçesi ile, e-mail yazışmalarını inkar etmediği gibi mail yazışmaları yapılan kişinin yetkisine de itiraz etmediği dikkate alındığında söz konusu e-mail yazışmalarının delil niteliğinde olduğunu kabul etmek gerekir. Taraflar arasındaki her iki sözleşmenin sona ereceği tarih 30/06/2017 olarak belirlenmiş ise de, yine her iki sözleşmenin 3. maddesine göre, Doğtaş Kelebek tarafından herhangi bir bildirim olmadığı taktirde sözleşmenin bir yıllık olarak kendisini yenileyeceği kararlaştırılmış olup davalı tarafından herhangi bir bildirim yapıldığı iddia ve ispat edilmediğinden her iki sözleşmenin de bir yıl olarak daha yenilendiği ve taraflar arasındaki sözleşme ilişkisi yenilendikten sonra devam etmekte iken davalı şirkete ait …@…com e-mail adresinden 13/09/2017 tarihinde davacıya gönderilen içerikten anlaşılacağı üzere sözleşme ilişkisi sona ermiştir. Taraflar arasındaki sözleşmelerin her ikisinin “Sözleşmenin Feshi” başlıklı 7. maddesi “(1)Taraflar, karşı tarafında sözleşmeden ve yasalardan doğan yükümlülüklerini yerine getirmemesi ve ilgili tarafından yazılı uyarıya rağmen 10 gün içerisinde aykırılıkların giderilmemesi ve söz konusu sözleşmeye aykırılıkların devamında ısrar edilmesi halinde sözleşmeyi derhal feshedebilir. (2)… bu sözleşmeyi süresi içinde hiçbir haklı sebep olmasa dahi 3 (üç) ay önceden bildirim yapmak kaydı ile her zaman tek taraflı olarak fesih edebilir. … tarafından sözleşme süresi içinde haklı bir sebep olmadan 3 (üç) ay önceden bildirim yapılarak feshi durumunun gerçekleşmesi halinde, servise 3 aylık hakediş tutarını 30 günlük süre içerisinde ödeyecektir.” şeklinde; “Feshin Sonuçları” başlıklı 8. maddesi ise “(2)Servis, bu Anlaşmayı süresi dolmadan önce haklı bir neden olmaksızın feshetmesi halinde, bu sözleşmede belirlenen diğer cezai şart maddelerine ve uğranılan her türlü zarara ek ve onlardan ayrı olarak 3 aylık hakediş tutarındaki cezai bedelini … bu konudaki ilk bildiriminden itibaren 30 (otuz) gün içinde ödeyeceğini kabul ve taahhüt etmektedir. (3)…, bu anlaşmayı süresi dolmadan önce haklı bir neden olmaksızın feshetmesi halinde, 3 aylık hakediş tutarındaki cezai bedelini Servise 30 (otuz) gün içinde ödeyeceğini kabul ve taahhüt etmektedir.” şeklinde düzenlenmiştir. Somut olayda, davalı taraf sözleşme ilişkisini belirtilen maddelere uygun olarak sonlandırmadığından davacı, her iki sözleşme ile kararlaştırıldığı şekilde 3 aylık hakediş tutarında cezai şart talep etme hakkına sahip olduğundan icra takibi ile talep edilen cezai şart bedellerinin sözleşme maddelerine uygun olduğu anlaşılmıştır. Bahsi geçen e-mail ekinde gönderilen cari hesap mutabakat mektubunda belirtilen 44.269,51 TL alacak bakiyesi davacı tarafından kabul edildiğine göre her iki tarafın da bu miktar üzerinde mutabık olduğu, sözleşmeye göre davacının cezai şart talep etme hakkının da bulunduğu anlaşılmakla bu noktada davalının ticari defterlerinin incelenmesi sonuca etkili olmayacaktır. Bu nedenle davalının bu paragrafta değinilen hususlara yönelik istinaf sebepleri yerinde değildir.Sonuç olarak, Mahkemece, cari hesap alacağı bakımından işletilen faize yönelik bir temerrüt söz konusu olmadığından bu yöndeki faiz talebi yerinde görülmeyerek 44.269,51 TL cari hesap alacağı, her bir sözleşmeye göre 30.000,00 TL ve 60.000,00 TL olmak üzere toplam 90.000,00 TL cezai şart alacağı ve 53,02 TL cezai şart alacağının faizi olmak üzere neticeten 134.322,52 TL üzerinden itirazın iptaline, takibin devamına ve asıl alacağa takip tarihinden itibaren %10,75 oranını geçmemek kaydıyla ticari temerrüt faizi uygulanmasına karar verilmiştir. Cezai şartın ödenmesinin gerekmesi halinde ne zaman ödeneceği sözleşmede kararlaştırılmış olup bu durumda ayrıca temerrüt ihtarı gerekmediğinden takip tarihine kadar cezai şarta ilişkin uygulanan faiz oranı uyarınca talep edilen işlemiş faiz miktarı yerindedir. Bu açıdan Mahkemenin kararı isabetlidir. Ancak davacı taraf takip talebinde, takip tarihinden itibaren fiili ödeme tarihine kadar asıl alacağa işleyecek yıllık %10,75 ticari temerrüt faizi ve değişen oranlardaki faizi ile alacağın tahsili talebinde bulunduğundan Mahkemece, takip talebinde belirtilen koşullarla takibin devamına karar verilmekle yetinilmesi gerekirken davacının talebini sınırlayacak şekilde asıl alacağa takip tarihinden itibaren %10,75 oranını geçmemek kaydıyla ticari temerrüt faizi uygulanmasına karar verilmesi isabetli olmamıştır. Davacı tarafın istinafının bu açıdan haklı olduğu değerlendirilmiştir.Açıklanan sebeplerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun ise belirtilen sebeple kabulü ile, yeniden yargılama yapılmasına gerek olmadığından, HMK’nun 353/1.b.2 bendi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden esas hakkında davanın kısmen kabulüne dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1)Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1b-1 maddesi gereğince esastan REDDİNE,2)Davacının istinaf başvurusunun KABULU İLE, HMK’nun 353/1b-2 maddesi uyarınca İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/1078 Esas, 2019/971 Karar ve 22/10/2019 tarihli kararının KALDIRILMASINA ve YENİDEN HÜKÜM TESİSİNE,2-a)Davanın KISMEN KABULÜ ile, davalının İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra takibine yaptığı itirazın 134.296,51 TL asıl alacak ve 53,02 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 134.322,52 TL üzerinden iptali ile, takibin bu miktar üzerinden ve takip talebinde belirtilen koşullarla DEVAMINA, fazlaya ilişkin istemin reddine,b)Davalının, likit ve muaccel alacağa itirazı ile takibin durmasına sebebiyet verdiği anlaşılmakla alacağın %20 si olan 26.859,30 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,c)Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 9.175,57 TL harçtan davacı tarafından başlangıçta yatırılan 1.615,39 TL peşin harcın mahsubu ile bakiye 7.560,18 TL harcın davalıdan tahsili ile HAZİNEYE GELİR KAYDINA,d)Davacı tarafından peşin olarak yatırılan 1.615,19 TL peşin harç ve 31,40 TL başvuru harcı olmak üzere toplam 1.646,79 TL’nin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE, e)Davacı tarafından yapılan tebligat ve müzekkere gideri 180,20 TL ile bilirkişi ücreti 2.700,00 TL olmak üzere toplam 2.880,20 TL yargılama giderinin kabul ret oranına göre (%99,67 Kabul, %0,33 Ret) hesaplanan 2.870,69 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE, bakiye kısmın davacı üzerinde BIRAKILMASINA,e)Davalı tarafından yargılama gideri yapılmadığından karar verilmesine YER OLMADIĞINA,f)Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. uyarınca belirlenen 21.491,60 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,g)Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. uyarınca belirlenen 443,30 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,İstinaf Giderleri Yönünden;3-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununu gereğince alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcından davacı tarafından peşin olarak yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 225,45 TL harcın davalıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA,4-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununu gereğince alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcının davalı tarafından peşin olarak yatırılan 2.293,50 TL harçtan mahsubu ile kalan 2.023,65 TL’nin hüküm kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya İADESİNE,5-Davacı tarafından peşin olarak yatırılan istinaf harçları toplamı 165,70 TL ile 83,75 TL tebligat/posta gideri olmak üzere toplam 249,45 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE,6-Davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,7-Karar kesinleştiğinde HMK’nun 333. maddesi gereğince kullanılmayan gider avansının taraflara İADESİNE,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 353/1b-2 bendi ve aynı Kanunun 362/1.a maddesi gereğince kesin olarak oybirliği ile karar verildi.28/09/2023