Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/1626 E. 2022/1203 K. 20.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1626 Esas
KARAR NO: 2022/1203
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 08/11/2018
NUMARASI: 2016/1076 Esas, 2018/1099 Karar
DAVA: İTİRAZIN İPTALİ (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 20/10/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; davalının fuar organizasyonu yapan müvekkili ile 29 Eylül – 1 Ekim 2016 tarihleri arasında düzenlenen “…” isimli fuara katılımcı olmak için 04/02/2016 tarihli sözleşmeyi imzaladığını, davalının Bakırköy … Noterliğinin 26/08/2016 gün ve … yevmiye sayılı ihtarnamesi ile anılan fuara rakip firmaların da katılımcı olacağının taahhüt edildiği, ancak rakip firmaların katılımcı olmaması sebebiyle aldatıldığı iddiasıyla sözleşmeyi feshettiğini bildirdiğini, davalının bu ihtarnamesine Bakırköy … Noterliğinin 31/08/2016 tarih … yevmiye sayılı ihtaranemesi ile cevap verildiğini, fuarın 29/09/2016-01/10/2016 tarihleri arasında yapıldığını, 29/09/2016 tarihinde Bakırköy … Noterliğinin 29/09/2016 tarih ve … yevmiye sayılı düzenleme şeklinde tespit tutanağı ile müvekkilinin, davalıya ayırdığı standın boş olduğunun tespit olunduğunu, sözleşmenin feshinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, davalının sözleşemeye göre katılım bedelini ödemesi gerektiğini, sözleşmede davalının, rakip firmalarının da katılımcı olması şartıyla fuara katılacağına dair bir hüküm bulunmadığını, davalı aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası üzerinden icra takibi yapıldığını, davalını borca ve ferilerine itiraz ettiğini belirterek icra takibine karşı yapılan itirazın iptali ile takibin devamına, %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde; dava konsu fuar katılım sözleşmesinin haklı sebeplerle feshedildiğini, müvekkilinin basınç, sıcaklık ve seviye ölçümü ürünleri alanında dünyanın pek çok ülkesinde faaliyet gösteren … Grubu’nun Türkiye iştiraki olduğunu, davacının 29 Eylül – 01 Ekim 2016 tarihleri arasında “…” başlıklı bir fuar etkinliği düzenleyeceğinden bahisle müvekkili ile temasa geçtiğini, 04/02/2016 tarihinde fuar katılım sözleşmesinin imzalandığını, müvekkilinin fuar katılım sözleşmesinin esaslı unsuru ve ön koşulu olan kendisine bildirilen ve taahhüt edilen yerleşim planındaki firmaların fuara katılmaması nedeniyle bu durumu öğrenir öğrenmez sözleşmeyi haklı sebeple derhal feshettiğin, nitekim fesihteki haklılıklarının fuar ile birlikte ortaya çıktığını, sözleşme öncesi bildirilen şirketlerin fuara katılmadığını, sözleşmenin haklı sebeple feshedilmesine rağmen sözleşme ifa edilmiş gibi bedel istenemeyeceğini, öncelikle dava konusu sözleşmenin bireysel nitelikte olmayıp katılmalı nitelikte, formüler bir sözleşme olduğunu, sözleşmenin taraflarca karşılıklı olarak müzakere edilerek düzenlenmemiş olduğunu, davacının sözleşme görüşmelerinde müvekkilini alenen yanılttığını, feshin aynı zamanda ayıplı hizmet sebebiyle de haklı olduğunu, satış sırasında taahhüt edildiği halde sektörün lider şirketlerinin fuara katılmayacak olmasının aynı zamanda verilecek hizmetle ilgili bir ayıp olarak değerlendirilmesi gerektiğini icra inkar tazminatının koşullarının oluşmadığını, davacının, müvekkilinin ticari itibarını ve marka hakkını kasten ihlal ettiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEME KARARI:İlk derece mahkemesince; taraflar arasındaki e-mail yazışmaları ve ekleri sözleşme metni, tanık anlatımları hep birlikte değerlendirilerek davacının …, …, …, …, …, …, … isimli firmaların fuara katılımını davalıya garanti ettiğine dair delil sunulamadığı gibi davalının sözleşmenin kurulmasını bu şarta bağladığının da ispat edilemediği, tacir olan ve basiretli davranma yükümlülüğü bulunan davalının, taraflar arasındaki sözleşmenin 14/b bendi ile bağlı olduğu, buna göre davalının haklı nedenle fuara katılmaktan vazgeçse dahi sözleşme bedelinin tamamını ödemek zorunda olduğu, bu tespitler çerçevesinde davacının sözleşme katılım bedeli olan 27.081,00 TL tutarında davalıdan alacaklı olduğundan bahisle davanın kabulü ile itirazın iptaline ve takibin devamına karar verilerek ayrıca icra inkar tazminatına hükmedilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar yasal süresinde davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde; müvekkilinin basınç, sıcaklık ve seviye ölçümü ürünleri alanında dünyanın pek çok ülkesinde faaliyet gösteren …’nun Türkiye iştiraki olduğunu, davacının 29 Eylül – 01 Ekim 2016 tarihleri arasında “…” başlıklı bir fuar etkinliği düzenleyeceğinden bahisle müvekkili ile temasa geçtiğini, yapılan görüşmelerde bir fuar planı paylaşıldığını, fuara hem global pazarda hem de Türkiye pazarında sektörün önemli firmaları olan rakip yerli ve yabancı firmalar ile müşterilerinin katılımının kesin olarak taahhüt ve garanti edildiğini, davalı tarafından katılımcılar hususunda yapılan taahhütlere güvenen ve gönderilen broşüre inanan müvekkilinin bu e-mailin ertesi gününde 04.02.2016 tarihinde fuar katılım sözleşmesini imzaladığını, 03.02.2016 tarihinde müvekkiline e-mail ile gönderilen broşürde yerleşim planında yer alan ve bildirilen şirketlerin …, …, …, …, …, …, … şirketlerinden bazıları olduğunu, ancak aradan geçen zamanda ve 25.08.2016 tarihinde davalının web sitesinde ve buradan yönlendirilen fuar ile ilgili web sitesinde müvekkiline kesinlikle katılımcı olacağı söylenen firmaların hiçbirisinin yer almadığının görüldüğünü, müvekkilinin fuar katılım sözleşmesinin esaslı unsuru ve ön koşulu olan kendisine bildirilen ve taahhüt edilen yerleşim planındaki firmaların fuara katılmaması nedeniyle bu durumu öğrenir öğrenmez sözleşmeyi haklı sebeple derhal feshettiğini, açıkça kötüniyetli olan davacının taleplerinin mahkemece kabul edilmesi hatalı olup kaldırılması gerektiğini, davacının sözleşmeye dair ilk temas ve görüşmeden akdin tamamen ifasına kadar iyiniyet ve dürüstlük kurallarına dayanan bir yükümlülüğü bulunduğunu, bu sorumluluğun aynı zamanda güven teorisine de dayandığını, diğer bir ifadeyle sözleşmenin içeriğinin “culpa in contrahendo” sorumluluğunu bertaraf edemeyeceği gibi güven ve dürüstlük, iyiniyet kurallarına aykırılık, irade bozuklukları ve ayıp gibi durumlarda sözleşmenin sağlıklı bir sözleşmenin hüküm ve sonuçlarını doğurmasının beklenemeyeceğini, dava konusu sözleşme davacı tarafından hazırlandığından ve genel işlem şartı olarak kullanıldığından genel işlem koşullarına uygulanacak hükümlere tabi olduğunu, dolayısıyla davacı tarafın dayandığı maddelerin öncelikle bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğini, davacının sözleşme görüşmelerinde müvekkilini alenen yanılttığını, tanık anlatımlarından da anlaşılacağı üzere davacının, fuar el kitaplarında tek taraflı olarak başka firmalar adına taahhüt ve beyanlarda bulunduğunu, broşürlerde bildirilen sektörün önde gelen firmalarının hemen hiçbirisinin fuara katılmayacağı sonradan öğrenilse bile bunun müvekkiline derhal bildirilmesi gerektiğini, davacının her hâl ve şartta müvekkilinin güvenini zedelediğini, dürüstlük ve iyiniyet kurallarına aykırı davrandığını, genel olarak akdi sorumluluklarını ihlal ettiğini, kabul manasına gelmemekle birlikte bir an için davacının iddialarının yerinde olduğu varsayılsa dahi davacının davaya konu ettiği bedelin ancak bir kısmını talep edebilmesi gerektiğini, rapora karşı yapılan itirazların hiçbirinin değerlendirilmediğini, sunulan belgelerin incelenmediğini, somut hukuki değerlendirmelerde bulunulmadığını, aynı sektörde faaliyet gösteren kişiler arasında herhangi bir konuda genel olarak bir teamül olup olmadığı konusundaki tespit, tescil ve ilan ilgili odaya veya borsaya bırakıldığını, davacı lehine teamülün oluştuğundan bahisle iddialarının dikkate alınmamasının kabul edilemez olduğunu, müvekkili aleyhine olacak şekilde icra inkar tazminatına hükmedilmesinin de doğru olmadığını, çünkü müvekkilinin iyi niyetli olduğunu, bu tazminata hükmedilebilmesi için icra takibine kötü niyetli olarak itiraz edilmesi gerektiğini, fesih ile sona ermiş bir sözleşmeden kaynaklanan davada icra inkâr tazminatına hükmedilmesinin kabul edilemez olduğunu, belirli ve likit bir borcun doğmasının da mümkün olmadığını, … numaralı 27.081 TL bedelli faturanın müvekkiline teslim edilmediği gibi faturaya itiraz süresi dolmaksızın icra takibine başlanmışsa da bunun mümkün olmadığını belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir.Davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde davalının istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava, fatura alacağının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine karşı itirazın iptali davasıdır. Davacı tarafça davalı hakkında İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında asıl alacak olan 27.081,00 TL’nin tahsili amacıyla 17/10/2016 tarihinde ilamsız icra takibi başlatıldığı, davalının takibe ve borca karşı itirazda bulunduğu, davacının ise İİK 67. maddesi gereğince bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde itirazın iptali davasını açtığı anlaşılmıştır.Bilirkişiler tarafından sunulan 25/06/2018 tarihli raporda, incelemeye sunulan taraflara ati ticari defterlerin usulüne uygun tutulduğu, takip konusu faturanın davacıya ait ticari defterlerde kayıtlı olduğu, davalıya ait ticari defterlerde ise kayıtlı olmadığı, davalı veya davalı yetkilisi …’nin davacı veya çalışanı …’a yada başka bir yetkilisine veya kurumsal kimliğine fuara katılım sözleşmesi öncesinde …, …, …, …, …, …, … isimli firmaların fuara katılım yapmasını şart olarak öne sürdüğü bir yazılı belgeye rastlanmadığı, bunun yanında davacının, davalı tarafa bu firmaların katılım yapacağı konusunda teminat veya garanti verdiği bir yazışma görülmediği, davacının 19.01.2016 tarihinde yolladığı e-posta yazı ekinde bulunan planda …, …, …, …, …, …, … isimli firmaların fuar yerleşim planında yer aldığının görüldüğü, davalının yazıya veya bu plana herhangi bir yorum ve değerlendirmesinin görülmediği, davacı tarafından 03.02.2016 tarihinde yollanan e-posta mesajında broşür paylaşımı yapıldığı, davacının yazdığı mesajda ve paylaştığı broşürde katılımcı firma listesi konusu geçmediği, davalının, adı geçen firmaların katılım şartını beyan veya ifade ettiği bir belge ya da yazışma var ise bunu dosyaya sunması gerektiği, tarafların fuara katılım yapan firmalardan aldıkları olumlu ve olumsuz görüşlerin bulunduğu, bu görüşlerin bazılarının davalı bazılarının davacı yanın iddialarını destekler mahiyette olduğu, bu görüşlerin taraflardan birini haklı gösterecek derecede olmadığı, bu tür olumlu ve olumsuz eleştirilerin her fuar sonrası yapıldığının bilindiği, netice olarak davacı yanın fuar düzenlemek üzere karar verdiği, düzenlenecek fuarın ilk etkinlik olacağı, ilk yapılan yani yeni başlayan fuarların tanıtım ve katılımcı bulma konusunda daha fazla handikap ile karşı karşıya kaldığı, ilk defa düzenlenen bu tür etkinliklere katılımcıların da kuşku ile yaklaştığı, davacının sektör firmaları ile görüşmeler yapmaya başladığı, fuarın ilk defa düzenlenmesi ve/veya tarihi nedeniyle istenen katılımın sağlanamadığının anlaşıldığı, davalı tarafın fuara katılım gerekçesinde haklı olmakla beraber iddiasının bazı sektör firmalarının fuara katılımını şart koşma ile davacı tarafın da davalı tarafa bu firmaların katılım yapacağı yönünde garanti vermesinin delil niteliği taşıyan kanıtlarla desteklenemediği, bu nedenle davalının yükümlüğünü ifa etmediği konusunun hukuki takdiri Mahkemeye ait olmak üzere fuarcılık teamülleri açısından gerçekleşmediğinin düşünüldüğü bildirilmiştir.Davacı tarafından 29-30 Eylül – 01 Ekim 2016 tarihleri arasında “…” isimli fuarın düzenlenmesinden önce 19/01/2016 tarihinde davacı tarafından davalıya gönderilen e-mailde dosyada mevcut yerleşim planının gönderildiği, 03/02/2016 tarihli e-mailde ise davacı tarafından, davalıya daha önce talep edildiği belirtilerek fuar ile ilgili broşürün gönderildiği, konuyla ilgili geri bildirimlerin beklendiğinin bildirildiği, davacı tarafından gönderilen her iki mail yazışmasına karşı davalı tarafından verilmiş dosyaya yansıyan bir cevabın bulunmadığı, 04/02/2016 tarihinde taraflar arasında fuar katılım sözleşmesinin imzalandığı, davalının Bakırköy … Noterliğinin 26/08/2016 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile kendilerine katılımcı olacağı taahhüt edilen firmaların fuara katılmayacaklarının anlaşılması sebebiyle haklı sebeple sözleşmeyi feshettiğini bildirdiği, davacının da bu ihtarnameye karşı Bakırköy … Noterliğinin 31/08/2016 tarih … yevmiye numaralı ihtaranemesi ile cevap vererek feshin taraflarınca kabul edilmediği ve katılım bedelinin ihtarnamenin tebliğinden itibaren 7 gün içinde ödenmesinin talep edildiği anlaşılmıştır.Taraflar arasında 04/02/2016 tarihinde fuar katılım sözleşmesinin imzalandığı ihtilafsız olup uyuşmazlık davacının, fuar katılım sözleşmesi öncesinde sözleşmenin imzalanması için davalıyı yanıltmak suretiyle sözleşmenin imzalanmasında iradesini sakatlayıp sakatlamadığı ve bu hususun davalıya sözleşmeyi fesih hakkı verip vermediği noktasında toplanmaktadır.6098 sayılı TBK’nun “irade bozuklukları” üst başlığı altında düzenlenen yanılma başlıklı 30. maddesine göre sözleşme kurulurken esaslı yanılmaya düşen tarafın sözleşme ile bağlı olmadığı, yanılma halleri olarak 31. maddede açıklamada yanılma, 32. maddede saikte yanılma ve 33. maddede iletmede yanılma hallerinin düzenlendiği, 34. maddede yanılmada dürüstlük kuralları ve 35. maddede yanılmada kusur düzenlenmiştir.TBK’nun 31. maddesinin başında yer alan “özellikle” deyimi ile belirtildiği üzere, maddede sayılan esaslı yanılma halleri, yol gösterici niteliktedir, sınırlayıcı değildir. Fakat bir yanılmayı esaslı saymak hususunda hakim, TBK.m.31’de belirtilen hallerde ifadesini bulan prensiplerle bağlıdır. TBK.m.31’de beş bend halinde belirtilenler dışındaki bir yanılma halinin esaslı sayılıp sayılmayacağı bu bendlerde yer alan ve 32. maddede temel saik yanılması düzenlenirken ifade edilen dürüstlük kuralına dayanan esas gözönünde tutularak belirlenecektir (Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman / Prof. Dr. M. Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt 1, İstanbul 2016, 14. Bası, s. 92-93).Bir kimse belirli şartlarla bir sözleşmeyi yapmaya karar verirken çeşitli hususları dikkate alır. Şayet kararına etki yapan bu hususlardan birinde veya birkaçında yanılmışsa, iradesinin (arzusunun) beyanında/açıklanmasında değil, oluşmasında yanılma söz konusudur. Buna saik (güdü/itki) yanılması denir. Kural olarak, saikte yanılma esaslı değildir (TBK.m.32/c.1). Ancak TBK.m.32/c.2 ve 3’de öngörülen şartlar varsa, saik yanılması esaslı yanılma niteliği taşır (Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman / Prof. Dr. M. Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt 1, İstanbul 2016, 14. Bası, s. 99-100). Aynı eserin devam eden 100-104 sayfalarında bir yanılmanın temel yanılma olması için gerekli şartlar düzenlenmiş olup buna göre; bir tarafın sözleşme yapma arzusunun oluşmasına etki yapan bir hususta yanılmış olması, yanılma konusu husus, yanılan bakımından sözleşmeyi yapması için bir “condicio sine qua non” teşkil eden (onsuz sözleşmeyi yapmayacağı) bir unsura ilişkin olması, yanılma konusu saikin karşı tarafça bilinebilir olması ve iş hayatındaki dürüstlük kuralları, yanılmanın sözleşmenin geçerliliğini etkilemesini haklı göstermesi gerekir.TBK.’nun sözleşmelerin yorumu, muvazaalı işlemler başlıklı 19. maddesi gereğince bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.Açıklanan yasal düzenlemeler ile birlikte somut olay değerlendirildiğinde, dosya kapsamında yer alan taraflar arasındaki fuar katılım sözleşmenin 2. maddesinde katılımcının fuara kendi istek ve iradesi ile katıldığı ve sözleşmede yazılı koşulları kabul ettiği, 4. maddesinde sözleşmeyi imzalayan katılımcının her ne sebeple olursa olsun (mücbir sebepler hariç) fuara katılmaktan vazgeçemeyeceği, sözleşmeyi tek taraflı feshedemeyeceği, fuara katılmaktan vazgeçen veya katılmayan katılımcının ayrıca bir ihtara gerek olmaksızın fuar katılım ücretinin tümünü ödeyeceğini kabul ve taahhüt ettiği, haklı nedenlerden dolayı katılımcıların fuara katılmaktan vazgeçmesine ilişkin 14. maddesinde sözleşmenin imzalanmasından itibaren 30/03/2016 tarihine kadar fuara katılmayacağını yazılı olarak bildirerek sözleşme iptalini isteyen katılımcıların toplam katılım bedelinin %50’sini, 30/03/2016 tarihinden sonra fuara katılmayacağını yazılı olarak bildirerek sözleşme iptalini isteyen katılımcıların toplam katılım bedelinin %100’ünü ödemek zorunda olduğu düzenlenmiştir. Buna göre katılımcının fuara kendi istek ve arzusu ile katıldığı, mücbir sebep hali dışında sözleşmenin feshedilemeyeceği, fuara katılmaktan vazgeçen katılımcının ücretin tamamını ödemek zorunda olduğu ve haklı nedenlerden dolayı fuara katılmaktan vazgeçmenin 30/03/2016 tarihinden önce olması halinde katılım bedelinin %50’sinin aksi halde %100’ünün ödeneceği kararlaştırılmıştır. Bunun dışında davalının iddia ettiği üzere kendileri bakımından esaslı unsur olan fuara katılacak katılımcı firmalar ile ilgili davacının bir taahhütü ve garantisinin bulunmadığı, yine davacı tarafından davalıya gönderilen 19/01/2016 tarihli e-mailde davalı katılımcı firmaya ayrılan stand, stand alanı, etrafında yer alan dava dışı firmalar ayrı ayrı gösterilmiş ise de davalının bu e-maile karşı olumlu yada olumsuz herhangi bir cevap vermediği, yine davacı tarafından davalıya gönderilen 03/02/2016 tarihli e-mailde sadece fuar ile ilgili broşür paylaşımı yapıldığı, ne e-mail içeriğinde ne de broşürde katılımcı firmalara ilişkin bir konunun geçmediği, davacı tarafından davalıya gönderilen mail yazışmalarında davalının iddia ettiği üzere fuara hem global pazarda hem de Türkiye pazarında sektörün önemli firmaları olan rakip yerli ve yabancı firmalar ile müşterilerinin katılımının davacı tarafından kesin olarak taahhüt ve garanti edildiğine yönelik bir taahhüt, hatta açıklamanın dahi bulunmadığı, taraflar arasında imzalanan fuar katılım sözleşmesinde de bu yönde bir hükmün bulunmadığı gibi davalının, kendisi bakımından fuar katılım sözleşmesinin esaslı unsuru ve ön koşulu olduğunu öne sürdüğü kendisine bildirilen ve taahhüt edilen yerleşim planındaki firmaların fuara katılmasını sözleşmenin yapılması şartı olarak davacı tarafa bildirdiğine dair yazılı bir belgenin dosya kapsamına sunulu olmadığı, buraya kadar anlatılanlara göre davalının iddia ettiği üzere önemli firmaların fuara katılacak olmasının sözleşmeyi yapmasına etki eden hatta kendisi için esaslı unsur olan bir husus olduğunu dair bir delilin dosya kapsamında mevcut olmadığı, bu durumda bu yanılmanın davacı tarafından bilinebilir olduğundan da bahsedilemeyeceği, söz konusu fuarın yapıldığı ve davalı dışında başka firmaların fuara katıldığı dikkate alındığında iş hayatındaki dürüstlük kurallarının da yanılmanın sözleşmenin geçerliliğini etkilemesini haklı göstermediği, tanık beyanlarının da bu noktada bir öneminin bulunmadığı, şöyle ki fuara katılıp olumlu görüş beyan eden firmaların da bulunduğu dikkate alındığında olumsuz tanık ve firma görüşlerinden yola çıkılarak davalının, ileri sürdüğü hususun kendisi için esaslı unsur olduğunun kabul edilemeyeceği, tacir olan davalının basiretli davranma yükümlülüğü bulunduğundan sözleşmenin 2. maddesi uyarınca kendi istek ve iradesi ile fuara katıldığı ve sözleşmede yazılı koşulları kabul ettiği, bu nedenle sözleşmenin genel işlem şartları kapsamında değerlendirilmesi talebinin de yerinde bulunmadığı, davalının sözleşmeyle bağlı olması sebebiyle fesih hakkını da sözleşme hükümlerine göre kullanması gerekirken bunu yapmadığından sözleşme ile belirlenmiş olan fuar katılım bedelini de ödemesi gerektiği anlaşılmakla ilk derece Mahkemesince verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmıştır.Davalı şartları oluşmadığından bahisle icra inkar tazminatı talebinin kabul edilmesi sebebiyle Mahkemece verilen hükmü bu yönüyle de istinaf etmiştir.Yargıtay Daireleri ve Hukuk Genel Kurulu’nun kararlılık kazanmış uygulamasına göre, itirazın iptali davalarında İcra ve İflas Kanunu’nun 67/2.maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde itiraz etmesi ve alacaklının icra hakimliğine başvurmadan, alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması gerekir. Burada, borçlu itirazının kötüniyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz. İcra inkar tazminatı, hakkındaki icra takibine itiraz ederek durduran ve çabuk sonuçlandırılmasına engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için, ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tesbit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise, ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir Yargıtay HGK 2006/19-295, 2006/341).Somut olayda taraflar arasında imzalandığı ihtilafsız olan fuar katılım sözleşmesinde fuar katılım bedelinin açıkça belli olduğu, dolayısıyla takip konusu alacağın miktarının borçlu davalı tarafından bilinebilmesi için gerekli bütün unsurların bulunduğu, buna göre borçlu davalının borç tutarını tahkik ve tayin etmesi mümkün bulunduğundan mahkemece icra inkar tazminatı talebinin kabulüne karar verilmesi isabetlidir. Açıklanan sebeplerle ilk derece mahkemesince tesis edilen kararda usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/1076 Esas, 2018/1099 Karar ve 08/11/2018 tarihli kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1b-1.bendi gereğince esastan REDDİNE, 2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanuna bağlı tarife gereğince alınması gereken 80,70 TL harcın davalı tarafından peşin olarak yatırılan 463,40 TL harçtan mahsubu ile bakiye 382,70 TL harcın hüküm kesinleştiğinde ve talep halinde davalı tarafa İADESİNE,3- Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,4- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti hakkında karar verilmesine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1-a bendi gereğince kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.20/10/2022