Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2020/1152 E. 2022/852 K. 30.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1152 Esas
KARAR NO : 2022/852
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DAVANIN KONUSU: Kooperatif Üyeliğinin Tesbiti
KARAR TARİHİ: 30/06/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin davalı kooperatif ortaklarından …’a ait 1.450 pay ile …’a ait 1.400 payı devraldığını, davalı kooperatif Yönetim Kurulunun 18/09/2015 tarihli 14 numaralı kararı ile davalı kooperatife ortak olduğunu, müvekkili hakkında herhangi bir çıkarma kararı bulunmadığı halde, davalı tarafça, müvekkilinin ortaklığının sona erdiğinin duyurulduğunu, müvekkili şirketin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti merkezli bir tüzel kişilik olduğunu, kooperatife sermaye aktarırken KKTC ilgili makamlarının izni ile bu sermayeyi aktardığını, bu halde müvekkil şirketin ortaklığının kooperatifçe sonlandırılmasının müvekkili şirketi ilgili merciler karşısında zor durumda bırakacağını belirterek müvekkilinin kooperatife ortak olduğunun tespiti ve tanınmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının 24/06/2016 tarihinde ortaklıktan çıkarılmasına rağmen davayı ortaklıktan çıkarıldıktan sonra 31/07/2017 tarihinde açtığını, davanın 3 aylık süre içinde açılmadığını, davacı şirketin 18/06/2012 tarihinde Grup Ferdi Kaza Sigorta Poliçesi yaptırarak ortak olduğunu, yaklaşık 6 ay sonra 01/12/2012 tarihinde ise poliçesini iptal ettirerek ortaklıktan ayrıldığını, aradan 3 yıl geçtikten sonra müvekkil kooperatif ortağı aynı zamanda davacı şirket yetkilisi olan …’ın 1.450 adet payını, …’ın ise 1.400 adet payını davacı şirkete devrettiklerini bildirdiklerini, pay devrine ilişkin durumun Yönetim Kurulunun 18/09/2015 tarihli 14 sayılı kararı ile tespit edildiğini, bunun üzerine davacıya devredilen toplam 2.850 adet payın pay defterine işlendiğini ve 18/09/2015 tarihi itibariyle davacı şirketin yeniden müvekkili kooperatif ortağı olduğunu, müvekkili kooperatifin tür değiştirme sürecinde (kooperatiften anonim şirkete) Hazine Müsteşarlığınca kooperatif ortak sayısının azaltılması yönünde talimatlar verdiğini, Hazine Müsteşarlığı’nın bu talimatı üzerine 27/04/2016 tarihli yönetim kurulu kararının 8/A fıkrası uyarınca mevcut ortakların bu kapsamda davacı şirketin sermaye payının geçmiş yıl zararlarına mahsup edilerek sıfırlanmasına karar verildiğini, 29/04/2016 tarihinde davacı şirkete yazılı bildirimde bulunularak kooperatifin mali bünyesinin güçlendirilmesi için Hazine Müsteşarlığı’nın talimatı doğrultusunda davacı şirkette dahil yüksek paya sahip ortakların sermaye paylarının kooperatifin geçmiş yıl zararlarına mahsup edilmek üzere sıfıra indirildiği ve davacı şirketin mevcut sermayesinin sıfır (0) olduğunun belirtildiğini, ayrıca yeniden pay alması için davette bulunulduğunu, Hazine Müsteşarlığı’nın ilgili yazısı ile müvekkili kooperatifin kapalı kooperatiften açık kooperatife dönüştürüldüğünü, yani kooperatif üyeleri dışındaki 3’üncü kişilere de sigorta poliçesi yapılması imkanı getirildiğini, bu nedenle artık her sigorta poliçesi düzenlettirenin kooperatife ortak alınmaması gerektiğinin belirtildiğini, müvekkili kooperatifin açık kooperatife dönüştükten sonra 01/07/2016 tarihinden sonra yeni ortak kaydı yapılmadığını, Hazine Müsteşarlığının görüş ve talimatlarının müvekkili kooperatif açısından bağlayıcı olduğunu, sermaye payı ve aktif poliçesi bulunmayan diğer ortaklar gibi davacı şirketinde ortaklığının son bulduğunu, davacının 24/06/2016 tarihinden beri kooperatif ortağı olmadığını, 3 pay devralmak suretiyle 18/09/2015 tarihinde kooperatif ortağı olduğuna dair bir ihtilaf bulunmadığını, ancak davacının 24/06/2016 tarihinde ortaklığının sona erdiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI;
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporuna göre; davacı şirketin davalı kooperatife başlangıçta 18.06.2012 tarihli 79110 nolu Grup Ferdi Kaza Sigorta Poliçesi yaptırarak ortak olduğu, 01.12.2012 tarihinde ise poliçesini iptal ettirerek ortaklıktan ayrıldığı, kooperatif ortağı ve aynı zamanda davacı şirket yetkilisi …’ın 1.450 adet, …’ın ise 1.400 adet paylarını davacı şirkete devrettiklerini bildirdikleri, pay devrine ilişkin bu durumun Kooperatif Yönetim Kurulunun 18.09.2015 tarihli 14 sayılı kararı ile tespit edildiği, bunun üzerine davacı şirkete devredilen toplam 2.850 adet payın pay defterine işlendiği ve davacı şirketin 18.09.2015 tarihi itibariyle yeniden kooperatif ortağı olduğu, davacının davalı kooperatifle 01.12.2012 tarihinde gerçekleşen iptal sonrası sigorta sözleşmesinin bulunmadığı, 18.09.2015’te … ve …’dan toplamda 2.850 adet pay alımı sonucunda yeniden ortaklık sıfatını kazanmasını takiben herhangi bir sigorta sözleşmesi imzalamadığı, ortakların, kooperatifle sigorta sözleşmesi akdetme zorunluluğunun, davacının ortak olduğu 18.09.2015 tarihinde yürürlükte olan Ana sözleşme (Mayıs 2015) m. 11/2’de bulunmadığı, bu hususun ortak olma yollarından biri olarak düzenlendiği; dolayısıyla davacı şirketin ortak olduğu dönemde ortak olma şartlarını taşıdığı, aynı Anasözleşme m. 13’te ise poliçe süresinin dolmasının ortağa ihtiyari bir çıkma hakkı verdiğinin görüldüğü, davalı kooperatifin tür değişikliği sırasında Hazine Müsteşarlığının talimatları doğrultusunda yukarıda bahsedildiği şekilde Ana sözleşmede değişiklikler yaptığı, Hazine Müsteşarlığı’nın 15/04/2016 tarihli davalı kooperatife yönelik yazısına istinaden, davalı kooperatifin davacı ortağına yönelik 29.04.2016 tarihli yazısında; 11 sayılı kooperatif yönetim kurulu kararının 8 nolu gündem maddesinde, Kooperatifler Kanunu m. 38/5 ile kooperatif ana sözleşmesi 62/2 hükümleri gereği 31.12.2015 tarihli bilanço açığının bu tarih itibariyle ortakların taahhüt ettikleri sermaye payları ile kapanmasına karar verildiği ve kooperatifin kuruluşunda işletme sermayesi sağlayan ortaklardan bu suretle sıfıra inen sermayelerini 5.000 paya yükseltmelerinin talep edilmesine oybirliği ile karar verildiği, bu kapsamda kooperatifin, davacı ortağına yönelik 29.04.2016 tarihli söz konusu yazıda; 500.000,00 TL’lik ödemenin en geç 31.12.2016 tarihine kadar taksitler halinde ödenmesi ve kendisine yeniden pay alması için davette bulunulduğunun davalı kooperatif tarafından iddia edildiği, 24.06.2018 tarihinde gerçekleştirilen Kooperatif Genel Kurulu Kararı ile davalı kooperatif nezdinde sermaye payı bulunmayan davacı şirketin ortaklığının sona erdiğine karar verildiği, davalı tarafın, davacının ortaklık sıfatının aktif poliçesi bulunmaması ve sermaye payının sıfırlanmasını takiben sermaye taahhüdünde bulunmaması nedeniyle “çıkma” şekliyle sona erdiğini savunmuş olsa da davalının, davacıya iletildiğini iddia ettiği 29.04.2016 tarihli payın sıfırlandığı ve yeniden 5.000 pay bedeli taahhüt edilmesine ilişkin yazının davacıya tebliğ edildiğine ilişkin dosyada bir belge bulunmadığı, 29.04.2016 tarihli yazıda, davacının 31.12.2016 tarihine kadar ödeme yapabileceğinin ifade edildiği, gerçekleştirilecek sermaye artırımına katılımın umulduğunun belirtildiği; davalı kooperatifin davacı şirketin 03/05/2016 tarihli yazıda payını artıracağına dair taahhütte bulunması nedeniyle 29/04/2016 tarihli yazının davacıya tebliğ edildiğini kabul etmek gerekse bile, 29/04/2016 tarihli yazıda belirtilen süre dolmadan, davacının 24.06.2016 tarihinde ortaklığının sona erdiğinin ileri sürüldüğü, bu hususun çelişki yarattığı, zira davacıya sermayesini 5000 paya yükseltmesi ve bu hususta ödeme yapılması için verilen sürenin henüz dolmadığı, davacının ortak olduğu dönemde Anasözleşmede sigorta poliçesi akdetme zorunluluğunun olmadığı, sonraki aşamalarda Hazine Müsteşarlığının talimatlarıyla Anasözleşmede birtakım değişiklikler yapılmış olsa da Müsteşarlığın 20/05/2016 tarihli yazısında kooperatif üyeleri dışındaki üçüncü kişilere de sigorta poliçesi yapılması imkânı getirildiği; buna karşılık, her poliçe düzenlettirenin kooperatife ortak alınmaması gerektiği; hatta poliçe süreleri sona eren ortakların poliçelerini yenilemeleri durumunda dahi tekrar kooperatife ortak yapılmamaları hususlarının mevcut olduğu, yani poliçesi olan veya yenileyen şahıs/şirketlerin dahi ortak olamayabileceğinin belirtildiği, Haziran 2016 tarihli Anasözleşmenin m. 11/2’de kooperatife ortak olmak isteyenlerin, sigorta poliçesi düzenletmeleri bir zorunluluk olarak görülmekte ve m. 13/2’de poliçenin süresinin dolduğu günü takip eden ilk mesai günü içinde kooperatif ile hiçbir sigorta işlemi yapılmamasının, “ortaklıktan çıkma iradesinin beyanı” sayıldığı görülmüşse de Kooperatifler Kanununa göre ortaklıktan çıkmanın ortağın iradesi ve kendiliğinden gerçekleşen haller olmak üzere 2 şekilde gerçekleştiği, Koop Kanunu m. 10 da iradeye bağlı çıkmanın anlatıldığı; her ortağın kooperatiften çıkma hakkı olup bu hakkın, vazgeçilmez ve bertaraf edilemez bir hak olduğu, (KoopK m. 11/3) çıkma hakkının ancak ana sözleşmeye konulacak hükümlerle sınırlandırılabileceği (KoopK m. 11/1-2), çıkmanın, kural olarak, yönetim kuruluna yöneltilecek bir bildirim ile gerçekleşeceği, bu bildirimin, tek taraflı, süreye bağlı ve reddedilebilen bir irade beyanı olduğu, çıkmanın kendiliğinden gerçekleştiği hallerin; ortağın ölümü (KoopK m. 14); ortaklığın bir görev veya hizmete bağlanması (KoopK m. 15/1) ve ortaklığın bir taşınmaz malın mülkiyetine bağlı hakların kullanılmasına veya bir teşebbüsün işletilmesine bağlanması (KoopK m. 15/2) şeklinde sayıldığı, KoopK m. 16′ da ise “çıkarılma”dan bahsedildiği, çıkarmanın, ortağın iradesine bakılmaksızın, ortaklık ilişkisinin sona erdirilmesi kurumu olduğu, 16. Maddenin “Kooperatif ortaklığından çıkarılmayı gerektiren sebepler anasözleşmede açıkça gösterilir. Ortaklar anasözleşmede açıkça gösterilmeyen sebeplerle ortaklıktan çıkarılamazlar.” şeklinde olduğu, Kooperatifler Kanununun bahsedilen düzenlemeleri gözetildiğinde; ana sözleşmede belirli hallerde ortağa çıkma hakkı tanınmasına yönelik düzenlemeler yapılabilirse de belirli olayların meydana gelmesi halinde çıkmanın kendiliğinden gerçekleşeceğine yönelik bir düzenleme yapılmasının mümkün olmadığı, dolayısıyla anasözleşmeye konulan kooperatifle sigorta işlemi yapılmamasının kooperatif ortaklığından çıkma iradesinin beyanı sayılacağı şeklindeki düzenlemenin Kooperatif Kanununda belirtilen maddelere aykırı olduğu, davacının poliçe akdetmemesi durumunun ortaklıktan kendiliğinden çıkmayı değil olsa olsa ortaklıktan çıkarılmayı gerektirecek bir hal olduğu, ortaklıktan çıkarılma için de Yönetim kurulunun genel kurula yönelttiği çıkarma önerisi ve Genel Kurulun çıkarma kararı alması, kararın tutanağa ve ortaklar defterine yazılması, kararın onaylı örneğinin çıkarılan ortağa tebliğ edilmek üzere, on gün içinde notere tevdi edilmesi veya bu kayıtların elektronik ortamda tutulması, izlenmesi ve ilgililere tebliğ edilmesi gerektiği, 3 aylık itiraz süresinin ortağın çıkarma kararının tebliğ tarihinden itibaren başladığı, çıkarmaya ilişkin tebligatın hiç yapılmadığı somut olayda, çıkarmanın ve 05.08.2016 tarihli ve 25 nolu yönetim kurulu kararının 3 nolu maddesinin geçersiz olduğu kanaatine varıldığı, yine poliçesi olmayanların ortaklık sıfatlarının sona erdirilmesine yönelik Anasözleşme değişiklikleri ve fiili uygulamanın Müsteşarlığın isteği ve talimatları ile gerçekleştirilmiş olmasının, davacının ortaklık sıfatının sona erdirilmesini hukuka uygun hale getirmediği, zira Kooperatif yönetim kurulunun, Müsteşarlığın taleplerini hukuka uygun şekilde yerine getirmekle yükümlü iken, çıkarma işlemini usulüne uygun işletmediğinden, davacının ortaklık sıfatının sonlandırılmasına yönelik 05/08/2016 tarihli ve 25 nolu yönetim kurulu kararının 3 nolu maddesinin geçersiz olduğu, davacı şirketin davalı kooperatifin ortağı olduğu, tür değiştiren şirketin eskisinin devamı olmakta, yeni türe dönüşen şirketin, eski tür zamanındaki haklarında, alacak, borç ve yükümlülüklerinde hiçbir değişiklik olmadan yeni türde de devam ettiği, eski şirkete karşı açılan davaların aynen yeni şirkete karşı devam ettirilebileceğinden tür değişikliğinin de somut olayı etkilemeyeceği, davacının davalı kooperatifin (şirketin) ortağı olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne, davacı şirketin davalı kooperatif (anonim şirket) ortağı olduğunun tespitine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Karar, yasal süre içerisinde davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
İstinaf nedenleri olarak, davanın tespit davası olmasına rağmen, kararın gerekçe kısmında 6100 sayılı HMK Md. 26’daki düzenlemenin ihlal edilerek sanki şirket kanuna ve usulüne uygun tür değiştirmemiş ve hala kooperatif imiş gibi bir karar verildiğini, mahkemece 6100 Sayılı HMK Md. 268 vd. belirlenen Usul ve esaslara uygun olmayan bir şekilde bilirkişi ataması yapıldığını, dosyada her iki tarafça ibraz edilmiş uzman görüşü bulunduğunu, görüşlerin tam tersi içeriğe sahip olduğunu, mahkeme tarafından dosyaya sunulan görüşlerdeki çelişkileri gidermek için atanan bilirkişi heyetinin, sigorta hukuku ve mevzuatı alanına yeterince hakim olmadığını, müvekkili şirketin Mütüel (Karşılıklı) Sigortacılık faaliyeti ve tabi olduğu mevzuat yönünden konunun değerlendirmediğini, bu nedenle eksik ye tamamen hatalı bir sonuca varıldığını, davacı şirketin, 18.06.2012 tarihinde Grup Ferdi Kaza Sigorta poliçesi yaptırarak kooperatife ortak olduğunu, yaklaşık 6 ay sonra, 01.12.2012 tarihinde ise poliçesini iptal ettirerek, o tarihteki ana sözleşmesine göre ortaklıktan ayrıldığını, aradan 3 yıl geçtikten sonra, müvekkili şirket ortağı ve aynı zamanda davacı şirket’in o tarihteki yetkilisi olan …a ait 1.450 adet, ….’a ait 1.400 adet payın satın alınması suretiyle davacı şirketin, Kooperatif Yönetim Kurulunun 18.09.2015 tarihli ve 14 Sayılı Kararı ile yeniden ortaklığa kabul edildiğini, davanın açıldığı tarih itibariyle davalı şirketin gözetim ve denetimi altında bulunduğu Hazine Müsteşarlığı (bugün Hazine ve Maliye Bakanlığı)’nın, içinde bulunduğu finansal güçlük nedeniyle son bir imkân tanımak üzere, müvekkili şirketin ….Ş.’ne dönüştürülmesi ve bu kapsamda, atılacak ilk adımlardan birisi olarak, kooperatifin, halka açık olarak ve ortak kılmaksızın poliçe satabilmesi ve bu anlamda poliçe almakla otomatikman üye olan ortakların sayısının ise, dönüşüm öncesi azaltılması yönünde karar ve talimatı bulunduğunu, bu karar ve talimat özetlerinin cevap dilekçesinin ekinde sunulduğunu, Hazine Müsteşarlığınca ayrıca 03.03.2016 tarihli talimatı ile 5684 sayılı Sigortacılık Kanununun md. 20 ve ikincil mevzuat hükümleri gereğince davacı şirketin Sermaye Payının Geçmiş Yıl Zararlarına Mahsup Edilerek Sıfırlanması, bu işlem sonucunda payı sıfıra inecek ortaklatın paylarının en geç 6 ay içerisinde azami tutar olan 500.000 TL’ye ye çıkarılması, buna dair ilgili ortaklatın taahhütlerini de içeren ödeme takviminin Müsteşarlığa gönderilmesinin istendiğini, bu talimatın gereğinin tüm ortaklar bakımından ayın şekilde uygulanmak üzere, 27.04.2016 Tarihli Yönetim Kurulu Kararının 8/A fıkrası ile yerine getirildiğini, hem bu yönetim kurulu kararı hemde 05.08.2016 tarihli Genel Kurul Kararının altında, o dönem yönetim kurulu üyesi olan ve davacı taraf ortaklarından …’ın da olumlu yönde imzası bulunduğunu, bu durumun bilirkişilerce ve mahkemece görmezden gelindiğini, davacı şirketin iradesinin ortaklıktan çıkma olmasaydı, davacı şirketin ortaklarının kararlarda muhalefet şerhinin olması gerektiğini, bilirkişi raporunun eksik ve çelişkili olduğunu, bilirkişi raporunda, müvekkili şirketin tabi olduğu Sigorta Mevzuatı ve gözetim ve denetleme kurumu Hazine Müsteşarlığı Sigorta Denetleme Kurulundaki tespitlerin hiçbir şekilde dikkate alınmadığını, davacı tarafın sunduğu özel görüşteki tespitlerin dikkate alındığını, davacının ortaklıktan çıktığını, bunun genel kurulca tespit edildiğini, davacı şirketin dava konusu yaptığı dönemde yürürlükte olan Esas Sözleşme’nin 13/3 bendi uyarınca; “Ortakların, kooperatifin düzenlediği poliçenin süresinin dolduğu günü takip eden ilk mesai günü içinde kooperatif ile hiçbir sigorta işlemi yapmaması kooperatif ortaklığından çıkma iradesinin beyanı sayılır.” düzenlemesinin bulunduğunu davacının poliçeyi yenilemediğini, davacı şirketin, müvekkilinin A.Ş.’ye dönmeden önce, sermayesinin sonlandığını ve ilgili hukuki süreçlerde haklarını kullanmamış olması karşısında, mahkemece verilmiş karardaki tespitin geçerliliği ve uygulanabilirliğinin de kalmadığını, yaşanan hukuki süreçler, idari ve kamu onay ve izinleri ile davalı Şirketin, A.Ş. olarak ticari faaliyetini sürdürdüğü noktada, işbu huzurdaki tespit davasının konusunun kalmadığını, Bakanlık ve Müsteşarlık izin ve onayları ile 27.11.2017 tarihli genel kurul kararıyla ticari unvanının “… Sigorta A.Ş.” olarak tescil edilerek, 04.12.2017 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan edildiğini, daha sonra, Hazine Müsteşarlığı’nın 17.07.2007 tarihli “Sigorta Şirketleri İçin Öngörülen Sermaye Tutarlarına İlişkin Genelge” ye 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu 5. mad. Gereğince sermaye yeterliliğinin sağlanması için; 10.02.2018 tarihinde gerçekleşen olağanüstü genel kurul toplantısında katılanların oy birliği ile Şirket sermayesinin 66.608,00 TL’den 10.650.000,00 TL’ye yükseltilmesine karar verildiğini, sermaye artırım kararı sonrası tüm ortaklar rüçhan hakkını kullanacağını bildirerek sermaye artırımına katıldığını ancak daha sonra davacı Şirketin de ortakları olan… ile … ve birkaç ortağın süresinde sermaye ödeme borcunu verine getirmediğini, bu ortaklar hakkında da ıskat kararı verildiğini, şirketin mevcut ödenmiş sermayesinin 10.650.000,00 TL olup; ortaklık yapısının bu sermaye miktarına göre belirlendiğini, davacının müvekkili şirket nezdinde herhangi bir sermayesinin kalmadığını, davacı tarafın bu aşamada ancak varsa bir zararı olduğu iddiası ile tazminat davası açması gerektiğini, bugün için attık davacı şirketin ortaklığının tespiti ile geçmişe dönülmesinin fiilen ve hukuken imkansız olduğunu, böyle bir uygulamanın daha çok sayıda ve usulüne göte hareket etmiş ortakların ve daha da önemlisi sermaye zorunlulukları nedeniyle A.Ş’ye geçmiş olan sigorta şirketinin mali ve finansal durumu ile müşterisi sigortalılarının mağduriyetine yol açacak olumsuz gelişmelere neden olacağını belirterek ilk derece mahkeme kararının kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME:
Dava, davacının davalı kooperatife üyeliğinin tespiti istemine ilişkindir.
Uyuşmazlık, davacının davalı kooperatif üyesi olup olmadığı, tür değişikliği nedeni ile davanın konusuz kalıp kalmadığı noktasında toplanmıştır.
Mahkemece uyuşmazlık konularında bilirkişi raporu alınmıştır.
26.03.2019 tarihli bilirkişi raporunda; Beykoz 2. Noterliğinden 18.09.2012/41080 yevmiye sayısı ile tasdikli Ortaklık pay defteri incelendiğinde, davacı şirketin, davalı kooperatif yönetim kurulunun 06.07.2012 tarih 22 sayılı yönetim kurulu kararı ile 30.06.2012 tarihi itibariyle ortaklığa kabul edildiği, davacı şirketin 01.12.2012 tarihinde poliçesini iptal ettirmek suretiyle kooperatif ortaklığından ayrıldığı, davacı şirket ile, dava dışı …. arasında düzenlenen hisse devir sözleşmesi ile 1.400 adet 140.000 TL bedel ile, yine davacı şirket ile dava dışı … arasında düzenlenen hisse devir sözleşmesi ile 1.450 adet 145.000 TL hissenin devir alması suretiyle davacının, 18.09.2015 tarihinde davalı kooperatifin 2.850 adet hisse karşılığı 285.000 TL sermaye payı ile davalı kooperatife yeniden ortak olduğu, bu ortaklığın, davalı kooperatifin 18.09.2015 tarih 14 sayılı kararıyla alındığı (Beykoz 2.noterliği 29.12.2014/65601 yevmiye sayılı karar defteri), bu defa, Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı Sigortacılık Genel Müdürlüğünün davalı kooperatifi gönderdiği dosyada mübrez 03.03.2016 tarihli yazısında; anasözleşmenin 21.maddesinde, bilanço açıklarının yedek akçelerden ve bunların yetmemesi haline göre oluşturulan özel fondan karşılanmadığı takdirde ortakların bilanço açıklarını kapatmada kullanılmak şartıyla sermaye paylarının bir katına kadar ek ödeme ile yükümlü olduğu ve ortaklardan istenecek ek ödemeler toplamının, o yılın bilanço açığı miktarını geçemeyeceğinin hüküm altına alındığı ifade edilerek kooperatifin geçmiş yıl ve bundan sonra doğacak dönem zararlarının 1163 sayılı Kooperatifler Kanununun 38.maddesi kapsamında yedek akçelerden ve bunların kafi gelmemesi halinde ek ödemelerle veya ortak sermaye paylarıyla karşılanması gerektiği, 09.11.2015 tarihinde toplanan genel kurul gündemine, “ortaklardan zarar karşılığının talep edilmesi” maddesinin konulduğu, ancak söz konusu maddenin Kanunun 52.maddesi uyarınca gerekli nisabın sağlanamamış olması gerekçe gösterilerek toplantıyı gözeten İstanbul Valiliği İl Ticaret Müdürlüğü temsilcisinin itirazı sebebiyle görüşülemediği ve kooperatifin ortak sayısının 100.000’i aşmış olması sebebiyle en az 75.000 ortağın genel kurula katılımı imkansız görüldüğünden, anasözleşmenin 21.maddesine göre zararın tasfiyesinin mevcut ortaklardan istenmesinin mümkün olamayacağının ifade edildiği, söz konusu keyfiyetin, anasözleşmede ifade edildiğinden ayrıca genel kurul kararına gerek olmaksızın Kanununu 38.maddesi ve ana sözleşme çerçevesinde doğrudan icra edilmesi gerektiğinin davalı kooperatife bildirildiği, Yine Başbakanlık Hazine Müşteşarlığı Sigortacılık Genel Müdürlüğünün davalı kooperatifi gönderdiği 14.04.2016 tarihli yazıda; 03.03.2016 tarihli talimat yazısının halen yerine getirilmediği bilgisinin alındığı, buna göre, geçmiş yıl zararlarının, ortaklık paylarından ivedilikle mahsup edilmesi ve kayıtlı ortakların paylarının en geç altı ay içerisinde azami tutar olan 500.000 TL’ye çıkartılması gerektiğinin bildirildiği, bunun üzerine davalı kooperatifin 27.04.2016 tarih 11 sayılı kararıyla, davacı şirketin sermaye payının, geçmiş yıl zararlarına mahsup edilerek sıfırlanmasına karar verildiği, davalı kooperatifin davacı kooperatif ortağına 29.04.2016 tarihli ihtar yazısı gönderildiği, yazıda; kooperatifin mali bünyesinin güçlendirilmesi ve Hazine Müşteşarlığının talimatının yerine getirilerek kooperatif varlığının korunması amacıyla yönetim kurulunun 27.04.2016 tarihinde, bilanço açığının 31.12.2015 itibariyle mevcut sermaye ile kapatılmasına, ortaklardan bu suretle sıfıra inen sermayelerini 5.000 paya yükseltilmesi ve ana sözleşmenin buna göre değiştirilmesine karar verildiği, sistemin 12.000 USD lisans bedeli ve 14 taksitte 10.000 TL olmak üzere toplam 140.000 TL + KDV bedelle … Ltd. Şirketinden alınması için genel müdürlüğe yetki verilmesini karar verildiğinin bildirildiği, 29.04.2016 tarihli yazıda yeniden pay alınması hususunda çağrı yapıldığı, davalı kooperatifin, 2015 faaliyet dönemine ilişkin 24.06.2016 tarihli olağan genel kurul toplantısında; 9 nolu gündem maddesinde, “2015 yılı içinde ortaklık şartlarını kaybedenlerin durumları ve sermaye paylarının görüşülmesi konusuna geçildi. Ana sözleşme gereği ortaklık şartlarını kaybeden ortaklar ile kendi istekleri ile ayrılan ortaklar hakkında yönetim kurulunca alınan çıkarma kararları genel kurulun onayına sunuldu.Oy birliği ile kabul edildi”kararının alındığı, bu kararda, davacı şirketi de içerisine alan ve ortakların isimleri açıklanmayan bir karar olduğu, böylelikle davalı kooperatif nezdinde aktif poliçesi ve sermaye payı bulunmayan davacı şirketin ortaklığının sona erdirildiği, üyeliğin sona erdirildiğine ilişkin davacıya herhangi bir tebligat yapılmadığı, davalı kooperatifin, davacı şirkete, gönderdiği ve tebliği olmayan 29.04.2016 tarihli ihtar yazasında; ödenecek tutarın açıkça belirtilmediği gibi ödeme (pay alma) hususunda 10 günlük bir önel de tanınmadığı, yasada belirtilen 1 ay önelli ikinci bir ihtarname gönderilmeden, genel kurulca çıkarılma kararı alındığı, bu çıkarılma kararının da davacıya tebliğ edilmediği, davacının ihracına, kooperatifin bilanço açıkları ve geçmiş dönem zararların kapatılması amacıyla davacının sermaye payının, bilanço açıklarına ve kooperatif zararına mahsup edilmesi suretiyle kooperatifteki davacı payının sıfırlanması, davacının ise yeniden pay almaması durumunun sebep olduğu, davalı kooperatifin, Hazine Müsteşarlığının bildirimini yerine getirmesi için böyle bir yolu izlemesi mümkün ise de, yapması gereken ilk işin; davacı ortağın, kooperatiften ne tutarda pay alması gerektiğini belirlemesi, bu hususta davacıya, pay miktarının alınmasını içeren 10 günlük süreli birinci ihtarnameyi göndermesi, pay alınmadığı takdirde, bu defe 1 ay süreli ikinci ihtarnameyi göndermesi, bu ihtarlara rağmen ödemeye veya pay almaya icabet edilmemiş ise ihraç kararının alınması, alınan ihraç kararının da davacıya noter kanalı ile tebliğ edilmesi gerektiği, bu işlemlerin yerine getirilmediği davacının, davalı kooperatifin ortağı olduğunun kabulü gerektiği belirtilmiştir15.12.2018 tarihli bilirkişi heyet raporunda; davacı şirketin davalı kooperatife 18.06.2012 tarihli 79110 nolu Grup Ferdi Kaza Sigorta Poliçesi yaptırarak ortak olduğu, 01.12.2012 tarihinde ise poliçesini iptal ettirerek ortaklıktan ayrıldığı, Kooperatif ortağı ve aynı zamanda davacı şirket yetkilisi …1.450 adet … ise 1.400 adet paylarını davacı şirkete devrettiklerini bildirdikleri, pay devrine ilişkin bu durumun YK 18.09.2015 tarihli 14 sayılı kararı ile tespit edildiği, bunun üzerine davacı şirkete devredilen toplam 2.850 adet payın, pay defterine işlendiği ve davacı şirketin 18.09.2015 tarihi itibariyle yeniden kooperatif ortağı olduğu,27.04.2016 tarihli ve 11 sayılı kooperatif yönetim kurulu kararının 8 nolu gündem maddesinde, KK m. 38/5 ile kooperatif ana sözleşmesi 62/2 hükümleri gereği 31.12.2015 tarihli bilanço açığının bu tarih itibariyle ortakların taahhüt ettikleri sermaye payları ile kapanmasına karar verilmiş ve kooperatifin kuruluşunda işletme sermayesi sağlayan ortaklardan bu suretle sıfıra inen sermayelerini 5.000 paya yükseltmelerinin talep edilmesine karar verildiği, bu kapsamda kooperatifin, davacı ortağına 29.04.2016 tarihli yazılı bildirimde bulunduğunu iddia etmekte ise de bildirimin davacıya tebliğ edildiğine ilişkin belgenin dosyada bulunmadığı, 24.06.2018 tarihinde gerçekleştirilen kooperatif genel kurulunda, 9 nolu gündem maddesinde “2015 yılı içinde ortaklık şartlarını kaybedenlerin durumları ile sermaye paylarının görüşülmesi konusuna geçildi. Ana sözleşme gereği ortaklık şartlarını kaybeden ortaklar ile kendi istekleri ile ayrılan ortaklar hakkında Yönetim Kurulunca alınan çıkarma kararları genel kurulun onayına sunuldu, oybirliği ile kabul edildi. ” şeklinde karar alındığı, 05.08.2016 tarih ve 25 sayılı yönetim kurulu kararının 3 nolu maddesinde listedeki kişilerin poliçelerini yenilememe veya iptal etme sebebiyle ortaklıktan çıktıklarının tesbitine ” karar verildiği, “2016 Haziran Ayında Ortaklıktan Ayrılan Ortakların Listesi” başlıklı ekte, davacı Segure’nin çıkış nedeni olarak “24.06.2016 ana sözleşme değişikliği” gösterildiği, 30.04.2016 tarihi itibariyle davacı ortağın payı kooperatif kayıtlarına sıfır (0) olarak işlendiği, kendisine yeniden pay alması için davette bulunulduğu, 24.06.2016 tarihli Genel Kurul Kararı ile davalı kooperatif nezdinde sermaye payı bulunmayan davacı şirketin ortaklığının sona erdirildiği, davacının ortaklık davacının davalı kooperatifle 01.12.2012 tarihinde gerçekleşen iptal sonrası sigorta sözleşmesinin bulunmadığı, 18.09.2015’te … ve ….’dan toplamda 2.850 adet pay alımı sonucunda yeniden ortaklık sıfatını kazanmasını takiben herhangi bir sigorta sözleşmesi imzalamadığı bu konuda uyuşmazlık bulunmadığı, bu durumda, sigorta sözleşmesi bulunmayan ortağın, Müsteşarlığın talepleri doğrultusunda gerçekleştirilen Ana Sözleşme değişiklikleri sonrasında, ortaklık sıfatının bulunup bulunmadığı konusunun değerlendirilmesi gerektiği, davacının ortak olduğu 18.09.2015 tarihinde yürürlükte olan AS (Mayıs 2015) m. 11/2’de bu hususun ortak olma yollarından biri olarak düzenlendiği; m. 13’te ise poliçe süresinin dolmasının ortağa ihtiyari bir çıkma hakkı verdiği, AS (Şubat 2016) m. 11/2, AS (Mayıs 2015)’i tekrarlayarak, yine bir poliçe akdetme zorunluluğu getirmediği; ancak, m. 13/1 ’de poliçenin süresinin dolduğu üç ay içinde kooperatif ile hiçbir sigorta işlemi yapılmaması, “ortaklıktan çıkma iradesinin beyanı” olarak sayıldığı, nihayet AS (Haziran 2016) m. 11/2’de kooperatif ortak olmak isteyenlerin, sigorta poliçesi düzenletmeleri bir zorunluluk olarak görüldüğü ve m. 13/2’de poliçenin süresinin dolduğu günü takip eden ilk mesai günü içinde kooperatif ile hiçbir sigorta işlemi yapılmaması, “ortaklıktan çıkma iradesinin beyanı” sayıldığı, bu bağlamda, mütüel sigorta esaslarına uygun olarak, ortakların aynı zamanda sigorta poliçesi akdetmeleri zorunluluğunun tam anlamıyla Haziran 2016 tarihli AS ile getirildiği, davacının, davacının ortaklık sıfatı için gerekli olan poliçe akdetme şartını sağlamadığı, ortaklıktan çıkmanın, kural olarak, yönetim kuruluna yöneltilecek bir bildirim ile gerçekleşeceği, bu bildirim, tek taraflı, süreye bağlı ve reddedilebilen bir irade beyanı olduğu, çıkmanın kendiliğinden gerçekleştiği hallerin de mevcut olduğu, bu hallere örnek olarak ortağın ölümün (KoopK m. 14); ortaklığın bir görev veya hizmete bağlanması (KoopK m. 15/1) ve ortaklığın bir taşınmaz malın mülkiyetine bağlı hakların kullanılmasına veya bir teşebbüsün işletilmesine bağlanması (KoopK m. 15/2) gösterilebileceği, Ana sözleşmede belirli hallerde ortağa çıkma hakkı tanınmasına yönelik düzenlemeler yapılabilirse de, belirli olayların meydana gelmesi halinde çıkmanın kendiliğinden gerçekleşeceğine yönelik bir düzenleme yapılmasının mümkün olmadığı, buna karşılık, AS (Haziran 2016) m. 11/2 ve m. 13/3 düzenlemeleri birlikte yorumlandığında, ortağın kooperatif ile poliçe akdetmesinin ortaklık şartı olarak öngörülmesinin mümkün ve geçerli olduğu, buna uymayan ortakların ise, şirketten çıkması değil ancak çıkarılmasının söz konusu olabileceği, davalının KK hükümlerine göre çıkarma prosedürünü uygulamadığı, çıkarmaya ilişkin tebligatın hiç yapılmadığı somut olayda, çıkarmanın ve 05.08.2016 tarihli ve 25 nolu yönetim kurulu kararının 3 nolu maddesinin geçersiz olduğu, 29.04.2016 tarihli yazıda ortağın ödemesi gereken net tutarı göstermediği; 5.000 paylık sermaye artırım talebinin olumlu karşılanacağının umulduğunun belirtilmesiyle yetinildiği ve herhangi bir ihtarı içermediği; kaldı ki yazının davacıya tebliğine ilişkin bir delilin de dosyada bulunmadığı; buna karşılık davacının antetli kağıdına basılı 03.05.2016 tarihli yazıda 5000 pay taahhüt edileceğine ilişkin kooperatife bildirimde bulunulduğu; davacının ek ödeme yükümü altında bulunduğu kabul edilse bile KoopK m. 27’deki sürecin işletilmemesi nedeniyle çıkarılma işleminin geçersiz olduğu, davalı vekilinin, 18.04.2018 tarihli dilekçesinin 5. sayfasında, müvekkili kooperatifin davanın açıldığı tarihten sonra, 27.11.2017 tarihli genel kurul kararı ile anonim şirkete dönüştüğünü, bu sebeple davacının ortaklık sıfatı tespitini değil mevcut bir zararı olduğunu kanıtlaması durumunda tazminat davası açabileceğini isteyebileceğini iddia ettiği, gerçekten de, 27.11.2017 tarihli genel kurul kararının 04.12.2017’de tescil ve 12.12.2017’de ilan edildiği ve bu suretle davalının kooperatiften anonim şirkete tür değiştirdiği ve yeni unvanının …Sigorta Anonim Şirketi olduğu, TTK m. 180’e göre “Bir şirket hukuki şeklini değiştirebilir. Yeni türe dönüştürülen şirket eskisinin devamıdır. ” düzenlemesinin bulunduğu, bu durumda tür değiştiren şirketin eskisinin devamı olduğu belirtilmiştir.Somut davada; davacının sigorta poliçesi düzenlememesi nedeni ile Şubat 2016 tarihinde yapılan değişiklikle davacının çıkma yönünde irade beyanında bulunduğu kabul edilse dahi, davalı şirketçe davacıya gönderilen 29.04.2016 tarihli ihtar yazısında; kooperatifin mali bünyesinin güçlendirilmesi ve Hazine Müsteşarlığının talimatının yerine getirilerek kooperatif varlığının korunması amacıyla yönetim kurulunun 27.04.2016 tarihinde, bilanço açığının 31.12.2015 itibariyle mevcut sermaye ile kapatılmasına, ortaklardan bu suretle sıfıra inen sermayelerini 5.000 paya yükseltilmesi ve ana sözleşmenin buna göre değiştirilmesine karar verildiğinin bildirildiği, 29.04.2016 tarihli yazıda yeniden pay alınması hususunda çağrı yapıldığı, dolayısı ile davacının ortaklığının devam ettiğini zımmen kabul edildiği, Haziran 2016 tarihinde yapılan değişiklikle üyelere sigorta yapma zorunluluğunun getirildiği, davacının bu konudaki yükümlülüğünü getirmediği, ortaklık koşullarını kaybeden ortağın hemen ortaklıktan çıkarılmayacağı, kendisine ortaklık koşullarını yerine getirmesi için makul sürenin tanınması gerektiği, davalı şirketçe davalıya üyelik için gereken şartları yerine getirmek üzere ihtarda bulunmadığı, sermaye payının genel kurul kararı olmadan tek taraflı olarak zarara mahsupla sıfırlanmasının mümkün görülmediği, bir an için Hazine Bakanlığının bu yöndeki talimatı doğrultusunda bu işlemin yapılabileceği kabul edilse dahi davacıya 5.000 paylık sermaye artırımı yönünde mali yükümlülüğünü yerine getirmesi konusunda ilgili ihtarların çekilmediği, TTK’nun 180. Maddesi gereğince bir şirketin hukuki şeklini değiştirebileceği, yeni türe dönüştürülen şirketin eskisinin devamı olduğu, bu durumda ticari işletmeye bağlı hukuki ilişkilerin yeni kurulan şirkette varlığını sürdüreceği, mahkemece tesis edilen kararda usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalının istinaf başvurusunun reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Dosya kapsamı ve delil durumuna göre İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan HMK’nın 353/1.b.1 maddesi gereğince davalı tarafın istinaf başvurusunun esastan REDDİNE,
2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf maktu karar harcından peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile eksik kalan 26,30 TL harcın davalıdan tahsili ile HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
3-Davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin kendi üzerine bırakılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 361/1. fıkrası uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay nezdinde Temyiz Kanun Yolu Açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.30/06/2022