Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/2979 E. 2023/397 K. 06.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2979 Esas
KARAR NO: 2023/397
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 28/05/2019
NUMARASI: 2015/196 Esas, 2019/590 Karar
DAVA: SÖZLEŞMENİN İPTALİ
KARAR TARİHİ: 06/04/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin “…” markalarının yasal sahibi olduğunu, lojistik planlamada kullanılmak üzere “rut yazılım programı” almak için davalı ile sözleşme imzaladığını, davalının 124.947,97 TL satış bedeli ile programı müvekkiline sattığını, bu sistemin tam teşekküllü kurulumu ve kullanımının sağlanması için de dava dışı … Hizmetleri A.Ş. ve … Tic. Ltd. Şti. ile anlaşmalar imzalandığını, ancak aradan geçen süre zarfında sistemin tam olarak çalıştırılamadığını, bu nedenle 27.05.2013 tarihinde hem davalı firmaya hem de dava dışı iki firmaya sistemde oluşan ayıp ve eksikliklerin giderilmesi, aksi halde sözleşmenin feshedileceğinin ihtar edildiğini, davalının, rut yazılım lisansı satışı dışında hiçbir taahhütte bulunmadığı ve 3. şirketler ile yapılan sözleşmelerin ve bunlarca verilen taahhütlerin kendilerini bağlamayacağı şeklinde ihtara cevap verdiğini, müvekkili tarafından 01.07.2014 tarihinde her üç firmaya da çekilen ihtardan sonra sistem kurulup çalışır hale getirilmiş ise de aradan geçen sürede sistemde yeniden aksaklıklar oluştuğunu ve sistemin istenen kalite ve verimde çalıştırılamadığını, yapılan görüşmelerden sonra dava dışı firmalardan kaynaklı teknik aksaklıkların giderildiğini, ancak davalıdan kaynaklı aksaklıklar giderilmediğinden davalının, sözleşmenin kendisine yüklediği edimleri tam ve eksiksiz olarak yerine getirmeyerek müvekkilinin zarar görmesine sebep olduğunu, davalının sözleşmeye aykırı olarak eksik ifada bulunması ve bu eksikliklerin yapılan ihtara rağmen giderilmemesi nedeniyle sözlşmenin feshine, fazlaya ilişkin tüm dava ve talep haklarının saklı kalması kaydı ile sözleşme bedeli olan 124.967,90 TL’nin borçlunun temerrüt tarihi olan 27.05.2013 tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde; dava konusu yazılımın davacıya satış ve tesliminin 29.01.2013 tarihi olduğunu, davanın ise 04.02.2015 tarihinde açıldığını, buna göre TBK’nun 231 maddesi uyarınca 2 yıllık süre geçtiğinden davanın zamanaşımından reddi gerektiğini, müvekkilinin, davacıyla aralarında yazılı bir sözleşme bulunmadığını, davacının, dava dışı 2 firma ile programın kurulum ve kullanımı için anlaşma yaptığını, müvekkilinin bu anlaşmalara taraf olmadığından ve bu yönde bir taahhüdü de bulunmadığından davanın müvekkili açısından husumet yönünden de reddi gerektiğini, davacı ile … arasında 29.01.2013 tarihli Lisans Sözleşmesi akdedilmiş olup bu sözleşmede müvekkili şirketin yetkili satıcı olarak yer aldığını, buna göre davacı, …’den yazılım satın almış olup müvekkilinin bu sözleşme ile sadece RUT planlama yazılımı lisansını satmayı yükümlendiğini, bunun dışında müvekkilinin herhangi bir yükümlülüğünün ve taahhüdünün bulunmadığını, davacının, müvekkili şirketi, bir taahhüdü ve sorumluluğu varmış gibi hukuki sorumluluk altına almaya çalıştığını, ödemeye ilişkin faturada “15 Adamxgün” şeklinde davacıya hizmet verileceği de belirtilmiş olup bu hizmetin fazlasıyla verildiğini, 15 günün de aşıldığını, yazılımın davacı şirketin bilgisayarlarına yüklenmesinden sonra kullanacak işçilere eğitim verilmesi yanında eğitim verilen personellerin davacı firmadan ayrılması sebebiyle yeni gelen personele de davacının talebi üzerine ve müvekkili şirketin bu yönde bir taahhüdü olmamasına rağmen birçok kez eğitim verildiğini, bu nedenle davacının, 2 yılı aşkın süredir sistemde yaşanan aksaklıkları gidermek amaçlı müvekkilinin hiçbir girişimde bulunmadığı iddiasının tamamen gerçek dışı olduğunu, yazılımın çalışır halde teslim edildiğini ve davacının iddia ettiği gibi bir eksik veya ayıp bulunmadığını, davacının, dava dilekçesinde, ihtarnamede belirtilen tarihte sistemin kurulduğu ve çalışır hale getirildiğine yönelik ikrarının bulunduğunu, sistem çalışır halde teslim edildiğinden davacının elemanlarının hatası nedeniyle kullanılamama gibi bir durumdan müvekkili şirketin sorumlu tutulmasının açıkça usule ve yasaya aykırı olduğunu, kabul anlamına gelmemek şartı ile müvekkilinin sorumlu olduğu kabul edilse bile, yazılımın davacıya satış ve teslimi 29.01.2013 tarihinde yapılmış olup, davacının ayıp ihbarında bulunduğu tarihin 27.05.2013 olduğunu, satımın üzerinden 4 ay geçtikten sonra ayıp ihbarında bulunulmasının kanuna aykırı olduğunu, satışı yapılan yazılımın menşeinin Kuzey Amerika olduğunu, davacının yazılımı kullanamamasının, yazılımın ayıplı olmasından değil, personelinin kullanamamasından kaynaklandığını, söz konusu sisteminin kendiliğinden bozulması veya aksaklıklar oluşturmasının mümkün olmadığını belirterek davanın öncelikle zamanaşımı ve husumetten aksi halde esastan reddine karar verilmesini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: İlk derece mahkemesince; üç farklı heyetten alınan raporda da davalının edimini gereği gibi eksiksiz bir şekilde ifa etmediğinin belirtildiği, davacının ihtarnamelerde davalıya eksikliklerin giderilmesi için süre verdiği, ancak sonuç alınamadığı, sözleşme konusu yazılım programı, kendisinden beklenen fayda gerçekleşecek şekilde teslim edilmediğinden davalı, kendisine hiç bir kusurun yüklenemeceyeğini ispat etmedikçe davacının, uğramış olduğu zararı davalıdan talep edebileceği, temerrütün dava tarihi itibariyle gerçekleştiğinden bahisle davanın kabulü ile, 124.947,90 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ:Karar yasal süresinde davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde; dosyaya mübrez 05.06.2017 ve 27.12.2017 tarihli iki bilirkişi raporlarının birbiri ile çelişkili olması sebebiyle üçüncü bir bilirkişi heyetinden rapor alınması yerinde ise de raporun hüküm kurmaya elverişli olmadığını, raporun bilimsel ve teknik verilere dayanmadığını, sübjektif, yanlı bir rapor olduğunu, davacı şirket ile … arasında 29.01.2013 tarihli Lisans Sözleşmesi akdedildiğini, bu sözleşmede müvekkili şirketin yetkili satıcı olarak yer aldığını, buna göre davacının, …’den yazılım satın aldığını, müvekkili şirketin ise, bu sözleşme ile sadece … planlama yazılımı lisansını satmayı yükümlendiğini, bunun dışında herhangi bir yükümlülüğünüh bulunmadığını, davacının ayrıca programının kurulumu ve çalışması amacıyla dava dışı 2 firmayla anlaşma yaptığını, müvekkili şirketin bu anlaşmalara taraf olmadığını ve herhangi bir sözleşme de imzalamadığını, 11/02/2014 ve 11/06/2014 tarihli mail yazışmalarından da sistemin çalıştığının anlaşılacağını, müvekkilinin, kendi edimini eksiksiz ve tam olarak yerine getirdiğini, hatta davacıya fazlasıyla hizmet verdiğini, yerel mahkemenin zamanaşımı itirazlarını hiç değerlendirilmediğini, üçüncü raporu tanzim eden bilirkişilerce, davalı tarafından edimin yerine getirilmediği gerekçesi ile satış bedelinin davalıdan istenmesinin mümkün olduğu yönündeki hukuki görüşün raporun ne denli bilimsellikten uzak nitelikte olduğunu ortaya koyduğunu, bilirkişilerin görev sınırlarını aşarak hukuki nitelendirmeler yaptıklarını belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir. Davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde, davalının istinaf talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava, sözleşmeye aykırılık sebebiyle sözleşmenin feshi ile, sözleşme bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece 3 farklı bilirkişi heyetinden rapor alınmıştır. Bilirkişi heyeti 05/06/2017 tarihli raporlarında özetle; Dava dosyaya sunulan bilgi ve belgeler ile davacının ve davalının ticari defterleri üzerinde yapılan inceleme sonucu, açıklanan nedenlerle, Sayın Mahkemenin kabulü halinde, davalının “yazılım satımı edimini” yerine getirdiği, bu nedenle bu edime ilişkin 50.000 Amerikan Doları karşılığı TL’nin iadesine ilişkin davacı talebinin yerinde olmadığı, ancak davalının sattığı yazılıma bağlı ve buna ek olarak yüklendiği diğer edimi olan “kurulum ve danışmanlık taahhüdünü” ise ancak kısmen yerine getirilebildiği, davalının kurulum ve danışmanlık bedeli olarak belirlenen 9.000 Amerikan Doları tutarından; kurulum yapıldığı için 3.000 USD tutarı hak etmekte olduğu, kalan 6.000 USD danışmanlık bedeli için danışmanlık ve programın davacı tarafın işlerine tam uygun ve efektif kullanıma getirilmemesi nedeniyle davalının bu bedeli hak etmediği, bu durumda davacının peşin ödediği sözleşme bedelinden sadece işbu 6.000 Amerikan Dolarına tekabül eden miktarda TL talep edebileceği, dava tarihinde efektif USD satış kuru 2.4230 TL olup 6.000 USD karşılığının 14.538 TL olduğu, davacının, davalı şirkete Gebze …. Noterliğinden 27.05.2013/09514 yevmiye sayılı ihtarname çekerek ödenen bedellerin iadesinin talep edildiği, ihtarnamede tebliğ şerhi olmamakla birlikte davalının bu ihtarnameye Kadıköy … Noterliğinden … yevmiye sayılı ihtarla cevap verdiği, cevap tarihinin temerrüt tarihi olarak kabul edildiği takdirde davacmın, dava tarihi itibariyle davalıdan 14.538 TL alacağın olduğu, bu alacağın, 26.06.2013 tarihi itibariyle avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili gerektiği sonuç ve kanaatine varmışlardır. Bilirkişi heyeti 27/12/2017 tarihli raporlarında özetle; Taraflar arasında bir … yazılım projesi anlaşması kurulum ve danışmanlık dahil 59.000 $ karşılığı yapıldığı, teknik olarak davalının bu yazılımı tam, eksiksiz ve çalışır vaziyette teslim etmesi gerekmekte olduğunu, ancak görüldüğü kadarıyla davacı mevcut durum itibariyle bu … yazılımını hiçbir şeklide kullanamamakta olduğu, teamüller gereği davalı tarafın anlaşma gereği ücret karşılığında da olsa bu sisteme destek vermesi gerektiği, taraflar arasında kesin kabul ya da programı davalının tam eksiksiz ve çalışır vaziyette teslim ettiğine dair bir belge bulunmadığı, bundan dolayı da kesin kabulün oluştuğu söylenemeyeceği, her ne kadar davalı tarafın davaya cevap dilekçesinde sistemin kurulumu ve çalıştırılması için 3. Bir firmayla anlaştığını belirtse de satıcı firma olarak taraflar arasında böyle bir kabul olmadığı sonuç ve kanaatine varmışlardır. Bilirkişi heyeti 24/01/2019 tarihli raporlarında özetle; Tarafların beyanları ve delilleri ile ışığında, takdirin sayın Mahkemenizin görev alanına ait olduğu işaret edilmek suretiyle, davacı yanın alacak talebinin kabule şayan olduğu yönünde sonuç ve kanaatine varmışlardır. Davalının yargılama aşamasında ve istinaf başvurusunda ileri sürdüğü zamanaşımına yönelik itirazların değerlendirilmesinde, Davalı yasal süresinde sunduğu cevap dilekçesinde, 6098 sayılı TBK’nun 231. maddesi gereğince davanın zamanaşımı yönünden reddi gerektiğini savunmuş olup istinaf başvurusunda da zamanaşımı itirazını ileri sürmüştür. Davacı ise istinafa cevap dilekçesinde, borcun gereği gibi ifa edilmemesine ilişkin durumlarda, özel bir hüküm ve düzenlemenin bulunmadığı hallerde borçlunun sorumluluğunu düzenleyen TBK’nun 112 ve devamındaki genel hükümlere göre uyuşmazlığın çözüme kavuşturulacağını ve 10 yıllık genel zamanaşımı süresi uygulanacağından davanın süresinde açıldığını belirtmiştir. Davacı vekili duruşmada da aynı yönde beyanlarda bulunmuştur. Ticari satışlara ilişkin 6102 sayılı TTK’nun 23/1 fıkrasında “Bu maddedeki özel hükümler saklı kalmak şartıyla, tacirler arasındaki satış ve mal değişimlerinde de Türk Borçlar Kanununun satış sözleşmesi ile mal değişim sözleşmesine ilişkin hükümleri uygulanır.” hükmü düzenlenmiş olup aynı fıkranın “c” bendinde ise “Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda, Türk Borçlar Kanununun 223 üncü maddesinin ikinci fıkrası uygulanır.” ifadelerine yer verilmiştir. Buna göre ticari işlerde, malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise yada açıkça belli değilse bile teslimden itibaren yapılacak olağan bir incelemeyle belli olacak ise TTK’nun 23/c bendi uyarınca bu durumun satıcıya 2 ve 8 günlük süreler içerisinde ihbar edilmesi gerekir. Olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak bir ayıp (gizli ayıp) bulunması halinde ise, TTK’nun 23/c bendinin atfı dolayısıyla TBK’nun 223 maddesi uygulanacak olup buna göre bu tür bir ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa, hemen satıcıya bildirilmelidir; bildirilmezse satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılır.TBK’nun “Zamanaşımı” başlıklı 231. maddesinde ise “(1)Satıcı daha uzun bir süre için üstlenmiş olmadıkça, satılanın ayıbından doğan sorumluluğa ilişkin her türlü dava, satılandaki ayıp daha sonra ortaya çıksa bile, satılanın alıcıya devrinden başlayarak iki yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Alıcının satılanın kendisine devrinden başlayarak iki yıl içinde bildirdiği ayıptan doğan def’i hakkı, bu sürenin geçmiş olmasıyla ortadan kalkmaz. (2) Satıcı, satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu ise, iki yıllık zamanaşımı süresinden yararlanamaz. ” düzenlemesine yer verilmiştir.”…Uyuşmazlık konusu mallar ticari satımdan kaynaklı olması nedeniyle dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6102 Sayılı TTK.’nın 23/1 maddesinin yollaması gereğince 6098 Sayılı TBK.’nun 231/1 maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Bu maddeye göre ticari satımlarda ayıba karşı tekeffül hükümlerine dayalı her türlü dava, satılandaki ayıp daha sonra çıkmış olsa bile satılanın alıcıya devrinden başlayarak iki yıl geçmekle zamanaşımına uğrar…” (Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2018/3189 Esas 2020/411 Karar sayılı ilamı). “…TTK. m. 23 hükmü yollaması nedeniyle TBK. m. 231. maddesi uyarınca satıcı daha uzun bir süre için üstlenmiş olmadıkça, satılanın ayıbından doğan sorumluluğa ilişkin her türlü dava, satılandaki ayıp daha sonra ortaya çıksa bile, satılanın alıcıya devrinden başlayarak iki yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Bu hüküm uyarınca malın 22.09.2013 tarihinde fatura ile satın alındığı, eldeki davanın ise 22.04.2015 tarihinde zamanaşımı süresi içinde açıldığı anlaşılmış olup mahkemece davalının zamanaşımı savunmasının reddi gerekirken davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş olması doğru değildir…” (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 05/11/2020 tarih ve 2020/3451 Esas 2020/4771 Karar sayılı ilamı). Diğer taraftan TBK. m. 231/f. 1c. 2’ye göre “alıcının satılanan kendisine devrinden başlayarak iki yıl içinde bildirdiği ayıptan doğan def’i hakkı, bu sürenin geçmiş olmasıyla ortadan kalkmaz.”. Böylece bu hükümle, satılanın devrinden itibaren iki yıl (taşınmaz satışında yapılara ilişkin ayıplar sebebiyle beş yıl, TKHK. m. 12’de iki yıl, satıcının ağır kusuru durumunda on yıl) içinde, satılanın ayıplarını bildirmiş olan alıcı, satıcının taleplerine karşı bir savunma aracı (Verteidigungsmittel) olarak def’i hakkı sahibi kılınmaktadır; yoksa zamanaşımı süresi geçtikten sonra alıcının, satıcıya karşı her hangi bir talep ya da dava ileri sürebilme imkanı bulunmamaktadır. Ancak zamanaşımı süresi geçtikten sonra satıcının taleplerine muhatap olan alıcı, sadece zamanında bildirmiş olduğu ayıplar dolayısıyla def’i hakkını kullanabilecektir (Prof. Dr. Cevdet Yılmaz, Türk Borçlar Hukuku, Özel Hükümler, Yenilenmiş 10. bası, Kasım 2014 İstanbul, sayfa 180). Somut olayda, davacı, davalı ile sözleşme imzalanarak 124.947,97 TL karşılığında rut planlama yazılım programı aldığını beyan etmiş, dayanak olarak 27/11/2012 tarihli 12 sayfadan ibaret imzasız “Anlaşma” başlıklı belgeyi dosyaya sunmuştur. Davalı ise, davacıyla aralarında yazılı bir sözleşme bulunmadığını, davacı ile …. arasında akdedilen 29.01.2013 tarihli Lisans Sözleşmesi uyarınca kendisinin yetkili satıcı olarak rut planlama yazılımı lisansını satmayı yükümlendiğini, davacıya satış ve teslimin ise 29/01/2013 tarihinde yapıldığını savunmuş olup kendisinin yetkili bayi, davacının ise kullanıcı olduğu “…” başlıklı 29/01/2013 tarihli ve sadece davacı tarafından imzalanan yabancı dilde kaleme alınmış sözleşmeyi sunduğu görülmüştür. Buna göre bahsi geçen rut planlama yazılım programının satışının yapıldığı ihtilaf konusu olmayıp tarafların iddia ve savunmalarına göre satış işleminin tarihleri konusunda farklılık bulunduğu, davacı iddiasına göre 27/11/2012, davalı iddiasına göre ise 29/01/2013 tarihinde satışın yapıldığı, davanın ise 04/02/2015 tarihinde açıldığı dikkate alındığında 6102 sayılı TTK’nun 23/1 maddesinin atfı gereği somut olayda uygulanması gereken 6098 sayılı TBK’nun 231/1 maddesi uyarınca, hem davacı hem de davalının iddia ettiği tarihlere göre 2 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmıştır. Davacı, satış ve teslimin 29/01/2013 tarihinde yapıldığına yönelik davalı iddiasının aksine bir beyan ve delil sunmamış olup sadece davanın 10 yıllık genel dava zamanaşımı süresine tabi olduğunu ileri sürmüştür. Ayrıca davacı, 6098 sayılı TBK’nun 231/2 maddesi uyarınca davalının, satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu olduğunu iddia etmediği gibi bu durumun dosya kapsamı ve mevcut delil durumuna göre de kabulü mümkün değildir. O halde davalının zamanaşımı itirazı yerinde olup davanın zamanaşımından reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır. Davalı bu yönüyle istinaf başvurusunda haklıdır. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile yeniden yargılama yapılmasına gerek olmadığından HMK’nın 353/1.b.2 bendi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden esas hakkında davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davalı vekilinin yapmış olduğu istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen nedenler ile KABULÜ ile, İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/196 Esas, 2019/590 Karar ve 28/05/2019 tarihli kararının HMK 353/1b-2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, yeniden esas hakkında HÜKÜM TESİSİNE2-a)Davanın zamanaşımı nedeniyle REDDİNE,b)Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 179,90 TL harcın davacı tarafından peşin olarak yatırılan 2.134,14 TL harçtan mahsubu ile bakiye 1.954,24 TL’nin hüküm kesinleştiğinde ve talep halinde ve davacıya İADESİNE,c)Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AÜTT gereğince davalı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE, d)Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA, e)Davalı tarafından karşılanan toplam 2.100,00 TL bilirkişi ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE, İstinaf Başvurusu Yönünden; 3-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 179,90 TL harcın davalı tarafından peşin olarak yatırılan 2.135,00 TL harçtan mahsubu ile bakiye 1.955,10 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya İADESİNE,4-Davalı tarafından yapılan 44,10 TL istinaf yargılama giderleri ile peşin olarak yatırılan 301,20 TL istinaf başvuru ve karar harcı olmak üzere toplam 345,30 TL’nin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti hakkında karar verilmesine yer olmadığına, 6-6100 sayılı HMK’nın 333.maddesi gereğince taraflarca yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının hüküm kesinleştiğinde ve kararın tebliğ gideri karşılandıktan sonra artan kısmın yatıran tarafa İADESİNE, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 361/1 fıkrası gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.06/04/2023