Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/2242 E. 2022/1506 K. 07.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2242 Esas
KARAR NO: 2022/1506
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 17/04/2019
NUMARASI: 2016/759 Esas, 2019/349 Karar
BİRLEŞEN İSTANBUL 12.ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN
2016/1021 ESAS 2016/805 KARAR SAYILIDOSYASI
DAVANIN KONUSU: Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 07/12//2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili İstanbul Anadolu Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne sunduğu dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davalı arasında 13.06.1997 tarihinde Yetkili Servis Sözleşmesi imzalandığını, buna göre … Mahallesi, … Mahallesi ve … Mahallesinde bulunan müşterilerine davalı adına servis hizmeti sağladığını, sözleşmenin davalının Kadıköy … Noterliğinin 03.09.2013 tarihli … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile hiçbir neden ve sebep yokken haksız bir şekilde feshedildiğini, ihtarnameye cevap olarak Ankara … Noterliğinin 19.09.2013 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesiyle fesih sonucu ve haksız rekabet politikaları doğrultusunda müvekkili şirketin uğramış olduğu maddi kayıpların giderilmesinin istenildiğini, sözleşmenin 6. Sona Erme Ve iptal başlıklı 6.1 Sona Erme alt başlığında, sözleşme süresinin bitiminden 1 (bir) ay önce taraflardan biri sözleşmeyi uzatmak istemediğini karşı tarafa yazlı olarak bildirdiğinde sözleşme sona erer, hükmü bulunduğunu, yine sözleşmenin 5. Süre başlıklı maddesinin 2 nci fıkrasında, sözleşme süresinin bitiminden bir ay önce taraflardan biri sözleşmeyi uzatmak istemediğini karşı tarafa bildirmezse sözleşme kendiliğinden bir yıl uzamış sayılır, hükmü bulunduğunu, 13.06.1997 tarihinden itibaren sözleşmenin sürekli olarak yenilendiğini, taraflarca sözleşmenin yenilenmeyeceğine ilişkin bir bildirim olmadığından sözleşmenin yürürlükte kalmaya devam ettiğini, davalı tarafın 01.05.2019 tarihinden itibaren servis alma taleplerini genel müdürlüğe bağlı Müşteri İletişim Merkezi tarafından almaya başladığını, eskiden beri kullanmış oldukları … yetkili servis yazılım programında değişiklik yapmak suretiyle doğrudan müracaatı geçersiz kılarak servis taleplerini merkeze yönlendirdiğini, merkeze giden müracaatların büyük bir kısmının müvekkilinden başka servislere ve 15.09.2011 tarihinden itibarende ücretleri davalı tarafça ödenen ve eğitim verilerek yetkili servis kimliği verilen elemanlarla … logolu araçlar tahsis edilerek ve İç Organizasyon adı altında faaliyet gösterildiğini, davalının gelen talepleri ilk olarak VİP servislerine yönlendirdiğini, müvekkili şirketin 01.05.2009 tarihinden itibaren gelirinin süratle düşmeye başladığını, müvekkilinin zarar ettiğini, sözleşmenin 2. 5 maddesinde “yetkili servisler, … tarafından tavsiye edilen avadanlık ve taşıt araçlarını temin etmek, hizmete hazır bulundurmak mecburiyetindedir” hükmü bulunduğunu, bu sebeple müvekkili şirketi olağanüstü mali yükümlülükler altına soktuğunu, davalı tarafın sözleşme gereğince müvekkili şirkete vermiş olduğu müşterilerden gelen servis taleplerinin, 01.05.2009 tarihinden itibaren müşteri iletişim merkezine doğrudan alması ve sözleşmeye aykırılık nedeniyle bu tarihten sonra uğramış olduğu zararların giderilmesi gerektiğini, davalı tarafın sözleşme gereğince müvekkili şirkete vermiş olduğu müşterilerden gelen servis taleplerinin, davalı tarafından kurulan vip hizmet ve kendi elemanları doğrultusunda verilen hizmet sonrası haksız rekabet koşulları gereği uğramış olduğu zararların giderilmesi gerektiğini, davalı tarafın, sözleşmeyi haksız bir şekilde feshetmesi sonucunda müvekkili şirketin uğramış olduğu kazanç kaybının davalı tarafından giderilmesi gerektiğini, müvekkili şirketin tüm müspet ve menfi zararlarının giderilmesi gerektiğinden bahisle davalı tarafın, 01.05.2009 tarihinden itibaren servis taleplerini müşteri iletişim merkezine doğrudan alması ve sözleşmeye aykırılık nedeniyle bu tarihten sonra uğramış olduğu zararların, davalı tarafından kurulan vip hizmet ve kendi elemanları doğrultusunda verilen hizmet sonrası haksız rekabet koşulları gereği uğramış olduğu zararların ve davalı tarafın, sözleşmeyi haksız bir şekilde feshetmesi sonucunda müvekkili şirketin uğramış olduğu kazanç kaybı olmak üzere şimdilik 10.000,00 TL’nin davalıdan (birinci ve iki talepler için 01.05.2019) (üçüncü talep için fesih tarihi olan 03.09.2013) tarihlerinden itibaren işleyecek avans faiziyle tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: avalı vekili İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne sunduğu cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davacı taraf arasında 13.06.1997 tarihinde imzalanan yetkili servis sözleşmesinin 2012 yılının sonuna kadar devam ettiğini, müvekkili şirket ile davacı taraf arasında 13.06.1997 tarihinde imzalanan “Yetkili Servis Sözleşmesi” gereğince, davacı tarafın müvekkili şirketin üretimini ve satışını yaptığı ürünlerin satış sonrası hizmetlerini yerine getirmek üzere anlaşma sağladığını, bu anlaşma çerçevesinde davacı tarafın 2012 yılının sonlarına kadar müvekkili şirketin yetkili servisi olarak hizmet sunmaya devam ettiğini, taraflar arasında imzalanan bu sözleşmede davacının yetkili servis hizmetini hangi kriterler çerçevesinde yerine getireceği, tarafların hak ve yükümlülükleri ile sözleşmenin mali sonuçlarının düzenlendiğini, taraflar arasında imzalanan bu sözleşme ile davacı tarafın yetkili servis olarak işlemleri yürüttüğünü, davacı tarafın müvekkili şirket ile imzaladığı sözleşme çerçevesinde satış sonrası hizmetleri yerine getirdiğini ancak müvekkili şirkete olan borçlarını ödemekte geciktiğini, yapılan tüm uyarılara rağmen borçlarını ödemeyen ve fiili olarak servis hizmeti sunmayı da bırakmış olan davacı ile imzalanan sözleşmenin kendiliğinden sona erdiğini, taraflar arasında imzalanan yetkili servis sözleşmesinin genel hükümler başlıklı 7. maddesi gereğince, davanın İstanbul Mahkemelerinde görülmesi gerektiğini, davacı tarafın, mahkemede ikame eltiği sözleşmeye aykırılık ve kâr kaybı talepli davasında taraflar arasında imzalanan yetkili servis sözleşmesinde bulunan yetki klozunu dikkate almaksızın işbu davayı mahkemenizde açtığını, taraflar arasında imzalanan sözleşmede açıkça İstanbul Mahkemelerinin yetkili olduğu belirtilmiş olup, davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, bununla beraber Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 17. maddesinde tacirler ve kamu tüzel kişilerinin kendi aralarında anlaşma yaparak doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlıkta bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabileceklerinin belirtildiğini, aynı madde de, aksi kararlaştırılmadığı sürece davanın sadece sözleşmeyle yetkili kılınan mahkemede açılacağının hüküm altına alındığını, mahkeme nezdinde ikame edilen işbu davaya konu ticari ilişkide de tarafların önceden kendi aralarında anlaşarak imzaladıkları yetkili satıcılık sözleşmesine yetkili mahkemeyi belirleme hususunda yetki klozu koyduklarını, bu yetki klozunda belirtilen mahkeme dışında başkaca bir mahkemede dava açılması imkanı bulunmadığını, taraflar arasındaki yetkili servis sözleşmesinin 7.6 maddesi gereğince mahkemece öncelikli olarak yetkisizlik kararı verilerek dosyanın yetkili İstanbul (Çağlayan) Mahkemelerine gönderilmesi gerektiğini, davacı taraf her ne kadar yetkili mahkeme olarak mahkemenizi göstererek dava açmış ise de, taraflar arasındaki sözleşmenin 4. maddesi ile HMK’mn 17. maddesi çerçevesinde yetkisizlik kararı verilerek dosyanın İstanbul Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemelerine gönderilmesi gerektiğini, davacı taraf ile imzalanan yetkili servis sözleşmesi, davacının fiili servis hizmeti sunmayı bırakması ve tarafların sözleşmeyi yenilememesi sebepleriyle sona ermiş olup, davacının iddia ettiği gibi sözleşme hükümlerine aykırı bir husus bulunmadığını, davacı tarafın, müvekkili şirketin 13.06.1997 tarihli yetkili servis sözleşmenin 5. ve 6. maddelerine aykırı bir şekilde Kadıköy … Noterliği’nin 03.09.2013 tarih ve … yevmiye sayılı ihtamamesi ile feshettiğini iddia ettiğini, davacı, 13.06.1997 yılında imzalanan yetkili servis sözleşmesinin hükümlerine dayanarak sözleşmenin usulüne uygun şekilde feshedilmediğini belirtmişse de, müvekkili şirket tarafından davacı tarafa herhangi bir fesih ihbarı gönderilmediğini, söz. konusu ihtarnamenin 1. numaralı bendinde açıkça taraflar arasında imzalanan sözleşmenin kendiliğinden sona erdiği, 2 numaralı bentte ise açıkça müvekkil şirkete olan 26.771,93 TL borcun ödenmesinin ihtar edildiğini, söz konusu ihtarın herhangi bir fesih beyanı içermediği gibi, taraflar arasındaki sözleşmenin kendiliğinden sona erdiğinin de açıkça yer aldığını, fiili olarak servis verme hizmetini durduran, müvekkil şirkete olan borçlarını ödemekten kaçınan davacının sözleşmenin haksız olarak feshedildiğini iddia etmesinin açıkça hakkın kötüye kullanılması anlamına geldiğini, davacı tarafça dava dilekçesinde de açıkça belirtildiği üzere, sözleşmenin süresine ilişkin 6. madde de taraflardan birinin sözleşme süresinin bitiminden bir ay önce sözleşmeyi uzatmak istemediğini karşı tarafa bildirmemesi durumunda sözleşmenin kendiliğinden bir yıl uzamış olacağının belirtildiğini, bir yıl süreli olarak imzalanan sözleşmenin taraflarca sona erdirilmemesi sebebiyle yaklaşık olarak 2012 yılının sonuna kadar devam ettiğini, ancak davacının fiili olarak servis hizmeti sunmayı bırakması ve müvekkili şirkete olan borçlarını ödememesi sebebiyle sözleşmenin kendiliğinden sonra erdiğini, aynı şekilde sözleşmenin iptalini düzenleyen 6.2. maddesinde sözleşmenin iptal koşullarının tek tek sayılmış olup, davacı tarafın bu sözleşmede belirlenen koşulları yerine getirmemesi ayrıca sözleşmenin iptali sebebi olarak düzenlendiğini, buna rağmen müvekkili şirketin tamamen iyi niyetli olarak sözleşmeyi feshetmediği gibi, sözleşmenin iptali yoluna da gitmediğini, davacı tarafın, müvekkili şirket tarafından 01.05.2009 tarihinden itibaren yürürlüğe konulan sistem nedeniyle zarara uğradığını iddia etmişse de, müvekkili şirketin servis yapılanmasında yenilik yapması sunduğu hizmetin kalitesini artırmaya dönük bir planlama olduğunu, davacı tarafın zarara uğrama sebebi olarak müvekkili şirket tarafından 2009 yılından itibaren uygulamaya konulan yeni servis yapılanmasını göstermiş ve bu çerçevede tazminat talebinde bulunduğunu, müvekkili şirketin 2009 yılı içerisinde servis yapılanmasında temel bir politika değişikliğine giderek, müşteri memnuniyeti açısından daha etkin bir hizmet sunulmasını planladığını, müvekkili şirketin servis hizmet modelini değiştirmeden evvel sadece sözleşmeli bağımsız servislerle çalışmalarını sürdürdüğünü, ancak müvekkili şirket servis hizmetinde sürekliliği ve kaliteyi yakalamak için standart servis hizmetlerinin yanında … ve … modellerini de oluşturarak hizmet sunmaya başladığını, müvekkili şirketin kurduğu bu yeni servis modelini 2009 yılında Türkiye servis toplantısında ülke genelindeki tüm yetkili servisleri ile Paylaştığını, davacının da bu yeni servis modelinden haberdar olarak, müvekkil şirket ile 2010 yılında yeni bir standart servis sözleşmesi imzaladığını, oluşturulan bu yeni servis modellerinden VIP servis modeli de bir sözleşmeli servis modeli olup, müşteriden gelen ilk servis çağrısı öncelikli olarak VIP servislere yönlendirildiğini, Intern servis modeli ise tamamı … çalışanı olan kişilerden oluştuğunu, Intern servisin kurulma amacının ise VIP servis modeline geçiş sürecinde yeterli miktarda VIP servis kurulamaması durumunda tüketicinin mağduriyetine sebep olunmaması, tüketiciye hizmetin zamanında sağlanması olduğunu, her ne kadar VİP servislere öncelik tanınmışsa da, standart servislerin VIP servis olma imkanı mevcut olduğunu, ancak standart servislerin VİP servis olması için aranan şartların yerine getirilmesi gerektiğini, yeni kurulan servis yapılanmasında VIP servislere öncelik verilmiş olup, müşterilerden gelen talepler ilk olarak merkezi iş dağılımı çerçevesinde en yakın ve iş durumu en müsait olan VIP servise yönlendirildiğini, ancak müsait konumda VIP servis bulunmaması veya bu VIP servisin yoğunluktan kaynaklı işi hemen yerine getiremeyeceğini beyan etmesi durumunda ve bölgenin intern servis bölgesi olması durumunda, müşteri talebi o bölgedeki intern servise yönlendirilmektedir. Ancak Intern serviste de yoğunluk bulunması halinde, servis hizmeti sunulması için ilgili müşteri talebi standart servise yönlendirildiğini, davacı ile müvekkili şirket arasında imzalanan yetkili servis sözleşmesi standart bir servis sözleşmesi olduğunu, bu standart servis sözleşmesinin 2.1 maddesinde sözleşmenin faaliyet konusu olarak bu sözleşmeye Ek-1’de belirtilen mamuller için servis hizmeti sunacağı, bu listede meydana gelecek değişikliklerin ise … tarafından ayrıca yetkili servise iletileceğinin belirlendiğini, bununla beraber yetkili servis için kesin bir sorumluluk bölgesi de çizilmediğini, sorumluluk bölgesinin, sürekli ve etkili hizmet verilebilecek mesafedeki yerler olarak belirlendiğini, ancak tüm servisler gibi, davacının da gerekli şartları yerine getirmesi durumunda VIP servis olma hakkı bulunmadığını, davacı tarafın yıllarca sunduğu hizmet çerçevesinde müşterilerin doğrudan kendilerini arayarak servis talep etme hususunun değiştirildiğini ve servis alma taleplerinin genel müdürlük bünyesinde yer alan müşteri iletişim merkezine alındığını, daha önce tüm yetkili servisler tarafından kullanılan Seros adlı sistemde değişiklik yapılarak doğrudan müracaatın geçersiz kılındığını belirterek, yeni servis hizmet yapılanmasının kendilerini zarara uğrattığı iddiasıyla işbu davayı ikame ettiğini, her ne kadar davacı taraf kurulan yeni servis hizmet anlayışından kaynaklı rekabet ortamının olumsuz etkilendiğini ve kendilerine iş yönlendirilmemesi, yeni servisler kurulması gibi sebeplerle kâr kaybına uğradığımı iddia etmişse de, temel amacı ürettiği malı satmak ve sattığı bu mallar ile ilgili olarak satış sonrası en iyi hizmeli vermek olan müvekkili şirketin servis yapılanmasını değiştirmesi ve daha iyi hale getirmesinin önünde bir engel bulunmadığını, bununla beraber, davalı taraf müvekkili şirketin VIP servis modeline geçiş yapmasının sözleşmeye aykırılık teşkil ettiğini belirtmişse de taraflar arasındaki sözleşmenin amacına aykırılık teşkil etmeyen bu değişikliği bilerek müvekkili şirket ile sözleşmeyi devam ettiren davacının açıkça hakkını kötüye kullandığının anlaşıldığını, taraflar arasındaki yetkili servis sözleşmesinin 1.2. Sözleşmenin Amacı başlıklı maddesinde; “…’ün satış sonrası hizmetlerini en iyi şekilde yerine getirmek üzere yetki verdiği kuruluşların çalışma prensiplerini ve … ile olan ilişkilerini düzenlemektir. Hizmette …’ün piyasa itibarını korumak ve koşulsuz müşteri memnuniyetini sağlamak hedef alındığı için, Yetkili Servis mamullerin kullanım müddeti içinde ortaya çıkabilecek arızaların bakım ve/veya tamirini, müşteri memnuniyetini sağlayacak şekilde zamanında ve noksansız olarak yapmayı kabul ederler.” Hükmü yer almaktadır. Yine sözleşmenin 2.1 maddesinde faaliyet konusu olarak “bu sözleşmeye Ek-1’de belirtilen mamuller için servis hizmeti sunacağı, bu tistede meydana gelecek değişikliklerin ise … tarafından ayrıca yetkili servise iletileceği belirlenmiştir.”, sözleşme ile davacı tarafa belli bir bölgede münhasır olarak faaliyette bulunmak yetkisi verilmediği gibi, sözleşmeli standart servislerinde öncelikli olacağına dair bir hüküm bulunmadığını, bu nedenle de müvekkili şirketin VIP servis modeli kurmasının önünde de herhangi bir engel bulunmadığını, ayrıca tüm bu hususların yanında 2009 yılında tanıtımı yapılan ve 2010 yılından itibaren yürürlüğe konulan yeni servis sisteminden davacı tarafın haberdar olup, müvekkili şirket ile imzaladığı sözleşmeyi 2012 yılının sonuna kadar sürdürdüğünü, davacının bu kadar süre geçtikten sonra dava açmasının Türk Medeni Kanunu’nun dürüstlük ve hakkaniyet kurallarına da aykırılık teşkil ettiğini, davacı tarafın yeni servis yapılanmasından sonra 3 yıl boyunca standart servis olarak servis sözleşmesini yenilediğini ve müvekkili şirket ile çalışmaya devam ettiğinden bahisle davacı tarafın ikame ettiği hukuka aykırı davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 19/04/2016 tarih ve 2015/922 Esas 2016/274 Karar sayılı yetkisizlik kararıyla dosyanın İstanbul Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermiştir. İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne gelen dosya 2016/759 Esasını almıştır. İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesinde açılan dava mahkemenin 30/12/2016 tarih ve 2016/1021 Esas 2016/805 Karar sayılı birleştirme kararıyla İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/759 Esas sayılı dosyasıyla birleştirilmiştir. Birleşen İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne sunulan dava dilekçesinde özetle; davalı şirket ile müvekkili şirket arsında 13.06.2017 tarihli yetkili servis sözleşmesi imzalandığını, söz konusu sözleşme gereği davalı şirket ile cari hesap usulü ile çalışıldığını, ancak yetkili servis sözleşmesi gereğince cari hesaptan doğan 26.771,93 TL’lik borcun davalı şirket tarafından ödenmediğini, bunun üzerine davalıya Kadıköy … Noterliği’nin 02.09.2013 tarihli … yevmiye numaralı ihtarnamesi gönderilerek Yetkili Servis Sözleşmesi’nin sona erdiği, müvekkili şirkete olan borcun ödenmesi aksi halde yasal yollara başvurulacağı ve … tarafından davalıya demirbaş olarak gönderilen her türlü eşyanın işbu ihtarnamenin tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde iade edilmesi hususları ihtar edilmişse de, karşı tarafın ihtarnameye herhangi bir cevap vermediği gibi ödemede yapmadığını, bunun üzerine İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile ilamsız takip başlatıldığını, davalınını söz konusu takibe, yetkiye, borca ve tüm ferilerine itirazı üzerine takipten feragat edildiğini ve İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile ilamsız takip başlatıldığını, davalının bu takibe de itiraz ettiğinden bahisle itirazın iptaline, takibin devamına ve kötü niyetli borçlunun %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Birleşen İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne sunulan cevap dilekçesinde özetle; davalı şirketin hizmet sunduğu bölgenin Ankara olduğu, takibin yetkisiz icra dairesinde yapıldığını, Ankara İcra Dairelerinin yetkili olduğunu, davacı şirketin davalı şirketten herhangi bir hak ve alacağının bulunmadığını, dosyanın derdest İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/759 Esas sayılı dosyasıyla birleştirilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İlk derece mahkemesi gerekçeli kararında; asıl dava dosyasında davacı sözleşmenin haksız feshi nedeni ile tazminat isteminde bulunmuş ise de davalı tarafından davacıya gönderilen ihtarnamede sözleşmenin feshedildiğinin bildirilmediği, kendiliğinden sona erdiğinin bildirildiği, bu bildirimin fesih iradesinden ziyade mevcut duruma dair tespit içerdiği, bu durumda, ortada fesih iradesi olmadığına göre, haklı veya haksız olup olmadığını tespite gerek bulunmadığı gibi davacının haksız feshe dayalı talepte bulunma hakkı bulunmadığı; davacının haksız rekabet hükümlerine göre tazminat isteminin, taraflar arasında akdedilen sözleşmede davalının servis hizmetlerinde yenilik yapmasını yasaklayan bir hüküm bulunmaması, yeni hizmete davacının geçmesini engelleyen bir neden bulunmaması, davacının yine hizmetin faaliyete girmesinden itibaren devam eden yıllarda davalı ile akdi ilişkisini hiçbir itirazı olmaksızın devam ettirdiği nazara alındığında, haksız rekabet nedeni ile tazminat isteminin ve yeni servis hizmeti nedeni ile uğradığı iddia olunan zarar isteminin yerinde olmadığı kanaatine varıldığını, birleşen dava dosyası yönünden yapılan değerlendirmede, birleşen davacının takibe konu kıldığı alacak miktarının birleşen davalı defterleri ile teyit edildiği, taraflar ticari defterlerinin borç miktarı konusunda mutabık olduğu, davacı alacağını kendi defterlerine işleyen birleşen davalı yönünden borcun sübut bulduğu, birleşen davacı tarafından birleşen davalıya gönderilen ve borcun ödenmesi talebini konu alan ihtarnameye davalı tarafından verilen cevap tarihi 19/09/2013 tarihinden ihtarname ile verilen 7 günlük süre sonunda davalının 27/09/2013 tarihinde temerrüde düştüğü, bu tarihten taleple bağlı kalınarak 28/06/2016 tarihine değin işlemiş faizin mahkemece resen yapılan hesaplamaya göre 8.208,58 TL olduğu anlaşıldığından bahisle asıl davanın reddine, birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:Karar yasal süresi içerisinde asıl dava davacı / birleşen dava davalı vekilince istinaf edilmiştir.Asıl dava davacı / birleşen dava davalı vekili istinaf dilekçesinde; taraflarınca sunulan emsal mahkeme kararı delillerinin celp edilmediğini ve değerlendirilmeden karar verildiğini, dava dilekçesi ekinde sunulan ve içeriğinde açıkça bahsedilen, davalısı ve konusu işbu davanın davalısı ve konusu ile birebir aynı olan emsal nitelikteki İstanbul 14.Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/361 E, 2014/448 K sayılı 27.11.2014 tarihli kararı [Söz konusu kararda davacı yetkili servis tarafından açılan davada davalı … şirketinin servis taleplerini merkezden almaya başlamasının haksız rekabet koşullarının oluşturduğuna kanaat getirilmiş, davacının mahrum kalınan kârı ve zararı bakımından denetime elverişli bilirkişi raporları aldırılmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.] ilk derece mahkemesince hiçbir şekilde nazara alınmadığını, delilleri arasında açıkça dayanılan ilgili mahkeme dosyası/kararı hiçbir şekilde celp edilmemiş/dosya içine kazandırılmamış ve dahi istinafa konu kararında davalı-karşı davacının dosyaya sunduğu emsal mahkeme kararına atıf yapılarak karşı tarafın delilleri açıkça değerlendirilmiş iken, taraflarınca dayanılan delillerden aynı nitelikte ve dahası tarafı ve konusu aynı olan mahkeme dosyası/kararının ilk derece mahkemesince gerekçesiz şekilde değerlendirmeye alınmamış olması başta Anayasal Adil Yargılanma Hakkının bir gereği olarak HMK 27 maddede düzenlenen hukuki dinlenilme hakkının doğal yansıması olan “silahların eşitliği ilkesi”ne açıkça aykırı düştüğünü, aynı davada karşı tarafın sunduğu emsal mahkeme kararı menfi yahut müspet cihette yerel mahkemece nazara alınarak gerekçeli kararda tartışılarak hüküm kurulmuş iken, taraflarınca dayanılan delilin celp edilmemiş olması açıkça usul ve yasaya aykırı olduğunu, bu nedenle dairece yapılacak istinaf yargılaması neticesinde ilk derece mahkemesinin hatalı kararı 6100 sayılı HMK 353/1-(a)-6 fıkrası hükmü gereği “Mahkemece, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması.” nedeniyle ortadan kaldırılması gerektiği, ön inceleme duruşmasında uyuşmazlığın konusu eksik ve hatalı tespit edildiğini, İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin yetkisizlik kararı ile ele alınan dosyada 26.04.2017 tarihli 2 nolu celsede yapılan ön inceleme duruşmasında, taraflar arasındaki uyuşmazlık eksik ve hatalı tespit edildiğini, şöyle ki, işbu dilekçe ekinde de sunulan söz konusu duruşma tutanağında “davanın tahsil edilemeyen alacağın tahsili amacı ile açılmış alacak davası olduğu anlaşıldı.” yazdığını, ancak davanın konusu bu değil, davacı şirket ile davalı şirket arasında imzalanan 13/06/1997 tarihli yetkili servis sözleşmesinin davalı şirket tarafından haksız şekilde 03/09/2013 de feshedilmesi, davalı tarafın 01/05/2009 tarihinden itibaren servis taleplerini VİP servis adı altında yetkili servisten alıp bu hizmeti merkezden yürütmeye başlatması ve davalı fiiliyle oluşan haksız rekabet ve haksız fiil nedeniyle davacı şirketin işlerinin bu tarihten sonra kötüye gitmesinden doğan zarar, mahrum kalınan kâr ve hizmet sonrası rekabet koşulları gereği uğradığı zarar ve kazanç kaybının şimdiki karşılığı olarak 10.000 TL nin davalıdan tahsili talebinden ibarettir., şayet yerel mahkeme yukarıdaki gibi dava konusu uyuşmazlığın tespitini usulüne uygun ve doğru şekilde yapmış olsa idi, yargılamanın maddi hakikate ulaşmaya evrilmesi kaçınılmaz olacağını, 6100 sayılı HMK 137 maddesinde hüküm altına alınan ön inceleme duruşmasında mahkemenin görevleri arasında “uyuşmazlık konularını tam olarak belirler” de sayıldığını, anılan nedenle ilk derece mahkemesinin uyuşmazlık konusuna ilişkin eksik ve hatalı tespiti usul ve yasaya aykırı olup, yapılacak istinaf incelemesi neticesinde bu kararın ortadan kaldırılması gerektiğini, yerel mahkemece davalının ihtarnamesi ve fesih iradesinin hatalı değerlendirildiğini, ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararında, “davalı tarafından davacıya gönderilen ihtarnamede sözleşmenin feshedildiğinin bildirilmediği, kendiliğinden sona erdiğinin bildirildiği, bu bildirimin fesih iradesinden ziyade mevcut duruma dair tespit içerdiği, bu durumda, ortada fesih iradesi olmadığına göre, haklı veya haksız olup olmadığını tespite gerek bulunmadığı gibi davacının haksız feshe dayalı talepte bulunma hakkı bulunmadığı” kanaatiyle asıl davada taleplerinin reddine karar verildiğinin anlaşıldığını, ancak davalı tarafından müvekkili şirkete gönderilen ihtarname içeriği dikkatlice incelendiğinde görülecektir ki; davalı, taraflar arasındaki sözleşmede fesih iradesini açık olmasa da zımni olarak ortaya koyduğunu, zira; ihtarnamenin 2 ve 3 maddelerinde sözleşmenin feshinden doğan mali sonuçlar ele alınmakla, müvekkilden alacaklı olduğu iddia edilen meblağın ödenmesi ve dahi şirketler arasındaki sözleşmeden kaynaklı ilişkinin sona ermiş olmasının doğal gereği olarak müvekkilinin adresinde bulunan ve … tarafından demirbaş olarak gönderilen her türlü eşyanın iade edilmesinin davalı şirket tarafından istendiğini, şu halde davalı şirketin müvekkili ile arasında sözleşmenin kendiliğinden sona erdiği beyanıyla devamındaki fesih iradesini ve feshin mali sonuçları ile demirbaşların iadesi taleplerinin davalının fesih iradesini açıklayıp açıklamadığı hususunda bir tezat oluşturduğunu, salt davalının sözleşmenin kendiliğinden sona erdiğini beyan etmiş olmasının onun sözleşmeyi üstü örtülü ve tek taraflı olarak feshetmediği anlamına gelmeyeceğini, bu bakımdan Kanunun özü, doktrin ve yüksek mahkeme içtihatları ışığında, davalının ihtarnamesinde verilen şeylerin iadesi talebinin sözleşmeyi fesih iradesinin zımni biçimde ortaya konması şeklinde yorumlanması, zarar ve tazminat talepleri bakımından haklı-haksız fesih değerlendirmesi yapılması gerekirken; ilk derece mahkemesince davalı şirketin 03.09.2013 tarihli ihtarname içeriği hatalı hukuki değerlendirmeye tabi tutulmuş, ortada fesih iradesinin varlığından ziyade durum tespitinin bulunduğu hatalı kanaatine varıldığını, anılan hukuki nedenlerle istinaf başvurularının kabulü ile hukuka aykırı yerel mahkeme kararının ortadan kaldırılması gerektiğini, fesih şeklinin sözleşme ile kararlaştırıldığından davalının feshi geçersiz ve haksız olduğunu, müvekkili ile davalı arasında imzalanan 13.06.1997 tarihli … Yetkili Servis Sözleşmesinin 6. Sona Erme Ve İptal başlıklı 6.1 Sona Erme alt başlığında; “sözleşme süresinin bitiminden 1 (bir) ay önce taraflardan biri sözleşmeyi uzatmak istemediğini karşı tarafa yazılı olarak bildirdiğinde sözleşme sona erer” hükmü bulunduğunu, davalı şirket tarafından taraflarca sözleşmeyle kararlaştırılan sözleşmenin feshinde usul ve şekil kurallarına da hiçbir şekilde sadık kalınmamış ve sözleşme davalı tarafından sebepsiz ve haksız şekilde sona erdirildiğini, bu bakımdan müvekkili şirket tarafından sözleşmenin devamına duyulan güvenden dolayı kazanç kaybı ile maddi zararları oluştuğunu, ilk derece mahkemesince davalı şirketin ortada fesih iradesinin bulunmadığı yönündeki hatalı ve hukuka aykırı tespiti sözleşmenin haksız feshinden kaynaklı tazminat taleplerinin de değerlendirilememesi sonucunu doğurduğunu, bu nedenle ilk derece mahkemesinin hukuka aykırı ilamının dairece yapılacak istinaf yargılaması neticesinde ortadan kaldırılmasını talep ettiklerini, davalının 01.05.2009 tarihi itibariyle servis taleplerini merkezden almaya başladığını, sözleşmeye aykırı davranarak müvekkilini zarara uğrattığını, davalı şirketin 01.05.2009 tarihinden itibaren müşteriler tarafından servis alma taleplerini … ve … nolu telefonlar vasıtasıyla genel müdürlüğüne bağlı Müşteri İletişim Merkezi tarafından almaya başladığını, müvekkili ile diğer tüm yetkili servislerin eskiden beri kullanmış oldukları … yetkili servis yazılım programında değişiklik yapmak suretiyle doğrudan müracaatı geçersiz kılarak müvekkili şirkete ait telefondan veya müşterilerin müvekkili şirkete şahsen yapmış oldukları servis taleplerini merkeze yönlendirmek zorunda kalındığını, davalı tarafından iç organizasyon adı altında kurulan VİP servisler doğrultusunda; davalı yanın müşteri iletişim merkezine gelen servis taleplerini ilk olarak VİP servislerine yönlendirdiğini, müvekkili şirketin kâr marjının 01.05.2009 tarihinden itibaren süratle düşmeye başlamış ve müvekkili şirket zarar ettiğini, davalı tarafın sözleşmeye aykırı davranışıyla yarattığı haksız rekabet koşullarında müvekkil şirket zarara uğratıldığını, davalı yanın taraflar arasında imzalanan yetkili servis sözleşmesine aykırı olarak 01.05.2009 tarihinde tek taraflı olarak servis hizmetleri yapılanması değişikliğine gitmesi sonucu, müvekkilinin teknik servis işçilik hizmetleri ile teknik servis mal satışları cirosunda önemli olumsuzluk tespit edildiğini, müvekkilinin cirosunda 2009 yılında mal satışı bakımından %28 işçilik bakımından %40, 2010 yılında mal satışı bakımından %85 işçilik bakımından %60, 2011 yılında mal satışı bakımından %95 işçilik bakımından %78 ve 2012 yılında mal satışı bakımından %95 işçilik bakımından %96 oranında maddi kaybının olduğu tespitinin de dosya kapsamındaki bilirkişi raporunda tespit edildiğini, yerel mahkemenin gerekçeli kararında, “davacının haksız rekabet hükümlerine göre tazminat isteminin, taraflar arasında akdedilen sözleşmede davalının servis hizmetlerinde yenilik yapmasını yasaklayan bir hüküm bulunmaması, yeni hizmete davacının geçmesini engelleyen bir neden bulunmaması, davacının yine hizmetin faaliyete girmesinden itibaren devam eden yıllarda davalı ile akdi ilişkisini hiçbir itirazı olmaksızın devam ettirdiği nazara alındığında, haksız rekabet nedeni ile tazminat istemininve yeni servis hizmeti nedeni ile uğradığı iddia olunan zarar isteminin yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır.” denmiş ise de taraflar arasında imzalanan yetkili servis sözleşmesinin 2.1 maddesi uyarınca “yetkili servisler …’ün yazılı onayını almadan başka imalatçı ve/veya satıcıların benzer mamullerine hizmet sunamaz, hiçbir bayilikte ticari faaliyet gösteremez ve başka bir işle uğraşamaz.” dendiğini, yine aynı sözleşmenin 2.5 maddesi uyarınca davalı şirket tarafından yetkili servisler hizmetlerini yürütebilmek için servis araçlarından yedek malzeme stokuna, iş yeri kirasından eğitimli teknik eleman istihdamına kadar müvekkil şirketin de içinde bulunduğu yetkili servislerini iş garantisi taahhüdü altından olağanüstü mali yükümlülükler altına sokmuş; akabinde sözleşmeye aykırı şekilde servis taleplerini merkezden alma yönünde yapılan değişiklikle haksız rekabet ve haksız fiilden kaynaklı olarak müvekkil şirketi açıkça zarara uğrattığını, kaldı ki; yerel mahkemenin belirttiği şekilde ilkin servis taleplerini kendisi yürüten ve iş hacmini ve ticaret hamlelerini buna göre yürüten müvekkil şirket bakımından, davalı tarafından yapılan haksız değişiklikle merkezden alınan servis taleplerine göre yeni hizmete müvekkil şirketin ticari anlamda kendisine özgülenen bir yetkili servis sıfatıyla uyum sağlaması ticari hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, ilk derece mahkemesinin davalının sözleşmede değişiklik yapabilmesine engel teşkil edecek bir hüküm bulunmadığı yönündeki tespiti hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, şöyle ki; her iki tacir arasında akdedilen sözleşme hükümleri çerçevesinde yetkili servisi olan müvekkili şirkete kendi bölgesinde kurumsal kimliği altında iş garantisi taahhüdünde bulunan davalı şirket, basiretli bir tacir gibi davranmamış, servis taleplerini müvekkil şirketten alarak VİP servis adı altında kendi elemanlarıyla almaya başlamış, müvekkil şirket yönünden haksız rekabet koşullarının oluşmasına kasıtlı bir şekilde sebebiyet verdiğini, anılan nedenle ilk derece mahkemesinin davanın esasına ilişkin hukuki tespit ve değerlendirmeleri hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, yerel mahkeme kararının ortadan kaldırılması gerektiğini, birleşen dava yönünden hükme esas alınan bilirkişi raporunun denetime ve üzerinde hüküm kurmaya elverişsiz olduğunu, şöyle ki; 20.03.2019 tarihli bilirkişi raporunda raporun 2.6 numaralı maddesinde, tarafımızca yapılan 3 adet kayıpların hesaplamasının yapılmadığı ve davalı yanın rakamsal eksilmenin hatalı olduğu yönündeki itirazlara karşı Ankara 12.Asliye Ticaret Mahkemesine talimat dosyasında rapor sunan bilirkişinin cevap vermesi gerektiği belirtildiğini, ayrıca devamında rakamsal azalmalardan dolayı bir maddi kaybın olduğu iddia edilirse; sektörün uzmanı olan bilirkişilerce hem mal satışları hem de işçilikler yönünden bir kâr oranının belirlenmesi ve bu kâr oranına göre azalmalardan mütevellit davacı yanın uğradığı kaybın hesaplanabileceği yönünde kanaat bildirildiğini, bilirkişi raporuna karşı itirazlarında bilirkişinin işaret ettiği sektörde uzman bilirkişilerden kâr oranı ve azalmalara ilişkin hesap raporu alınmadan yerel mahkemece hüküm kurulmuş olmasının hukuka aykırı olduğunu, kaldı ki; birleşen dava yönünden davalı-karşı davacının müvekkili şirketten 26.771,93 TL alacaklı olduğu yönünde her ne kadar gerek bilirkişi raporlarında gerekse gerekçeli kararda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmadığı yazılmış ise de, bu durum maddi gerçeği yansıtmadığını, zira; davalı yanın, taraflar arasında akdedilen sözleşmeye aykırı işlem ve politikaları ile müvekkilinin %95 oranında gelir kaybına uğramasına sebebiyet verdiğini, bu nedenle davalı yanın alacaklı olduğunun kabulünün mümkün bulunmadığını, hülasa, asıl davada taraflarınca talep edilen davalı yanın servis taleplerini sözleşmeye aykırı olarak müşteri iletişim merkezinden doğrudan alması nedeniyle, davalı yanın sözleşmeye aykırı olarak vip hizmet ve kendi çalışanları ile hizmet vermesi suretiyle haksız rekabete sebebiyet vermesi nedeniyle ve davalı yanın sözleşmeyi haklı bir neden olmaksızın feshetmesi nedeniyle müvekkili şirketin uğramış olduğu zarar ve tazminat taleplerinin kabulü yerine asıl davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olduğundan bahisle istinaf incelemesi neticesinde ortadan kaldırılmasına ve asıl davanın kabulüne, birleşen davanın ise ispatlanamadığından tümden reddine karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE:Dava; Yetkili Servis Sözleşmesi kapsamında, asıl davada sözleşmenin haksız feshedildiği iddiasından doğan zarar, mahrum kalınan kâr ve hizmet sonrası rekabet koşulları gereği uğranılan zarar ve kazanç kaybının tahsili, birleşen dava da ise cari hesap alacağı istemine ilişkindir.Mahkemece mali müşavir bilirkişiden rapor aldırılmış, alınan 10.03.2018 tarihli raporda, davalı şirketin davacı şirketten birleşen dosya olan İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/1021 Esas sayılı dosyası yönünden 26.771,93 TL alacaklı olduğu, davacı yanın 3 kalemden oluşan zarar kalemlerinin tespiti için 2009 – 2013 tarihleri arası Ticari Defterler ve Mali Tablolarının incelenmesi gerektiğini belirtmiştir.Mahkemece Ankara Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne talimat yazılarak davacı taraf ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmış, alınan 08.08.2018 tarihli raporda, davacı yanın davalı yana 26.771,93 TL borçlu olduğu, 01.05.2009 tarihinden sonra servis mal satışlarında ve işçilik hizmetlerinde azalma olduğunun tespit edildiği görülmüştür. Davalı tarafça delil olarak sunulan İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/706 Esas – 2016/931 Karar sayılı ilamının üst yargı denetiminden geçerek kesinleştiği görülmüştür.Dairemizce, İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/361 Esas sayılı dosyası Uyap sisteminden celp edilmiş, davacı tarafça delil olarak sunulan İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/361 Esas – 2014/448 Karar sayılı ilamının üst yargı denetiminden geçmediği görülmüştür.Asıl dava yönünden, taraflar arasındaki sözleşmenin 13.06.1997 tarihinde imzalandığı, 01.05.2009 tarihinde davalı tarafın sistem değişikliğine gittiği ve standart servisin yanında VİP ve Intern servis hizmetini de devreye soktuğu, servis alma taleplerini genel müdürlüğe bağlı Müşteri İletişim Merkezi tarafından alınmaya başlandığı, davacı tarafça bu sistem değişikliğinden sonra gelirinin azaldığının savunulduğu ve davalı tarafça sözleşme feshedildiğinden bahisle sistem değişikliğinden doğan zarar, mahrum kalınan kâr ve hizmet sonrası rekabet koşulları gereği uğranılan zarar ve kazanç kaybının tahsilinin talep edildiği, uygulamaya geçildikten sonra davacı tarafça hiçbir ihtirazı kayıt sürülmeden sözleşme ilişkisine devam edildiği ve üstelik bir sözleşme süresi sonunda karşılıklı anlaşmayla birer yıl daha uzatıldığı bu haliyle anılan uygulamanın davacı tarafça da örtülü olarak benimsenmiş olduğu ve dolayısıyla bu uygulamanın sözleşmeye aykırılığına dayanarak tazminat talep etmesinin mümkün olmadığı anlaşılmakla ilk derece mahkemesinin asıl davayı reddetmesine ilişkin kararının usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmıştır. Birleşen dava yönünden, davacı …’nin cari hesap alacağının her iki taraf ticari defterlerinde de 26.771,93 TL olarak yer aldığı, mahkemece de bu miktar üzerinden davanın kısmen kabulüne karar verildiği, davalı … vekilince davacı tarafın eylemleri sonucu müvekkilinin gelir kaybına uğradığı, bu nedenle cari hesap borcu bulunamayacağı savunulmuş ise de yukarıda açıklandığı üzere asıl davada davalı taraf haklı görülmediğinden bu savunmanın dinlenemeyeceği anlaşılmakla ilk derece mahkemesinin birleşen davayı kısmen kabul etmesine ilişkin kararının usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar verilmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Dosya kapsamı ve delil durumuna göre İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan HMK’nın 353/1.b.1 maddesi gereğince davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan REDDİNE,2-Asıl dava için hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcının, davacı tarafından peşin yatırılan 44,40 TL harçtan mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davacıdan alınarak HAZİNEYE İRAD KAYDINA, 3-Birleşen dava için hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcının, davacı tarafından peşin yatırılan 600,00 TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 519,30 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı tarafa İADESİNE, 4-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma yapılmadığından istinaf vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 361/1. fıkrası gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde Yargıtay nezdinde Temyiz Kanun Yolu Açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.07/12/2022