Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2020/1195 E. 2020/2003 K. 12.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1195 Esas
KARAR NO : 2020/2003
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 26/09/2019
NUMARASI : 2018/1183 Esas, 2019/824 Karar
DAVA: İFLAS (Adi Takipten Doğan İtirazın Kaldırılması Ve İflas (İİK 156))
KARAR TARİHİ: 12/11/2020
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili 19.12.2018 tarihli dava dilekçesinde, müvekkili şirketin, …LTD’nin Türkiye’de ki yetkili distribütörü olarak 2001 yılından itibaren faaliyet gösterdiğini, davalı tarafın müvekkili şirket tarafından ithal edilen ürünlerin Türkiye ‘de bayilere dağıtımını üstlendiğini, ticari ilişkinin uzun yıllar devam etttiğini, davalıya teslim edilen mallara İlişkin faturaların cari hesap ilişkisi çerçevesinde ödendiğini, ancak davalının 31.03.2017 tarihli 989.718,66 TL faturadan kalan 218.963,50 TL bakiye borç İle yine aynı yıla ait fatura bedellerinin ödenmediğini, bunun üzerine İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … sayılı dosyasında faturalardan kaynaklanan alacağın bir kısmı için İİK 155. maddesi gereğince adi İflas yoluyla takip başlattığını, diğer faturalardan doğan alacaklara İlişkin talep ve dava haklarının saklı olduğunu, davalı tarafın borcu bulunmadığı iddiası İle ödeme emrine, borca, faiz ve ferilerine haksız ve kötüniyetli olarak itiraz etttiğini, davalının 24.10.2018 tarihli ihtarnamesi ile mevcut olmayan bir alacağın ihdas edilmeye çalışıldığı gibi abesle iştigal iddialar ve mesnetsiz suç isnatları ile tahsil etmekten caydırma çabasına girdiğini, ihtarnamede belirtilen taraflar arasındaki hesap mutabakatına göre müvekkiline hiçbir borcu bulunmadığı iddiasının ise, söz konusu cari hesap mutabakatının davalının cari hesap bakiyesini çeklerle kapatacağına dair beyanı üzerine, yıllardır gelen ticari ilişkiye duyulan güvene istinaden düzenlenmiş ise de davalı tarafın cari hesap bakiyesinin kapatılmasına yönelik olarak teslim edeceğini belirttiği çekleri hiçbir zaman müvekkiline teslim etmediğinden gerçekte borcun ödendiğinden söz etmenin mümkün olmadığını, davalı tarafın, muhasebe kayıtlarını gerçekte teslim etmediği çekleri sanki müvekkiline teslim etmiş gibi göstermek suretiyle gerçeğe aykırı olarak düzelttiğini ve borç bakiyesini sıfırladığını, davalı şirketin mali müşaviri tarafından müvekkili şirketin mali müşavirine gönderilmiş olan 15.01.2018 tarihli e- mailde bakiyenin çek yazılarak kapatıldığının açıkça beyan edildiğini, ancak söz konusu çeklerin hiçbir zaman teslim edilmediğinden borcu bulunmadığı yönündeki savunmasına itibar edilmesinin olanaksız olduğunu, muhasebe kayıtlarındaki düzeltmelerin vergi usul kanununa ve sair yasal mevzuata aykırı olduğunu, suç teşkil ettiğini, suç duyurusunda bulunma hakkını saklı tuttuklarını, takibe karşı yapılan İtirazın haksız, mesnetsiz ve kötüniyetli olduğunu iddia ederek, takibe İtirazın kaldırılmasını, %20’den aşağı olmamak üzere İcra inkar tazminatına hükmedilmesini ve acze düşen davalı şirketin iflasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:Davalı vekili, davacı tarafın 7 adet faturaya dayanmak suretiyle müvekkili şirketten alacaklı olduğunu belirtmiş ise de davacı şirketin müvekkili şirketten hiçbir alacağı bulunmadığını, tarafların uzun yıllar ticari ilişki içerisinde bulunduklarını, davacı tarafından yurt dışından ithal edilen ürünlerin müvekkili tarafından iç piyasaya satıldığını, davacı şirketin yıllarca müvekkili şirketin peşinat olarak yapmış olduğu ödemeler sayesinde ithalat yaptığını, müvekkili şirketin davacıdan almış olduğu tüm ürünlerin bedelini ödediğini, müvekkilinin davacı şirkete hiçbir borcunun olmadığını, taraflar arasındaki cari hesap kayıtlarının irdelenmesi, buna göre karşılıklı alacak /borç durumun tespit edilmesi gerektiğini, bir kaç fatura seçilerek ve bu faturaların ödenmediği belirtilerek İcra takibi yapılmasının açıkça kötüniyetli olduğunu, ticari defter ve cari hesap kayıtları gereğince davacı tarafa herhangi borcu bulunmadığını, takibe konu faturaların herbirinin ardından müvekkili şirket tarafından gerek banka havalesi ve gerekse çekler yolu ile 3 milyon TL ‘yi aşacak tutarda çok yüklü miktarda ödemeler yaptığını, hiçbir alacağının olmadığının hesap mutabakatı ile sabit olduğunu, 2018 başında taraflar arasında cari hesapların karşılıklı olarak incelendiğini, hesaplarda mutabık kalındığını, davacının mali müşaviri … tarafından davacı şirketin kaşe ve imzasını taşıyan 17.01.2018 tarihli mutabakat mektubu ve muavin defter kaydının müvekkiline mail ile gönderildiğini, mutabakat mektubunda, 31.12.2017 tarihi itibariyle cari hesabın sıfır (00) bakiye verdiği mutabık olup olunmadığının bildirilmesinin rica edildiğini, müvekkili şirketin muhasebe kayıtlarını tutan …tarafından, 18.01.2018 tarihinde davacı mali müşavirine aslının gönderilmesinin istendiğini ve davacı kaşe ve imzasını taşıyan mutabakat mektup aslının müvekkili şirkette olduğunu, davacı tarafın müvekkiline göndermiş olduğu 21.10.2018 tarihli ihtarnamesinde de cari hesap mutabakatının sıfır bakiye şeklinde müvekkiline gönderilmiş olduğunun beyan ve kabul edildiğini, son yapılan mutabakat gereğince müvekkili şirketin davacı şirkete hiçbir borcu bulunmadığının belgelerle sabit olduğunu, müvekkili şirketin davacıdan yüklü miktarda alacağının 2015 yılında 159 sipariş avansları hesabına virman yapıldığını ve bu hesapta takip edildiğini, virman yapılmış olan bu tutarın 2017 yılında tekrar satıcılar hesabına alınarak bu hesapta takip edilmeye başlandığını, basiretli bir tacirin, çek verme vaadinden bahisle karşı tarafa mutabakat vermesine ilişkin iddiasının TTK hükümleri kapsamında dikkate alınmayacağının açık olduğunu, mutabakata konu alacakların takibe konulmasının kötüniyetli olduğunu savunarak, davanın reddine, %20’den az olmamak üzere kötüniyet tazminata karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI:Mahkemece, taraflar arasında TTK 89 maddesi uyarınca yapılmış yazılı cari hesap sözleşmesi olmadığı, ancak ödemelerin cari hesap ilişkisi çerçevesinde yapıldığı, fatura bazında ödeme yapılmadığı, diğer yandan takibe konu faturaların davalının ticari defterlerine işlendiği, uyuşmazlığın takibe konu 31.03.2017 – 28.04.2017 tarihli toplam 7 adet fatura bedellerinin ödenmesinden kaynaklandığı, davacı şirketin ticari vekil sıfatına sahip olan mali müşaviri tarafından e-posta yolu İle davalı şirkete 17.01.2018 tarihinde gönderilen kaşeli ve imzalı mutabakat mektubunda 31.12.2017 tarihi itibariyle cari hesabın 0( sıfır ) bakiye verdiği bildirilerek mutabık olduklarını bildirdiğinin anlaşıldığı, davalı şirketin takibe konu faturaların herbirinin ardından davacı şirkete gerek banka havalesi, gerekse de çekler yolu İle ödemeler yapıldığını, davacı tarafın alacağının bulunmadığının anılan hesap mutabakatı ile de sabit olduğunu savunmuş olduğu, davacı şirketin ise anılan hesap mutabakatının davalının cari hesap bakiyesini kapatmak için çek vereceğini beyan ederek anılan belgenin imzasını talep etmesi üzerine taraflar arasında yıllardır devem eden ticari ilişkiye duyulan güven nedeni ile ( çek teslim alınmaksızın ) imzalandığını ancak davalının söz verdiği gibi cari hesabı kapatmak üzere ne bir ödeme yaptığını ne de çek teslim ettiğini, bu nedenle alınan cari hesap mutabakatının geçerli olmadığını öne sürmüş ise de, benimsenen bilirkişi raporundan davalı şirketin icra takibine konu fatura tarihinde ve sonrasında 12/04/2017-28/04/2017 tarihleri arasında banka havalesi ve çekler ile olmak üzere toplam 4.140.997,68 TL ödeme yaptığı, yapılan ödeme miktarı, mail yazışmaları ve mutabakat metni bir bütün olarak değerlendirildiğinde davacının takibe konu faturalar nedeniyle davalıdan alacağı kalmadığı gerekçesiyle davanın reddine, yasal koşulları oluşmadığından davalı tarafın kötüniyet tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ:Karar, yasal süre içerisinde davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.Davacı vekili istinaf nedenleri olarak, benimsenen bilirkişi raporunun usul açısından kabul edilemeyeceğini, çelişkilerle dolu olduğunu, raporun üç kişilik bilirkişi heyeti tarafından düzenlenmemiş olması nedeniyle kabul edilemeyeceğini, takibe konu asıl alacak tutarının 4.294.645,46 TL olmasına karşılık ödenmeyen toplam fatura tutarının 4.895.465,46 TL olduğunu, basit bir matematik işlemi ile davalı şirketin borçlu olduğu sabit olmasına rağmen her nasılsa bilirkişinin borcu olmadığını belirttiğini, 15.01.2018 tarihli mailde güncel bakiyenin 4.892.222,76 TL olduğu hesaplar arası virman ile hesap kapamanın yapılamayacağının beyan edildiğini, bu hususun ne bilirkişiler ne de mahkemece dikkate alınmadığını, yeni heyetten rapor alınması gerektiğini, dosyaya sunulan uzman görüşü ile bilirkişi raporunun çelişkili olduğunu, yeni bir rapor alınması gerektiğini, 05.09.2019 tarihinde dosyaya sunmuş oldukları uzman görüşünde taraflar arasında cari hesaba ilişkin 17.01.2018 tarihli mutabakat belgesinin tartışıldığını, mali müşavir tarafından imzalanan metnin davacıyı bağlayacağı, zira mali müşavirliğin hizmetleri konusunda TTK m.551 gereği ticari vekil olarak hareket eden kişinin e-mail ve mutabakat metni imzalamasının görevi ile ilgili olduğunun beyan edildiği, bilirkişilerin ise virman işlemine dayanak belgelerin araştırması gereğine işaret etmesine rağmen mutabakatın imzası İle tüm alacakların sona erdiğine ilişkin görüşlerin çelişkili olduğunu, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 10.11.2016 tarihli, 2015/5127 Esas, 2016/4635 Karar sayılı kararına göre uzman görüşü ile bilirkişi raporu arasında çelişki bulunması halinde dosyanın yeni bir bilirkişi heyetine tevdi edilmesi gerektiğine hükmettiğini, davalı şirketin müvekkili şirketin hakim şirketi konumunda olduğunu, TTK 202 ye göre hakim şirketin bağlı şirketi kendi yararına olacak şekilde kayba uğratmasının yasaya aykırı olduğunu, uzman görüşünde, TTK 195. madde çerçevesinde şirketler topluluğunun mevcut olduğunun tespit edildiğini, davalı şirketin ana şirket müvekkilinin ise bağlı / yavru şirket olduğunu, TTK da hakim şirketin hukuka aykırı kullanılmasının düzenlendiğini, müvekkili şirketin, mali müşavirinin ticari vekil sıfatıyla imza attığı mutabakat belgesinin bağlayıcı olması için açıkça yetkilendirilmiş olması gerektiğini, TTK’nın 90 vd maddelerinde cari hesap sözleşmesine ilişkin hükümlerin mevcut olduğunu, ticari işletmenin mutat alışılmış tüm işlemlerini yapmaya yetkili ticari vekilin açıkça yetkilendirilmedikçe taciri borçlandıracak iş ve işlemler yapamayacağını, ticari vekil veya diğer tacir yardımcılarının ticaret siciline tescil ve ilan edileceğini, kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu iddia ederek kararın kaldırılmasını istemiştir. Davacı vekili, 29.09.2020 tarihli mahkeme üst yazısı İle gönderilen 28.09.2020 tarihli dilekçede, taraflar arasında İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/147 Esas sayılı dosyasında alınan alacağın varlığını ve haklılıklarını ortaya koyan bilirkişi raporu sonucunda, uzman raporu ile çelişkinin giderilmesi için ek rapor alınması taleplerinin haksız şekilde reddedildiğini iddia ederek bu doğrultuda istinaf incelemesi yapılmasını istemiştir.Davalı vekili, istinaf dilekçesine karşı cevap dilekçesinde, bilirkişi raporunun usulüne uygun olduğunu, tarafların sunduğu ticari defterlerin incelendiğini, davacı tarafın yasal delil sunma sürelerine riayet etmediğini, davacı tarafın usul kurallarına ve yasal sürelere aykırı olarak sonradan sunulmuş olan beyan ve belgelerin dosyaya kabulü ve dikkate alınmasının mümkün olmadığını, iddianın genişletilmesi yasağına aykırı bu beyanlara muvafakatleri olmadığının da yargılama aşamasında açıkça beyan edildiğini, uzman görüşünün davacı delilleri arasında yer almadığını, iddianın genişletilmesi yasağına aykırı olduğunu, davacının açık bir şekilde içeriğini, kaşe ve imzasını kabul ettiği mutabakat mektubunun alacak / borç ilişkisini sona erdirmeyeceğini iddia edemeyeceğini, mutabakat mektubuna göre hiçbir borcun bulunmadığını, mutabakat mektubundaki beyanın davalıyı bağlayıcı nitelikte olduğunu, davacı tarafın son celsede ortada bir şirketler topluluğu olduğu gibi yeni bir iddia ile ortaya çıkamayacağını, şirketler topluluğu veya hakim şirket bulunmadığını, davacı ve davalı şirket arasında böyle bir ilişki bulunmadığını belirterek davacı tarafın istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE:Dava, İİK 154. maddesinde düzenlenen İflas yolu ile takibe karşı yapılan İtirazın kaldırılması ile borçlu şirketin iflasının İstemine ilişkindir.Taraflar arasında, davacı şirketin ithal etttiği ürünlerin davalı tarafça Türkiye ‘de bayilere dağıtımının yapılmasına dair uzun yıllardır devam eden ticari ilişkinin varlığı, mutabakat yazısı, taraf şirket mali müşavir işlemleri konusunda herhangi bir uyuşmazlık yoktur.Uyuşmazlık, davacı şirketin takip konusu alacağının olup olmadığı, mutabakat metninin tarafları bağlayıp bağlamayacağı, bilirkişi raporunun usul ve yasaya uygun olup olmadığı ile davadan ve karar tarihinden sonra sunulan delil ve iddiaların davalı muvafakatı olmaması karşısında değerlendirme konusu yapılıp yapılamayacağı, uzman görüşünün bilirkişi raporu ile farklı olması karşısında çelişki olduğunun kabulü ile işlem yapılıp yapılamayacağıdır. 2004 Sayılı İİK nun 154 vd maddelerinde İflas yoluyla takip düzenlenmiş, 156/4 fıkrada, iflas istemek hakkının ödeme emrinin tebliğ tarihinden bir sene sonra düşeceğine yer verilmiştir. Bu süre hak düşürücü süre olup, mahkemece kendiliğinden gözetilir ve süresinde açılmayan dava reddedilir. Ayrıca, iflas ödeme emri tebliğ edilmeden açılan takipli İflas davası dinlenemeyeceğininden, davanın hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığı ve diğer şartlarının re’sen incelenmesi gerekecektir. Bu anlamda takip konusu, İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası incelenmiş, davacı alacaklı vekili tarafından davalı borçlu şirket hakkında, 16.10.2018 tarihinde, “ İflas Yolu İle Adi Takip “ başlatıldığı, takip konusu olarak, ayrı ayrı asıl alacak ve işlemiş faiz kalemleri olmak üzere toplam 4.938.890,98 TL, borcun sebebinin, taraflar arasındaki cari hesap ilişkisinden kaynaklanan fatura bedelleri olarak gösterildiği, söz konusu alacağın tahsili amacı ile takip başlatıldığı, ödeme emrinin davalı borçluya 22.10.2018 tarihinde tebliğ edildiği ve davalı borçlunun yasal sürede 26.10.2018 tarihinde borca ve ferilerine itiraz ettiği, davacı alacaklının ise, İtirazın kaldırılması ile birlikte İflas talepli iş bu davayı İİK nun 156.maddesi gereğince, ödeme emrinin tebliğ tarihinden itibaren bir senelik hak düşürücü süre içerisinde açmış olduğu anlaşılmıştır.Dosyaya taraf delilleri ibraz edilerek, ticari defter ve belgeler üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.Dosya kapsamından, davalı şirket mali müşaviri …‘ın 15.01.2018 tarihinde aradaki cariyi sıfırlamalarının istenmesi adına 2015 yılındaki farkın yeniden cariye eklendiği, kalan bakiyenin çek yazılarak hesabın sıfırlandığı, hesapları kontrol etmek için, 2014-2015-2016 ve son olarak 2017 yıllarına ait cari ekstrenin gönderilmesinin talep edildiği, davacı şirket mali müşaviri … tarafından aynı tarihli mailinin davalı şirket mali müşavirine gönderildiği, mailde, defterlerin teslim alınırken firmalar arası cari bakiyenin reel olmadığı İle ilgili görüşmelerin oluştuğu, sonrasında işlenen virman rakamının kendi kayıtlarında olmadığından herhangi bir cari hesap kapama işlemi yapamadıklarını, kendilerinin güncel bakiyelerinin 4.892.222,76 TL olduğunun belirtildiği, davacı şirket mali müşaviri …a mail gönderildiği, mailde defterleri kendisinin 2015 yılında aldığını, 2013 yılında firmaların mutabık olduğunu, 2014 yılında defterin onlarda olmadığı için cari hareketleri bilmediklerini, 2015 yılında bankaya vermiş oldukları mizanlarda problem yaşamamaları açısından aradaki farkın avans hesabına virmanlandığı, şu andaki durumda davacı şirket antedli kağıdı ile 17.01.2018 tarihli, davalı şirketin muhasebe bölümüne hitaben “ Mutabakat Mektubu “ başlıklı belge düzenlendiği, mektupta, 31.12.2017 tarihi itibariyle şirketlerindeki cari hesabın sıfır (00) bakiye vermekte olduğunun belirtildiği, mutabık olup olmadıkları hususunun bildirilmesinin rica edildiği, mutabakat mektubu altında davacı şirket kaşesi ve imzasının mevcut olduğu, altına ise davalı şirket kaşesi ve imzası ile davacı firmaya hitaben, ” Nezdimizdeki cari hesabınız 31.12.2017 tarihi itibariyle 0 ( sıfır ) bakiyesi ile mutabık olduğumuzu bildiririz “, ” Bakiyemiz 0 + sıfır borç/ alacak “ ifadeleri ile davalı şirket kaşe ve imzasının olduğu, 18.01.2018 tarihli davalı şirket mali müşaviri … tarafından davacı mali müşaviri … ‘a mail gönderildiği, mailde 2 adet mutabakat formunun kaşeli ve imzalı olarak kargoya verilmesi ve kendilerinede imzalayarak 1 kopyasını kargo edeceklerini, son olarak 2017 cari hesap ekstresini mail atmalarını dosyaya koyacaklarını ifade ettikleri, davacı şirketin İcra takip tarihi sonrasında davalı şirket tarafından davacı şirkete Beyoğlu… Noterliğinde düzenlenen 24.10.2018 tarihli …yevmiye nolu ihtarnameyi gönderdiği, ihtarnamede, uzun yıllara dayanan ticari ilişkinin 2017 yılı sonunda sona erdiği, taraflar arasında hesap mutabakatı sağlandığı, karşılıklı borç- alacağın bulunmadığı konusunda mutabakat yapıldığı ve şirket tarafından kaşelenip imzalandığı, hesabın sıfır olduğuna dair mutabakat belgesinin şirketlerine gönderildiği, aynı şekilde mutabakat belgesiyle hesap ekstrelerinin şirketin mali müşaviri … e- mail yoluyla şirketin mali müşavirine iletildiği, 2017 yılında muhatap şirkete verilen çeklerden son çekin vadesinin 05.10.2018 olduğu, 09.10.2018 tarihinde avukat tarafından, şirketin, şirketlerinden yüklü miktarda alacaklarının olduğu bu alacağın ödenmemesi halinde şirketin iflasının isteneceğinin, bunun piyasa ve bankalar tarafından pek hoş karşılanmayacağının beyan edildiğini, eğer anlaşma olmaz ise ticari itibarın bu yolla zedeleneceğinin açıkça ifade edildiğini, bunun üzerine kendisine, bir borcun olmadığı, hesap mutabakatı yapıldığı, 2017 yılı sonu itibariyle hesapların sıfır olduğundan mutabık kalındığını, bu yolda kendilerine gönderilen ıslak imzalı mutabakat mektubu ve aynı mektubun mali müşavir tarafından gönderilen mail çıktısının gönderildiğini, avukata sunulan açık çözüm önerisine sıcak bakılmadığını, hesapların karşılıklı taraflar, mali müşavirler ve avukatlar huzurunda karşılaştırılması teklifinin red edildiğini, buradan anlaşılanın, muhatabın ticari defterler ve kayıtları üzerinde hiçbir alacağı bulunmadığı halde İflas takibi yapılması ve bunun piyasa ve bankalara bildirilmesi tehdidiyle haksız bir tahsilat yapılmaya çalışıldığı, şirkete hiçbir borcun olmadığı, buna rağmen bir alacak iddiaları varsa hesap ekstrelerini karşılaştırmak suretiyle mali müşavirler ve avukatlar huzurunda yeniden mutabakat yapmaya hazır olduğunu bildirdikleri, tüm bu iyi niyet karşısında haksız alacak iddiasının hukuk dışı yollarla taraflarına kabul ettirmeye çalışan muhataplar hakkında ilgili mercilere ve meslek kuruluşlarına şikayetlerin yapılacağının belirtildiği, 31.10.2018 tarihinde davacı şirket tarafından, davalı şirket ve dava dışı şirket mali müşaviri …a bilgi için davacı şirket mali müşaviri … ve şirket avukatı adı belirtilmek suretiyle Kadıköy …. Noterliğinin … yevmiye nolu ihtarnamesi ile ticari ilişki çerçevesinde 2014 yılına kadar … ünvanlı mali müşavirden her iki firmanın hizmet aldığı, 2014 yılı başında mali müşavirlik hizmetinin … firmasından almaya başladığını, ticari ilişkinin yıllık cirosunun 13/20 Milyon TL civarında olduğu, iki firma arasındaki alacak borç miktarının yükselmesi üzerine davacı firmanın nakit akışı ve ödemeler dengesinin bozulduğunu, bu olumsuz durum üzerine 2017 sonunda borç bakiyesinin bir an önce çek ve nakit şekilde kapatılmasının istendiğini, mali müşavire 15.01.2018 tarihli gönderilen mailde bakiyenin çek yazılarak hesabın kapatıldığının belirtildiğini, bakiye 4.892.222 TL lik borcun çeklerle kapatılacağı mail gönderildikten sonra muhasebe kayıtlarında herhangi bir çek teslimi yapmadan cari hesap mutabakatının gönderilmesinin istendiğini, bu isteğin uzun yıllara yayılan ticari ilişkiye duyulan güven çerçevesinde kabul edildiği ve borcun çek yazılarak kapatılacağının hem tarafına hemde maille mali müşavire bildirilen cari hesap mutabakatının bakiye (0) şekilde gönderildiğini, gönderilen cari hesap mutabakatının borcun verilen çeklerle kapatılmadığı için geçerli olmadığı, yok hükmünde olduğunun belirtildiği, kesilen faturalara dayalı şekilde uzun yıllar içinde oluşmuş bulunan ve miktarı 4.892.222 TL ‘ye varmış olan bir borcun gerçek durumu yansıtmayan cari hesap mutabakatı ile ortadan kaldırılamayacağı, ihtarnamenin son kısmında yeniden mutabakat yapmaya hazır olduğu ifadesinin dahi (0) bakiyeli cari hesap mutabakatının geçerli olmadığını ve gerçek durumu yansıtmadığını ortaya koyduğunu belirterek, alacak iddialarının tekrar edildiği, mali mevzuata uygun olmayan muhasebe işlemleri nedeniyle suç duyuruları ve şikayet hakkının saklı tutulduğu ifadelerine yer verildiği anlaşılmıştır. 20.06.2019 tarihli bilirkişi heyet raporunda, davacı şirketin 2015,2016 ve 2017 yıllarına ait ticari defterlerin, kayıtların birbirini teyit ettiğinden davacı şirket ticari defterlerinin delil niteliği taşıdığı, davalı şirketin 2015,2016 ve 2017 yılları ticari defterlerin delil niteliği taşıdığı, davacı ticari defterlerinde 2017 yılı sonunda davalı şirketten 4.894.645,46 TL alacaklı olduğunu, davacı şirketin, bu tutar içerisinde yer alan ve İcra takibine konu faturaların toplamının 4.294.645,46 TL olduğu, davalının 2015 yılı ticari defter kayıtlarına dayanak ödeme belgelerini ibraz etmediği, taraflar arasında ki 2015 yılında gerçekleşen ticari ilişkinin detayının 2016 yılında bir önceki yıldan devirin 1.345.817,62 TL, yıl sonu bakiyenin 3.336.977,34 TL davacı şirketin alacaklı olduğu, 2017 yılında bir önceki yıldan devrin 3.336.977,34 TL, yıl sonu bakiyenin -0- olduğu, 2017 yılı sonunda davacı şirkete borcu bulunmadığını, davalı şirketin 2015 yılında 4.893.434,11 TL alacağın, alınan sipariş hesabının alt hesabına aktarıldığı, 2017 yılında bu hesaptaki alacağın ticari ilişkinin takip edildiği hesaba virman ( aktarma ) ederek, davacı şirkete borcunu sıfırladığı, yani kapattığı, taraflar arasında ki cari hesap ilişkisinin fatura bazında ödeme yapılmadığı, ödemelerin cari hesap ilişkisi çerçevesinde yapıldığı, hangi ödemenin hangi fatura için yapıldığı tespitini yapmanın mümkün olmadığı, davacı şirketin takibe konu etttiği 31.03.2017 ve 28.04.2017 tarihli faturalar tarihinde ve sonrasında da davalı şirkete ödemeler yaptığı, yine aynı tarihler arasında karşılıksız kalan çeklerden davalı şirkete 55.000,00 TL çek iadesi gerçekleştiği davalı şirket ticari defterlerinde davalı şirketin 31.12.2017 tarihinde davacı şirkete borcu bulunmadığının tespit edildiğini, davalı şirketin 31.12.2015 tarihinde 3.502.616,49 TL alacaklı iken, 4.848.343,11 TL ‘yi 159 verilen siparişler hesabına aktararak, 2017 yılına kadar 4.848.434,11 TL alacağını bu hesapta takip ettiğini, davalı şirketin 4.848.434,11 TL alacağını 159 sipariş avansları hesabına aktarması ile davacı şirketin satıcılar hesabında 31.12.2015 tarihinde 1.345.817,62 TL, 31.12.2016 tarihinde 3.336.977,34 TL alacaklı duruma geçtiğini, davalı şirketin 159 verilen sipariş avansları hesabındaki 4.848.434,11 TL alacağını 01.06.2017 tarihinde satıcılar hesabına virman etmesi ile 320 satıcılar hesabındaki davacı şirkete borcunu sıfırladığı, borcunun olmadığı, her iki tarafın 2015 yılı defter kayıtlarında farklılıklar olduğunun tespit edildiği, davalı şirket kayıtlarında görülen bazı ödemelerin davacı şirket kayıtlarında yer almadığı, bazı ödeme tutarlarında döviz kurlarında farklılıklar olduğu, davacı defterlerinde davalı şirket defterlerinde yer almayan banka ve çek senet ödemeleri olduğu, bazı çek iadeleri olduğu halde hem davacı hemde davacı şirket kayıtlarında yer almadığı, ayrıca 2014 ve 2015 yılı defter kayıtlarına dayanak banka dekontu, çek bordrosu ve tahsilat makbuzları, çek fotokopileri vb dayanak belgenin ibrazı ile mümkün olabileceği, davacı şirketin davalı şirkete 17.01.2018 tarihinde göndermiş olduğu kaşeli ve imzalı mutabakat mektubunda 31.12.2017 tarihi itibariyle cari hesabın (0) bakiye verdiğini bildirdiği, davalı tarafında, 31.12.2017 tarihi itibariyle (0) bakiye ile mutabık kaldığını bildirdiği, sonuç olarak HMK 199. madde gereğince mail yazışmalarının yazılı belge olarak kabul edilmesi gerektiği, yine mail yazışmalarını imzalayan mali müşavirin şirket adına hareket eden ticari vekil sıfatına sahip bir kimse olduğunun kabul edilmesi gerektiği, e-postaların ve yapılan mutabakat metninin görevi ile ilgili olması nedeniyle davacı şirketi bağladığı, sonuç olarak, 31.03.2017 ve 28.04.2017 tarihleri arasında davalı şirketin 4140.997,68 TL ödeme yaptığı, bu ödemeler yanı sıra ayrıca borcun sona ermiş olduğunu teyit eden yapılan mail yazışmalarını ve mutabakat metnini de sunduğu, davacı şirketi bağladığı, yapılan ödeme miktarı, mail yazışmaları ve mutabakat metni dikkate alındığında davacının herhangi bir alacağının kalmadığının kabul edilmesi gerektiği belirtilmiştir.Davacı vekili, rapora itiraz ederek yeniden bilirkişi incelemesi yapılmasını talep etmiştir.Davalı vekili, mutabakat metni ve bilirkişi raporu gereğince davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Davacı vekili, 05.09.2019 tarihli dilekçeye ekli olarak uzman görüş raporunu ibraz ederek istinaf nedenleri gibi rapora itirazla birlikte uzman görüşü doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.Mahkemece, bilirkişi raporuna göre davanın reddine karar verilmiştir.Bilirkişi heyet raporu, dosya kapsamına uygun, yeterli ve gerekçelidir. İİK nun 154. maddesi gereğince, İflas yolu İle başlatılan takibe karşı borçlunun ödeme emrine itiraz etmesi halinde, takibin duracağı, alacaklının bu İtirazın kaldırılması ile beraber borçlunun iflasına karar verilmesini isteyebileceği İİK ‘nun 156/3. fıkrasında düzenlenmiştir. İflas davası basit yargılama usulüne göre incelenir. Borçlunun ödeme emrine itiraz etmesi halinde, mahkemece ilk önce davacı alacaklının İtirazın kaldırılması hakkındaki talebini inceler. Bu İtirazın kaldırılması talebinin incelenmesi, genel haciz yolundaki İtirazın kaldırılması talebinin incelenmesinden ( m.68-70) tamamen farklıdır. Genel haciz yolunda tetkik merciinin incelemesi yalnız belgelere göre ve ilamsız icra kuralları çerçevesinde yapıldığı halde, buradaki ticaret mahkemesinin incelemesi genel hükümlere ( yani HMK ‘daki hükümlere) göre olur. Bu nedenle borçlu, ticaret mahkemesindeki savunması sırasında ödeme emrine itiraz ederken bildirdiği itiraz sebepleri ile bağlı değildir. Davalı borçlu, İflas davasına karşı vereceği cevap layihalarında bütün savunma vasıtalarını ileri sürebilir. Ticaret mahkemesi normal bir alacak davasında olduğu gibi, tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek, borçlunun gerçekten borçlu olup olmadığını araştırır. İflas davasında alacaklı, alacağını ispat bakımından m.68. ‘de olduğu gibi tahdidi olarak sayılmış olan belgelerle bağlı değildir. Alacaklı normal bir alacak davasında olduğu gibi, alacağının varlığını HMK’ya göre mümkün olan her türlü delil ile ispat edebilir. Burada alacaklının alacaklı olup olmadığı maddi hukuk kurallarına göre esastan incelendiğinden ticaret mahkemesi borçlunun İtirazının ya kesin olarak kaldırılmasına veya kesin kaldırma talebinin ( bununla İflas davasının ) reddine karar verir. Burada, borçlunun itirazı esastan karara bağlanmakta ve alacağın esası hakkında hüküm verilmektedir. Bu hüküm normal bir alacak davasında olduğu gibi kesin hüküm oluşturur. Mahkeme, genel hükümlere göre yapacağı inceleme sonucunda, davacının alacağının mevcut olduğunu tespit eder ve borçlunun itiraz ve defilerini yerinde bulmazsa, yani borçlunun borçlu olduğu kanısına varırsa borçlunun İtirazının kesin olarak kaldırılmasına karar verir. Buradaki İtirazın kaldırılması kararı bir ara karardır. ( Prof.Dr.Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku, Cilt 3.sayfa, 2672 vd, 1993 baskı ). Bu nedenle yalnız başına istinaf edilemez. Somut davada, davacı alacaklı, takip konusu alacağını faturalardan kaynaklanan bakiye cari hesap alacağı olarak ileri sürmüştür. Her iki şirketin ticari defter ve kayıtları usulüne uygun olarak düzenlenmiş olmakla birlikte farklılıklar olduğu, her iki taraf defterlerine bazı ödeme vb hususların kayıt edilmediği, taraf mali müşavirleri arasındaki mail yazışmaları ve bu yazışmalar sonucunda her iki şirket kaşa ve imzalarını taşıyan mutabakat mektubu ve özellikle davacının takibe konu ettiği fatura tarihlerinden sonra davalı şirket ödemeleri ve karşılıksız çek iadelerine dair kayıtları karşısında, davalı borçlu şirketin takip tarihi itibariyle davacı şirkete borçlu olmadığı anlaşılmıştır. Davacı tarafça, her ne kadar cari hesap mutabakatının yıllardır süren ticari ilişkiye duyulan güvene istinaden düzenlendiği iddia edilmiş ise de, bu iddianın 6102 sayılı TTK ‘nın tacir olmanın hükümleri üst başlığını taşıyan 18/2. fıkrasında ki, her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerektiği hükmüne ve ilgili mevzuat hükümlerine uygun düşmediğinden bu iddianın kabulü mümkün olmamıştır. Diğer yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 293. maddede uzman görüşü düzenlenmiştir. Düzenlemede, tarafların dava konusu olayla ilgili olarak uzmandan bilimsel mütalaa alabileceği, hakimin talep üzerine veya re’sen kendisinden rapor alınan uzman kişinin davet edilerek dinlenmesine karar verebileceği, uzman kişinin çağrıldığı duruşmaya geçerli bir özrü olmadan gelmezse hazırlamış olan raporun mahkemece değerlendirmeye tabi tutulamayacağı belirtilmiştir. Somut davada, uzman duruşmaya davet edilmemiştir, bu durumda HMK 293/3. fıkrasındaki emredici düzenleme kapsamında mahkemece değerlendirilemeyeceğinden bilirkişi raporu ile uzman görüşü arasındaki çelişkinin giderilmesi gerektiği iddiasının iş bu davada değerlendirme konusu yapılamayacaktır. Alacaklı olduğunu iddia eden davacının, iş bu davada da yukarıda ifade edildiği üzere genel hükümlere göre alacağını usulüne uygun delillerle ispat etmesi gerekmektedir. İş bu davada, TMK 6. maddesi ve HMK 190. madde kapsamında ispat külfeti davacı taraftadır. Çünkü, davalı savunmasında borcu olduğunu ancak bunu ödediğini belirterek usulüne uygun delillerle bu savunmasını ispat etmiştir.Yukarıda ifade edildiği üzere, ispat külfeti üzerinde olan davacının alacağını usulüne uygun delillerle ispat etmesi gerekirken, somut olayda ispat ettiğinin kabulü mümkün değildir.Açıklanan nedenlerle, davacının iddiasını ispata yarar geçerli delil ibraz edememesi ve davalı şirketin savunmalarını usulüne uygun delillerle ispat etmesi ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 357/1. fıkrası gereğince ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddialar dinlenemeyeceğinden ve davalının takip konusu alacaktan dolayı borçlu olduğu ispat edilemediğinden ve mahkeme tarafından verilen karar usul ve yasaya uygun bulunduğundan, davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine dair karar verilmesi gerekmekle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/1183 Esas, 2019/824 Karar ve 26.09.2019 tarihli kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1-b/1 bendi uyarınca esastan REDDİNE,2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 83,50TL başvuru harcı ile istinaf kanun yolu başvuru harcı 148,60 TL olmak üzere toplam 232,10 TL harçtan peşin olarak yatırılan 165,70. TL harcın mahsubu ile bakiye 66,40 TL harcın davacıdan tahsili İle hazineye irat kaydına,3-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davalı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1-b/1 bendi ile İİK nun 164/2 fıkrası uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.12/11/2020