Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/2434 E. 2020/1590 K. 16.07.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2434 Esas
KARAR NO : 2020/1590
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 21/02/2019
NUMARASI : 2018/893 Esas, 2019/214 Karar
DAVANIN KONUSU: Konkordato (Adi Konkordatodan Kaynaklanan (İİK 285 İla 308/h))
KARAR TARİHİ: 16/07/2020
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: DAVA Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin 2007 yılında ticari yaşamına başladığını, ana faaliyet konusunun küresel vana üretimi ve pazarlaması olduğunu, davacı gerçek kişinin ise şirket ortağı olup, şirket borçlarında kefaleti bulunduğunu, son yıllardaki kur ve faiz artışının nakit akış sorunu doğurduğunu, konkordato projelerinin tüm borçların yapılandırılarak ödenmesi olduğunu belirterek davacılar hakkında geçici ve kesin mühlet kararı verilmesini, akabinde de konkordatonun tasdikini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI Mahkemece, davacı şirketin, mühlet içinde bir kısım alacaklılar ile şirket ortağına komiser onayı olmadan ödeme yaptığı, bu durumun alacaklılar arasında eşitsizlik oluşturduğu, şirketin projedeki ciro rakamlarına ve faaliyet rakamlarına ulaşamadığı, hedeflenen cirosunun % 20 oranında gerçekleştiği, projede belirtilen borçlar ile mevcut borçların örtüşmediği, şirketin porjesinde gösterilen kaynakların mevcut borçları içermemesi nedeniyle karşılamaya yetmeyeceği, şirketin mühlet içinde 19.536.761,16 TL tutarında alacaklarını tahsil edemediği, konkordatonun başarıya ulaşma ihtimali bulunmadığı ve şirketin borca batık olduğu; davacı gerçek kişinin projesinin ise şirket projesine bağlandığı, kendine özgü tedbirler içermediği gerekçesiyle davacılar hakkındaki geçici mühletin kaldırılarak konkordato taleplerinin reddine, davacı şirketin iflasına karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ Davacılar vekili yasal süresinde sunduğu istinaf dilekçesinde; konkordato talebinde önce şirketten alacaklı 6 şirketle protokol yapıldığını, bu protokol uyarınca davacı ortağa ait taşınmazların şirket borçları karşılığında anılan şirketlere devredildiğini, ayrıca belirtilen şirketlerin, davacı şirketin banka borçlarını da üstlendiğini, buna göre de davacı ortağın şirketten alacaklı haline geldiğini, ancak bu işlemlerin kayıtlara konkordato talebinden sonra geçirildiğini, mühlet içinde bir kısım alacaklılara ve davacı ortağa yapıldığı belirtilen ödemeler, bahsedilen protokole ilişkin olup, konkordato talebi öncesine ait olduğunu, bu nedenle komiser onayı olmadan yapılan bir işlem olmadığını, bankaların tedbir kararına rağmen müvekkili şirketin verdiği çekleri kredi borçlarına mahsup ettiğini, bu nedenle projedeki borçlar ile mevcut borçların örtüşmediği tespitinin doğru olmadığını, müvekkili şirketin 2019 yılının ilk iki ayında hedeflediği cironun %20’sini gerçekleştirdiğini, tahsil edilemeyen alacakların çoğunluğu yurtdışı alacaklar olup, bu alacakların tahsili için yüksek meblağlar harcanmasının doğru olmadığını, sermaye artırımı işlemlerine başlanmasına rağmen dikkate alınmadığını, müvekkili şirketin borca batık olmadığını, davacı gerçek kişinin ön projesinde ağırlıklı olarak şirketin borçları ödemesi öngörülmekle beraber, davacı gerçek kişinin de malvarlığını satarak borçların ödenmesi öngörüldüğünden kendine özgü tedbir içerdiğini, komiser heyeti muhalif bilirkişi raporuna göre davacı şirkete 1 yıllık kesin süre verilmesi gerektiğini, şirketin marka değeri bulunduğunu belirterek kararın kaldırılmasını ve davacılara 1 yıllık kesin mühlet verilmesini talep ve istinaf etmiştir.Davacı vekili 26/11/2019 tarihli dilekçesi ile, müvekkili şirkete komiser hayeti raporuna karşı beyanda bulunmak için süre verilmeden karar verildiğini, hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiğini belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle 7101 sayılı Kanun ile değişik İİK’nın 285 ve devamı maddeleri gereğince geçici mühlet ve akabinde kesin mühlet kararı verilerek konkordatonun tasdikine ilişkindir.Mahkemece davacıların kesin mühlet ve konkordato talebinin reddine, davacı şirketin iflasına karar verilmiş, karara karşı davacılar vekili istinaf yoluna başvurmuştur.HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf incelemesi, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle yapılır. Ancak bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir. Hernekadar davacı vekili, 26/11/2019 tarihli dilekçesi ile komiser heyeti raporuna karşı beyanda bulunmak için süre verilmeden karar verildiğini ve hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşse de, dilekçenin istinaf süresi geçtikten sonra verildiği gözetildiğinde, davacı vekilinin anılan dilekçesi inceleme konusu yapılmamıştır.Konkordato talepleri ile ilgili 2004 sayılı İİK’nın 285. maddesinde, yetkili ve görevli mahkeme düzenlenmiş, yasada iflasa tabi olan borçlu için, İİK’nın 154. maddesine atıf yapılarak ilgili maddenin birinci veya üçüncü fıkradaki yazılı yerlerdeki asliye ticaret mahkemesinin yetkili ve görevli olduğu, iflasa tabi olmayan borçlu için ise yerleşim yeri mahkemesinin yetkili olduğu vurgulanmıştır. Somut olayda, davanın, davacı şirketin muamele merkezi ile davacı gerçek kişinin yerleşim yeri asliye ticaret mahkemesinde açıldığı ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 74. maddesinde belirtilen şekilde davacılar vekilinin vekaletnamesinde konkordato ile ilgili özel yetkinin mevcut olduğu anlaşılmıştır. Dosya kapsamından, mahkemece İİK’nın 286 maddesinde sayılan belgelerin eksiksiz olarak sunulduğu belirtilerek davacılar lehine 28/09/2018 tarihinden geçerli olmak üzere 3 aylık geçici mühlet kararı verildiği ve geçici komiser atandığı, bilahare geçici mühletin 2 ay daha uzatıldığı, geçici komiserin geçici mühlet içerisinde ara ve nihai raporlarını sunduğu, 21/02/2019 tarihli duruşmada davacıların kesin mühlet talebinin reddine karar verilerek geçici mühletin kaldırıldığı ve davacı şirketin iflasına karar verildiği görülmektedir.Komiser Heyeti ön raporunda; davacıların konkordato talebinden sonra komiser onayı olmadan alacaklılar arasında eşitsizlik yaratacak şekilde bir kısım alacaklılara ve şirket ortağına ödeme yaptıklarını, dosyaya sunulan duran varlık listesinin iade alınanlar kadar eksik sunulduğunu, konkordato ön projesinde yer alan borç tutan ile şirket yasal defter kayıtlanın örtüşmediğini, şirketin ortak …’dan olan alacağının toplam alacak tutarının % 25’ine denk geldiğini, ancak bu alacağın tahsili konusunda herhangi bir teminat alınmadığını ve faiz işletilmediğini, konkordato talebinden sonra da ilave 10.715.102,95 tutarında alacak oluşturulduğunu ve ortaktan olan alacak tutarının 30/09/218 tarihi itibariyle 19.254.424,42 TL’ye ulaştığını, bu alacağın tahsili için çok uzun vadeler öngörüldüğünü, davacı gerçek kişinin ise komiser onayı olmadan mühlet içinde aracını devrettiğini ve aracın malvarlıkları arasında gösterilmediğini belirtmiştir. Komiser heyeti 19/02/2019 tarihli raporlarında oy çokluğu ile; davacı şirketin demirbaş, tesis, makine ve cihazları ile mevcut çalışma düzenini koruduğunu, faaliyetlerine düşük kapasiteyle devam ettiğini, şirketin 31/12/2018 tarihi itibariyle rayiç değerlere göre özvarlığının 375.494,54 TL olup, borca batık durumda olmadığını, ancak şirketin … San. ve Tic. Ltd. Şti’nin toplam 1.362.000,00 TL tutarındaki kredi borcuna kefil olduğunu, takdiri mahkemeye ait olmak üzere söz konusu tutarın öz kaynaklardan düşülmesi durumunda davacı şirketin (-) 986.505,46 TL borca batık hale geleceğini, davacı şirketin banka borçları yönünden yasal defterlerinin banka borçlarıyla örtüşmediğini, şirketin alacaklı olduğu … firmasından olan 7.811.652,34 TL, …San. ve Tic.Ltd.Sti. şirketinden olan 2.142.550,72 TL tutarındaki alacağı ile şirketin 9.582.558,10 TL yurt dışı alacaklarının (toplam 19.536.761,16 TL) 5 aylık süreçte durağan olduğunu, herhangi bir tahsilat yapılmadığını, dolayısıyla da bu alacakların şüpheli olabileceğini, … firmasının davacı şirket ortağı diğer davacı … olduğunun İTO kayıtlarından anlaşıldığını, davacı şirketin revize konkordato ön projesinde belirtilen ciro rakamlarına ve faaliyet karlılığı yönünden hedeflenen tutarlara ulaşamadığını, davacı şirketin hedeflenen cironun %20’sini gerçekleştirebildiğini, revize konkordato projesinde belirtilen borçlar ile şirketin mevcut borçlarının birbirini teyit etmediğini, dolayısıyla revize proje ile hedeflenen gelir gider ve nakit akışın mevcut borçları içermemesi nedeniyle karşılamaya yetmeyeceğini, davacı şirketin imtiyazlı borçlar dahil toplam borcunun ise 83.568.438,09 TL olduğunu, şirketin herhangi bir sermaye artışında bulunmadığını, tüm bunlardan konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün bulunmadığını belirtmiştir. Mali verilere ilişkin tespitler saklı kalmak kaydıyla rapora muhalif kalan üye ise; kesin mühlet verilmesinin objektif kriterlere göre belirlenmesi gerekse de subjektif kriterlerin hiç dikkate alınmayacağı anlamına gelmediğini, şirketin kısa sürede revize projesindeki hususları yerine getirmesinin beklenemeyeceğini, sadece mali tablolara bakılarak sonuca varılamayacağını, şirketin yeniden yapılanma sürecine girmesi, makine ve techizat durumu ile önceki üretim kapasitesi, değerli bir markaya sahip bulunması, kısa sürede gerçekleştirilen karlılık oranı, 83.568.438,09 TL borcunun sadece 13.213.468,00 TL’sinin imtiyazlı borç olması, haciz veya iflas yoluyla şirketin takip edilmesine nazaran şirketin yeniden yapılandırılarak kar elde etmesinin alacaklıların yararına olması gözetildiğinde bir yıllık kesin mühlet verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Konkordato talep eden borçlu, ön projede, faaliyetine devam etmek ve konkordatoyu başarılı kılmak için gerekli mali kaynağı nasıl sağlayacağını açıklamalıdır. Bu çerçevede, ön projede, özellikle, konkordato mühleti içinde işletme sermayesinin nasıl sağlanacağı açık ve net bir şekilde gösterilmelidir. Öte yandan, alacaklılara ödeme yapılabilmesi için gerekli mali kaynağın nasıl elde edileceği açıklanmalıdır; bu çerçevede, ortakların yeni sermaye getirmeleri veya sermayeyi karşılıksız tamamlamaları, kişisel malvarlıklarını paraya çevirerek şirkete getirmeleri, sermaye artırımı yaparak yeni ortak almaları, -güç olmakla birlikte- işletmenin bir bankadan kredi bulması gibi yöntemler ilk akla gelenlerdir (Yen Konkordato Hukuku, Öztek.., sh.185) İİK 289. maddesinde, konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olduğunun anlaşılması halinde borçluya 1 yıllık kesin mühlet verileceği düzenlenmiştir. Borçlunun iyileşmesi ve konkordatonun tasdiki ihtimali “konkordatonun başarı şansı” kavramı altında ifade edilmiştir. Başarı olasılığı kavramından anlaşılan husus, konkordato projesinin gerçekleşme şansına sahip görülmesidir. Bu sonuca, borçlunun durumu, malvarlığı gelirleri ve taahhütlerini yerine getirmesine engel olan nedenler gözetilerek, objektif verilere göre konkordato başarı olasılığı yargıç tarafından belirlenecektir. (Konkordato ve Yeniden Yapılanma Hukuku -Av.Sümer Altay, sayfa 112, 1. Cilt). Diğer taraftan iyileşme kavramı, borçlunun alacaklılara tam ve zamanında ödeme yapabilecek şekilde ödeme gücünü kazanması şeklinde anlaşılabilir ise de, İİK’nın 291. madde çerçevesinde özellikle açıklanmamış ve konu kazai ictihatlara bırakılmıştır. Somut olayda, davacı şirketin borç ödeme kaynakları olarak 32.507.425,96 TL alacaklarının tahsili gösterilmiş olup, belirtilen kaynak, konkordato kaynaklarının % 73 oranına tekabül etmektedir. Ne var ki şirketin alacaklı olduğu … firmasından olan 7.811.652,34 TL, …San. ve Tic.Ltd.Sti. şirketinden olan 2.142.550,72 TL ile 9.582.558,10 TL yurt dışı alacakları toplamı 19.536.761,16 TL 5 aylık süreçte durağan olduğu ve herhangi bir tahsilat yapılmadığı anlaşılmaktadır. Diğer taraftan projede şirketin faaliyetlerinden sağlanacak nakit olarak 10.790.742,12 TL, kaynak olarak gösterilmişse de, şirketin projedeki ciro rakamlarına ve faaliyet karlılığı yönünden hedeflenen tutarlara ulaşamadığı, hedeflenen cironun %20’sini gerçekleştirebildiği gözetildiğinde, konkordatonun başarıya ulaşma ihtimali bulunduğu kanıtlanmış değildir. Yine revize konkordato projesinde belirtilen borçlar ile şirketin mevcut borçlarının birbirini teyit etmemesi, dolayısıyla revize proje ile hedeflenen gelir gider ve nakit akışın mevcut borçları içermemesi nedeniyle karşılamaya yetmeyeceğinin anlaşılması karşısında mahkemece davacı şirketin kesin mühlet talebinin reddine karar verilmesi yerindedir. Davacı gerçek kişi ise, ortağı olduğu davacı şirketin kredi borçlarına kefil olmasından dolayı konkordato talep etmiş olup, şirketin konkordato talebinin kabulü ve borçlarını ödemesi neticesinde kendi borçlarının da sona ereceğini, ayrıca Adana ilindeki taşınmazının da satılarak ödemelere katkı sağlayacağını belirtmiştir. Davacı gerçek kişiye ait ön projede öncelikle şirket ön projesine iştirak edildiği ifade edilmiş olmakla kendine özgü bir ön projenin varlığından söz edilemeyecektir. Belirtilen taşınmazın ise ipotekli bulunduğu gibi değeri dikkate alındığında projenin başarıya ulaşması olanaklı değildir. Bunun yanında davacı gerçek kişi, komiser onayı almadan aracını mühlet içinde devretmiştir. Bu durumda mahkemece davacı gerçek kişinin kesin mühlet talebinin reddine karar verilmesinde de bir isabetsizlik bulunmamaktadır.Bunun yanında mahkemece, borçlu şirketin, borca batık olduğu ve İİK’nın 292. Maddesi uyarınca konkordatonun başarıya ulaşamayacağının anlaşılması halinde iflasa tabi borçlunun iflasına karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle davacı şirketin iflasına karar verilmiştir.Komiser heyeti raporunda; olası iflas halinde davacı şirketin şirket ortağından olan alacağı dahil tüm durağan alacaklarını tahsil edebileceği öngörüsüyle konkordatoya tabi borçların % 50,27’sinin ödenebileceği, durağan alacaklarını tahsil edememesi durumunda borca batıklığın artacağı ve bu durumda şirketin durumunun mevcut duruma göre daha kötü durumda olabileceği belirtilmiştir. Buna göre davacı şirketin konkordato projesinin başarıya ulaşmayacağının anlaşılması ve iflasın derhal açılması ile borçlunun malvarlığının tasfiyesi sağlanmak suretiyle daha iyi bir tatmin elde edilebileceği anlaşıldığından İİK’nın 292/1.a ve b bentleri uyarınca iflas kararı verilmesinde de herhangi bir isabetsizlik görülmemiştir.Açıklanan nedenlerle, ilk derece mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 bendi gereğince esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;1-Dosya kapsamı ve delil durumuna göre İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan HMK’ nın 353/1.b.1 Maddesi gereğince davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan REDDİNE,2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 83,50 TL başvuru harcının, peşin olarak yatırılan 44,40 TL harçtan mahsubuna, bakiye 39,10 TL harç ile, yine istinaf kanun yolu başvuru harcı olarak alınması gereken 148,60 TL harçtan peşin olarak yatırılan 121,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 27,30 TL olmak üzere toplam 66,40 TL’şer harcın davacılardan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA,3-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma yapılmadığından istinaf vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda,6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 353 / 1-b/1 bendi ile 2004 sayılı İİK’nun 293/3. Ve İİK’nın 164/2 fıkraları gereğince kararın tebliğinden itibaren 10 günlük süre içinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.16/07/2020