Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/1961 E. 2022/1303 K. 03.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1961 Esas
KARAR NO: 2022/1303
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 05/02/2019
NUMARASI: 2017/861 Esas, 2019/149 Karar
DAVA: TAZMİNAT (Rücuen Tazminat)
KARAR TARİHİ: 03/11/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; dava dışı … tarafından İstanbul Anadolu 16. İş Mahkemesinin 2013/328 Esas sayılı dosyasında işçilik alacaklarına ilişkin açılan davada 2013/125 Karar sayılı ilam ile işçilik alacaklarının faizi ile birlikte hem müvekkilinden, hem de davalı şirketlerden müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verildiğini, yapılan temyiz üzerine Yargıtayın bozma kararına uyulduğunu, 2015/76 Esas 2016/65 Karar sayılı kararla yeniden karar verildiğini, ilk kararla ilama bağlanan alacakların tahsiline yönelik … vekili tarafından müvekkili aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile takip başlatıldığını, toplam 28.668,12 TL’nin cebri icra yoluyla tahsil edildiğini, davalılar ile müvekkili arasında imzalanan sözleşme hükümleri uyarınca müteahhit firmanın çalıştırmış olduğu işçilerin özlük haklarından davalı müteahhit şirketlerin sorumlu olduğunu belirterek yapılan 28.668,12 TL ödemenin cebri icra yoluyla tahsili tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte halefiyet gereği rücuen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar tarafından cevap dilekçesi sunulmamıştır.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: İlk derece mahkemesince; davacı tarafça sunulan sözleşmelerde ve Hizmet İşleri Genel Şartnamesinde taraflar arasındaki iç ilişkide tarafların hakları ve sorumlu oldukları paya ilişkin düzenleme bulunmadığı, davalıların, davacının dava dışı işçiye ödediği bedel olan 28.668,12 TL’nin %50’si olan 14.334,06 TL’sinden sorumlu olduğu, davalıların ödenen tüm bedelden sorumlu olduklarına ilişkin sözleşme ve şartnamede hüküm bulunmadığı, aksini gösteren bir sözleşmenin de sunulmadığı, Borçlar Kanununun 167. maddesinin açık olduğundan bahisle davanın kısmen kabulü ile 14.334,06 TL’nin ödeme tarihi olan 01/07/2013 tarihinden itibaren avans faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine dair karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar yasal süresinde davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; müvekkilinin, işçinin alacaklarından sorumlu tutulmasının 4857 sayılı İş Kanunun 2/6 maddesine dayandığını, bu sorumluluğun ise bir teminat veya kefalet niteliğinde bir sorumluluk olduğunu, Hizmet İşleri Tip Sözleşmesinin 24. Maddesi, Genel Şartnamenin 6/3 ve 38. maddelerinde yüklenicinin çalıştırdığı personel ile ilgili yükümlülüklerinin ayrıntılı olarak düzenlendiğini, ihale edilen işlerle ilgili tüm yükümlülüklerin yüklenici firma üzerinde bırakıldığını, müvekkilinin ise işçilik alacaklarından sorumlu tutulacağına ilişkin bir düzenlemenin bulunmadığını, müvekkilinin, işçi alacaklarını ihale sözleşmesi kapsamında yüklenici firmaya ödediğini ve bu şekilde ikinci kez ödeme yapmak durumunda kaldığını, bu nedenle yüklenici davalıların bu zararı ödemekle yükümlü olduğunu belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE:Dava, hizmet alım sözleşmesi kapsamında davacı tarafından dava dışı işçiye ödenen bedelin rücuen tazmini istemine ilişkindir. Uyuşmazlık, davacı tarafından dava dışı işçiye ödenen işçilik alacaklarından davalıların sorumlu olup olmadığı ve buna göre ödenen bedelin tamamının davalılardan talep edilip edilemeyeceği noktasında toplanmıştır. Bilirkişi tarafından tanzim edilen 08/10/2018 tarihli raporda; davacı tarafından İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında 01/07/2013 tarihinde 28.668,12 TL ödeme yapıldığı, dava dışı …’nın davacı ile davalılar nezdinde alt işveren-asıl işveren ilişkisi çerçevesinde 30/09/2003-30/12/2008 tarihleri arasında çalıştığı, davacı tarafından sunulan 01/07/2000 başlangıç tarihli sözleşmede ve eklerinde iş hukukundan kaynaklı alacaklardan ihaleyi alan firmanın sorumlu olacağına dair bir hüküm yahut idarenin, işçiye ödediği meblağı ihaleyi alan firmalardan rücuen isteyebileceğine ilişkin bir hüküm bulunmadığı, davacı tarafça sunulan sözleşmelerde ve hizmet işleri genel şartnamesinde yukarıda iç ilişkide tarafların hakları ve sorumlu oldukları paya ilişkin düzenleme bulunmadığından davacının, ödediği 28.668,12 TL’nin %50’si olan 14.334,06 TL’yi davalılardan müteselsilen sorumlu olmak üzere 01/07/2013 olan ödeme tarihinden itibaren avans faiziyle birlikte talep edebileceği bildirilmiştir. İstanbul Anadolu 16. İş Mahkemesinin 2015/76 Esas 2016/65 Karar sayılı karar ile … tarafından işbu dosyanın davacı ve davalılarına karşı açılan davada Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verildiği, alınan karara dayalı olarak İstanbul … İcra müdürlüğünün… esas sayılı dosyasında icra takibi başlatıldığı, takibe konu bedelin davacı tarafından ödendiği anlaşılmaktadır. Hizmet alım sözleşmeleri; ihale şartları ile belirlenen işin sözleşmede kararlaştırılan bedel ile yapılmasının üstlenildiği sözleşmelerdir. Bu sözleşme türünde yüklenicinin edimi, hizmetin kendi işçisi ile yerine getirilmesi, işverenin edimi ise sözleşme bedelinin ödenmesidir. Sözleşme kapsamında yapılması gereken iş yüklenici tarafından yerine getirilecektir. Hizmet alımı tip sözleşmelerinde işverenin, yüklenici tarafından çalıştırılan işçinin ücretinin ödenmesi, sosyal haklarının takibi gibi denetim dışında işçiye karşı bir sorumluluğu yoktur. İşveren ile yüklenicinin İş Kanunu’na göre işçiye karşı müteselsilen sorumlu olmasına rağmen rücu ilişkisinde taraflar arasında imzalanan sözleşmenin uygulanması sözleşme hukukunun en temel ilkelerindendir (Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 2017/2497 Esas 2020/2808 Karar sayılı ilamı). “…4857 sayılı İş Kanununun 2/6. maddesinde, “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.” hükmü bulunmaktadır. Dava konusu olayda da davacı Belediye ile davalı arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi mevcut olup, davacı asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak İş Kanunu’ndan kaynaklanan yükümlülükler nedeniyle, alt işverenle birlikte müteselsilen sorumludur. Burada Kanundan kaynaklanan bir teselsül hali söz konusu olup, asıl ve alt işverenler, dış ilişki itibariyle (dava dışı işçiye karşı) müseselsilen sorumludurlar. Bu düzenleme, işçi alacağının güvence altına alınması amacıyla yapılmış olup, sadece işçilere karşı bir sorumluluktur. Asıl ve alt işveren arasındaki ilişkide ise iş hukuku değil, Borçlar Kanunu ve sözleşme hukuku esas alınacağından, uyuşmazlığın taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre çözümlenmesi gereklidir. Alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olan borçlular, kendi aralarındaki iç ilişkide, bu husustaki nihai sorumluluğun hangi tarafa ait olduğu konusunda bir anlaşma yapabilirler. Nitekim 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 167. (Mülga Borçlar Kanunu’nun 146.) maddesinde düzenlenen, “Aksi kararlaştırılmadıkça veya borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça, borçlulardan her biri, alacaklıya yapılan ifadan, birbirlerine karşı eşit paylarla sorumludurlar. Kendisine düşen paydan fazla ifada bulunan borçlunun, ödediği fazla miktarı diğer borçlulardan isteme hakkı vardır.” şeklindeki hükümde de, müteselsil borçlulardan her birinin alacaklıya yapılan ifadan birbirlerine karşı genel olarak eşit paylarla sorumlu oldukları, ancak bunun aksinin kararlaştırılabileceği de açıkça belirtilmiştir. İşte müteselsilen sorumlu olan borçlular arasındaki iç ilişkide, bu konudaki sorumluluğun tamamen borçlulardan birine ait olacağı yönünde bir sözleşme yapılmış ise, tarafların serbest iradeleri ile düzenlemiş oldukları sözleşme hükümleri kendilerini bağlayacağından, dış ilişkide kanundan doğan teselsül gereğince borcu ödemiş olan müteselsil borçlunun, ödediği miktarın iç ilişkide borcun nihai yükümlüsü olan borçludan rücuen tahsilini talep edebileceği kabul edilmelidir…” (Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2015/7554 Esas, 2015/32409 Karar sayılı ilamı). Dosya kapsamından, taraflar arasında 2 farklı dönemde imzalanan “Hizmet Alımları Tip Sözleşmesi” 23. maddesinde yüklenicinin sözleşme konusu iş ile ilgili çalıştıracağı personele ilişkin sorumlulukları düzenlenmiş olup buna göre yüklenicinin sözleşme konusu iş ile ilgili çalıştıracağı personele ilişkin sorumlulukları, ilgili mevzuatın bu konuyu düzenleyen emredici hükümleri ve genel şartnamenin altıncı bölümünde belirlendiği belirtilerek yüklenicinin bunları aynen uygulamakla yükümlü olduğu kararlaştırılmıştır. Taraflar arasındaki sözleşmenin 9. maddesinde sözleşme ekleri başlığı altında 9.1. bentte, ihale dökümanının bu sözleşmenin eki ve ayrılmaz parçası olduğu, idareyi ve yükleniciyi bağlayacağı, sözleşme hükümleri ile ihale dökümanını oluşturan belgelerdeki hükümler arasında çelişki veya farklılık olması halinde ihale dökümanlarında yer alan hükümlerin esas alınacağı, 9.2. bentte ihale dökümanını oluşturan belgeler arasındaki öncelik sıralamasının sırasıyla, hizmet işleri genel şartnamesi, idari şartname, sözleşme tasarısı, özel teknik şartname, ihtiyaç listesi, sipariş mektubu, yüklenici teklifi ve noter onaylı ortaklık sözleşmesi olarak belirtildiği, Hizmet İşleri Genel Şartnamesinin altıncı bölümünde ise “Yüklenicinin Çalıştırdığı Personel, Çalışanların Hakları ve Çalışma Şartları” üst başlığı ile 38. maddede çalışanların özlük hakları düzenlenmiştir. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle taraflar arasındaki sözleşme ve sözleşme ekleri ile yasal mevzuat nazara alınarak bir sonuca gidilmelidir. Somut olayda, İş Mahkemesi ilamında da belirtildiği ve kabul edildiği üzere davacı ile davalı şirketler arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi olduğu, tarafların dava dışı işçinin işçilik alacaklarından müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları anlaşılmaktadır. Dosya kapsamında yer alan gerek Hizmet Alımları Tip Sözleşmesi gerekse Hizmet İşleri Genel Şartnamesinde işçilerin iş akitlerinden doğacak tazminattan hangi tarafın ne oranda sorumlu olduğu konusunda bir düzenlemenin bulunmadığı görülmektedir. Yani davacı tarafın iddia ettiği gibi davacının, işçilerin iş davasından kaynaklı işçilik alacaklarından sorumluluğunun bulunmadığı söylenemeyeceği gibi davalıların da bu alacaklardan tamamen sorumlu olduğu söylenemeyecektir. Buna göre tarafların serbest iradeleri ile düzenlemiş oldukları sözleşme hükümlerinin kendilerini bağladığı, sözleşme ile şartnamede aksinin kararlaştırılmadığı anlaşılmakla dava dışı işçiye karşı müteselsilen borçlu konumunda olmaları sebebiyle TBK’nun 167. maddesi uyarınca davacı tarafından dava dışı işçiye ödenen bedelden tarafların eşit paylarla sorumlu olduklarını kabul etmek gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2014/13-19 Esas 2015/1743 Karar sayılı ilamı). Bu nedenle Mahkemenin kabulü ve kararı isabetli olup davacı vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Davacı vekilinin emsal olarak belirttiği Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 2014/6539 Esas 2015/116 Karar sayılı ilamında davalı İSKİ olsa da davacının işbu dosya davalılarından biri olmadığı, yani tarafların aynı olmadığı, ilama konu somut olay işbu dava konusu ile aynı olsa da taraflar arasındaki sözleşme ve şartname hükümlerinin ne olduğu bilinmediğinden ve her davanın kendine ait şartlar dahilinde değerlendirilmesi gerektiğinden bu şartlar altında söz konusu Yargıtay ilamının işbu dosya açısından emsal olarak kabulü mümkün değildir. Açıklanan sebeplerle ilk derece mahkemesince tesis edilen kararda usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere,1-İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/861 Esas, 2019/149 Karar ve 05/02/2019 tarihli kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1b-1 bendi gereğince REDDİNE, 2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanuna bağlı tarife gereğince alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcından davacı tarafından peşin olarak yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davacıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA,3-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,4-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerilerinde bırakılmasına,Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 352/1. maddesi ve aynı kanunun 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.03/11/2022