Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/2761 E. 2023/130 K. 02.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2761 Esas
KARAR NO: 2023/130
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 27/03/2019
NUMARASI: 2018/575 Esas, 2019/342 Karar
DAVA: TAZMİNAT (Rücuen Tazminat)
KARAR TARİHİ: 02/02/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; Sağlık Sigortası Genel Şartlarının 12. maddesinde, tedavi masraflarının birden fazla sigortacı tarafından temin edilmiş olunması halinde, bu masrafların sigortacılar arasında teminatları oranında paylaşılacağının düzenlendiğini, davalı şirketin poliçe limiti uyarınca müvekkili tarafından ödenen tutarın %50’lik kısmının sulhen yazışma ile talep edilmesine rağmen ödenmediğini, tahsil için işbu davanın açıldığını, müvekkili şirkette özel sağlık sigortası kapsamında sigortalı bulunan; …’ın … Hastanesindeki tedavisine ilişkin 21.238,09 TL’nin 19/12/2017 tarihli fatura ile hastaneye provizyon onayı verilerek ödendiğini, müvekkili şirket tarafından ödenen 21.238,09 TL’nin %50’lik kısmı olan 10.619,05 TL; …’ün … Sağlık Tesisleri İktisadi İşletmesindeki tedavisine ilişkin 27.812,30 TL’nin 30/09/2017 tarihli fatura ile hastaneye provizyon onayı verilerek ödendiğini, müvekkili şirket tarafından ödenen 27.812,30 TL’nin %50’lik kısmı olan 13.906,15 TL; …’nın … Hastanesindeki tedavisine ilişkin 100.141,21 TL’nin 13/11/2017 tarihli fatura ile hastaneye provizyon onayı verilerek ödendiğini, müvekkili şirket tarafından ödenen 100.141,21 TL’nin %50’lik kısmı olan 50.070,61 TL; …’nun … Hastanesindeki tedavisine ilişkin 30.161,17 TL’nin 11/10/2017 tarihli fatura ile hastaneye provizyon onayı verilerek ödendiğini, müvekkili şirket tarafından ödenen 30.161,17 TL’nin 1/3’lük kısmı olan 10.053,72 TL, …’nin … Hastanesindeki tedavisine ilişkin 27.924,47 TL’nin 20/09/2017 tarihli fatura ile hastaneye provizyon onayı verilerek ödendiğini, müvekkili şirket tarafınan ödenen 27.924,47 TL’nin %50’lik kısmı olan 13.962,24 TL’nin toplamından oluşan 98.611,77 TL alacağın fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacı şirketin aktif husumet ehliyeti olup olmadığının açığa kavuşması gerektiğini, davacı şirketin sigortalılarına yaptığını iddia ettiği ödemeyi dava dilekçesi ile beraber ödeme dekontu veya ödemeye dair herhangi bir belge sunmadığını, halef olup olmadığının tespit edilemediğini, ayrıca davacı şirketin sigortalılarına yaptığını iddia ettiği tedavi giderleri ödemelerinin bir lütuf ödemesi olup olmadığının da kanıtlanmadığını, başka bir deyişle teminat kapsamında mı yoksa ödemelerin ex-gratia ödemesi mi olduğunun belirlenmesi gerektiğini, davacı firmanın sigortalılarına düzenlemiş olduğu poliçeleri dava dosyasına sunmamaları nedeniyle husumet ehliyetinin tespitinin gerektiğini belirterek aktif husumet ehliyeti bulunmayan davacı şirektin haksız davasının husumet yokluğu nedeniyle reddi gerektiğini, davacı şirket tarafından dava dışı sigortalı … için talep ettiği tedavi masraflarının, ilgili sigortalının, müvekkili şirket nezdinde sigortalı olmadan önce var olan hastalığına bağlı masraflar olduğundan ve bu konuda sigortalının poliçesinde muafiyet bulunduğundan müşterek sigorta kapsamında davacı şirkete ödeme yapılmasının mümkün olmaması sebebiyle davacının, ilgili sigortalı yönünden taleplerinin reddi gerektiğini, dava dışı sigortalı … için talep edilen tedavi giderlerinin, sol kalvikula kırığına ilişkin olduğunun anlaşıldığını, ancak sigortalının omuz kırığının oluşma nedenine ilişkin ne dava öncesinde ne de dava açıldıktan sonra herhangi bir bilgi/belge sunulmadığından, davaya konu tedavi giderinin müvekkili şirket nezdinde düzenlenen sağlık poliçesi kapsamında olup olmadığının tespit edilebilmesi için sigortalının omuz kırığının oluşma nedeni ile ilgili beyanının alınması ve konuya ilişkin tüm bilgi ve belgelerin sunulmasının şart olduğunu, bu nedenle davacı şirketin tazminat talebinin değerlendirilebilmesinin mümkün olmadığını, dava dışı sigortalı …’nın, müvekkili şirket nezdinde düzenlenen özel sağlık siportası poliçesi kapsamına ilk giriş tarihinin 04.10.2017 olduğunu, dolaysıyla 12 aylık bekleme sürtesinin sona erdiği 04.10.2018 tarihine kadart ortaya çıkacak her türlü kist ve kitle ile ilgili rahatsızlıkların teminat kapsamı dışında olduğunu, sigortalının “mediasten kitle” rahatsızlığı poliçede belirlenen 12 aylık bekleme süresinden önce ortaya çıktığından ilgili tedavinin poliçe teminatı kapsamı dışında olduğundan davacı şirkete ödeme yapılmasının mümkün olmadığını, bu sebeple, ilgili sigortalı yönünden taleplerinin reddi gerektiğini, dava dışı sigortalı … için davacı şirket tarafından ödenen tedavi giderlerinin müvekkil şirket nezdinde düzenlenen Sağlık Sigorta Poliçesinin kapsamına girip girmediğinin tespit edilebilmesi için gereken bilgi ve belgelerin, ne dava açılmadan önce ne de dava açıldıktan sonra taraflarına iletilmediğini, ilgili sigortalı hakkındaki araştırmanın, ancak sigortalının şikayet başlangıç tarihi ve tedavi konusu hastalığa dair daha önce tedavi görüp görmediğine dair beyanının alınması ve konuya ilişkin bilgi ve belgelerin taraflarına iletilmesi sonrasında tamamlanabileceğinden şu aşamada davacı şirketin tazminat talebinin değerlendirilebilmesinin mümkün olmadığını, dava dışı … için davacı şirket tatafından ödenen tedavi giderlerine ilişkin araştırmalarının yeni sonuçlandığını, sigortalının tedavisinin müvekkili şirket nezdinde düzenlenen sigorta poliçesinin yürürlük tarihleri içerisinde ve teminat şartlarına uygun şekilde gerçekleştiği tespit edildiğinden davacı şirkete ödeme yapılacağını, ödeme yapıldığında ödeme dekontunun Mahkemeye sunulacağını, hiçbir şekilde davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte dava sonunda müvekkil şirket aleyhine hüküm kurulması halinde, faizin dava tarihinden itibaren başlatılması gerektiğini belirterek davanın usulden ve esastan reddine karar verilmesini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: İlk derece mahkemesince; davacı ile davalının dava dışı üçüncü kişiler lehine TTK 1466 maddesi gereğince müşterek sigorta düzenlediği, bir menfaatin birden çok sigortacı tarafından aynı süreler için sigorta yapılması durumunda sigorta olunan menfaatin değerine kadar geçerli olup sigortacıların her birinin sigorta bedellerinin toplamına göre sigorta ettiği bedel oranında sorumlu olacağı, sözleşmelere göre sigortacıların her biri yalnızca kendi sözleşmesine göre ödemekle yükümlü olduğu bedele kadar sorumlu olacağı, ödemede bulunan sigortacının da diğer sigortacılara karşı rücu hakkının da sözleşme hükümlerine göre ödemek zorunda olduğu bedel kadar olacağı, TTK 1467, 1468 ve TBK 62 maddelerinin değerlendirilmesi sonucunda somut olayda dava dışı … için düzenlenen … nolu 15.11.2011 – 2012 vadeli poliçenin düzenlendiği, bu şahsın … Hastanesinde tedavi gördüğü, ödenen tedavi giderlerinin poliçe teminatı kapsamında olmadığı, dava dışı … için yapılan ödemenin … nolu 04.10.2017 – 2018 tarihleri için poliçe düzenlendiği, doktor bilirkişi ve poliçenin değerlendirilmesinden, yapılan ödemenin de sigorta teminatı dışında kaldığı, bu konudaki talebin de yerinde olmadığı, dava dışı … için yapılan ödemenin taraflar arasındaki sözleşme gereğince davalı sigorta şirketi tarafından davadan sonra ödenmiş olmakla bu talebin konusu kalmadığı, bu konuda karar verilmesine yer olmadığı, dava dışı … için … nolu 01.01.2012 – 2013 dönemi için poliçe düzenlendiği, poliçede bu kişi için anlaşmalı kurum uygulamasının bulunduğu, bu kişi için daha sonra … nolu poliçe düzenlendiği ve 01.01.2017 – 2018 dönemi için poliçe tanzim edildiği, yapılan ödemenin poliçe teminatı kapsamında kaldığı, davacı sigorta şirketi tarafından ödenen 27.812,30 TL’nin % 50’si olan 13.906,15 TL’nin davalı müşterek sigortacıdan ödeme tarihi olan 17.11.2017 tarihinden itibaren 3095 S.Y nın 2/2 maddesi gereğince avans faizi ile birlikte talep edilebileceği, dava dışı … için … nolu poliçenin 01.01.2017 – 2018 dönemi için düzenlendiği, hasta bilgi formu ve rapora göre ödemenin poliçe kapsamında olduğu, davacı tarafından ödenen 27.924,47 TL’nin % 50’sinin davalı sigorta şirketinden ödeme tarihi olan 08.11.2017 tarihinden itibaren taraflar tacir olmakla 3095 S.Y nın 2/2 maddesi gereğince avans faizi ile birlikte tahsiline dair karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar yasal süresinde taraf vekillerince istinaf edilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; buradaki rücu hakkının, sigorta şirketinin müşterek sigorta dolayısıyla sigortaladığı menfaati aynı süre için sigortalayan diğer bir sigorta şirketine karşı TTK’nun 1466. maddesinin ikinci fıkrası ile TBK’nun müteselsil sorumluluğa ilişkin 62. maddesi uyarınca yapmış olduğu bir rücu olduğunu, dava dışi sigortalı …’nın, davalı sigorta şirketi nezdindeki poliçesinin düzenlenme tarihinin 04.10.2017 olduğunu, rahatsızlığa ilişkin şikayetin başlangıç tarihinin 30.10.2017 olduğunu ve başvuru tarihinden 15 gün öncesinde yani 15.10.2017 tarihinde başladığının tespit edildiğini, dolayısıyla bekleme süresine tabi olmayan bu rahatsızlığın ilk teşhis kayıt tarihinin, davalı sigorta şirketinin poliçesinin vadesi içinde kalmasına rağmen bilirkişilerin raporları kapsamında söz konusu rahatsızlığa ilişkin talebin poliçe teminatı dışında kalması sebebiyle rücuan talep edilemeyeceği yönünde kanaat bildirdiklerini, söz konusu hususun bilirkişi raporlarına itirazları kapsamında dile getirilerek bilirkişilerden bu doğrultuda ek rapor alınmasına karar verilmesi talep edilmişse de mahkemenin rapor ile yetinerek hüküm kurmuş olmasının haksız olduğunu, davanın dava dışı sigortalı …’ya yapılan ödeme yönünden de kabulüne karar verilmesi gerektiğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde; dava dışı …’na ilişkin talebe dair ödemenin dava açıldıktan sonra yapılmasında müvekkilinin herhangi bir kusuru olmadığından bu talep kalemine ilişkin müvekkili şirket aleyhine hükmedilen vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin hatalı olduğunu, dava dışı … ve … yönünden bilirkişi raporunda belirtilen eksiklikler tamamlanmaksızın hüküm kurulduğunu, oysa bu kişilerin, mevcut hastalıklarını saklayıp saklamadığının, meydana gelen kazanın oluş şekli itibariyle poliçe teminatına girip girmediğinin tespit edilemediğini, alınan bilirkişi raporunun, hükme esas alınabilir nitelikte olmadığını, ilgili hususta eksikliklerin tamamlanarak ek rapor alınması yönünde talepte bulunmalarına rağmen, yerel Mahkemece taleplerinin reddedilerek dosyanın eksik incelemeyle karara çıkarıldığını, hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemek kaydıyla, usulüne uygun bir başvurusu olmayan davacı şirketin taleplerine, ödeme tarihinden itibaren faiz işletilmesinin hatalı olduğunu, müvekkilinin temerrüdünün bulunmadığını belirterek ilk derece mahkemesi kararının aleyhe hükümlerinin kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde, davacının istinaf talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava, müşterek sigorta kapsamında ödenen tedavi gideri bedelinin, ödeyen sigorta şirketi tarafından, müşterek sigorta şirketinden rücuen tahsili istemine ilişkindir. Davacı vekili, özel sağlık sigortası kapsamında, dava dilekçesinde isimleri zikredilen dava dışı sigortalılar için özel sağlık kuruluşuna prozivyon onayı verilerek tedavi masraflarının ödendiğini belirterek müşterek sigortanın bulunması sebebiyle Sağlık Sigortası Genel Şartlarının 12. maddesi uyarınca müvekkili tarafından ödenen tutarın %50’sinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş olup davalının savunmasının ise, taleplerin poliçe teminatı dışında kaldığına, hastalık ve tedaviye ilişkin bilgi ve belgeler taraflarına iletilmeden dava açıldığına yönelik olduğu, müşterek sigortanın bulunmadığına ilişkin bir itirazının söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır. Sigorta rücu davalarının 6102 sayılı TTK‘nun 1472. maddesi hükmünden kaynaklanması nedeniyle aynı yasanın 4. maddesi gereğince bu tür davalarda görevli mahkemenin Ticaret Mahkemesi olduğu düşünülebilir ise de, davanın TTK’nun 1472. maddesi hükmünden kaynaklanmış olması ile halefiyet ilkesi dikkate alındığında, davanın sigortalı ile zarar sorumlusu arasındaki ilişkiye göre, değerlendirilmesi gerektiği gerek doktrinde gerekse de uygulamada çekişmesiz şekilde kabul edilmektedir. Bir başka deyişle, sigortalı ile zarar sorumlusu arasındaki ilişki ticari dava niteliğinde ise bu tür davada Ticaret Mahkemesi görevli olacaktır. Aksi halde ise yani esas uyuşmazlık ticari nitelikte değilse böyle bir davada Ticaret Mahkemesi görevli olmayacaktır. 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanununun 3. maddesine göre tüketici; ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek ve tüzel kişiyi, tüketici işlemi; mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileride dahil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekalet, bankacılık ve benzeri sözleşmelerde dahil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder. 6502 sayılı kanununu 73/1 maddesi uyarınca, tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemeleri görevlidir. Aynı kanunun 83/2 maddesi uyarınca, taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenleme olması, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu Kanunun görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemez. Buna göre bir hukuki işlemin sadece 6502 sayılı kanunda düzenlenmiş olması tek başına o işlemden kaynaklanan uyuşmazlığın tüketici mahkemesinde görülmesini gerektirmez. Bir hukuki işlemin 6502 sayılı kanun kapsamında kaldığının kabul edilmesi için taraflardan birinin tüketici olması gerekir. Sigortacının sorumlu kişi aleyhine açacağı dava, sigorta poliçesinden doğan bir dava değildir. Bu nedenle, halefiyet davası bir ticari dava sayılamaz. Bu dava, aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dava açma hakkı varsa, aynı hak sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu davası için de söz konusudur (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 22.3.1944 Tarihli E.37, K.9 sayılı kararı). Somut olayda, dava dışı sigortalı gerçek kişiler ile gerek davacı gerekse de davalı sigorta şirketleri arasındaki ilişki sigorta sözleşmesinden kaynaklanmakta olup ortada bir tüketici işlemi bulunmaktadır. Buna göre ise, yasal düzenlemeler ve konuya ilişkin içtihatlar dikkate alındığında ilgili uyuşmazlığın Tüketici Mahkemesinde sonuçlandırılması ve davanın görev nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerekirken işin esasının incelenmiş olması doğru olmamıştır. Görev kuralının niteliği gereğince taraflar yararına usulü kazanılmış hak oluşturmayacağından ve mahkemece yargılamanın her aşamasında resen göz önünde bulundurulması gerektiğinden, istinaf başvurusunun esasa ilişkin hususlar incelenmeksizin görevsiz mahkemede davanın görülerek sonuçlandırılmış olması nedeniyle kabulüne ve ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın görevli Tüketici Mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Taraf vekillerinin istinaf başvurusunun işin esası incelenmeksizin KABULÜNE, 2-İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/575 Esas, 2019/342 Karar ve 27/03/2019 tarihli kararının KALDIRILMASINA, 3-a)Davanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 114/1-c bendindeki mahkemenin görevli olması ile ilgili dava şartı yokluğu nedeniyle aynı yasanın 115/2. fıkrası uyarınca usulden reddine, b)Kararın kesinleşmesinden itibaren HMK 20.maddesi gereğince taraflardan birinin iki hafta içerisinde mahkemeye başvurması halinde dosyanın İstanbul Nöbetçi Anadolu Tüketici Mahkemesine gönderilmesine, c)Aksi halde davanın açılmamış sayılmasına, d)HMK 331/2. fıkrası gereğince yargılama giderleri hakkında görevli mahkemece karar verilmesine, 4-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 179,90 TL harçtan davacı tarafından peşin olarak yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 135,50 TL harcın davacıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, 5-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 179,90 TL harcın davalı tarafından peşin olarak yatırılan 647,61 TL harçtan mahsubu ile bakiye 467,71 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya İADESİNE, 5-İstinaf yargılama giderlerinin yeniden verilecek hükümde dikkate alınmasına, 6-İstinaf incelemesi aşamasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti hakkında karar verilmesine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1b-2.fıkrası gereğince kaldırılarak yeniden aynı yasanın 353/1a-3.fıkrası gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.02/02/2023