Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2020/1295 E. 2020/1980 K. 05.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1295 Esas
KARAR NO: 2020/1980
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 10/10/2019
NUMARASI: 2014/1094 Esas, 2019/878 Karar
DAVANIN KONUSU: İflas (İflasın Açılması)
KARAR TARİHİ: 05/11/2020
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı dava dilekçesi ile; 30/06/1997 tarihli işletme devir sözleşmesi ile Giresun Limanı’nın 30 yıl süre ile işletme hakkının, davalı şirkete devredildiğini, sözleşmenin 4. maddesi uyarınca davalı şirketin faaliyetlerinden elde edilecek gelirlerin bir kısmının müvekkili kuruma verileceğini, yine sözleşmenin 17. maddesi uyarınca mendireklerde doğal afetler sonucu oluşacak hasarların maliyetinin eşit olarak paylaşılacağını, 4. maddeye göre ödenmesi gereken alacaklarının davalı şirketin hileli işlemleri ile eksik gösterildiğini, eksik hesaplanan alacakları ile 2004 yılına kadar tahakkuk eden alacakları için davalı şirket ile 05/08/2010 tarihli ek protokol akdedildiğini, ancak müvekkili kuruluş personelinin eksik kusurlu işlemleri neticesinde tanzim olunan ve mevzuata uygun olmayan ek protokolün iptali için İstanbul 19. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2013/326 esas sayılı dosyası ile davalı şirket aleyhine iptal davası ikame edildiğini, bu davanın halen derdest olduğunu, protokolün iptali nedeni ile toplam 149.363,92-USD müvekkili kuruluş alacaklarının ödenmesine hükmolunması için işletme hakkı devir sözleşmesinin 37. maddesi kapsamında tahkim süreci başlatıldığını, yine işletme hakkı devir sözleşmesinin 4. maddesine göre, davalı şirketin 2012 yılı gelirlerinden 25/05/2013 tarihinde müvekkili kuruluşa ödenmesi gereken 450.305,36-USD bedelin müvekkili kuruluşa ödenmediğini, davalı şirketin 2013 yılı gelirlerinden 25/05/2013 tarihinde müvekkili kuruluşa ödenmesi gereken yaklaşık 270.000,00-USD daha bulunduğunu, 1999 yılındaki doğal afet nedeni ile mendirekte meydana gelen hasarın giderilmediğini ve zorunlu olarak müvekkili kuruluş tarafından onarıldığını, yapılan harcamanın yarısının davalıdan talep edildiğini ancak davalı tarafından bugüne kadar müvekkili kuruluşa hiçbir ödeme yapılmadığını, davalının bankalara, kamuya, çalışanlarına ve üçüncü şahıslara borcu bulunduğunu ve borç ödeme kabiliyetini kaybettiğini, ödemelerin tatil edildiğini, pasiflerinin aktiflerinin üzerinde olduğunu belirterek davalının İİK 177/2. maddesine göre borçlunun ödemelerini tatil etmesi ve yine İcra İflas Kanunu 179. maddesi gereği sermaye şirketinin pasiflerinin aktiflerinden fazla olması, borca batık halde olmasından dolayı doğrudan iflasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevabında; İşletme Hakkı Devir Sözleşmesinin 37. maddesi uyarınca uyuşmazlığın tahkim yoluyla çözümlenmesi gerektiğini, davacının genel müdür oluru ile iflas davası açamayacağını, davacı şirket yönetim kurulu kararı alması gerektiğini, müvekkili şirketin muaccel hale gelen borçlarının tümünün fer’ileri ile birlikte ödediğini, davacının bahsettiği alacaklarının bir kısmının tahkim ve yargılama sürecinin devam ettiğini, 2013 yılı davacı payına ilişkin alacağın ise muaccel olmadığını, müvekkili şirketin ödemeleri tatil ettiğine dair iddiayı kabul etmediklerini, faaliyetlerine devam ettiğini, yatırım yaptığını ve borçlarını ödediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEME KARARI Mahkemece; davalı şirketin borca batık olmadığı ve İİK’nın 177 maddesinde belirtilen ödemeleri tatil ettiği şartının gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davacı vekili istinaf talebinde; ilk alınan heyet raporunda davalı şirketin ödemelerini tatil ettiği yönünde görüş bildirilmesine rağmen sonraki raporda ise ödemelerin tatil edildiği şartlarının oluşmadığının belirtildiğini, mahkemece raporlar arasındaki çelişki giderilmeden hüküm kurulduğunu, davalı şirketin borca batık olup olmadığının sadece kaydi değerlere göre değerlendirildiğini belirterek kararın kaldırılmasını ve davanın kabulünü talep ve istinaf etmiştir.Davalı vekili, işletme devir hakkı sözleşmesinin 4. maddesi kapsamında, davacıya TDİ payı adı altında ödenmesi gereken borçların tamamının ödendiğini, istinaf tabelinde de davacı tarafın alacağı bulunduğu yönünde beyanda bulunmadığını belirterek istinaf talebinin reddini savunmuştur.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava, İİK’nın 177/2 ve 179 maddelerine dayalı doğrudan iflas istemine ilişkindir. Mahkemece, iflas avansı ikmal edilerek, iflas talebi İİK’nın 166. maddesi uyarınca ilan edilmiş, yargılama sonucunda davalı şirketin borca batık olmadığı ve faaliyetlerini sürdürmesi nedeni ile ödemelerin tatil edildiği kabulünü gerektiren şartların oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Eldeki davada, davalının ödemelerini tatil ettiği gerekçesiyle İİK’nın 177/2 bendine dayalı olarak iflası istendiği gibi, pasiflerinin aktiflerinden fazla olduğu ve borca batık halde bulunduğu ileri sürülerek İİK’nın 179. maddesi uyarınca da iflası istenmiştir. İİK’nın 181. maddesinin aynı Kanun’un 160. maddesine yaptığı yollama nedeniyle, İİK’nın 179. madde hükümü uyarınca doğrudan iflas talebinde bulunan alacaklı ilk alacaklılar toplantısına kadar gerekli masraflar ile iflas kararının kanun yolları için gerekli tebliğ masraflarını avans olarak mahkeme veznesine yatırmalıdır. Somut olayda belirtilen masraflar yatırılmış, mahkemece İİK’nın 181. maddesi yollaması ile İİK’nın166. madde hükmüne uygun olarak ilanlar yapılmıştır. İİK’nın 179. maddeleri uyarınca iflasa karar verilebilmesi için şirketin borca batık durumda olması gerekir. Borca batıklık, borçlunun malvarlığındaki aktif değerler toplamının, pasif değerler toplamını karşılayamaması durumudur. İflas talebi üzerine mahkemece bilirkişi incelemesi yapılarak iflas talebinin yerinde olup olmadığı belirlenir. Borca batıklığın tespiti için 6762 sayılı TTK’nın 324/2. (6102 sayılı TTK ‘nın 376/3.) maddesi uyarınca bir borca batıklık bilançosu hazırlanmalıdır. Somut olayda mahkemece, davalı şirketin borca batık durumda olup olmadığı konusunda kaydi değerler üzerinden rapor alınmıştır. 6762 sayılı TTK’nın 324/2. (6102 sayılı TTK ‘nın 376/3.) maddesine göre borca batıklık bilançosunda aktiflerin rayiç değerden bilançoya geçirilerek borca batıklık bilançosunun çıkarılması gerekir. Böyle bir talep üzerine mahkemece, bu şirketin öncelikle borca batık durumda olup olmadığı rayiç değerlere göre tespit edilmelidir. Bunun için borçlu şirket tarafından sunulacak bilanço üzerinde mahallinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, rayiç değerler ve yapılan araştırma ve inceleme sonucu elde edilen gerçekçi verilere göre bilirkişilerce yeniden oluşturulacak şirket bilançosu (borca batıklık bilançosu) da dikkate alınıp bir sonuca gidilmelidir. Borca batıklık, 6762 sayılı TTK’nın 324/2. (6102 sayılı TTK ‘nın 376/3.) maddesinde gösterilen şekilde varlıkların rayiç değerine ve İİK’nın 178/1. madde ve fıkrasında belirtilen alacaklılar listesinde gösterilenler ile gerçek anlamda tespit edilebilecek diğer borçların tutarına göre belirlenmelidir. Borca batıklıktan kurtulma ise tüm borçların ödenmesi anlamına gelmeyip, aktifin pasiften fazla olmasını ifade eder. Bir sermaye şirketinin borca batıklık nedeniyle iflasının istenmesi halinde, bu durumun mahkemece re’sen tespiti gerekir. Bu tespitin yapılmasında, davacının sunduğu delillere ek olarak, mahkemece gerekli görülen diğer delillerin toplanması, bu kapsamda ilgisi görülen kamu kurumlarından alınacak bilgiler, yapılacak keşif ve mahkemece atanacak bilirkişilerce düzenlenecek raporlar da değerlendirilmelidir. Borca batıklığın tespitinde sadece davalı şirketin kayıtlarına değil, varlıklarının rayiç değerlerine de özellikle bakılmalı, bu noktada, konusunda uzman bilirkişilerin görüşüne başvurulmalıdır. Dava teorisindeki genel ilkenin bir istisnası olarak, borca batıklık sadece dava tarihi itibariyle değil, yargılama safhasındaki olumlu veya olumsuz gelişmeler de dikkate alınarak belirlenmelidir. Açıklanan durum karşısında davalı şirketin mevcut kayıtları; mahkemece ulaşılabilecek tapu, trafik, banka, vergi daireleri, sanayi ve ticaret odaları, ticaret sicil kayıtları gibi hakkında bilgi alınabilecek belgeler ve tarafların sunacakları bilgi ve belgeler, varlık kalemlerinin rayiç değerlerine ilişkin uzman (teknik) bilirkişi görüşleri ve somut olay bakımından özellik arz edebilecek diğer veriler toplandıktan sonra, konusunda uzman bir bilirkişi heyetinden alınacak teknik, detaylı ve denetime elverişli rapor sonucuna göre borca batıklığın yukarıda gösterilen ilkeler çerçevesinde tespiti ile varılacak uygun sonuca göre bir karar verilmesi gerekir (Yargıtay 23 HD’nin 2014/3622 Esas, 2015/43 Karar sayılı kararı). Bu durumda mahkemece, davacının doğrudan iflas sebeplerinden biri olan İİK’nın 179. maddesine dayandığı da gözetilerek, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda gerekli inceleme ve araştırmanın re’sen yapılarak davalı şirketin borca batık olup olmadığı hususunda gerekçeli ve denetime elverişli rapor alınıp, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, kaydi değerlere göre şirketin borca batık olmadığı gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır. Öte yandan, İİK’nın 177/4. bent, 2. cümlesi hükmü “Türkiye’de bir yerleşim yeri veya mümessili bulunan borçlu dinlenmek için kısa bir müddetle mahkemeye çağrılır.” hükmünü haiz olup, emredici niteliktedir. Mahkemece, re’sen gözetilmesi zorunludur. Borçlunun menfaatlerini koruyabilmesi için kendisine böyle bir fırsat verilmelidir. Hal böyle olunca, mahkemece meşruhatlı davetiye tebliğ edilerek, davalı şirketi temsile yetkili kişi veya kişilerin çağrılması, gelmeleri halinde dinlenmeleri gerekirken, anılan emredici hükme uyulmadan, yazılı şekilde hüküm kurulmasında da isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenler ile uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış olması ve İİK’nın 177/4 emredici hükmüne riayet edilmeyerek karar verilmesi nedeniyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 355 ve 353/1.a.6 bendi gereğince kabulü ile esası incelenmeden ilk derece mahkeme kararının kaldırılmasına ve dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmesine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacı tarafın istinaf başvurusunun esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin KABULÜNE, 2-İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1094 Esas, 2019/878 Karar, 10/10/2019 tarihli kararının HMK’nun 353/1a.6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılamak ve yeniden bir karar verilmek üzere mahal Mahkemesine İADESİNE, 4-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 83,50 TL başvuru harcı + 148,60 TL istinaf kanun yolu başvuru harcı ile toplam 232,10 TL harcın, Davacı tarafından peşin yatırılan 203,00 harçtan mahsubu ile bakiye 29,10 TL harcın davacıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, 5-Davacı tarafın yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-6 bendi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.05/11/2020