Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/2578 E. 2020/1012 K. 10.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2578 Esas
KARAR NO : 2020/1012
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2019/17 Esas
KARAR NO : 2019/867 Karar
KARAR TARİHİ: 25/07/2019
DAVA: KONKORDATO (Adi Konkordatodan Kaynaklanan (İİK 285 İla 308/h)
KARAR TARİHİ: 10/06/2020
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: DAVA: Davacılar vekili dava dilekçesi ile; müvekkil ….Anonim Şirketi’nin kuru gıda alanında ulusal zincir marketlere ve firmalara üretim ve paketleme işi yaptığını, müvekkil şirketin piyasa koşullarından etkilendiğini, ve likidite sorunu yaşadığını, borçlarını zamanında ödeyemez duruma geldiğini, müvekkil şirketin borçlarının tenzilat konkordatosu yapılmak suretiyle %60’ının ödenmesinin planlandığını, 2019 başından itibaren 2023 senesinin sonuna kadar beş yıllık borç ödemesi planladığını, borçların ilk sene %10’u ikinci sene borçların % 12,5, üçüncü sene borçların % 12,5 ve dördüncü sene borçların %17,5’unu, beşinci sene borçların % 7,5 ‘unun ödemesinin yapılacağını, müvekkil şirketin alacaklarına karşı müteselsil ve müşterek kefil sıfatıyla borçlu durumda bulunan ve müvekkil şirketinin paylarının %100 ‘üne … sahip olduklarını, şirket borçlarından etkilendiklerini, verilecek olan konkordato mühleti kararının hüküm ve sonuçlarının müvekkil şahıslar hakkında da uygulanmasını, aynı rakamlarda vade konkordatosu ve tenzilat konkordatosu yapılmasını talep talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece, inandırıcı ve gerçekçi olmayan, iyi hazırlanmamış proje ve soyut çözüm önerileri ile kesin mühlete geçilemeyeceği, yapısal düzelme ve net tedbirlerin somutlaştırılamadığı, zaten faal olmayan davacı şirkette kar hedefinin de sağlanmasının mümkün olmayacağı, sermaye artışının (100.000 TL) yetersiz kaldığı ve net bir vadeye, tarihe bağlanmamış olduğu, bu koşullarda kabul edilebilir, gerçekçi bir konkordato sürecinden söz edilemeyeceği, aksi takdirde amacın ödemelerin bir süre tatil edilmesi, alacaklıların alacağına geç kavuşması için kurumun kullanılması anlamına gelebileceği görülerek konkordato talebinin reddine, davacı şirketin borca batıklığının net olarak ortaya konulamadığından şirket hakkında iflas kararı verilmesine yer olmadığına, davacı gerçek şahıslara özgü bir projenin olmadığı, davacıların ne şekilde kaynak yaratacağına dair hiç bir açıklama içermeyen başlığı “proje” olan bir belgeyle sırf davacı …. A.Ş’nin alacaklılarının yapacağı icra takiplerinin önüne geçilmesi için konkordatodan faydalanılamayacağı nazara alınarak talebin gerçek kişiler yönünden de reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacılar vekili yasal süresi içinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde; davacı şirket adına kayıtlı 3 adet taşınmazın rayiç değeri 9.770.000,00 TL olduğu, davacı …. %20 oranında hissedar olduğu, dava dışı şirket adına kayıtlı taşınmazlar olduğu, yine davacı şirketin ve hissedarı olduğu şirketlerin leasing/finansal kiralama yolu ile satın aldığı taşınmazlar olduğunu, davacı müvekkilerin bizzat ya da ortağı olduğu şirketlere ait taşınmazların toplam değeri 1.151.605.000,00 TL olduğunu, bu planda belirlenen ödeme süreleri içinde bunlardan bir tanesinin bile satılması yada hissedar olduğu hisse devri yapılması ve bu şekilde projeye uygun bir şekilde borç ödemesi yapılması ile borcun kapanması mümkün olduğunu ileri belirterek mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE Dava, İİK.nun 285 ve devamı maddelerince açılan konkordato talebine ilişkindir.Davacı şirketin, dava tarihi itibariyle İstanbul Ticaret Sicil Memurluğu’na kayıtlı olduğu, ticari merkezin Kadıköy/İstanbul adresinde bulunduğu, davacı gercek şahısların yerleşim yerinin Üsküdar ve Ataşehir ilçesi olduğu, davanın İİK.nun 285/3 ve 154/1.maddesinde öngörülen yetkili mahkemede açıldığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, davacılar vekilinin vekaletnamesinde eldeki davayı açmak üzere özel yetkisine istinaden konkordato geçici mühleti verilmesi talebi üzerine davacılar hakkında 28/02/2019 tarihinde 3 ay süreyle geçici mühlet kararı verilmiş ve 3 kişilik bir komiser heyeti oluşturulmuş, 25/07/2019 tarihli celsede davacıların konkordato talebinin reddine karar karar verilmiştir. Davacı şirketin aktifinde bulunan taşınır ve taşınmaz mallar ile stokların rayiç değerlerinin tespiti noktasında gayrimenkul değerleme uzmanı, makine mühendisi gıda mühendisi bilirkişisinden müşterek rapor alınmıştır. Davacı şirketin borca batıklık durumunun güncel mali verilere ve rayiçlere göre tespiti bakımından mali müşavir bilirkişinden alınan raporda özetle; davacı şirketin kaydi verilere göre borca batık olmadığını, sunulan rayiçlerine göre -17.440.567,99 TL borca batık olduğunu, davacı şirketin iştiraki konumunda olan …..A.Ş’nin bilançosunun da borca batıklık hesabında dikkate alınması gerektiğini, iştirakin bilonçosunda %36 hissesine düşen kısım itibariyle …. A.Ş hissesi nedeniyle davacının -26,255.663,27 TL borca batık olduğunu, ancak … bulunan soğuk hava deposunun yüksek kıymetli olduğunu ve rayiçlerinin tespiti için evrak temin edilemediğini ve iştirakin rayiçlerinin tam tespit edilemediğini, bu nedenle rayiçlere göre bu aşamada borca batık olduğunun net olarak söylenemeyeceği görüşüne yer verilmiştir.Mahkemece atanan konkordato geçici komiser heyetinin 11/07/2019 tarihli raporunda ; Davacı şirketin iştirak nezdinde leasingli olan soğuk hava deposu ile ilgili olarak herhangi bir rayiç değerlendirme hesabı yapılmadığını, finansal kiralama konusu gayrimenkullerin borca batıklık hesabında hiç dikkate alınmamasının nedeninin anlaşılamadığını, şirketin işletme gideri sayılan işyeri kira bedellerinin ödenmediğini, finansman giderlerinin düşürüleceğine ilişkin tedbirlerin soyut bir ifade olarak kaldığını, bir adım atılmadığını, davacı şirketin ticari faaliyetinin sona erdiğini, üretim, satış olmadığını, alacaklılardan alacağın tahsilini sağlamaya yönelik icra takibi yapmak, dava açmak gibi bir girişimin ve çabanın olmadığını, 100.000 TL sermaye artışı taahhüdüne rağmen bu sermaye artışının yetersiz kalacağı gibi faaliyeti duran davacı şirketin bunu sağlamasının da gerçekçi olmadığını ortaklar arasında husumet olup şirketin idaresinin de mümkün görünmediğini, kesin mühlet verilmesinin bu haliyle mümkün olmayacağını mütalaa etmişlerdir. Geçici komiser heyetinin 11/07/2019 tarihli ek raporunda; davacı şirketin kaydi olarak öz varlığının 6.583.710,63 TL olduğu borca batık olmadığı davacı şirketin rayiç olarak iştirakları hariç 17.440.567,99 TL borca batık olarak hesaplandığı, davacı şirketin %36 iştiraki olan …. A.Ş.’deki 72.932.397,98 TL negatif öz kaynaktan payı 26.255.663,27 TL olmak üzere toplam rayiç değerler açısından (-) 43.696.231,26 TL borca batık olduğu, …. bulunan soğuk hava deposunun rayiç değerlerinin davacının bilgi ve evrak temin etmemeleri nedeni ile tam olarak tespit edilemediği, bu nedenle takdiri mahkemeye ait olmak üzere davacı şirketin borca batıklığının sabit olmadığı kanaatine varılmıştır. İİK 287. Maddesinde borçlunun iyileşmesi ve konkordatonun tasdiki ihtimalinin “ konkordatonun başarı şansı “ kavramı altında ifade edildiğine yer verilmiştir. Başarı olasılığı kavramından anlaşılan husus, konkordato projesinin gerçekleşme şansına sahip görülmesidir. Bu sonuca, borçlunun durumu, malvarlığı gelirleri ve taahhütlerini yerine getirmesine engel olan nedenler gözetilerek, objektif verilere göre konkordato başarı olasılığı yargıç tarafından belirlenecektir. (Konkordato ve Yeniden Yapılanma Hukuku -Av.Sümer Altay, sayfa 112, 1. Cilt). İsv.İİK ‘da da, konkordato mühletinin amaçlarından biri olarak açıkça, “ borçlunun iyileşmesi “ kavramına yer verildiği, buna göre, geçici mühletin, açıkça iyileşme ümidi görülmüyorsa, yani konkordatonun tasdikine gerek kalmaksızın iyileşme yahut konkordato ihtimali yoksa kaldırılacağı ifade edilmiştir. Ancak burada iyileşmeden söz edebilmesi için bilançosal bir iyileşme yeterli olmayıp başarılı bir iyileşme için yapısal (gerçek) bir iyileşmenin varlığı aranmalıdır. Bu sebeple konkordato talebi, sadece zaman kazanmaya yönelik bir talep olmayıp sürekli ve kalıcı bir iyileşme olasılığını konkordato projesi yardımıyla inanılır kılmalıdır. Bu nedenle ön proje sadece dilek ve temenniler içeren soyut bir belge olarak anlaşılmamalı, mahkeme tarafından kesin mühlet verilebilmesi için ön projenin nasıl başarılı olacağı açıklanmalıdır. ( Selçuk Öztek / Ali Cem Budak, Müjgan Tunç Yücel, Serdar Kale, Bilgehan Yeşilova, Yeni konkordato Hukuku, 2. Baskı, Ankara 2019 s. 187 ) İİK’nın 286/1-a maddesinde ” borçlunun talebiyle birlikte borçlarını hangi oranda veya vadede ödeyeceğini, bu kapsamda, alacaklıların alacaklarından hangi oranda vazgeçmiş olacaklarını, ödemelerin yapılması için borçlunun mevcut mallarını satıp satmayacağını, borçlunun faaliyetine devam edebilmesi ve alacaklılara ödemelerini yapabilmesi için gerekli mali kaynağın sermaye artırımı veya kredi temini yoluyla yahut başka yöntem kullanılarak sağlanacağını gösteren ön proje ibraz etmesi” gerektiği ifade edilmiştir. Bu şekilde borçlunun faaliyetine devam edebilmesi ve alacaklılara ödemelerini yapabilmesi için mali kaynağın nasıl sağlanacağı net bir şekilde açıklanmalı ki projenin başarıya ulaşıp ulaşmayacağı ve kayıtlarla uygun olup olmadığı değerlendirebilmelidir. Dolayısıyla 286/1- a bendinde, borçlunun faaliyetine devam edebilmesi ve ödemelerini yapabilmesi ifadesi ile konkordatonun amacının da bir anlamda ifade bulduğunun kabülü doğru olacaktır. Mali kaynağın nasıl edileceği kapsamında, Selçuk Öztek / Ali Cem Budak, Müjgan Tunç Yücel, Serdar Kale, Bilgehan Yeşilova, Yeni konkordato Hukuku, 2. Baskı, Ankara 2019 s. 184-185 de ifade edildiği gibi “ortakların yeni sermaye getirmeleri, kişisel malvarlıklarını paraya çevirerek şirkete getirmeleri, sermaye artırımı yaparak yeni ortak almaları, işletmenin bir bankadan kredi bulması ilk akla gelenlerdir.” Bu nedenle ön proje, maddenin 1. fıkranın a bendinde sözü edilen bütün unsurları içermelidir. Belirtilen yasal düzenlemeler ve açıklamalar doğrultusunda somut olayı değerlendirmek gerekecektir. Tüzel kişi ve kefillerinin konkordato taleplerini aynı dilekçede birleştirilmesi mümkün olmakla birlikte, konkordatonun tasdiki için gerekli koşulların her bir borçlunun şahsında gerçekleşmesi gerekir (Yargıtay 19 HD’nin 2006/7121 Esas, 2006/10981 Karar sayılı kararı). Ancak davacı gerçeklar yönünden ayrıca konkordato ön projesi hazırlanmamış, davacı gerçek şahısların konkordato talep eden şirketin borçlarına kefil olması nedeniyle konkordatoya başvurulmuştur. Bu itibarla davacı gerçek şahısların borçlu şirketten bağımsız bir konkordato projesinin bulunmadığı, kendine özgü hiçbir konkordato tedbiri ve hedefi içermediği, tamamen borçlu şirketin ön projesi üzerine temellendirildiği, alacaklılara sunulan bir proje bulunmadığı görülmektedir. Sırf alacaklıların icra takibine maruz kalmamak için konkordato talep edilmesi de müessesenin amacına uygun düşmeyecektir. Buna göre ilk derece mahkemesince davacı gerçek kişiler yönünden geçici mühletin kaldırılarak konkordato talebinin reddine dair verilen karar yerindedir. Davacı şirket yönünden ise sunulan ön proje revize edilmiş olup 25/04/2019 tarihli revize projede; borçların konkordatonun tasdikinden sonraki ilk yıl ödemesiz, her üç aylık zamanlar itibari ile eşit olmak üzere ikinci yıl %25’i, üçüncü yıl %25’i, dördüncü yıl %25’i ve beşinci yıl %25’i ödenmesi önerilmiş, konkordatonun başarısı faaliyet karlığın artırılmasına, finansal giderlerin düşürülmesine yönelik tedbirler alınmasına, rehinli alacaklılar ile görüşülerek müzakere ve borç yapılandırılması işlemi gerçekleştirilmesine, alacaklarının en kısa sürede tahsil edilmesine bağlanmıştır. Ayrıca ön projede her yıl 100.000,00 sermaye artışı öngörülmüş ise de revize projede herhangi bir sermaye artışı öngörülmemiştir. Görüldüğü üzere yasada belirtildiği şekilde sermaye artışı, kredi temini yahut ödemelerini yapabileceği, ekonomik darlığını aşabileceğine dair hangi yöntemlerle başarılacağı belirlenmemiştir. Kaldı ki davacı şirketin herhangi bir ticari faaliyetine ilişkin tespit yapılamadığı, şirket işletmesinin faaliyeti ile ilgili herhangi bir stok malın bulunmaması, aradan geçen 5 ay içerisinde stok mal temin edememesi nedeni ile faaliyetinin durmuş olduğu, faaliyet karlılığın artırılması, finasman giderlerinin azaltılması ve alacakların tahsili öngörülmüş ise de 31/03/2019 tarihli bilançoda dönem zararı -4.862.576,78 TL olarak gerçekleştiği, şirketin nakit akışı olmadığından işletme gideri sayılan kira giderini dahi ödeyemediği, ön projede öngörülen sermaye artışının son derece yetersiz kalacağı gibi sermaye artışının da gerçekleşmediği anlaşılmıştır. Davacı vekili istinaf dilekçesinde şirket adına kayıtlı 3 adet taşınmazın rayiç değeri 9.770.000,00 TL olduğu, davacı … %20 oranında hissedar olduğu dava dışı şirket adına kayıtlı taşınmazlar olduğu, yine davacı şirketin ve hissedarı olduğu şirketlerin leasing/finansal kiralama yolu ile satın aldığı taşınmazlar olduğunu, davacı müvekkilerin bizzat ya da ortağı olduğu şirketlere ait taşınmazların toplam değeri 1.151.605.000,00 TL olduğunu, bu planda belirlenen ödeme süreleri içinde bunlardan bir tanesinin bile satılması yada hissedar olduğu hisse devri yapılması ve bu şekilde projeye uygun bir şekilde borç ödemesi yapılması ile borcun kapanması mümkün olduğunu ileri sürmüş ise de davacı şirketin ve iştiraki olan … şirketin bilançoda yer alan kaydi olarak 14.824.134,33 TL ve 53.767.935,24 tespit edilen haklar, leasingli kiralık menkul ve gayrimenkullerden kaynaklanmaktadır. Bilirkişi raporunda, leasing ile alınan menkul ve gayrimenkul varlıkların mülkiyeti leasing şirketine ait olduğu, borcun tamamı ödenmedikçe davacıya sadece kullanım hakkı verdiği, borcun da yüklü miktarda devam ettiği bildirilmiş ve bu haklar rayiç değer bilançosunda sıfır olarak gösterilmiştir. Finansal kiralama konusu edilen malların mülkiyetinin ancak finansal kiralama borçlarının tamamen ödenmesi halinde kiracıya devredileceği ilkesi karşısında, henüz borcun tamamlanmamış olduğu dikkate alınarak davacının kendisine ait olmayan menkul ve gayrimenkul satışına dayanması mümkün olmadığı gibi ne ön projede ne de revize projede taşınmaz satışı öngörülmemiştir. Kaldı ki mülkiyeti davacı adına kayıtlı taşınmazların rayiç değeri 9.770.000,00 TL tespit edilmiş olup büyük çoğunluğu banka kredileri ve finansal kredilerden doğan şirket borcunun 76.955.400,84 TL’si kısa vade olmak üzere toplam 79.091.907,34 olduğu, taşınmazların satışı gerçekleşse dahi borcun yalnızca çok cüzzi kısmını karşılamaya yettiği görülmüştür. Bu bakımdan davacı şirkete ait ön proje ve revize projenin, yasada tanımlanan şekilden uzak olup ve somut veriler karşısında başarıya ulaşma ihtimali mümkün görülmemektedir.Açıklanan nedenle, yasal düzenlemeler ve özellikle konkordato kurumun niteliğide göz önünde bulundurarak mahkemece konkordato talebinin reddine ilişkin verilen karar usul ve yasaya uygun kabul edildiğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine dair karar verilmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;1-Dosya kapsamı ve delil durumuna göre İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan HMK’ nın 353/1.b.1 Maddesi gereğince davacıların istinaf başvurularının esastan REDDİNE,2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 83,50 TL başvuru harcı ile istinaf kanun yolu başvuru harcı 148,60 TL olmak üzere toplam 232,10 TL harcın her bir davacı yönünden ayrı ayrı yatırılan toplam 165,70 TL’ den mahsubu ile bakiye kalan 66,40 TL harcın her bir davacıdan ayrı ayrı alınarak hazineye İRAT KAYDINA,3-Davacıların yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerine bırakılmasına,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 353/1.b.1 ve İİK’nın 293/2 bendi uyarınca kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.10/06/2020