Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2530 Esas
KARAR NO: 2020/1011
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2016/205 Esas
KARAR NO: 2019/664
KARAR TARİHİ: 12/06/2019
DAVA: İFLAS (İflasın Ertelenmesi)
KARAR TARİHİ: 10/06/2020
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin sahibi olduğu 1 adet gemi ile, ulusal ve uluslar arası nakliyat işlerini yaptığını, 2008 yılında patlayan global kriz, özellikle denizcilik sektörünü çok olumsuz etkilediğini, etkilerini bugüne kadar sürdüğünü, bu olumsuz etkiler, müvekkili şirketin iş hacminin daralmasına sebebiyet verdiğini, bunun yanı sıra 2015 yılında geminin dönem dönem bakım sürecine girmesi, yönetenlerin ise hastalık gibi elde olmayan nedenler yüzünden çalışamaz duruma geldiğini, 2015 yılında iş almamaması nedeniyle 2015 yılının zararla kapattığını, taraflarca yapılan takipler dolayısıyla müvekkili şirket adına kayıtlı bulunan Türk Bayraklı … gemisinin yüklü olarak muhtelif limanlarda tutuklanması (seferden men kararının icra müdürlü uygulanması) bu sebeple şirketin yükten düşmesi ve yüklü halde tutuklanmasından kaynaklı olan sahiplerine tazminat ödemeye mahkum edilmesi şirketin mali durumunun bozulmasına ve özserme yitirmesi sebebiyet verdiğini, alınan tedbirler sayesinde geminin şu anda noksansız ve tüm donanımıyla hizmete hazır durumda bulunduğunu, müvekkili şirkete ait geminin sefere çıkabilmesi için gerekli personel için öngörülen eğitimler yaptırıldığını, yağ, yakıt, kumanya ikmal edildiğini, gerekli tüm izinler alınarak sefere hazır hale getirildiğini, ancak geminin sicil kaydında bulunan seferden men kararından dolayı geminin seferlerine başlayamadığı ve kazanç elde edilemediğini, mahkeme tarafından tedbir kararı verilmesi halinde geminin kesintisiz çalışarak satış hacmini ve karlılığını artıracağını, en fazla iki yıl içinde borca batıklıktan çıkacağını, ekte sunulan iyileştirme projesi uyarınca alınacak önlemler sonucu şirketlerin borca batıklıktan kurtulma ümidinin bulunduğunu, bu durumun alacaklıların da lehine olacağını belirterek İİK’nun 179. vd. Maddeleri uyarınca davacı şirketlerin iflasının ertelenmesini talep etmiştir.
CEVAP: Müdahil vekilleri gerek yazılı, gerekse de zapta geçen beyanlarında davacı şirketin iflas erteleme talebine karşı beyan itirazlarını bildirmişlerdi.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece, bilirkişi kurulu tarafından ibraz olunan raporda, 31.03.2019 tarihi itibariyle ortaklara borçlar hesabındaki 368.018,58 TL lik bakiye (-) 294.692,25 TL tutarındaki borca batıklık farkından düşülmüş ve borca batıklığın ( +) 73.326,33 TL olduğunun tespit edildiği, 31.03.2019 tarihi itibariyle davacı şirketin borca batıklığının (+) 73.326,33 TL olarak hesaplandığı ve borca batık olmadığı belirlendiğinden davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili yasal süresi içerisinde sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde; hükme esas alınan bilirkişi raporuna yönelik itirazlarının dikkate alınmadan hüküm tesis edilmesinin usul ve yasaya aykırı oluğunu, şirket ortağının şirkete 333.768,58 TL borç verdiğine ilişkin beyan sadece değerlendirilmeye ve iyileşme oranının yükselmesine ilişkin yapılmış iyi niyetli bir beyandan ibaret olup, o zaman ve o şartlar için geçerli olan bir beyanı yeni mali verileri uygulamak (31/03/2019 tarihi) tamamen kötü niyetten ibaret olduğunu, TTK ilgili hükümlerine göre şirket ortağının şirkete vermiş olduğu borcun sermaye artırımına konup edilebileceği, ancak bunun için şirket yetkili organlarınca karar alınıp sermaye ilave merasimini tamamlanması gerektiğini, bu nedenle davacı şirketin kaydı değerlere ve rayiç değerlere göre halen borca batık olduğu, ancak iyileşme oranının yükseldiğini, iflas erteleme koşullarının oluştuğunu belirterek mahkeme kararının kaldırılmasını ve davanın kabul edilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE Dava; İİK nun 179 ve devamı maddeleri ile 6102 sayılı TTK nun 376. ve 377. maddelerinde düzenlenen iflasın ertelenmesi istemidir. Dava tarihinde yürürlükte bulunan 2004 sayılı İİK nun 179/a maddesinde, mahkemenin, iflasın ertelenmesi isteminde bulunulması üzerine, envanter düzenlenmesi ve yönetim kurulunun yerine geçmesi ya da yönetim kurulu kararlarını onaması için derhal kayyım atayacağı, ayrıca şirketin ve Kooperatifin malvarlığının korunması için gerekli diğer önlemleri alacağı, aynı yasanın179/b maddesinde ise, kayyımın her üç ayda bir şirketin projeye uygun olarak iyileştirme gösterip göstermediğini mahkemeye rapor edeceği düzenlenmiştir. Yasanın 181. maddesi gereğince, davada uygulanacak olan, 160. maddesinde, iflas isteyen alacaklının ilk alacaklar toplantısına kadar olan bütün masraflardan sorumlu olduğu, 166. maddede ise kararın ilanı düzenlenmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 74. maddesinde ise, iflas isteme, davaya vekalette özel yetki verilmesi gerektiren haller arasında sayılmıştır. Somut olayın yasal düzenlemeler açısından değerlendirilmesi sonucunda, davacı vekilinin vekeletnamesin de, iflas erteleme davası açma yetkisinin bulunduğu, davacı şirket yönetim kurulu 18/02/2016 tarihli kararı ile şirket hakkında iflas erteleme talebinde bulunulmaya karar verildiği, mahkemece, tensip ara kararı ile ilanların yapılmasına, bilirkişi incelemesine ve ayrı ayrı rapor alınmasına karar verildiği, ilanların yaptırıldığı, iflas avansının mahkeme veznesine yatırıldığı, davanın, davacı şirketlerin muamele merkezinin bulunduğu, mutlak yetkili mahkeme de açıldığı anlaşılmıştır. İflas ertelemesinin amacı doktrinde farklı görüşlerle açıklanmıştır. Bu görüşlerden biri, erteleme kararının sermaye şirketi ve kooperatifin yararına olduğu, bir diğer görüş, burada ilk planda alacaklıların çıkarının korunduğu, diğer bir görüş ise, hem alacaklıların hem şirketin korunduğudur. Yargıtay uygulamalarında, erteleme kararının hem borca batık şirketin hem de alacaklıların yararına olduğu kabul edilmektedir. İflasın ertelemesinin şartları ise, sermaye şirketi veya kooperatifin borca batık durumda olması, borca batıklığın mahkemeye bildirilmiş olması, alacaklıların iflasın ertelenmesi halinde iflasın derhal açılmasına nazaran daha kötü duruma düşürülmemiş olması, iyileştirme projesi ve bu projenin ciddi ve inandırıcı olduğunu gösteren bilgi ve belgelerin mahkemeye sunulması gerektiği, iyileştirme projesinin mahkemece ciddi ve inandırıcı bulunması gerektiği vb, bu şartlardan, borca batık olma, şirketin iyileşmesinin mümkün olması, fevkalade mühletten yararlanılmamış olması, alacaklıların haklarının korunması yani, iflas erteleme kararının alacaklıların haklarını iflasa göre daha kötü duruma sokmaması gerektiği, iflas ertelemenin maddi (esasa ) ilişkin şartlarıdır. Kısacası, iflas erteleme talebinde bulunan şirket hakkında iflas erteleme kararı verilebilmesi için öncelikle o şirketin borca batık durumda olması, sunulacak ciddi ve inandırıcı bir iyileştirme projesi kapsamında şirketin mali durumunu düzeltebileceğine dair somut veriler ileri sürmesi ve fevkalade mühletten yararlanmamış olması gerekir (6102 sayılı TTK’nın m. 377, İİK’nın m.179 vd.). İyileştirme projesi ise, sadece şirketin mevcut işleyişinin devamı ve tedbir kararlarıyla borca batıklıktan kurtulabileceğine ilişkin olmamalı, TTK’nın 376/2. maddesindeki nakit sermaye konulması, dış kaynaktan nakit girişi, sermaye artışı, yeni ortak alınması, şirketin mevcut işleyişi sonucu şayet mümkün ise kâr ve nakit akışı gibi nesnel ve gerçek kaynakları ve önlemleri içermeli, İİK’nın 179. maddesinde aranan ciddî ve inandırıcı özellikleri haiz olmalıdır. Sunulan iyileştirme projesinin uygulaması ve erteleme sürecinin başarı ile yönetimi bakımından ciddi, inandırıcı, somut ve uygulanabilir nitelikte bulunmalıdır. Davacı şirketin faaliyetin konusu, sahibi olduğu 1 adet gemi ile ulusal ve uluslararası yük ve nakil işleri olduğundan aktifinde yer alan geminin rayiç değerinin tespiti gemi mühendisi bilirkişisinden rapor alınmış, davacının iflas erteleme koşullarının oluşup oluşmadığı hususunda teknik bilirkişi heyetinden kök ve ek raporlar alınmış, kayyım tarafından düzenli ve belirli aralıklarla dosyaya kayyım raporu ibraz edilmiştir. Kayyım heyetinin 29/05/2019 tarihl raporunun sonuç bölümünde; Davacı şirketin projesinde öngörülen 200.000,// TL’lik sermaye artışının tamamlandığını, Şirket yeni projesinde 300.000,00 TL’lik daha sermaye artışına karar verildiğini, 50.000,00 TL’nin 02/01/2019 tarihinde, 50.000,00 TL’nin 01/03/2019 tarihinde, bakiye 200.000,00 TL’nin 01/03/2020 tarihinde ödeneceği beyan edildiğini, şirket ortağınca 04/02/2019 tarihinde 70.000,00 TL’lik sermaye artışı yapıldığını, 26/03/2019 tarihinde 80.000,00 TL sermaye payı ödemesi yapıldığını, şirketin 2016 yılında 393.964,86 TL, 2017 yılında 401,836,24 TL, 2018 yılında 192.383,81 TL, 2019 yılı ilk üç ay 136.152,70 kar elde ettiği, şirket ortağının 368.018,58 TL şirkete borç verdiği, kayyım heyetince olumsuz bir görüşü söz konusu olmadığı belirtilmiştir. Bilirkişi heyetinin 03/12/2018 tarihli 3. Ek raporunda özetle, davacı şirketin 30/09/2018 tarihli kaydi ve rayiç değer karşılaştırmalı bilançosuna göre 30/09/2018 tarihi itibariyle şirketin toplam borçları, toplam aktiflerini (-) 579.018,77 TL tutarında aştığı dolayısıyla borca batık durumda olduğunu, şirketin 22/02/2016 tarihinden bu yana yaklaşık 2 yıl 9 ay, iflasın ertelenmesine özgü ihtiyati tedbir kararlarının kendisine sunduğu imkanlarla faaliyetini sürdürdüğünü, borçlu şirket 31/12/2015 tarihi itibariyle (-) 695.824,74 TL tutarında borca batık durumda iken 30/09/2018 tarihi itibariyle borca batıklık tutarı (-) 579.018,77 TL olduğu, 2 yıl 9 aylık süre içerisinde iyileşme yalnızca 116.805,97 TL tutarında olup bu performansın yeterli olmadığını, dosyaya sunulan iyileştirme projesinde, 2017 yılı sonunda borca batıklıktan çıkacağı belirtilmiş olmasına rağmen 2018 yılı sonu itibariyle borca batıklıktan çıkabilmek bir yana hala 579.018,77 TL tutarında borca batık olması dikkate alındığında borçlu şirketin iyileştirme projesinin ciddi ve inandırıcı olmadığı yönünde tespit ve değerlendirme yapılmıştır. Davacı vekili bilirkişi 3. ek raporuna karşı itiraz dilekçesi revize proje sunmuş olup itiraz dilekçesinde; geçen 2 yıl 9 aylık süre içerisindeki 116.805,97 TL’lik iyileşmeyi yeterli görmeyen bilirkişilerin bilançoda yazılı olmasına rağmen ortakların şirkete verdiği 333.768,58 TL’lik borcu da her nedense görmediğini, oysa ortaklar bu parayı şirkete kaynak yaratmak için verdiğini, bu kaynağın (-) 579.018,77 TL’lik borca batıklıktan farkından düşüldüğünde, borca batıklık farkının (-) 245.250,19 TL ‘ya düşeceğini, bu durumda iyileştirme tutarı da 450.574,55 TL’ye yükseleceğini, sunulan revize proje ile şirketin borca batıklıktan kurtulacağını belirterek bilirkişilerin değiştirilmesini talep etmiştir. Davacı vekilinin sunmuş olduğu12/12/2018 tarihli revize projesinde; 31/12/2017 sonu itibariyle borca batıklıktan çıkılacağı öngörüldüğü ancak son bilirkişi raporuna göre şirketin 30/09/2018 tarihi itibariyle 579.018,77 TL borca batık durumda olduğundan şirketin iflas ertelemedeki 4+1 yıllık süreci henüz doldurmadığından şirketin 2019 ve 2020 yılında elde edeceği navlun geliri ve yapacağı sermaye artışı ile borca batıklıktan kurtulacağını, buna göre artırılan 300.000,00 TL’lik sermaye artışının 50.000,00 TL kısmı 02/01/2019 tarihinde, 50.000,00 TL kısmı 01/03/2019 tarihinde, 200.000,00 TL kısmı 01/03/2020 tarihinde ödenmek, 2019 yılında 309.420,00 TL, 2020 yılında 325.281,00 TL dönem karı elde etmek suretiyle 31/12/2020 tarihi itibariyle (+) 355.682,23 TL müspet öz sermaye ile borca batıklıktan çıkması mümkün olabileceği belirtilmiştir. Bilirkişi heyetinin 22/05/2019 tarihli 4. Ek raporunda özetle; şirketin iyileştirme projesinde 300.000,00 TL’lik sermaye artışına gidildiğini, buna ilişkin ortaklar kurulu kararının kayyımlar tarafından onaylandığını ancak henüz Ticaret ve Sicil Gazetesinde ilan ve tescil edilmediğini, buna karşın davacı şirket ortağı tarafından artırılan sermayenin 70.000,00 TL’lik kısmı şirket hesabına sermaye taahhüdü karşılığı yatırıldığını, 26/03/2019 tarihinde yatırılan 80.000,00 TL’nin davacı şirketin ticari defterlerinde kayıtlı bulunmadığını, şirketin 31/03/2019 tarihli kaydi ve rayiç değer karşılaştırmalı bilançosuna göre 31/03/2019 tarihi itibariyle şirketin toplam borçları, toplam aktiflerini (-) 294.692,25 TL tutarında aştığı dolayısıyla borca batık durumda olduğunu ancak davacı vekilinin, 3. Ek rapora sunmuş olduğu itirazında, şirket ortaklarının şirkete verdiği, 333,768,58 TL’lik borcun, şirkete kaynak yaratmak amacıyla verildiğini bu nedenle ortaklara olan borçların, şirket ortaklarının şirketten talep edebilecekleri bir borç olmadığı yönündeki beyanı dikkate alındığında bu borç tutarının borca batıklıktan düşülmesi gerektiği kanaatine varıldığından bu doğrultuda yapılan hesaplamada şirketin 31/03/2019 tarihi itibariyle ortaklara borçlar hesabındaki 368.018,58 TL’lik bakiye (-) 294.692,25 TL tutarındaki borca batıklık farkından düşüldüğünde şirketin, borca batıklıktan çıktığını öz sermayesinin (+) 73.326,33 TL’yi ulaştığını, davacı şirket 31/03/2019 tarihi itibariyle borca batıklıktan çıktığından sunulan ek iyileştirme projesinin değerlendirilmesine gerek bulunmadığı fakat mahkeme aksi kanaatte ise ek iyileştirme projesi değerlendirildiğinde, davacı şirketin 2018 yılında 3.915.115,71 TL net satış, 192.383,81 TL net kar gerçekleştirdiği, bu verilere göre davacı şirketin net kar oranının %4,91 olarak gerçekleştiği, 2019 ve 2020 yılları için hedeflenen net kar oranı %4,5 olarak belirlendiği dikkate alındığında, 2019 ve 2020 yılları için net satış ve net kar tutarları hedeflerine ulaşmasının mümkün olduğu görüş ve kanaatine varılmıştır. Tüm dosya kapsamı incelendiğinde; iflas erteleme talebinde bulunan davacı şirket hakkında iflas erteleme kararı verilebilmesi için öncelikle o şirketin borca batık durumda olması gerekmektedir. Hükme esas alınan bilirkişi heyetinin 22/05/2019 tarihli 4. Ek raporunda da belirtildiği üzere davacı şirketin rayiç değerler bilançosuna göre 31/03/2019 tarihi itibariyle öz kaynaklarının (-) 294.692,25 TL tutarında olduğu ancak ortaklara borçlar hesabındaki 368.018,58 TL’lik bakiye (-) 294.692,25 TL tutarındaki borca batıklık farkından düşüldüğünde şirketin borca batıklıktan çıktığını öz sermayesinin (+) 73.326,33 TL’yi ulaştığı görülmüştür. Davacı vekili istinaf dilekçesinde her ne kadar bilirkişilerin değiştirilmesi gerektiğini, bilirkişilerin taraflı ve şaibeli davrandıklarını, haklarında yaptıkları şikayetler sonuçlanmadan bilirkişilerden rapor alınması usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürmüş ise de bilirkişilerin taraflı ve şaibeli davrandıklarına ilişkin dosyaya yansıyan bir delil yoktur. Bu nedenle davacı vekilince öne sürülen sebeplerin bilirkişilerin reddi için yeterli sebep olmadığı ve alınan bilirkişi raporu Dairemiz’ce de denetlenebilir ve hükme esas alınabilir nitelikte görülmüştür. Kaldı ki davacı vekili bilirkişi raporuna yaptığı itirazda 31/03/2019 tarihli bilançoya göre tespit edilen borca batıklık miktarından, şirket ortaklarının şirkete verdiği borç miktarının düşülmesinin hatalı ve kötü niyetli olduğunu, şirket ortağının şirkete verdiği borçla ilgili beyanı sadece değerlendirmeye ve iyileşme oranının yükselmesine ilişkin yapılmış iyi niyetli bir beyandan ibaret olup o günkü şartlar için geçerli beyan olduğu, yeni mali verilere uygulamanın hatalı olduğunu ileri sürmüş ise de bilirkişi heyetinin 03/12/2018 tarihli 3. Ek raporunda yaptığı itirazda, ortakların, bu parayı şirkete kaynak yaratmak için verdiğini, bu kaynağın borca batıklıktan düşülmesi gerektiği beyanı karşında, bu borç tutarının şirkete kaynak amacıyla verildiği anlaşıldığından borca batıklıktan düşülmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Aksi durum, ara bilançonun durum ve şartlarına şirket ortağınca verilen borcun öz kaynaktan düşülüp düşülmemesi iyi niyetli bir yaklaşım olmayıp hakkın kötüye kullanımı niteliğindedir Sonuç olarak, ilk derece mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına; incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da bulunmamasına göre davacı vekilinin tüm istinaf itirazları yerinde görülmediğinden istinaf başvurularının HMK 353/1.b.1 bendi gereğince esastan reddine karar verilmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Dosya kapsamı ve delil durumuna göre İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan HMK’ nın 353/1.b.1 Maddesi gereğince davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan REDDİNE, 2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 83,50 TL başvuru harcı 148,60 TL istinaf kanun yolu başvuru harcı ile toplam 232,10 TL harcın, davacı tarafından peşin yatırılan 165,70 TL harçtan mahsubu ile bakiye 66,40 TL harcın davacıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, 3-Davacının yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerine bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK 353/1.b.1 bendi ve İİK’nun 164. maddesi gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren 10 gün içerisinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oybirliği ile kabul edildi.10/06/2020