Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/3239 E. 2020/1016 K. 11.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/3239 Esas
KARAR NO: 2020/1016
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 11/07/2019
NUMARASI: 2018/1097 Esas, 2019/665 Karar
DAVA VE BİRLEŞEN DAVA: KONKORDATO (Adi Konkordatodan Kaynaklanan (İİK 285 İla 308/h))
KARAR TARİHİ: 11/06/2020
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacılar vekili dava dilekçesi ile; müvekkili şirketin tekstil mamulleri üretim, alım-satım vs. alanında faaliyet gösterdiğini, davacı …’ın şirketin %95 ortağı, davacı …’ın ise şirketin münferiden imzaya yetkili müdürü olduğunu, her iki davacının şirketin borçlarına kefil olduklarını ve yine şahsi malvarlıklarını şirket borçları için teminat gösterdiklerini, kurların ve faiz oranlarının yükselmesinin kredi maliyetleri üzerindeki olumsuz etkisi nedeni ile borçların vadesinde ödenemediğini, müvekkili şirketin borca batık durumda olmadığını, konkordato projesi ile borçların tamamının 48-60 ay vade şeklinde ödenmesinin planlandığını belirterek davacılar hakkında geçici mühlet ve 1 yıllık kesin mühletin verilmesini, kesin mühlet içinde yapılacak konkordato anlaşmalarının akdedilmesi halinde konkordatonun tasdikine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI Mahkemece, davacı gerçek kişiler yönünden dosya tefrik edilerek yetkisizlik kararı ile tefrik edilen dosya Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemesi’ne gönderilmiş, Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 01/03/2019 tarih ve 2019/143 Esas, 2019/190 Karar sayılı birleştirme kararı ile davacı gerçek kişiler yönünden tefrik edilen dava eldeki dava ile birleştirilmiştir. İlk derece mahkemesi 2018/1097 Esas, 2019/665 Kararı ile; davacı şirketin konkordato kaynağı olarak gösterdiği sermaye artışı, stokların satışı ve borç yapılandırılmasının projede belirtildiği şekilde gerçekleşmediği, şirket borçlarının mevcut proje ve şirketin faaliyetleri ile karşılanmasının mümkün olmadığı, bu nedenle konkordotunun tasdiki ihtimalinin bulunmadığı, davacı gerçek kişiler yönünden ise davacıların mevcut malvarlığı, gelirleri ve kefil oldukları borç miktarları dikkate alındığında konkordatonun tasdiki şartlarının bulunmadığı gerekçesiyle davacı şirket ve birleşen davacıların kesin mühlet talebinin reddine ve ayrıca borca batık davacı şirketin iflasına karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ Davacılar vekili yasal süresinde sunduğu istinaf dilekçesi ile; komiser heyeti raporlarında müvekkili şirket lehine kesin mühlet verilmesi gerektiği belirtilmesine ve şirketin borçlarını karşılayacak yeterli malvarlığı olmasına rağmen mahkemece müvekkili şirket hakkında iflas kararı verildiğini, teknik bilgi içeren bilirkişi raporu ile çelişen şekilde verilen hükmün hukuka aykırı olduğunu, mahkemece, ön projede belirtildiği şekilde stokların nakde çevrilmediği ve hedeflenen satışlara ulaşılamadığı belirtilmesine rağmen şirketin 2019 yılı Haziran ayı itibarıyla % 83,58 oranında satış oranını tutturduğunu ve ilk altı aylık sürede öngörülen karın üstünde kar elde ettiğini, iflas kararının gerekçesiz ve dosyada mevcut raporlara aykırı olduğunu, davacı gerçek kişilerin ise şirket borçlarına kefil olup ayrıca şahsi malvarlıklarını şirket borçlarına teminat gösterdiklerini, komiser heyeti raporlarında davacı gerçek şahısların taşınmazlarının borcu fazlası ile karşılayacağı ve davacı gerçek kişiler için de kesin mühlet kararı verilmesi gerektiği belirtilmesine rağmen davanın reddedilmesinin haksız olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını ve müvekkilleri hakkında 1 yıllık kesin mühlet kararı verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE Asıl dava, davacı şirketin, birleşen dava ise şirket ortaklarının İİK 285. vd maddelerinde düzenlenen konkordato talebine ilişkindir. Mahkemece, davacı ve birleşen davacıların kesin mühlet talebinin reddine ve davacı şirketin iflasına karar verilmiş, davacılar vekili karara karşı istinaf yoluna başvurmuştur. İİK 289. maddesinde, konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olduğunun anlaşılması halinde borçluya 1 yıllık kesin mühlet verileceği düzenlenmiştir. Borçlunun iyileşmesi ve konkordatonun tasdiki ihtimali “konkordatonun başarı şansı” kavramı altında ifade edilmiştir. Başarı olasılığı kavramından anlaşılan husus, konkordato projesinin gerçekleşme şansına sahip görülmesidir. Bu sonuca, borçlunun durumu, malvarlığı gelirleri ve taahhütlerini yerine getirmesine engel olan nedenler gözetilerek, objektif verilere göre konkordato başarı olasılığı yargıç tarafından belirlenecektir. (Konkordato ve Yeniden Yapılanma Hukuku -Av.Sümer Altay, sayfa 112, 1. Cilt). Diğer taraftan iyileşme kavramı, borçlunun alacaklılara tam ve zamanında ödeme yapabilecek şekilde ödeme gücünü kazanması şeklinde anlaşılabilir ise de, İİK’nın 291. madde çerçevesinde özellikle açıklanmamış ve konu kazai ictihatlara bırakılmıştır. İİK’nın 287/5. maddesi yollaması ile geçici mühlet hakkında da kıyasen uygulanması gereken İİK’nın 292. maddesi uyarınca konkordatonun başarıya ulaşamayacağı anlaşılıyorsa, komiserin raporu üzerine mahkemece geçici mühletin kaldırılarak, konkordato talebinin reddine ve şartları varsa ve borçlu iflasa tabi ise iflasına karar verilmesi gerekir. Dosya kapsamından, mahkemece İİK’nın 286. maddesinde sayılan belgelerin eksiksiz olarak sunulduğu belirlenerek davacı şirket yönünden 10/02/2019 tarihinden geçerli olmak üzere 3 aylık geçici mühlet kararı verilmiş, 10/05/2019 tarihli duruşmada geçici mühlet 2 ay daha uzatılmıştır. Birleşen davacı gerçek kişiler yönünden ise 09/04/2019 tarihinden geçerli olmak üzere 3 aylık geçici mühlet kararı verilmiş, 05/07/2019 tarihli duruşmada geçici mühletin süresi 11/07/2019 tarihine uzatılmıştır. Davacı şirketin konkordato teklifi vade konkordatosu olup, projede borçların tamamının 48-60 ay vadede ödeneceği öngörülmüştür. Konkordato kaynakları olarak ise sermaye artırımı, stokların nakde çevrilmesi, ticari faaliyetlerden elde edilen edilecek gelirler ve borçların yapılandırılması gösterilmiş, ayrıca davacı gerçek kişilerin malvarlıkları ile konkordato projesinde belirtilen ödemelere kefil olacağı belirtilmiştir. Geçici komiser heyeti 10/07/2019 tarihli raporunda; 30/06/2019 tarihli bilançoya göre davacı şirketin 2019 yılı ilk altı ayında 417.938,89 TL satış rakamına ulaştığını ve projedeki satış hedefini % 83,58 oranında tutturduğunu, hasılatını geçen yıla göre yüzde yüzün üzerinde arttığını, 6 aylık sürede öngörülen faaliyet karı 33.150,00 TL olmasına rağmen şirketin öngörüsünün üzerinde, 37.150,00 TL kar elde ettiğini, 3 yıllık dönemde ilk defa kara geçtiğini, kaydi olarak özvarlığı 742.585,50 TL olmasına rağmen rayiç değerlere göre -242.175,97 TL borca batık olduğunu, stokların satışı ve ortaklar tarafından teminat olarak verilen taşınmazların bir kısmının değerlendirilmesi için süreye ihtiyacı olduğunu, ortakların taşınmazlarının rayiç değerlerinin 44.405.000,00 TL ve stokların rayiç değerlerinin ise 2.570.094,00 TL olduğu dikkate alındığında toplam 5.325.510,89 TL borcun fazlası ile karşılanacağını, ayrıca şirket kasasında 99.078,12 TL bulunduğunu, buna göre davacı şirkete 1 yıllık kesin mühlet verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Mahkemece projede belirtilen şekilde stokların nakde çevrilmediği ve hedeflenen satışlara ulaşılamadığı belirtilmişse de, davacı şirketin 2019 yılı Haziran ayı itibarıyla projedeki satış hedefini % 83,58 oranında tutturduğu, hasılatını geçen yıla göre yüzde yüzün üzerinde arttığını, 6 aylık sürede öngörüsünün üzerinde faaliyet karı elde ettiği ve 3 yıllık dönemde ilk defa kara geçtiği gözetildiğinde, mahkemenin kabulü yerinde değildir. Yine mahkemece projede belirtilen borç yapılandırılmasının gerçekleşmediği de belirtilerek kesin mühlet talebi reddedilmiştir. Davacı şirketin projesinde konkordato kaynakları olarak borçların uzun vadede yapılandırılması gösterilmiş, bu kapsamda şirket alacaklılarından iki şahıs ile ilgili imzalanan ödeme planı sunulmuş, bunun dışında herhangi bir açıklamada bulunulmamıştır. Diğer taraftan davacı şirketin talebi vade konkordatosu olup, tüm borçların 48-60 ay vadeye bağlanarak ödeneceği öngörülmektedir. Buna göre projede konkordato kaynağı olarak borçların uzun vadelerle yapılandırılması da gösterilmişse de, bu başlık altında projede herhangi bir açıklama bulunmadığı gibi, zaten şirketin konkordato talebi, borçların vadeye bağlanarak ödenmesi olduğuna göre, konkordato kaynağı olarak borçların uzun vadelerle yapılandırılmasından kastın, davacının konkordatonun tasdiki ile sonuç doğuracak vade konkordatosu olduğu anlaşılmaktadır. Kaldı ki mahkemece projede belirtilen borç yapılandırılmasının gerçekleşmediği belirtilmişse de, hangi gerekçeyle borç yapılandırılmasının gerçekleşmediği de açıklanmış değildir. Öyleyse mahkemenin projede belirtilen borç yapılandırılmasının gerçekleşmediği yönündeki kabulü de yerinde değildir. Bunun yanında davacı şirketin konkordato projesinde, davacı ortaklara ait taşınmazlarında konkordato projesindeki ödemeler için teminat olacağı belirtilmiştir. Davacılar vekili 11/06/2019 tarihli dilekçesi ile, davacı gerçek kişilere ait bir kısım taşınmazların satışından elde edilecek gelirin, davacı şirketin ticari faaliyetlerinin devamında ya da gerekirse sermaye artırımında kullanılacağını, davacı …’ın taşınmazların satışı ile davacı şirketten herhangi bir hak talep etmeyeceğini belirterek taşınmazların satışı için mahkemeden izin istemiş, davacı …’ın taşınmazların satışı halinde şirketten hak talep etmeyeceğine dair imzalı belgesi de sunulmuş, diğer davacının da satışa izin verilmesi halinde herhangi bir hak talep etmeyeceğine dair belge sunacağı ifade edilmiştir. Şirket ortaklarının taşınmazların satışından elde edilecek gelirlerin şirket yararına kullanılması halinde, şirketten herhangi bir alacak talebinde bulunmayacakları beyan edildiğine göre, şirketin ortaklara borcu da oluşmayacaktır. Buna göre davacı şirketin konkordato projesinin başarıya ulaşması ihtimali için, davacı gerçek kişilere ait taşınmazların satışından elde edilecek gelirlerin ve bunun için davacı tarafa imkan tanınmasının da değerlendirilmesi gerekmektedir. Bilirkişi raporunda ortaklara ait taşınmazlarının rayiç değerlerinin 44.405.000,00 TL olduğu belirlenmiştir. Yine bilirkişi incelemesine göre davacı şirketin mevcut stoklarının rayiç değerlerinin ise 2.570.094,00 TL olduğu anlaşılmaktadır. Davacı şirketin kısa ve uzun vadeli toplam 5.325.510,89 TL borcu olup, stoktaki malların satılması ve taşınmazların bir kısmının değerlendirilmesi ile borcun fazlası ile karşılanacağı ve şirketin mali durumunun düzeltilebileceği gözetildiğinde, konkordatonun başarıya ulaşması ihtimali bulunmaktadır. Hernekadar şirketin projesinde 30/06/2019 tarihi itibarıyla öngördüğü 1.500.000 sermaye artırımı tamamen karşılanmamış ise de, konkordato kaynakları olarak gösterilen stoktaki malların satılması ve taşınmazların bir kısmının değerlendirilmesi ile şirketin 30/06/2019 tarihi itibarıyla yüksek oranda satış hedefini tutturması ve öngörülenin üzerinde kar elde etmesi dikkate alındığında konkordatonun başarıya ulaşması ihtimali bulunmaktadır. Öyleyse mahkemece davacı şirkete 1 yıllık kesin mühlet verilmesi gerekirken, davacı şirketin kesin mühlet talebinin reddine ve şirketin iflasına karar verilmesi doğru olmamıştır. Tüm dosya kapsamı göz önüne alındığında, İİK’nın 285 ve İİK’nın 289/3. fıkrası gereğince konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olduğu anlaşılmakla; davacı şirket vekilinin istinaf başvurusu yerinde görülmüş ve ilk derece mahkeme kararı kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir. 2004 sayılı İİK’nın 289/1. fıkrasında, mahkemece kesin mühlet hakkındaki kararını geçici mühlet içinde vereceği düzenlenmiştir. Yasanın düzenlemesi emredici niteliktedir. Kesin mühlet talebinin değerlendirilmesi sonucunda, hakkında iflas kararı verilmeyen borçlunun konkordato talebinin reddine karar verilirse, borçlu veya varsa konkordato talep eden alacaklının istinaf yoluna başvurabileceği, istinaf mahkemesinin mühlet kararı verdiği halde yapılacak işlem İİK’nın 293. maddede belirtilmiş olmasına rağmen, istinaf mahkemesinin kesin mühlet kararını hangi süre içinde vereceği veya verdiği kesin mühletin hangi tarihin esas alınarak başlatılacağına dair özel bir düzenleme getirilmemiştir. Bu durumda, mahkememiz tarafından kesin mühlet süresinin de, geçici mühlet süre sonu dikkate alınarak verilmesi uygun görülmüştür. Somut olayda, 10/02/2019 tarihli tensip ara kararı ile davacı şirket için 10/02/2019 tarihinden itibaren 3 aylık geçici mühlet kararı verilmiş, 10/05/2019 tarihli celsede ise, geçici mühletin 11/05/2019 tarihinden itibaren 2 ay daha uzatılmasına karar verilmiştir. Bu durumda, geçici mühlet süresinin son günü, 11/07/2019 tarihi olacağından ve yasa gereğince kesin mühlet kararının geçici mühlet içinde verilmesi gerektiğinden, davacı şirket için 10/07/2019 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere bir yıllık kesin mühlet kararı verilmesi gerektiği anlaşılmıştır. İİK 293/2. fıkradaki düzenleme kapsamında, mühlet kararı verilmekle yetinilmiş, aynı yasal düzenleme kapsamında, komiserin görevlendirilmesi de dahil olmak üzere müteakip işlemlerin yürütülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesi yönünde aşağıdaki hüküm tesis olunmuştur. Davacı gerçek kişiler yönünden yapılan istinaf incelemesinde ise; İİK’nın 285/3 maddesi uyarınca, konkordato talebinde yetkili mahkeme iflasa tabi olmayan borçlu için yerleşim yerindeki asliye ticaret mahkemesidir. Anılan yetki kuralı kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece her aşamada resen nazara alınmalıdır. Gerçek kişilerin yerleşim yeri, TMK hükümlerine göre belirlenir (m.6/2). Yerleşim yeri, bir kişinin sürekli kalma, yerleşim niyetiyle oturduğu yerdir ( MK m.19). Somut olayda ilk derece mahkemesinin yetkisizlik kararında belirtildiği üzere, davacıların nüfusa kayıtlı yerleşim yerlerinin, Zeytinburnu/ İstanbul olduğu, bu nedenle davacı gercek kişilerin konkordato talebi yönünden Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemesinin mutlak yetkili mahkeme olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü, İİK 285. maddede, yetkili ve görevli mahkeme ile ilgili atıf yapılan aynı yasanın 154. maddesinde düzenlenen yetki kamu düzenindedir. Yetki itirazında bulunulmamış olsa bile yetkinin kesin olduğu davalarda, mahkeme yetkili olup olmadığını davanın sonuna kadar kendiliğinden araştırmak zorundadır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 114/1-ç bendinde, yetkinin kesin olduğu hallerde, mahkemenin yetkili bulunması dava şartları arasında bulunmaktadır. Aynı yasanın, 115/2. fıkrasında ise, mahkemenin dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usülden reddine karar vereceğine yer verilmiştir. Her iki yasal düzenleme emredici niteliktedir. Bu nedenle mahkemece, davacılar arasında mecburi dava arkadaşlığının bulunmadığı ve davacı gerçek kişiler yönünden mutlak yetkili mahkemenin, Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemesi olduğunun tespiti ile davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, esas hakkında karar verilmesi doğru olmamıştır. Kaldı ki davacı gerçek kişiler yönünden dosya tefrik edilerek verilen ve kesinleşen yetkisizlik kararını sonuçsuz bırakacak şekilde, yetkili Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemesi’nin dosyayı tekrar yetkisiz mahkemedeki dosya ile birleştirilmesi de doğru değildir. Açıklanan nedenlerle ve özellikle yasal düzenlemeler kapsamında, davacı şirketin istinaf başvurusunun kabulüne, davacı gerçek kişilerin istinaf başvurusunun ise esasa dair hususlar incelenmeksizin kabulüne ve hüküm düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekmekle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M:Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere, 1-Asıl dosyada Davacı … LİMİTED ŞİRKETİ’nin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.2 bendi gereğince KABULÜNE, 2-Birleşen dosya davacıları … ve …’ın istinaf başvurularının yukarıda belirtilen nedenle HMK’nın 353/1.a.3 bendi gereğince KABULÜNE, 3-İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/1097 Esas, 2019/665 Karar, 11/07/2019 kararının KALDIRILMASINA, A)Asıl Dava Yönünden 1)İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün … sicil numarasında kayıtlı davacı … LİMİTED ŞİRKETİ’ne İİK 289/2. fıkrası gereğince, 11/07/2019 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere BİR YILLIK KESİN MÜHLET VERİLMESİNE, 2) İİK 293/2. fıkra gereğince, komiserin görevlendirilmesi de dahil olmak üzere müteakip işlemlerin yürütülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 3-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 83,50 TL başvuru harcı ile istinaf kanun yolu başvuru harcı 148,60 TL olmak üzere toplam 232,10 TL harçtan, davacının peşin yatırdığı 165,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 66,40 TL’nin davacıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, 4-Davacının yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 5-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
B)Birleşen Dava Yönünden 1-Davacılar … ve …’ın dava dilekçesinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 114/1-ç bendinde düzenlenen dava şartı yokluğu nedeniyle aynı yasanın 115/2. gereğince USULDEN REDDİNE, 2-Davacı gerçek kişiler lehine verilen geçici mühlet kararının ve tüm tedbirlerin 11/07/2019 tarihi itibariyle KALDIRILMASINA, 3-Geçici komiser heyetinin görevine 11/07/2019 tarihi itibariyle son verilmesine, 3- Her bir davacı için alınması gereken 54,40’er TL harcın davacılardan ayrı ayrı tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, 4-Yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talebi halinde davacılara iadesine, 6-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince her bir taraf için alınması gereken 83,50 TL başvuru harcı ile istinaf kanun yolu başvuru harcı 148,60 TL olmak üzere toplam (232,10TLx2)=464,20 TL harçtan, davacılar vekilinin yatırmış olduğu 406,00-TL harcın mahsubu ile bakiye 58,20 TL harcın birleşen dosya davacılarından tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, 7-Davacıların yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına, 8-İstinaf incelemesi sırasında duruşma yapılmadığından istinaf vekalet ücreti taktirine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, asıl dava yönünden İİK 293/2. maddesi, birleşen dava yönünden ise İİK’nın 293/2 ve HMK’nın 353/1.a.3 maddeleri gereğince kesin olarak oyçokluğu ile karar verildi.11/06/2020Sayın çoğunluk ile birleşen davacılar yönünden davanın 114/1-ç bendinde düzenlenen dava şartı yokluğu nedeniyle aynı yasanın 115/2. gereğince usulden reddine karar verilmesi hususunda görüş farklılığı bulunmayıp, çoğunluk ile görüş farklılığı, hüküm fıkrasında yetkili mahkemenin gösterilerek, dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesi gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-ç bendi uyarınca kesin yetki, açık bir biçimde dava şartları arasında yer almış bulunmaktadır. Sözü edilen “ç” bendinde; “Yetkinin kesin olduğu hâllerde, mahkemenin yetkili bulunması” dava şartı olarak tanımlanmıştır. Diğer taraftan 6100 sayılı Kanun’un 19. maddesinde “(1) Yetkinin kesin olduğu davalarda, mahkeme yetkili olup olmadığını, davanın sonuna kadar kendiliğinden araştırmak zorundadır; taraflar da mahkemenin yetkisiz olduğunu her zaman ileri sürebilir. (2) Yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazının, cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir. Yetki itirazında bulunan taraf, yetkili mahkemeyi; birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi bildirir. Aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmaz. (3) Mahkeme, yetkisizlik kararında yetkili mahkemeyi de gösterir. (4) Yetkinin kesin olmadığı davalarda, davalı, süresi içinde ve usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunmazsa, davanın açıldığı mahkeme yetkili hâle gelir” düzenlemeleri yer almaktadır. Aynı Kanun’un 20. maddesine göre ise “(1) Görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi hâlinde, taraflardan birinin, bu karar verildiği anda kesin ise bu tarihten, süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak, dava dosyasının görevli ya da yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesi gerekir. Aksi takdirde, bu mahkemece davanın açılmamış sayılmasına karar verilir. (2) Dosya kendisine gönderilen mahkeme, kendiliğinden taraflara davetiye gönderir.” Söz konusu düzenlemeler ile, yetkinin kesin olup olmadığı ayrımı yapılmaksızın mahkemeye, yetkisizlik kararında yetkili mahkemeyi gösterme zorunluluğu getirilmiştir. Buna göre, yetkinin kesin olduğu hâllerde, yetkisizlik sebebiyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekmekte ise de, bu karar hukuki niteliği itibariyle bir yetkisizlik kararıdır ve mahkemece 6100 sayılı Kanun’un 19. ve 20. maddeleri doğrultusunda işlem yapılması gerekir. Bu nedenle çoğunluğun görüşüme muhalif kaldığıma dair görüşümü bildiririm.