Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/720 E. 2019/2071 K. 14.11.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/720 Esas
KARAR NO : 2019/2071
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 12/12/2018
NUMARASI : 2016/40 Esas, 2018/1253 Karar
DAVANIN KONUSU: İflas (İflasın Ertelenmesi)
KARAR TARİHİ: 14/11/2019
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkili şirketin 2005 yılında kurulduğunu, ana faaliyet konusunun inşaat ve alt yapı taahhüt işleri olduğunu, bugüne kadar birçok projeyi başarıyla tamamladığını, söz konusu projelerin kamu tarafından bilinen projeler olduğunu, son yıllara kadar başarılı bir şekilde ticari faaliyetlerini sürdürdüğünü ancak son yıllarda sektördeki ve ülke genelindeki olumsuz koşullar nedeniyle davacı şirketin ekonomik sıkıntı içine düştüğünü, yasa uyarınca hazırlanan ana ve ara bilanço değerlerine göre şirketin borca batık hale geldiğini, fakat borca batık hale gelmiş olmakla birlikte ekte sunulan iyileştirme projeleri uyarınca alınacak önlemler ve yapılacak sermaye artışları sonucu şirketin borca batıklıktan kurtulma ümidinin bulunduğunu, bu durumun alacaklıların da lehine olacağını belirterek, İİK’nın 179 vd. maddeleri uyarınca davacı şirketin iflasının ertelenmesine ve dava sonuçlanana kadar ihtiyati tedbir yoluyla davacı şirkete kayyım atanmasına, şirket aleyhine açılmış ve açılacak icra takiplerinin ihtiyati tedbir yoluyla durdurulmasına, şirketin mal varlığının korunması için gerekli diğer yasal tedbirlerinde alınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/40 E.- 2018/1253 K. Sayılı kararıyla; mali bilirkişi raporu ve şirketin kendi kayıtları ile son kayyım raporuna göre, şirketin borca batıklıktan çıktığı ve 165.306,67 TL artı bakiyede olduğu, teknik bilirkişinin son raporunda, 12/12/2018 tarihi itibarıyla şirkete ait maddi varlıkların değerinin 17/01/2017 tarihinde tespit edilen değerine göre 47.230,00 TL azaldığı belirtilmiş ise de, şirketin 165.306,67 TL artı bakiyede bulunduğu gözetildiğinde bu değer kaybının şirketi borca batık hale getirmeyeceği ve şirketin borca batıklıktan çıktığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili yasal süresinde sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; hükme esas alınan bilirkişi raporunda, 30/11/2016 tarihli bilançodaki maddi duran varlıkların 2017 yılı Ocak ayı itibarıyla rayiç değerinin esas alındığını, sağlıklı bir inceleme için güncel rayiç değerlerin belirlenmesi gerektiği gibi, 30/11/2016 tarihinden sonra davacı şirkette birçok değişiklik meydana geldiğini, mahkeme ara kararıyla şirkete ait iki aracın satılmasına rağmen şirket bu araçlara sahipmiş gibi değerlendirme yapıldığını, mahkemenin yanlış rayiç raporu bilanço bütünü içinde değerlendirmeden, kendisi toplama çıkarma yoluyla yaklaşık bir hesap yaparak müvekkili şirketin borca batık olmadığına karar verdiğini, oysa borca batıklıklığın teknik bir husus olduğunu ve bunun hakim tarafından tespit edilemeyeceğini, davacı şirketin süreç içerisinde öz varlığını arttırdığını, iyileştirme projeleri kapsamında sermaye ödemelerini yaptığını, projesinin ciddi ve inandırıcı olduğunu ve borca batık durumda olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını ve davanın kabulü ile iflasın ertelenmesine karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.Müdahil … Ltd. Şti vekili istinafa cevabında; davacı şirketin borca batık olup iyileştirme projesini tam ve gereği gibi uygulayamadığını belirterek istinaf başvurusunun reddini talep etmiştir.
DELİLLER VE DEĞERLENDİRME: Dava, TTK’nun 324, 376 ve 377 ile İİK’nun 179. maddesi uyarınca iflasın ertelenmesine ilişkindir.Mahkemece davacı şirketin borca batık olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı taraf istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.Davacı şirketin dava tarihi itibariyle İstanbul Ticaret Sicil Memurluğu’na … sicil numarası ile kayıtlı olduğu, Kadıköy/İstanbul adresinde faaliyet gösterdiği anlaşılmaktadır.Dosya kapsamında alınan 21/03/2016 tarihli raporda, 31/10/2015 tarihi itibarıyla davacı şirketin 1.575.117,54 TL borca batık durumda olduğu, sunulan iyileştirme projesinin ise yeterli içeriğe ve teknik koşullara sahip olmadığından ciddi ve inandırıcı bulunmadığı belirtilmiştir. Bilirkişi heyeti 01/09/2017 ve 08/09/2017 tarihli raporlarında da, davacı tarafça sonrasında sunulan revize iyileştirme projelerinin yüzeysel olup, denetlenebilir olmadığından, iyileştirme projesinin ciddi ve inandırıcı olmadığı belirtmiştir. Bilirkişi heyeti 07/10/2018 tarihli raporunda, sunulan 3. iyileştirme projesinin de detaylı olmadığını ve maddi hata içerdiğini, bu nedenle projenin ciddi ve inandırıcı olmadığını, davacı şirketin borca batıklığı yönünden ise aradan geçen süreç dikkate alınarak duran varlıkların rayiç değerinin tespitinden sonra borca batıklık hesabının yapılacağını belirtmiştir. Ancak mali müşavir bilirkişi heyete muhalif kalarak düzenlediği 10/10/2018 tarihli raporunda, 2017 yılı Ocak ayında düzenlenen teknik bilirkişi raporunda duran varlıkların rayiç değerinin belirlendiğini, rayiç değerlerde oluşabilecek küçük farklılıkların borca batıklık hesabında büyük etkisi bulunmadığı, şirketin diğer çeşitli alacaklar kaleminde gösterilen 2.415.583,21 TL’nin tahsili halinde borca batık durumda olmadığını belirtmiştir.Bunun üzerine yerel mahkeme teknik bilirkişilerden varlıkların rayiç değeri için rapor almış, teknik bilirkişi 12/12/2018 tarihli raporunda, şirketin 17/01/2017 yılında 907.480,00 TL değerinde olan malvarlığının, 12/12/2018 tarihinde 47.230,00 TL azalarak 860.250,00 TL olduğunu belirtmiş, mahkemece de ayrık rapor veren 10/10/2018 tarihli bilirkişi raporu ile 12/12/2018 tarihli rapor dikkate alınarak davacı şirketin borca batık olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Öte yandan mahkemece tedbir kararı ile kayyım görevlendirilmiş olup, kayyım heyeti 12/12/2018 tarihli raporunda, şirketin 31/12/2016 tarihli kaydi bilançoya göre öz varlığı 2.536.897,80 TL iken, 30/09/2018 tarihli kaydi bilançoya göre öz varlığının 292.993,85 TL artış ile 2.829.891,65 TL’ye ulaştığını, 30/09/2018 tarihli gelir tablosunda dönem zararının 693.255,69 TL olduğu belirtilmiştir. Ayrıca davacı şirket iflas erteleme davasından sonra iyileştirme ve revize projeleri ile sermayesini 750.000,00 TL daha artırarak 1.500.000,00 TL’ye çıkarmış, artırılan sermayenin tamamı da ödenmiştir.Eldeki davada çözümlenmesi gereken husus; mahkemenin, şirketin varlıkları ile ilgili güncel veri içermeyen 30/11/2016 tarihli bilançodaki verileri esas alarak hatalı borca batıklık tespiti yapıp yapmadığı, şirketin borca batık olup olmadığı olmadığı noktasında toplanmaktadır.İflasın ertelenmesi, borca batık durumda bulunan şirket tarafından sunulan somut öngörüler içeren, ciddi ve inandırıcı bir iyileştirme projesi çerçevesinde bu durumdan kurtulması kuvvetle muhtemel bulunan kooperatiflerle sermaye şirketleri için öngörülmüş bir hukuki korunma yoludur. İflasın ertelenebilmesi için şirketin borca batık durumda olması sunulacak ciddi ve inandırıcı bir iyileştirme projesi kapsamında şirketin mali durumunu düzeltebileceğine dair somut veriler ileri sürmesi ve fevkalade mühletten yararlanmamış olması gerekir (Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 Sayılı TTK’nın m. 377, İİK’nın m.179 vd.). Borca batıklık, 6102 Sayılı TTK’nın 377. maddesinde gösterilen şekilde varlıkların rayiç değerine ve İİK’nın 178/1. madde ve fıkrasında belirtilen alacaklılar listesinde gösterilenler ile gerçek anlamda tespit edilebilecek diğer borçların tutarına göre belirlemelidir. Bunun için borçlu şirket tarafından mahkemeye ibraz edilen bilanço ile mali durumun iyileştirilebilmesi amacıyla şirket tarafından bildirilen proje üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, rayiç değerler ve yapılan araştırma ve inceleme sonucu elde edilen gerçekçi verilere göre bilirkişilerce yeniden oluşturulacak şirket bilançosu (borca batıklık bilançosu) da dikkate alınıp bir sonuca gidilmelidir. İflasın ertelenmesinin amacı, borca batık sermaye şirketinin mali durumunu düzelterek borca batıklıktan kurtulmasının sağlanmasıdır. Borca batıklıktan kurtulma ise tüm borçların ödenmesi anlamına gelmeyip, aktifin pasiften fazla olmasını ifade eder. Borca batıklığın tespitinde sadece davacının kayıtlarına değil, varlıklarının rayiç değerlerine de özellikle bakılmalı, bu noktada konusunda uzman bilirkişilerin görüşüne başvurulmalıdır.Dava teorisindeki genel ilkenin bir istisnası olarak borca batıklık sadece dava tarihi itibariyle değil, yargılama safhasındaki olumlu veya olumsuz gelişmeler de dikkate alınarak belirlenmelidir (Yargıtay 23. HD’nin 2019/1116 Esas, 2019/3288 Karar sayılı kararı)Somut olayda, bilirkişi heyeti, şirketin duran varlıklarının rayiç değerinin tespitinden sonra, borca batıklık hususunda rapor düzenleneceğini belirtmişse de, ayrık rapor veren mali müşavir bilirkişi, 2017 yılı Ocak ayı itibarıyla şirketin duran varlıklarının rayiç değerinin tespit edildiğini, aradan geçen süreç dikkate alındığında rayiç değerlerde oluşabilecek küçük farklılığın sonuca etkisi olmadığını, şirketin diğer çeşitli alacaklar hesabında yer alan 2.415.583,21 TL’yi tahsil ettiği takdirde şirketin 165.306,67 TL olumlu durumda olduğu ve borca batık olmadığını belirtmiştir. Anılan bilirkişi raporlarından sonra mahkemece de şirketin duran varlıklarının güncel değeri hususunda rapor alınmış olup, sözkonusu varlıkların sadece 47.230,00 TL değer kaybına uğradığı belirtildiğine göre, şirketin borca batık olmadığı anlaşılmaktadır.Bununla birlikte davacı taraf, şirketin 30/11/2016 tarihli bilançosundaki aktifleri dikkate alınarak borca batıklık hesabı yapıldığını, oysa aradan geçen sürede şirkete ait iki aracın satıldığını, hükme esas alınan raporun güncel verilere dayalı olmadığını ileri sürerek karara karşı istinaf yoluna başvurmuştur. Ne var ki mahkemece hükme esas alınan mali müşavir bilirkişinin 10/10/2018 tarihli raporunda, 30/06/2018 tarihi itibarıyla şirketin bilançosunun düzenlendiği ve anılan araçların şirketin duran varlıklarından çıkarılarak hesaplama yapıldığı gözetildiğinde, davacının bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir.Somut olayda, davacı şirket tarafından mahkemeye ibraz edilen bilanço ile şirketin varlıklarının rayiç değerleri dikkate alınarak yapılan hesaplama ve yapılan araştırma ve inceleme sonucu elde edilen gerçekçi verilere göre, şirketin borca batık olmadığı tespit edildiğine göre ilk derece mahkemesi kararı yerindedir. Kaldı ki davacının revize projesinde 214.848,54 TL borca batık olduğunu belirttiği, ancak 30/09/2017 tarihli bilançoda şirketin 2.168.539,60 TL gözüken sipariş avansının, davacı tarafın sunduğu iyileştirme projesinde 1.268.539,60 TL olarak esas alındığı görülmektedir. Davacı taraf, projesinde, sipariş avansı miktarını bilançoya uyumlu gösterdiği takdirde, kendi projesine göre borca batık olmayacağı gibi, bilanço ile uyumlu olmayan projenin ciddi ve inandırıcı bir iyileştirme projesi olduğundan da sözedilemez. Bunun yanında bilirkişi raporlarında, davacı şirketin sunduğu projelerin detaylı ve denetlenebilir bilgi içermediğinin de tespit edildiği gözetildiğinde, projenin inandırıcılığı bulunmamaktadır.Buna göre incelenen mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1b.1 maddesi gereğince esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;1-Dosya kapsamı ve delil durumuna göre İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan HMK’ nın 353/1.b.1 Maddesi gereğince davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan REDDİNE, 2-İstinaf harçları peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma yapılmadığından istinaf vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 353 / 1-b/1 bendi ile İİK’nın 164/2.fıkrası gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren 10 gün içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.14/11/2019