Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/2399 E. 2022/1501 K. 07.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2399 Esas
KARAR NO: 2022/1501
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 20/03/2019
NUMARASI: 2017/1079 Esas, 2019/248 Karar
DAVA: TAZMİNAT (Sözleşmeden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 07/12//2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı arasında Güvenlik Sistemleri Hizmet Sözleşmesi imzalandığını, 04/09/2017 günü işyerinde hırsızlık meydana geldiğini, olay yerine gelen polis ekipleri tarafından güvenlik sisteminin zafiyetinin tespit edilerek davalının kusurlu olduğunun bildirildiğini, müvekkilinin 2009 yılından bu yana müzik yapım, seslendirme, ses kayıt ve prodüksiyon işleri ile uğraşmakta olduğunu, ekspertiz raporunda yer aldığı üzere sigorta şirketinden talep edilen tutarın yaklaşık %80’ine tekabül eden kısmın faturalı olmadığını, ayrıca sigorta poliçesinde “nakit para hırsızlık” teminatı bulunmadığı için kasadan çalınan 780,00 USD’nin de teminat dışı olarak değerlendirildiğini, bunun dışında kayıtları yeniden yapmanın yaklaşık bedelinin 60.000,00 USD civarında olduğunu ve yaklaşık 6 ay süreceğini, tüm bu zararların telafi edilmesi ve müşterilere hizmet sunmaya devam edilebilmesi için harcanacak süre, iş gücü ve yaşanılacak kâr kaybı da süreç içerisinde müvekkilinin karşı karşıya kalacağı diğer bir zorluk olduğunu, poliçe kapsamında 118.528,26 TL tazminat ödenebileceği belirtilmiş ise de müvekkilinin zararının daha fazla olduğunu, davalının hırsızlık olayının gerçekleştiği tarihten itibaren herhangi bir hizmet ifa etmemesine rağmen her ay düzenli olarak fatura kestiğini ve davacı şirketin kredi kartından tahsilat yaptığından bahisle tahsil edilen haksız hizmet bedellerinin iadesinin gerektiğini belirterek meydana gelen hırsızlık olayı sebebiyle belirli alacak kalemleri olarak ileri sürülen 30.000 TL maddi zarar, 569,50 TL olan davalı şirketin herhangi bir hizmet ifa etmeden kesmiş olduğu ve fatura bedellerinin toplam miktarı ile belirsiz alacak kalemi olarak ileri sürülen şimdilik 50.000 TL değerindeki veri kaybı nedeniyle ortaya çıkan zararın mevduata uygulanan en yüksek faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının uğradığını iddia ettiği maddi zararın belirlenebilir nitelikte olduğunu, bu sebeple belirsiz alacak davası açılamayacağından davanın usulden reddinin gerektiğini, müvekkili şirketin, üzerine düşen tüm yükümlülükleri yerine getirdiğini, meydana gelen zararda hiçbir kusurunun bulunmadığını, taraflar arasında akdedilen Güvenlik Sistemi Hizmet Sözleşmesi kapsamında belirtilen güvenlik teçhizatı ve tüm ürünlerin çalışır vaziyette, eksiksiz ve her türlü fiili ve hukuki ayıptan ari olarak davacıya teslim edildiğini, bu hususun davacının kendi el yazısıyla imzalamış olduğu teslim ve montaj formu ile de sabit olduğunu, sinyal kayıtlarını içeren raporda da açıkça görüleceği üzere sinyallerin eksiksiz olarak gönderildiğini ve müvekkili şirketin sözleşmeye ilişkin yükümlülüğünü eksiksiz olarak yerine getirdiğini, davacının, müvekkili şirket tarafından hizmet verilmediğine ilişkin iddiasının gerçeği yansıtmadığını, akdedilen sözleşmeden kaynaklı müvekkili şirketin borcunun, sözleşme hükümleri gereğince güvenlik hizmeti sunmaktan ibaret olduğunu, bunun dışında hizmet kusuru veya herhangi bir nam altındaki kusuru söz konusu olmaksızın meydana gelen zararları garanti etme yada bu kapsamdaki zararları tazmin edeceğine dair herhangi bir taahhüdünün bulunmadığını, bu hususun sözleşmenin 5.3. maddesinde açıkça düzenlendiğini, hizmet kusurunun veya herhangi bir nam altındaki kusurunun mevcut olmadığı durumlarda herhangi bir tazmin yükümlülüğünün söz konusu olmayacağını ve sözleşmenin hukuki niteliğinin hizmet sözleşmesi olduğunu da esasen sözleşmenin işbu maddesinin açıkça ortaya koyduğunu, davacının çalındığını iddia ettiği menkullerin %80’inin faturasız olduğunu, davacı tarafın uğradığı maddi zararı ispat edemediği gibi zararını ispat edememesi bakımından da müterafik kusur işlediğini, müvekkilinin herhangi bir sorumluluğu doğmuş olsa dahi meydana gelen zararın tamamından sorumlu tutulamayacağını, hırsızlıkla ilgili yürütülen soruşturma ve kovuşturmanın bekletici mesele yapılması gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: İlk derece mahkemesince; davacı vekiline verilen kesin süre içerisinde bilirkişi ücreti ve keşif masrafı yatırılmadığından, keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılamadığı, geçerli bir mazeret sunulmadığından ve yeniden süre verilmesinin celse ertelenmesine sebebiyet vereceğinden davacı vekilinin yeniden süre talebinin reddine karar verildiği, bu itibarla davacı tarafça meydana gelen hırsızlık olayında taraflar arasındaki sözleşme kapsamı uyarınca davalının edimini yerine getirmediği, zararın meydana gelmesinde davalının kusur ve sorumluluğu bulunduğunu iddia edilmiş ise de davalının kusur ve sorumluluğu bulunup bulunmadığı, var ise davacının toplam zarar miktarının tespiti yönünden keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılamadığı, dosyaya sunulan belgeler ve dosyanın mevcut hali ile davacının iddiasını ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine dair karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar yasal süresinde davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; yerel mahkemenin bilirkişi incelemesi ve keşif yapılmasına ilişkin ara kararın usulüne uygun tebliğ edilmediğini, usulsüz tebliğ nedeniyle bilirkişi incelemesi keşif masraflarının yerel mahkeme veznesine yatırılamadığını ve bu nedenle bilirkişi incelemesi yapılamadığını, bunun dışında yerel mahkemenin, davalının telefon kayıtlarını ve davalının hizmeti ifa ettiğine ilişkin belgelerini incelemediğini, davacı tarafça usulsüz tebligatın tespit edilmesi için İstanbul Sulh Hukuk Mahkemesine başvuru yapılarak ara karar tebligatının usulsüz olarak yapılması nedeniyle hak kaybına uğradığından bahisle bilirkişi incelemesinin yeniden yapılması gerektiğinin tespitinin talep edildiğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde istinaf talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava, taraflar arasında düzenlenen Güvenlik Sistemleri Hizmet Sözleşmesi kapsamında davacı şirkete ait iş yerinde meydana gelen hırsızlık olayı sebebiyle belirli alacak kalemleri olarak ileri sürülen 30.000 TL maddi zarar, 569,50 TL olan davalı şirketin herhangi bir hizmet ifa etmeden kesmiş olduğu ve fatura bedellerinin toplam miktarı ile belirsiz alacak kalemi olarak ileri sürülen şimdilik 50.000 TL değerindeki veri kaybı nedeniyle ortaya çıkan zararın mevduata uygulanan en yüksek faizi ile birlikte tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece 20/11/2018 tarihinde “1-Tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda belirlenen uyuşmazlık konularında 04/01/2019 günü saat 15:00’da keşfin icrasına, refakate bir işyeri güvenliği uzmanı, bir mali müşavir, bir müzik yapım ve prodüksiyon alınında sektör bilirkişi, bir hukukçu bilirkişinin alınmasına, bilirkişilere ayrı ayrı 600,00 TL ücret takdirine, toplam 2.400,00 TL bilirkişi ücretini ve keşif harcını yatırması için iki haftalık kesin süre verilmesine, kesin süre içerisinde bilirkişi ücreti yatırılmadığı takdirde keşif yaptırılmasından vazgeçilmiş sayılacağının dosyanın mevcut haliyle karar verileceğinin ihtarına, 2-Ara kararın taraflara tebliğine,” şeklinde oluşturulan ara kararın davacı tarafa 27/11/2018 tarihinde, davalı tarafa ise 26/11/2018 tarihinde tebliğ edildiği, 04/01/2019 tarihinde düzenlenen keşif yapılamadığına dair tutanakta; ara karar uyarınca tayin edilen gün ve saatte gelen olmadığı, bilirkişi ücretleri ve keşif masraflarının yatırılmadığı gerekçesiyle keşfin yapılamadığının tutanak altına alındığı anlaşılmıştır. Somut olayda, Mahkemenin 20/11/2018 tarihli ara kararında, tayin edilen 4 bilirkişinin her biri için ayrı ayrı 600,00 TL ücret takdir edilerek toplam 2.400,00 TL bilirkişi ücreti ile keşif harcının kesin süre içerisinde yatırılmasına karar verilmiş olup ara karar taraflara usulüne uygun olarak tebliğ edilmiştir. Buna göre davacı vekilinin, ara kararın usulüne uygun bir şekilde tebliğ edilmediğine yönelik istinaf sebebi yerinde değildir. Öte yandan dosya kapsamında mevcut bilgi, belge ve deliller dikkate alınarak bir kanaat ve sonuca ulaşılması ile davacının iddiasını ispatladığının kabul edilmesi de mümkün değildir. Mevcut delil durumuna göre davacı, davasını ispatlayamamıştır. Davacının istinaf talebi bu bakımdan da yerinde görülmemiştir. Dava dosyası kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri birlikte değerlendirildiğinde, HMK’nun 355. maddesi gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde kamu düzenine aykırı bir durumun bulunmadığı da anlaşılmaklı açıklanan nedenlerle, ilk derece mahkemesince tesis edilen kararda usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/1079 Esas, 2019/248 Karar ve 20/03/2019 tarihli kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1b-1 bendi gereğince esastan REDDİNE, 2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcının davacı tarafından peşin olarak yatırılan 154,40 TL harçtan mahsubu ile bakiye 73,70 TL harcın hüküm kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya İADESİNE, 3-İstinaf incelemesi aşamasında duruşma yapılmadığından vekalet ücreti taktirine yer olmadığına, 4-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 361/1.fıkrası gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.07/12/2022