Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/3695 E. 2020/1133 K. 23.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/3695 Esas
KARAR NO: 2020/1133
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2018/1537 Esas
KARAR NO: 2019/612
KARAR TARİHİ: 29/05/2019
KARAR TARİHİ: 23/06/2020
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkilinin 2012 yılından beri gıda sektöründe faaliyet gösterdiğini, son dönemlerde döviz krizi nedeniyle maliyetlerde yaşanan artış, piyasalarda yaşanmakta olan durgunluk tahsilat ve ödeme güçlüklerine neden olduğunu, doğal olarak piyasaları etkileyen maliyet artışı, ödeme ve tahsilatlarda görülen gecikmeler yemek firmalarını da olumsuz yönde etkilediğini, dövizde meydana gelen ciddi çalkantılar ve İİK 362/a maddesi ile eğitim ve öğretim yılında okullara haczin yasaklanması okul yönetimlerine ödemelerini gününde yapmama konusunda rahatlama getirdiğini, bu nedenlerle okullardan alacaklı olan firmalar tahsilatlarını gününde yapamaz hale geldiğini, borçlu firmanın toplam 776.469,58 TL tutarındaki alacağının %42′ sini teşkil eden 327.594,15 TL’si 3 özel okullardan olan alacağı olduğunu, bu sebeplerle ve maliyetlerin artmasının müvekkilini konkordato sürecine götürdüğünü belirterek İİK 285 vd maddeleri gereğince konkordato taleplerinin kabulü ile kesin mühlet kararı verilmesini, yargılama neticesinde de konkordato tasdikine karar verilmesini talep etmiştir
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece davacı şirketin konkordato sürecine dair için ikna edici, ciddi mali kaynaklar yaratamadığı, sermaye artışı taahhüdünün hiç olmadığı, tek kaynağın faaliyet karı olarak gösterildiği, ancka bunun da sağlanacağına dair olumlu bir kanaat yaratılamadığı, borca batık durumda olan şirketin bu haliyle borçlarını projede belirtilen takvimde ödemesinin mümkün görünmediği, özetle iktisadi hayata göre inandırıcı olmayan konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olmadığı, İİK 292. maddede ise konkordatonun başarıya ulaşmayacağının anlaşılması halinde konkordato talebinin reddi ile iflasa karar verileceği düzenlenmiş olduğundan geçici mühlet kaldırılarak konkordata talebinin reddine, davacı şirketin iflasına karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili yasal süresi içinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde; müvekkil firmanın ön projesindeki kaynaklarından biri tahsil edemediği 776.469,00 TL tutarındaki alacakları olduğu, müvekkil firma 1 yıl içerisinde tahsil edeceğini ön gördüğü projesindeki bu tutarın 1/3’ten fazlasını tahsil ettiğini, 776.469,00 TL alacağının 266.329,00 TL sini tahsil etmiş olup ilgili senetler şirket kasasında bulunduğunu, ayrıca gerek basının ilgisiz haberleri ile gerek piyasada oluşan bilgi kirliliği ile oluşan algıdan dolayı ilk 3-4 ay müvekkil firma konkordato içerisinde olduğu için yeni müşteri anlaşmaları askıda kaldığını fakat mahkemeye sundukları yeni müşteri anlaşmalarından görüleceği gibi müvekkil uzun süreli olarak 350 kişilik ve 120 kişilik yeni 2 firma ile sözleşme aşamasına geldiğini, dolayısıyla yeni müşterilerinden yapacağı cirolar ile öncelikli olarak 2019 yılı ciro hedefini fazlasıyla gerçekleştireceğini, konkordato komiserinin sunmuş olduğu nihai raporu, 3 aylık yani 31 Mart tarihine kadar olan verileri ile hazırlandığını, yani müvekkil firmanın son 2 aylık cirosu raporda yer almadığını, yapılacak yeni anlaşmalar ile hedeflenen satış ve karlılığın gerçekleşeceğini belirterek mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE Dava, İİK.nun 285 ve devamı maddelerince açılan konkordato talebine ilişkindir. Davacı şirket, dava tarihi itibariyle İstanbul Ticaret Sicil Memurluğu’na kayıtlı olduğu, ticari merkezinin Ümraniye/Beşiktaş adresinde bulunduğu, davanın İİK.nun 285/3 ve 154/1.maddesinde öngörülen yetkili mahkemede açıldığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, davacı vekilinin vekaletnamesinde eldeki davayı açmak üzere özel yetkisine istinaden konkordato geçici mühleti verilmesi talebi üzerine davacı şirket hakkında 04/01/2019 tarihinde 3 ay süreyle geçici mühlet kararı verilmiş ve tek kişi konkordato komiseri atanmış, geçici mühlet kararı iki ay süre ile uzatılmış, 29/05/2019 tarihli celsede konkordato talebinin reddine davacı şirketin iflasına karar verilmiştir. Davacı şirketin aktifinde bulunan taşıtların ve demirbaşların rayiç değerlerinin tespiti noktasında teknik bilirkişiden rapor alınmıştır. Mahkemece atanan geçici konkordato komiserinden alınan 24/05/2019 tarihli nihai raporunda, Beş aylık geçici mühletin sonunda davacı şirketin mevcut haliyle borcu batık durumda olduğunu, öz varlığının -63.815,88 TL olduğunu, geçmiş dönemi itibariyle kar elde edemediği, ön projesinde yer alan hedeflerin uzağında kaldığını, toplamda 1.489.124,63 TL borcun ödenmesi için kaynak yaratılamadığını mütalaa edilmiştir. İİK 287. Maddesinde, borçlunun iyileşmesi ve konkordatonun tasdiki ihtimalinin “ konkordatonun başarı şansı “ kavramı altında ifade edildiğine yer verilmiştir. Başarı olasılığı kavramından anlaşılan husus, konkordato projesinin gerçekleşme şansına sahip görülmesidir. Bu sonuca, borçlunun durumu, malvarlığı gelirleri ve taahhütlerini yerine getirmesine engel olan nedenler gözetilerek, objektif verilere göre konkordato başarı olasılığı yargıç tarafından belirlenecektir. (Konkordato ve Yeniden Yapılanma Hukuku -Av.Sümer Altay, sayfa 112, 1. Cilt). İsv.İİK ‘da da konkordato mühletinin amaçlarından biri olarak açıkça, “ borçlunun iyileşmesi “ kavramına yer verildiği, buna göre, geçici mühletin, açıkça iyileşme ümidi görülmüyorsa, yani konkordatonun tasdikine gerek kalmaksızın iyileşme yahut konkordato ihtimali yoksa kaldırılacağı ifade edilmiştir. Ancak burada iyileşmeden söz edebilmesi için bilançosal bir iyileşme yeterli olmayıp başarılı bir iyileşme için yapısal (gerçek) bir iyileşmenin varlığı aranmalıdır. Bu sebeple konkordato talebi, sadece zaman kazanmaya yönelik bir talep olmayıp sürekli ve kalıcı bir iyileşme olasılığını konkordato projesi yardımıyla inanılır kılmalıdır. Bu nedenle ön proje sadece dilek ve temenniler içeren soyut bir belge olarak anlaşılmamalı, mahkeme tarafından kesin mühlet verilebilmesi için ön projenin nasıl başarılı olacağı açıklanmalıdır. ( Selçuk Öztek / Ali Cem Budak, Müjgan Tunç Yücel, Serdar Kale, Bilgehan Yeşilova, Yeni konkordato Hukuku, 2. Baskı, Ankara 2019 s. 187 ) İİK’nın 286/1-a maddesinde ” borçlunun talebiyle birlikte borçlarını hangi oranda veya vadede ödeyeceğini, bu kapsamda, alacaklıların alacaklarından hangi oranda vazgeçmiş olacaklarını, ödemelerin yapılması için borçlunun mevcut mallarını satıp satmayacağını, borçlunun faaliyetine devam edebilmesi ve alacaklılara ödemelerini yapabilmesi için gerekli mali kaynağın sermaye artırımı veya kredi temini yoluyla yahut başka yöntem kullanılarak sağlanacağını gösteren ön proje ibraz etmesi” gerektiği ifade edilmiştir. Bu şekilde borçlunun faaliyetine devam edebilmesi ve alacaklılara ödemelerini yapabilmesi için mali kaynağın nasıl sağlanacağı net bir şekilde açıklanmalı ki projenin başarıya ulaşıp ulaşmayacağı ve kayıtlarla uygun olup olmadığı değerlendirebilmelidir. Dolayısıyla 286/1- a bendinde, borçlunun faaliyetine devam edebilmesi ve ödemelerini yapabilmesi ifadesi ile konkordatonun amacının da bir anlamda ifade bulduğunun kabülü doğru olacaktır. Mali kaynağın nasıl edileceği kapsamında, Selçuk Öztek / Ali Cem Budak, Müjgan Tunç Yücel, Serdar Kale, Bilgehan Yeşilova, Yeni konkordato Hukuku, 2. Baskı, Ankara 2019 s. 184-185 de ifade edildiği gibi “ortakların yeni sermaye getirmeleri, kişisel malvarlıklarını paraya çevirerek şirkete getirmeleri, sermaye artırımı yaparak yeni ortak almaları, işletmenin bir bankadan kredi bulması ilk akla gelenlerdir.” Bu nedenle ön proje, maddenin 1. fıkranın a bendinde sözü edilen bütün unsurları içermelidir. Belirtilen yasal düzenlemeler ve açıklamalar doğrultusunda somut olayı değerlendirmek gerekecektir. Davacı tarafından sunulan ön projede; konkordato başvurusu yapılan toplam 1.489.124,63 TL tutarındaki borcun, 2019, 2020, 2021 dönemlerinde elde edilecek kar ile ödeneceği hedeflemiş olup gerekli mali kaynağın, ticari faaliyetin devam ile elde edilecek gelire bağlanmıştır. Ancak mahkeme kararında belirtildiği gibi davacı şirketin, konkordato sürecinde borçların tasfiyesi için mali kaynaklarını net ve somut olarak ortaya koyması gerekir. Bu kapsamda sermaye artışı mı yapacak, kredi temini mi sağlayacak veya başka bir yönteme mi başvuracak bu hususlarda somut bir plan ve mahkemece denetlenebilir, izlenebilir bir ödeme takvim ortaya koyması gerekir. Dosya kapsamına göre; davacı şirketin, 30/11/2018 başvuru dönemi itibari ile teknik bilirkişi tespitleri doğrultusunda belirlenen rayiç değerlere göre öz varlığının (-) 63.815,88 TL yani borca batık durumda olduğu, 31/03/2019 dönemine kadar anlamlı kar elde edilemediği, beş aylık dönemi sonunda borca batıklığı devam ettiği, davacı şirketin konkordato projesinde gösterilen 1.489.124,63 TL tutarındaki borcun, 2019, 2020, 2021 dönemlerinde elde edilecek kar ile ödeneceği hedeflemiş ise de 31/03/2019 döneminde 595.306,00 TL tutarında net satış sağladığı, bu satışa karşılık 484,00 TL tutarında kar elde ettiği, 2018 yılını zarar ile kapattığı, 2019 yılında da hedeflenen net satış ve net kar tutarının çok uzağında uzağında olduğu nazara alındığında hedeflenen satış ve karlılık rakamlarına ulaşmasının mümkün gözükmediği görülmüştür. Davacı vekili her ne kadar şirketin uzun süreli olarak 2 firma ile sözleşme aşamasına geldiğini, yeni yapılacak anlaşmalar ile hedeflenen satış ve gelirlere ulaşılacağını iddia etmiş ise de bu hususta dosyaya yansımış bir belge bulunmamaktadır. Kaldı ki yapılmış böyle bir anlaşma var ise bunun ön projede yahut sonradan düzenlenecek revize projede gösterilerek bu anlaşmalar ile yıllık ne kadar satış ve kar elde edileceği hedeflenerek bu şekilde sürekli ve kalıcı bir iyileşme olasılığı bulunup bulunmadığı denetime elverişli şekilde değerlendirilmesi gerekir. Yukarıda açıklandığı üzere konkordato talebi, sadece zaman kazanmaya yönelik bir talep olmayıp sürekli ve kalıcı bir iyileşme olasılığını konkordato projesi yardımıyla inanılır kılmalıdır. Bu nedenle ön proje sadece dilek ve temenniler içeren soyut bir belge olarak anlaşılmamalıdır. Davacının beş aylık geçici mühlet sonunda şirketin yeni anlaşmalar yapacağı iddiası soyut ve temenni içeren sadece zaman kazanmaya yönelik bir talep olarak değerlendirilmiştir. Bu itibarla ibraz edilen ön projenin, yasada tanımlanan şekilden uzak olup ve somut veriler karşısında başarıya ulaşma ihtimali bulunmadığından konkordato talebinin reddine karar verilmesi hukuka uygun bulunmuştur. Davacı şirketin konkordato talebinin reddi ile birlikte İİK’nın 292. Maddesi uyarınca davacı şirketin iflasına karar verilmiştir. İİK’nın 292 maddesinde kesin mühlet içinde konkordato talebinin reddi ile iflasın açılması ve aynı kanunun 287/5 maddesinde aynı hükümlerin geçici mühlet hakkında kıyasen uygulanabileceği hususları düzenlenmiştir. Mahkemece davacı şirketlerin borca batık olduğu, İİK’nın 292. Maddesi uyarınca borçlunun konkordato projesinin inandırıcı ve gerçekçi olmadığı, malvarlığının korunması için iflasına karar verilmesi gerektiğinden davacı şirketlerin iflasına karar verilmiştir. İİK.nun Geçici Mühlet başlıklı 287/5.maddesi “291 inci ve 292 nci maddeler, geçici mühlet hakkında kıyasen uygulanır.” hükmünü içermektedir. Yine aynı yasanın Kesin Mühlet İçinde Konkordato Talebinin Reddi ile İflâsın Açılması başlıklı 292.maddesi gereğince: “İflâsa tabi borçlu bakımından, kesin mühletin verilmesinden sonra aşağıdaki durumların gerçekleşmesi hâlinde komiserin yazılı raporu üzerine mahkeme kesin mühleti kaldırarak konkordato talebinin reddine ve borçlunun iflâsına resen karar verir: a)Borçlunun malvarlığının korunması için iflâsın açılması gerekiyorsa. b)-Konkordatonun başarıya ulaşamayacağı anlaşılıyorsa. c)-Borçlu, 297 nci maddeye aykırı davranır veya komiserin talimatlarına uymazsa. d)-Borca batık olduğu anlaşılan bir sermaye şirketi veya kooperatif, konkordato talebinden feragat ederse. İflâsa tabi olmayan borçlu bakımından ise birinci fıkranın (b) ve (c) bentlerindeki hâllerin kesin mühletin verilmesinden sonra gerçekleşmesi durumunda, komiserin yazılı raporu üzerine mahkeme kesin mühleti kaldırarak konkordato talebinin reddine resen karar verir.” hükmüne yer verilmiştir. Bu sebeplerden ilki borçlunun mal varlığının koruması için iflasına açılmasının gerekli olmasıdır. Özellikle borçlunun işletmesinin devamı, önemli ve hissedilir ölçüde, aktiflerin azalmasına ve pasiflerin artmasına yol açmaktaysa ve bu durum konkordato süreci içinde geri dönüşü olmayana bir aktif pasif dengesizliğine yol açacağı öngörülüyorsa; iflasın derhal açılması ile borçlunun mal varlığının tasfiye sağlanmak suretiyle daha iyi bir tatmin elde edileceği tahmin ediliyorsa, işletmenin devamı mümkün gözükmüyor yahut çok düşük bir ihtimal ise, malvarlığının korunması için kesin mühlet kaldırılarak iflasın açılması zorunludur. ( Selçuk Öztek/ Ali Cem Budak, Müjgan Tunç Yücel, Serdar Kale, Bilgehan Yeşilova, Yeni konkordato Hukuku, 2. Baskı, Ankara 2019 s. 315 – 316 ). Dosyaya sunulan rapordan anlaşıldığı üzere teknik bilirkişinin tespitleri doğrultusunda rayiç değerlere göre öz varlığının (-) 63.815,88 TL yani borca batık durumda olduğu, beş aylık dönemi sonunda borca batıklığı devam ettiği, bu dönemde borca batıklıktan çıkmayı sağlayacak kar elde edemediği, konkordato projesinin başarıya ulaşması mümkün gözükmediği, şirketin kısa vadeli borçları artmaya devam ettiği, mevcut durum itibariyle birikmiş borcun ileride kapanması mümkün gözükmediği bu haliyle daha fazla aktif-pasif dengesizliğine yol açacağı anlaşılmıştır. Bu durumda İİK 292/1-a,b bendleri gereğince borçlunun mal varlığının korunması gerektiği ve bu haliyle konkordatonun başarıya ulaşmayacağı sübut bulduğundan borçlu şirket hakkında iflas kararı verilmesi yerindedir. Sonuç olarak dosya kapsamına göre ilk derece mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da tespit edilememiş olmasına göre davacı vekilinin tüm istinaf itirazları yerinde görülmediğinden istinaf başvurusunun esastan reddine dair karar verilmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Dosya kapsamı ve delil durumuna göre İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan HMK’ nın 353/1.b.1 maddesi gereğince davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan REDDİNE, 2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 83,50 TL başvuru harcı ile istinaf kanun yolu başvuru harcı 148,60 TL olmak üzere toplam 232,10 TL harcın davacı tarafça peşin olarak yatırılmış olan toplam 165,70 TL’ den mahsubu ile bakiye kalan 66,40 TL harcın davacıdan alınarak hazineye İRAT KAYDINA, 3-Davacı tarafın yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerine bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, İİK’nın 293/3 ve 164/2 maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on günlük süre içerisinde Temyiz Kanun Yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.23/06/2020