Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/1450 E. 2022/1107 K. 06.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1450 Esas
KARAR NO: 2022/1107
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 01/02/2018
NUMARASI: 2016/834 Esas, 2018/53 Karar
DAVA: MENFİ TESPİT (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 06/10/2022
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirketin, A Grubu Acente faaliyetlerini yapmaya yetkili .. Belgesi sahibi bir turizm acentesi olup yurt içi ve yurtdışı tur organizasyonu, paket tatil ve paket tur, sağlık ve spor turizmi v s. her türlü tatil organizasyon işleri ile iştigal eden tanınmış bir turizm acentesi olduğunu, turizm sektöründe bir sonraki yılın anlaşmalarının, bir önceki yılın Eylül-Ekim-Kasım aylarında yapıldığını ve bu anlaşmalar ile bir sonraki yılın tahmini değerleri doğrultusunda acente ve otelin satabilmeyi düşündüğü oda sayılarını yaptıkları anlaşma ile belirlediğini ve acentenin, sözleşme gereği ön ödemelerini ve ileri keşide tarihli çeklerini verdiğini ve bu odaların müşteri talepleri doğrultusunda müşterilere satmak suretiyle ticari hayatını devam ettirdiğini, müvekkili ile davalı şirket arasında 09.10.2015 tarihinde sözleşmenin imzalandığını ve sözleşme kapsamında müvekkili tarafından dava konusu çeklerin davalı şirkete verildiğini, ancak sözleşmenin imzalanmasını müteakip ilerleyen dönemde ülkemiz ve Rusya arasında hiç beklenmedik şekilde ticari ilişkilerin bozulmasına sebebiyet verecek şekilde siyasi anlaşmazlıklar baş gösterdiğini ve müvekkili şirketin hizmet verdiği pazarlardan olan Rusya ve Rus turist pazarının önemli derecede sekteye uğradığını, ayrıca ülkemizde ve bir çok Avrupa ülkesinde meydana gelen menfur ve malum terörist saldırılar ve meydana gelen patlamalar, bir diğer turizm kaynağını oluşturan Avrupalı turistin de neredeyse yok denecek kadar azalmasına sebep olduğunu, yaşanan 15 Temmuz “darbe girişimi” ve ilan edilen “Olağanüstü hal“ ve beraberinde önemli iç turist kaynağı olan kamu personelinin izinlerinin kaldırılmış olmasının da satışların durma noktasına gelmesine neden olduğu gibi daha önce satılmış olan tatil turlarının da iptal edilmesinin gündeme geldiğini ve sürekli iptaller yaşandığını, turizm piyasasındaki durgunluğun hat safhaya çıktığını ve acente olarak müvekkili şirketin iş yapamaz hale geldiğini, turizm alanında faaliyet yurütebilmenin temel unsuru olan turistin yok denecek kadar azaldığını, müvekkilinin bu duruma sebep olması mümkün olmadığı gibi böyle bir ortamı öngörebilmesinin de imkan dahilinde olmadığını, müvekkilinin her türlü mecrada reklam ve tanıtım faaliyetlerini yıllardır yaptığı gibi, bilboardlarda, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Otobüsleri üzerlerinde, internet ortamında, basılı broşürler ile yaptığını, acenteler aracılığıyla yurtdışı pazarlama ve satış ağını kurduğunu, ama söz konusu yaşanan olumsuzluklar nedeniyle müvekkilinin iş yapamaz hale geldiğini, yaşanan bu durumun 6099 Sayılı Borçlar Kanunu’nda düzenlenen ticari sözleşmelere ilişkin ifa imkansızlığı hallerinin tipik bir örneğini oluşturduğunu, bu hallerin müvekkilinin sorumluluğunu ortadan kaldırdığını, sözleşmenin feshedilip satılıp ödenenler düşüldükten sonra kalan kısmın iptali ile verilen çek ve ödemelerin iadesi gerektiğini, taraflar arasında yapılan sözleşmeye göre müvekkili tek satıcı olduğu halde davalının oda ve otel satışlarını başka acenteler üzerinden de yapmış olması sebebiyle tek satıcılık hakkının ihlal edildiğini ve bunun dahi sözleşmenin fesih sebebi olduğunu, rezervasyon iptalleri, otelin layıkı veçhile hizmet sunamaması ve bu hususun rezervasyon iptalleri ve şikayetler ile sabit olmasının da sözleşmenin iptal sebebi olduğunu, müvekkilinin cezai şart uygulama hakkının sözleşme gereği mevcut olduğunu, müvekkilinin sözleşme ile davalıya 1.428.900,00 TL bedelli sıralı ve ileri keşide tarihli çekleri verdiğini, bu çeklerin 1.243.350,00 TL’lik kısmının ödendiğini, 185.550,00 TL’lik çekin ise davalının uhdesinde olduğunu, özel düzenleme içerir açıkça fesih hakkı tanıyan sözleşmenin 46. maddesi yanında TBK’nun 137 ve 138. maddelerinin müvekkiline sözleşmeyi fesih hakkı verdiğini belirterek öncelikle … Bankası Ataköy Şubesine ait 01.08.2015 keşide tarihli … seri nolu çekin ödemeden menine ilişkin ihtiyati tedbir taleplerinin kabulüne, taraflar arasında imzalanan 15.10.2015 tarihli akdin feshi ile müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespitine, davalıya ödenen ve dava tarihi itibariyle satışı yapılamayan odalara ilişkin 485.209,17 TL’nin davalıdan tahsiline, … Bankası Ataköy Şubesine ait 01.08.2015 keşide tarihli … seri nolu çekin iptaline veya müvekkiline iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkili şirketin merkezi Ankara olduğundan davayı görmeye Ankara Mahkemelerinin yetkili olduğunu, davacının, müvekkili ile anlaşmasının iç piyasayla sınırlı olup dış piyasadan kaynaklı anlaşmazlıklara sığınmasının basirete uygun olmadığını, sözleşmenin imzalandığı tarihte dış dengelerin bugünkünden daha kötü olduğunu, yurtiçinde ise Ankara’nın göbeğinde bombalar patlayarak yüzlerce insanın katledildiğini, davacının, müvekkiline ait otellerin satışını kendi sitesinde kapattığını, fakat diğer otellerin satışı ve turizm faaliyetlerini aktif olarak devam ettirdiğini, tek yetkili satış hakkından vazgeçtiğine ve bunun için müvekkiline verilmiş olan çeklerin iadesine ilişkin e-maillerin ekte sunulduğunu, müvekkili ile yapılmış olan anlaşma neticesinde diğer şirketlere de satışın açılması karşılığında bazı çeklerin kendilerine iade edildiğini ve iyi niyet gösterildiğini, davacının sezon ortasında otel satışlarını satışa kapatarak kötü niyetli ve ödemelerden kaçınma gibi bir pozisyona yöneldiğini, buna yönelik talep ve dava haklarının saklı olduğunu, 15 Temmuz darbe girişiminin ekonomide olağanüstü bir durum yaratmadığını, davacının çeklerini ödemekle yükümlü olduğunu, menfi bir durum olmadığını, davacının ekonomik sorunları turizm sezonu açılmadan önce gün yüzüne çıktığı için sezon öncesinde bankalardan kredi çekmeye başladığını, davacının basiretsiz davranarak müvekkilini mağdur ettiğini, vermiş olduğu çeklerin büyük bir kısmını sattığını, ancak taahhüdü daha fazla olmasına rağmen davacı ve müvekkili şirket yetkilileri arasındaki duygusal kırılmalardan dolayı davacının satışlara son verip müvekkilini zarara uğratma ve çekleri ödememe yolunu seçtiğini belirterek öncelikle usulü itirazların karara bağlanmasını ve esasa ilişkin olarakta menfi tespit davasının reddine karar verilmesini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: İlk derece mahkemesince; dosyada mevcut davacı tarafından davalıya gönderilen 10 Mayıs 2016 tarihli e-mail’de davacının sözleşmenin sona erdirilmesi sebebini piyasa durumu ve şirketlerinin mali durumu olarak açıkladığı, bu tarihte henüz darbe girişiminin söz konusu olmadığı, bu durumda davacının dava açtığı tarihte gerçekleşmiş olan darbe girişimine dayanmasının yasal ve haklı görülmediği, genel olarak Türkiye’de yaşanan terör olayları sebebi ile yabancı turist sayısında diğer yıllara nazaran oldukça düşüklük olduğu sabit ise de sözleşilen tarih aralığı itibariyle bu durumun her iki yanında bilgi ve malumu dahilinde olduğu, dış piyasayı ilgilendiren hususların aniden oluşmadığı gibi sözleşmenin zaten iç piyasaya yönelik olarak düzenlendiği, tarafların aralarındaki sözleşmenin ayakta ve geçerli sayılacağı, zaten tarafların mevcut ekonomik durum çerçevesinde anlaşmalı olarak sözleşmeden karşılıklı tavizler verdikleri, davacının talepleri ve sözleşme kapsamında sözleşmenin 46. maddesine dayanamayacağı, TBK 137. maddesinde tanımlanan kısmi ifa imkansızlığının somut olaya uygulanamayacağı, zira sezon itibariyla 15 Temmuz darbe girişimine kadar davacı yanın sektör uygulamasına göre zaten satış yapmış olacağı, aynı sebeple olaya TBK 138. maddenin de uygulanamayacağı, davacının sorumluluğunun ortadan kalkmadığı, ayrıca davacının sonradan rezervasyon iptalleri, otelinin layıkı veçile hizmet sunamaması ve bu hususunun rezervasyon iptalleri ve şikayetlerle sabit olmasına dayalı iddialarının da kanıtlanamadığı gerekçeleri ile davanın reddine dair karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar yasal süresinde davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; somut vakıa tipik bir force mojör olayı olup dosyada bulunan sözleşme kapsamında da ayrıca olağanüstü hal şartlarının gerçekleşmesi halinde tarafların sözleşme ile bağlanamayacağının taraflarca öngörüldüğünü, dosya kapsamında bulunduğu ileri sürülen ve taraflarınca kabul edilmeyen ve şirket yetkilisi tarafından onaylanmamış ve şirketi temsil ve ilzama yetkisi olmayan biri tarafından gönderilen e-mail yazısını kabul etmemekle birlikte Temmuz 2016’da meydana gelen hain Fetö darbe girişimi ve buna bağlı olarak olağanüsstü hal ilanı ile müvekkilinin iş yapamaz hale geldiğini, burada müvekkilinin herhangi bir kusuru ve ihmali bulunmadığını, 2015 yılının Ekim ayında sözleşmenin imzalanmasının ardından Rus uçağının düşürülmesi ile başlayan olumsuz gelişmeler, 2016 yılında hain Feto darbe girişimin gerçekleşmesi ve buna bağlı olarak Ohal ilanı ve tüm yurtta izinlerin iptal edilmesi ile birlikte sözleşme kapsamında olağanüstü hal ve şartların oluştuğunun gerek sözleşme gerek B.K 136. ve devamı maddelerinin aradığı şekilde kabulünün gerektiği, Mahkemenin “… sözleşilen tarih aralığı itibariyle bu durumun her iki yanın bilgi ve malumu dahilinde olduğu dış piyasayı ilgilendiren olayların aniden oluşmadığı gibi sözleşmenin zaten iç piyasaya yönelik olarak düzenlendiği anlaşılmaktadır…” şeklindeki gerekçesinin gerek sözleşmenin imza tarihi gerek sözleşmenin 13. maddesinde ifade edilen “… rezervayon yaptıran yabancı uyruklu yolcular içinde kullanılabilceği…” hükmü çerçevesinde hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, sözleşmenin iç piyasaya yönelik olarak olarak düzenlendiği saptamasının da sözleşmenin 13. maddesi muvacehesinde hukuki daynaktan yoksun olduğunu, müvekkilinin sözleşme tarihinden sonra meydana gelen olaylardan sonra sözleşmeyi mümkün mertebe ayakta tutup yürütmek istediğini, ama ne var ki hain Fetö darbe girişimi ile müvekkilinin iş yapamaz hale geldiğini, söz konusu sözleşme ile bağlı kalmasının müvekkilinden beklenemeyeceğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava; taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin feshi talepli menfi tespit ve sözleşme kapsamında ödenen bedel ile verilen çekin istirdadı talebine ilişkindir. İlk derece Mahkemesinin 10/11/2016 tarihli ara kararı ile sözleşmenin 46. maddesi kapsamında FETÖ terör eyleminin değerlendirilmesi açısından piyasadaki faaliyet gösteren tüm turizm şirketlerinin durumu ve olayın sektöre etkileri, dönem itibariyle sözleşmeden dönmenin sektör yönünden zamanında ve doğru olup olmadığı, tarafların karşılıklı yükümlülükleri kapsamında dayanılan olayların davacı şirketin diğer 3. şahıs şirketlerle (davacı şirketin reklam giderlerine ilişkin olmak üzere) ilişkilerine etkileri, davacı şirketin olay öncesi ve sonrasındaki sene bazında ekonomik durumunun tespiti bakımından turizm sektör bilirkişisi ile SMMM bilirkişisinden rapor alınmasına karar verilmiştir. Turizm Motel İşl. Denetim Uzm. bilirkişi … ve SMMM bilirkişi … tarafından sunulan 24/05/2017 teslim tarihli raporda, incelemeye sunulan davacıya ait ticari defterlerin usulüne uygun tutulduğu, davacının kayıtlarında 20.10.2015 tarihinde 1.800.000 TL tutarında 10 adet çeke ilişkin davalıya çek çıkış kaydı mevcut olduğu, davacının talep ettiği istirdada konu çeklerin ve bedelsizliğe konu edilen çekin 30/10/2015 tarihinde davalıya verildiğinin kayıtlandığı, davacının vermiş olduğu 1.800.000 TL tutarlı çeklerden 30.06.2016 tarihinde son iki adedini iade almış olduğu, davalıda 1.428,909 TL tutarlı çeklerin kalmış olduğu, davacı kayıtlarında 735.293,37 TL satış yapıldığı kayıtlı ise de davacı tarafından 758.410,93 TL satış yapıldığının bildirilmesi sebebiyle kalan 485.209,17 TL tutar ile ayrıca 01.08.2016 tarihli çekin iptali ve iadesinin talep edildiğinin dosyada mevcut olduğu, davacı tarafından 2014, 2015, 2016 yılına ilişkin sunulan gelir tablosu verilerinde 2016 yılında 2015 yılına göre gelirlerinde %34 düşüş mevcut olduğu, davacının 2016 yılında satışlarının maliyetinin karşılanmadığının görüldüğü, davacı şirketin 2014 ve 2015 yıllarında brüt satış karı mevcut ise de 2016 yılında 249.758,51 TL brüt satış zararının mevcut olduğu, şirketin 2014 yılında 200.213,39 TL faaliyet zararı, 2015 yılında 107.706,76 TL faaliyet karı kayıtlanmış olduğu, 2016 yılında ise şirketin 1.944.372,41 TL faaliyet zararı olduğu, davacı tarafından pazarlama satış dağıtım giderleri 2014 yılında bir milyon TL civarında iken 2015 yılında 856.000 TL ve 2016 yılında tekrar bir milyon üzeri olduğu, Kültür ve Turizm Bakanlığının yazı cevabına göre 2014 ile 2016 yılı arasında sınır kapılarından Türkiye’ye gelen yabancı ziyaretçilerin yıllara göre azaldığı, davacının 20.10.2015 tarihinde davalıya verdiği söz konusu çeklerin akabinde Kasım ayında Rusya ile olan ilişkilerin olumsuz seyrinden kaynaklı Rusya pazarından rezervasyon alınamaması ve mevcutların iptalinin söz konusu olduğu, davalı otelinin Bodrum Gümbet’te olduğu, Muğla’ya yelen yabancı turist sayısının 2015 yılına göre %43 düşüş ile 1.650.4498 kişi olduğu, Muğla için 2009 yılından 2016 yılına kadar gelen turistin en düşük olduğu sayının 2016 yılı olduğu, söz konusu olumsuz şartların dışında en önemlisinin 15.07.2016 tarihinde yaşandığı, tüm devlet çalışanlarının izinlerinin iptal edildiği, öngörülmeyen durum sebebiyle sözleşmenin 46. maddesi kapsamında sözleşmenin feshinin haklı sebeplerinin mevcut olduğu ve yine borçludan sonuçları yüklenmesi istenemeyecek ölçüde turizm sektörü çiçin aşırı ifa güçlüğüne sebebiyet veren bir dorum olarak değerlendirildiği, davacının istirdadını talep ettiği 485.209,17 TL bedeli ödediğinin ve 01.08.2016 tarih ve 3085388 nolu 185.000 TL çekin davalıya verildiğinin kayıtlarda belirlendiği, feshin haklı kabulü halinde davaya konu edilen 485.209,17 TL davacının ön ödemesinin 46. maddede belirlendiği şekilde istirdadının ve davalıya verilen 185.550 TL’lik çekin bedelsizliğinin ve dolayısıyla istirdadının söz konusu talep gibi değerlendirilebileceği bildirilmiştir. Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-Pacta Sund Servanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Bir başka söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Gerçekten de sözleşmeye bağlılık ilkesi, hukuki güvenlik, doğruluk, dürüstlük kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini oluşturmaktadır. Ancak bu ilke, özel hukukun diğer bir takım istisnai ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. TBK’nın 138. maddesi ile getirilen “Aşırı ifa güçlüğü” başlıklı yeni düzenleme, öğreti ve uygulamada sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) ilkesinin istisnalarından biri olarak kabul edilen “işlem temelinin çökmesi”ne ilişkindir. Ancak “sözleşmeye bağlılık” ilkesi esas olup sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai nitelikte bir kurum olmakla yasa koyucu tarafından da bu kurumun uygulanması ancak anılan maddede belirtilen dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlanmıştır. Bunlar sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü durum ortaya çıkması, bu durumun borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkması yine bu durumun sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmesi ve borçlunun borcunu henüz ifa etmemiş olması veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması halidir. Bu dört koşulun birlikte gerçekleşmesi halinde ise borçlunun, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkı bulunmaktadır. (Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2019/2379 Esas 2019/7997 Karar sayılı ilamı). “…Mücbir sebebin varlığından söz edilebilmesi için borcun ifasının imkânsiz hale gelmesi gerekmektedir. Türk Borçlar Kanununun 136 ve 137. maddelerinde düzenlenen ifa imkansızlığı hükümleri bu durumda uygulama alanı bulacaktır. İfa imkansızlığı; edimin içeriği değişmeksizin borcun aynen yerine getirilmesinin imkansız hale gelmesi olarak açıklanabilir. Eğer ifa imkansızlığı sadece sözleşmenin tarafları bakımından değil, herkes için söz konusu ise buna objektif imkansızlık, yalnız sözleşmenin taraflarından birinin tutumundan doğmuşsa buna da subjektif imkansızlık denir. İfa imkansızlığı sözleşme yapılmadan önce var ve bu olgu herkes bakımından aynı sonucu meydana getirmekte ise sözleşme geçersizdir. Bununla birlikte, borcun ifasının güçleşmesi halinde, mücbir sebebe dayanarak borç sona ermemektedir. Bu durumda Türk Borçlar Kanununun aşırı ifa güçlüğünü düzenleyen 138. maddesi hükmü uyarınca sözleşmenin uyarlanması yoluna gidilebilecektir…”(Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 2022/3043 Esas 2022/5665 Karar sayılı ilamı). İfa imkansızlığı 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 136. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer. Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder. Kanun veya sözleşmeyle borcun ifasından önce doğan hasarın alacaklıya yükletilmiş olduğu durumlar, bu hükmün dışındadır. Borçlu ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almazsa, bundan doğan zararları gidermekle yükümlüdür. 6098 sayılı TBK’nun 137. maddesinde ise kısmi ifa imkansızlığı düzenlenmiş olup buna göre borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle kısmen imkânsızlaşırsa borçlu, borcunun sadece imkânsızlaşan kısmından kurtulur. Ancak, bu kısmi ifa imkânsızlığı önceden öngörülseydi taraflarca böyle bir sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, borcun tamamı sona erer. Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, bir tarafın borcu kısmen imkânsızlaşır ve alacaklı kısmi ifaya razı olursa, karşı edim de o oranda ifa edilir. Alacaklının böyle bir ifaya razı olmaması veya karşı edimin bölünemeyen nitelikte olması durumunda, tam imkânsızlık hükümleri uygulanır. Aşırı ifa güçlüğünün düzenlendiği 6098 sayılı TBK’nun 138. maddesine göre sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır. Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır. Davacının yasal düzenlemeler ile birlikte sözleşmenin feshi talebi kapsamında dayandığı taraflar arasında akdedilen sözleşmenin 46. maddesi “İşbu sözleşmenin imzalandığı tarihte var olmayan, öngörülemeyen, kontrol dışı gelişen, ortaya çıkmasıyla sözleşme ile yükümlendiği borç ve sorumlulukları kısmen veya tamamen yerine getirmesini zora sokan veya imkansızlaştıran hükümet veya ilgili birimleri tarafından deklare edilmiş veya edilmemiş savaş hali, politik-siyasi çatışmalar, miting ve gösteriler, ayaklanmalar, genel grev, doğal afetler salgın hastalıklar gibi acentenin programlarını tehlikeye sokucu her türlü devlet mudaheleleri gibi zorunlu haller mücbir sebep olarak kabul edilecek olup, bu durumda acente sözleşmeyi tek taraflı feshetme hakkına sahiptir. Sözleşmenin bu şekilde fesih olması durumunda acentenin yapmış olduğu tüm ön ödemeler, konaklayan müşterilerin bedelleri düşülerek acenteye iade edilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Yukarıda açıklanan yargısal içtihatlar ve mevzuat hükümlerinden sonra somut olaya dönüldüğünde taraflar arasındaki uyuşmazlığın 6098 sayılı TBK’nın 138. maddesi uyarınca taraflarca öngörülemeyen olağanüstü durumlar nedeniyle sözleşme ifasının imkansız hale gelip gelmediği ve davacının sözleşmeyi fesih hakkı bulunup bulunmadığı ile buna göre diğer taleplerin yerinde olup olmadığı noktasında toplandığı görülmektedir. Somut uyuşmazlıkta davalıya ait olan … Gümbet için turizm acentesi olan davacı ile davalı arasında 09.10.2015 – 15.10.2016 tarihlerini kapsayan “Hotel Kontenjan Sözleşmesi” imzalandığı hususu ihtilafsızdır. Bu sözleşme ile acente konumunda olan davacıya, davalının işletmiş olduğu otelin oda satışlarını sözleşmede belirtilen şartlar dahilinde yapma yetkisi verilmiştir. Davacının dava dilekçesinde sözleşmenin feshi bakımından sözleşmenin imzalanmasını müteakip Rusya ile ilişkilerin bozulması, Türkiye’de ve birçok Avrupa ülkesinde meydana gelen terörist saldırılar ve meydana gelen patlamalar, yaşanan 15 Temmuz darbe girişimi ve ilan edilen olağanüstü hal, davalının oda ve otel satışlarını başka acenteler üzerinden yapmış olması sebebiyle tek satıcılık hakkının ihlal edilmesi, rezervasyon iptalleri, otelin layıkı veçhile hizmet sunamaması gibi birden çok maddi vakıaya dayandığı görülmüştür. Davacı bu hallerin mücbir sebep oluşturduğundan bahisle ifa sorumluluğunun ortadan kalktığını ve sözleşmenin feshi gerektiğini iddia etmiştir. Taraflar arasındaki sözleşmenin 09/10/2015 tarihinde imzalanmasından sonra davacının maddi vakıa olarak dayandığı birçok terör saldırısı ve patlamanın meydana geldiği, 10/10/2015 tarihinde Ankara Garı, 12/01/2016 tarihinde Sultanahmet ve 28/06/2016 tarihinde Atatürk Havalimanında terör saldırıları kapsamında gerçekleşen patlamalar, 24/11/2015 tarihinde Rus uçağının düşürülme vakası vukubulmasına rağmen TBK 138. maddesinde yer alan ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan hakların saklı tutularak ifa edilmiş olması şartı bağlamında davacı tarafından davalıya herhangi bir ihtarda bulunulmadığı gibi borcun ifasında da ihtirazı kayıt konulmadığı, keza buna yönelik bir iddianın da ileri sürülmediği, dosyaya bu anlamda sunulmuş bir delilin de bulunmadığı, davalı tarafın cevap dilekçesinde dayanarak ekinde sunduğu ve HMK’nun 199. maddesi anlamında belge olarak kabul edilen davacı tarafından davalıya gönderilen 10/05/2016 tarihli e-mailde de sözleşmenin 46. ve TBK’nun 138. maddesi anlamında ifa imkansızlığı yarattığı iddia edilen bu olaylardan bahsedilmediği, söz konusu e-mailde sadece piyasa şartları ve firmanın maddi durumu nedeniyle ileriye dönük verilen toplam 927.750 TL’lik çeklerin ödenemeyeceğinden bahisle iadesinin talep edildiği, bunun ise az önce bahsedildiği üzere bir ihtar yada ihtirazi kayıt olarak değerlendirilemeyeceği, kaldı ki yargılama sırasında davalının delil olarak sunduğu bu e-mailin davacı tarafından karşı çıkılmamasına rağmen istinaf başvurusunda kabul edilmediği, o halde sözleşme devam ederken ortaya çıkan bu haller sebebiyle sözleşmeyi fesih iradesi ortaya koymayan davacının sözleşmeyi bu şekilde benimsediği kabul edilerek artık bu durumu ileri sürerek sözleşmenin feshini istemesinin de mümkün olmadığı, davacının tüm bu maddi vakıalara dava tarihinden sonra gerçekleşen 15 Temmuz darbe girişimi ile birlikte dayanılarak sözleşmenin feshine ilişkin işbu davayı açtığı anlaşılsa da somut olayda borcun ifasının imkânsız hale geldiğinden bahisle bir mücbir sebebin de bulunmadığı, ancak borcun ifasının güçleştiğinin kabul edilebileceği, yukarıda yer verilen Yargıtay ilamında da vurgulandığı üzere borcun ifasının güçleştiğinin kabul edildiği böyle bir halde mücbir sebebe dayanarak borcun sona ermeyeceği, bu durumda Türk Borçlar Kanununun aşırı ifa güçlüğünü düzenleyen 138. maddesi hükmü uyarınca sözleşmenin uyarlanması yoluna gidilebilmesi mümkün ise de davanın bu madde hükmüne dayalı uyarlama davası olarak açılmadığı, davacı işbu dava ile sözleşmenin 46. maddesi ile TBK’nun 137-138 maddelerine dayalı olarak fesih talep ettiğinden sözleşmenin uyarlanması da mümkün olmayacaktır. O halde davacının dayandığı sözleşme hükmü ve kanunun ilgili maddeleri uyarınca sözleşmeyi fesih hakkının bulunmadığını kabul etmek gerekir. Ayrıca davacı vekili dava dilekçesinde turizm sektöründe bir sonraki yılın anlaşmalarının, bir önceki yılın Eylül-Ekim-Kasım aylarında yapıldığını beyan ettiği de gözetildiğinde maddi vakıa olarak dayanılan terör saldırıları ve patlamalar ile 15 Temmuz darbe girişiminin davacının satışlarına bir etkisinin de dokunmayacağı, zira bahsedilen sektör uygulamasına göre sezon itibariyla 15 Temmuz darbe girişimine kadar davacının zaten satışlarını yapmış olacağı, dolayısıyla davalının otelinin bulunduğu Bodrum’da 2016 yılı yaz turizm sezonunun 15 Temmuz darbe girişiminden çok önce başlamış olduğu, davaya dayanak yapılan terör saldırılarının sadece turizm sektörü ile ilgili olmadığı, tüm ülke geneli için geçerli olduğu ve herkesi ilgilendirdiği, terör saldırıları haricinde maddi vakıa olarak dayanılan tek satıcılık hakkının ihlal edilmesi, rezervasyon iptalleri, otelin layıkı veçhile hizmet sunamaması hususlarının davanın temelini oluşturan sözleşmenin 46. maddesi ile TBK’nun 137-138 maddelerine dayalı bir fesih sebebi olarak kabul edilemeyeceği anlaşılmakla ilk derece mahkemesinin kararı ve gerekçesi isabetli olup davacı vekilinin tüm istinaf taleplerinin reddi gerekmiştir. Açıklanan sebeplerle ilk derece mahkemesince tesis edilen kararda usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/834 Esas, 2018/53 Karar ve 01/02/2018 tarihli kararı usul ve yasaya uygun olduğundan HMK’ nın 353/1.b.1 Maddesi gereğince davacı vekilinin istinaf başvurularının esastan REDDİNE, 2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 80,70 TL harçtan davacı tarafından peşin olarak yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davacıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, 3-Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma yapılmadığından istinaf vekalet ücreti taktirine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 353/1b-1 bendi ile aynı kanunun 361/1 bendi gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık süre içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.06/10/2022