Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/783 E. 2019/1794 K. 10.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/783 Esas
KARAR NO : 2019/1794
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2018/1058 Esas
KARAR NO : 2019/178
KARAR TARİHİ: 13/02/2019
DAVA :KONKORDATO (Adi Konkordatodan Kaynaklanan (İİK 285 İla 308/h)
KARAR TARİHİ: 10/10/2019
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: DAVA:Davacı vekili dava dilekçesinde; davacı şirketlerin inşaat alanında faaliyet gösteren, ihracat yapan bir firma olduğunu, son dönemlerde meydana gelen döviz artışı nedeniyle ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durum neticesinde döviz kurlarında meydana gelen olağanüstü artışı ile başlayan daha sonra tüm sektörlere yayılan ekonomik kriz sonucu nakit akışında ön görülemeyen sıkıntılar yaşanmaya başlandığını, şirketlerin nakit akışındaki bozulmadan dolayı yükümlülüklerini yerine getirmekte zorlandığını, banka ve kredi borçlarını nakit akışına uygun bir şekilde uzun vadeye yayılan bir ödeme planı içinde ödeyebileceğini ve böylelikle ekonomik dar boğazdan çıkabileceğini, bundan dolayı müvekkilinin konkordato talebinde bulunduğunu, İİK 285 vd maddeleri gereğince konkordato taleplerinin kabulü ile öncelikle müvekkili şirketler lehine 3 ay geçici mühlet kararı ile birlikte İcra ve İflas Kanunu’nun 287 ve 294.maddesi gereğince ihtiyati tedbir kararı verilmesini ve ihtiyati tedbir kararlarının aynen devamıyla yargılama sırasında kesin mühlet kararı verilmesi ile yargılama neticesinde de konkordato tasdikine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Bu dava ile birleştirilen İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/1076 esas sayılı dosyasına ait dava dilekçesinde, davacı … diğer davacı şirketin tek ortağı olduğu, ayrıca davacı …k’in grup şirketlerindeki tüm bütün firmalarında tek ortağı olduğunu, konkordato ön projesinde belirtilen grup şirketlerin çapraz kefaletleri bulunduğunu, ülkede meydana gelen döviz artışı nedeniyle yetkilisi bulunduğu şirketlerinde ekonomik olarak dar boğaza girdiğini banka ve kredi borçlarını nakit akışına uygun bir şekilde uzun vadeye yayılan bir ödeme planı içinde ödeyebileceğini ve böylelikle ekonomik dar boğazdan çıkabileceğini, bundan dolayı müvekkilinin konkordato talebinde bulunduğunu, İİK 285 vd maddeleri gereğince konkordato taleplerinin kabulü ile öncelikle müvekkili şirketler lehine 3 ay geçici mühlet kararı ile birlikte İcra ve İflas Kanunu’nun 287 ve 294.maddesi gereğince ihtiyati tedbir kararı verilmesini ve ihtiyati tedbir kararlarının aynen devamıyla yargılama sırasında kesin mühlet kararı verilmesi ile yargılama neticesinde de konkordato tasdikine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Birleşen dosyada davacı … yönünden tefrik kararı ile birlikte yetkisizlik kararı verildiği, … yönünden konkordato davası Kocaeli 1. Asliye Ticaret Mahkemesine 2018/768 esas sayılı dosyası üzerinden devam ettiği görülmüştür.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; komiser heyetinin yaptığı çalışmalar, bilirkişi raporları, toplanan diğer deliller ve geçici komiser heyeti nihai raporuna göre, Davacıların konkordato teklifi vade konkordatosu olduğu, tenzilat talebi olmadığı, revize proje sunulduğu. incelenen projede ilk 24 ay (iki yıl) geri ödemesiz 84 ayda (8 yıl) ödeme yapma, toplamda 10 yıl içinde geri ödemenin vaad edildiği, ancak bu ölçekte vadenin ciddi ve inandırıcı bir tarafı olmadığı gibi, alacaklılar tarafından iktisadi hayat içinde kabul edilmesi de mümkün görünmediği, davacıların sermaye artışı gibi şirkete nakit para girişini sağlayacak bir projesi de olmadığı, sadece faaliyet karları ile borcun ödenmesi mümkün görünmediği, zira geçici mühlet dönemi içindeki hedefler de tutmadığı, beklenen net satışların ancak yarısı sağlanabilmiş, beklenen net zararın ise 6 katı zarar meydana geldiğini, 01/08/2018-31/12/2018 arası dönemde 1.307.050 TL beklenen faaliyet karına rağmen, hedefin tutmaması bir yana hiç faaliyet karı elde edilemediğini, 2.824.397,73 TL faaliyet zararı gerçekleştiğini, yine her iki şirketin de geçici mühlet dönemi içinde finansal kiralama yoluyla kiralanan makine ve teçhizatlara ilişkin kira bedellerini nakit sıkışıklığı gerekçesiyle ödemediği görülmüştür ki işçilik ücretleri, her türlü işletme kirası, elektrik,su, doğalgaz türü enerji giderleri gibi rutin ticari işletme giderlerinin dahi ödenemiyor olması projenin inandırıcı olmadığını gösterdiği, gelinen nokta itibariyle, alınan komiser görüşü ile paralel olarak, şirketin salt faaliyete devam ederek alacaklılara ödemelerini yapabilmesi için gerekli mali kaynağı sağlayamayacağı, yapısal bir iyileşmenin de olmadığı, tedbir kararları ile hiç takip görmeden geçirilen 5 aylık geçici mühlet dönemi içinde dahi öz varlığın azaldığı görülerek davacı şirketlerin konkordato ve kesin mühlet taleplerinini reddine, davacı şirketlerden Isıdem Yalıtım şirketinin ayrıca rayiç değerlere göre -14.987.812,11 TL borca batık olduğu, İİK.nun 292. maddesi uyarınca borçlunun konkordato projesinin inandırıcı ve gerçekçi olmadığı, mal varlığının korunması için iflasına karar verilmesi gerektiği anlaşılan borca batık durumdaki davacı şirketin iflasına, öte yandan … şirketinin ise borca batık durumda olmadığı, hatta diğer şirket olan… şirketinin borçlarına kefaleti nedeniyle dahi borca batık hale gelmediği (… şirketinin tüm borca batıklığı (-)14 milyon civarında olup, … şirketinin öz varlığı (+)19 milyon civarında olduğundan kefalet durumu nedeniyle de borca batık hale gelmediği) anlaşılmış, bu şirket yönünden İİK.nun 292. maddesindeki diğer iflas koşullarının da oluşmadığı anlaşılmakla, bu davacı yönünden konkordato talebinin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacılar vekili yasal süre içerisinde sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; Ekonomide yaşanan bu durgunluk neticesinde, satış hedeflerinde değişiklikler meydana geldiğini ve konkordato projesinin revize edildiğini ancak revize projenin dikkate alınmadığını,Müvekkil şirketler, geçici mühlet süresince faaliyetine devam ederek kar elde ettiği 13.02.2019 tarihi itibariyle müvekkil şirketlerin banka hesaplarında toplam 5.000.000,00 tl civarında para bulunduğunu müvekkil şirketler basiretli tacir gibi davranmak suretiyle hiçbir çeki yazılmadan, haklarında hiçbir icra takibi başlatılmadan konkordato başvurusunda bulunduğunu, 13.02.2019 tarihli celsede; en büyük alacaklı … Bankası A.Ş, ve … Leasing başta olmak üzere; bir çok alacaklı firma müvekkil şirketler hakkında kesin mühlet verilmesini istediklerini beyan ettiklerini, mahkeme huzurunda beyanda bulunan, iyi niyet mektubu vermek suretiyle müvekkil şirket ile her şekilde anlaşmaya açık olduklarını belirten ve müvekkil şirketler hakkında kesin mühlet verilmesi yönünde mahkemeye yazılı beyanlarını sunan alacaklıların alacak miktarları toplamı; tüm alacak miktarının neredeyse %70 ine denk geldiğini bu durum yerel mahkemece duruşma zaptına yazılmadığı gibi değerlendirmeye de tabi tutulmadığını, Konkordato geçici komiser heyeti tarafından sunulan 07.12.2018 ve 07.02.2019 tarihli raporlarda davacı şirketlerin öz kaynaklarının tespiti yönünden yapılan değerlendirmenin doğru olmadığını, bağımsız denetim firması ile komiser raporunda çelişen önemli konu, leasing borçlarının komiser tarafından dikkate alınmasına rağmen, bu borçların ödenmiş kısımlarının kayda alındığı aktif değerlerin, rayiç değer bilançosundan düşülmesi olduğunu, her ne kadar leasing ile alınan mal, leasing şirketinin aktifinde görünse de, ödendikçe firma aktifine kaydolunduğu ve borcun tamamlanması ile birlikte tamamen firmanın mülkiyetine geçtiği bu anlamda, bankadan nakit kredi kullanılarak ve üzerine ipotek tesis edilerek alımı gerçekleştirilen gayrimenkul için kullanılan krediden bir farkı olmadığını, leasing şirketlerine borcun ağırlıklı bir kısmı ödenmiş olan bir varlığı, hiç değeri yokmuşçasına aktiften düşülmesi finansal ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu Müvekkil şirketlerin faaliyetleri birbiriyle içiçe geçmiş, grifit yapıda olduğunu her iki müvekkil şirketin bankalarda birbirlerine çarpraz kefaletleri bulunduğunu, her iki müvekkil şirket, benzer ortaklık yapısına sahip ve ortak strateji ile birlikte sevk ve idare edildiğini, her iki şirketin de tek ortağı ve yetkilisi …. olduğunu, bu durum dahi müvekkil şirketlerin grup şirket olduğunu gösterdiğini, dolayısıyla müvekkil şirketlerin borca batıklık durumlarının birlikte değerlendirilmesi gerektiğini, çünkü kefil olunan borç, asıl borçlu şirket veya kefil olan şirket tarafından ödendiği zaman her iki şirketin de yükümlülüğünden düşeceğini, bu bağlamda müvekkil şirketlerin borca batıklık oranları ayrı ayrı hesaplandıktan sonra grup şirketlerinin, dolayısıyla müvekkil şirketlerin rayiç değer bilançoları konsolide edilerek mükerrerlik arz eden kefaletler nazara alınmayarak daha efektif, konsolide bir borca batıklık oranı bulmak gerektiğini, Müvekkil şirketler hakkında geçici mühlet süresinin 2 ay uzatılmasına ilişkin karar verildikten sonra bilirkişi incelemesi yaptırıldığını, buna rağmen, komiser raporunda 31.07.2018 tarihli mali tablolar dikkate alındığı, geçici mühlet sürecindeki olumlu veya olumsuz gelişmeler dikkate alınmadığı, gelinen aşamada, 5 ay önceki durumu gösterir mali tablolar üzerinden yapılan borca batıklık tespitinin kabulü mümkün olmadığını,Her iki şirket için sunulan revize projeler incelendiğinde; “firmamızın bünyesinde yaratılacak kaynaklar ile” denmek suretiyle tek mali kaynağın şirketlerin faaliyetlerine devam etmesi olmadığı; başka kaynakların da yaratılabileceği belirtildiği nitekim bu doğrultuda,13.02.2019 tarihli celsede ” mülkiyeti müvekkil Isıdem Tesisat Şirketine ait Eskişehir’deki fabrikanın rayiç değerden alıcı bulması halinde satılabileceği, yabancı ortak alımı konusunda görüşmeler yapıldığı ve ilerleyen süreçte bu konuda somut adımlar atılacağı” belirtildiği ayrıca müvekkil şirketler adına olmak üzere toplam 16 adet marka bulunduğunu ancak müvekkil şirketlerin marka değerleri geçici komiser heyeti tarafından da dikkate alınmadığını,Bu nedenle yerel mahkemenin kararının kaldırılmasını 1 yıllık kesin mühlet kararı ile geçici mühlet sürecindeki tedbirlerin aynen devamına karar verilmesini, HMK 389 ve İİK 287. maddeleri birlikte değerlendirilmek üzere geçici mühlet sürecindeki tedbirleri kapsar şekilde ihtiyati tedbir kararı verilmesini, karar tarihi ile istinaf başvuru tarihi arasında geçen sürede konulan hacizlerin kaldırılmasına, muhafaza tedbiri uygulanan malların müvekkile iadesine karar verilmesini, iik 36. maddesi gereğince iflas kararının uygulanmasının durdurulmasını, askıya alınmasını, istinaf etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE: Dava, İİK.nun 285 ve devamı maddelerince açılan konkordato talebine ilişkindir.Davacı şirketler …Anonim Şirketi dava tarihi itibariyle İstanbul Ticaret Sicil Memurluğu’na … sicil numarası, … Ticaret Limited Şirketinin de … sicil numarası ile kayıtlı olduğu, ticari merkezlerinin Tuzla/İstanbul adresinde bulunduğu, davanın İİK.nun 285/3 ve 154/1.maddesinde öngörülen yetkili mahkemede açıldığı anlaşılmaktadır.Mahkemece, davacı vekilinin vekaletnamesinde eldeki davayı açmak üzere özel yetkisine istinaden konkordato geçici mühleti verilmesi talebi üzerine davacı şirketler hakkında 17/09/2018 tarihinde 3 ay süreyle geçici mühlet kararı verilmiş ve her iki şirket içinde 3 kişilik tek bir komiser heyeti oluşturulmuş ve 14/12/2018 tarihinde mühlet süresi 2 ay uzatılmıştır. Konkordato geçici komiser heyetinden, yargılama aşamasında 09/11/2018, ve 06/02/2019 tarihli raporlar alınmıştır. Konkordato geçici komiseri raporlarında ve en son alınan raporda; özetle; davacı şirketlerin 4 aylık dönemde gerçekleştirmiş olduğu ciro ve kar verilerine bakıldığında 31/12/2018 tarihi itibariyle hedeflerin gerçekleştirilmesinde zorlanacağını, geçici mühlet verilmesinden itibaren nakit krizinin aşılamadığını, davacı şirketlerin geçmiş dönemlerde gerçekleştirmiş olduğu faaliyet karları dikkate alındığında proforma gelir tablosunda hedeflenen faaliyet karlarına konkordato sürecinde ulaşmasının zor olacağını, davacı şirketlerden… rayiç değerler üzerinden 31/07/2018 tarihi itibariyle borca batık durumda bulunduğu tespiti yapılmıştır.İİK 289. maddesinde konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olduğunun anlaşılması halinde borçluya 1 yıllık kesin mühlet verileceği düzenlenmiştir. Geçici heyet komiser raporunda izah edildiği üzere burada iyileşmeden söz edebilmesi için bilançosal bir iyileşme yeterli olmayıp başarılı bir iyileşme için yapısal (gerçek) bir iyileşmenin varlığı aranmalıdır. Bu sebeple konkordato talebi, sadece zaman kazanmaya yönelik bir talep olmayıp sürekli ve kalıcı bir iyileşme olasılığını konkordato projesi yardımıyla inanılır kılmalıdır. Bu sebeple Ön proje sadece dilek ve temenniler içeren soyut bir belge olarak anlaşılmamalı, mahkeme tarafından kesin mühlet verilebilmesi için ön projenin nasıl başarılı olacağı açıklanmalıdır. ( Selçuk Öztek / Ali Cem Budak, Müjgan Tunç Yücel, Serdar Kale, Bilgehan Yeşilova, Yeni konkordato Hukuku, 2. Baskı, Ankara 2019 s. 187 )Davacılar tarafından sunulan ön proje ve revizyon projede şirketin borçlarını ödeyebilmek için gerekli mali kaynağın sadece faaliyet karları ile sağlanacağı kararlaştırılmış sermaye artışı gibi şirkete nakit para girişini sağlayacak imkanlara başvurulmamış, lakin ön projede mühlet dönemi içerisinde hedefler tutmamış beklenen net satışların ancak yarısı sağlanabilmiş, faaliyet karı elde edilemediği gibi beklentinin üzerinde zarar gerçekleşmiştir. Ön projede beklenen hedefler gerçekleşmeyince revizyon proje sunulmuş ise de satışların ne şekilde artırılacağı ve öngörülen karın nasıl gerçekleşeceğine dair soyut ifade dışında gerekli veriler paylaşılmamıştır. Kaldı ki raporda da belirtildiği üzere davacı şirketlerin geçmiş dönemlerde (2014-2018 dönemi arası) gerçekleştirmiş olduğu faaliyet karları dikkate alındığında proforma gelir tablosunda hedeflenen faaliyet karlarına konkordato sürecinde ulaşması da mümkün görülmemektedir. Davacılar vekili istinaf nedenleri arasında müvekkil şirketlerin grup şirketi olduğundan borca batıklık durumlarının birlikte değerlendirilerek birbirine çapraz kefaletlerin dikkate alınmasını istemiştir. Yargıtay emsal kararlarında da izah edildiği üzere konkordatonun tasdiki talebinin birlikte istenmesine engel yoksa da konkordatonun tasdiki için gerekli koşulların her bir borçlunun şahsında gerçekleşmesi ve konkordato teklif eden borçluların ayrı ayrı borç ve alacakları üzerinde durulması gerekmektedir. ( Yargıtay 19. H.D. 23/11/2006 tarih 2006/7121 E. 2006/10981 K. Sayılı karar). Bu nedenle gruba dahil şirketlerin hepsinin mal varlığı tek bir mal varlığı gibi mütalaa edilerek konkordato talebinde bulunmak mümkün değildir. Ayrıca davacı şirketlerin birbirlerine çapraz kefaletleri bulunsa da incelenen bilançoda banka ve leasing borçları kefaletten bağımsız her bir şirket için ayrı ayrı hesaplanmış, projede şirketlerin birbirlerine kefil olduğu miktarlar belirtilmiştir. Bu itibarla bir borca ilişkin kefaletin diğer şirketin pasifinde yer aldığı görülmemiştir.Davacılar vekili, revize projelerde tek mali kaynağın şirketlerin faaliyetlerine devam etmesi olmadığı, “firmanın bünyesinde yaratılacak kaynaklar” demek suretiyle başka kaynaklar da oluşturabileceği iddia edilmiş ise de somut olarak hangi kaynaklardan bahsedildiği belirtilmemiştir. Ciddiyetten uzak denetim imkanı bulunmayan soyut ifadelere ve hedeflere dayalı projenin başarıya ulaşmasından da bahsedilemez. Her ne kadar projenin geçici mühlet ve kesin mühlet zarfında özellikle komiserin yönlendirmesiyle ve hatta tasdik aşamasında mahkemenin müdahalesiyle değiştirilerek netleştirilebilmesi ve böylece alacaklılar toplantısına başlangıçtaki ön projeden farklı bir konkordato projesi sunulması mümkün ise de İİK’nın 287. maddesinde “geçici mühletin toplam süresi beş ayı geçemez” ve 289. Maddesinde ” mahkeme, kesin mühlet hakkındaki kararını geçici mühlet içinde borçluyu ve varsa konkordato talep eden alacaklıyı duruşmaya davet eder. Geçici komiser, duruşmadan önce yazılı raporunu sunar ve mahkemece gerekli görülürse, beyanı alınmak üzere duruşmada hazır bulunur. Mahkeme yapacağı değerlendirmede itiraz eden alacaklıların dilekçelerinde ileri sürdükleri itiraz sebeplerini de dikkate alır” hükmüne yer verilmiştir. Davacılara 17/09/2018 tarihinde geçici mühlet kararı verildiğine göre en geç 17/02/2019 tarihinde kesin mühlet kararı verilmesi gerekmektedir. Davacılar vekili 13/02/2019 tarihli duruşmada davacı … adına kayıtlı diğer davacı … faaliyet alanında kullanımdaki tek gayrimenkul olan Eskişehir’deki fabrikanın gerekirse ileride rayicinin yakalanması halinde satılabileceğini ve şirkete iki yabancı ortak almaya planladıklarını beyan etmiş ise de kesin mühlet kararın verilmesi için kalan son dört gün içinde bu hususlarda yeni bir çalışma ve hazırlık yapılarak tekrardan bir revizyon projesi düzenlenmesi ve İİK ‘nın 289. Maddesindeki prosedürün uygulanması mümkün değildir. Kaldı ki satışı düşünülen fabrika, davacı … tek gayrimenkulü olup diğer davacının faaliyet alanınında çalışmaktadır. Bu nedenle tasfiye şeklinde konkordato talep edilemeyeceği gibi fabrikanın satışı birlikte faaliyet karına dayalı konkordato talebinin başarıya uluşması da mümkün değildir.Mahkemece, İİK’nın 292 maddesinde kesin mühlet içinde konkordato talebinin reddi ile iflasın açılması ve aynı kanunun 287/5 maddesinde aynı hükümlerin geçici mühlet hakkında kıyasen uygulanabileceği hususları düzenlendiğini, davacı şirketlerden … Şirketinin ayrıca rayiç değerlere göre -14.987.812,11 TL borca batık olduğu, İİK’nın 292. Maddesi uyarınca borçlunun konkordato projesinin inandırıcı ve gerçekçi olmadığı, malvarlığının korunması için iflasına karar verilmesi gerektiğinden davacı şirketin iflasına karar verilmiştir.İİK.nun Geçici Mühlet başlıklı 287/5.maddesi “291 inci ve 292 nci maddeler, geçici mühlet hakkında kıyasen uygulanır.” hükmünü içermektedir.Yine aynı yasanın Kesin Mühlet İçinde Konkordato Talebinin Reddi ile İflâsın Açılması başlıklı 292.maddesi gereğince:”İflâsa tabi borçlu bakımından, kesin mühletin verilmesinden sonra aşağıdaki durumların gerçekleşmesi hâlinde komiserin yazılı raporu üzerine mahkeme kesin mühleti kaldırarak konkordato talebinin reddine ve borçlunun iflâsına resen karar verir:a)Borçlunun malvarlığının korunması için iflâsın açılması gerekiyorsa.b)-Konkordatonun başarıya ulaşamayacağı anlaşılıyorsa.c)-Borçlu, 297 nci maddeye aykırı davranır veya komiserin talimatlarına uymazsa.d)-Borca batık olduğu anlaşılan bir sermaye şirketi veya kooperatif, konkordato talebinden feragat ederse.İflâsa tabi olmayan borçlu bakımından ise birinci fıkranın (b) ve (c) bentlerindeki hâllerin kesin mühletin verilmesinden sonra gerçekleşmesi durumunda, komiserin yazılı raporu üzerine mahkeme kesin mühleti kaldırarak konkordato talebinin reddine resen karar verir.” hükmüne yer verilmiştir.
Bu sebeplerden ilki borçlunun mal varlığının koruması için iflasına açılmasının gerekli olmasıdır. Özellikle borçlunun işletmesinin devamı, önemli ve hissedilir ölçüde, aktiflerin azalmasına ve pasiflerin artmasına yol açmaktaysa ve bu durum konkordato süreci içinde geri dönüşü olmayana bir aktif pasif dengesizliğine yol açacağı öngörülüyorsa; iflasın derhal açılması ile borçlunun mal varlığının tasfiye sağlanmak suretiyle daha iyi bir tatmin elde edileceği tahmin ediliyorsa, işletmenin devamı mümkün gözükmüyor yahut çok düşük bir ihtimal ise, malvarlığının korunması için kesin mühlet kaldırılarak iflasın açılması zorunludur. ( Selçuk Öztek/ Ali Cem Budak, Müjgan Tunç Yücel, Serdar Kale, Bilgehan Yeşilova, Yeni konkordato Hukuku, 2. Baskı, Ankara 2019 s. 315 – 316 ). Her ne kadar davacılar vekili istinaf dilekçesinde davacı şirketin özkaynakların tespiti yönünden yapılan değerlendirmenin doğru olmadığını, borca batıklık tespitinde leasing ile alınan mal, lesing şirketinin aktifinde görünse de borç ödendikçe firma aktifine kaydolunduğunu ve borcun tamamlanması ile birlikte tamamen firmanın mülkiyeti geçtiği bu anlamda leasing şirketlerine borcun ağırlıklı bir kısmı ödenmiş olan bir varlığın, hiç değeri yokmuşçasına aktiften düşülerek yapılan borca batıklık tespitinin yanlış olduğunu savunmuş ise de finansal kiralama konusu edilen malların mülkiyetinin ancak finansal kiralama borçlarının tamamen ödenmesi halinde kiracıya devredileceği ilkesi karşısında, kira bedelinin ödenen belli bir kısımını bilançonun aktif değerlerine kayıt altına alınmamasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Kaldı ki İİK ‘nın 292. Maddesine göre iflas kararı verilebilmesi için borca batıklık şartı aranmamaktadır. Dosyaya sunulan raporlarda anlaşıldığı üzere davacı şirketin 31/07/2018 tarihi itibariyle rayiç değerler üzerinden öz kaynaklarının -14.987.812,11 TL borca batık olduğu, kaydi değerler üzerinden öz kaynaklarında ise 4 aylık mühlet süresi içerisinde 1.340.306,59 TL azalış olduğu, şirketin öz kaynakları ve birikmiş borcu, gerek geçmiş dönemler gerekse mühlet dönemi içerisindeki faaliyet karları dikkate alındığında ileride kapanması mümkün gözükmediği gibi daha fazla aktif – pasif dengesizliğine yol açacağı bu nedenle işletmenin devamı mümkün gözükmediğinden iflas kararı verilmesi yerindedir. Sonuç olarak her ne kadar davacı tarafça, istinaf dilekçesinde özetle, geçici komiser heyeti raporlarının eksik ve yetersiz oldukları, yanlış tespitler içerdiği ve hatalı sonuçlara ulaşıldığı iddia edilmişse de, yukarıda açıklandığı üzere, geçici komiser heyeti raporlarının dosya kapsamına uygun olduğu, dosyadaki verilere göre, davacı tarafça sunulan konkordato projesinin başarıya ulaşma şansının bulunmaması nedeniyle İİK 292.maddsi uyarınca mahkemece, davacıların kesin mühlet talebinin reddine, geçici mühletin kaldırılmasına, borçlulardan Isıdem Yalıtım Şirketinin iflasına dair verilen karar esas ve usul yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353.1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;1-Dosya kapsamı ve delil durumuna göre İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan HMK’ nın 353/1.b.1 Maddesi gereğince davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan REDDİNE,2- Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 68,20 TL başvuru harcı ile istinaf kanun yolu başvuru harcı 121,30 TL olmak üzere toplam 189,50 TL harcın davacının peşin olarak yatırdığı 331,40 TL’den mahsubu ile arta kalan 141,90 TL harcın talep halinde davacı tarafa iadesine,3-Davacı tarafın yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerine bırakılmasına,4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma yapılmadığından istinaf vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 361/1.fıkrası uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.10/10/2019