Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/3919 E. 2023/823 K. 14.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/3919 Esas
KARAR NO : 2023/823
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DAVA : TAZMİNAT (Özel Sigorta Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 14/09/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkili ile davalı sigorta şirketi arasında 10 yıllık sigorta ilişkisi bulunduğunu, 26/12/2015-16/12/2015 dönemini kapsayan işyeri sigorta poliçesi ile de …-TTNET bayiliğini yapan işyerinin sigortalandığını, 30/09/2015 tarihinde sigortalı işyerine bitişik pasajda bulunan dükkandan duvar delinerek müvekkilinin dükkanına girildiğini, güvenlik kamerasının sökülerek götürüldüğünü ve dolap içerisindeki cep telefonlarının alındığını, davalı sigorta şirketine sigorta tazminatı ödenmesi için başvurulmuşsa da, zararın teminat dahilinde olmadığı gerekçesiyle tazminat ödenmediğini, sigorta poliçesinin 10 yıldır yenilendiği ve her yıl devam ettiği gözetildiğinde, olayın teminat kapsamında olmadığının ileri sürülmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 83.000,00 TL tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı acente şirketi vekili cevabında; müvekkilinin davalı sigorta şirketinin acentesi olarak poliçeyi tanzim ettiğini, rizikonun gerçekleşmesi halinde muhatabın poliçede taraf olan davalı sigorta şirketi olduğunu, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini savunarak müvekkili yönünden öncelikle husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı sigorta şirketi vekili cevabında; poliçe özel şartlarına göre, hırsızlık teminatının geçerli olması için, sigorta konusu mahalde, sigorta şirketine veya emniyete ve şirket yetkililerinin telefonuna bağlı alarm sistemi bulunması gerektiğini, ancak olay anında alarm sistemi bulunmadığını, yine özel şartlarda hırsızlık teminatının geçerli olmasının, cep telefonlarının mesai bitiminde kilitli bir dolaba veya kasada konulması şartına bağlandığını ancak dolap kapaklarında herhangi bir hasar bulunmadığını, bu nedenle olayın teminat kapsamında olmadığını, davacının zararın varlığını ve miktarını ispat etmesi gerektiğini, sigortalının dava öncesi talep ettiği zarar miktarından fazla talepte bulunulduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
Mahkemece; davalı acentenin şahsi kusuruna dayanılmadığından davalı acenteye husumet yöneltilemeyeceği; davalı sigorta şirketi yönünden ise poliçede; “işbu sigorta sözleşmesi kapsamında hırsızlık teminatının geçerli olmasının ön şartı; sigorta konusu mahalde, güvenlik şirketine veya emniyete veya şirket konut sahiplerinin/ yetkililerinin telefonlarına bağlı alarm bulunmasıdır.” şartının kararlaştırıldığı, ancak olay günü sigortalı işyerinde alarm sisteminin kurulu olmadığı, anılan koruma önleminin uyulmaması ile hırsızlık olayı arasında nedensellik bağı bulunduğu, bu nedenle olayın teminat kapsamında olmadığı gerekçesiyle davalı acente yönüden pasif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine, davalı sigorta şirketi yönünden ise davanın esastan reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Karar yasal süresinde davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
Davacı vekili istinaf nedenleri olarak; TTK’nın 105/2 fıkrası uyarınca aracılık ettiği sigorta sözleşmelerinden çıkabilecek uyuşmazlıklar nedeniyle sigorta şirketine izafeten acenteye dava açılabileceğini, hırsızlığın işyerinin duvarı kırılmak suretiyle gerçekleştiğini, telefonların kilitli dolap içeresinden alındığını, işyerindeki kamera sisteminin hırsızlarca alınıp görüldüğünü, alarm sistemi aktif olsa dahi duvarın kırılarak işyerine girilmesi sonucu hırsızlığın gerçekleşmesi nedeniyle olayın teminat kapsamında olması gerektiğini belirterek kararın kaldırılmasını ve davanın kabulünü talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME:
Dava, işyeri sigorta sigortası poliçesine dayalı sigorta tazminatı talebine ilişkindir.
Dosya kapsamından; taraflar arasında 26/12/2015 başlangıç, 16/12/2015 bitiş tarihli işyeri sigorta poliçesi düzenlendiği, sigortalı işyerinde 30/09/2015 tarihinde hırsızlık olayı yaşandığı, davacı sigortalının sigorta tazminatı ödenmesini talep ettiği görülmektedir.Mahkemece, davalı acente yönünden davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, davalı sigorta şirketi yönünden ise, sigortalı işyerinde poliçede yer alan güvenlik önleminin bulunmadığı, bu nedenle hasarın teminat kapsamında olmadığı gerekçesiyle davanın esastan reddine karar verilmiş, davacı sigortalı hükmü istinaf etmiştir.
İstinaf konusu edilen uyuşmazlık; davalı acentenin sigorta tazminatı ödeme sorumluluğu bulunup bulunmadığı ile sigortalı işyerinde yaşanan hırsızlık olayının teminat kapsamında olup olmadığı hususlarında toplanmaktadır.
1-Davalı acente hakkında verilen hükme yönelik istinaf başvurusunun incelenmesinde;
Acente, “Ticari mümessil ticari vekil, satış memuru veya müstahdem gibi bir sıfatı olmaksızın bir mukaveleye dayanarak muayyen bir yer veya bölge içinde daimi bir surette ticari işletmeyi ilgilendiren akitlerde aracılık etmeyi veya bunları bu işletme adına yapmayı meslek edinen kimse” olarak tanımlanmıştır. Buna göre acenteler imzaladıkları ya da aracılık ettikleri sözleşmeleri kendi nam ve hesaplarına değil, acentesi bulundukları kişi adına düzenlerler. Dolayısıyla kural olarak bu sözleşmelerden dolayı kendi sorumlulukları yoktur.
Yargıtay 17. HD’nin 2013/15233 Esas, 2015/10680 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere; poliçeyi düzenleyen acentenin tazminattan sorumlu tutulabilmesi için poliçenin düzenlenmesinde, primin tahsilinde ya da davalı sigorta şirketinin sigorta tazminatını ödememesinde şahsi kusurunun kanıtlanmış olması gerekir. TTK’nun 119/2 (6192 sayılı TTK’nun 105.md.) maddesine göre, sigorta sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıklardan dolayı acente müvekkili adına dava açabileceği gibi kendisine karşı da aynı sıfatla müvekkiline izafeten açılabileceği hüküm altına alınmıştır. Acente aracılıkta bulunduğu işlemleri müvekkili namına yaptığından doğrudan sorumluluğu bulunmamakta ise de şahsi kusuru nedeniyle kendisinden tazminat edilebilecektir.Somut olayda talep sigorta poliçesi kapsamında olup, acentenin şahsi kusuruna da dayanılıp ispat edilmediğine göre davalı acenteye husumet yöneltilmesi doğru değildir. Buna göre mahkemece davalı acente yönünden davanın husumet yokluğu nedeniyle karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir.
2-Davalı sigorta şirketi hakkında verilen hükme yönelik istinaf başvurusunun incelenmesinde;
Hırsızlık Sigortası Genel Şartları uyarınca sözleşmeye genel şartlara aykırı olmamak kaydıyla özel şart konulabilmesi mümkündür. Genel Şartların A.2 maddesi; “Sigorta sözleşmesine, teminat altına alınacak kıymetlerin muhafazası için özel hükümler konabilir. Bu takdirde sigortacı, sözkonusu kıymetlerin sigorta sözleşmesinde öngörülen şekillerde saklanmadığını ispat etmedikçe tazminat ödemekten kaçınamaz.” hükmünü düzenlemektedir.Taraflar arasında düzenlenen sigorta poliçesinin 3. sayfasında; “İşbu sigorta poliçesi kapsamında hırsızlık teminatının geçerli olmasının ön şartı; sigorta konusu mahalde, güvenlik şirketine veya emniyete veya şirket/konut sahiplerinin/yetkililerinin telefonlarına bağlı alarm bulunmasıdır” hükmü bulunmaktadır. Somut olayda dosyaya sunulan eksperiz ve bilirkişi raporları ile dosya kapsamına göre olay anında sigortalı işyerinde alarm sisteminin arızalı olması nedeniyle çalışmadığı anlaşılmaktadır. Bu güvenlik önlemi, poliçede hırsızlık teminatının geçerli olmasının ön şartı olarak kararlaştırılmıştır. Yargıtay 11 HD’nin 2010/4257 Esas, 2011/12490 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere, bu durumda rizikonun gerçekleşme şeklinin önemi bulunmayıp, ön şart gerçekleşmediğine göre davanın reddine karar verilmesi gerekir. Bu nedenle mahkemece davalı sigorta şirketi yönünden davanın reddine karar verilmesinde de isabetsizlik bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenler ile ilk derece mahkemesi kararında hukuka aykırılık görülmediğinden davacı vekilinin istinaf talebinin HMK’nın 353/1.b.1 bendi gereğince esastan reddine karar verilmesine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/47 Esas, 2019/548 Karar ve 21/06/2019 tarihli kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1.b-1 bendi gereğince esastan REDDİNE,
2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 269,85 TL harçtan davacı tarafından peşin olarak yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 225,45 TL harcın davacıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA,
3-İstinaf incelemesi aşamasında duruşma yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
4-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 361/1. fıkrası uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay nezdinde Temyiz Kanun Yolu Açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.14/09/2023