Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2609 Esas
KARAR NO: 2023/96
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 26/03/2019
NUMARASI: 2018/1163 Esas, 2019/247 Karar
DAVA: İTİRAZIN İPTALİ (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle)
KARAR TARİHİ: 26/01/2023
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili …’a ait … Eczanesinin müvekkil şirket nezdinde “… Paket Poliçesi” kapsamında sigortalı olduğunu, sigortalı işyerinin, bir üst katındaki 1 numaralı işyerinden sızan sular sonucu 03.02.2018 tarihinde hasara uğradığını, 1 numaralı dairede bulunan … isimli işyerinin ise davalı şirket nezdinde sigortalı olduğunu ve eksper raporuna göre %100 kusurlu olduğunu, hasar sebebiyle müvekkili tarafından poliçe kapsamında sigortalısına 15.03.2018 tarihinde 8.822,29 TL hasar tazminatı ödendiğini, yapılan ödeme ile müvekkilinin, sigortalısının haklarına halef olduğunu, ödenen tazminatın rücuen tahsili amacıyla İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında başlatılan takibin borçlunun itirazı üzerine durduğunu belirterek icra takibine karşı yapılan itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının aktif husumet ehliyeti bulunmadığından davanın reddi gerektiğini, poliçeye göre dahili su hasarı nedeniyle oluşan hasarların teminat altına alınmadığını, davacının, sigortalısına yaptığı ödemenin … ödeme olduğunu ve bu ödemeyi müvekkilinden talep etmesinin hukuka aykırı olduğunu, kabul anlamına gelmemek üzere, hasarın meydana gelmesinde kusurlu olduğu iddia edilen işyerinin, müvekkili şirket nezdinde sigortalı olduğunu, davacının talep ettiği hasarın müvekkili şirket nezdinde düzenlenen sigorta poliçesi kapsamında bulunmadığını, ödeme tarihinden itibaren faiz talebinin haksız olup dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: İlk derece mahkemesince; 6100 sayılı HMK’nun “dava dilekçesinin içeriği” başlıklı 119/1 fıkrasının e ve f bentleri, yine HMK’nun “somutlaştırma yükü ve delillerin gösterilmesi” başlıklı 194. maddelerinin gereklerinin yerine getirilip getirilmediğinin tespit edilmesi gerektiğini, basit yargılama usulune ilişkin delillerin ikamesi başlıklı HMK’nun 318. maddesinde deliller için özel hüküm bulunduğundan HMK’nun 322. maddesi uyarınca, yazılı yargılama usulüne gitme olanağının mümkün gözükmediği, davanın basit yargılama usulüne tabi olduğu, davacının dava konusu vakıalara ilişkin delil ve belge sunmadığı gibi davacı ve davalı tarafa bu yönde delillerini sunması yahut başka yerden getirtilmesi gereken delil ve belgelere ilişkin yerlerini bildirmesi ve açıklamada bulunması için süre verilmesinin uygun olmadığı, somut delil ve belge bulunmadığı, davacının dava dilekçesinde dayandığı poliçe ve hasar dosyası, makbuz ve ödeme dekontları ile rücu mektubunun dava dilekçesi ekinde bulunmadığı gibi ön inceleme aşamasına kadar sunulmadığı, davalı tarafından düzenlenen davalı tarafından düzenlenen iş yeri sigorta poliçesi sunulmakla birlikte bu poliçenin davacının iddialarının ispatına yeterli olmadığı, bu sebeple davacının dava ve takip konusu alacağının bulunduğunun kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine dair karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar yasal süresinde davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; Yerel mahkemenin açıkça Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na aykırı bir gerekçe ile davanın reddine karar verdiğini, huzurdaki davada delillerin dava dilekçesi ile gösterildiğini, bu nedenle yerel mahkemenin delil bildirilmediği ya da gösterilmediği yönündeki gerekçesinin doğru olmadığını, basit usulde dava dilekçesi ile delillerin bildirilmesinin zorunlu tutulduğunu, bunun haricinde delillerin sunulması yönünden yazılı yargılama usulüne ait HMK’nun 140/5 maddesinin uygulanacağını, 6100 Sayılı HMK’nun 140. maddesinin gerekçesinde belirtildiği üzere tarafların, delil olarak dayandıkları belgeleri dilekçelerine ekleyerek vermek ya da başka yerden getirilecekse bunu belirtmek zorunda olduğunu, şayet taraflar, bu konuda yapmaları gereken işlemleri eksik bırakmışlarsa, tahkikata başlamadan önce, taraflara son kez kısa bir süre verilerek bu eksiklikleri tamamlamaları yönünde olanak sağlandığını, taraflar bu imkanı da doğru kullanamazlarsa, artık tahkikatın mevcut delillerle yürütüleceğini ve tarafların o delile dayanmaktan vazgeçtiklerinin kabul edileceğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde, davacının istinaf talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava, davacı sigorta şirketi tarafından, dava dışı sigortalısına ödenen tazminatın rücuen tahsili amacıyla başlatılan icra takibine karşı yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, davacının dava konusu vakıalara ilişkin delil ve belge sunmadığı, bu amaçla davacıya süre verilmesinin de uygun olmadığı belirtilerek mevcut delil durumuna göre davanın reddine karar verilmiş olup uyuşmazlık HMK’nun 140. Maddesinin somut olayda uygulama yerinin bulunup bulunmadığı, davacıya HMK’nun 140/5 maddesi kapsamında süre verilmesinin gerekli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. “…HMK’nın 322. maddesi atfı ile basit yargılama usulünde de uygulama alanı bulan HMK’nın “Ön İnceleme duruşması” başlıklı 140. maddesinin, 28.07.2020 tarihli ve 31199 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Kanunun 14. maddesi ile değiştirilmeden önceki beşinci fıkrasına göre; ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilir. Bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verilir. Yapılan değişiklikle ise beşinci fıkra; “139 uncu madde uyarınca yapılan ihtara rağmen dilekçelerinde gösterdikleri belgeleri sunmayan veya belgelerin getirtilmesi için gerekli açıklamayı yapmayan tarafın bu delillere dayanmaktan vazgeçmiş sayılmasına karar verilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Burada vurgulanması gereken husus özellikle 140. maddede “dilekçelerinde gösterdikleri” ibaresinin kullanılmış olmasıdır. HMK’nın 140. maddesinin gerekçesinde belirtildiği üzere taraflar, delil olarak dayandıkları belgeleri dilekçelerine ekleyerek vermek ya da başka yerden getirilecekse, bunu belirtmek zorundadırlar. Şayet taraflar, bu konuda yapmaları gereken işlemleri eksik bırakmışlarsa, tahkikata başlamadan önce, taraflara son kez kısa bir süre verilerek bu eksiklikleri tamamlamaları düşünülmüştür. Taraflar bu şanslarını da doğru kullanamazlarsa, artık tahkikat mevcut delillerle yürütülecek ve tarafların o delile dayanmaktan vazgeçtikleri kabul edilecektir…” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2017/(7)9-1564 Esas 2021/235 Karar sayılı ilamı). Somut uyuşmazlığın basit yargılama usulüne tabi olduğu, bu usulün ise 6100 sayılı HMK’nun altıncı kısmının 316 ve devamı maddelerinde düzenlendiği, HMK’nun “delillerin ikamesi” başlıklı 318. maddesinin “Taraflar dilekçeleri ile birlikte, tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek; ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadır.” şeklinde olduğu, “uygulanacak hükümler” başlıklı HMK’nun 322/1 maddesinin ise “Bu Kanun ve diğer kanunlarda basit yargılama usulü hakkında hüküm bulunmayan hâllerde, yazılı yargılama usulüne ilişkin hükümler uygulanır.” düzenlemesine yer verdiği görülmektedir. HMK’nun 3. kısmında ise “yazılı yargılama usulü” düzenlenmiştir. Dava ve karar tarihinde yürürlükte bulunan HMK’nun 140/5 maddesi “Ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilir.” şeklinde düzenlenmişken 28/07/2020 tarihli ve 31199 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Kanunun 14. maddesi ile “139 uncu madde uyarınca yapılan ihtara rağmen dilekçelerinde gösterdikleri belgeleri sunmayan veya belgelerin getirtilmesi için gerekli açıklamayı yapmayan tarafın bu delillere dayanmaktan vazgeçmiş sayılmasına karar verilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Somut olayda, Mahkemece tensip ara kararı üzerine davacı ve davalı tarafa müzekkere yazılarak poliçe, hasar dosyası ve ödeme belgelerinin gönderilmesi talep edilmiştir. Davalı tarafça müzekkereye cevap verilmiş olup davacı taraf ise, ön inceleme duruşmasında dilekçelerinde belirttikleri delilleri UYAP sisteminde yaşanan sıkıntıdan dolayı ibraz edemediklerini belirterek delillerini sunmak üzere süre talebinde bulunmuş ise de Mahkemece, 6100 sayılı HMK’nun 318 maddesi gereğince delilleri sunmak ve ibraz için ayrıca süre isteminin yerinde olmadığından bahisle talebin reddine karar verilerek yargılamaya devam olunduğu ve mevcut delil durumuna göre de davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Yukarıda değinilen Yargıtay HGK kararı da dikkate alındığında, HMK’nın “Ön İnceleme duruşması” başlıklı 140. maddesinin, 6100 sayılı HMK’nun 322. maddesinin atfı ile basit yargılama usulünde de uygulama alanı bulduğu, davacı tarafın, dava dilekçesinin “hukuki deliller” kısmında “Davalı şirkete gönderilen 12.03.2018 tarihli rücu mektubu, … Paket Poliçesi, Makbuz ve ödeme dekontları, Hasar dosyası, Ekspertiz Raporu, Bilirkişi, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası, Yargıtay kararları, doktrin ve sair hukuki delil” olarak delillerini bildirdiği ve ön inceleme duruşmasına kadar delil olarak dayandıkları belgeleri dilekçelerine ekleyerek vermek ya da başka yerden getirilecekse bunu belirtmek bakımından yapılması gereken işlemleri eksik bıraktığı anlaşıldığından Mahkemece dava ve karar tarihinde yürürlükte bulunan HMK’nun 140/5 maddesi uyarınca davacı tarafa bu amaçla 2 haftalık kesin süre verilerek bunun sonucuna göre tahkikatın yürütülerek karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde davacı tarafın süre isteminin reddi ile mevcut delil durumuna göre karar verilmesi doğru olmamıştır. Bu nedenle davacının istinaf başvurusu yerindedir.Açıklanan sebeplerle, ilk derece mahkemesince yazılı olduğu şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru olmadığından davacının istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin KABULÜNE, 2-İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/1163 Esas, 2019/247 Karar ve 26/03/2019 tarihli kararının HMK 353/1a-6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılmak ve yeniden bir karar verilmek üzere mahal Mahkemesine İADESİNE, 4-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcından davacı tarafından peşin olarak yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 135,50 TL harcın davacıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, 5-İstinaf yargılaması aşamasında duruşma açılmadığından istinaf vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 6-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1a-6 bendi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.26/01/2023