Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/3188 E. 2022/1172 K. 13.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/3188 Esas
KARAR NO: 2022/1172
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 15/05/2019
NUMARASI: 2013/504 Esas, 2019/412 Karar
ASIL DAVA (Kadıköy 1.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2010/428 Esas sayılı dosya)
DAVA: İTİRAZIN İPTALİ
BİRLEŞEN DAVA (Kadıköy 2.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/301 Esas sayılı dosya)
DAVA: ALACAK
KARAR TARİHİ: 13/10/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; müteveffa …’ın hayattayken … numaralı … Profesyonel Poliçesi ile davalı/borçlu şirkette … sigortası yaptırdığını, müteveffanın, müvekkilini de poliçede lehtar yaptırdığını, sigortalının 02/03/2010 tarihinde trafik kazası sonucunda vefat ettiğini, poliçenin %100 hak sahibinin müvekkili olduğunu, taraflarınca davalı sigorta şirketine başvurulmasına rağmen başvurudan 5 gün sonra muaccel olan sigorta bedelinin ödenmediğini, bunun üzerine 14/05/2010 tarihinde Kartal … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile açılan icra takibine davalı vekilince itiraz edildiğini ve takibin durduğunu, davalı tarafın savcılık soruşturması devam ettiğinden bahisle ödeme yapmadığını, ancak bunun sigorta bedelinin ödenmesini etkileyecek bir durum olmadığını, rizikonun gerçekleşmesi sebebiyle tazminatın ödenmesi gerektiğini belirterek icra takibine karşı yapılan itirazın iptali ile takibin devamına, %40’dan az olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde; sigortalı …’ın hayatını kaybettiği bildirilerek konuyla ilgili evrakların müvekkili şirkete ulaştırıldığını, poliçede lehtar olarak davacının gösterildiğini, sigortalının geçirmiş olduğu kaza nedeni ile Bulanık Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2010/341 soruşturma nolu dosya ile soruşturma açıldığı ve soruşturmanın halen devam ettiği bilgilerine ulaşıldığını, tazminatın soruşturma sonuçlanıncaya kadar ödenmemesine karar verildiğini, verilen bu karar neticesinde ödeme yapılmadığını ve icra takibine de itiraz edildiğini, bu nedenlerle poliçeye bağlı tazmınatı hak sahibine ödemek için soruşturmanın neticelenmesinin beklenildiğini, davacı tarafından dava konusu alacağa ek ve haksız olarak talep edilen kötüniyet tazminatı talebinin reddi gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
BİRLEŞEN DAVA; (Kadıköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/301 Esas sayılı dosyası) Davacılar vekili dava dilekçesinde; davacıların, davalı sigorta şirketinin sigortalısı olan muris …’ın yasal mirasçıları olduğunu, murisin 02/03/2010 tarihinde Muş Bulanık’ta trafik kazası sonucunda vefat ettiğini, davalı sigorta şirketine sigorta poliçesi uyarınca ödeme yapılması için başvurulmuş ise de sigorta şirketinin poliçe teminatının taraflarına verilmeyeceğini, bu poliçe çerçevesinde kendi aleyhlerine Kadıköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/428 Esas sayılı dosyası ile poliçe lehtarı olan ve aynı zamanda Muş Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/50 Esasa sayılı dosyasında sanık sıfatını taşıyan 3. kişi tarafından dava açıldığını ve bu yargılama neticelenmeden herhangi bir ödeme yapılamayacağını bildirdiğini, mirasbırakanın vefatı nedeniyle poliçe teminatının yasal mirasçı olan müvekkillerine ödenmesi gerektiğini belirterek adli yardım taleplerinin kabulüne, dosyanın Kadıköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/428 esas sayılı dava dosyası ile birleştirilmesine, sigorta poliçesi kapsamında mevcut poliçe vefat bedeli olan 500.000 TL’nin ölüm tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Birleşen davaya karşı cevap dilekçesinin sunulmadığı anlaşılmıştır.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: İlk derece mahkemesince; ölüm olayının poliçe teminat tarihleri içerisinde gerçekleştiği, genel şartlar 2. madde kapsamında kaldığı, poliçe gereği lehdarın da davacı olduğunun öngörüldüğü değerlendirilmekle poliçe teminat tutarı olan 500.000,00 TL’nin davacı …’a ödenmesi gerektiği, ihtar tarihinden takip tarihine kadar işlemiş faiz tutarının 5.424,66 TL olarak hesaplanmış ise de davacı … tarafından takipte işlemiş faiz tutarının 4.875,00 TL olarak talep edildiği gerekçelerine istinaden esas davanın kabulü ile itirazın iptaline, takibin devamına ve icra inkar tazminatına karar verilmiş olup birleşen davada ise ferdi kaza sigortaları genel şartlarının 8. maddesi, … Profesyonel Sigortası Özel Şartlarının F.1. maddesi ve poliçede menfaattar/lehdarın belirlenmiş olması, menfaattarın olmaması halinde sigorta bedelinin yasal mirasçılarına ödenebileceği düzenlenmesi karşısında, birleşen dava davacılarının aktif husumetinin bulunmadığından bahisle birleşen davanın usulden reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar yasal süresinde asıl ve birleşen dosya davalısı ile birleşen dosya davacılar vekili tarafından istinaf edilmiştir. Asıl ve birleşen dosya davalısı vekili istinaf dilekçesinde; ceza davası kararının hukuk mahkemesinde bağlayıcı olabilmesi için maddi gerçeğin aydınlatılmış olması gerektiğini, müvekkili tarafından, sigorta bedelini almak için sigortalının öldürüldüğü ihtimali üzerinde durulduğunu, bu noktada mütevveffa …’ın ölümüne ilişkin yapılan kovuşturmanın bekletici mesele yapılmasının talep edildiğini, Muş Ağır Ceza Mahkemesinin 10.12.2014 tarih 2014/91 Esas 2014/ 451 Karar sayılı kararı ile dosyada üzerine atılı bulunan tasarlayarak adam öldürmek, kamu kurumunu dolandırmaya teşebbüs suçları nedeni ile … da dahil olmak üzere tüm sanıklar hakkında suçun işlendiğinin sabit olmaması gerekçesiyle beraat kararı verildiğini, Yargıtay tarafından kararın onandığını, ceza yargılamasında delil yetersizliği gerekçe gösterilerek beraat kararı verildiğini, bu bakımdan ceza davası kararının hukuk davasına etki etmemesi gerektiğini, zira ceza mahkemesi tarafından verilen kararın hukuk davasına etki edebilmesi için ceza davasında maddi gerçeğin aydınlatılmış olması ve olayın oluş şeklinin şüpheye yer bırakmaması gerektiğini, davacı ve müteveffa sigortalının taksi şoförleri iken tanıştığını ve sadece iş arkadaşı olduğunu, hal böyle iken müteveffa ile herhangi bir kan bağı dahi bulunmayan bir kişinin kısa sürede tanıdığı bir iş arkadaşı için 500.000,00 TL teminatlı bir ferdi kaza sigortası yaptırmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, sigortalının kendi kendini öldürmesi iddialarının bulunmadığını, sigortalının ölümüne tesir eden olgunun bizatihi başka kişiler tarafından meydana geldiği ve müteveffanın öldürülmüş olabileceğinin düşünüldüğünü, ceza mahkemesi kararının şüpheden sanık yararlanır ilkesi gözetilerek suçun sanıklarca işlendiğinin kesin olarak ortaya çıkmamış anlamına geldiğini, sanık olarak yargılanmış lehtar …’ın teminattan yararlanacak olmasının ülkemizde sigorta suistimallerine olanak tanıyacak nitelikte olduğunu, hukuk düzeninin bunun gibi suiistimallerin arkasında durması değil önünü tıkaması gerektiğini, müteveffa … vefat ettiği tarihte 38 yaşında bir eşi ve 15 ile 20 yaşlarında iki oğlu olduğunu, böyle bir kişinin kazancının çok çok üstünde bir teminat için “iş arkadaşı” lehine sigorta yaptırıp tabiri caizse çocuklarının rızkını iş arkadaşına yedirmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, ortada açık bir sigorta suistimali olduğunu, ilk derece mahkemesi tarafından hükmedilen icra inkar tazminatının haksız ve hukuka aykırı olduğunu belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir. Asıl dosya davacı vekili asıl ve birleşen dosya davalısı vekilinin istinaf başvurusuna karşı cevap dilekçesinde; müvekkili hakkında müteveffa …’ın ölümünden dolayı soruşturma açıldığını, iddianame düzenlenerek ceza yargılaması yapılmdığını ve Muş Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/91 E., 2014/451 K. Sayılı dosyabında beraatine karar verildiğini, verilen kararın da Yargıtay tarafından onandığını, bu şekilde müvekkilinin, müteveffanın ölümüyle hiçbir ilgisinin olmadığının ortaya çıktığını, davalı şirketin müteveffanın hayatta iken kendi rızasıyla yaptırmış olduğu bir poliçede şüpheli bir durum yaratmaya çalışmakta ise de müteveffanın ödediği sigorta primlerini tereddütsüz tahsil etmelerinin eylemlerindeki çelişkiyi ve kötü niyeti ortaya koyduğunu, dava süresinde ceza yargılamasının bekletici mesele yapılmasını ısrarla talep eden davalı olmasına rağmen şimdi ise ceza davasında verilen kararın hukuk davasına etki etmemesi gerektiğini beyan edenin de davalı olduğunu, kişinin kendisine ferdi kaza sigortası yaptırması için yakınlarını lehtar tayin etmesini şart koşan hukuki bir düzenlemenin mevcut olmadığını, zira başkasını lehtar kılmasına engel olacak hukuki bir düzenleme olsa idi davaya konu poliçenin hiç düzenlenmemiş olması gerektiğini, ilk derece mahkemesinin davanın kabulüne ve %40 oranında icra inkar tazminatına hükmetmesinin doğru ve yerinde bir karar olduğunu, yapılan yargılamalarda şüpheye yer bırakmayacak şekilde müteveffanın ölümünde müvekkilin kusurunun bulunmadığının ve davanın haklı olduğunun ispatlandığını belirterek istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini talep etmiştir. Birleşen dosya davacılar vekili istinaf dilekçesinde; poliçe düzenleyen kişinin, birleşen dava davacısı müvekkillerinin eşi ve babası olduğunu, birleşen dava davacılarının da poliçe sahibi murisin yasal mirasçıları olduklarını, hayatın olağan akışında poliçe de lehtar belirtilmediği takdirde yasal mirasçıların hak sahibi olduğunu, diğer davacının ise herhangi bir akrabalığı olmayan ve sadece muris ile aynı taksi durağında çalışmakta olan 3. bir şahıs olduğunu ve arkadaş olduklarının bilindiğini, diğer davacı ve murislerinin aynı taksi durağında beraber çalışırken aynı anda ve aynı dönemde … poliçesi aldığını ve karşılıklı olarak her ikisinin de birbirlerini poliçede lehtar olarak yazdırdıklarını, bu poliçelerin düzenlenmesinden kısa bir süre sonra diğer davacı …’ın lehtar olarak murislerinin ismini yazdırdığı poliçesini murislerinin haberi olmaksızın iptal ettirdiğini, diğer davacının bu şekilde ahde aykırılık yaparak etik ve insani olmayan bir şekilde murislerini aldattığını, murislerinin vefatına sebebiyet veren kazayı da aynı araçta bulunan diğer davacı …’ın yaptığını belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Asıl dava Ferdi Kaza Sigorta Poliçesi kapsamında vefat tazminatının tahsili amacıyla lehtar tarafından başlatılan icra takibine karşı itirazın iptali, birleşen dava ise aynı poliçe kapsamında vefat tazminatı bedelinin yasal mirasçılar tarafından tahsili istemine ilişkindir. Kadıköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/301 Esas 2012/372 Karar sayılı kararı ile aralarında hukuki ve fiili bağlantı bulunduğundan bahisle HMK 166 maddesi uyarınca açılan davanın Kadıköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/428 Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verildiği anlaşılmıştır. Asıl davanın davacısı …. tarafından asıl ve birleşen dosya davalısı sigorta şirketi hakkında İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında 500.000,00 YTL asıl alacak ve 4.875,00 YTL işlemiş faiz olmak üzere toplam 504.875,00 YTL’nin tahsili amacıyla 14/05/2010 tarihinde ilamsız icra takibi başlatıldığı, davalının takibe ve borca karşı itirazda bulunduğu, davacının ise İİK 67. maddesi gereğince bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde işbu itirazın iptaline ilişkin asıl davayı açtığı anlaşılmıştır. Bakırköy 7. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/271 Esas 2010/380 Karar sayılı veraset ilamından Müteveffa …’ın 02/03/2010 tarihinde vefatı üzerine geriye mirasçı olarak eşi … ile oğulları … ve …’ın kaldığı anlaşılmıştır. Dosya kapsamından, murisin davalı … ve … Sigorta AŞ nezdinde 14/10/2009 başlangıç, 14/10/2010 bitiş tarihli Ferdi Kaza Sigorta Poliçesi ile sigortalı olduğu, lehdarının davacı … olduğu, katılım payının %100 olduğu, sigorta başvuru formunda da “Mefaattarlar-Kanuni mirasçıları işaretlenirse boş bırakınız” kısmının “Kanuni Mirasçıları” ibaresinin üstünün çizilerek paraflandığı, menfaattarlar hanesine “Diğer” olarak … isim ve kimlik bilgilerinin yazıldığı, sigortalının 02/03/2010 tarihinde trafik kazası geçirerek vefat ettiği, 02/03/2010 tarihli Olay Yeri İnceleme, Ölü Muayene ve Otopsi Tutanağında doktor bilirkişinin beyanına göre şiddetli çarpmaya bağlı olarak meydana gelen kafa ve göğüs travması ve buna bağlı gelişen solunum ve dolaşım durması neticesinde ölümün gerçekleştiği ve kesin ölüm sebebinin şüpheye mahal bırakmayacak şekilde tespit edildiğinin belirtildiği, davalı sigorta şirketi tarafından sigortalının vefatı üzerine ödeme yapılması talebinin reddedilmesi sebebiyle asıl ve birleşen davanın açıldığı anlaşılmıştır. Sigortalı …’ın ölümü üzerine yapılan soruşturma neticesinde Muş Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/317 Soruşturma 2011/220 Esas numaralı iddianamesi ile asıl dava davacısı sigorta lehtarı olan …’ın da aralarında bulunduğu …, …, ve …’nın her biri hakkında tasarlayarak adam öldürme ve sigorta bedelini almak maksadıyla kamu kurum ve kuruluşlarını araç olarak kullanmak suretiyle dolandırıcılığa teşebbüs suçlarından cezalandırılmaları için açılan kamu davasında Muş Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/91 Esas 2014/451 Karar sayılı kararına göre sanıklar; … , …, … ve …a’nın üzerlerine atılı tasarlayarak adam öldürme, sigorta bedelini almak maksadıyla kamu kurum ve kuruluşlarını araç olarak kullanmak suretiyle dolandırıcılığa teşebbüs suçlarının sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle isnat edilen suçlardan sanıkların CMK.nun 223/2-e maddesi uyarınca ayrı ayrı beraatlerine dair verilen kararın Yargıtay tarafından onanarak 07/05/2018 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesince Muş Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/91 Esas 2014/451 Karar sayılı dosyasının kesinleşmesi beklenilmiş ve sonrasında karar verilmiş olup buna göre uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle 6098 sayılı TBK’nun 74. maddesinde düzenlenen ceza mahkemesinde verilen kararların hukuk davalarına etkilerine değinilmesinde fayda vardır. 6098 sayılı TBK’nun 74. maddesi “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.” hükmünü ihtiva etmektedir. “…Uyuşmazlığın çözümü açısından; ceza mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi, bir başka deyişle ceza mahkemesinin hangi kararlarının hukuk mahkemelerini bağlayacağı konusunu düzenleyen kurallar üzerinde de durulması gerekmektedir. Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesi davasına etkisi, hukukumuzda 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 74. maddesinde “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.” hükmü ile yer almıştır. Bu düzenlemeye göre hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır. İlkenin esası; bir ceza kuralı ile kamu hukuku yönünden yaptırım amaçlanmışken, aynı uyuşmazlığa ilişkin hukuk kuralı ile kişilerin birbirlerine karşı hak ve ödevlerini düzenleyen medeni hukuk alanında bir yaptırım amaçlanmasına dayanmaktadır. Bu açık hüküm karşısında; ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hâkimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Ancak, hemen belirtilmelidir ki, gerek öğretide ve gerekse Yargıtayın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla hukuk hâkiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayların varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır…” (Yargıtay HGK 2019/(19)11-757 Esas 2022/694 Karar sayılı ilamı) Yukarıda yer verilen kanun maddesi ve Yargıtay ilamlarından ortaya çıkan neticeye göre ceza mahkemesince verilen beraat kararlarının kusurun varlığı ve derecesi, zararın belirlenmesi, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı, illiyet gibi esaslar bakımından hukuk hâkimini bağlamayacağı, fakat hukuk hakiminin, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla tamamen bağlı olduğu, ceza mahkemesinin suçun sanıklar tarafından işlenmediğine dayalı beraat kararının hukuk hakimini bağlayacağı, ceza mahkemesi tarafından delil yetersizliğine dayalı verilen beraat kararının ise hukuk hakimini bağlamayacağı, ancak beraat kararının maddi bir olguyu tespit etmesi, maddi olaylara yönelik bir saptama içermesi halinde bu kararın hukuk hakimini bağlayacağı anlaşılmaktadır. Somut olayda, Muş Ağır Ceza Mahkemesinin kesinleşen 2014/91 Esas 2014/451 Karar sayılı kararı ile asıl dava davacısı …’ın da aralarında bulunduğu sanıklar hakkında delil yetersizliğine dayalı beraat kararı verildiği ve verilen kararın kesinleştiği anlaşılmaktadır. Karar içeriğinde maddi olaylara yönelik bir saptamanın bulunmaması yani maddi bir olgunun tespit edilmemesi sebebiyle her ne kadar bu karar hukuk hakimi açısından bağlayıcı değil ise de dosya kapsamında ölüm olayının poliçe teminatı dışında kalacak şekilde meydana geldiğine dair bir delilin bulunmadığı, 02/03/2010 tarihli Olay Yeri İnceleme, Ölü Muayene ve Otopsi Tutanağında doktor bilirkişinin beyanına göre de şiddetli çarpmaya bağlı olarak meydana gelen kafa ve göğüs travması ve buna bağlı gelişen solunum ve dolaşım durması neticesinde ölümün gerçekleştiği ve kesin ölüm sebebinin şüpheye mahal bırakmayacak şekilde tespit edildiğinin belirtildiği, ölüm olayının 14/10/2009 – 14/10/2010 başlangıç/bitiş tarihli poliçe teminat tarihleri içerisinde gerçekleştiği, lehdarın asıl dava davacısı … olduğu, katılım payının %100 olduğu, sigorta başvuru formunda da “Mefaattarlar-Kanuni mirasçıları işaretlenirse boş bırakınız” kısmının “Kanuni Mirasçıları” ibaresinin üstünün çizilerek paraflandığı, menfaattarlar hanesine “Diğer” olarak … isim ve kimlik bilgilerinin yazıldığı, böylelikle asıl dava davacısı …’ın poliçe teminat tutarını almaya hak kazandığı, poliçe gereği lehdarın asıl dava davacısı … olarak belirlenmesi sebebiyle birleşen dava davacılarının aktif husumet ehliyetlerinin bulunmadığı anlaşılmakla ilk derece Mahkemesince verilen karar usul ve yasaya uygundur Açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemesi kararında hukuka aykırılık bulunmadığından taraf vekillerinin istinaf başvurularının HMK’nın 353/1.b.1 bendi gereğince ayrı ayrı esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1- İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/504 Esas, 2019/412 Karar ve 15/05/2019 tarihli kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan taraf vekillerinin istinaf başvurularının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1b-1 bendi gereğince ayrı ayrı esastan REDDİNE, 2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcından davacı tarafından peşin olarak yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davacıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcının davalı … ve … Sigorta Anonim Şirketi tarafından peşin olarak yatırılan 8.623,00 TL harçtan mahsubu ile bakiye 8.542,30 TL harcın hüküm kesinleştiğinde ve talep halinde davalı … ve … Sigorta Anonim Şirketine İADESİNE, 3-İstinaf incelemesi aşamasında duruşma yapılmadığından vekalet ücreti taktiren yer olmadığına, 4-Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerilerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 361/1.fıkrası gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.13/10/2022