Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/1762 E. 2020/468 K. 20.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1762 Esas
KARAR NO: 2020/468
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 21/01/2019
NUMARASI: 2018/964 Esas, 2019/19 Karar
DAVANIN KONUSU: Konkordato (Adi Konkordatodan Kaynaklanan (İİK 285 İla 308/h))
KARAR TARİHİ: 20/02/2020
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ve şirketin ortağı/yöneticisi gerçek kişi için İİK ‘nın 287. maddesi uyarınca, geçici mühlet kararı verilmesini, geçici mühletin kesin mühletin sonucunu doğurması nedeniyle, İİK‘nun 294,295,296 ve 297. maddelerinin uygulanmasını, kesin mühlet kararı verilerek, konkordato ön projesindeki tekliflerinin kabulüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Alacaklılardan bir kısmı, yargılamaya katılarak yazılı ve /veya sözlü beyanda bulunmuşlardır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İlk derece mahkemesi iddia, dosya kapsamına göre konkordato projesinin uygulanabilir olmadığından bahisle gerçek kişi davacı yönünden talebin reddine, şirket için talebin reddi ile şirketin iflasına karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde; komiserler tarafından talep edilip de müvekkillerce verilmeyen her hangi bir evrak-belgenin söz konusu olmadığını, bu durumun komiserlerle yapılan mail içeriklerinden de belli olduğunu, komiser heyetince hazırlanan nihai raporun muhasebe tekniğine aykırı beyan ve değerlendirmeler içerdiğini, mahkemeye yanlış bilgi verildiğini, ilk nihai raporun 7. Sahifesinde geçen tespitin yerinde olmadığını, 02/04/2018 tarihindeki 2.570.000,00 TL tutarındaki para transferinin müvekkili …’ın … Bankasındaki hesabından ve müvekkilin Burganbank’taki hesabına EFT ile yapılan virman işlemi olduğunu, sadece dekont açıklamasına yanlışlıkla … İsminin yazıldığını, ödenmemiş sermaye olan 37.515,00 TL’nin taahhüt edildiği gibi ödendiğini, Komiser Heyetinin İİK gereğince ve mahkemenin ara kararı ile kendilerine tevdi edilen görevleri yapmadıklarını, gerçek dışı, hesaplama hatası bulunan, tutarsız, kendisi ile çelişen raporlarlar sunduklarını, şirketin varlıklarına ilişkin rayiç değerlerinin konusunda uzman bilirkişiler marifetiyle hesaplanmadığını, uzman olmayan bilirkişi tarafından yapılan hesabın gerçeği yansıtmadığını, Müvekkil …’in malvarlığı ile şirketi … A.Ş’nin hisselerine ilişkin değerlendirmenin yapılmadığını, … A.Ş’nin ciddi bir inşaat projesine girdiğini, projeden elde edilecek gelirin önemli bir finans kaynağı olduğunu, Müvekkili …’un 12.000.000,00 TL değerindeki gayrı menkulünün … A.Ş’nin borcu için ipotek edildiğini, Borca batıklık hesabında bu hususun bile gözetilmediğini, Komiser heyetinde gayrimenkul uzmanının bulunmadığını heyetin Yasa ve Yönetmelikten kaynaklı görevlerini ifa etmediklerini, nihai rapor’da müvekkili … ile ilgili bir değerlendirmenin yapılmadığını, raporların gerçeklik ve bilimsellikten uzak olduğunu, ön konkordato projesinin yeni gelişmeler çerçevesinde revize etmek istediklerini ancak mahkemece süre verilmeden davanın sonuçlandırıldığını, kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek ilk derece mahkeme kararının kaldırılarak müvekkili şirketler için konkordato kararı verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME: Dava, İİK 285 vd. maddelerinde düzenlenen konkordato talebidir. 2004 sayılı İİK‘nun 285. maddesinde, yetkili ve görevli mahkeme düzenlenmiş, yasada, İflasa tabi olan borçlu için İİK ‘nun 154. maddesine atıf yapılarak ilgili maddenin birinci veya üçüncü fıkradaki yazılı yerlerdeki Asliye Ticaret Mahkemesinin yetkili ve görevli olduğu vurgulanmıştır. Somut olayda, davanın, davacı şirketin muamele merkezinin ve davacı gerçek kişinin ikametgahının bulunduğu yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesinde açıldığı, yargılamanın yetkili mahkemece gerçekleştirildiği ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 74. maddesinde belirtilen şekilde vekaletnamede konkordato ile ilgili özel yetkinin mevcut olduğu anlaşılmıştır. Uyuşmazlık, davacılara ait konkordato projesinin başarıya ulaşmasının mümkün olup olmadığı, borca batıklığına dair tespitin doğru olup olmadığı, kesin mühlet şartlarının oluşup oluşmadığı ve diğer usulü işlemler ile mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olup olmadığı noktasında toplanmıştır. Davacı borçlu şirketler tarafından, 19/10/2018 tarihli İhtiyati tedbir istemli dilekçesi ile iş bu talepte bulunulmuştur. Mahkemece, eksik hususların giderilmesine dair ihtarname sonrasında, 22/10/2018 ve 23/10/2018 tarihli ara kararlar gereğince mahkeme ara kararında ayrıntısı ile belirtilen eksik belgelerin ibrazı konusunda kesin süreler verilmiştir. 24/10/2018 tarihli ara kararı ile de borçlu şirket hakkında 24/10/2018 tarihinden başlamak üzere 3 ay süre ile geçici mühlet kararı verilmiş, bir kısım ihtiyati tedbir taleplerinin kabulü ile geçici konkordato komiseri atanmasına ve geçici komiser heyetinin yapacağı işlemler ve sunacağı raporlar, verilen yetkiler belirlenmiş ve diğer usulü işlemlere ilişkin karar oluşturulmuştur. Geçici mühlet süresinin sona ereceği tarihte göz önünde bulundurularak, 08/01/2019 tarihi, duruşma tarihi olarak belirlenmiştir. Bu celsede komiser heyeti tarafından bildirilen eksik belgelerin ibrazı konusunda davacılar vekiline 3 günlük kesin süre verilmiştir. Mahkemece İİK 289. madde uyarınca borçluların varlıklarının rayiç değerlerinin tespiti gerektiği gerekçesi ile Kıymet Taktiri ve Teknik Uzmanı Makine Mühendisi …’in görevlendirilmesine karar verildiği, bilirkişinin rayiç değerler konusunda raporunu ibraz ettiği anlaşılmıştır. Mahkeme 22/01/2019 tarihli celsede karar vermiştir. Konkordato, borçlu ile alacaklıları arasında mahkemenin gözetiminde yapılan ve borçlunun malvarlığının iflas usulüyle tasfiyesini önleyen veya durduran bir borç tasfiyesi sözleşmesidir. Yapılacak olan tasfiye sözleşmesi yani konkordatonun tasdiki, alacaklıların çoğunluğunun kabulüne ve İİK.’nun 305-(a)-(b)-(c)-(d)-(e) maddesinde belirtilen şartların gerçekleşmesine bağlıdır. Konkordato davasında geçici mühlet kararı, İİK.’nun 286. maddesinde belirtilen belgelerin, dava dilekçesinin ekinde yer alması ile verilmektedir. İlk derece mahkemesince İİK.’nun 287. maddesi gereğince davacı borçluya geçici mühlet kararı verilerek, geçici mühlet kararı ile birlikte yasada yer alan tedbirlere karar verilmiştir. İİK.’nun 287. maddesinin 5. fıkrası, kesin mühlete ilişkin 291 ve 292. maddelerin geçici mühlet bakımından da kıyasen uygulanacağını öngörmektedir. İİK’nun “Kesin Mühlet İçinde Konkordato Talebinin Reddi ile İflâsın Açılması” başlıklı 292. maddesinde: “İflâsa tabi borçlu bakımından, kesin mühletin verilmesinden sonra aşağıdaki durumların gerçekleşmesi hâlinde komiserin yazılı raporu üzerine mahkeme kesin mühleti kaldırarak konkordato talebinin reddine ve borçlunun iflâsına resen karar verir: a)Borçlunun malvarlığının korunması için iflâsın açılması gerekiyorsa, b)Konkordatonun başarıya ulaşamayacağı anlaşılıyorsa, c)Borçlu, 297 nci maddeye aykırı davranır veya komiserin talimatlarına uymazsa, d)Borca batık olduğu anlaşılan bir sermaye şirketi veya kooperatif, konkordato talebinden feragat ederse, İflâsa tabi olmayan borçlu bakımından ise birinci fıkranın (b) ve (c) bentlerindeki hâllerin kesin mühletin verilmesinden sonra gerçekleşmesi durumunda, komiserin yazılı raporu üzerine mahkeme kesin mühleti kaldırarak konkordato talebinin reddine re’sen karar verir. Mahkeme, bu madde uyarınca karar vermeden önce borçlu ve varsa konkordato talep eden alacaklı ve alacaklılar kurulunu duruşmaya davet eder; diğer alacaklıları ise gerekli görürse davet eder.” denilmektedir. Bu madde hükmüne göre geçici mühlet içerisinde iyileşme ümüdinin olmaması ve konkordatonun tastiki ihtimalinin görülmemesi halinde, geçici mühlet içinde konkordato talebinin reddedilebileceği gibi, davacı iflasa tabi ise ve İİK.’nun 292. maddesindeki şartlardan biri gerçekleşmiş ise davacının iflasına da karar verilecektir. Davacı şirket ön projede 49.160.548,47 TL tutarındaki borcu konkordato kararının kesinleşmesinden itibaren 5 yıl içinde 3’er aylık eşit taksitler halinde ödeyeceğini taahhüt etmiştir. Projede şirkete mali kaynak sağlanması konusunda tek somut veri sermaye arttırımıdır. Projede sermayenin hangi sürede ne kadar arttırılacağı konusunda bir bilgiye de verilmemiştir. 17/12/2018 tarihli komiser heyeti raporunda davacı şirketin 24/10/2014 tarihinden beri talep edilmesine rağmen inceleme yapmaya elverişli nakit akışını gösterir tabloyu ve talep edildiği gibi ticari defter ve belgelerini ibraz etmediğini, komiser heyetinin görev yapmasının engellendiğini, eksik ve hiç verilmeyen evraklar yüzünden şirket üzerinde denetim ve gözetim görevinin yerine getirilemediğini, davacı gerçek kişinin ortağı olduğu dava dışı şirket ile davacı şirket arasında çok sayıda para trafiğinin olduğunu, davacı gerçek kişinin bağımsız bir projesinin bulunmadığını, ön projenin başarıya ulaşmasının mümkün olmadığını bildirmişlerdir. Davacı vekili 13/12/2018 tarihli dilekçesi ile davacı gerçek kişiye ait ön projeyi dosyaya ibraz etmiştir. Gerçek kişi davacı ön projede 17.360.678,80 TL ve 1.857.622,27 USD tutarındaki borcu konkordato kararının kesinleşmesinden itibaren 5 yıl içinde 3’er aylık eşit taksitler halinde ödeyeceğini taahhüt etmiştir. Projede şirkete mali kaynak sağlanması konusunda tek somut veri, gerçek kişinin ortağı olduğu dava dışı şirketin inşaat projesinden elde edeceği gelirdir. Komiser heyeti 17/01/2019 tarihli raporlarında, şirketin son güncel tarihli 31/12/2018 tarihli bilançosuna göre 28.441.293,16 TL borca batık olduğunu, geçici mühlet tarihini takip eden 31/10/2018 bilanço tarihinden 31/12/2018 dönem sonu itibariyle işletme sermayesinde artış olduğunu, bunun karşılığı olarak öz sermayede de artış yaşandığını, şirketin Aralık 2018 sonunda net karının 107.975,87 TL miktarında bulunduğunu, buna göre şirketin bir yıllık dönemde elde ettiği karlılık tutarının ancak 107.975,87 TL olabildiğini, bu rakamdan ayrıca verginin tenzil edileceği hususunun nazara alınması gerektiğini, şirketin satışlarının maliyet oranının çok yüksek olduğunu, satışlarda yükselme olsa da bu satışların %81,20’sinin maliyet kalemlerini oluşturduğunu, ticari karlılığın ise, şirketin kambiyo zararları ve borçlanma giderlerinin yüksek olmasından dolayı karlılığın azıldığı ve net satışlarında vergiler hesaba katılmaksızın sadece %0,49 oranında bir karlılık yakalayabildiğini, şirketin ön projesinde 2018 yılı sonu itibariyle öngördüğü satış tutarının 26.486.998,00 TL olmasına rağmen gerçekleşen satış tutarının 22.200.029,39 TL olduğunu, 2019 yılı için öngörülen satışın 28.478.686,00 TL olup, bu satıştan dönem sonu net karlılık tutarının da 889.566,00 TL olarak belirtildiğini, bu rakamların esas alınması halinde dönem sonu karlılık tutarının % 3,12 olması gerektiğini, mevcut durumda karlılığın sadece %,049 olduğu açıkça tespit edildiğinden bu oranın hangi somut tedbirler alınarak %3,12’ye çıkarılacağının belirsiz bulunduğunu, projede satışlardan elde edilecek karlılık haricinde sermaye artımı yapılacağı ve giderlerde tasarrufa önem verileceği ve verimli üretim için personel yapılanmasının sağlanacağı hususlarına dayanılmış ise de, geçici mühlet süresi boyunca verimliliğin arttırılması ya da üretim tekniği konusunda herhangi bir çalışmanın olmadığını, şirketin vadesi bir yıldan fazla olan borçlarının 20.001.055,91 TL, vadesi bir yıldan az olan borçlarının ise 28.084.022,33 TL olduğunu, bu miktardaki borç göz önüne alındığında mevcut karlılığın borçları ödeme için yeterli olamayacağını, maliyetlerin düşürüp karlılığın arttırılarak kaynak yaratılmasının zorunlu olduğunu, projede tüm bu hususlar belirtilmiş ise de, geçici mühlet içinde hiçbir adım atılmadığını, şirketin rehinli borçlarını karşılamak için 300 milyon TL’ye yaklaşan yıllık satış yapması gerektiğini ve bu miktarın sadece rehinli borçları ödemek için yeterli olabileceğini, davacı … yönünden de 14/12/2018 tarihinde mahkeme dosyasına sunulan ön projenin 17/12/2018 tarihli nihai raporda değerlendirilmesinin yapıldığını ve oradaki açıklamalar tekrar edilerek, projenin en önemli noktası olan davacının ortağı olduğu … A.Ş.’nin taraf olduğu kat karşılığı inşaat yapım sözleşmesi olup, 03/10/2017 tarihli bu sözleşmede taahhüt edilen bu plana göre 12 ayda ruhsat alınacağının söylendiğini, ruhsatın Eylül 2018’de alındığı ve sözleşmeye göre ruhsatın alınmasını takip eden 12 ay boyunca arsa sahiplerinin satış yapamayacağını, başka bir deyişle Eylül 2019’a kadar satış yapılmasının mümkün olmadığını, Eylül 2019 ile Eylül 2020 arasında ise sadece %25 oranında satış yapılabileceğini, arsa sahiplerinin satış fiyatlarını serbestçe belirleyemeyeceklerini, ayrıca buna ek olarak ruhsatın alınmasından itibaren projenin 24 ayda tamamlanacağını, uzatma süreleriyle birlikte inşaatın bitirilmesi için taahhüt edilen tarihin Şubat 2021’i bulacağını, inşaat durumunun mali durumu değerlendirildiğinde bu sürede projenin bitmeme durumunun yüksek olduğunu, tamamlanmış projelerin satışı gerçekleştirilemezken henüz tamamlanmamış projelerin nasıl satılacağının açıkça ortaya konulması gerektiğini, inşaat sektörünün durgun olduğunu, arz fazlasının bulunduğunu, yüklenici firmaların ödeme güçlüğü içine düşerek konkordato müessesine başvurduğu gerçekleri ve sözleşme hükümleri dikkate alındığında davacı …’in ön projesinin gerçekleşme ihtimalinin bulunmadığını, davacı şirketin projesinde belirtiği şekilde olağan ticari faaliyetiyle konkordatoyu başarıya ulaştırmasının mümkün olmadığını bildirmişlerdir. Mühlet içinde faaliyetine devam edecek bir işletmenin nakit biriktirebilmesi için oldukça yüksek karlılığa sahip olması gerekir. Mali durumu bozulan işletmeler kural olarak karlılıklarını yitirmiş işletmelerdir. Diğer yandan, konkordato ön projesinde, atıl duran varlıkların nakte dönüştürülmesi yoluyla kaynak sağlanacağı hususuna yer verilmiştir. Ancak, bu planının hayata geçirilebilmesi için öncelikle o varlıklar üzerinde rehin olmaması gerekir. Konkordato ön projesinde, tasarruf tedbirleri olarak, işletmenin küçültülmesi, karlılığı olmayan ürünlerin üretimine veya satışına son verilmesi, pazarlama yöntemlerinin devreye sokulması vb hususlara yer verilebilir. Diğer yandan, projede, mevcut durumun, likitide sıkıntısının veya borca batıklığın giderilmesi için tedbirlere yer vermek gerekir. Bunlar, gelir artırıcı veya tasarruf tedbirleri olabilir. Konkordato süreci içinde özellikle iyileşmenin sağlanabilmesi için yeni kredi sağlanması gerekmektedir. Bu hususlar göz önünde bulundurulduğunda, davacı şirketin yasada tanımlanan şekilde, ibraz edilen ön projesinin, somut veriler karşısında başarıya ulaşma ihtimalinden söz edilmesi mümkün görülmemiştir. Davacılar vekili 14/12/2018 havale tarihli dilekçesinde, Geçici Komiser Heyeti tarafından talep edilen belgelerin ibraz edilememe gerekçesi olarak, belgelerin şirket muhasebe yetkilisinin işten ayrılmış olması ve ayrılırken beraberinde şifre benzeri muhasebe sistemine erişim ve muhasebe kayıtlarının kaydedilmesi için gerekli hassas programları da beraberinde götürmüş olmasından kaynaklı olduğunu beyan etmiştir. Dava tarihinin 19/10/2018 tarihi olduğu göz önüne alındığında, Geçici Komiser Heyeti tarafından belirtilen belgelerin yaklaşık 2 ay süreyle ibraz edilemediği, davacı vekilinin de kabulündedir. Tüm dosya kapsamına nazaran; davacı şirket yönünden İİK 292. Maddesinde belirtilen hususların gerçekleştiği, ön projelerin başarıya ulaşma imkanının bulunmadığı, her ne kadar davacılar vekili rayiç değerlerin usulünce saptanmadığını iddia etmişse de tespiti yapılan eşyaların nitelikleri ve bilirkişinin uzmanlık alanı gözetildiğinde değer tespitinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı, mahkeme gerekçesinin yerinde olduğu anlaşılmakla, istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerektiği sonuç ve kanaatine varılmış aşağıdaki hüküm tesis olunmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Dosya kapsamı ve delil durumuna göre İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan HMK’ nun 353/1.b.1 maddesi gereğince davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan REDDİNE, 2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince her bir davacıdan alınması gereken 83,50 TL başvuru harcı + 148,60 TL istinaf kanun yolu başvuru harcı ile toplam 464,20 TL harcın, davacılar tarafından peşin yatırılan 165,70 TL harçtan mahsubu ile bakiye 298,50 TL harcın davacılardan eşit olarak tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, 3-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 2004 sayılı İİK’nun 293/2. fıkrası gereğince davacı gerçek kişi yönünden kesin, davacı şirket yönünden kararın tebliğinden itibaren 10 gün içinde Yargıtay Temyiz Yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.20/02/2020