Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/3832 E. 2023/961 K. 05.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/3832 Esas
KARAR NO: 2023/961
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 12/07/2019
NUMARASI: 2016/880 Esas, 2019/746 Karar
DAVANIN KONUSU: Tanıma Ve Tenfiz
KARAR TARİHİ: 05/10/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili …Şti. ile davalı … A.Ş arasında Kazakistan Cumhuriyeti’nde kurulan ticari ilişki ve faaliyet sonucu müvekkili şirketin alacağının ortaya çıktığını, alacaklarının ödenmemesi üzerine müvekkilinin Kazakistan Cumhuriyeti yargı makamlarına başvurduğunu, bunun üzerine Astana Şehri Bölgelerarası Ekonomi İhtisas Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda alacaklarının, 43.287.222.-Tenge tutarında ana borç, 1.000.000.-Tenge tutarında sözleşme cezası, 1.000.000.-Tenge tutarında yasal ceza ve 1.358.616.-Tenge tutarında devlet harcı olmak üzere 46.645.838.-Tenge olarak hesap edildiğini belirterek Astana Şehri Bölgelerarası Ekonomi İhtisas Mahkemesinin 2-6913-15 ve 25/06/2015-08-22 tarih ve sayılı olup 17/08/2015 tarihinde kesinleşmiş bulunan kararının tenfizine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Astana İhtisas Ekonomi Mahkemesi tarafından verilmiş olan kararın Türkiye ile Kazakistan Cumhuriyeti arasında akdedilmiş 17/07/1997 tarih ve 4287 sayılı Hukuki Konularda Adli Yardımlaşma Anlaşması hükümlerine göre tenfiz olanağının bulunmadığını, zira müvekkilinin usulüne uygun olarak davet edilmediğini veya hukuki ehliyetsizliği sebebiyle savunma veya muteber bir şekilde temsil edilme hakkından yoksun bırakıldığını, davanın kime, hangi adreste tebliğ edildiğinin, keza Kazakistan mahkemesince verilen kararın kime ve hangi tarihte tebliğ edildiğinin belirsiz olduğunu; davalının gıyapta yargılandığını ve haksız bir karar oluşturulduğunu, tenfizi istenen kararın, yargılamada savunma hakkının ihlal edilmiş olması, iddia ve savunmanın değerlendirilmemiş bulunması, gerekçede bunlara yer verilmemiş olması ve kesinleştirilmesinin Türk usul hukukuna ve MÖHUK’ta yer alan temel prensiplere aykırı olması nedeniyle Türk kamu düzenine ve MÖHUK’un ilgili maddelerine ve özellikle m.54’e açıkça aykırı olduğunu, bütün bu nedenlerle kararın Anayasa’ya, MÖHUK’a ve Türkiye Cumhuriyeti ile Kazakistan arasındaki anlaşmaya aykırı olduğunu belirterek şartları oluşmayan tenfiz talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; Astana Şehri Bölgelerarası Ekonomi İhtisas Mahkemesinin tenfizi talep edilen ilamının, ilam özetinden anlaşılabildiği kadarıyla, belirli bir meblağın davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin olması nedeniyle icrai bir nitelik taşıdığı, icrai nitelikte olan bir yabancı mahkeme kararının ülkemizde icra edilebilmesinin ise, bu mahkeme kararının Türk mahkemeleri tarafından tenfizine karar verilmesiyle mümkün olabileceği, bu nedenle tenfiz kararı verilebilmesi için gerekli koşullarının oluşup oluşmadığının tespit edilmesi gerektiği, dosyanın Kazakistan Kanunları konusunda uzman bilirkişi Prof. Dr. … tevdi edildiği ve bilirkişiye kök ve ek raporlar düzenlettirilmek suretiyle uyuşmazlığın çözümü yoluna gidildiği, davaya konu Astana Şehri Bölgelerarası Ekonomi İhtisas Mahkemesinin tenfizi istenen 2-6913-15 ve 25/06/2015-08-22 tarih ve sayılı gerekçeli kararı ve tercümesinin dosyaya sunulduğu, Astana Şehri Bölgelerarası Ekonomi İhtisas Mahkemesinin kısa kararında ve “Tanımlama” (maddi hataların düzeltilmesi) kararında, kararın “17/08/2015 tarihinde kesinleşerek yasal yürürlüğe girdiği” belirtilmekte ise de, kararın davalıya nasıl tebliğ edildiği konusunda bir açıklama bulunmadığı, bu durumun davalının kanun yollarına başvuru hakkını kullanma imkanına kavuşup kavuşmadığı yönünden belirsizlik yarattığı, taraflar arasındaki Hizmet Sunum Sözleşmesinin 13 Kasım 2005 tarihinde imzalandığı ve Kazakistan’daki davanın ise, neredeyse 10 yıl sonra, 2015 yılında açılmış olduğuna göre, davacının, davalı şirketin Kazakistan’da bulunmadığını bilmesi gerektiği, nitekim Kazakistan Mahkemesi de, “Davacının ihlal edildiği haklarını savunmak için hemen mahkemeye başvurabilirdi,, fakat bunu yapmadığı”nı belirterek gecikme cezası tutarını indirime tabi tuttuğu, ancak Kazakistan mahkemesince yapılan bu belirlemeye rağmen, La Haye Sözleşmesi veya Türkiye ile Kazakistan arasındaki ikili anlaşmadan yararlanarak tebligat yapma cihetine gitmesi mümkünken Mahkemece bu şekilde tebligat yapılmadığı, bu durumda MÖHUK’nın 50. maddesi gereğince ortada kesinleşmiş bir karar olduğundan söz edilemeyeceği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar yasal süresinde davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.Davacı vekili istinaf nedenleri olarak; davacı ile davalı şirket arasında Kazakistan Cumhuriyeti’nde kurulan ticari ilişki ve faaliyet sonucu, davacının, davalı şirketten alacağının ortaya çıktığını, söz konusu bu alacağın ödenmemesi üzerine davacı tarafından davalı şirket aleyhine Kazakistan Cumhuriyeti’nde yargı makamlarına başvurulduğunu, söz konusu başvurunun, Kazakistan Cumhuriyeti Astana Şehri Bölgelerarası Ekonomi İhtisas Mahkemesi’nin 25.06.2015 tarihli ve … numaralı kararı ile sonuçlandırıldığı ve dava kısmen kabul edilerek “….’den, … lehine 43.287.222 Tenge tutarında ana borç, 1.000.000 Tenge tutarında sözleşme cezası, 1.000.000 Tenge tutarında yasal ceza ve 1.358.616 Tenge tutarında devlet harcı olmak üzere 46.645.838 Tenge tahsil edilmesine” karar verildiğini, söz konusu bu kararın, davalı ….’nin, Kazakistan Cumhuriyeti’ndeki faaliyetlerine ekonomik sıkıntılar nedeniyle son vererek ülkeden kalıcı olarak çıkış yapması ve bu nedenle yasal olarak bulunmak zorunda olduğu kayıtlı ikamet adresinde bulunmaması sebebiyle – Kazakistan Medeni Usul Kanunu’na uygun olarak – davalının yokluğunda yapılan bir yargılama sonucunda alındığı ve akabinde kesinleştiğini; Yerel Mahkemenin dosyaya taraflarınca sunulan ve yabancı mahkeme tarafından davalı tarafa dava dilekçesi ve davetiyesinin usulüne uygun olarak tebliğe çıkarıldığını gösteren belgelerin dosyaya sunulmadığı yönündeki değerlendirmenin dosya kapsamındaki belgelerle uyuşmadığını, Türk usul hukukuyla aynı yönde düzenlemeler içeren Kazakistan Medeni Usul Kanunu’nun 135/1 maddesinin Türk kamu düzenine aykırı olduğundan bahisle adli yargılanma hakkına zarar verdiği ve bu anlamda tenfiz engeli olduğu yönündeki gerekçenin doğru olmayıp evrensel hukuk kurallarıyla bağdaşmadığını, yabancı mahkeme kararının davalıya tebliğine ilişkin iadeli taahhütlü posta işleminin kararda hiç değerlendirilmeye alınmayarak eksik inceleme yapıldığını,… posta takip numarasıyla tebliğe çıkan kararın dosyaya sunmuş oldukları belgeden de görüleceği üzere davalının adresinde bulunmaması nedeniyle gerçekleşemediğini ve tebligatın mahkemeye iade edildiğini, davalı şirkete istinabe veya Lahey Sözleşmesi yoluyla tebligat yapılabileceği, bu anlamda davalıya ulaşılmayarak savunma ve yasa yollarına başvurusunun engellendiği şeklindeki gerekçenin müvekkili davacı şirkete tenfiz şartları arasında olmayan yeni bir şart getirmesi bakımından hukuka aykırı bulunduğunu, davacının ikili anlaşmalar veya lahey sözleşmesi uyarınca tebligat yoluna gitme zorunluluğunun bulunmadığını, MÖHUK kapsamında da böyle bir zorunluluk bulunmadığını, tenfiz şartları arasında olmayan yeni bir şartın müvekkili davacı açısından uygulanması sonucunu doğurduğunu, bu durumun, kanunların çıkarılmasına ve anlaşmaların onaylanmasına ilişkin anayasa ilkeleriyle açıkça ters düştüğünü, kendisi de Türk şirketi olan davacının, davalı şirket tarafından imzalanan borç ikrarı belgesine dayanarak kendisine ve kayıtlı adresi itibariyle davalıya en yakın mahkemede dava açmış olması ve Kazakistan Cumhuriyeti mevzuatına göre borç ikrarı belgesiyle açılan davaların çok hızlı olarak dosya üzerinden sonuçlandırılması nedeniyle bu yolu tercih etmesinin esasa ilişkin bir konu olması bakımından tenfiz davasının inceleme konusu olmayıp bu husustaki müvekkilinin tercihinin, aleyhine istinaf yasa yoluna başvurulan ilk derece mahkemesi kararıyla sorgulanmasının hukuka aykırılık oluşturduğunu, ilk derece mahkemesi tarafından yine tenfiz davasına ilişkin bir husus olmamasına karşın davanın 10 sene sonra açıldığı yönündeki ifadelerin de somut olayla bağdaşmadığını, davacı ile davalı şirket arasında cari hesaba dayanan bir ticari ilişki mevcut olduğu ve söz konusu ilişki 2013 senesine kadar devam ettiği, bu seneden sonra davalı şirketin borçlarını ödememesi ve davacıyı oyalaması nedeniyle ticari ilişkinin kesilmiş bulunduğunu, yaklaşık 2 sene davalı şirket tarafından oyalanan davacının bu sürenin sonunda dava açmak mecburiyetinde kaldığını belirterek İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12.07.2019 Tarih 2016/880 Esas 2019/746 Karar sayılı davanın reddine ilişkin kararın kaldırılmasına, tenfiz istemi ile davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava, MÖHUK’un 54.m. uyarınca yabancı mahkeme kararının tanınması ve tenfizi istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.5718 sayılı MÖHUK’un 50. maddesi uyarınca, yabancı mahkemelerce verilen ve o yer kanunları gereğince kesinleşen kararların tenfizi istenebilir. 5718 sayılı MÖHUK’un 54/1-ç maddesinde; “O yer kanunları uyarınca, kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş ve bu kişinin yukarıdaki hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk mahkemesine itiraz etmemiş olması,” tenfiz şartı olarak düzenlenmiştir.Türkiye Cumhuriyeti ile Kazakistan Cumhuriyeti arasında 13.06.1995 tarihinde düzenlenen hukuki konularda adli yardımlaşma sözleşmesinde tenfize ilişkin özel düzenlemeler bulunmaktadır. Anılan sözleşmenin 23/3. maddesinde de tenfiz engelleri arasında “Kararların ittihaz olunduğu Akit tarafın kanunlarına göre, yargılamaya katılmayan ve aleyhinde karar verilen tarafın, usulüne uygun olarak davet edilmemiş olması veya hukuki ehliyetsizliği sebebiyle, savunma veya muteber bir şekilde temsil edilme hakkından yoksun bırakılmış olması” düzenlemesi getirilmiştir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2014/17064 E- 2015/1724 K. Sayılı 11/02/2015 tarihli kararında:”… Dava, yabancı mahkeme ilamının tanıma ve tenfizi istemine ilişkin olup, mahkemece yukarıda özetlendiği şekilde tenfiz şartlarının oluştuğu gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak, tenfiz kararı verilebilmesi için ilamın usulünce kesinleşmiş olması gerekmektedir. Oysa, dosya kapsamı itibariyle yabancı mahkeme ilamının tebliğinin usulüne uygun olup olmadığı, tebliğin kime yapıldığı, La Hey Sözleşmesi’ne göre tebliğ edilip edilmediği, kararın ne şekilde kesinleştiği anlaşılamamaktadır. Bu itibarla mahkemece, kararın tebliğinin araştırılarak, usulüne uygun tebliğ edilip edilmediği, usulünce kesinleşip kesinleşmediği tespit edilerek sonucuna göre bir karar vermek gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir…”denilmiştir.Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2021/6031 E- 2022/3650K sayılı 09/05/2022 tarihli kararında; “…Bu hale göre, mahkemece öncelikle yapılması gereken iş, yabancı ilamın verildiği ülke kanunları uyarınca kesinleşip kesinleşmediğinin tereddüte yer vermeyecek şekilde saptanması olmalıdır. Bu saptamanın yapılabilmesi için mahkemece, Kazakistan ile ülkemiz arasındaki iki taraflı sözleşme hükümleri göz önüne alınmalı, bunun yanında Kazakistan’ın 1965 tarihli Hukuki ve Ticari Konularda Adlî ve Gayrî Adlî Belgelerin Yabancı Memleketlerde Tebliğine Dair Lahey Sözleşmesine (Lahey Sözleşmesi) taraf olup olmadığı belirlenmeli, taraf olduğunun tespiti halinde ülkemizin anılan sözleşmenin 10’uncu maddesinde yer alan posta yolu ile tebligata ilişkin hükme çekince koyduğu gözden kaçırılmadan kararın çekinceye uygun olarak diplomatik yolla tebliğ edilip edilmediği de belirlenmeli ve yapılacak incelemenin sonucuna göre bir karar verilmelidir. Bu itibarla, mahkemece, kararın usulüne uygun olarak kesinleşip kesinleşmediği yukarıda gösterildiği şekilde tespit edilmeksizin eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesi doğru olmadığından Dairemizce hükmün anılan nedenle bozulması gerekirken yazılı şekilde onandığı anlaşıldığından davalı vekilinin bu yöne ilişen karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 23.06.2021 gün, 2020/2372 Esas-2021/5339 Karar sayılı onama ilamının kaldırılmasına ve mahkeme hükmünün bozulmasına karar vermek gerekmiştir…” denilmiştir. Dosyaya sunulan 14/05/2019 tarihli ek bilirkişi raporunda, davacı tarafın kararın usulüne uygun olarak tebliğe çıkarıldığı konusunda Kazakistan Cumhuriyeti posta servisinden aldığı belgeleri ibraz ettiği, bu belgelerde 25/06/2015 tarihli Mahkeme kararının 02/07/2015 tarihinde davalıya gönderilmiş olduğu, (davalının kayıtlı adresinden daha önce 2013 yılında taşınmış olduğundan) 07/07/2015 tarihinde tebligatın gerçekleştirilemediği ve tebligatın 11/08/2015 tarihinde mahkemeye iade edildiğinin yazılı olduğu belirtilmiştir. Bu açıklamalara göre, davalıya yabancı mahkeme tarafından tebligat gönderilmiş olsa dahi kararın davalıya nasıl tebliğ edildiği konusunda bir açıklama bulunmadığı, bu durumun davalının kanun yollarına başvuru hakkını kullanma imkanına kavuşup kavuşmadığı yönünden belirsizlik yarattığı, bu durumda MÖHUK’nın 50. maddesi gereğince ortada kesinleşmiş bir karar olduğundan söz edilemeyeceği, davalının Türkiye ile Kazakistan arasındaki adli konularda iş birliği anlaşmasının 23/3. maddesi hükümlerine göre usulüne uygun tebligat yapılmadığı için davalının savunma hakkının kısıtlandığı ve dava tarihinde MÖHUK’nın 50. maddesi gereğince usulünce kesinleşmiş yabancı mahkeme kararı bulunmadığından MÖHUK 54/1.ç bendi uyarınca tenfizin yasal şartlarının oluşmadığı anlaşılmakla ilk derece mahkemesinin davanın reddi yönündeki kararı usul ve yasaya uygundur. Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 bendi gereğince esastan reddine karar verilmesine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Yukarıda açıklanan nedenlerle;1-İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/880 Esas, 2019/746 Karar sayılı ve 12/07/2019 tarihli kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1-b/1 bendi gereğince esastan REDDİNE,2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 269,85 TL harcın peşin olarak yatırılan 6.563,94 TL harçtan mahsubu ile bakiye 6.294,09 TL harcın hüküm kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa İADESİNE,3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 361/1. fıkrası gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.05/10/2023