Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/1317 E. 2021/1172 K. 21.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1317 Esas
KARAR NO: 2021/1172
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 24/01/2019
NUMARASI: 2018/413 Esas, 2019/76 Karar
DAVA:İFLÂS
KARAR TARİHİ: 21/10/2021
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili 26/04/2018 havale tarihli dava dilekçesinde; müvekkili şirketin davalı borçlu şirket hakkında iflas yoluyla takip başlattığını, takibin kesinleştiğini, bugüne kadar dosya borcunun ödenmemesi nedeniyle Tebligat Kanunu 35.maddesine göre tebligatın yapıldığını, borçlu şirketin sicil müdürlüğüne kayıtlı adresinde faaliyetine devam etmediğini, Büyükçekmece … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile iflas takibi başlatıldığını, takip tarihi itibariyle müvekkilinin 83.970,36 TL alacağının bulunduğunu, borçluya gönderilen ödeme emrinin bila döndüğünü ve devamında borçlunun Ticaret Sicil’de kayıtlı adresine TK 35.maddesi gereğince tebligat yapıldığını, şirketin faaliyette olmaması nedeniyle aciz halinde bulunduğunu, İİK 156.maddesi gereğince ödeme emrindeki müddet içinde borçlu tarafından borca itiraz edilmemesi üzerine alacaklının Ticaret Mahkemesinde iflas kararını isteyebileceğini belirterek davalı şirketin dava tarihi itibariyle kapak hesabına göre 97.722,39 TL tutarında borçlu olduğunu iddia ederek, bu miktar borcun davalı şirket tarafından mahkeme veznesine depo edilmesine, depo edilmemesi halinde ise şirketin icra takibine karşı itirazda bulunmadığı da dikkate alınarak iflasına karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, müvekkilinin herhangi bir borcu bulunmadığını, ayrıca tebligatın müvekkili şirkete usul ve yasaya aykırı bir şekilde tebliğ edilmiş olması nedeniyle davacıya karşı maddi olarak borçlu bulunmayan müvekkilinin şekli olarak borçlu gösterilmeye çalışıldığını, müvekkilinin son döneme kadar kullandığı makinelerin ise yine davacıya ait olduğunu, bu bağlamda davacı ile müvekkilinin makinelerin kullanımına ilişkin kira sözleşmesi ve hisse devri protokolleri yaptıklarını, müvekkili şirketin iflas durumunda olmadığını, davacıya karşı müvekkilinin alacaklarına istinaden alacak davası ve icra takibine ilişkin menfi tespit davasının ikame edileceğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Asli Müdahil … A.Ş vekili, davalı borçlu şirketin müvekkili şirketten mal satın aldığını, cari hesap şeklinde gelişen ticari ilişkide cari hesap borcunun ödenmediğini, davacının iflas talebinin muvazaalı olabileceğini, davacı şirketin sicil kayıtları incelendiğinde şirket yetkilisinin …, davalı borçlu şirketin sicil kayıtlarının incelendiğinde ise şirket yetkilisinin … olduğunun görüldüğünü, bu durumun şirket yetkililerinin akraba olduğunu gösterdiğini, şirketler arasındaki ilişkinin 2018 yılı Ocak ayında başlatıldığı ve 2018 yılı Şubat ayına kadar fatura kesilerek şirketin 83.970,36 TL borçlandırıldığının görüldüğünü, takibin fatura borcuna ilişkin olarak başlatıldığını iddia ederek, bu durumun taraflar arasında muvazaalı bir ilişki olduğunu ve davalı borçlu hakkında iflas kararı verilmesi için tarafların anlaşmış olma ihtimalini güçlendirdiğini iddia ederek, müdahil olarak davaya katılmalarına karar verilmesini ve muvazaalı talep edilen iflas davasının muvazaalı olduğunu iddia ederek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: Mahkemece; tüm dosya içeriğine göre kesinleşen takibe ve usulüne uygun düzenlenip tebliğ edilen depo kararına rağmen davalı şirket tarafından depo emrinde belirlenen borç ödenmediği gerekçesiyle davalı şirketin İİK.nun 156/2 nci fıkrası gereğince davanın kabulü ile davalının iflasına karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar, davalı vekili tarafından yasal süresi içerisinde istinaf edilmiştir. Davalı vekili istinaf nedenleri olarak; İİK 158.maddesi uyarınca çıkarılan depo emrinin uygun olmadığını, müvekkili şirket ile davacı şirket arasında karşılıklı devam eden istihkak davalarının mevcut olduğunu, davacı şirketin dava ve iddiaların önüne geçmek amacıyla huzurdaki davayı açtığını ve söz konusu takibin usule aykırı tebligat yapılarak kesinleştiğini, iflas takibine ilişkin davacı şirkete karşı menfi tespit davası açıldığını, davacı şirket ile müvekkili şirket arasında imzalanan ibranamenin delil olarak gösterildiğini, davacının müvekkili aleyhine başlatmış olduğu icra takibine dayanak faturaların tamamının protokolden önceki tarihe dayandığını, müvekkilinin menfi tespit davasına ek olarak davacı şirkete karşı Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/1390 Esas sayılı dosyası ile alacak davasını ikame ettiğini, davanın tek sebebinin bahse konu davalarda üzerine gelinmesinin engellenmesini istemesinden kaynaklandığını, kararın onanması halinde telafisi imkansız mağduriyetler ortaya çıkacağını, menfi tespit davasının kazanılması durumunda ise davacının müvekkilinin iflasını istemeye yetkili olmadığının ortaya çıkacağını, bu itibarla gerek menfi tespit davasının gereksi davacı şirkete karşı açılan bekletici mesele yapılması zaruretinin ortaya çıktığını iddia ederek, kararın kaldırılması ve talepleri doğrultusunda davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava, İİK 154. maddesinde düzenlenen İflas yolu ile başlatılan icra takibine karşı, itiraz olunmaması nedeniyle borçlu şirketin iflasının İİK ‘nun 156. maddesi gereğince istemine ilişkindir. Taraflar arasında ki uyuşmazlık konularının tespitinden önce, davanın niteliği gereğince, icra takip dosyasındaki ödeme emrinin davalı şirket adına usulüne uygun şekilde Tebligat Kanunu ve ilgili yönetmelik kuralları uyarınca gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin tespiti gerekmiştir. Dosya kapsamından, davacı şirket tarafından davalı şirket hakkında Büyükçekmece … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında, 83.970,36 TL alacağın tahsili amacıyla iflas yoluyla takip başlattığı, takibe esas alacağın sebebi olarak cari hesap ekstresi gereği ödenmeyen borç bakiyesi şeklinde açıklama yapıldığı, davalı şirketin ” … Mahallesi, … Bulvarı, … Sitesi, No:… Beylikdüzü / İSTANBUL adresine çıkarılan ödeme emrine dair tebligatın 10/04/2018 tarihinde gösterilen adreste geçen muhatap firmanın olmadığı, adreste kiralama şirketinin olduğu gerekçesiyle bila iade edildiği, bunun üzerine davacı vekilinin 11/04/2018 tarihinde dosya borçlusunun Ticaret Sicil adresine gönderilen ödeme emrinin bila döndüğü belirtilerek borçlunun Ticaret Sicil adresine TK 35.’e göre ödeme emri ve eklerinin tebliğe çıkartılmasını talep ettiği, icra müdürlüğü tarafından buna istinaden ödeme emrinin 35.madde gereğince tebliğ edildiği, tebliği gerçekleştirilen memur tarafından TK 35.maddesi gereğince çıkış merci tarafından düzenlenen 6 örnek nolu tebliğ evrakının ” bir parçası … tarihinde muhatabın kapısına yapıştırılarak tebliğ edilmiştir.” ifadelerine yer verilmek suretiyle 13/04/2018 tarihli paraf atıldığı, boşluk kısmına herhangi bir beyanın yazılmadığı, davacı şirket tarafından 26/04/2018 havale tarihli dava dilekçesi ile iflas davasının açılmış olduğu anlaşılmıştır. Tebligat kavramı, yazılı bildirim anlamına gelen tebliğ sözcüğünün çoğuludur. Hukuk sözlüğünde, tebligat, hukuksal bir eylemden, ilgili kişinin haber almasını sağmak için yetkili makamın yasal biçimde, yazı yada duyuru ile yapacağı belgeleme eylemi olarak tanımlanmaktadır. Tebligat, bilgilendirme yanında, belgelendirme özelliği bulunan usul işlemidir. Gerek tebliğ işlemi gerekse tebliğ tarihi ancak yasa ve tüzükte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. (HGK 14.04.2010 tarihli, 2010/21-200 Esas, 2010/216 Karar sayılı ilamında belirtildiği gibi). Tebligata ilişkin genel ve temel nitelikteki kuralları içeren mevzuatın başında 7201 sayılı Tebligat Kanunu gelir. Tebligat Kanunu tamamen şeklidir. Kanunun etkili önlemler almasının tek amacının tebliğin muhataba ulaşmasını ve onun tarafından kabul edilmesini sağlamaktır. O halde kanun ve tüzük ( Tebligat Kanunun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğinin 25.01.2012 tarih, 28184 sayılı Resmî Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmesi ile Tebligat Tüzüğü Hükümlerinin uygulanamaz hale gelmesi gerekçesi ile 23.07.2014 tarihli Resmî Gazetede yürürlükten kaldırılan) ve yönetmelik hükümlerinin en ufak ayrıntısına kadar uygulanması zorunludur. Değişik tarihli ve birçok HGK kararı ve Yargıtay daire kararlarında belirtildiği üzere, mahkemelerce ve taraflarca yapılan yargılamaya ilişkin işlemlerin geçerliliği, genellikle bunların ilgililere kanun ve yönetmelik hükümlerinin öngördüğü şekilde yapılması ile sağlanacaktır. Tebligat Kanunun Uygulanmasına Dair, 25.01.2012 tarihli Resmî Gazetede yayınlanan yönetmeliğinin “1”.maddesinde, yönetmeliğin amacının, 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunun usul ve esaslarını düzenlemek olarak ifade edilmiştir. Davada tebligatın büyük önemi vardır. Bu önemden dolayı tebligatın nasıl yapılacağı yasa ve yönetmelik hükümlerinde ayrıntılı ve açık biçimde düzenlenmiştir. Tebligat, tebliğ yapılacak kişiye, bilinen en son adresinde yapılır. Buna göre Tebligat Kanunu, adreste tebligat esasını kabul etmiştir. Mahkemenin, bir kimseyi taraf, taraf vekili, tanık veya bilirkişi olarak huzuruna çağırmasına davet, davetin yazılı şekline de davetiye denir. Davetin davadaki önemi büyüktür. Mahkeme, taraf teşkili yapmadan, tarafları dinlemeden ve onları iddia ve savunmalarını beyan etmeleri için usulüne uygun davet etmedikçe hükmünü veremez. ( HMK m.27). Taraflar, özellikle ön inceleme duruşmasına (m.139) ve diğer duruşmaya davetiye ile davet edilmelidir. Davet, bir davetiye ile yapılır. Tebligat Kanunun 12. maddesine göre, hükmü şahıslara tebliğin selahiyetli mümessillerine, bunlar birden ziyade ise, yalnız birine yapılır. Aynı Kanunun 13. maddesine göre de, tebligat yapılacak bu kişiler herhangi bir sebeple mutad iş saatlerinde işyerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamayacakları bir halde oldukları takdirde tebliği orada hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. 25.01.2012 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Tebligat Kanunun Uygulanmasına Dair Yönetmelik Hükümlerine göre, kendisine tebliğ yapılacak memur veya müstahdemin, tüzel kişinin o yerdeki teşkilatı veya personeli içinde görev itibarıyle tebligatın muhatabı olan tüzel kişinin temsilcisinden sonra gelen bir kimse veya evrak müdürü gibi esasen bu tür işlerle görevlendirilmiş bir kişi olması gerektiği, bu kişilerinde bulunmaması halinde bu hususların tebliğ evrakına yazılarak tebligat, o yerdeki diğer memur ve müstahdeme yapılır. HGK’nun 14.12.2011 tarih, 2011/21-882 Esas, 2011/767 Karar sayılı kararında vurgulandığı üzere, Tebligat Kanunun 13. maddesinde, kendisine tebligat yapılacak şahısların derecelendirildikleri görülmektedir. Tebligat Kanunu ve bu Kanunun Uygulanmasına Dair Yönetmelik hükümleri tamamen şeklidir ve titizlikle uygulanması gerekir. Dolayısı ile bir davada yapılan tebligatların usulüne uygun olarak yapılıp yapılmadığını hakimin doğrudan, kendiliğinden denetlemesi gerekmektedir. ( Emsal, Yargıtay 21.HD’nin 19.02.2018 tarih, 2018/58 Esas, 2018/1447 Karar sayılı ilamı). Tebligat Kanunun ( Değişik fıkra :11/01/2011 -6099 S.K ./9.mad.) 35/4. maddesi gereğince, tüzel kişi muhatabın bilinen adresine çıkarılan tebligatın bila tebliğ iade edilmesi halinde resmî kayıtlardaki adresi esas alınır ve bu madde hükümleri uygulanır. Hükmi şahıslara ne şekilde tebligat yapılacağı yukarıda ifade edildiği üzere 7201 sayılı Tebligat Kanunun 12. ve 13. maddelerinde belirlenmiştir. Tebligat adresinin borçlu şirketin ticaret sicilinde kayıtlı adresi olması ve tevziat saatlerinde kapalı olması veya tebligatın alınmasından imtina edilmesi halinde bu adrese 7201 sayılı Tebligat Kanunun 21/1.ya da 35/4. maddelerine göre tebligatın yapılması gerekir. Tüzel kişiler adına ve adı geçenin ticaret sicilindeki adresine gönderilen tebligatın 7201 sayılı Tebligat Kanunun 21/1. maddesine göre yapılmış olması halinde tebliğ memurunun Tebligat Yönetmeliğinin 30 ve 31. maddelerdeki koşulları araştırmasına gerek yoktur. Zira muhatabın adreste bulunmaması halinde, bunun nedeninin araştırılması ve tevziat saatinden sonra adrese dönüp dönmeyeceğinin tespit edilmesi gerçek kişiler yönünden zorunlu olup, hükmi şahısların sıfatı ve niteliği itibarıyla böyle bir araştırmanın yapılmamış olması tebligatın usulsüzlüğü sonucunu doğurmaz. ( Yargıtay 12. HD’nin 2014/28951 Esas, 2015/3720 Karar ve 24.02.2015 tarihli emsal ilamı). Tebligat Kanunun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 31.maddesinde; tebliğ imkansızlığı ve tebliğden kaçınma ile adres kayıt sistemindeki adreste bulunmaması halinde yapılacak işlemler düzenlenmiştir. Maddede; ” (1) Tebliğ memuru; a) Muhatap veya muhatap adına tebligat yapılabilecek kişiler, o adreste bulundukları halde hiçbirinin tebliğ anında gösterilen adreste mevcut olmamaları, b) Muhatap ya da kendilerine tebligat yapılabilecek kişilerin tebellüğden kaçınması, c) Muhatap, gösterilen adreste hiç oturmamış veya bu adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi tebligatın, muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine bu husus meşruhat verilerek çıkarılması, hallerinden biri gerçekleştiği takdirde tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti veya meclisi üyesinden birine ya da kolluk amir veya memuruna imza karşılığında teslim eder. Tebliğ memuru, ek-1’de yer alan (2) numaralı örneğe uygun olarak düzenlenen ihbarnameyi gösterilen adresteki kapıya yapıştırır. (a) bendinde belirtilen halin gerçekleşmesi durumunda tebliğ memuru, tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirir. (2) Birinci fıkranın (c) bendi gereğince yapılacak tebligatlarda tebliğ memurunca 30 uncu maddeye göre araştırma yapılmaz.” düzenlemesine, 35.maddede ise, tebliğ mazbatasında bulunması gereken bilgiler ve tanzimi üst başlığı altında ” Tebliğ bir mazbata ile belgelendirilir. Bu mazbatanın; a) Tebliği çıkaran merciin adını, b) Tebliği isteyen tarafın adını, soyadını ve adresini, c) Muhatabın adını, soyadını ve adresini, ç) Tebliğin konusunu, d) Tebliğin kime yapıldığını ve tebliğ muhatabından başkasına yapılmış ise o kişinin adını, soyadını, adresini ve 34 üncü madde gereğince tebellüğe ehil olduğunu, e) Tebliğ tarihini, saatini ve nerede yapıldığını, f) 30 uncu ve 31 inci maddelerdeki durumların gerçekleşmesi halinde bu hususlarla ilgili hangi işlemlerin yapıldığını, adreste bulunmama ve kaçınma için gösterilen sebebi, g) Tebligatın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine yapılması durumunda buna ilişkin kaydı, ğ) Tebliğ evrakı kime verilmiş ise onun adı, soyadı, sıfatı ve imzası ile tebliğ memurunun adı, soyadı ve imzasını, içermesi gerekir. (2) Tebliğ mazbatasında yukarıda belirtilen hususları kaydetmek için yeterli alan bulunmaması halinde tebliğ memuru usulüne uygun şekilde mazbataya eklenti yapabilir. (3) Bu maddeye göre hazırlanarak bastırılan ve tebligatı çıkaran merci tarafından tanzim edilen ek-1’de yer alan (3) numaralı örnek tebliğ mazbatasının ilgili bölümleri tebliğ memuru tarafından tebliğ yerinde düzenlenir. (4) Tebliğ mazbatası, tebliği çıkaran merci ve tebliğ memuru tarafından okunaklı şekilde düzenlenir. (5) Tebliğ mazbatasında muhatabın birden fazla adresine yer verilemez. Aksi halde tebliğ mazbatası tebligatı çıkaran mercie iade edilir.” düzenlemesi ile birlikte aynı yönetmeliğin 57.maddesinde ise değiştirilen adresin bildirilmesi zorunluluğu ve yapılacak işlemler üst başlığı altında, “(1) Muhataba veya adresinde bu Yönetmeliğin gösterdiği usullere göre onun yerine tebellüğ edebilecek birine tebligat yapılmasından veya 31 inci madde gereğince işlem yapılmasından sonra muhatap bu adresini değiştirirse, yeni adresini hemen tebliği yaptırmış olan kaza merciine bildirmek zorundadır. Bu takdirde bundan sonraki tebliğler, bildirilen yeni adrese yapılır. (2) Adresini değiştiren kişi yenisini bildirmediği ve adres kayıt sisteminde yerleşim yeri adresi de tespit edilemediği takdirde, adres araştırması yapılmasına gerek kalmaksızın ek-1’de yer alan (6) numaralı örneğe göre düzenlenecek tebliğ evrakının bir nüshası eski adresin kapısına asılır ve asılma tarihi tebliğ tarihi sayılır. (3) Bundan sonra eski adrese çıkarılan tebliğler muhataba yapılmış sayılır. (4) Daha önce tebligat yapılmamış olsa bile, tüzel kişiler bakımından ana statü, sicil, tüzük ve kuruluş senedi gibi resmî kayıtlardaki adresleri esas alınır ve bu madde hükümleri uygulanır. (5) Daha önce yurt dışındaki adresine tebligat yapılmış Türk vatandaşı, yurt dışı adresini değiştirir ve bunu tebliği çıkaran mercie bildirmez, adres kayıt sisteminden de yerleşim yeri adresi tespit edilemezse, bu kişinin yurt dışında daha önce tebligat yapılan adresine Türkiye Büyükelçiliği veya Konsolosluğunca 43 üncü maddeye göre gönderilen bildirimin adrese ulaştığının belgelendiği tarihten itibaren otuz gün sonra tebligat yapılmış sayılır.” düzenlemesine yer verilmiştir. Somut davada; davalı borçlu şirketin sicil adresine çıkarılan ödeme emrine dair tebligatın yukarıda yer verildiği üzere adreste kiralama şirketinin olması nedeniyle iade edildiği, bunun üzerine tebligatın Tebligat Kanunun 35.maddesi gereğince gerçekleştirilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda davalı şirkete çıkarılan tebligatın Tebligat Kanunun 35.maddesi ile Tebligat Kanunun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin yukarıda yer verilen maddelerine uygun şekilde yapılmamış olduğunun kabulü gerekmiştir. Açıklanan nedenlerle, davalı şirkete ödeme emrinin tebliği için Ticaret Sicil kaydındaki adresine çıkarılan tebligatın Tebligat Kanunun 35.maddesi ve yönetmeliğin ilgili hükümleri gereğince usulüne uygun şekilde gerçekleştirilmiş olduğunun kabulü mümkün değildir. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 2021/4679 Esas, 2021/6216 Karar ve 09/06/2021 tarihli bozma ilamında belirtildiği üzere, borçlu şirketin ticaret sicil adresine TK’nın 35.maddesi gereğince tebligat yapılabilmesi için bu adrese gönderilen tebligatın adresin kapalı olması yada muhatabın adresten taşınmış olması şerhi ile tebliğ edilemeden iade edilmesi zorunludur. Davaya konu icra takibindeki çıkartılan ve 10/04/2018 tarihli bila iade edilen tebligat ise adreste dava dışı şirketin olduğu ve tebliği mümkün olmadığı gerekçesiyle iade edilmiştir. Söz konusu iade sebebinde emsal ilamda belirtildiği şekilde adresin kapalı olması yada muhatabın adresten taşınmış olmasına dair herhangi bir şerh mevcut değildir. Bu nedenle söz konusu bu tebligat esas alınarak TK’nın 35.maddesine göre daha sonradan davalı şirketin sicil adresine yapılan tebligatın usulüne uygun olduğunun kabulü mümkün değildir. İflas davası açılabilmesi için iflas ödeme emrinin borçluya usule uygun şekilde tebliğ edilmesi gerekeceği, mahkemece bu hususun resen dikkate alınması gerekirken davalı savunmasına rağmen değerlendirilmediği, bu sebeple usulüne uygun şekilde iflas ödeme emri tebliğ edilmeden açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken aksine işin esasına girilerek davanın kabulüne dair hüküm tesis edilmesi isabetsiz olduğundan davalı vekilinin istinaf başvurusunun işin esası incelenmeksizin kabulüne dair taktiren aşağıdaki gibi karar verilmesi gerekmiştir. Ancak söz konusu hata yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 2004 sayılı İcra İflas Kanunun 154 ve devamı maddeleri gereğince iflas yoluyla takip yapılması ve devamında iflas davasının açılıp görülebilmesi için usulüne uygun olarak ödeme emrinin tebliğ edilmesi gerektiğinden ve bu hususun 6100 sayılı HMK’nın 114/2.maddesinde yer verilen diğer kanunlarda yer alan dava şartları arasında kabulü ve iş bu hata davanın niteliği de gözetildiğinde yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M:Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere, 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun işin esası incelenmeksizin KABULÜNE, 2-Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/413 Esas, 2019/76 Karar ve 24/01/2019 tarihli kararının KALDIRILMASINA, 3-a)Davacının İİK 156/2.fıkrası gereğince açmış olduğu iflas davasının ödeme emrinin usulüne uygun şekilde tebliğ edilmemesi nedeniyle 6100 sayılı HMK’nın 114/2.fıkrası gereğince dava şartı yokluğundan aynı yasanın 115/2.fıkrası gereğince usulden REDDİNE, b) Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 59,30 TL maktu harçtan dava açılırken peşin olarak karşılanan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40 TL harcın davacıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, c) Davalı kendisini vekil ile temsil etmiş olduğundan hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince 4.080,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, d) Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, e) HMK 333.maddesi gereğince kullanılmayan gider avansının hükmün kesinleşmesiyle birlikte kararın tebliğ gideri mahsup edilmek şartıyla yatıran tarafa iadesine, 4-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 59,30 TL harçtan davalı tarafça peşin olarak yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 14,90 TL harcın davacıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, 5-Davalının yapmış olduğu 44,40 TL peşin harç ve 35,00 TL istinaf yargılama gideri olmak üzere toplam 79,40 TL’nin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE, 6- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti hakkında karar verilmesine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, İcra İflas Kanunun 164/2.fıkrası gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren on gün içerisinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.21/10/2021