Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/893 E. 2022/798 K. 23.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/893 Esas
KARAR NO: 2022/798
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 01/11/2018
NUMARASI: 2016/832 Esas, 2018/1076 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 23/06/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalıya konaklama hizmeti verildiğini, davalının fatura bedelini ödemediğini, davalı aleyhinde İstanbul Anadolu … İcra dairesinin … E sayılı dosyası üzerinden takip başlatıldığını, davalının takibe haksız olarak itiraz ettiğini belirterek itirazın iptali ile takibin devamına, icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın bir yıllık süre içerisinde açılmadığını, müvekkili şirketin çalışanlarının davacıya ait otelde konakladığını ve otelde kalınan süreye ilişkin tüm hizmet bedelinin ödendiğini, müvekkil şirket çalışanlarının otelde kalınmayan sürelere ilişkin fatura tanzim edildiğini, fatura açıklama kısmında konaklama ve kahvaltı bedelinin yazıldığını, konaklama ve kahvaltı yapılmadığı halde fatura kesildiğini, konaklama yapılan günlere ilişkin davacı hesabına 16.510,00-TL ve 5.310,00-TL ödeme yapıldığını, otelde hijyen ve sağlık koşullarına uyulmadığını belirterek davanın reddini ile kötüniyet tazminatının davacıdan tahsilini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İlk derece mahkemesi iddia, savunma, bilirkişi raporu doğrultusunda; davacı tarafça, davalının hizmet almadığı yönündeki savunmasının 07/09/2018 tarihli beyan dilekçesi ile kabul ettiği, davacının bu defa davalının rezervasyon yaptırmış olduğu odaları erken terk edilmiş olması nedeniyle kendilerinin bu odaları tekrar satamadıklarını, davalının rezervasyonu iptal ettirmiş olsa bile fatura bedelini ödemek zorunda olduğunu ileri sürdüğü, davacı vekilinin iddiasını genişlettiği, davalı tarafça, iddianın genişletilmesinin kabul edilmediği, davalının konaklama amacıyla davacıya rezervasyon yaptırdığı, ancak hizmetin istenen kalitede olmadığı anlaşılınca rezervasyon iptali yoluna gidilerek odaların kullanılmadığı, icra takibine konu edilen faturaların karşılığı hizmetin verilmediği hususunun davacı tarafın da kabulünde olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Karar yasal süresi içerisinde taraflarca istinaf edilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; davalının belli bir süre konaklamak için rezervasyon yaptırdığını, bu sürenin belli kısmını da bir fiil kullandığını, bu hususta taraflar arasında, bir ihtilaf bulunmadığını, ancak, sonrasında, sebepsiz yere, otelden ayrıldıklarını, kalan günler için, rezerve göründüğünden dolayı müvekkilinin bu yerleri satamadığını, dava konusu kadar zarar ettiğini, burada alacağı doğuran olayın konaklama olduğunu, rezervasyon süresinin erken sonlandırılmasının, müvekkilinin hizmeti vermediği anlamını taşımadığını, erken çıkmanın davalının tercihi olduğu, erken terkten doğan borç için sonradan bulunulan beyanın davayı genişletme olarak değerlendirilemeyeceğini, davalının sebepsiz yere otelden ayrıldığı için, kalan rezerve günlerinin bedellerini ödemek zorunda olduğunu, erken terkte, ödenmesi gereken, bedellerin hangi koşullarda ödenmesinin zorunlu olduğu hususlarının ilgili oda ve federasyonlardan araştırılmasını talep ettiklerini, mahkemece bu konularda araştırma yapılmadığını, delillerin toplanmadığını, dava devamında, hiç bir şekilde, davalının haklı bir sebep göstererek, oteli erken terk ettiğinin kabulüne yönelik bir beyanlarının bulunmadığını, değerlendirmenin hatalı olduğunu, davalının hizmetin ayıplı olduğu konusunda delil gösteremediğini, müvekkilinin eksiksiz hizmet verdiği halde, davalının müvekkili zarara uğratacak şekilde, erkenden odaları boşalttığını ve müvekkilin zararına neden olduğunu belirterek ilk derece mahkeme kararının kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir, Davalı vekili istinaf dilekçesinde; davacının, müvekkili şirketin otelde konakladığı iddiasına dayalı takip başlattığını, müvekkili şirketin davacının otelinde konakladığı günlere ilişkin tüm bedeli ödediğini, Konaklama ve kahvaltı yapılmadığı halde yapılmış gibi kesilen faturaların kabul edilmediğini, Kadıköy 4. Noterliğinin 19.09.2014 tarih, 31596 sayılı ihtarnamesi ile iade edildiğini, 31.07.2018 tarihli bilirkişi raporunda müvekkili şirketin borcunun bulunmadığının tespit edildiğini, davacı tarafından sunulan bilirkişi raporuna beyan dilekçesinde daha önce ileri sürmediği rezervasyon olduğu halde odaları terk edildiği iddiaların ileri sürüldüğünü, davacının iddiasını genişlettiğini, konaklama yapılmadığı hususunun davacının kabulünde olduğunu, müvekkili şirketin belirli tarihlerde otelde kalınacağına ilişkin bir taahhüdünün bulunmadığını, konaklama yapılmayan döneme ilişkin fatura tanziminin haksız olduğunu, kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gerektiğini belirterek, ilk derece mahkeme kararının kaldırılması ile kötüniyet tazminatına hükmedilmesini talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME: Dava, hizmet sözleşmeden kaynaklı alacağın tahsili amacı ile başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir. İstanbul Anadolu … İcra dairesinin … E sayılı takip dosyası incelendiğinde; davacının davalı aleyhinde dayanak 29.08.214 ve 01.09.2014 tarihli faturalar gereğince 3.740,00 TL fatura alacağı, 95,81 TL faizi, 3.850,00 TL fatura alacağı, 94,27 TL faizi olmak üzere toplam 7.780,08 TL üzerinden takip başlattığı, faturaların üzerinde “konaklama ve kahvaltı” açıklamalarının bulunduğu, davalının takibe itiraz ederek durdurduğu, davanın bir yıllık süre içerisinde açıldığı anlaşılmıştır. Uyuşmazlık, taraflar arasında sözleşme ilişkisinin bulunup bulunmadığı, takip tarihi itibari ile davacının davalıdan alacaklı olup olmadığı noktasında toplanmıştır. Mahkemece tarafların ticari defter ve belgeleri üzerinde inceleme yapılmasına karar verilmiş, uyuşmazlık konularında bilirkişi raporu alınmıştır. 31.07.2018 tarihli bilirkişi raporunda; davacının işletme defterinde davalı adına düzenlemiş 11 adet fatura karşılığı 29.410 TL’nın kayıtlı olduğu, 21.820,00 TL tahsilatı kayıtlarına işlediği, davalı kayıtlarında davacıya ait 21.820,00 TL tutarındaki faturaların tamamını ödemiş gözüktüğü, davacının dava konusu toplam 7.590,00 TL tutarındaki iki fatura içeriğinin aşıklığa kavuşturulmadığı, davacının, davalıya düzenlemiş olduğu faturalardan 7.590,00 TL alacaklı gözüktüğü, bu alacağın davalı tarafça kabul edilmeyen (iade edilen ) … ve … seri nolu faturalardan meydana gelen alacak olduğu, davalı ve davacının ticari defter ve belgelerinin muhasebe standartlarına uygun olduğu, ticari defterlerin HMK 222/2 maddesi uyanırca delil niteliği taşıdığı belirtilmiştir. Dava konusu edilen bir hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların (olguların) var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemine ispat denir. İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir [6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 187/1 maddesi]. Vakıa (olgu) ise, 03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylar şeklinde tanımlanmıştır. İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir. Diğer taraftan hâkim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini kural olarak kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. Bir davada ispat yükünün hangi tarafa ait olacağı hususu ise 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 6. maddesinde, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” şeklinde düzenlendiği gibi, usul hukukunun en önemli konularından biri olan ispat yükü kuralı, HMK’nın 190. maddesinde de “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” şeklinde hüküm altına alınmıştır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/13-597 E. 2020/501 K. Sayılı kararı) Somut davada vakıa, davacının davalıya konaklama hizmeti verdiği iddiası ile düzenlenen faturalara dayalıdır. Yargılama sırasında davacı vekili, davalının belirli bir süre için rezervasyon taahhüdünün bulunduğunu ancak belirlenen süre için bu taahhüdün yerine getirilmediğini belirterek konaklama yapılmayan gün içinde ücrete hak kazandıklarını ifade etmiştir. Bu vakıada konaklama hizmetinin içinde bulunması nedeni ile mahkemenin bu durumu iddianın genişletilmesi olarak kabul etmesi isabetli olmamıştır. Ancak davacı taraf davalının rezervasyon konusunda taahhüdü bulunduğuna ilişkin usulünce ispat vasıtası getirememiştir. Sonuç olarak mahkemenin davanın reddi yönündeki kararı isabetlidir.2004 sayılı İİK’nun 67.maddesinin 2.fıkrasında; “Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın (Değişik ibare: 02/07/2012-6352 S.K./11.md.) yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir” hükmüne yer verilmiştir. Bu hüküm uyarınca, alacaklının kötüniyet tazminatına mahkûm edilebilmesi için takibin haksız ve kötü niyetle yapılmış olması gerekir. Hemen belirtilmelidir ki, alacaklının icra takibini kötü niyetli olarak yaptığı hususu, borçlu tarafından kanıtlanmalıdır. Yargıtay uygulamasına ve öğretiye göre, alacağının bulunmadığını bildiği veya bilmesi gereken bir durumda olduğu halde, icra takibine girişen alacaklı, kötü niyetli kabul edilir. Tüm dosya kapsamına nazaran; davacının iddiasını usulüne uygun delillerle ispat edemediği, icra takibinin kötüniyetli olarak yapıldığı konusunda delil bulunmadığı, sonuç olarak mahkeme kararının doğru olduğu anlaşılmakla tarafların istinaf başvurularının reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Dosya kapsamı ve delil durumuna göre İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan HMK’nın 353/1.b.1 maddesi gereğince davacı ve davalı tarafın istinaf başvurularının esastan REDDİNE,2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf maktu karar harcından peşin alınan 44,40 TL harcın mahsubu ile eksik kalan 36,30 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,3-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf maktu karar harcından peşin alınan 44,40 TL harcın mahsubu ile eksik kalan 36,30 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderinin kendi üzerine bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1-a bendi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.23/06/2022