Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/3563 E. 2023/728 K. 22.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/3563 Esas
KARAR NO: 2023/728
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 19/04/2019
NUMARASI: 2014/1122 Esas, 2019/354 Karar
DAVA: TAZMİNAT (Rücuen Tazminat)
KARAR TARİHİ: 22/06/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili banka ile davalı arasında 11/10/2010 tarihinde Kobi ve Ticari Bankacılık Toplantıları Sözleşmesi akdedildiğini ve bilahare buna ek olarak yapılan bir protokol ile sözleşmelerin ekinde bulunan taslak bütçelerin kabul edildiğini, bu sözleşmelerden ari olarak müvekkili ili davalı arasında 28/03/2011 tarihli Müşteri Sözleşmesi adı altında bir çerçeve sözleşme de akdedildiğini, işbu sözleşmeyi müteakip Malatya, Adana ve Sapanca/Kocaeli’de yapılacak etkinlikler için müvekkili ile davalı arasında 08/04/2011 tarihli 11/10/2010 tarihli sözleşmenin ayrılmaz bir parçası olarak ek protokol tanzim edildiğini, bu sözleşmelere göre banka temsilcileri ile birlikte …, … ve …’ın da konuk yüz olarak katılımları ile Anadolu’nun muhtelif illerinde KOBİ çalışanlarına, ortaklarına, yöneticilerine yönelik olarak toplam dokuz adet sohbet toplantısı organize edilerek ifa edildiğini, 11/10/2010 tarihli sözleşmenin 3. maddesi gereğince söz konusu toplantıların organizasyonunu davalı firmanın yerine getirerek akabinde her türlü ödemeyi (otel, konaklama, taşıma, ünlülere yapılan ödemeler vs.) yaptıktan sonra üzerine kendi hizmet bedelini de ekleyerek müvekkiline fatura ettiğini, müvekkilinin ise, fatura edilen tutarları (konuk yüzlere ödenen bedeller de dahil olmak üzere) eksiksiz olarak ve sözleşme hükümlerine uygun bir şekilde ödediğini, ancak katılımcılardan …’ın Beyoğlu … Noterliğinin 05/12/2011 tarihli ve … yevmiye sayılı ihtarnamesi ile, etkinlikler sebebi ile kendisine ödeme yapılmadığından bahisle her bir etkinlik 20.000,00 TL olmak üzere 9 etkinlik için 180.000,00 TL ödenmesini talep ettiğini, akabinde müvekkili bankaya karşı İstanbul 24. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/10 Esas sayılı davasını ikame ettiğini, müvekkiline karşı, haksız fesih sebebiyle açılan İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/127 Esas sayılı dosyasının bu dosya ile birleştirildiğini, Mahkemece yapılan yargılama ile asıl davanın kabulüne, birleşen davanın ise reddine karar verildiğini, kararın Yargıtay denetiminden geçerek onandığını, ilamdan doğan alacak kalemlerinin İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas, İstanbul … İcra Müdürlüğünün …Esas ve İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile takibe konu edilmesi üzerine müvekkili tarafından toplamda 246.494,57 TL ödeme yapıldığını, verilen kararın, işbu davanın davalısı olan şirketin, müvekkili bankadan tahsil ettiği tutarlar içerisinde …’a yapması gereken ödemeleri yapmadığını ve bu suretle sebepsiz zenginleştiğini açıkça gösterdiğini, bu tutarların talep edilmesine rağmen davalı tarafından ödenmediğini, toplam dokuz adet etkinlik için müvekkili tarafından davalıya fatura karşılığında toplam 1.575.560,34 TL ödeme yapıldığını, müvekkili tarafından …’ın payına düşecek şekilde davalıya yapılan ödemenin ise toplam 196.400,00 TL olduğunu, müvekkilinin mükerrer ödeme yapmak zorunda kalması sebebiyle davalının, müvekkili aleyhine sebepsiz olarak zenginleştiğini belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 246.494,57 TL alacağın avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde; KOBİ ürünlerinin Anadolu’da yerel girişimcilere tanıtılması amacıyla müvekkili tarafından davacı banka için “…” ismi ile 11 ilde düzenlenmesi planlanan ancak 9 ilde gerçekleştirilin 2010 ve 2011 yılları arasında devam eden etkinlikler düzenlendiğini, üzerinde mutabık kalınan konuşmacılardan olan …’ın makbuz kesmeyeceğini ve ödeme ile ilgili hiçbir evraka imza atmayacağını bildirdiğini, bu hususun davacıya iletildiğini ve davacı tarafından onay verilerek projeye başlandığını, davacı banka tarafından onaylanan bütçede de …’a yapılacak ödeme sütununda stopaj kesintisi yapılacağı ve net olarak ödenecek tutarın gösterildiğini, bu durumun dahi davacı bankanın, …’a makbuz alınmaksızın ödeme yapılması işlemini onayladığını kanıtladığını, sebepsiz zenginleşmenin söz konusu olmadığını, banka ile yapılan anlaşmalar gereği her konuşmacıya ödemelerinin zamanında ve eksiksiz yapıldığını, müvekkilinin, davacı bankanın talepleri ile bağlı olduğu ve bu kapsamda onun yetkili temsilcisi gibi hareket ettiğini, davacı bankanın onay ve talimatı doğrultusunda işlemler gerçekleştirdiğini, müvekkilinden talep edilen para alacağının, kesinleşen mahkeme kararından da anlaşılacağı üzere davacı bankanın … ile kendi arasında var olan sözleşmeyi haksız olarak feshetmesi hukuki sebebine dayandığını, oysa bu sonucun meydana gelmesinde müvekkilinin herhangi bir kusuru veya ihmalinin bulunmadığını, organizasyon kapsamında …’ın kalma, konaklama, yeme içme harcamalarının da konu edildiği bütçede bir bedel belirlendiğini ve bu bedelin davacı bankadan tahsil edildiğini, 11 etkinlik için tahsil edilen 220.000,00 TL’den iptal edilen İzmir ve Antalya etkinlikleri sebebiyle 23.600,00 TL’nin davacı bankaya iade edildiğini, müvekkilinin müdahil olduğu İstanbul 24. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/10 Esas sayılı davasında davacının, organizasyon firması ile bir husumetinin olmadığı ve banka ile ayrı bir sözleşme yapılması iddiasında olduğunu, bu iddianın davanın kabul edilmesi ile kesinlik kazandığını, davacı banka ile … arasında müvekkilinin bilgisi dahilinde olmayan bir anlaşma kurulduğunu, …’ın etkinlik döneminde diğer konuşmacıların aksine ekstra işler yaparak ve daha çok performans göstererek işini ifa ettiğini, bu ekstra işlerin de söz konusu anlaşmaya binaen ekstra ücret karşılığında yapılmış olmasının muhtemel olduğunu, yoksa banka ile müvekkili arasında, belirlenen bütçeye göre konuşmacılara eksiksiz ödemeler yapıldığı hususunda bir husumet bulunmadığını, davacı bankanın, bizzat kendisinin … ile aralarında var olan sözleşmeyi sona erdirdiğini basın açıklaması ile duyurup kendisi ile … arasında bir ticari ilişki olduğunu ikrar ederek bu haksız fesih sebebi ile …’a ödeme yapmak zorunda kaldığını belirterek davanın reddini savunmuş olup karşı davasında ise; müvekkilinin etkinlik kapsamında görevlerini layığıyla yerine getirdiğini, ancak konuşmacı …’ın Trabzon ilinde ki etkinlikte … taraftarlarını kızdıracak biçimdeki söylemleri nedeniyle banka mudileri tarafından protesto edilince davacı bankanın, …’ın bundan sonraki etkinliklerinde yer almayacağına dair kamuoyuna duyuru şeklinde bir metin yayınladığını, konuşmacının etkinlikten çıkarılmasının sözleşmenin feshi sonucunu doğurmadığını, oysa bankanın, etkinlikleri iptal etmek suretiyle sözleşmeyi bildirimsiz olarak zımnen feshettiğini, feshin … Müşteri Çerçeve Sözleşmesinin 6. maddesindeki usule aykırı yapıldığını, müvekkilinin, sözleşmenin haklı olarak feshini gerektirir kusur veya ihmalinin bulunmadığını, haksız fesih sebebiyle müvekkilinin zarara uğradığını ve muhtemel gelirinden yoksun kaldığını, aynı zamanda gelir ve müşteri kaybı sebebiyle de büyük zararlar gördüğünü, müvekkilinin tüm kaynaklarını bu etkinliğe ayırdığını, sözleşme gereği başka iş kabul edilmediğini, müspet ve menfi zararları kapsamında işbu belirsiz alacak davasını açma zorunluluğunun doğduğunu belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 5.000,00 TL tazminat alacağının avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Mahkemenin 10/12/2014 tarihli 4 nolu ara kararı ile, davalı karşı davacı vekiline karşı dava kapsamında hangi sebeplerle zarara uğradıklarını açıklamak ve talep edilen tutarın hangi kısmından ne kadar talepte bulunduklarını bildirmek üzere süre verilmiş olup sunulan 24/12/2014 tarihli dilekçe ile, banka tarafından iptal edilen iki etkinlik nedeniyle açılan alacak davasının belirsiz alacak davası olarak şimdilik 5.000,00 TL’nin tazmini istemiyle açıldığını, bu bedelin 3.000,00 TL’sinin yoksun kalınan ücret alacağı, 2.000,00 TL’sinin ise tasarım ve imal edilemeyen dekorasyonlar nedeniyle yoksun kalınan kar olarak değerlendirilmesini bildirmiştir. Davalı-karşı davacı vekili sunduğu 14.02.2019 tarihli ıslah dilekçesi ile, 17/12/2018 tarihli 2. ek bilirkişi raporu ile müvekkilinin, net 1.280,00 TL tutarında gelir mahrumiyetinin bulunduğu ve iptal edilen iki organizasyon nedeniyle toplam 14.034,92 TL masraf yaptığı tespit edilerek böylelikle toplam zararının 15.314,92 TL olarak belirlendiğini bildirerek 5.000,00 TL olarak gösterilen dava değerini, bilirkişi raporu doğrultusunda ıslah ile 10.314,92 TL daha artırarak fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 15.314,92 TL’nin fesih tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiş olup ıslah harcını yatırmıştır. Davacı vekili cevaba cevap ve karşı davaya cevap dilekçesinde; müvekkili bankanın tek akidi ve yasal muhatabının davalı firma olduğunu ve sözleşmenin müvekkili banka ile davalı firma arasında yapıldığını, müvekkili banka tarafından davalı firmaya ödenen tutarların dava dışı …’a ödenmemiş olması sebebi ile müvekkilinin aynı etkinlik için iki kez ödeme yapmak zorunda bırakıldığından iddialara itibar edilmemesi gerektiğini, davalının ya …’a ödeme yapmadığını ya da makbuz almaması nedeniyle ödediğini ispat edemediğini, müvekkilinin, … ile, yüksek performans gösterdiğinden bahisle ek anlaşma yapıldığının doğru olmadığını, davalının kesinleşen mahkeme kararındaki gerekçeleri çarpıttığını belirtmiş olup karşı davaya cevabında ise, davanın, belirsiz alacak davası şartlarını taşımadığından reddi gerektiğini, toplam dokuz adet etkinlik için müvekkili tarafından davalıya fatura karşılığında toplam 1.575.560,34 TL ödeme yapıldığını, müvekkili tarafından …’ın payına düşecek şekilde davalıya yapılan ödemenin ise toplam 196.400,00 TL olduğunu, davalı, tüm iptal ve iade işlemlerini kendisi yaptığına göre kendini zarara uğratılmış görse idi kısmi iadeyi neden gerçekleştirdiğini, hizmetin alınmayacağı belli olan toplantılar için müvekkili bankanın neden ödeme yapması gerektiği açıklanmadığı gibi tamamen afaki iddialarla neden karşı dava açıldığının anlaşılmadığını belirterek karşı davanın usulden ve esastan reddine karar verilmesini savunmuştur. Davalı vekili cevaba cevap ve karşı davaya cevaba cevap dilekçesinde; etkinliğe konuşmacı olarak katılacak kamuoyu bilinirliği olan ünlü kimselerin banka tarafından seçildiğini, hiçbir belgeye imzasını atmayacağını beyan eden konuşmacı …’ın düzenlenecek etkinlikte yer almasına onay veren iradenin de bankaya ait olduğunu, bankanın vermiş olduğu onayın doğacak her türlü riski üstlendiği anlamına geldiğini, müvekkilinin ise, bankanın iradesini yok saymasının sözleşmeye göre mümkün olmadığını, müvekkili şirket, bankanın talebi üzerine aralarında eski hakem-futbol yorumcusu …’ın da bulunduğu bazı ünlü kişilerin etkinlik kapsamında konuşmacı olmasını organize etmiş olup böylece davacı banka ile dava dışı … arasında müvekkilinden bağımsız bir sözleşme ilişkisinin doğduğunu, Trabzon ilinde yapılan TV söyleşisi sırasında … tarafından kullanılan söz ve açıklamaların önemli bir … taraftarı gurubunu rahatsız etmesi ve bankaya yönelik protestoların yükselmesi üzerine, bankanın tek yanlı olarak aldığı karar ile …’ın sözleşmesini feshettiğini basın toplantısı ile duyurduğunu, bu olayın hukuki açıdan ortaya çıkardığı yegane sonucun ise banka ile … arasında bir sözleşme kurulduğu ve bu sözleşmenin banka tarafından feshedildiği gerçeği olduğunu, İstanbul 24. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/10 Esas sayılı davasının, bankanın iddiasının aksine, … tarafından kendisinin banka ile arasında gerçekleşen sözleşmenin haksız feshi ve bu feshin kamuoyuna duyurulması nedeni ile açılmış alacak ve tazminat davası olduğunu, Mahkemece, bankanın sözleşmeyi haksız olarak feshettiğinden bahisle bu feshin sonuçlarına katlanmak zorunda olduğu kanaatine varılarak …’a ödeme yapılması gerektiği yolunda karar verildiğini, dolayısıyla, bankanın kendi eylemi sonucu oluşan bir zarardan müvekkilini sorumlu tutmasının beklenemeyeceğini, dava her ne kadar sebepsiz zenginleşme gerekçesine dayandırılmış ise de Borçlar Kanununda yer alan sebepsiz zenginleşme unsurlarının maddi olayda yer almadığını, bankanın, … ile olan ilişkisini sonlandırması üzerine bu kez planlanmış ve sözleşmeye bağlanmış diğer etkinlikleri de hiçbir gerekçe göstermeden, sözleşmede yer alan ihbar yükümlülüğüne uymadan, haksız olarak iptal etmesi sebebiyle bu sözleşmenin feshi nedeni ile diğer tarafın yoksun kaldığı ücretleri ve bu sözleşme nedeni ile yaptığı masrafları ödemek zorunda olduğunu, iptal edilen etkinlikler için banka tarafından yatırılan avansların iade edilmesinin müvekkilinin basiretli bir tacir gibi davrandığının göstergesi olduğunu ve sözleşme ile, iptal edilen etkinlikler için iade yükümlülüğünün getirildiğini, etkinlikler banka tarafından iptal edilerek gerçekleştirilemediği için sözleşme gereğinin gibi yerine getirilmediğini ve müvekkilinin zarar gördüğünü belirtmiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: Davalı-karşı davacı (vekil) firma tarafından dosyaya sunulan deliller, e-posta yazışmaları, imzasız gider pusulası ve makbuzlar, stopaj gelir vergisi beyannameleri, açık hesap kayıtları, davalı firma tarafından düzenlenen ve davacı bankanın onayının bulunduğu …’a yapılan ödemeleri de gösteren bütçeler, tanık beyanları, davacı müvekkil bankanın tüm etkinlik bütçesini hiçbir ihtirazi kayıt olmadan ve ödeme belgesi aramadan davalıya ödemiş olduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde, davalı-karşı davacı tarafından …’a ödemelerin elden yapıldığı ve davacı-karşı davalı bankanın bu durumdan en baştan itibaren haberdar olduğu, sebepsiz zenginleşmeye dayanan bankanın vekalet akdi sırasında yaptığı ödemelerin sebepsiz yere davalı-karşı davacı vekilin uhdesinde kaldığını ve davalının vekalet akdi yükümlülüklerine uymayarak müvekkil davacı bankanın talimatlarına aykırı hareket ettiğini ispat yükü altında olduğu, oysa ki davacı bankanın davalı firmaya yaptığı ödemelerin taraflar arasındaki vekalet akdi niteliğindeki sözleşmelerle yüklendiği edim sonucu yaptığı ödemeler olduğu, davacı müvekkil banka basiretli tacir davranışı göstermeyerek belge vermeyeceğini bildiği kişiyle çalışmaya devam etmek ve belgesiz ödemeleri davalı vasıtasıyla gerçekleştirmek suretiyle iki kez ödeme yapmak ve bu ödemeyi mahkeme kararı nedeniyle diğer ilama bağlı (faiz,vekalet ücreti, yargılama gideri) borçlarla birlikte durumunda kaldıysa bile, bunun sorumluluğunun müvekkilin talimatına uygun hareket ettiğini ispat eden vekile yüklenemeyeceği, bu nedenle davalı-karşı davacı vekil firmanın haklı sebep olmaksızın sebepsiz zenginleştiğinin davacı tarafından ispatlanmış sayılamayacağı kanaatiyle, asıl davanın reddine, Karşı dava yönünden yapılan hukuki değerlendirme sonucunda ise, sözleşmenin süresinden önce sözleşmede yazılı fesih bildirimi şartı yerine getirilmeden feshedilerek son iki etkinliğin iptal edilmiş olmasında davalı-karşı davacıya yüklenebilecek bir kusur bulunmadığı, dolayısıyla davalı açısından feshin haksız ve usulüne aykırı olduğu ve davalı-karşı davacının yoksun kalınan kar talebinde bulunabileceği, taraflar arasındaki sözleşmenin 6.4 maddesinde bankanın gerekçe göstermeksizin noter marifetiyle bildirimde bulunmak şartıyla tek taraflı ve herhangi bir tazminat, yoksun kalınan kar vb. ödemeden sözleşmeyi feshedebileceği, fesih sonrası 45 gün içindeki hizmet bedelleri ile bütçede belirtilen masraflardan bankanın sorumlu olacağı kararlaştırılmışsa da noter marifetiyle fesih bildirimi bulunmayan bankanın sözleşmedeki bu hükümden yararlanamayacağı, kaldı ki TBK madde 512 gereği, uygun olmayan zamanda vekalet sözleşmesini sona erdiren tarafın, diğerinin bundan doğan zararını gidermekle yükümlü olduğu, bu nedenle davalı-karşı davacının iptal edilen iki etkinlik nedeniyle ikinci ek bilirkişi raporunda tespit edilen 1.280,00 TL net etkinlik karı talebinin yerinde olduğu, ancak karşı dava ve 24.12.2014 tarihli talep açıklama dilekçesinde talebin iptal edilen iki etkinlik karı ve dekor tasarım-üretim karı şeklinde açıklanmış olduğu, dekor tasarım ve üretim karına yönelik dosyaya sunulmuş ispata yarar bir delil bulunmadığı, yasal delil sunma süresi geçtikten sonra bilirkişi incelemesi aşamasında bilirkişiye sunulan iki masraf faturasına delil olarak dayanılamayacağı ve karşı dava dilekçesinde masraf türünden bir alacak talebi bulunmadığı hususları dikkate alındığında taleple bağlılık kuralı gereği sadece yoksun kalınan etkinlik karı talebi yönünden karşı davanın kısmen kabulüne karar vermek gerekmiştir.” gerekçelerine istinaden asıl davanın reddine; karşı davanın kısmen kabulü ile, 1.280,00 TL yoksun kalınan kâr alacağının 01/08/2014 karşı dava tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davacı/karşı davalıdan alınarak davalı/karşı davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar yasal süresinde taraf vekillerince istinaf edilmiştir. Davacı karşı davalı vekili istinaf dilekçesinde; müvekkili bankanın, tanık deliline karşı onayının olmadığını, davalının savunmalarını, senetle ispat kuralı kapsamında ispat edemediği için davalı firma ile müvekkili banka arasındaki bir kısım elekironik posta yazışmalarına atıfla dava dışı …’a belgesiz bir şekilde ödeme yapılabileceği hususunda müvekkili bankadan yazılı onay aldığını ileri sürerek bu e-posta yazışmalarının delil başlangıcı olduğu iddiası ile tanık dinletme talebinde bulunması üzerine Mahkemenin 03/04/2015 tarihli ara kararı ile, söz konusu belgelerin delil başlangıcı olmadığına karar verildiğini, bu durum üzerine Mahkemece davalı tarafa, bu hususta yemin teklif edebileceğinin hatırlatıldığını, davalı tarafın yemin teklifi üzerine yeminin, müvekkili bankayı temsil ve ilzama yetkili iki personel tarafından eda edildiğini, daha sonra Mahkemece, ara karardan rücu edilmiş olup e-mail yazışmaları delil başlangıcı olarak kabul edilerek davalının tanık dinletme talebinin kabulüne karar verildiğini, oysa Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yeni tarihle kararında, yeminin eda edilmesi üzerine uyuşmazlık konusu vakıanın kesin delille ispat edilmiş olduğunun, bu nedenle karşı tarafın yeni delil getiremeyeceği gibi hâkimin de yeni araştırmada bulunamayacağının kabul edildiğini, yine Yargıtayın başka bir kararında, yeminin eda edilmesinden sonra mahkemenin, tanık dinlemesinin mümkün olmadığına, aksi takdirde bunun usule aykırı olduğuna karar verdiğini, Mahkemenin 16/03/2015 tarihli celsesinde, davalı karşı davacı vekiline “davacı karşı davalının …’a belge almaksızın ödeme yapılmasına onay verdiği” savunmasını kanıtlayamaması sebebiyle yemin teklif etme hakkının hatırladığını, davalı karşı davacı vekilinin ise yemin teklifinde bulunması üzerine müvekkili banka yetkililerinin yemini eda ettiğini, bu durumda davalı karşı davacı vekilinin, bankanın …’a belge alınmaksızın ödeme yapılmasına onay verdiği yönündeki savunmasının doğru olmadığının kesin delille ispat edildiğini ve artık Mahkemenin, bu savunmayı incelemeyeceği gibi davalının bu konuda yeni delil sunmasının da mümkün olmadığını, davalı karşı davacı, yeminin hukuki sonuçlarına katlanmak zorunda olup bu aşamadan sonra yeni delil göstermesi ve mahkemenin bu delilleri incelemesi mümkün olmadığından yeminin edasından sonra yeminin dikkate alınmadan tanık dinletilmesine karar verilmesinin hukuka uygun olmadığını, 6100 sayılı HMK ile özellikle senetle ispat kuralının istisnasını teşkil eden delil başlangıcına ilişkin önemli değişiklikler yapılarak 1086 sayılı HUMK’dan farklı olarak taraflar arasındaki elektronik posta metinleri, cep telefonu kısa mesajları, görüntülü mesaj kayıtlarının da kural olarak delil başlangıcı olarak kabul edildiğini, bu nedenle 6100 sayılı HMK’nun yürürlük tarihi olan 01/10/2011 tarihinden önce düzenlenen ya da gönderilen fakat 1086 sayılı HUMK’na göre yazılı delil başlangıcı olarak kabul edilmeyen bir belgenin, 6100 sayılı HMK’nun yürürlüğe girmesi ile delil başlangıcı olarak kabul edilemeyeceğini, Yargıtayın bu yönde kararının bulunduğunu, davalı karşı davacının dayandığı e-maillerin de 11/08/2011-15/08/2011 tarihleri arasına ilişkin olduğunu, bu nedenle Mahkemece, e-maillerin delil başlangıcı sayılarak davalının tanık dinletme talebinin kabul edilmesinin hukuka uygun olmadığını, senetle ispat kuralı gereğince davalı karşı davacının bu iddialarının senetle, yani kesin delille ispatının zorunlu olduğunu, bir an için tanık dinlenilmesi talebi haklı görülse dahi, dinlenen tanık beyanlarının, davalının savunmalarını desteklemediği gibi hatta birbirleri ile çeliştiğini, ilk derece mahkemesinin yemin kesin deliline rağmen takdiri bir delil olan çelişkili ve net ifadeler içermeyen tanık beyanlarına dayalı olarak vermiş olduğu kararın hem esas hem de usul kuralları açısından hatalı olduğunu belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir. Davalı karşı davacı vekili istinaf dilekçesinde; Mahkemenin, asıl davanın reddine dair kararının doğru ve isabetli olduğunu, karşı dava yönünden verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, sözleşmenin haksız feshi nedeniyle ortaya çıkan zararın menfi zarar olduğunu, taraflardan birinin sözleşme yükümlülüğünü yerine getirmek için yaptığı masrafın, menfi zarar kalemlerinden biri olduğunu, müvekkilince düzenlenen 25/10/2011 tarihli ve 16/12/2011 tarihli iki adet faturanın yapılan harcamaları belgelediğini, bu nedenle karşı dava dilekçesinde, zarar kalemi olarak yapılan masrafların dile getirilmediği görüşünün hatalı olduğunu, müvekkili, menfi zararını talep ettiğini belirttiğinden ayrıca ve açıkça masraf talep etmek zorunda olmadığını, ticari defterlere delil olarak dayanıldığını ve zarar kalemlerini somutlaştıran iki faturanın da müvekkili şirketin ticari defterlerinde kayıtlı olduğunu dosya üzerinde değil de ticari defterler üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmış olsa idi bu durumun tespit edilebileceğini, bu itibarla süresinde delil ibraz edilmemesi gibi bir durumun söz konusu olmadığını belirterek ilk derece mahkemesinin karşı davaya yönelik kararının kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir. Davalı karşı davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde, davacı karşı davalının asıl davada verilen karar yönelik istinaf talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE:Asıl dava, dava dışı …’a mükerrer olarak ödeme yapılmasından kaynaklı zararın tazmini; karşı dava ise sözleşmenin haksız feshi sebebiyle yoksun kalınan ücret alacağı ile tasarım ve imal edilemeyen dekorasyonlar nedeniyle yoksun kalınan kar alacağının tahsili istemine ilişkindir. İki kişilik bilirkişi heyeti tarafından sunulan 12/02/2016 tarihli raporun sonuç bölümünde; taraflar arasındaki işgörme niteliğindeki sözleşmenin, vekâlet sözleşmesi niteliğinde olduğu, asıl dava bakımından vekâlet sözleşmesi uyarınca davalı şirketin sözleşmeden kaynaklanan işgörme borcunu özenle ve vekâlet verene sadakatle yapmakla yükümlü olduğu, bu nedenle dava dışı üçüncü kişiler ile yaptığı sözleşmeler kapsamında yapılan ödemelere ilişkin makbuzları almak yükümlülüğünün bulunduğu, ancak dosya kapsamında bulunan e-posta yazışmalarında bazı üçüncü kişilerin sözleşmeye imza atmadığı ve alacağı paralara ilişkin makbuz vermeyeceğinin bildirildiğinin görüldüğü, eğer bu e-postalar davacı banka yelkili personeline gönderilmiş ve işe devam edilmesi yönünde talimat alınmış ise bu e-postaların HMK m. 199 uyarınca “belge” niteliğinde olabileceği ve HMK m. 202 gereğince söz konusu belgeler delil başlangıcı sayıldığından davalı şirketin, dava dışı üçüncü kişiye ödeme yaptığını her türlü delille ispatlayabileceği, aksi takdirde sadece senet ile ispatlaması gerektiği, karşı dava bakımından ise karşı davalı bankanın haklı sebeple sözleşmeyi feshetmediğinden yapılan fesih bildiriminin taraflar arasındaki 28.03.2011 tarihli sözleşmenin 6.4. maddesi uyarınca 45 gün sonra hüküm ifade edeceği, karşı davalı bankanın bu süre için karşı davacı şirket tarafından bütçede belirtilen masraflardanı sorumlu olması gerektiği bildirilmiştir. Üç kişilik bilirkişi heyeti (sonradan eklenen mali müşavir bilirkişi) tarafından sunulan 11/05/2017 tarihli ek raporun sonuç bölümünde; taraflar arasındaki 28/03/2011 tarihli müşteri sözleşmesinden önce davacı şirket tarafından 11/10/2010 tarihli toplantı sözleşmesine dayalı olarak davalı banka adına 4 ayrı etkinlik gerçekleştirildiği, bu etkinlikler için davacı şirket tarafından yapılan bütçelerin davalı banka tarafından ödenmiş olduğu, taraflar arasındaki 28/03/2011 tarihli müşteri sözleşmesinden sonra davacı şirket tarafından 08/04/2011 tarihli protokole dayalı olarak davalı banka adına 3 ayrı etkinlik gerçekleştirildiği, bu etkinlikler için davacı şirket tarafından yapılan bütçelerin davalı banka tarafından ödenmiş olduğu, yine taraflar arasındaki 28/03/2011 tarihli müşteri sözleşmesinden sonra davacı şirket tarafından herhangi bir protokole dayalı olmaksızın davalı banka adına 2 ayrı etkinlik gerçekleştirildiği, bu etkinlikler için davacı şirket tarafından yapılan bütçelerin de davalı banka tarafından ödenmiş olduğu, 28/03/2011 tarihli müşteri sözleşmesi ya da protokole dayalı olarak davacı şirket tarafından hazırlanmış olan ve davalı banka tarafından ödenmeyen herhangi bir bütçenin bulunmadığının tespit edildiği, buna göre taraflar arasındaki 28/03/2011 tarihli müşteri sözleşmesi ile diğer sözleşme ve/veya protokoller kapsamında davacı şirket tarafından yapılmış olup da davalı banka tarafından bedeli ödenmemiş olan hiçbir bütçe bulunmadığı diğer bir ifadeyle sözleşme kapsamında bedeli ödenmesi beklenen hiçbir bütçe bulunmadığı, karşı dava yönünden kök raporda belirtildiği şekliyle herhangi bir alacak hesabı yapmanın mümkün olmadığı bildirilmiştir. Üç kişilik bilirkişi heyeti tarafından sunulan 17/12/2018 tarihli 2. ek raporun sonuç bölümünde; taraflar arasındaki sözleşme kapsamında yapılması planlanan organizasyonlardan 2 tanesinin (Antalya ve İzmir) iptal edildiği, dosya içerisinde yer alan önceki organizasyonlara ait fatura detaylarına göre davalı karşı davacının organizasyon başına 8.000,00 TL’lik hizmet bedeli yansıtmış olduğu, buna göre davalı karşı davacının, iptal edilen 2 organizasyon nedeniyle (2 x 8.000.00 TL) 16.000,00 TL tutarında hizmet gelirinden yani brüt kardan yoksun kaldığının hesap ve tespit edildiği, ek icelemeye ibraz edilen davalı karşı davacının etkinliğin gerçekleşmesi planlanan 2011 yılına ait gelir tablosuna göre 2011 yılı net kar marjının (dönem net karı / net salışlar) 2.345.815,48 / 28.587.206,20 = %8 olduğu, bu durumda davalı karşı davacının iptal edilen 2 organizasyon nedeniyle mahrum kaldığı net karın (16.000,00 TL X %8 1.280.00 TL) 1.280,00 TL olduğunun hesap ve tespit edildiği, davalı karşı davacı vekilinin bilirkişi raporuna yönelik 11/03/2016 tarihli itiraz dilekçesinde müvekkiline etkinlikler için tasarlanan ve üretilen dekor kalemlerinden de etkinlik başı 20.000,00 TL kar kaldığı beyan ve iddia edilmiş ise de dosyaya yada incelemeye bu durumu ispata yarar somut bir kayıt yada belge sunulmadığı, davalı karşı davacı tarafından iptal edilen 2 organizasyon için yapılan masraflara ilişkin olarak incelemeye arz edilen 2 adet bedeli ödenmiş (kapalı fatura) masraf faturası sunulduğu, buna göre iptal edilen 2 organizasyon için yapılan masraflar sebebiyle oluşan zararın 6.059,30 TL + 7.975,62 TL olmak üzere toplam 14.034,92 TL olduğu bildirilmiştir. Davacı, … Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Usul ve İcra İflas Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi Prof. Dr. … tarafından tanzim edilen 22/11/2017 tarihli uzman görüşü sunmuştur. Mahkemenin 16/03/2015 tarihli celsesinde, davalı karşı davacı vekiline, davacı karşı davalının …’a belge almaksızın ödeme yapılmasına onay verdiğine yönelik savunmasını kanıtlayamadığından bahisle bu onayın verildiğine dair yemin teklif etme hakkı hatırlatılmış olup davalı karşı davacı vekili tarafından teklif edilen yeminin Mahkemenin 06/07/2015 tarihli celsesinde davacı karşı davalı yetkililerince eda edildiği, Mahkemenin 25/09/2017 tarihli celsesinde, taraflar arasında yapıldığı ileri sürülen e-posta yazışmalarının yazılı delill başlangıcı olduğu kabul edilerek davalı karşı davacı vekilinin tanık dinletme talebinin reddine dair16/03/2015 tarihli celsenin 1 nolu ara kararından dönülerek tanıklar …, …, …’ın tanık olarak dinlenmesine karar verildiği ve adı geçenlerin tanık olarak dinlendiği anlaşılmıştır. Somut olayda, taraflar arasında sözleşmesel ilişki bulunduğu sabit olup buna göre davalı karşı davacının, davacı karşı davalı bankaya ait KOBİ ürünlerinin Anadolu’da tanıtılması amacıyla düzenlenecek sohbet ve toplantılar ile ilgili etkinlikler yapmayı üstlendiği, konuşmacıların ücretleri de dahil olmak üzere etkinlik kapsamında yapılan tüm harcamaların davalı karşı davacı tarafından yapılarak akabinde yapılan harcamalara ait bedel ile hizmet bedelinin de eklenerek davacı karşı davalıya fatura edildiği, davacı karşı davalının da tanzim edilen fatura uyarınca ödeme yaptığı, esasen bu hususta taraflar arasında bir ihtilafın da bulunmadığı anlaşılmıştır. Taraflar arasında çözülmesi gereken uyuşmazlık, bu sohbetlere katılan konuşmacılardan biri olan … tarafından, gerçekleşen 9 adet etkinlik sebebiyle her biri 20.000,00 TL olmak üzere toplam 180.000,00 TL’nin ödenmediğinden bahisle davacı karşı davalıya açılan davada bu bedelin tahsiline karar verilmesinden ötürü işbu davada davacı karşı davalı bankanın bu bedeli davalı karşı davacıdan talep edip edemeyeceği, buna karşılık davalı karşı davacının da sözleşmenin haksız olarak feshedildiğinden bahisle davacı karşı davalıdan talepte bulunup bulunamayacağı ve miktarı noktasında toplanmaktadır. İstanbul 24. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/10 Esas 2012/291 Karar sayılı kararı ile asıl davada 180.000,00 TL’nin davalı bankadan tahsili ile davacı …’a verilmesine; birleşen manevi tazminat davasının ise reddine karar verildiği, kararın, davalı bankaca temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2013/12654 Esas 2014/12715 Karar sayılı kararı ile onanmasına; aynı Dairenin 2014/23547 Esas 2014/32133 Karar sayılı kararı ile davalı bankanın karar düzeltme talebinin reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Bu davaya, bankanın ihbar talebi üzerine işbu davanın davalı karşı davacısı şirket ihbar olunan sıfatıyla katılmıştır. O halde bu noktada “fer’i müdahale ve etkisi” üzerinde durmak gerekir. 6100 sayılı HMK’nun 66. maddesi uyarınca, üçüncü kişi, davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla, tahkikat sona erinceye kadar, fer’î müdahil olarak davada yer alabilir. Aynı Kanunun “Fer’î müdahalenin etkisi” başlıklı 69. maddesi ise ” (1) Müdahilin de yer aldığı asıl davada hüküm, taraflar hakkında verilir. (2) Fer’î müdahilin, tarafla rücu ilişkisinde, asıl davadaki uyuşmazlık hakkında yanlış karar verildiği iddiası dinlenilmez. Ancak, müdahil, zamanında ihbar yapılmadığı için davaya geç katıldığını veya yanında katıldığı tarafın iddia ve savunma imkânlarını kullanmasını engellediğini ya da kendisince bilinmeyen iddia ve savunma imkânlarının, tarafın ağır kusuru sebebiyle kullanılamadığını belirterek, yanında katıldığı tarafın yargılamayı hatalı yürüttüğünü ileri sürebilir.” hükmünü ihtiva etmektedir. “Maddede fer’î müdahalenin etkisi düzenlenmiştir. Bu çerçevede, önce müdahilin de yer aldığı asıl uyuşmazlığın çözümlendiği davada, hükmün sadece taraflar hakkında verileceği açıkça belirtilmiş; sonra da müdahil ile taraf arasında görülecek davada, asıl davaya fer’î müdahil olarak katılmanın ve verilen hükmün, rücu davasındaki etkisi düzenlenmiştir. Birinci fıkra, asıl davada hükmün kim hakkında verileceğini düzenlemektedir. Oysa, uygulamada zaman zaman 1086 sayılı Kanunun 57 nci maddesindeki hükme rağmen, fer’î müdahili de içine alacak nitelikte hükümler verildiği görülmekte idi. Bu tereddütlü durumu ortadan kaldırmak için, fer’î müdahilin de yer aldığı bir davada, hükmün ancak taraflar hakkında verileceği açıkça belirtilmiştir. İkinci fıkra, müdahil ile taraf arasında görülecek rücu davasında, ilk davada verilen kararın etkisini düzenlemektedir. Fer’î müdahil, asıl tarafa yardımcı olmasına rağmen, taraf davayı kaybetmiş olabilir. Bu durum, asıl tarafın fer’î müdahile karşı bir dava açmasını gerektirebilir veya fer’î müdahil asıl tarafa karşı bir dava açabilir. Fer’î müdahil ile taraf arasında görülen ikinci davada, ortaya çıkan bazı sorunlar, ilk davada çözümlenmiş ve karara bağlanmış olabilir. İlk davada karara bağlanan sorunların, ikinci davada yeniden incelenip incelenemeyeceği, ilk davada verilen hükmün, ikinci davada kesin hüküm teşkil edip etmeyeceği, kesin hüküm teşkil etmeyecek ise kesin hüküm etkisi dışında bir etki doğurup doğurmayacağı, açıklığa kavuşturulmalıdır. Ortaya çıkan bu etkiye, müdahalenin etkisi denilmektedir. Madde ile bu etkinin kapsamı açıklığa kavuşturulmuş bulunmaktadır. Fer’î müdahalenin etkisi, fer’î müdahil ile taraflar arasında değil, sadece fer’î müdahil ile yanında davaya katıldığı taraf arasında geçerlidir. Müdahalenin etkisi, ilk davada verilen hüküm ne olursa olsun müdahilin hem lehine hem de aleyhine uygulanır. Müdahalenin etkisi, önceki davada verilen hükmün sadece hüküm fıkrasıyla değil, hükmün dayandığı maddî ve hukukî unsurlarla da geçerli olacaktır. Bu açıdan müdahalenin etkisi, kesin hükme nazaran daha geniştir. Fer’î müdahil ilk davada verilen hükmün yanlış olduğunu ileri süremeyecektir. Bu, hükmün dayandığı vakıaların da yanlış olduğunu ileri süremeyeceği anlamına gelir. İlk davadaki verilen hükmün tümü değil, sadece alternatif ilişkide, birbirinin unsuru olan hususlar bağlayıcıdır. Ancak ilk davada hükümde bulunması gerekmeyen, yani tarafların talep etmediği ve dava ile ilgisi bulunmayan hususlar hakkında karar verilmişse, bu tespitler ikinci davada bağlayıcı olmaz. Kesin hükmün aksine, müdahalenin etkisi mutlak değildir. Fer’î müdahil davaya etki edebildiği ölçüde müdahalenin etkisine tâbi olacaktır. Bu sebeple, müdahilin davaya katıldığı zaman çok önemlidir. Çünkü fer’î müdahil davaya katıldığı andan itibaren, tarafa ait usulî işlemleri yapıp tarafa yardım edebilecektir. Önceki işlemlere itiraz edemez ve onların tekrarını isteyemez. Eğer müdahil davaya geç katılmışsa, geç katılmasının taraftan kaynaklandığını, asıl tarafın davayı iyi yürütemediğini, eksik veya yanlış iddia ve savunmada bulunduğunu, bu nedenle davanın kısmen veya tamamen kaybedilmesine neden olduğunu ileri sürebilir. Fer’î müdahilin işlemleri, asıl tarafın işlemlerine aykırı olamayacağından, eğer asıl tarafça onun bazı işlemleri engellenmişse, yine müdahil, müdahalenin etkisine tâbi olmadığını ileri sürebilir. Örneğin, müdahil, asıl tarafın ikrarı sebebiyle bazı savunma vasıtalarını ileri sürememişse veya ileri sürdüğü işlem geçersiz ise müdahalenin etkisinin buna göre sınırlandırılmasını talep edebilir. Bunların yanında, asıl taraf, müdahilin bilmediği iddia ve savunma vasıtalarını ve delilleri kasten veya ağır kusuru ile ileri sürmemişse, müdahil, ikinci davada ilk davanın iyi yönetilmediğini ileri sürebilir. Bunu ispat edebildiği ölçüde, müdahalenin etkisinden kurtulur. Örneğin fer’î müdahilin bilmediği zamanaşımı defini, asıl taraf bilmesine rağmen kasten ileri sürmemişse ve bu sebeple dava asıl tarafın aleyhine sonuçlanmışsa, müdahil için bu hükmün bir etkisi olmamalıdır. Müdahalenin etkisi, mahkeme tarafından kendiliğinden göz önünde tutulmalıdır. Çünkü, bu etki, çelişik kararların verilmesini önlemek, bu sayede tarafların mahkeme kararlarına güvenini sağlamak yanında, usul ekonomisi yönünden de önem taşımaktadır. Bu sebeple mahkemece kendiliğinden nazara alınmalıdır.” (6100 sayılı HMK’nun 69. madde gerekçesi). İstanbul 24. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/10 Esas sayılı dosyasında feri müdahil olarak yer alan … A.Ş., davanın ihbarı üzerine sunduğu dilekçesinde, davacı …’ın makbuz kesmeyeceğini ve ödeme ile ilgili hiçbir evraka imza atmayacağını beyan etmesi üzerine bunun bankaya bildirildiğini, bankanın da kabulü üzerine riske girilerek davacı ile anlaşıldığını, davacının etkinliklere katılarak ücretlerini aldığını, davacıya ödemenin elden nakden yapıldığını beyan etmiştir. Mahkeme ise gerekçeli kararında, davacının katıldığı toplantı ücretlerinin ödenmesinden davalı bankanın sorumlu olduğunu, davalı bankanın, davacının ücretinin, davaya katılan organizasyon şirketine ödemesinin yapıldığını savunması karşısında davaya katılan şirketin ise davacının belge vermeyi kabul etmemesi sebebiyle davacıya ödeme yapıldığına ilişkin herhangi bir yazılı belge sunamadığını beyan ettiğini, oysa bu işlerle uğraşan basiretli bir şirketin her türlü ödemeyi makbuz veya fatura karşılığı alarak nakden veya banka üzerinden havale yolu ile yapması gerektiğini, bunun dışında elden yapılan ödemeye ilişkin herhangi bir yazılı belge bulunmaması karşısında tanık dinlenemeyeceğini, davacının ücretinin ödenmesinden davalı bankanın sorumlu olduğunu ve organizasyon şirketine yapılan ödemeden bahisle ücretin ödenmesinden kaçınamayacağını belirtmiştir. Bu açıklamalardan sonra somut olaya dönüldüğünde, öncelikle taraflar arasındaki sözleşme hukuki niteliği itibariyle bir hizmet sözleşmesidir. Bu nedenle mevcut uyuşmazlığın da bu çerçevede değerlendirilerek sözleşme hükümleri doğrultusunda çözüme kavuşturulması gerekir iken Mahkemece sözleşmenin hukuki niteliğinin vekalet akdi olduğundan bahisle TBK’nun vekalete ilişkin hükümlerinin somut olaya uygulanmak suretiyle sonuca gidilmesi doğru değildir. Organizasyon kapsamında etkinliğe katılan konuşmacılara ödeme yapılması sözleşme uyarınca davalı karşı davacının yerine getirmesi gereken bir edimdir. Az önce bahsedildiği üzere Mahkemece hatalı bir şekilde vekalet hükümlerine gidilerek bu kapsamda davalı karşı davacının vekil sıfatına sahip olduğundan bahisle davacı karşı davalının belge olmadan ödeme yapılmasına yönelik talimatı bulunup bulunmadığı açısından yemine ilişkin işlemler yapılması yerinde olmamıştır. Öte yandan e-mail yazışmalarına yazılı delil başlangıcı olduğundan bahisle değer verilerek belge olmadan ödeme yapılması iddiası ile ilgili tanık dinlenmesi de doğru olmamıştır. Bu nedenle Mahkemece kanununu olaya uygulanmasında ve hukuki ilişkinin buna göre nitelendirilmesinde hata edilmiş olup sunulan deliller de bu kapsamda maddi olaya yanlış uygulanıp değerlendirilmiştir. Dosya kapsamında toplanan deliller yeterli olup yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç bulunmadığından Mahkemece tesis edilen kararın kaldırılıp yeniden hüküm tesisi gerekir. Açıklanan sebeplerle somut olay değerlendirildiğinde, davalı karşı davacı, İstanbul 24. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/10 Esas sayılı dosyasında davacı …’ın ekstradan yaptığı işler sebebiyle, davalı banka ile kendisinin bilgisi dışında yaptığı sözleşmenin feshi sebebiyle alacak talebinde bulunduğunu iddia etmiş ise de kesinleşen kararın gerekçesi ve kabul dikkate alındığında iddia edilenin aksine davacının talebinin gerçekleşen 9 adet etkinlik sebebiyle her biri 20.000,00 TL olmak üzere toplam 180.000,00 TL’nin ödenmesine ilişkin olduğu, davacının, davalı banka ile ayrı bir sözleşme akdetmesine dayalı bir talebinin bulunmadığı anlaşılmıştır. Eldeki davada Mahkemenin kabulünün de bu yönde olduğu görülmektedir. Dolayısıyla hem kesinleşen ilk davada hem de işbu davada esas olan, davalı karşı davacı tarafından konuşmacı olan …’a ödeme yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise bu hususun ispatlanıp ispatlanamadığıdır. Kesinleşen ilk davada fer’i müdahil konumunda olan davalı karşı davacının, konuşmacı …’a ödeme yaptığı hususunun ispatlanamadığı ortaya konmuştur. Zaten bu husus davalı karşı davacı tarafından işbu dava kapsamında da ispatlanamamıştır. Ayrıca davalı karşı davacının işbu davasındaki dayanağı olan davacı karşı davalının belge olmadan ödeme yapılmasına yönelik iddiası yönünden kesinleşen ilk davada değerlendirme yapılmış olup bu işlerle uğraşan basiretli bir şirketin her türlü ödemeyi makbuz veya fatura karşılığı alarak nakden veya banka üzerinden havale yolu ile yapması gerektiği kararda belirtilmiştir. Fer’i müdahil konumunda olan davalı karşı davacı önceki davada davacıya ödeme yaptığını ispatlamış olsaydı hem dava kaybedilmemiş olacağı gibi hem de işbu dava açılmamış olacaktı. Öyleyse işbu eldeki davada ortaya çıkan sorunlar önceki açılan davada çözümlenmiş ve karara bağlanmıştır. Müdahalenin etkisi sebebiyle bu husus Mahkemece kendiliğinden nazara alınması gerekirdi. Müdahalenin etkisinin düzenlendiği 6100 sayılı HMK’nun 69. madde gerekçesinde belirtildiği üzere, fer’î müdahalenin etkisi, fer’î müdahil ile taraflar arasında değil, sadece fer’î müdahil ile yanında davaya katıldığı taraf arasında geçerlidir. Müdahalenin etkisi, ilk davada verilen hüküm ne olursa olsun müdahilin hem lehine hem de aleyhine uygulanır. Müdahalenin etkisi, önceki davada verilen hükmün sadece hüküm fıkrasıyla değil, hükmün dayandığı maddî ve hukukî unsurlarla da geçerli olacaktır. Bu açıdan müdahalenin etkisi, kesin hükme nazaran daha geniştir. Fer’î müdahil ilk davada verilen hükmün yanlış olduğunu ileri süremeyecektir. Bu, hükmün dayandığı vakıaların da yanlış olduğunu ileri süremeyeceği anlamına gelir. Öte yandan davalı karşı davacı HMK’nun 69/2-2. cümlesi uyarınca, zamanında ihbar yapılmadığı için davaya geç katıldığını veya yanında katıldığı tarafın iddia ve savunma imkânlarını kullanmasını engellediğini ya da kendisince bilinmeyen iddia ve savunma imkânlarının, tarafın ağır kusuru sebebiyle kullanılamadığını belirterek yanında katıldığı tarafın yargılamayı hatalı yürüttüğünü de ileri sürmemiştir. Davacı karşı davalı kesinleşen davada verilen kararın tahsile konulması sebebiyle İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası kapsamında 02/06/2014 tarihinde 223.192,95 TL ve 23/06/2014 tarihinde 2.206,78 TL; İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası kapsamında 03/06/2014 tarihinde 16.789,37 TL ve 16/06/2014 tarihinde 2.848,05 TL; İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası kapsamında ise 12/06/2014 tarihinde 1.228,61 TL olmak üzere toplamda 246.265,76 TL ödeme yapmıştır. O halde müdahalenin etkisi de nazara alındığında Mahkemece, ödenen miktar bakımından ödeme tarihleri uyarınca avans faizi de işletilmek suretiyle asıl davanın kısmen kabulü yerine reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur. Davalı karşı davacının karşı dava bakımından istinaf sebepleri incelendiğinde, davalı karşı davacının istinafı Mahkemece yoksun kalınan kar olarak hükmedilen bedele yönelik değil bunun dışında kalan ve reddedilen kısma ilişkindir. Davalı karşı davacı vekili 24/12/2014 tarihli dilekçesi ile, 3.000,00 TL yoksun kalınan ücret alacağı ve 2.000,00 TL ise tasarım ve imal edilemeyen dekorasyonlar nedeniyle yoksun kalınan kar talebinde bulunduğunu bildirmiştir. Oysa Mahkemece reddedilen kısım en son alınan bilirkişi heyeti raporunda tespit edildiği üzere yapılan masraflar sebebiyle oluşan zarara yöneliktir. Davalı karşı davacının bu anlamda bir talebi bulunmamaktadır. Ayrıca bilirkişiler tarafından, karşı dava kapsamında talep edilen alacağın ticari defterler ile değil bütçeler doğrultusunda hesap edilebileceğinden bahisle ticari defterlerin incelenmediği belirtilmiş olup bu anlamda davalı karşı davacının defterlerinin incelenmesi sonuca etkili olmayacaktır. Davalı karşı davacı tarafından, talebine ilişkin hususların ispatı bakımından dayanılan tüm delillerin yasal süresi içerisinde sunulması gerekirdi. Bu nedenle sonradan sunulan ve bilirkişi raporunda esas alınan faturalara dayalı yapılan hesaba göre tespit edilen bedelin tahsiline de karar verilemez. Bu açıdan Mahkemece karşı dava yönünden tesis edilen karar isabetli olup davalı karşı davacının istinaf başvurusu yerinde değildir. Açıklanan nedenlerle, davalı karşı davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine, davacı karşı davalı vekilinin istinaf başvurusunun belirtilen sebeplerle kabulü ile, yeniden yargılama yapılmasına gerek olmadığından HMK’nın 353/1.b.2 bendi gereğince ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında asıl davanın kısmen kabulüne dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davalı karşı davacı vekilinin istinaf başvurusunun REDDİNE, 2-Davacı karşı davalı vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen nedenler ile KABULÜ ile, İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1122 Esas, 2019/354 Karar ve 19/04/2019 tarihli kararının HMK 353/1b-2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, yeniden esas hakkında HÜKÜM TESİSİNE, a-1)Asıl davanın KISMEN KABULÜ ile, davacı karşı davalı tarafından ödenen toplam 246.265,76 TL’nin; 223.192,95 TL’sine 02/06/2014 tarihinden, 2.206,78 TL’sine 23/06/2014 tarihinden, 16.789,37 TL’sine 03/06/2014 tarihinden, 2.848,05 TL’sine 16/06/2014 tarihinden, 1.228,61 TL’sine ise 12/06/2014 tarihinden itibaren avans faizi işletilmek suretiyle davalı karşı davacıdan alınarak davacı karşı davalıya ÖDENMESİNE, fazlaya ilişkin “228,81 TL’ye yönelik” istemin reddine, a-2)Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 16.822,41 TL harçtan davacı karşı davalı tarafından peşin olarak yatırılan 4.209,55 TL harcın mahsubu ile bakiye 12.612,86 TL harcın davalı karşı davacıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, a-3)Davacı karşı davalı tarafından peşin olarak yatırılan 25,20 TL başvurma harcı ve 4.209,55 TL peşin harcın toplamından oluşan 4.234,75 TL’nin davalı karşı davacıdan alınarak davacı karşı davalıya VERİLMESİNE, a-4)Davacı karşı davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesaplanan 37.477,21 TL vekalet ücretinin davalı karşı davacıdan tahsili ile davacı karşı davalıya verilmesine, a-5)Davalı karşı davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesaplanan 228,81 TL vekalet ücretinin davacı karşı davalıdan tahsili ile davalı karşı davacıya verilmesine, a-6)Davacı karşı davalı tarafından yapılan 1.881,00 TL yargılama giderinden kabul ret oranına göre (%99,90 kabul %0,10 ret) hesaplanan 1.879,11 TL’sinin davalı karşı davacıdan alınarak davacı karşı davalıya VERİLMESİNE, kalanının davacı karşı davalı üzerinde bırakılmasına, a-7)Davalı karşı davacı tarafından yargılama gideri yapılmadığından bu konuda karar verilmesine YER OLMADIĞINA, b-1)Karşı davanın KISMEN KABULÜ ile, 1.280,00 TL yoksun kalınan kâr alacağının, karşı dava tarihi olan 01/08/2014 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davacı karşı davalıdan alınarak davalı karşı davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, b-2)Alınması gerekli 179,90 TL karar ve ilam harcının davalı karşı davacı tarafından peşin olarak yatırılan 347,00 TL harçtan mahsubu ile bakiye 167,10 TL harcın hüküm kesinleştiğinde ve talep halinde davalı karşı davacıya iadesine, b-3)Davalı karşı davacı vekille temsil olunduğundan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve takdir olunan 1.280,00 TL vekalet ücretinin davacı karşı davalıdan alınarak davalı karşı davacıya verilmesine, b-4)Davacı karşı davalı vekille temsil olunduğundan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve takdir olunan 3.720,00 TL vekalet ücretinin davalı karşı davacıdan alınarak davacı karşı davalıya verilmesine, b-5)Davalı karşı davacı tarafça peşin olarak yatırılan 25,20 TL başvurma harcı ile yatırılan peşin harçtan tahsiline karar verilen 179,90 TL’nin toplamından oluşan 205,10 TL ile 36,00 TL yargılama giderinin kabul red oranına göre hesaplanan 5,04 TL’sinin toplamı olan 210,14 TL’nin davacı karşı davalıdan alınarak davalı karşı davacıya verilmesine, kalan yargılama giderinin davalı karşı davacı üzerinde bırakılmasına, İstinaf Başvurusu Yönünden; 3-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL maktu istinaf karar harcının davacı karşı davalı tarafından peşin olarak yatırılan 681,25 TL harçtan mahsubu ile bakiye 501,35 TL’nin hüküm kesinleştiğinde ve talep halinde davacı karşı davalıya İADESİNE, 4-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL maktu istinaf karar harcından davalı karşı davacı tarafından peşin olarak yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 135,50 TL harcın davalı karşı davacıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, 5-Davacı karşı davalı tarafından karşılanan 81,40 TL istinaf yargılama giderleri ile 301,20 TL istinaf başvuru ve karar harcı olmak üzere toplam 382,60 TL’nin davalı karşı davacıdan alınarak davacı karşı davalıya VERİLMESİNE, 6-Davalı karşı davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 7-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti hakkında karar verilmesine YER OLMADIĞINA, 8-Taraflarca yatırılan gider avansından sarf edilmeyen miktarın kararın kesinleşmesinden sonra yatıran tarafa İADESİNE, Dair dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1b-2 ve 361/1. fıkrası uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay nezdinde Temyiz Kanun Yolu Açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.22/06/2023