Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/400 E. 2019/673 K. 11.04.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/400 Esas
KARAR NO : 2019/673
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
ESAS NO : 2018/319 Esas
KARAR NO : 2018/769
KARAR TARİHİ: 30/11/2018
DAVA : KONKORDATO (Adi Konkordatodan Kaynaklanan (İİK 285 İla 308/h))
KARAR TARİHİ: 11/04/2019
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREGİ DÜŞÜNÜLDÜ DAVA:Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin her ne kadar mevcut durumda şirket borçlarını ödeyemez hale gelseler dahi, şirketin karlılık oranı ve cirosu gözetildiğinde yaratılacak kaynak ve ek kaynakları ile şirket özvarlığı açığının kapatılabileceğini, gerekli tedbirlerin mahkemece alınması ve devam eden işlerden beklenen gelirin şirket aktifine girmesi halinde şirketin borcunu ödeyemez durumundan kurtulabileceğini, bu durumda müvekkilerine borçlarını yapılandırma mühleti ve fırsatı vermeden iflasa sürüklenmesi durumunda yüzlerce alacaklıyı, sektöründe başarı göstermiş bir işletmenin kapanmasına, şirket çalışanlarını ve ailelerini mağdur edecek, doğrudan ve dolaylı olarak piyasadaki birçok gerçek kişiye zincirleme şekilde büyük zararlar doğmasına neden olacağını, davacı şirketler arasında organik bir bağ ve tam bir entegrasyon olduğunu, her iki şirketin alacak ve borç ilişkilerinin aynı olduğunu, müvekkili şirketlerin yüksek kapasite ile çalışan, işleyen, üretime devam eden ve ekonomik krize rağmen yüzlerce kişiye ekmek kapısı olan kuruluşlar olduğunu, müvekkilerinin OHAL sürecinden ve ekonomik krizden etkilendiğini, bu durum yüksek hadlerdeki kredi faizlerinin vadelerinde ödenmesini engellediğini, kur farklarının sürekli artığını, iç piyasada kendisini gösteren satış güçlüklerinin de müvekkili şirketin ödeme güçlüğüne düşmesinin nedenlerinden olduğunu, müvekkili şirketlerin borca batıklıktan dolayısıyla iflastan kurtarmak ve yine borçlarını vadesinde ödeyememesi dolayısıyla borçlarını ödeyebilmek ve şirketin faaliyetlerini devam ettirebilmek için İİK 285 maddesi uyarınca konkordato mühleti talep ettiklerini, müvekkili şirketin iflası halinde, alacaklılar konkordato sonucunda elde edebilcekleri paya oranla çok daha az bir garame ile yetinmek zorunda kalacaklarını, buna karşılık konkordato talebinin kabulü halinde, müvekkilinin takiplerinden korunması sayesinde ödeme projesi çerçevesinde borçlarının aktifi ile orantılı düzeyde ödemesi ve bu suretle tüm alacaklılarını haciz ve iflasın sağlayacağı sonuçlarından çok daha elverişli bir düzeyde tatmin etmesinin mümkün olabileceğini belirterek İİK 287.maddesi uyarınca geçici mühlet kararı verilmesini ve konkordatonun başarıya ulaşabilmesi için müvekkili şirketin malvarlığının korunmasını, prosedürün işletilmesi kapsamında müvekkili şirketlere bir yıl süre ile kesin mühlet verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:İlk derece mahkemesince konkordatonun başarıya ulaşamayacağı 13.11.2018 tarihli komiser heyeti raporundan anlaşıldığından kesin mühletin kaldırılarak konkordato talebinin reddine, davacının iflasına karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekilinin yasal süresi içinde sunduğu 07.01.2019 tarihli istinaf dilekçesinde özetle;1-Yerel mahkeme dosyasına gelen ve karara dayanak yapılan müvekkili şirketlerin rayiç değerlere göre borca batıklığını tespit eden bilirkişi raporlarında, müvekkili şirketlerin borca batıklığı kesin ve açık bir şekilde rayiç değerlere göre tespit edilmediği,bilirkişilerce müvekkili şirketlerin rayiç değer bilançosu (borca batıklık bilançosu) hazırlanırken, şirketlerin kasım ayı içerisindeki malvarlıklarının tespitinin yapıldığı, ancak 30.04.2018 tarihli bilançonun esas alınarak borca batıklığının tespit edildiği, müvekkili şirketin 30.09.2018 veya 30.10.2018 tarihli bilançosu verileri nazara alınarak meydana gelen değişikliklerin (borç protokolleri dolayısıyla, 3.000.000 TL borcun silindiği, pasifin azaldığı), yine grup şirketlerin alacakları yönünden de yapılan protokolle 12.000,00 TL’lik borç azalmasının nazara alınmadığı, bunlar nazara alındığında … ŞTİ’nin borca batık olmadığının anlaşılacağı,2-17.08.2018 tarihli komiser heyeti raporundada vurgulandığı üzere, davacıların yapmış olduğu protokoller çerçevesinde 1.296.327,72 TL ve 23.394,14 Euro borçlarının silinmiş olduğu ve bu borçtan kurtulmuş olduğunu tespiti yapıldığı, grup şirketlerin borç yapılandırması ve silinmesine yönelik protokollerin de, şirketin eylül ve ekim mali bilançolarında yer aldığı, raporda da aktiflerin Kasım ayı içerisinde tespit edildiğini belirtilip, borçları yönünden 30.04.2018 tarihli bilançonun nazara alınarak borca batıklığının tespit edildiğinin açık bir şekilde görüldüğü, 3-Müvekkili şirketlerin, yerel mahkemece verilen kesin mühlet kararı döneminde faaliyetlerini sürdürdüğü, iyileştirme gösterdiği ve borca batıklıktan kurtulmak için de, bir takım tasarruf tedbirleri alındığı, şirket ortaklarınca sermaye artırım çalışmaları yapıldığı ve yine konkordato ön projesi kapsamında alacaklıları ile borçların yapılandırılması için görüşmeler yapıldığı ve yapılmaya devam edildiği, bu nedenlerle ilk derece mahkemesi kararı hatalı olduğundan kaldırılması gerektiği hususları istinaf sebebi olarak ileri sürülmüştür.
DELİLLER VE DEĞERLENDİRME:Dava, İİK 285 ve devamı maddeleri gereği konkordato talebine ilişkindir.Mahkemece 05.09.20218 tarihli ara kararla, 02.09.2018 tarihinden başlamak üzere davacı şrketler 1 yıl süreli kesin mühlet verildiği ve davacı şirketlere ortaklık protokolünü uygulama imkanı sağlamak ve hisse devrini gerçekleştirmek, revize proje sunmak için 2 aylık kesin süre verildiği, daha sonra alınan 13.11.2018 tarihli Konkordato Komiser Heyeti raporunda, şirketlerin tek çıkış noktası olan yabancı sermaye girişinin mahkeme tarafından öngörülen 2 aylık kesin mühlet içerisinde somut bir gelişme sağlanmadığı, konkordato mühleti sonunda alacakların ödenecek durumda olmadığı, kesin mühlet içerisinde öngörülen karlılığa ulaşılamayacağı, kendilerinin komiser olarak atanmalarından itibaren davacı şirketler tarafından kendilerine hiç bir belge vs sunulmadığı tespitlerine dayalı olarak kesin mühletin kaldırılarak konkordato talebinin reddine ve şirketlerin iflasına karar verilmiş, iş bu karar davacı vekilince istinaf edilmiştir.Konkordato Komiserlerinin talebi üzerine her iki şirketin rayiç değer ve mali bilançoları yönünden mahkemece 25.06.2018 tarihli asıl ve 12.11.2018 tarihli ek raporlar alınmış olup birbiriyle uyumlu bu raporlarda, davacı ……. Ltd.Şti’nin 30.04.2018 tarihli bilanço ve mizana göre özvarlığının (-) 12.040.403, 10 TL olduğu, şirketin rayiç değerlere göre borca batık olduğu, davacı ….. Ltd.Şti’nin 30.04.2018 tarihli bilanço ve mizana göre özvarlığının (-) 02.051.555,44 TL olduğu, şirketin rayiç değerlere göre borca batık olduğu tespitleri yapılmıştır.Davacı vekilince istinaf başvurusunda her ne kadar 30.04.2018 tarihli bilançonun esas alınarak borca batıklığının tespit edildiği, müvekkili şirketin 30.09.2018 veya 30.10.2018 tarihli bilançosu verileri nazara alınarak meydana gelen değişikliklerin (borç protokolleri dolayısıyla, 3.000.000 TL borcun silindiği, pasifin azaldığı), yine grup şirketlerin alacakları yönünden de yapılan protokolle 12.000,00 TL’lik borç azalmasının nazara alınmadığı, bunlar nazara alındığında ….. ŞTİ’nin borca batık olmadığının anlaşılacağı ileri sürülmüşse de, bu iddialarını 17.08.2018 tarihli komiser raporunda dayandırdıkları, bu rapora göre davacıların 1.296.327,72 TL ve 23.394,14 TL’lik bortan kurtulunduğu tespiti yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu tespite göre, bu miktar borç azalmasının sadece davacılardan …..Ltd.Şti., için olmayıp, her iki şirkete ait olduğu, 12/11/2018 tarihli bilirkişi ek raporunda, yukarıda belirtildiği üzere davacı şirketlerin borca batık olduğunun tespitinin yapıldığı, borç yapılandırılması ile davacıların borcunda bir kısım eksilmelere meydana geldiği ileri sürülmüş ise de, taraflar arasındaki protokollere uyulmaması halinde borcun azalmasından söz edilemeyeceği, diğer bir ifade ile gerçek anlamda bir borç azalmasından bahsedilemeyeceği, bunun dışında davacı şirketlerin borca batıklığından çıktığına dair dosyaya somut sunulmadığı anlaşılmaktadır.Sonuç olarak yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, ilk derece mahkemesince İİK 292 maddesi uyarınca verilen kararın esas ve usul yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353.1.b.1 maddesi gereğince esastan reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;1-Dosya kapsamı ve delil durumuna göre İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan HMK’ nın 353/1.b.1 Maddesi gereğince davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan REDDİNE,2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 68,20 TL başvuru harcı + 121,30 TL istinaf kanun yolu başvuru harcı ile toplam 189,50 TL harcın, davacı tarafından peşin yatırılan 165.70 TL harçtan mahsubu ile bakiye 23,80 TL harcın davacıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA,3-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma yapılmadığından istinaf vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 353 / 1-b/1 bendi ile İİK 164 maddesi gereğince tebliğden itibaren 10 gün içinde temyizi kabil olmak üzere oybirliği ile karar verildi.
11/04/2019