Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/397 E. 2022/392 K. 31.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/397 Esas
KARAR NO: 2022/392
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 05/12/2018
NUMARASI: 2018/397 Esas, 2018/1309 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 31/03/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, taraflar arasında “Fuar Katılım Sözleşmesi” imzalandığını, müvekkilinin üzerine düşen edimini yerine getirdiğini, katılımcı davalının katılım ücretini ödemediğini, fesih beyanınında olmadığını, sözleşmenin “kira bedeli” başlıklı 3.3 maddesinde “katılımcı, sözleşmede belirtilen ücretin tamamını fuar tarihine kadar çek ve/veya nakit olarak ödemez ise sözleşme kendiliğinden sona erer. Bu halde katılımcı, madde 6.4’de belirtilen ceza-i şart miktarını ayrıca ödemeyi peşinen kabul ve taahhüt eder. …’ın ceza-i şartı aşan zararlarını tazmin hakkı saklıdır.” hükmünü düzenlediğini, cezai şart bedeli 16.520,00 TL’nin tahsili konusunda davalı aleyhinde İstanbul … icra Müdürlüğü”nün … E. Sayılı dosyası üzerinden takip başlatıldığını, davalının takibe itiraz ederek durdurduğunu, katılımcının haklı bir nedenle sözleşmeyi feshettiği düşünülse dahi bu bildirimin TTK’nun hükümlerine uygun yapılmadığını belirterek davalının İstanbul … İcra Müdürlüğü … E, sayılı dosyasına yaptığı itirazın iptali ile takibin devamına, asıl alacağa takip tarihinden itibaren ticari avans faizi uygulanmasına, icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasında 28/02/2017 tarihli sözleşmenin imzalandığını, sözleşme imzalandıktan sonra müvekkili şirketin fuarın yararlı olmayacağını düşünerek fuara katılmama kararı aldığını, bu sebeple sözleşmenin 3.2’nci maddesinde öngörülen ödemenin yapılmadığını, sözleşmenin 3.2’nci maddesinde “Katılımcı sözleşme imzalandığı tarihten itibaren 2 iş günü içerisinde sözleşme bedelinin %20’sini ödemekle yükümlüdür. Aksi halde sözleşme taraflarca herhangi bir bildirimde bulunmaksızın sona ermiş sayılır. Bu halde …’in 6.4. De belirtilen cezai şart ile cezai şartı aşan zararı talep ve dava hakkı saklıdır ” hükmünün bulunduğunu, müvekkili şirket tarafından bir ödeme yapılmadığını, sözleşmenin bir bildirime gerek kalmadan sona erdiğini, kabul anlamına gelmemekle beraber sözleşmenin 6,4’ncü maddesinde sözleşme bedelinin %50’si olarak öngörülen cezai şartın davacı yanca talep edilebilecek azami değer olduğunu, bu nedenle davacının, sözleşme gereği azami olarak sözleşme bedelinin %50’sini talep edebileceğini, müvekkili şirket için ayrılan fuar alanının davacı tarafça bir başka şirkete kiralandığını, cezai şartın fahiş olduğunu, hakimin müdahale etmesi gerektiğini, alacağın likit olmadığını belirterek davanın reddi ile kötüniyet tazminatının davacıdan tahsilini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: Mahkemece, taraflar arasındaki sözleşmenin kira bedeli başlıklı 3.2. Maddesinde ” katılımcı, sözleşme imzalandığı tarihten itibaren 2 iş günü içerisinde sözleşme bedelinin % 20 sini ödemekle yükümlüdür. Aksi halde sözleşme taraflarca her hangi bir bildirimde bulunmaksızın sona ermiş sayılır. Bu halde …’in 6.4 de belirtilen cezai şart ile ilgili cezai şartı aşan zararı talep ve dava hakkı saklıdır ” hükmü uyarınca davalı katılımcı tarafından, sözleşmenin imzalandığı tarihten itibaren 2 iş günü içerisinde sözleşme bedelinin % 20 sinin ödenmediği, bu itibarla sözleşmenin taraflarca her hangi bir bildirimde bulunmaksızın sona ermiş sayılacağı ve sözleşmenin 6.4. maddesi uyarınca sözleşmeden 30 günden daha fazla bir süre ile vazgeçilmesi nedeni ile davacının cezai şart olarak, sözleşme bedelinin % 50 sini talep etme hakkı bulunduğu, alacağın likit olduğu gerekçesi ile davanın KISMEN KABULÜ ile davalının İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E.sayılı takip dosyasına yaptığı itirazın kısmen iptali ile takibin 8.260,00- TL miktar üzerinden devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine, kabul edilen asıl alacak miktarı olan 8.260,00- TL’nin % 20 oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davalının kötüniyet tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar, yasal süre içerisinde davalı vekili tarafından, katılma yolu ile de davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde, mahkemece sözleşmede belirtilen cezai şartın tamamı üzerinden hüküm kurulduğunu, cezai şartın fahiş olduğunu, bu yöndeki itirazların değerlendirilmediğini, sözleşmenin imzalanmasından itibaren 2 iş günü sonrasında 03/03/2017 tarihinde sözleşmenin feshedildiğini, 26 Ekim 2017 tarihinde yapılacak fuara 8 aylık bir süre varken kiracılık ilişkisinin sona erdiğini, davacının sözleşme konusu fuar alanını başka bir firmaya kiraladığını, davacının hiçbir zararının olmadığını, kabul anlamına gelmemekle beraber sözleşmenin 6.4’üncü maddesinde sözleşme bedelinin %50’si olarak öngörülen cezai şartın davacı yanca talep edilebilecek azami değer olduğunu, Türk Borçlar Kanunu’nun 182. Maddesi gereğince cezai şartta indirim yapılası gerektiğini, davacının hükümlerini kendisinin belirlediği maktu sözleşmeye dayanarak, fesihten dolayı sözleşme bedelinin azami olarak %50’si oranında cezai şart isteyebileceğini bildiğini, sözleşme bedelinin tamamı üzerinden kötüniyetle takip başlattığını, müvekkili lehine kötüniyet tazminatı verilmesi gerektiğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir. Davacı vekili (katılma yolu ile) istinaf dilekçesinde; davalının sözleşmede yüklendiği edimi yerine getirmediğini, sözleşmenin 3.2. maddesi uyarınca davalı şirketin sözleşme imza tarihinden itibaren 2 gün içerisinde belirtilen ücretin %20’sini ödemediğini, müvekkilinin sözleşmenin 6.4. maddesinde belirtilen ceza-i şartı talep hakkı kazandığını, öte yandan yine Sözleşmenin 3.3. Maddesi uyarınca davalı şirketin, fuar tarihine kadar sözleşme bedelinin tamamını ödememesi halinde de müvekkilinin Sözleşmenin 6.4. Maddesinde belirtilen ceza-i şartı talep etme hakkını saklı tuttuğunu, davalının ücret ödeme yükümlülüğünü yerine getirmediğini, TBK 180/1 maddesinde “Alacaklı hiçbir zarara uğramamış olsa dahi kararlaştırılan cezanın ifası gerekir.” hükmünün bulunduğunu, basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğü bulunan davalının cezai şartta indirim isteyemeyeceğini, müvekkilinin Sözleşmenin 3.2. Maddesi uyarınca Sözleşmenin 6.4. Maddesinde düzenlenen ceza-i şartı talep ettiğini, sözleşmenin 3.2. maddesinde ödemenin zamanında yapılmaması halinde sözleşmenin bildirime gerek olmaksızın kendiliğinden sona ereceği düzenlenmiş ise de; bu hükmün yalnızca feshin gerçekleştiği tarih açısından önem arz ettiğini, müvekkilimizin davalıyı temerrüde düşürmesi açısından yazılı bir bildirim yapılması zorunluluğunu ortadan kaldırdığını, bir başka deyişle katılımcının vazgeçtiğini yazılı olarak bildirme yükümlülüğünü ortadan kaldırmayacağını, aynı maddenin devamında ancak bu halde Sözleşmenin 6.4. Maddesinden doğan ceza-i şart taleplerinin saklı olduğunun düzenlendiğini, Sözleşmenin 6.4. Maddesinde ise; katılımcının vazgeçmenin fuar tarihine 30 günden fazla bir süre kala yahut 30 günden daha az bir süre kala yapıldığına bakılmaksızın yazılı olarak bildirilmemesi halinde ceza-i şart olarak sözleşme bedelinin tamamının talep edileceği ” hükmünün düzenlendiğini, bu sebeple sözleşme bedeline karşılık gelen cezai şartın tamamının ödenmesi gerektiğini, davalının kötüniyet konusundaki istinafının yerinde olmadığını, alacağın likit bulunduğunu belirterek davalının istinaf talebinin reddi ile davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME: Dava, fuar katılım sözleşmesine dayalı cezai şart alacağının tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. İstanbul … icra Müdürlüğü”nün … E. sayılı takip dosyası incelendiğinde; davacının davalı aleyhinde 26.10.2017 tarihli fatura gereğince 16.520,00 TL asıl alacak üzerinden takip başlattığı, davalının takibe itiraz ederek durdurduğu, davanın yasıl bir yıllık süre içerisinde açıldığı anlaşılmıştır. Sözleşme ilişkisi yanlar arasında çekişmesiz olup uyuşmazlık cezai şart talebinin mümkün olup olmadığı, cezai şartın miktarı ile icra inkar tazminatı ve kötüniyet tazminatı noktasında toplanmıştır. Dosya kapsamından, taraflar arasında akdedilen 28.02.2017 tarihli Fuar Katılım Sözleşmesi uyarınca davacının davalıya katılım için uygun ortam ve koşulları sağlamayı, davalı şirketin ise 26-29 Ekim tarihleri arasında gerçekleşecek fuara katılarak, sözleşme bedeli olan 16.520,00 TL’yi ödemeyi üstlendiği, davalının sözleşme bedelini ödemediği, fuara da katılmadığı, Sözleşmenin 3.2. Maddesinde, “Katılımcı Sözleşme imzalandığı tarihten itibaren 2 iş günü içerisinde sözleşme bedelinin %20’sini ödemekle yükümlüdür. Aksi halde sözleşme taraflarca herhangi bir bildirimde bulunmaksızın sona ermiş sayılır. Bu halde …’in 6.4’te belirtilen ceza-i şart ile ceza-i şartı aşan zararı talep ve dava hakkı saklıdır.” Sözleşmenin 6.4. Maddesinde, “Haklı nedenlerin varlığı halinde dahi katılımcı, fuar tarihine 30 gün ya da daha az bir süre vazgeçmesi halinde fuar katılım bedelinin tamamını, katılımcının vazgeçtiği tarihte fuar tarihine 30 günden daha fazla bir süre var ise sözleşme bedelinin %50’sini ceza-i şart olarak ödemeyi peşinen kabul ve taahhüt eder. …’in ceza-i şartı aşan zararlarını tazmin hakkı saklıdır. Haklı nedenlerin varlığı halinde dahi katılımcı vazgeçme talebini derhal …’e yazılı olarak bildirmek zorundadır, aksi halde …’in sözleşme bedelinin tamamını talep hakkı ile geç yahut usulüne uygun yapılmayan vazgeçme bildirimi nedeniyle doğan zararları talep hakkı saklıdır.” hükmünü düzenlediği anlaşılmıştır. Cezai şart borçlunun, asıl borcunu ilerde, hiç veya gereği gibi ifa etmediği takdirde alacaklıya karşı ifa etmeyi önceden taahhüt ettiği edime denir. Bu nedenle cezai şart, asıl borca bağlı olarak ve ancak bu borcun ihlali ile doğabilecek olan fer’i bir edimdir. Borçlu cezai şart ödemeyi taahhüt etmişse, artık alacaklı herhangi bir zarara uğradığını iddia etmek veya zararının şümulünü ispat etmek zorunda kalmadan, tazminat elde etmek imkânını bulacaktır. Zira cezai şart borcun ihlali hâlinde verilmesi gereken, önceden kararlaştırılmış kesin miktarlı (maktu) bir tazminattır. Cezai şartın kararlaştırılabilmesi için asıl borcun mahiyeti önemli değildir; bir verme borcu kadar, yapma veya yapmama borçlarında da cezai şart kararlaştırılabilir (Eren, Fikret; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2017, s. 1210). Ayrıca cezai şartın esas itibariyle iki temel amacı bulunmaktadır. Bunlardan biri, borçluyu ifaya zorlamak ve böylece asıl borcun ifasını teminat altına almak; diğeri de, borcun ifa edilmemesinden doğacak zararı önceden ve götürü şekilde tespit etmektir. Bu iki temel amacı dışında, cezai şartın diğer bir amacı da, ifayı engelleyen cezai şartta (dönme cezasında) borçlunun cezai şartı ödemek suretiyle sözleşmeden kolayca dönmesini sağlamaktır (Kocaağa, Köksal; Türk Özel Hukukunda Cezai Şart Ankara 2003, s. 40). Hukukumuzda cezai şartın türleri seçimlik cezai şart, ifaya eklenen cezai şart ve ifa yerine cezai şart (dönme cezası) olarak düzenlenmiştir. Seçimlik cezai şart; 6098 sayılı TBK’nın 179/1. (818 sayılı BK’nın 158/1.) maddesinde, “Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir” şeklinde ifade edilmiştir. Bu hükme göre, taraflar, sözleşmede borçlunun ya borcunu sözleşmeye uygun olarak ifa etmesi ya da cezai şartın ödenmesini kararlaştırmış olabilirler. Bu durumda, borçlu borca uygun hareketle yükümlüdür. Ancak, borçlu borca uygun hareket etmediği takdirde, kendisini bir yaptırım beklemektedir. Bu yaptırım, sözleşmede kararlaştırılan cezai şartın ödenmesidir. Bu hüküm, borçluya borca aykırı davranarak ve böylece ifası gereken edim yerine kararlaştırılan cezai şartı ödeyerek borçtan kurtulma olanağını vermemektedir. Borçlu borca aykırı davrandığı takdirde, sözleşmede ceza koşulu kararlaştırılmasına rağmen, alacaklı borçludan aynen ifayı talep edebilir. Bu nedenle, 6098 sayılı TBK’nın 179/1. (818 sayılı BK’nın 158/1.) maddesi de borçluya borca aykırı davranarak bunun yerine cezai şartı ödeyip borçtan kurtulma yetkisini değil, buna karar verme yetkisini alacaklıya vermiştir. Alacaklı, borçlunun borca aykırı davranışı hâlinde, aynen ifayı talep edebileceği gibi, bundan vazgeçerek cezai şartın ödenmesini talep edebilir. Burada, alacaklıya tanınmış bir seçimlik hak söz konusudur. Bu nedenledir ki, cezai şartın bu türüne “seçimlik cezai şart” adı verilmektedir (Kılıçoğlu, Ahmet M.; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2012, s. 773). İfaya eklenen cezai şart; 6098 sayılı TBK’nın 179/2. (818 sayılı BK’nın 158/2.) maddesinde, “Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir” şeklinde ifade edilmiştir. Bu hükme göre, borçlunun borca aykırı davranışı hâlinde, alacaklı hem aynen ifayı, hem de kararlaştırılan cezanın ödenmesini talep edebilecektir. Bu nedenle, burada cezai şartın aynen ifaya ilave olarak (kümülatif) talep edilebilmesi olanaklıdır. Seçimlik cezai şarttan farklı olarak, alacaklı ya aynen ifayı ya da cezayı talep etmek zorunda bırakılmamıştır. Alacaklı burada her ikisini de talep yetkisine sahiptir. İfa yerine cezai şart (dönme cezası); 6098 sayılı TBK’nın 179/3. (818 sayılı BK’nın 158/3.) maddesinde, “Borçlunun, kararlaştırılan cezayı ifa ederek sözleşmeyi, dönme veya fesih suretiyle sona erdirmeye yetkili olduğunu ispat etme hakkı saklıdır” şeklinde ifade edilmiştir. Buna göre borçlu, borcu ifa yerine bizzat cezai şartı ödemek suretiyle borçtan kurtulma olanağına sahiptir. Bir başka ifadeyle, burada borçlu borca aykırı davranmamakta, borcu ifa yerine cezai şartı ödeyerek sözleşmeden dönebilmektedir. Bu nedenle, cezai şart ifanın yerini almaktadır (Kılıçoğlu, a.g.e., s. 775). (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2017/11-113 E. 2018/1994 K. Sayılı kararı) Taraflar arasında kararlaştırılan cezai şartın 6098 sayılı TBK’nın 179/1. ( 818 sayılı BK’nın 158/1.) maddesi gereğince seçimlik cezai şart olduğu, ancak davacının borcun ifasını değil cezai şartı talep ettiği anlaşılmaktadır. Yukarıda da açıklandığı üzere bir sözleşme gereğince cezai şart talep edebilmek için her şeyden önce sözleşme ile yüklenilen edimlerin sözleşmeye uygun şekilde yerine getirilerek alacaklı konuma geçilmesi ve karşı tarafın sözleşmeye aykırı davranması gerekmektedir. Somut uyuşmazlıkta, davacı belirlenen tarihlerde fuar organizasyonunu gerçekleştirmiştir. Dolayısı ile sözleşmeye göre cezai şartı talep etme hakkını kazanmıştır. Davalının sözleşmenin imzalandığı tarihten itibaren 2 iş günü içerisinde sözleşme bedelinin % 20 si ödenmediği bu itibarla sözleşmenin taraflarca her hangi bir bildirimde bulunmaksızın sona ermiş sayılacağı ve sözleşmenin 6.4. maddesi uyarınca sözleşmeden 30 günden daha fazla bir süre ile vazgeçilmesi nedeni ile davacının cezai şart olarak, sözleşme bedelinin % 50 sini talep etme hakkı bulunduğu bu sebeple mahkemece sözleşme bedelinin yarısını cezai şart olarak belirlemesi isabetli olmuştur. 6762 sayılı TTK’nun 24 (6102 sayılı TTK’nun 22.) maddesine göre tacir sıfatına haiz borçlu, fahiş olduğu iddiası ile cezai şarttan indirim yapılmasını mahkemeden isteyemez. Kural bu olmakla birlikte, Yargıtay, kararlaştırılan cezai şart miktarının ekonomik yönden borçlunun yıkımına sebep olabilecek tarzda yüksek olduğunun saptanması halinde tacir olan borçlu yönünden de cezai şarttan indirim yapılabileceğini kabul etmektedir. Ancak, böyle bir indirimin yapılabilmesi için sözleşmede kararlaştırılan cezai şartın borçlunun ekonomik yönden yıkımına yol açacağının belirlenmesi gerekir. Sözleşme hükmü açık olup öngörülen cezai şart alacağının likit(bilinebilir, belirlenebilir) olduğu açıktır. 2004 sayılı İİK’nun 67.maddesinin 2.fıkrasında; “Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın (Değişik ibare: 02/07/2012-6352 S.K./11.md.) yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir” hükmüne yer verilmiştir. Bu hüküm uyarınca, alacaklının kötüniyet tazminatına mahkûm edilebilmesi için takibin haksız ve kötü niyetle yapılmış olması gerekir. Hemen belirtilmelidir ki, alacaklının icra takibini kötü niyetli olarak yaptığı hususu, borçlu tarafından kanıtlanmalıdır. Yargıtay uygulamasına ve öğretiye göre, alacağının bulunmadığını bildiği veya bilmesi gereken bir durumda olduğu halde, icra takibine girişen alacaklı, kötü niyetli kabul edilir. Tüm dosya kapsamına nazaran; sözleşmenin 3.2. ve 6.4. maddesi uyarınca davacının cezai şart olarak, sözleşme bedelinin % 50 sine tekabül eden 8.260,00- TL’yi talep edebileceği, alacağın likit olduğu, davacının takipte kötüniyetli olduğunun davalı tarafından ispat edilemediği, mahkemece tesis edilen kararda usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla tarafların istinaf başvurularının reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Dosya kapsamı ve delil durumuna göre İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan HMK’nın 353/1.b.1 maddesi gereğince davacı ve davalı şirket vekilinin istinaf başvurularının esastan REDDİNE, 2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf maktu karar harcı davacı tarafça peşin yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 3-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununu gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf maktu karar harcının peşin alınan 141,25 TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 60,55 TL harcın istem halinde davalı şirkete iadesine, 4-Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderinin kendi üzerine bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1-a bendi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.31/03/2022