Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2020/1591 E. 2020/2206 K. 24.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1591 Esas
KARAR NO: 2020/2206
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/04/2017
NUMARASI: 2016/1185 Esas, 2017/328 Karar
DAVANIN KONUSU: Sigorta (Yangın Sigortası Kaynaklı)
KARAR TARİHİ: 17/12/2020
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesi ile; Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesinde bulunan müvekkiline ait fabrika binasının davalı sigorta şirketi nezdinde “iş yeri sigorta poliçesi” ile sigortalandığını, 22.10.2012 tarihinde fırtına nedeniyle çatıdaki suya yıldırım çarpması sonucunda çatıda hasar oluştuğunu, Çerkezköy Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/4 D.İş sayılı tespit dosyasında müvekkiline ait binanın hasarlanmasına fırtına, yıldırımlı fırtına ve yıldırım düşmesinin sebebiyet verdiğinin tespit edildiğini, ayrıca 22.10.2012 tarihinde binanın çatısına yıldırım düştüğüne ilişkin Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesi’ne ait … sayılı tutanak ile binanın çatısından aşağıya inen paratoner üzerinde yıldırım düştüğüne ilişkin Çerkezköy … Noterliğinin 29.01.2013 tarih … sayılı tespit tutanağının mevcut olduğunu, bu belgelere göre, binaya yıldırım düştüğü ve talep konusu zarara da yıldırım düşmesinin yol açtığını, ancak davalı sigorta şirketinin hasar tutarını ödemediğini, müvekkilinin kendi imkanları ve kredi kullanılarak zararın giderdiğini, KDV dahil 4.577.640,40- TL’lik harcama yapıldığını belirterek fazlaya ilişkin talep hakları, sair talepleri, kira kaybından doğmuş doğacak talepleri, munzam zararlarını talep hakkı saklı kalmak kaydıyla şimdilik sigortalı binada meydana gelen 4.577.640,40- TL’lik hasar tutarının 22.11.2012 tarihinden itibaren T.C Merkez Bankası’nın kısa vadeli avanslar için uyguladığı faiz oranına eş ticari temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevabında özetle; 22/10/2012 günü sigortalı iş yerinin çatısının çökmesi sureti ile davaya konu hasarın meydana geldiğini, hasarla ilgili birden fazla tespit yapıldığını, ayrıca ITÜ öğretim görevlilerinin hasarla ilgili teknik görüşlerinin alındığını, yapılan tüm tespit ve ekspertiz incelemesi neticesinde sigortalı binadaki hasarın “çatı hasarı“ olduğunun ortaya çıktiğını, bu noktada hukuki değerlendirmenin ilk önce çatı hasarının teminat kapsamına girip girmediği noktasında toplandığını, sigorta poliçesinde “dahili su klozu” nun mevcut olduğunu, somut olayda bina çatısının su ağırlığı sebebiyle çökmesi sebebiyle dahili su klozuna giren bir hasar ve zararın söz konusu olmadığını, bu nedenle davacı tarafın iddialarının mesnetsiz ve bilimsel gerçeklerden uzak olduğunu, hasarın su birikmesi sonucu sigortalı bina çatısının çökmesi ile gerçekleştiğini, hasarın binaya yıldırım düşmesi ile oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkeme, binadaki hasara yıldırımın neden olduğu, ancak çatının su tahliye sisteminin düzenli olarak takip edilip temizlenmesinin ihmal edilmesi nedeniyle su birikmesinin muhtemel olduğu ve su birikintisinin blast etkisi ile yıldırımın oluşturduğu etkiyi artırabileceği, somut olayda çatı üzerinde biriken suyun yıldırımın etkisini artırdığından davacının da % 50 oranında kusurlu olduğu, davacının ödediği hasar bedelinin kadri maruf olduğu gerekçesiyle talep edilen tazminatın yarısı olan 2.288.820,00 TL’nin 02/04/2013 tarihinden işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ Davacı vekili istinaf talebinde; çatıdaki üç adet paratonerin yıldırım deşarjına maruz kaldığını, olay günü fabrika çatısına yıldırım düştüğünün bilimsel olarak tespit edildiğini, meteoroloji, uzay çatı uzmanı ve inşaat mühendisi bilirkişelerin hazırladığı rapora göre, hasarın yıldırımdan kaynaklandığını, aksine görüş bildiren makine bilirkişilerinin olayda uzmanlığı bulunmadığını, kaldı ki makine bilirkişisi …’ın çatıda hiçbir ayıp olmadığını raporunda açıkça ifade de ettiğini, çatıdaki su ile çatı hasarı arasında nedensellik bağı bulunmadığını, su ağırlığı olmasa dahi nem ve rutubetinde yıldırımın blast etkisini meydana getirebileceğini, çatının temizlenmesinin ihmal edilmesi ve biriken suyun yıldırımın etkisini artırdığı varsayılsa dahi müvekkiline kusur izafe edilemeyeceğini, kira sözleşmesine göre çatının bakım ve temizliğinin kiracı … AŞ’ye ait olduğunu, müvekkilinin kusuru bulunmadığı, temerrüt tarihi ve oranının hukuka aykırı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını ve davanın tamamen kabulünü talep ve istinaf etmiştir. Davalı vekili istinaf talebinde; hasarın çatıda biriken su ağırlığı nedeniyle meydana gelmesi nedeniyle teminat kapsamında olmadığını, çatıda yıldırım nedeniyle yanma ya da kavrulma meydana gelmediğini, çatıya yıldırımın düştüğü kabul edilse bile çatıda mevcut paratonerlerin yıldırımın etkisini ortadan kaldırdığını, … AŞ tarafından sunulan uzman raporunda; çatıdaki uzay kafes sisteminin hatalı olduğu, projeye uygun yapılmadığı, malzemenin zayıf ve hatalı olduğunun belirtildiği, öncelikle dahili su klozu uyarınca başvuran davacının, çatıda birikin suların dahili su klozu kapsamına girmediğini fark ettikten sonra, hasarın yıldırım kaynaklı olduğunu iddia ettiğini, dosyada alınan raporların çelişkili olup, net bir tespitin mevcut olmadığını, olaya ilişkin bir kısım tespit raporlarının gözardı edildiğini, onarım bedelinin doğru olup olmadığının tespit edilmediğini belirterek kararın kaldırılmasını ve davanın reddini talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE Dava, fabrika çatısının çökmesi nedeniyle, işyeri sigorta poliçesi kapsamında, tazminat talebine ilişkindir. Davacı, maliki olduğu fabrika binasında çatıya yıldırım düşmesi nedeniyle hasar oluştuğunu ve hasarın kendileri tarafından giderildiğini, davalı sigortacı şirketin poliçe kapsamında hasar bedelini ödemesi gerektiğini ileri sürmüş, davalı sigorta şirketi ise hasarın çatıda biriken suların ağırlığı ile meydana geldiğini ve rizikonun teminat kapsamında bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir. Eldeki davanın 15/04/2013 tarihinde açıldığı, yargılama sırasında fabrika binasında kiracı bulunan feri müdahil … AŞ’nin sigortacısı … Sigorta tarafından sigortalı kiracıya ödenen kar kaybının rücuen tahsili için hasar sorumluları malik ve sigortacısı aleyhine açılan davanın işbu dava ile birleştirildiği, mahkemece birleşen davada görevsizlik kararı verilerek asıl dosyanın tefrik edildiği ve tefrik edilen asıl dosyada yukarıdaki şekilde hüküm tesis edildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece bilirkişi heyetinden rapor ve ek raporlar alınmış, taraflar ve feri müdahillerce uzman raporlar sunulmuş, daha önce yapılan tespit dosyaları getirtilmiştir.Meteoroloji, inşaat, mali müşavir ve sigortacı bilirkişi heyeti 14/04/2014 tarihli raporda; çatıdaki hasarın fırtına ve onun neden olduğu yıldırımdan kaynaklandığı, su birikintisinin önemli etkisinin olmadığı, çatıda kullanılan malzeme dayanımlarının projesinde öngörülen dayanımların üzerinde olduğu, bir uygulama hatası bulunmadığı, binanın yapı ruhsatları ve yapı kullanma izin belgelerinin bulunduğu, bina ile ilgili olarak yapılmış teknik hesaplamaların yönetmeliklere uygun hazırlandığı, onarıma ilişkin faturanın davacı defterlerine kaydedildiği ve onarım bedelinin ödendiği belirtilmiştir. Bilirkişi heyetine makine bilirkişisi … dahil edilerek alınan 27/10/2014 tarihli 1. Ek raporda; önceki bilirkişi heyeti kök rapordaki görüşlerini tekrar etmiş, makine bilirkişisi … ise; çatı çökmesinin meteorolojik olaylara bağlanmasını kesin olarak ortaya koyan verilerin bulunmadığı, mevcut verilere göre; çöken çubuklarda oluşan gerilmelerin, aşırı su birikmesi ve suyun drene olamamasına bağlı yük artışı sonucu sınır gerilmelerin üzerine çıkmasının çatının çökmesinde daha kuvvetli ihtimal olduğunu ifade etmiştir. Bilirkişi heyetine inşaat bilirkişisi … ile uzay çatı bilirkişisi … dahil edilerek alınan 10/02/2016 tarihli 2. Ek raporda; kök ve 1. Ek rapordaki bilirkişiler görüşlerini tekrarlamışlar, inşaat bilirkişisi …; çatının düzenli olarak izlenip temizlenmemesi nedeniyle biriken suların aşırı yüke neden olarak çelik konstrüksyonu oluşturan elementlerde kapasitenin aşıldığını ifade etmiş; uzay çatı sektör bilirkişisi … ise; çatının çökmesine tek başına biriken yağmur sularının etkisi olamayacağını, çatının olay gününden önce daha fazla yağış almasına rağmen herhangi bir şey olmadığı, olay günü basınç ve yıldırımın biriken su ile oluşturduğu patlama/blast etkisi ile çok büyük bir kuvvetin tetiklenmiş olabileceği, fırtına nedeniyle ortaya çıkan öngörülemeyen bir kuvvet ile çatıda kısmi çökme olduğunu ifade etmiştir. Buna göre tespit raporları, mahkemece alınan bilirkişi kök ve ek raporlarından; olay günü sigortalı binada çatı çökmesi nedeniyle hasar oluştuğu, çatıda kullanılan malzeme dayanımlarının projesinde öngörülen dayanımların üzerinde olduğu, bir uygulama hatası bulunmadığı, binanın yapı ruhsatları ve yapı kullanma izin belgelerinin bulunduğu, bina ile ilgili olarak yapılmış teknik hesaplamaların yönetmeliklere uygun hazırlandığı, olay günü çatı çökmesine yıldırım düşmesinin neden olduğu, ancak çatının tahliye sisteminin düzenli olarak takip edilip, temizlenmesinin ihmal edilmesi nedeniyle biriken suların yıldırımın etkisini artırarak zararın doğumuna ve artmasına sebebiyet verdiği, bu durumun tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırması karşısında mahkemece tazminatta % 50 oranında indirim yapılmasında hukuka aykırılık görülmediği, diğer taraftan davacı sigortalının ödediği onarım bedelinin sigortalının gerçek zararını oluşturduğu kanaatine varıldığından, tarafların istinaf talebinin HMK’nın 353/1.b.1 maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Dosya kapsamı ve delil durumuna göre İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan HMK’ nın 353/1.b.1 Maddesi gereğince davacı ve davalı tarafın istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan REDDİNE, 2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 83,50 TL başvuru harcı + 148,60 TL istinaf kanun yolu başvuru harcı ile toplam 232,10 TL harcın, Davacı tarafından peşin yatırılan 117,10 harçtan mahsubu ile bakiye 115,00 TL harcın davacıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, 3-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 156.349,29 TL nispi harçtan, davalı tarafça peşin yatırılan 39.087,32-TL harçtan mahsubu ile bakiye 117.261,97-TL’nin davalından tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, 3-Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma yapılmadığından istinaf vekalet ücreti taktirine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 353/1-b/1 bendi ile aynı kanunun 361.1 maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta süre içerisinde Temyiz Kanun Yolu açık olmak üzere Hakim Fatma Duru Kılıç’ın muhalefeti ve oy çokluğu ile karar verildi.17/12/2020Yargı harçlarına, 02.07.1964 tarihinde kabul edilen 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 1/1-1.bendinde yer verilmiştir. Yasanın birinci kısmı “ Yargı Harçları “ üst başlığını taşımaktadır. ”2”. maddenin 1. fıkrasında, yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı olan tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olacağı belirtilmiştir. Mükellef üst başlığı ile 11. maddede, genel olarak yargı harçlarını, davayı açan veya harca mevzuu olan işlemin yapılmasını isteyen kişilerin ödemekle yükümlü olacağına yer verilmiştir.Harç alma ölçüleri ve nispetleri üçüncü bölümde 15. vd maddelerde düzenlenmiştir. Değer esası üst başlığı ile 16. maddede, değer ölçüsüne göre harca tabi işlemlerde (1) sayılı tarifede yazılı değerlerin esas alınacağı, 21. maddede yargı harçlarının (1) sayılı tarifede yazılı nispetler üzerinden alınacağı, 28. maddede, nisbi karar ve ilam harçlarının dörtte birinin peşin geri kalanın, kararın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde ödeneceği, bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olmasının, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konulmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmeyeceği belirtilmiştir. 492 sayılı Harçlar Kanunun 2. maddesinde ifade edilen (1) sayılı tarife “ Yargı Harçları “ dır. Tarifede, yargı harçları, “ Mahkeme Harçları “ üst başlığı ile, 1- Başvurma harcı, 2- Celse harcı, 3-Karar ve ilam harcı olarak, karar ve ilam harcı ise nisbi ve maktu harç olarak ayrı ayrı düzenlenmiştir. Başvurma harcı bölümünde, alınması gereken harç tutarları, derece ve yüksek mahkemeler ayrı ayrı belirtilerek, karar ve ilam harcı kısmında ki maktu harç bölümünde ise yine derece ve yüksek mahkemeler ayrı ayrı gösterilmiştir, karar ve ilam harçlarından nisbi harç bölümünde, “a” bendinde, konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden şeklindeki genel açıklamadan sonra, özellik arzeden uyuşmazlıklarda ki harç oranlarına yer verilmiş, “e” bendinde “ …Yukarıdaki nispetler Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Yargıtay’ın tasdik veya işin esasının hüküm altına aldığı kararlar için de aynen uygulanır “ hükmüne yer verilmiştir. Çoğunluk görüşü, söz konusu bu düzenleme kapsamında, davalı taraftan, Bölge Adliye Mahkemesi’ne başvurusu halinde, Harçlar Kanunu düzenlemesi kapsamında, nisbi harca tabi davalarda, bu nispette harç alınması gerektiği kabul edilerek bu nispetler üzerinden harç alınmakta, işlemler yapılarak, hüküm tesis edilmektedir. Devletin gördüğü kamu hizmeti, kural olarak parasızdır. Fakat, davada kişilere özel hukuk alanındaki haklarına ( alacaklarına ) kavuşmaları için yardım edildiğinden, yapılan giderin bir kısmının mahkemelerin hizmetinden yararlanılanından alınması uygun görülmüştür ki, kişilerden makbuz karşılığı alınan paraya yargılama harcı denir. (Prof.Dr.Baki Kuru, İstinaf Sistemine göre yazılmış Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, sayfa, 583,Ağustos 2017). Hukuk yargılamalarında uygulanan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da geçen “ kaybeden öder “ ilkesi, tarafların yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine İlişkin düzenlemeleri ifade eder ( Anayasa Mahkemesi’nin 2013/1793 Esas,18.04.2014 tarihli kararı). Bu açıklamalar doğrultusunda, bir uyuşmazlıkta, kaç defa harç alınması gerektiği ve Bölge Adliye Mahkemeleri’ne dair Harçlar Kanununa bağlı tarifenin “e” bendinde ki düzenlemenin ne şekilde yorumlanması gerektiği üzerinde durulması gerekecektir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 323. maddesinde yargılama giderleri düzenlenmiş, maddenin 1-a ) bendinde, celse, karar ve ilam harçları başta olmak üzere yargılama giderlerine yer verilmiştir. Aynı yasanın 326/1. fıkrasında, kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği belirtilmiştir. Yani kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan, nisbi karar ve ilam harcından davalı taraf sorumlu olacaktır. Bu durumda, ilk derece mahkemesi tarafından, tarife üzerinden hesaplanan gerekli nisbi harcın davalıdan tahsiline ve davacının peşin olarak karşılamış olduğu harcın ise yine kabul ve red oranına göre, mahkeme masraflarının davalıdan alınmasına karar verilmesi yasanın emredici düzenlemesidir. Davalı tarafça karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulması halinde yine aynı tarife üzerinden harç alınmaktadır. Bu durumda, davalının istinaf başvurusunun reddi ve Yargıtay nezdinde temyiz kanun yoluna başvurusu halinde bir kez daha aynı nispette harç ödemek zorunda kalması kaçınılmaz olacaktır. Nisbi tarifeye tabi davalarda, istinaf kanun yoluna başvuran davalı taraftan nisbi harcın alınmasının öncelikle, 492 sayılı Harçlar Kanununun 28. maddesinde ki düzenlemeye uygun olduğunun kabulü mümkün görülmemektedir. Söz konusu yasada ki, bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olmasının, kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmeyeceği düzenlemesi karşısında ve sonuç olarak ilk derece mahkemesi tarafından belirlenen harcı ödemeden kanun yoluna başvuru hakkı tanınan tarafa, bu kez aynı veya yakın oranda harç yatırması ediminin yüklenmesi, yasal düzenlemenin bir anlamda işlevsiz hale getirilmesi sonucunu doğurabilecektir. Bu husus, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 2011/4159 Esas, 2011/8902 Karar ve 16.06.2011 tarihli ilamında (özetle )” Davanın niteliği gereği nisbi harca tabi davalardan olduğu gerekçesiyle, davacının dava açılırken, yargılamanın sonunda davanın redle sonuçlanması durumunda yükümlü tutulacağı maktu harçtan daha fazla tutardaki harcı yatırmakla yükümlü tutulması ve ödendiği takdirde dava sonunda alınması gereken maktu karar ve ilam harcının bu miktardan mahsup edilerek kalanının isteği durumunda kendisine geri verilmesi veya yargılamanın sürdürülebilirliğinin bu miktarın ödenmesi ön koşuluna bağlanması, belirtilen 28” inci madde lafzı ve ruhu İle çeliştiği gibi Anayasa’nın “ Hak arama hürriyeti “ başlığını taşıyan 36’ncı maddesinde yer alan “ Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içinde ki davaya bakmaktan kaçamaz “ hükmünün de ihlali niteliğindedir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 03.11.2010 gün ve 2010/10-550 Esas, 2010/561 Karar sayılı ilamında da aynı görüş yaklaşım benimsenmiştir “ ifadeleri ile açıklanmıştır. Adil yargılanma hakkı başlıklı, İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin (AİHS)6. Maddesi, adil yargılanma hakkına İlişkin belli güvenceler tanınmıştır. Bu güvencelerden biri de bir yargı yerine başvuru hakkıdır. Buna göre kişinin bir hakkına ilişkin olarak bir yargı yerine başvurma hakkının güvence altına alınması gerekmektedir. Mahkeme önünde hak arama yolunun fiilen ya da hukuken geçici de olsa kapatılması veya bu hakkın fiilen ya da hukuken geçici de olsa kapatılması veya bu hakkın kullanılmasının imkansız kılacak şekilde bir takım şartlarla sınırlandırılması AİHS’nin 6.maddesinin ihlali anlamına gelebilecektir. ( AİHM ‘nin 26 Haziran 2007 tarihli 25321 /02 başvuru No ‘lu Ülger / Türkiye kararı ; TBB Dergisi ,sayı 86, 2009). HMK ‘nın sekizinci kısmında “ Kanun Yolları “ düzenlenmiş, birinci bölümde “ İstinaf “ kanun yoluna yer verilmiştir. Yasanın 341. maddesinde ise istinaf yoluna başvurulabilen kararlar belirtilmiştir. 344. maddede, istinaf dilekçesi verilirken, istinaf kanun yoluna başvuru için gerekli harçlar ve tebliğ giderleri de dahil olmak üzere tüm giderlerin ödeneceğine yer verilmiştir. Ne şekilde ve hangi oranda harcın alınması gerektiği, 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince tespit edilecektir .5235 sayılı “ Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun “ nun 3. maddesinde “ Adli yargı ikinci derece mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleridir “ düzenlemesine yer verilmiştir. Yukarıda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere, tarifenin 1/ e bendinde ki işin esasının hüküm altına aldığı kararlar içinde aynen uygulanacağı şeklinde ki kararlardan anlaşılması gereken, kararı ilk derece mahkemesi yerine geçerek vermesi ve icrai kabiliyeti söz konusu olan kararlar olduğunun kabulü isabetli olacaktır. Çünkü buna dair hüküm verilmeden önce, ilk derece mahkeme kararı kaldırılmakta ve sonuç olarak ikinci, derece mahkemesi olarak verilen yeni bir hüküm oluşmaktadır. İlk Derece Mahkeme kararlarına dair istinaf başvurusunun esastan red kararları ( Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2018/4601 Esas, 2019/6115 Karar ve 02.10.2019 tarihli, 2018/1356 Esas, 2019/6937 Karar ve 07.11.2019 tarihli ilamlarında, Bölge Adliye Mahkemelerinde alınan harçlara ilişkin karşı oy görüşünde ayrıntılı şekilde her yönü ile açıklandığı üzere) icra edilebilir karar niteliğinde değildir.İlk derece mahkeme kararı geçerliliğini devam ettirmektedir. İstinaf başvurusunun reddine ilişkin karar temyiz incelemesi olmadığı için onama kararı da değildir ( Pekcanıtez -Atalay – Özekes sh.583, Konuralp, Uluslarası Toplantı sh.260,100 soruda istinaf ve temyiz sh 99 ) Bölge Adliye Mahkemesinde, istinaf başvurusunun esastan reddinde, işin esası hakkında yeni bir karar verilmemektedir. Açıklanan nedenlerle ve özellikle Harçlar Kanunu ile bağlı tarife hükümleri, 5235 sayılı Kanun ve ilgili tüm yasal mevzuat, ulusal ve uluslararası yargı kararları kapsamında, ilk derece mahkeme kararı kaldırılarak esas hakkında karar verilmedikçe Bölge Adliye Mahkemelerinde nisbi değil maktu karar ve ilam harcı alınması gerektiği kanaati nedeniyle, çoğunluğun nisbi harç alınmasına dair görüşüne katılmadığımı ve hükmün ilgili bentlerine muhalif kaldığıma dair görüşümü bildiririm.