Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/1631 E. 2020/403 K. 13.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1631 Esas
KARAR NO: 2020/403
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 06/02/2019
NUMARASI: 2017/593 Esas, 2019/98 Karar
DAVA: İTİRAZIN İPTALİ (Alacağın Temlikinden Kaynaklı)
KARAR TARİHİ: 13/02/2020
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili, 23/06/2017 tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin 23 adet fatura ve temlik sözleşmelerine dayanarak, İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile davalı aleyhine icra takibi başlattığını, takibe konu alacağın davalı borçlu adına düzenlenmiş olan 23 adet fatura olduğunu, alacak bedellerinin müvekkiline temlik edilmesine dayandığını, 02/09/2015 tarihinde … Ltd. Şti. Firmasının davalı firmadan olan alacağını, … Ltd Şti olan borcuna istinaden yine bu firmaya temlik ettiğini, 02/09/2015 tarihinde de … Ltd. Şti. Firmasının davalı borçludan olan alacağını … Ltd. Şti’ye olan borcuna istinaden yine bu firmaya temlik ettiğini, temlik edilen her iki alacağında bu kez 03/09/2015 tarihli sözleşmeler ile müvekkili alacaklıya temlik edildiğini, iş bu temlik sözleşmelerine istinaden icra takibi başlatıldığını, davalı borçlunun takibe haksız şekilde itiraz ettiğini, müvekkilinin alacağının temlik yolu ile olduğunu, alacaklı sıfatına haiz olduğunu, TBK 183 ve devamı maddeleri gereğince; alacağın temlik hükümlerine göre alacaklının taraf değiştirerek alacağın devralana geçeceğini, davalı borçlunun müvekkiline temlik edilen faturalara ilişkin borcunu ödemediğini, takibe de haksız olarak itiraz ettiğini, iddia ederek davalı borçlunun takibe yapmış olduğu itirazın iptali ile takibin devamına, %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; takip konusu faturalardaki alacakların zamanaşımına uğradığını, müvekkili şirketin fatura keşidecisi olarak gözüken … Ltd. Şti ile … Ltd. Şti’ne herhangi bir borcunun bulunmadığını, fatura konusu hizmetlerin müvekkiline verilmediğini, olmayan bir alacağın tahsilinin veya temlikinin söz konusu olamayacağını, alacak devir işlemlerinin kanuna aykırı olup geçersiz olduğunu, temlikin gerçekleşmediğini, alacağın devrinin TBK 184.maddesi gereğince yazılı şekle tabi olduğunu, devredenin ve devralanın sözleşmede imzalarının yer almasının şart olduğunu, 02/09/2015 tarihli alacak devri yazılarının mektup şeklinde hazırlandığını, sözleşme olmadığı için alacak devrinin gerçekleşmediğini, davacının alacağı devreden şirketlerin eski ortağı olduğunu, devralan şirketlerde ise ortak veya temsilcisi olduğunu, bu durumun dahi temliklerin muvazaalı şekilde yapıldıklarını gösterdiğini, şirketler arasındaki ticari ilişkinin ispatlanması gerektiğini, önceki temliklerin hükümsüz olması nedeniyle sonraki temlikinde hükümsüz olduğunu, alacağı devreden şirketlerin tasfiye halinde olmasına rağmen alacak temlik sözleşmelerinde bu hususun belirtilmediğini, temlik sözleşmesini tasfiye memurunun imzalaması gerektiğini, TTK’nın tasfiye ve tasfiye halindeki şirketin temsiline ilişkin hükümlerin ihlal edildiğini, tasfiye halindeki bir şirketin alacağını ivazsız temlik edemeyeceğini, her bir hukuka aykırı işlemlerin gerekçelerinin açıklanması ve ispatlanması gerektiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: Mahkemece, söz konusu alacakları temlik alan ve hemen akabinde davacıya temlik eden … Ltd. Şti ile … Ltd. Şti’nin İTO sicil kayıtları ile sicil gazetesi örneklerinin incelenmesinden davacının temlik tarihlerini kapsar şekilde her iki şirketinde ortağı ve yetkili temsilcisi olduğunun anlaşıldığını, TTK’nın 395/1.fıkrası uyarınca şirket tasfiye memur ve dolayısıyla yönetim kurulu üyesinin kendi kendine işlem yapma yasağının olduğunu, her iki temliknamede de dava dışı şirketlerin kendi yetkili temsilcisi ile işlem yapmasının söz konusu olduğunu, diğer yandan temlik eden şirketlerden …nın 14/09/2015 tarihli ortaklar kurulu kararında davacı ibra edilmişse de açık bir şekilde temlik işlemi kapsar nitelikte bir ibranın söz konusu olmadığını, TTK’nın 558/2.fıkrası gereğince; usulüne uygun ortaklar kurulu kararı olmadan alacağın temliki işlemlerinin geçersiz olduğunu, TTK 395/1.fıkrası gereğince; şirketle işlem yapma yasağına binaen geçersiz temlik uyarınca davacının dava konusu faturalara müddeabihi temlik alamadığının anlaşıldığını, bu davayı açmak için aktif husumet ehliyeti bulunmadığını, davacının hem şirket ortağı hem de temlik alan olması karşısında illetten soyut bir şekilde alacağı devralmış olmasının kanuna karşı hile ve muvazaa olgusuna da akla getirdiği gerekçesi ile davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde istinaf edilmiştir. Davacı vekili istinaf nedenleri olarak; muvazaa bulunmadığını her seferde dile getirdiklerini, mahkemenin bu beyanları dikkate almadığını, zaten sonuç kısmına katılmadığını, müvekkilinin sahibi olduğu ilk temlik veren firmanın ve diğerinin tasfiyeye girmiş olmasının tasfiye sonunda şirketin borçluda kalan alacağının ödenmemiş olması ve devam etmesi için ve tabi ki tasfiye sonucunu hızlandırmak bilançonun kalan alacaklar hanesini sıfırlayabilmek için yapılmış bir durum olduğunu, muvazaa olduğuna dair iddianın mesnetsiz bulunduğunu, davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddedilmiş olmasına rağmen borçlunun bu yönde herhangi bir iddia ve savunmasının bulunmadığını, aktif husumet yokluğunun nereden kaynaklandığına dair karar metninde bir açıklama ve gerekçe belirtilmediğini iddia ederek, kararın kaldırılmasını, yeniden yargılama yapılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava, hizmet sözleşmesinden kaynaklanan fatura alacaklarının temliki neticesinde tahsili amacıyla başlatılan icra takibine karşı itirazın iptali davasıdır. Taraflar arasında; davacı gerçek kişinin, dava dışı … Ltd Şti’nin ortaklarından ve ayrıca tasfiye memuru olduğu, temlik edilen … Ltd Şti’nin 15/07/2013 tarihinde tescil ve ilan edilen karar ile tasfiye sürecine girdiği, yani dava dışı … Ltd Şti’nin dava dışı … Ltd. Şti’ne 02/09/2015 tarihinde alacağı temlik ettiği tarihi itibari ile tasfiye halinde olduğu, dava dışı … Ltd Şti’nin 02/09/2015 tarihinde dava dışı … Ltd Şti’ne davalıdan olduğunu iddia ettikleri 25.000,00 TL borcun temlikine dair 02/09/2015 tarihinde, davacının aynı zamanda dava dışı … Ltd Şti’nin ortağı ve yetkilisi olduğu, 03/09/2015 tarihli alacak temlik sözleşmesi ile dava dışı … Ltd. Şti. tarafından davacı gerçek kişiye alacağın temlik edildiği, yine aynı tarihli temlik sözleşmesi ile dava dışı … Ltd Şti tarafından davacı gerçek kişiye alacağın, alacak temlik sözleşmesi ile TTK 183 ve devamı maddeleri uyarınca temlik edildiği, temlik eden … Ltd Şti ve tasfiye halindeki … Ltd Şti’nin davacı temlik alanın yetkilisi ve ortağı olduğu şirketlerden olduğu, temlike konu edilen faturaların dava dışı temlik eden şirketlerden … Ltd Şti ve … Ltd Şti’leri tarafından davalı şirket adına düzenlenmiş olan değişik tarihleri içeren aylık bakım ve destek bedeli vb içeriğini kapsayan faturalardan oluştuğu konularında herhangi bir uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık; alacağa temlik edilen dava dışı … Ltd Şti’nin, tasfiye halinde olması nedeniyle davacı ortağı ve yetkilisine yapmış olduğu 03/09/2015 tarihli temlik sözleşmesinin ve ayrıca davacının ortağı ve yetkilisi olduğu dava dışı şirketin temlik sözleşmesinin geçerli olup olmadığı ile mahkeme kararının usul ve yasaya uygun bulunup bulunmadığıdır. Dosya kapsamından; yukarıda ifade edilen dava dışı şirketlerin 02/09/2015 tarihli davalı adına kesilmiş ve tahsil edilemediği belirtilen faturalar kapsamında alacağın yine dava dışı şirketlere temliki ve dava dışı şirketler tarafından ise söz konusu alacağın 03/09/2015 tarihli alacak temlik sözleşmesi ile davacı gerçek kişiye temliki neticesinde davacı tarafından toplam 19.275,22 TL asıl alacak ve 16.836,53 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 36.111,75 TL alacağın tahsili amacıyla davalı hakkında İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında 22/06/2016 tarihinde ilamsız icra takibi başlattığı, davalı borçlu şirketin 28/06/2016 tarihinde tebliğ edilen ödeme emrine karşı 01/07/2016 tarihli yasal sürede ibraz etmiş olduğu dilekçe ile borca ve takibe itiraz ettiği, davacı alacaklının İİK 67.maddesi gereğince; bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde itirazın iptali davasına açtığı anlaşılmıştır. Mahkemece alınan, 23/11/2018 tarihli bilirkişi raporunda; dava dışı … Ltd Şti’nin ibraz edilen 2010 ve 2011 yılı defterlerinde davaya konu icra takibi faturalarının tebliğine ilişkin dosyada herhangi bir bilgi ve belgenin bulunmadığı, icra takibine konu eden konu edilen 23 adet faturanın dava dışı şirket defterlerinde toplam 19.275,22 TL olarak belirtildiği, davaya konu icra takibinin 2016 yılında yapılmış olduğu, takip ile ilgili 2007-2008-2009-2012-2013, 2014-2015 ve 2016 yıllarına ait şirket ticari defterlerinin hiçbirinin ibraz edilmediği, bu nedenle tespit yapılamadığı belirtilmiştir. Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK’nın 183.maddesinde; alacağın devri üst başlığı altında, kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça alacaklının, borçlunun rızasını aramaksızın, alacağının üçüncü bir kişiye devredebileceği düzenlenmiştir. Yine temlik sözleşmesi tarihinde ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nın 643.maddesinde; limited şirketlerde tasfiye usulü düzenlenmiş, düzenlemede, tasfiye usulü ile tasfiyede şirket organlarının yetkileri hakkında anonim şirketlere ilişkin hükümlerin uygulanacağı belirtilmiştir. Aynı yasanın 536.maddesinde ise; anonim şirketlerde tasfiye üst başlığı altında, tasfiye memurlarının atanması, 539/3.fıkrasının son cümlesinde ise; tasfiye halindeki şirketi tasfiye ile ilgili konularda mahkemelerde ve dış ilişkilerde tasfiye memurlarının temsil edeceği düzenlenmiştir. Somut olayda; 03/09/2015 tarihli alacağı temlik eden şirket … Ltd Şti olup, ticaret sicil gazetesi örneğinden yukarıda ifade edildiği üzere, şirketin tasfiye halinde olmasına rağmen, tasfiye memuru tarafından temsil edilmediği anlaşılmaktadır. Bu anlamda TBK 183.maddesi kapsamında kanun gereğince; alacağın üçüncü kişiye devrinin geçerliliğinden söz etmek mümkün olmayacaktır. Kaldı ki davacı alacaklınında dava dışı tasfiye halinde … Ltd Şti’nin ortaklarından olduğu gibi tasfiye memuru olduğu da anlaşılmaktadır. Diğer temlik sözleşmesi olan ve aynı tarihte dava dışı … Ltd Şti tarafından alacağı temlik eden, davacının ise alacağı temlik alan sıfatı ile yer bulduğu alacak temlik sözleşmesindeki dava dışı … Ltd Şti’nin davacı ortağı ve münferiden yetkilisidir. 6102 sayılı TTK’nın 623.maddesinde; şirketin yönetimi ve temsilinin şirket sözleşmesi ile düzenleneceği, şirketin sözleşmesi ile yönetim ve temsilinin müdür sıfatını taşıyan bir veya birden fazla ortağı veya üçüncü kişilere verilebileceği, en azından bir ortağın şirketi yönetim hakkının ve temsil yetkisinin bulunması gerektiği ifade edilmiştir. Somut olayda; temlik sözleşmesi imzalayan … Ltd Şti’nin temsilcisinin yine temlik alan davacının kendisi olduğu, bu durumda her ne kadar şirketi münferiden temsil hakkının bulunduğu anlaşılmış ise de TTK 395/1.fıkrasında yönetim kurulu üyesinin genel kuruldan izin almadan şirket ile kendisi veya başkası adına herhangi bir işlem yapamayacağı, aksi halde şirketin işlemin batıl olduğunun ileri sürebileceği belirtilmiştir. Aynı yasanın limited şirketler ile ilgili olan 629.maddesinde ise; müdürlerin temsil yetkilerinin kapsamına, yetkinin sınırlandırılmasına, imzaya yetkili olanların belirlenmesine, imza şekli ile bunların tescil ve ilanına bu kanunun anonim şirketlere ilişkin ilgili hükümlerinin kıyas yolu ile uygulanacağı ifade edilmiştir. Şu halde ifade edilen TTK’nın 395/1. Fıkrasının iş bu uyuşmazlıkta uygulanmasında isabetsizlik görülmemiştir. Diğer taraftan; bir subjektif hakkı dava etme yetkisi kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bu nedenle o hakka ilişkin bir davada davacı olma sıfatı da o hakkın sahibine aittir ( Aktif Husumet ). Sıfat, dava konusu subjektif hak ( Dava Hakkı ) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Bir subjektif hak kendisinden istenebilecek olan kişi o hakka uymak ile yükümlü olan kişidir. Sıfatın usul hukukunu ilgilendiren yönü, bir davanın tarafları o davada gerçekten taraf sıfatına sahip değilse, mahkeme dava konusu hakkın esası hakkında inceleme yapıp karar veremez. Mahkeme, davanın sıfat yokluğundan reddine karar verir. Böyle bir karar yalnız o davada taraf olarak gösterilmiş olan kişiler arasında kesin hüküm teşkil eder. Dava konusu hak ve gerçekten taraf sıfatına sahip olan kişi bakımından kesin hüküm teşkil etmez. Taraf sıfatı bir dava şartı değiltir. Çünkü, sıfat, usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunudur. Sıfat yokluğu bir defi değil, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olan bir itirazdır. Hakim kendisine sunulan dava malzemesinden bir itiraz sebebinin varlığını öğrenirse bunu kendiliğinden gözetir. Yapılacak inceleme sonucunda taraflardan birinin o dava da taraf sıfatının bulunmadığı kanısına ulaşılırsa dava sıfat yokluğundan reddedilir. Açıklanan nedenlerle; 6098 sayılı TTK’nın 183.maddesi gereğince, davacının temlik alan sıfatı ile temlik eden şirketlerden birinin tasfiye halinde olmasına rağmen kanunen tasfiye memuru tarafından temsil edilmemiş olması, diğer temlik eden şirketin ise, davacı temlik alan gerçek şahsın, ortağı ve yetkilisi şirket olduğu, yasa uyarınca izin almadan şirketle kendisi veya başkası adına herhangi bir işlem yapamayacağı düzenlemesi kapsamında temlik sözleşmesinin geçerli kabul edilemeyeceği gözetilerek, bu kapsamda davacının temlik sözleşmesini esas alarak takip konusu yapmış olduğu faturalardan dolayı alacağı talep hakkının yani davacının aktif dava ehliyetinin olmadığı gerekçesi ile verilen mahkeme kararı sonuç olarak yerinde görüldüğünden davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine dair karar verilmesi gerekmekle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/593 Esas, 2019/98 Karar ve 06/02/2019 tarihli kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun353/1-b/1 bendi uyarınca esastan REDDİNE, 2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 83,50 TL başvuru harcı ile istinaf kanun yolu başvuru harcı 148,60 TL olmak üzere toplam 232,10 TL harçtan davacının peşin olarak yatırdığı 165,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 66,40 TL harcın davacıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, 3-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmamış olması ve davanın niteliği itibariyle İstinaf vekalet ücretine dair hüküm tesisine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 362/1-a bendi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.13/02/2020