Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/735 E. 2021/828 K. 01.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/735 Esas
KARAR NO: 2021/828
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/10/2018
NUMARASI: 2018/514 Esas, 2018/1141 Karar
DAVA: ALACAK (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 01/07/2021
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı … Limited Şirketi vekili 04/08/2014 tarihli dava dilekçesi ile; müvekkili şirketin danışmanlık alanında faaliyet gösterdiğini, halka arz, şirket birleşme ve satın almalar, finansal borç – yeniden yapılandırma ve limit tesisi, vergi danışmanlığı ve vergi anlaşmazlıklarını giderme ve benzeri ticari şirketler için pek çok hayati konuda danışmanlık hizmeti verdiğini, davalı şirketin ise altında birden fazla şirketin bulunduğu bir şirketler grubunun tepe şirketi konumunda bulunan bir holding şirketi olduğunu, davalı şirketin tahıl, un ve maya üretimi, hazır fırıncılık ve pastacılık, ekmek sanayi ve benzeri alanlarda Türkiye’de alanında en büyük şirketlerden biri olarak bilindiğini, davacı müvekkili şirket ile davalı … arasında 2012 yılından itibaren ticari ilişkinin başladığını, bugüne kadar pek çok kere finansal alanda davalı … bünyesinde bulunan şirketlere ve davalı şirkete hizmet verdiğini, davalının iştirakı olan … Holding A.Ş ile ilk olarak 26/11/2012 tarihinde sözleşme yapıldığını, sözleşme gereğince müvekkili tarafından finansal kaynak temini konusunda danışmanlık hizmeti verildiğini, %1’lik danışmanlık ücreti için 03/04/2013 tarihli faturanın düzenlenerek gönderildiğini, fatura karşılığının davalının iştirakı olan şirket tarafından ödendiğini, 28/03/2013 tarihinde şirketin faaliyet konusu kapsamındaki işler için ihtiyaç duyabileceği finansal kaynakların başta … Bankası ve … olmak üzere finansal kuruluşlardan temini ve mevcut teminat olanaklarına uygun olarak yapılandırılması konularında iki adet sözleşme imzalandığını, danışmanlık hizmeti verilip bu hizmetin karşılığı … A.Ş tarafından ödendiğini, davalı … ile müvekkili şirket arasındaki anlaşmanın ise uzun yazışma ve müzakerelerden sonra 23/05/2013 tarihinde akdedildiğini, bu kez sözleşmenin şirketler topluluğunun ana şirketi davalı tarafından yapıldığını, sözleşme ile davalı şirketin yurt içi finansal kurumlar nezdinde ki mevcut kredilerinin yapılandırılması konusunda müvekkili şirketin danışmanlık hizmeti vermesinin kararlaştırıldığını, bu sözleşmeyi de yetkili olduğunu belirterek yönetim kurulu başkanı …’in imzaladığını, sözleşmeye göre 100.000.000,00 TL yapılandırmaya kadar hizmet bedelinin ödenmeyeceği, sözleşme hükümlerine göre yapılandırma tutarları arasında danışmanlık bedellerinin belirlendiğini, diğer sözleşmelerde olduğu gibi bu sözleşmeninde tüm grubun ana hissedarı olan yönetim kurulu başkanı ve a grubundan birinci derece imza yetkilisi … tarafından imzalandığını, başka bir anlatımla …’in şirket bünyesinde en yetkili isim, piramit yapının arkasında en büyük ortak olduğunu, … tarafından 20/05/2013 tarihinde ise şirketin A Grubu birinci derece imza yetkililerinden … Holding Finansman Direktörü … tarafından yeniden finansman ve kredi kullanım koşulları ile bankalar ile yapılan yazışma ve toplantı notları ile şirket içi yazışmalarının müvekkili şirket yetkilisi ….i’ye gönderildiğini, tarafların danışmanlık hizmeti verilmesi hususunda anlaşması ile birlikte müvekkili şirket tarafından danışmanlık hizmeti verilmeye başlandığını, davalı … ve dava dışı holding iştirakı şirketler ile birlikte müvekkili şirket arasında defalarca benzer konularda danışmanlık sözleşmelerinin imzalandığını, danışmanlık hizmet bedellerinin ödenmemesi üzerine müvekkili şirket tarafından 01/04/2014 tarihinde 1.000.000,00 TL + %18 KDV bedeli ile toplam 1.180.000,00 TL bedelli fatura düzenlendiğini, faturanın davalıya gönderildiğini, ancak davalının fatura borcunu ifa edimini yerine getirmediğini ve almış olduğu danışmanlık hizmetini inkar ettiğini iddia ederek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla müvekkilinin danışmanlık hizmeti ve damga vergisi alacağı olarak toplam 1.010.939,32 TL alacağın borcun muaccel hale gelmesinden sonra haklı ihtar yerine geçen takip tarihi itibariyle işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili, 29/09/2015 havale tarihli dilekçe ile bilirkişi raporu sonucunda haklılıklarının ispatlandığını belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, müvekkili şirketin danışmanlık hizmet bedeli olarak 1.000.000,00 TL, 10939,32 TL damga vergisi bedeli ve 180.000,00 TL KDV alacağı olmak üzere toplam 1.190.939,92 TL’nin ihtar tarihinden itibaren reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, yazılı sözleşmenin geçerli olmaması halinde taraf şirket yetkilileri arasındaki elektronik posta yolu ile gönderilen mesajlar sonucu icap ve kabul şartlarının gerçekleştiğini, yazılı olmayan bir sözleşme oluştuğunu ve nedensiz zenginleşme hükümlerine göre dava konusu edilen bedelin talep edildiğinin belirtildiğini, dava dilekçesine ekli sözleşme fotokopisinin incelenmesinden, sözleşmenin tarafı olarak … Holding A.Ş.’nin yer aldığı, son sayfada ise … A.Ş unvanlı farklı bir tüzel kişinin yer aldığı, bu unvanın üzerinin çizildiği, HMK 207.maddenin amir hükmü gereği ayrıca onanmamış olduğu, çizilen ve onanmayan şirket unvanın altına … A.Ş kaşesi basıldığını ve tek bir imzanın bulunduğunu, TTK 372.maddesi gereğince, şirket adına imza yetkisine haiz kişilerin şirketin unvanı altında imzalar atacağını, 30/01/2013 tarihli sicil gazetesinde müvekkili şirketin nasıl temsil ve ilzam edileceğinin düzenlendiğini, sözleşmede icap – kabul şartlarına uygun olmaması nedeniyle imzaların tamamlanmayıp tasdiklerinin yapılmadığını, davacı tarafından sunulan … tarafından …’ye yazıldığı anlaşılan 14/05/2013 tarihli elektronik postada, davacının üstlendiği belirtilen dosyaların müvekkili şirketin danışmanı … tarafından hazırlandığının açıkça belirtildiğini, davacının iddia etmiş olduğu hizmetleri vermiş olması halinde Ekim 2013 değil bazı bankalarla 20/12/2013 tarihinde refinansman ve sendikasyon kredisi sözleşmesinin imzalandığını, bazı bankalarla refinansman sözleşmesi yapılamadığını, bir banka tarafından 19/11/2013 tarihinde grup şirketleri aleyhine icra dosyasında haciz uygulandığını, Şubat 2014 tarihinde ek kredi kullanılmadığını, sadece kullanılmış kredi niteliğinde değişiklik olduğunun bilinmesi gerektiğini, yukarıda açıklanmaya çalışılan hususlar gereğince davacının iddia ettiği hizmetlerin ifa edilmediğini, dava dilekçesinde işin ifası olarak tamamen bir kaç sonuçsuz toplantının gösterildiğini, üzerine bina inşa edildiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davacı şirket yetkilisi tarafından, 21/10/2016 tarihli dilekçe ve ekli belgeler dosyaya ibraz edilerek, 05/05/2016 tarihli temlik sözleşmesinin yetkilisi olduğu şirket ve … arasında akdedildiğini, bu noktada yetkilisi olduğu şirkete ait tüm hak ve yetkilerin …’na temlik edildiğini belirtmiştir.
İSTANBUL ANADOLU 4.ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN 2014/807 ESAS, 2016/999 KARAR VE 28/12/2016 TARİHLİ KARARI İLE; Mahkemece; uzman bilirkişi kurulunun gerekçeli ve denetime elverişli raporu dosya kapsamına usul ve yasaya uygun bulunarak aynen benimsenip hükme esas alındığı, benimsenen bilirkişi raporu, taraflar arasındaki elektronik postalar, banka yazıları, damga vergisi beyannamesi ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davacı ile davalının görünüşte temsil yetkilisiyle yaptığı 23/05/2013 tarihli danışmanlık sözleşmesinden dolayı, davacının sözleşme içeriğinde belirtilen türden danışmanlık hizmetlerini verdiği, davacı tarafca verilen hizmetlerin davalı tarafça kabul edilerek sözleşmeye zımnen icazet verilmiş olduğu, sözleşmedeki hizmetleri yerine getiren davacının, menfaat temin edip zenginleşen davalıdan sözleşmede kararlaştırılan 1.180.000,00 TL danışmanlık ücret alacağı ile 10.939,32 TL damga vergisi bedelini talepte haklı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
DAİREMİZİN 2017/266 ESAS, 2017/283 KARAR VE 23/03/2017 TARİHLİ KARARI İLE: “… Dava dilekçesinin davalıya tebliğ tarihi olan 12/08/2014 tarihinden sonra (HMK.nun 104.maddesi göz önüne alındığında) yasal süresi içinde verilen 05/09/2014 tarihli cevap dilekçesinde yetki itirazında bulunulduğuna, sözleşme de mahkemece geçerli kabul edildiğine ve sözleşmenin Uyuşmazlıklar başlıklı 4.maddesinde yetkili mahkemenin İstanbul Mahkemeleri olduğu kararlaştırıldığına göre mahkemece yetki ilk itirazı konusunda bir karar vermeden davanın esası hakkında hüküm kurması doğru olmamıştır. Sonuç olarak yukarıda yapılan açıklamalar ışığında davalı vekilinin istinaf talebinin bu yönden kabulü ile sair yönler incelenmeksizin ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, 6100. Sayılı HMK’nın 354/1. Maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 353/1a,6. maddesi gereğince yukarıda açıklandığı üzere gereği için dosyanın mahkemesine iadesine karar vermek gerekmiş olup aşağıdaki hüküm kurulmuştur… ” gerekçesiyle davalı tarafın istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.
İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN 2017/419 ESAS, 2017/1358 KARAR VE 20/12/2017 TARİHLİ KARARI İLE; Dava dilekçesine karşı yasal süresinde yetki itirazında bulunulduğu, taraflar arasında akdedilen sözleşmede oluşacak uyuşmazlıklar için yetkili mahkemelerin İstanbul Mahkemeleri olduğunun belirlendiği, istinaf ilamınında göz önüne alınması durumunda mahkemenin yetkisizliğine, dosyanın karar kesinleştiğinde ve talep halinde İstanbul Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. Yetkisizlik kararına karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
DAİREMİZİN 2018/449 ESAS, 2018/680 KARAR VE 11/04/2018 TARİHLİ KARARI İLE; ” … Taraflar arasında imzalanan ve davalı tarafından geçersizliği ileri sürülen sözleşmenin geçerli olduğu kabul edilerek yetki şartına bağlı olarak mahkemece verilen yetkisizlik kararında bir isabetsizlik bulunmadığından davalı vekilinin istinaf taleplerinin reddine karar vermek gerekmektedir. Sonuç olarak yukarıda yapılan açıklamalar ışığında ilk derece mahkemesinin kararında usul veya esas yönünde hukuka aykırılık bulunmadığından 6100. Sayılı HMK’nun 354/1. Maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 353/1b.1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiş olup, aşağıdaki hüküm kurulmuştur… ” gerekçesiyle davalı tarafın istinaf başvurusunun reddine dair kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verilmiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: Mahkemece; yapılan yargılama, davacının iddiaları, davalının beyanları, icra dosyası, bilirkişi kök ve ek raporları, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; hüküm kurmaya elverişli bulunan bilirkişi raporunda da ayrıntılı olarak anlatıldığı üzere, davacı ile davalının görünüşte temsil yetkilisiyle yaptığı 23/05/2013 tarihli danışmanlık sözleşmesinden dolayı, davacının sözleşme içeriğinde belirtilen türden danışmanlık hizmetlerini verdiği, davacı tarafca verilen hizmetlerin davalı tarafca kabul edilerek sözleşmeye zımnen icazet de verilmiş olduğu, yetkisiz mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesinde ayrıntılı şekilde yazılı olduğu üzere davalı şirketin … Bankası, … Bankası, …, … Bankası, …, … ve …’tan kullandığı kredilere ilişkin borçlarının yapılandırıldığı, toplam yapılandırılan borç miktarının 250.000.000,00 TL üzerinde olması halinde davacının 1.000.000,00 TL ücrete hak kazanacağı, ayrıca söz konusu ücretin %18 KDV’si olup, 180.000,00 TL ile 10.939,32 TL damga ücreti alacağının oluştuğu ve sözleşmedeki hizmetleri yerine getiren davacının, menfaat temin edip zenginleşen davalıdan sözleşmede kararlaştırılan 1.180.000,00 TL danışmanlık ücret alacağı ile 10.939,32 TL damga vergisi bedelini talepte haklı olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile 1.190.939,32 TL’nin 06/05/2014 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar, yasal süre içerisinde davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir. Davalı vekili istinaf nedenleri olarak; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi tarafından uyuşmazlığın esasına girilmeksizin yetkiye dair usul hatası üzerinde durulduğunu, öncelikle belirtilmesi gerekenin müvekkili şirketin temsil ve ilzama yetkili imzaları taşımayan sözleşmedeki yetki şartının hangi gerekçelerle geçerli kabul edildiğine ilişkin mahkeme kararında açıklama bulunmadığını, davacıların defterlerinin delil niteliğinde olmadığını, müvekkili defterlerinin delil niteliğini taşıdığını ve dava konusu faturaların ticari defterlerde bulunmadığının tespit edildiğini, esasa ilişkin olarak da TTK 372/1.maddesi gereğince şirket adına imza yetkisine haiz kişilerin şirketin unvanı altında imza atacaklarının düzenlendiğini, davacı şirketin basiretli hareket ediyor olmasının yasal bir zorunluluk olduğunu belirterek, cevap dilekçesindeki savunmalarını özetledikten sonra, bilirkişi raporunda işin ifasına yönelik olarak delil kabul edilen dikkati çeken diğer bir hususunda, grup mali işler koordinetörü … tarafından gönderildiği belirtilen 2013 Mayıs ve Ağustos ayları arasındaki elektronik postalar olduğunu, bahse konu kişinin SGK çıkış bildirgesinin dosyaya sunulduğunu ve …’ın 14/02/2013 tarihinde şirketteki görevinden ayrıldığının ibraz edildiğini, mahkemece kabule göre ifa yönünden konunun incelenmesi halinde ise yetkili imzaları taşımayan sözleşmenin yetkilendirme başlıklı birinci maddesinde kredi yapılandırma görüşmeleri için davacıya yetki verilmesinden söz edildiğini, oysa bu işlemler için kendisine verilmiş ne bir yetki belgesi ne de vekaletnamenin davacı tarafından sunulamadığını, davacı tarafça sunulan … tarafından …’ye yazıldığı anlaşılan 14/05/2013 tarihli elektronik postada davacının üstlendiği belirtilen dosyaların müvekkili şirketin danışmanı … tarafından hazırlandığının açıkça belirtildiğini, açıklanmaya çalışıldığı üzere davacının iddia ettiği hizmetlerin ifa edilmediğini, müvekkili şirket yetkilileri tarafından imzalanmayan bir sözleşme yapıldığını, bu sözleşmenin bilirkişiler ve mahkemece geçerli kabul edildiğini ve davacının danışmanlık hizmeti olarak 1.180.000,00 TL’ye hak kazanıldığı sonucuna varıldığını, davacı şirketin Adana’da bir gübre şirketinin adresine taşındığını ve şirket hisselerinin tamamının maliki …’nin imzası ile davada iddia edilen danışmanlık ücretinin şirketin münferiden temsil ve imzaya yetkili …’na temlik ettiğinin görüldüğünü, bu durumun hukuksal çerçevede değerlendirilmesinin mümkün olmadığını iddia ederek, kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava; Danışmanlık Hizmet Bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Dosya kapsamından; 23/05/2013 tarihli sözleşmenin bulunduğu, sözleşmenin birinci sayfasında taraflar olarak davalı şirketin ve davacı şirketin gösterildiği, sözleşmenin son sayfasında ise davacı şirket imzasının mevcut olduğu, alt kısımda ise … A.Ş unvanı üzerinin çizilerek davalı şirket kaşesinin ve imzanın yer aldığı, sözleşmenin birinci maddesinde yetkilendirmenin düzenlendiği, sözleşme konusunun, konu başlığı altında, bu sözleşme ile … Holding’in yurt içi finansal kurumlar nezdinde ki mevcut kredilerinin yapılandırılması hakkında şirkete danışmanlık hizmeti vereceği şeklinde belirtildiği, yetkilendirme bölümünde şirketin yurt içi finansal kurumlar nezdinde ki mevcut kredilerinin yapılandırılması için danışmanlık verilmesi, kurum yetkilileri ile yeniden yapılandırılmaları sırasında görüşmeler yapılmasını arzu ettiği ve …’ı bu hizmetleri vermesi konusunda sözleşmede yer alan hükümler çerçevesinde danışman tayin edildiği, bu hususta tam yetkili olarak hareket etmesi hususunda belirtildiği, yurt içi finansal kurumlar nezdinde ki mevcut kredi vadelerinin yapılandırılması amacıyla başvuru dosyasının hazırlanması ile kurum yetkilileri ile yapılacak görüşmelerin yürütülmesinde şirkete iş bu sözleşmede yer alan hükümler çerçevesinde danışmanlık hizmeti vermeyi kabul ettiği, ikinci maddede, yapılandırma dosyasının hazırlanması ve görüşmelerin yürütülmesi hususunun düzenlendiği, dördüncü maddede ücretler ve masraflar üst başlığı altında danışmanlık hizmet bedelinin şirketin …’a mevcut yurt içi finansal kurumlar nezdinde mevcut kredilerin tekrar yapılandırıldığına dair bilginin tebliğ edilmesini takiben 100.000,00 TL’lik yapılandırmaya kadar hizmet bedelinin ödenmeyeceği, 100.000,00 TL dahil 200.000,00 TL arasında gerçekleşen yapılandırma için 400.000,00 TL’yi 30 gün içerisinde, 200.000,00 TL dahil 250.000,00 TL arasında gerçekleşen yapılandırma için yukarıdaki ücrete ek olarak 300.000,00 TL’yi izleyen 60 gün içerisinde, 250.000,00 TL üzeri gerçekleşen yapılandırma için madde a ve b’ye ek olarak 300.000,00 TL’yi izleyen 60 gün içerisinde …’ın detayları verilen hesaplarına nakden ve defaten ödemeyi kabul ve taahhüt ettiklerinin belirtildiği, masraflar kısmında ise damga vergisininde şirket tarafından imzalanacağının ifade edildiği, sözleşme süresinin altı ay olarak geçerliğinin düzenlendiği, süre bitiminde feshedileceğinin yazılı olarak bildirilmediği taktirde üç ay daha kendiliğinden uzayacağına yer verildiği, davacı şirket yetkilisi … tarafından davalı grup şirket adına imza attığı belirtilen … arasında mail yazışmasının olduğu, 02/06/2014 tarihli … tarafından yazılan mailde, konuştukları gibi beş yıl vadenin üzerine yapılandırdığımız meblağ üzerinden 100 milyon TL için 500 bin TL, 250 milyon TL ve üzeri için 1 milyon TL ve 100-250 Milyon TL arasında kalan yapılandırma için pro rata hesaplanmak üzere 500 bin ila 1 milyon TL başarı primi ödemeye mutabık olduklarının belirtildiği, yazışmaların aynı kişiler arasında gerçekleştirildiği, 12/05/2013 tarihli yazışmanında aynı mahiyette olduğu, 13/05/2013 tarihli … tarafından davacı şirket yetkilisine gönderilen mailde, yapılandırma tanımında ileride sorun çıkmasının endişesini taşıdığı ve benzeri hususa yer verdiği, 12/05/2013 tarihli mailde, davacı yetkilisinin …’e göndermiş olduğu mailde, sözleşme ile ilgili yapılandırma koşulunun olduğu üzerinde görüş teatisinde bulunulduğu, birden fazla e-postanın mevcut olduğu, davacı şirket tarafından davalı şirket hakkında İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında 06/05/2014 tarihli ilamsız takip başlattığı, takibe konu olarak 1 Milyar TL’ye finansal danışmanlık hizmet alacağı ve ferileri olmak üzere 1.222.946,86 TL alacağın tahsili amacıyla icra takibi başlatıldığı, davalı vekilinin icra takibine karşı itiraz ettiği, davacı alacaklının takibe, vergi dairesi tarafından düzenlenmiş olan 10.939,92 TL tahakkuk fişini ve 1 Milyar TL üzerinden düzenlenen damga vergi beyanname örneğini eklemiş olduğu, davacının daha sonra iş bu alacak davasını açtığı, 01/04/2014 tarihli faturanın 1.180.000,00 TL tutarında düzenlendiği, davalı şirket tarafından faturaya konu hizmetin alınmadığı gerekçesiyle iade edildiği, 30/01/2013 tarihli 8247 sayılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi örneğinden davalı … A.Ş.’nin 17/01/2013 tarihli yönetim kurulu kararlarının tescil ve ilamına ilişkin olduğu, 24/12/2012 tarihli yönetim kurulu toplantısındaki toplantı tutanağında, … A.Ş ( …), … A.Ş ( … ve benzeri unvan ve kişilerin yer aldığı, yönetim kurulu başkanlığına … A.Ş’nin oy birliği ile seçilmiş olduğunun belirtildiği, şirketin temsil ve ilzamı ile ilgili olmak üzere imza yetkilerinin birici ve ikinci derecesinin iki gruba ayrılmak suretiyle üç derece olarak düzenlendiğine yer verildiği, birinci derece ( A ) gruba imza yetkililerinden … ve …’nin müşterek imzaları ile veya birinci derece imza yetkililerinden herhangi bir kişinin … veya … ile atacakları müşterek imzaları ile şirketi her konuda temsil ve ilzama yetkili olduklarının belirtildiği, birinci derece ( A ) grubu imza yetkililerinden ikisi veya birinci derece ( A ) grubu imza yetkililerinden biri ve birinci derece ( B ) grubu imza yetkililerinden birinin şirketi müşterek imzaları ile temsil ve ilzam edeceği hususların düzenlendiği anlaşılmıştır. Uyuşmazlık; davacı tarafça dosyaya ibraz edilen danışmanlık hizmet sözleşmesinin davalı şirket yönünden geçerli olup olmadığı, davalı şirketi temsile yetkili kişi tarafından imzalanıp imzalanmadığı ve davacının dava konusu yapmış olduğu sözleşme içerisindeki danışmanlık hizmetlerini davalı şirkete verip vermediği ile ücrete hak kazanıp kazanmadığı ve mahkeme kararının usul ve yasaya uygun bulunup bulunmadığına ilişkindir. Mahkemece, tarafların tüm delilleri ve özellikle dava dışı bankalardan, bankalarla yapılan yapılandırma sözleşme örnekleri dosyaya ibraz edilmiş ve dosya üzerinde taraflara ait ticari defterlerle birlikte bilirkişi incelemesi yaptırılarak bilirkişi kurulu raporu ve ek raporu alınmıştır. 07/09/2015 havale tarihli bilirkişi heyet raporunda; tarafların iddia ve savunmaları tekrar edildikten sonra, her iki taraf arasında 23/05/2013 tarihli sözleşme düzenlendiği, sözleşmenin konusunun sözleşmede yer alan hükümler çerçevesinde danışmanlık hizmeti verilmesini kapsadığı, dördüncü maddesinde, toplam 1 Milyar TL danışmanlık ücreti ödeneceğinin ve sözleşmeye ilişkin damga vergisinin ise davalı tarafından ödeneceğinin kararlaştırıldığı, ticaret sicil kayıtlarına göre …’in davalı şirketin yönetim kurulu başkanı olduğu, birinci derece ( A ) grubu imza yetkililerinden … ve …’nin müşterek imzaları ile veya birinci derece imza yetkililerinden herhangi bir kişinin … veya … ile atacakları müşterek imzaları ile şirketi her konuda temsil ve ilzama yetkili olduklarının görüldüğü, sözleşmenin son sayfasının altında davalı şirketin yönetim kurulu başkanı olan birinci derece ( A ) grubu imza yetkililerinden …’in şirket kaşesi üzerine atılmış imzasının bulunduğu, sözleşmenin imzalanmasından önce taraflar arasında sözleşmenin akdedilmesi ile ilgili olarak detaylı görüşmeler yapıldığı, bu hususun e-mail yazışmalarından anlaşıldığı, daha sonrada sözleşme altının adı geçen tarafından imzalandığı, bu durum karşısında kanaatlerince davalı şirketin davacı şirket nezdinde sanki bu kişinin tek başına şirketi temsile yetkisi varmış gibi bir hukuki görünüm yarattığı, dolayısıyla doktrinde ve uygulamada kabul edilen ” görünüşte temsil yetkisi teorisi ” uyarınca söz konusu sözleşmenin davalı şirketi bağladığı hususunun kabul edilmesi gerektiği, kaldı ki bu durumda sözleşmenin davalı şirketi bağlamadığını ileri sürülmesinin aynı zamanda TMK 2.maddesi anlamında hakkın kötüye kullanılmasını oluşturacağı, kaldı ki bir an için sözleşmenin yetkili olmayan bir kişi tarafından imzalandığı kabul edilse bile sözleşmenin akdedilmesinden sonra davacı şirket tarafından davalı şirkete sözleşme içeriğinde belirtilen türden danışmanlık hizmeti verdiği ve davalı şirketinde bu hizmetleri kabul ettiği, dolayısıyla sözleşmeye zımnen icazet verdiği, bilindiği üzere yetkisiz temsilcinin akdettiği sözleşmeye şirket tarafından açıkça veya zımnen icazet verilmesi halinde bu sözleşmenin davalı şirketi bağlayacağını, ( TBK Madde 46 ) bu durum nedeniyle de sözleşmenin davalı şirketi bağladığının kanaatlerince kabul edilmesi gerektiğini, fatura tarihinin 01/04/2014, tutarının 1.180.000,00 TL olduğunu, fatura muhteviyatının ise 23/05/2013 tarihli sözleşmeye istinaden finansal danışmanlık hizmet bedeli faturası olduğu, davacının ibraz etmiş olduğu ticari defterlerin delil niteliğinde olmadığı, ticari defterlerde dava konusu faturanın davalı tarafa borç kaydedildiği, alacağının olduğunun tespit edildiği, davalı defterlerinin delil niteliğinde bulunduğu, dava konusu faturanın defter kaydında bulunmadığı belirtilerek, dava dışı şirketlerle yapılan ve davalı şirket yönetim kurulu başkanı ile yapılan ve yönetim kurulu başkanının şirket yetkilisi …’a göndermiş olduğu, e-mail yazışmaları ayrıntılı şekilde belirtilerek davacı şirketin davalı şirkete finansal yapılandırma konusunda 12/05/2013 tarihinde 16/05/2013 tarihine kadar davalı şirket yönetim kurulu üyesi ve sözleşme üzerinde imzası bulunan … ile mutabık kaldığının açıkça anlaşıldığı, sözleşme tarihinden sonra dosyaya gelen banka yazıları üzerinde yapılan inceleme sonucunda, kredi borç yapılandırmaları, dava dışı bankalarla yapılan sözleşmeler ayrı ayrı belirtildikten sonra, davalı şirket yetkilisi …’ın davacı şirket yetkilisine gönderdiği 02/08/2013 tarihli e-mailde … kısmının ilave edilmesini talep ettiği ve teşekkürlerini belirttiği, yine şirket yetkilileri ve temsilcileri arasındaki mail yazışmalarında kredilerle ilgili vade ve yapılandırmalarla ilgili hususların görüşüldüğü, ayrıntılı şekilde belirtildikten sonra sonuç olarak, davacı şirketin davalı şirketten KDV dahil 1.180.000,00 TL danışmanlık ücreti, 10.939,92 TL damga vergisi bedeli olmak üzere toplam 1.190.939,92 TL alacağının olduğu belirtilmiştir. Bilirkişi raporuna karşı taraf vekilleri beyan ve itirazlarını dosyaya ibraz etmişlerdir. İtirazları cevaplandırmak amacıyla bilirkişi heyeti tarafından 13/04/2016 havale tarihli ek bilirkişi raporu düzenlenmiş, ek bilirkişi raporunda; kök rapor özetlendikten sonra davalı itirazları ayrıntılı şekilde yazılırak cevaplandırılmıştır. Taraflar arasındaki 23/05/2013 tarihli sözleşmenin davalı tarafı bağlamayacağı hususunun kök raporda değerlendirildiği, yeniden yapılan incelemede kanaatlerinde bir değişiklik olmadığı, danışmanlık hizmetinin verildiğine ilişkin kanıtların kök rapordaki belirtilen mail ve yazışmalar olduğunu, bu yazışmalarda davacının sözleşme kapsamında davalıya danışmanlık hizmeti verildiğinin açıkça teyit edildiğini, davalı şirket yetkilisi … tarafından mail adresinden gönderilen maillerin kastedildiğini, maillerin davalı yetkilisi tarafından gönderildiğini, kök raporda belirtilen maillerin Mayıs, Ağustos 2013 tarihlerini taşıdığını, …’in incelenen ticari sicil kayıtlarına göre davalı şirket ortağı ve yönetim kurulu başkanı olduğu ve aynı zamanda davalı şirket kaşesi ile düzenlenen sözleşmede de imza sahibi olduğunu, SGK bildirgesinde … adlı şahsın 14/02/2013 tarihinde … A.Ş firmasından ayrıldığının belirtildiğini, SGK bildirgesindeki işveren firma ismi ile davalı firma unvanın örtüşmediğini, başka bir deyişle … Mali İşler Koordinatörü sıfatıyla 20/05/2013 tarihinde mail gönderen …’ın davalı şirketten değil, dava dışı bir şirketteki görevinden ayrıldığının anlaşıldığını, kaldı ki …’ın davalı şirketten 14/02/2013 tarihinde ayrıldığı kabul edilse bile bu durumun davalı şirket yönetim kurulu başkanı … tarafından gönderilen mailler çerçevesinde kanaatlerini değiştirmeye etkili olmadığını, davalının son itirazının kredi sözleşmeleri ile ilgili olduğunu, davalı vekili tarafından refiransman ve sendikasyon kredi sözleşmesinin davacının iddia ettiği gibi Ekim 2013’te değil 20/12/2013 tarihinde imzalandığını, böyle bir kredi kullanılamadığını beyan ettiği, kök raporda sözleşmenin 20/12/2013 tarihinde imzalandığının belirtilmiş olup kredi veren bankaların limitlerinin açıklandığı, sözleşmede kredi alanlar olarak davalı şirketin ismininde geçtiği, sonuç olarak, kök raporda vardıkları sonucu değiştirir nitelikte bir konunun bulunmadığı belirtilmiştir. Yetkisiz mahkemece, bilirkişi rapor sonucuna göre davanın kabulüne karar verilmiştir. Dairemizin kararı sonrasında ise yetkili mahkeme bilirkişi raporunun yeterli ve dosya kapsamına uygun olduğu belirterek davanın kabulüne karar vermiştir. Bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen kök ve ek rapor, dosya kapsamına uygun, yeterli ve gerekçelidir. Bu anlamda, davalı vekilinin bilirkişi raporuna karşı yapmış olduğu itirazlarının yerinde olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Alacak konusu olan 23/05/2013 tarihli danışmanlık hizmet sözleşmesinin son sayfasındaki davalı şirket kaşesi üzerinde imzası bulunan …’in, davalı şirketin yönetim kurulu başkanı ve aynı zamanda birinci derece ( A ) grubu imza yetkililerinden olduğu, ancak şirketi tek imza ile temsil ve ilzama yetkili olmadığı hususu tarafların kabulündedir. Ancak dava dilekçesinde ekli ve dosyaya ibraz edilen mail yazışmalarında, davacı şirket yetkilisi ve davalı şirket yetkilisi ve ilgilileri tarafından sözleşmeye ilişkin yazışmaların gerçekleştirildiği ve özellikle de dava dışı bankalar tarafından verilen cevabı yazı ve eklerinden bilirkişi kök ve ek raporda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere davacı şirketin sözleşme kapsamındaki hizmetlerini yerine getirdiği, davalı şirketin kredi ve benzeri konulardaki danışmanlık hizmetini gerçekleştirmiş olduğu ve davalı şirketin yapılan bu hizmetleri kabul ettiği anlaşılmaktadır. Sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan, 6098 sayılı TBK’nın 46.maddesinin üst başlığı yetkisiz temsildir. Madde içeriğinde, bir kimsenin yetkisi olmadığı halde temsilci olarak bir hukuki işlemi yaparsa bu işlemin ancak onandığı taktirde temsil olunanı bağlayacağı ifadelerine yer verilmiştir. Somut davada, temsil olunan davalı şirketin mail yazışmalarından ve sözleşme konusu hizmetlerin kabul edilmesinden dolayı yetkisiz temsile onay verildiğinin anlaşılması gerekmektedir. Bu durumda, davalı vekilinin sözleşmenin geçersiz olduğuna dair istinaf nedenleri TMK’nın 2.maddesi ve ilgili yasal düzenlemeler kapsamında yerinde görülmemiştir. Diğer taraftan bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere, doktrin ve uygulamada bu tür temsilciliğe, görünüşte temsil yetkisi olarak kabul şekli itibariyle sözleşmenin davalı şirketi bağladığının kabulü de kaçınılmaz olacaktır. Her ne kadar, davalı şirket vekili tarafından dava konusu faturanın kabul edilmeyerek iade edildiğini, faturanın kendi defterlerinde kayıtlı olmadığını, davacı defterlerinde kayıtlı olmasına rağmen davacı defterlerinin delil niteliğini taşımadığını savunmuş ise de somut davada, yukarıda yer verilen sözleşme ve ekli belgelerden davacı şirketin yapmış olduğu hizmet bedelinin tespiti mümkün olduğundan davalının ticari defterlerine faturayı kayıt etmemiş olması davacı iddiasının sübuta ermeyeceği anlamını taşımayacağından buna yönelik iddialarınında somut davada geçerli olmayacağı kanaatine ulaşılmıştır. Bu durumda davacı şirketin üzerine düşen edimlerini yerine getirdiği, davalı şirkete gerekli hizmetleri verdiğinin kabulü ile 6102 sayılı TTK’nın 20.maddesinde belirtildiği şekilde davacı şirket ücret isteyebileceğinden davalı vekilinin aksine iddialarınında yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.Açıklanan nedenlerle ve özellikle, davacı şirket yetkilisi ve davalı şirket yetkilisi ve ilgilisi arasındaki sözleşmeye dair mail yazışmaları, davacı şirketin sözleşme kapsamındaki yapmış olduğu hizmete dair banka cevabı yazıları ve ekleri ve ayrıca TBK’nın yukarıda yer verilen hükümleri kapsamında, ilk derece mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu kanaatine ulaşıldığından davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine dair karar verilmesi gerekmekle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/514 Esas, 2018/1141 Karar ve 24/10/2018 tarihli kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1-b/1 bendi gereğince esastan REDDİNE, 2- Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 81.353,06 TL istinaf nispi karar harcının davalı tarafça peşin olarak yatırılan 20.338,27 TL harçtan mahsubu ile bakiye 61.014,79 TL harcın davalıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, 3- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti hakkında karar verilmesine yer olmadığına, 4- Davalının yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 361/1. fıkrası gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere Hakim …’ın karşı oyu ile oyçokluğuyla karar verildi.01/07/2021
KARŞI OY Yargı harçlarına, 02.07.1964 tarihinde kabul edilen 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 1/1-1.bendinde yer verilmiştir. Yasanın birinci kısmı “ Yargı Harçları “ üst başlığını taşımaktadır. ”2”. maddenin 1. fıkrasında, yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı olan tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olacağı belirtilmiştir. Mükellef üst başlığı ile 11. maddede, genel olarak yargı harçlarını, davayı açan veya harca mevzuu olan işlemin yapılmasını isteyen kişilerin ödemekle yükümlü olacağına yer verilmiştir.Harç alma ölçüleri ve nispetleri üçüncü bölümde 15. vd maddelerde düzenlenmiştir. Değer esası üst başlığı ile 16. maddede, değer ölçüsüne göre harca tabi işlemlerde (1) sayılı tarifede yazılı değerlerin esas alınacağı, 21. maddede yargı harçlarının (1) sayılı tarifede yazılı nispetler üzerinden alınacağı, 28. maddede, nisbi karar ve ilam harçlarının dörtte birinin peşin geri kalanın, kararın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde ödeneceği, bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olmasının, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konulmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmeyeceği belirtilmiştir. 492 sayılı Harçlar Kanunun 2. maddesinde ifade edilen (1) sayılı tarife “ Yargı Harçları “ dır. Tarifede, yargı harçları, “ Mahkeme Harçları “ üst başlığı ile, 1- Başvurma harcı, 2- Celse harcı, 3-Karar ve ilam harcı olarak, karar ve ilam harcı ise nisbi ve maktu harç olarak ayrı ayrı düzenlenmiştir. Başvurma harcı bölümünde, alınması gereken harç tutarları, derece ve yüksek mahkemeler ayrı ayrı belirtilerek, karar ve ilam harcı kısmında ki maktu harç bölümünde ise yine derece ve yüksek mahkemeler ayrı ayrı gösterilmiştir, karar ve ilam harçlarından nisbi harç bölümünde, “a” bendinde, konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden şeklindeki genel açıklamadan sonra, özellik arzeden uyuşmazlıklarda ki harç oranlarına yer verilmiş, “e” bendinde “ …Yukarıdaki nispetler Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Yargıtay’ın tasdik veya işin esasının hüküm altına aldığı kararlar için de aynen uygulanır “ hükmüne yer verilmiştir. Çoğunluk görüşü, söz konusu bu düzenleme kapsamında, davalı taraftan, Bölge Adliye Mahkemesi’ne başvurusu halinde, Harçlar Kanunu düzenlemesi kapsamında, nisbi harca tabi davalarda, bu nispette harç alınması gerektiği kabul edilerek bu nispetler üzerinden harç alınmakta, işlemler yapılarak, hüküm tesis edilmektedir.Devletin gördüğü kamu hizmeti, kural olarak parasızdır. Fakat, davada kişilere özel hukuk alanındaki haklarına ( alacaklarına ) kavuşmaları için yardım edildiğinden, yapılan giderin bir kısmının mahkemelerin hizmetinden yararlanılanından alınması uygun görülmüştür ki, kişilerden makbuz karşılığı alınan paraya yargılama harcı denir. (Prof.Dr.Baki Kuru, İstinaf Sistemine göre yazılmış Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, sayfa, 583,Ağustos 2017). Hukuk yargılamalarında uygulanan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da geçen “ kaybeden öder “ ilkesi, tarafların yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine İlişkin düzenlemeleri ifade eder ( Anayasa Mahkemesi’nin 2013/1793 Esas,18.04.2014 tarihli kararı). Bu açıklamalar doğrultusunda, bir uyuşmazlıkta, kaç defa harç alınması gerektiği ve Bölge Adliye Mahkemeleri’ne dair Harçlar Kanununa bağlı tarifenin “e” bendinde ki düzenlemenin ne şekilde yorumlanması gerektiği üzerinde durulması gerekecektir.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 323. maddesinde yargılama giderleri düzenlenmiş, maddenin 1-a ) bendinde, celse, karar ve ilam harçları başta olmak üzere yargılama giderlerine yer verilmiştir. Aynı yasanın 326/1. fıkrasında, kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği belirtilmiştir. Yani kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan, nisbi karar ve ilam harcından davalı taraf sorumlu olacaktır. Bu durumda, ilk derece mahkemesi tarafından, tarife üzerinden hesaplanan gerekli nisbi harcın davalıdan tahsiline ve davacının peşin olarak karşılamış olduğu harcın ise yine kabul ve red oranına göre, mahkeme masraflarının davalıdan alınmasına karar verilmesi yasanın emredici düzenlemesidir. Davalı tarafça karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulması halinde yine aynı tarife üzerinden harç alınmaktadır. Bu durumda, davalının istinaf başvurusunun reddi ve Yargıtay nezdinde temyiz kanun yoluna başvurusu halinde bir kez daha aynı nispette harç ödemek zorunda kalması kaçınılmaz olacaktır. Nisbi tarifeye tabi davalarda, istinaf kanun yoluna başvuran davalı taraftan nisbi harcın alınmasının öncelikle, 492 sayılı Harçlar Kanununun 28. maddesinde ki düzenlemeye uygun olduğunun kabulü mümkün görülmemektedir. Söz konusu yasada ki, bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olmasının, kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmeyeceği düzenlemesi karşısında ve sonuç olarak ilk derece mahkemesi tarafından belirlenen harcı ödemeden kanun yoluna başvuru hakkı tanınan tarafa, bu kez aynı veya yakın oranda harç yatırması ediminin yüklenmesi, yasal düzenlemenin bir anlamda işlevsiz hale getirilmesi sonucunu doğurabilecektir. Bu husus, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 2011/4159 Esas, 2011/8902 Karar ve 16.06.2011 tarihli ilamında (özetle )” Davanın niteliği gereği nisbi harca tabi davalardan olduğu gerekçesiyle, davacının dava açılırken, yargılamanın sonunda davanın redle sonuçlanması durumunda yükümlü tutulacağı maktu harçtan daha fazla tutardaki harcı yatırmakla yükümlü tutulması ve ödendiği takdirde dava sonunda alınması gereken maktu karar ve ilam harcının bu miktardan mahsup edilerek kalanının isteği durumunda kendisine geri verilmesi veya yargılamanın sürdürülebilirliğinin bu miktarın ödenmesi ön koşuluna bağlanması, belirtilen 28” inci madde lafzı ve ruhu İle çeliştiği gibi Anayasa’nın “ Hak arama hürriyeti “ başlığını taşıyan 36’ncı maddesinde yer alan “ Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içinde ki davaya bakmaktan kaçamaz “ hükmünün de ihlali niteliğindedir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 03.11.2010 gün ve 2010/10-550 Esas, 2010/561 Karar sayılı ilamında da aynı görüş yaklaşım benimsenmiştir “ ifadeleri ile açıklanmıştır. Adil yargılanma hakkı başlıklı, İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin (AİHS)6. Maddesi, adil yargılanma hakkına İlişkin belli güvenceler tanınmıştır. Bu güvencelerden biri de bir yargı yerine başvuru hakkıdır. Buna göre kişinin bir hakkına ilişkin olarak bir yargı yerine başvurma hakkının güvence altına alınması gerekmektedir. Mahkeme önünde hak arama yolunun fiilen ya da hukuken geçici de olsa kapatılması veya bu hakkın fiilen ya da hukuken geçici de olsa kapatılması veya bu hakkın kullanılmasının imkansız kılacak şekilde bir takım şartlarla sınırlandırılması AİHS’nin 6.maddesinin ihlali anlamına gelebilecektir. ( AİHM ‘nin 26 Haziran 2007 tarihli 25321 /02 başvuru No ‘lu Ülger / Türkiye kararı ; TBB Dergisi ,sayı 86, 2009). HMK ‘nın sekizinci kısmında “ Kanun Yolları “ düzenlenmiş, birinci bölümde “ İstinaf “ kanun yoluna yer verilmiştir. Yasanın 341. maddesinde ise istinaf yoluna başvurulabilen kararlar belirtilmiştir. 344. maddede, istinaf dilekçesi verilirken, istinaf kanun yoluna başvuru için gerekli harçlar ve tebliğ giderleri de dahil olmak üzere tüm giderlerin ödeneceğine yer verilmiştir. Ne şekilde ve hangi oranda harcın alınması gerektiği, 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince tespit edilecektir .5235 sayılı “ Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun “ nun 3. maddesinde “ Adli yargı ikinci derece mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleridir “ düzenlemesine yer verilmiştir. Yukarıda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere, tarifenin 1/ e bendinde ki işin esasının hüküm altına aldığı kararlar içinde aynen uygulanacağı şeklinde ki kararlardan anlaşılması gereken, kararı ilk derece mahkemesi yerine geçerek vermesi ve icrai kabiliyeti söz konusu olan kararlar olduğunun kabulü isabetli olacaktır. Çünkü buna dair hüküm verilmeden önce, ilk derece mahkeme kararı kaldırılmakta ve sonuç olarak ikinci, derece mahkemesi olarak verilen yeni bir hüküm oluşmaktadır. İlk Derece Mahkeme kararlarına dair istinaf başvurusunun esastan red kararları ( Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2018/4601 Esas, 2019/6115 Karar ve 02.10.2019 tarihli, 2018/1356 Esas, 2019/6937 Karar ve 07.11.2019 tarihli ilamlarında, Bölge Adliye Mahkemelerinde alınan harçlara ilişkin karşı oy görüşünde ayrıntılı şekilde her yönü ile açıklandığı üzere) icra edilebilir karar niteliğinde değildir.İlk derece mahkeme kararı geçerliliğini devam ettirmektedir. İstinaf başvurusunun reddine ilişkin karar temyiz incelemesi olmadığı için onama kararı da değildir ( Pekcanıtez -Atalay – Özekes sh.583, Konuralp, Uluslarası Toplantı sh.260,100 soruda istinaf ve temyiz sh 99 ) Bölge Adliye Mahkemesinde, istinaf başvurusunun esastan reddinde, işin esası hakkında yeni bir karar verilmemektedir. Açıklanan nedenlerle ve özellikle Harçlar Kanunu ile bağlı tarife hükümleri, 5235 sayılı Kanun ve ilgili tüm yasal mevzuat, ulusal ve uluslararası yargı kararları kapsamında, ilk derece mahkeme kararı kaldırılarak esas hakkında karar verilmedikçe Bölge Adliye Mahkemelerinde nisbi değil maktu karar ve ilam harcı alınması gerektiği kanaati nedeniyle, çoğunluğun nisbi harç alınmasına dair görüşüne katılmadığımı ve hükmün ilgili bentlerine muhalif kaldığıma dair görüşümü bildiririm.