Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1280 Esas
KARAR NO : 2019/2176
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2016/111
KARAR NO : 2019/180
KARAR TARİHİ: 21/02/2019
DAVA : İFLAS (İflasın Ertelenmesi)
KARAR TARİHİ 28/11/2019
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: DAVA: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkil şirketin turizm alanında faaliyet gösteren bir firma olduğunu, …, şirketin kurucusu ve tek ortağı olduğunu, … Otel 210 yatak kapasitesi ile 4 yıldızlı, 6 farklı odası sınıfından oluşan ve normal odadan, başkan suitine kadar fiil donanıma sahip olan otelde yüzme havuzu ve ayrıca büyük ve tüm teknik donanıma sahip toplam salonları da bulunduğunu, yakalamış olduğu geniş müşteri portföyünü kaybetmeden istikrarlı bir şekilde çalışmak ve onlarca kişiye ekmek kapısı olan işletmesini devamlılığı sağlamak olduğunu, ancak müvekkilin inşaat halindeyken natamam bir şekilde satın aldığı ve günümüzde faaliyette bulunan otel-restorant-gece kulübü konseptini oluşturabilmek için çok fazla masraf yapıldığını, bu masrafı ödeyebilme adına başta yaptığı fizibilite çalışmaları, ülkemizde yaşanan olumsuzluklar nedeniyle başarısız kaldığından müvekkilin mali dengesinin ve borç ödeyebilme potansiyelinin bozulmasına neden olduğunu, 31/12/2015 tarihli bilançoya göre şirketin öz kaynağının (-)1.531.674,287 TL ye düştüğünü, bu bağlamda şirketin bozulan finansal dengesinin tekrar kurulması ve öz varlıkların tekrar pozitif duruma geçmesi için atacağı adımlar bir iyileştirme projesi çerçevesinde dosyaya sunulduğunu, bu nedenle müvekkil şirketin iflasına bir yıl süreyle ertelenmesine ve şirketin mal varlığını koruması açısından gerekli tedbirlerin alınmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Müdahil vekilleri gerek yazılı, gerekse de zapta geçen beyanlarında, davacı şirketin iflas erteleme talebine karşı beyan itirazlarını bildirmişlerdi.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece, İflas ertelemenin şekli koşulları olan sermaye şirketi olması, iflâsın ertelenmesi talebi, borca batıklık ve bilançonun mahkemeye bildirimi, iyileştirme projesi ile bu projenin ciddi ve inandırıcı olduğunu gösteren bilgi ve belgelerin mahkemeye sunumu, masrafların peşin olarak ödenmesi, fevkalade mühletten yararlanılmamış olması ile maddi koşullar olan borca batık olma, mali durumunun iyileştirilmesi ümidi, alacaklıların haklarının korunması koşullarının özetlenen bilirkişi raporundaki teknik tespitlerle oluştuğu anlaşılmakla iflas erteleme talebinin kabulüne karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Müdahil … Bankası T.A.O vekilinin yasal süresi içinde sunduğu istinaf dilekçesinde; davanın 2016 yılında açıldığını, dava açılışı esnasında düzenlenen tensip ile davacı şirket hakkında takip yapılamayacağı, ipotekle temin edilmiş alacaklar hakkında satış kararı alınamayacağına dair tensip oluşturulduğunu, davacı şirket hakkında 3 yıldır herhangi bir takip işlemi yapılamadığı ve şirket faaliyetlerine devam ettiğine göre borçlunun alacaklılarına süre sonunda yapacağı ödemelerin, ne şekilde ve hangi tarihte yapılacağını belirli bir takvime bağlanarak dava dosyasına sunulmuş olması gerektiğini, fakat olayda bu hususta dosyaya sunulan bir tablo bulunmadığını, şirketin sunmuş olduğu bilgi, belge ve projeler incelendiğinde görüleceği üzere borçlunun borçlarını ödemek gibi bir niyeti bulunmadığını, borçlunun tek niyeti alacaklılar oyalayarak hukuk sisteminin boşluklarını kullanmak ve zaman kazanmak olduğunu, özellikle usulüne uygun tutulmamış bilirkişi raporu ve projedeki eksiklikler dikkate alındığında davanın reddine karar verilmesi gerektiğinden mahkemenin iflas erteleme talebinin kabulüne dair kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE Dava; İİK nun 179 ve devamı maddeleri ile 6102 sayılı TTK nun 376. ve 377. maddelerinde düzenlenen iflasın ertelenmesi istemidir.Dava tarihinde yürürlükte bulunan 2004 sayılı İİK nun 179/a maddesinde, mahkemenin, iflasın ertelenmesi isteminde bulunulması üzerine, envanter düzenlenmesi ve yönetim kurulunun yerine geçesi ya da yönetim kurulu kararlarını onaması için derhal bir kayyım atayacağı, ayrıca şirketin ve Kooperatifin malvarlığının korunması için gerekli diğer önlemleri alacağı, son fıkrada ise, kayyımın her üç ayda bir şirketin projeye uygun olarak iyileştirme gösterip göstermediğini mahkemeye rapor edeceği düzenlenmiştir. Yasanın 181. maddesi gereğince, davada uygulanacak olan, 160. maddesinde, İflas isteyen alacaklının ilk alacaklar toplantısına kadar olan bütün masraflardan sorumlu olduğu, 166. maddede ise kararın ilanı düzenlenmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 74. maddesinde ise, iflas isteme, davaya vekalette özel yetki verilmesi gerektiren haller arasında sayılmıştır. Somut olayın yasal düzenlemeler açısından değerlendirilmesi sonucunda, davacı vekilinin vekeletnamesin de, İflas erteleme davası açma yetkisinin bulunduğu, davacı şirket yönetim kurulu 29.01.2016 tarihli kararı ile şirket hakkında iflas erteleme talebinde bulunulmaya karar verildiği, mahkemece, tensip ara kararı ile ilanların yapılmasına, bilirkişi incelemesine ve ayrı ayrı rapor alınmasına karar verildiği, ilanların yaptırıldığı, iflas avansının mahkeme veznesine yatırıldığı, davanın, davacı şirketlerin muamele merkezinin bulunduğu, mutlak yetkili mahkeme de açıldığı anlaşılmıştır. Davacı şirketin mal varlığı tespiti amacı ile keşfen mahallinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak bilirkişi kurulundan 18/04/2016 tarihli rapor alınmıştır. Ayrıca şirketin borca batık olup olmadığı, borca batık ise iyileştirme projesine göre davacı şirketin iflas erteleme koşullarının oluşup oluşmadığı hususunda farklı bilirkişi kurulundan 28/03/2017 tarihli rapor alınmış, kayyım tarafından düzenli ve belirli aralıklarla dosyaya 8 adet kayyım raporu ibraz edilmiştir. İflas ertelemesinin amacı doktrinde farklı görüşlerle açıklanmıştır. Bu görüşlerden biri, erteleme kararının sermaye şirketi ve kooperatifin yararına olduğu, bir diğer görüş, burada ilk planda alacaklıların çıkarının korunduğu, diğer bir görüş ise, hem alacaklıların hem şirketin korunduğudur. Yargıtay uygulamalarında, erteleme kararının hem borca batık şirketin hem de alacaklıların yararına olduğu kabul edilmektedir. İflasın ertelemesinin şartları ise, sermaye şirketi veya kooperatifin borca batık durumda olması, borca batıklığın mahkemeye bildirilmiş olması, alacaklıların iflasın ertelenmesi halinde iflasın derhal açılmasına nazaran daha kötü duruma düşürülmemiş olması, iyileştirme projesi ve bu projenin ciddi ve inandırıcı olduğunu gösteren bilgi ve belgelerin mahkemeye sunulması gerektiği, iyileştirme projesinin mahkemece ciddi ve inandırıcı bulunması gerektiği vb, bu şartlardan, borca batık olma, şirketin iyileşmesinin mümkün olması, fevkalade mühletten yararlanılmamış olması, alacaklıların haklarının korunması yani, iflas erteleme kararının alacaklıların haklarını iflasa göre daha kötü duruma sokmaması gerektiği, iflas ertelemenin maddi (esasa ) ilişkin şartlarıdır. Kısacası, iflas erteleme talebinde bulunan şirket hakkında iflas erteleme kararı verilebilmesi için öncelikle o şirketin borca batık durumda olması, sunulacak ciddi ve inandırıcı bir iyileştirme projesi kapsamında şirketin mali durumunu düzeltebileceğine dair somut veriler ileri sürmesi ve fevkalade mühletten yararlanmamış olması gerekir (6102 sayılı TTK’nın m. 377, İİK’nın m.179 vd.).İyileştirme projesi ise, sadece şirketin mevcut işleyişinin devamı ve tedbir kararlarıyla borca batıklıktan kurtulabileceğine ilişkin olmamalı, TTK’nın 376/2. maddesindeki nakit sermaye konulması, dış kaynaktan nakit girişi, sermaye artışı, yeni ortak alınması, şirketin mevcut işleyişi sonucu şayet mümkün ise kâr ve nakit akışı gibi nesnel ve gerçek kaynakları ve önlemleri içermeli, İİK’nın 179. maddesinde aranan ciddî ve inandırıcı özellikleri haiz olmalıdır. Sunulan iyileştirme projesinin uygulaması ve erteleme sürecinin başarı ile yönetimi bakımından ciddi, inandırıcı, somut ve uygulanabilir nitelikte bulunmalıdır.6100 sayılı HMK 297 maddesi gereğince; hükümde, tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerinin yer alacağı belirtildikten sonra, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği düzenlenmiştir. Ayrıca Anayasa’nın 141. maddesinde bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gerektiği belirtilmiş olup gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmıştır. Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 17/09/2019 tarih 2016/17822 Esas 2019/8154 karar sayılı kararında bu husus ” mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini kendiliğinden araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar. Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472).Tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur. 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.Somut olayda; kararın gerekçesinde 28/03/2017 tarihli bilirkişi heyeti raporu aynen tekrar edildiği, iflas erteleme koşullarının özetlenen bilirkişi raporundaki teknik tespitlerle oluştuğundan davanın kabulüne karar verilmiş ise de davanın neden kabul edildiği hususunda bir açıklamanın yer almadığı, delillerin tartışılarak değerlendirmesinin yapılmadığı, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin yer almadığı ve kararın denetlenebilirliğinin olmadığı görülmektedir. Yani, kararın gerekçe içermediği açık ve tartışmasızdır.Öte yandan eldeki dava 02/02/2016 tarihinde açılmış, şirketin aktifindeki taşınır ve taşınmaz malların rayiç değerinin tespiti için mahalinde keşif yapılmış, bilirkişi kurulundan 18/04/2016 tarihli rapor alınmış, şirketin borca batık olup olmadığı, borca batık ise iyileştirme projesine göre davacı şirketin iflas erteleme koşullarının oluşup oluşmadığı hususunda üçlü bilirkişi heyetinden 28/03/2017 tarihli rapor alınmış, bu rapor hükme esas alınarak 21/02/2019 tarihinde hüküm kurulmuştur. Bilirkişi kurulu tarafından sunulan 28/03/2017 tarihli raporda rayiç değer bilançosu, şirketin muhasebe defterinde kayıtlı değerler üzerinden oluşturulan 31/12/2016 tarihli kaydi bilanço ile, şirketin aktifindeki gayrimenkulleri ve taşıtları için yapılan 18/04/2016 tarihli değer tespiti raporu esas alınmış ise de, aradan geçen uzunca süre ( yaklaşık 2 yıl) dikkate alınarak, şirketin güncel durumu itibariyle rayiç değerler üzerinden borca batık olup olmadığı kesin olarak tespit edilmediği gibi, davacının iyileştirme projesinin esasını, 2016, 2017, 2018, 2019 ve 2020 yıllarında gerçekleştireceği satışlardan elde edeceği toplam 9.500.000,00 TL kazanç ile şirket ortağınca 2016 yılı mart ayından başlamak üzere 2017 tarihine kadar tamamlanacak olan 1.000.000,00 TL tutarındaki nakdi sermaye artışı teşkil etttiği nazara alınarak 2016, 2017 ve 2018 yıllarında satışlardan elde edilen kar ile öngörülen hedefin gerçekleşip gerçekleşmediği değerlendirilmemiştir. Nitekim dosya sunulan kayyım raporlarında, şirketin 31/12/2015 tarihi itibariyle borçlarının ( ana borç ve gider tahakkukları ile birlikte) %71’lik kısmını oluşturan …AŞ. İle 07/09/2016 tarihinde mevcut borcun yapılandırılmasına ilişkin protokol akdedildiği belirtilmiş olup 01/01/2016- 31/12/2018 dönemleri arasındaki gelir tablosu dosyaya sunulmuştur. Ancak mahkeme tarafından iyileştirme projesinde belirtilen 2016, 2017 ve 2018 yılı öngörülen hedefleri gerçekleşip gerçekleşmediği dikkate alınarak sunulan projenin, ciddi ve inandırıcı bir iyileştirme projesi kapsamında şirketin mali durumunu düzeltebileceği konusunda bir değerlendirme yapılmamıştır. Açıklanan nedenlerle son durumu itibariyle rayiç değerler üzerinden borca batık olup olmadığının tereddüte yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi, davacı şirketin varlıklarının rayiç değerlerinin tespiti ile borca batıklık durumunun, iyileştirme projesinin ciddi ve inandırıcı olup olmadığının, somut verilere dayalı olarak bilimsel şekilde değerlendirilmesi için alanında uzman bir bilirkişi heyetinden, şirketin mali durumunu ve iyileştirme projesini açık ve somut dayanaklarla değerlendiren, yargılama sürecindeki değişimin ve son kayyım raporları uyarınca şirketin durumunun da değerlendirildiği açıklamalı, gerekçeli ve denetime elverişli bir rapor alınması, kayyım raporlarının denetlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi hatalı olmuştur.Sonuç olarak; müdahil vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-a-6 bendi gereğince kabulü ile mahkeme kararının kaldırılmasına, Anayasa’nın 121/3, HMK’nın 27 ve 297/2.maddeleri dikkate alınarak belirtilen eksik hususlar doğrultusunda dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılmak ve yeniden bir karar verilmek üzere mahal mahkemesine iadesine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;1-Müdahil … Bankası’nın istinaf başvurusunun KABULÜNE,2- İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/111 E. 2019/180 K. 21/02/2019 tarihli kararının HMK’nun 353/1.a.6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,3-Dosyanın, dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılmak ve yeniden bir karar verilmek üzere mahal Mahkemesine İADESİNE,4-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Kanunu’na bağlı tarife gereğince alınması gereken 68,20 TL başvuru harcı ile istinaf kanun yolu başvuru harcı 121,30 TL olmak üzere toplam 189,50 TL harcın müdahil tarafça peşin olarak yatırılmış olan toplam 165,70 TL’ den mahsubu ile bakiye kalan 23,80 TL harcın müdahil taraftan alınarak hazineye irat kaydına 5-Müdahilin yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a.6 bendi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.28/11/2019