Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2018/859 E. 2018/791 K. 02.05.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/474 Esas
KARAR NO : 2018/795
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/06/2017
NUMARASI : 2014/309 Esas, 2017/539 Karar
DAVANIN KONUSU : Genel Kurul Kararının İptali
KARAR TARİHİ : 02/05/2018
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı 19.07.2004 tarihli dava dilekçesinde, ortağı olduğu davalı kooperatifin 19 Haziran 2004 tarihinde yapılan genel kurulunda, 1163 sayılı kanun, 6762 sayılı kanun ile Kooperatif ana sözleşmesine aykırılıklar olduğunu, genel kurul öncesi ve sırasında yapılan itirazlarına rağmen aykırılıkların giderilemediğini , bilançonun gerçeği yansıtmaması , harcama kalemlerinin karmaşık ve anlaşılmaz olması , bazı kalemlerin gizlenmiş olması nedeniyle genel kurul öncesinde Kooperatiften ayrıntılı dökümler istenmiş olmasına rağmen bu dökümlerin gönderilmediğini, bilgi edinme hakkının kasten engellenmesi , genel kurulda okunan faaliyet ve denetim raporlarının gerçekleri yansıtmaması nedeniyle Kooperatifin gerçek durumunun öğrenilmesinin mümkün olmadığını, yönetim ve denetim üyeleri hakkında açılmış olan iki adet ceza davası olduğunu, eski yönetim ve denetim kurul üyelerinin yeniden aday gösterilip normal bir seçim yapıyormuş gibi seçilmelerinin yasa ve ana sözleşmeye aykırı olduğunu, tüm konutların bitmediğini, tasfiye koşullarının oluşmadığını, tasfiye ile İlgili kararların yasa dışı olduğunu, Kooperatif mülkiyetindeki arsanın konumu, durumu ve değeri hakkındaki bilgilerin karanlık olduğunu, bu konudaki kararında geçersiz olduğunu, ferdileşmeye geçilmemiş olması nedeniyle site yönetimi oluşturulması ve işlemesi İle ilgili tüm kararlarında geçersiz olduğunu , menfaat bağlantısı ile hareket eden ekseriyet kararları ile azınlığın ezilmesinin iyiniyet kurallarına aykırı olduğunu iddia ederek, 19.06.2004 tarihli genel kurul kararlarının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili, davacının kooperatife karşı dava açmayı huy edindiğini, genel kurul kararının iptali istemi ile açılan davaların genel kuralının, genel kurulda alınan hangi kararın iptali isteniyorsa bu kararın belirtilmesi ve iptalinin istenmesi şeklinde olduğunu, bunun içinde iptali talep edilen her karar maddesinde bu karar maddesine muhalefet edildiğini davacının tutanaklara yazdırması gerektiğini, davacının dava dilekçesinde , genel kurul kararlarının hangisine itiraz ettiğini belirtmediğini, bildirdiği hususların tamamen afaki ve gerçek dışı olduğunu, bu güne kadar açtığı dört ya da beş genel kurul kararının iptali davasının aleyhine neticelenmesinin bunun açık kanıtı olduğunu, davacının 4-5 yıldır ödentilerini yerine getirmediğini, Kooperatifin yarım kalmış işlerini tasfiye aşamasında tamamlayabileceğinin genel kural olduğunu, Kooperatif mülkiyetinde konumu karanlık arsanın ne olduğunu anlayabilmiş olmadıklarını, verilen karar doğrultusunda işlem yapılacak bir arsası dışında konumu karanlıkta olan bir arsasını bilmediklerini, yönetim ve denetim kurulu üyeleri hakkında açılmış davaların bulunmasının seçme ve seçilme hakkını engelleyen bir husus olmadığını, davacının Kooperatifi çalışamaz hale getirmeyi temel amaç edindiğini , açtığı davalar sonucunda Kooperatifin işleyişini aksatarak gereksiz masraf oluşmasını sağlayarak zarar verdiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI:
Mahkemenin 28.02.2008 tarihli celse ara kararının (1) nolu bendinde, davalı kooperatifin, davacı hakkında almış olduğu Kooperatiften çıkarma kararının, davacı tarafça iptali için açılan, İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2007/426 Esas, 2017/811 Karar sayılı dosyada verilen kararın aktif husumeti etkileyeceği gerekçesi ile kesinleşmesinin beklenmesine karar verilmiş, ilgili dosyada verilen kararların bozulması ve İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1230 Esas sayılı dosyada yargılamaya devam edildiği belirtildikten sonra, davanın 19.06.2004 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında alınan kararların iptali İstemine ilişkin olduğu, iptali istenen genel kurulda bilanço ve gelir gider hesaplarının kabulü , yönetim ve denetim kurullarının ibrası , yeni yönetim ve denetim kurulu üyelerinin seçimi , 2004 yılı tahmini bütçenin kabülü ,Kooperatifin tasfiye sürecine girmesi , yönetim kurulunun aynı zamanda tasfiye kurulu olarak görev yapması, Kooperatif konutlarının yerleşim alanı dışında olan Kooperatif mülkiyetindeki yaklaşık 350 metre kare civarında olan arsanın satılması yönünde karar alındığı, davacının alınan tüm kararlara muhalif kaldığı, davanın yasal süre içinde açıldığı, Kooperatif kayıtları üzerinde yapılan inceleme neticesinde Kooperatife ait defterlerin açılış tasdikinin yasal sürede yaptırıldığı, yevmiye ve envanter defterlerinin kapanış tasdiklerinin yaptırılmadığı, Kooperatif ana sözleşmesinin 77 ve 79 maddeleri İle TTK hükümlerine göre defterlerin usulsüz tutulduğu, bilançonun hazırlanış şekline göre tek düzen hesap planına uyulmadığı, bilançoların gerçeği yansıtmadığı, inceleyen tarafından anlaşılır objektif olması gerektiği halde bu hususlara uyulmadığı, gelir tablosunda görülen bir kısım rakamların birbirini teyit etmediğinin bilirkişiler tarafından belirlenmiş olduğu, bu nedenle davalı genel kurul toplantısında alınan ve bilanço İle ilgili olan bilanço ve gelir gider hesaplarının kabulü , yönetim ve denetim kurullarının ibrası kararlarının kanuna aykırılık nedeniyle iptali şartlarının oluştuğu kanaati İle , davanın kabulüne, genel kurulda bilanço ve ibralar ile Kooperatif tasfiyesi ile ilgili alınan 19.06.2004 tarihli genel kurul kararının iptaline , diğer istemlerin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Karar taraf vekilleri tarafından yasal sürede istinaf edilmiştir.
Davacı vekili istinaf nedenleri olarak, dosyanın 22.11.2006 tarihli ara karar İle üç kişilik bilirkişi heyetine teslim edildiği, 09.05.2007 tarihli raporda, genel kurulda , bilanço , gelir gider hesaplarının kabülü ve yönetim / denetim kurullarının ibrası ve tasfiyeye geçilmesi kararlarının iptali şartlarının oluştuğu değerlendirilmesinde bulunulduğunu, davalı yanın raporun aleyhe gelmesi üzerine, dava açıldıktan üç buçuk yıl sonra , davacının ortaklığı düşmüştür, dolayısıyla husumet ehliyeti kalmamıştır , şeklinde gerçek dışı beyanı İle mahkemeyi yanılttığını, dürüstlük kuralına aykırı davranıp davayı uzatmaya çalıştığını, dosya içerisinde bulunan Bakanlık Teftiş Raporu İle bilirkişi heyet raporundan anlaşılacağı üzere, pek çok hukuksuz işlemi olan eşitlik kuralına aykırı davranışı nedeniyle hüküm giydiği görülen yönetim kurulunun , ortaklıktan çıkarma kararı verdiğini, bu kararın iptali davasının on bir yıldır sürdüğünü, diğer ortaklara konut ve tapuların teslim edilmiş olmasına rağmen 15 yıldır konutun verilmemesi nedeni ile mağduriyetin söz konusu olduğunu, Mahkemenin kabul ettiği hususlara itirazların olmadığını, ancak ibraları iptal edilen yönetim ve denetim kurulu üyeleri ile yürütülecek işlemlerin hukuka uygunluğunun takdirinin mahkemeye bırakıldığını belirterek kararın düzeltilmesi istemiştir.
Davalı vekili istinaf nedenleri olarak;
Mahkemenin aleyhe hüküm verdiği kısımların yasaya aykırı ve eksik inceleme sonucu olduğunu, genel kurul kararlarının iptali için dava açacak ortağın , kararlara muhalif kalıp, muhalefetini tutanağa yazdırması gerektiğini , davacının genel kurul kararlarına muhalefet şerhi koyması gerektiğini ancak böyle bir hususun olmadığını, karara esas olunan bilirkişilerin olaya vakıf olmadıklarınında görüldüğünü, genel kurul maddeleri sırasındaki görüşmelerdeki beyanları muhalefet şerhi olarak değerlendirmeye çalışmalarının bunu gösterdiğini, oy birliği ile alınmış kararlar olduğunu, üstelik usülüne uygun olmadığı iddia edilen bilançonun, gerek kamu, gerek İSMMMO üyelerine, gerek Ticaret Bakanlığı’na göre uygun ve geçerli bir bilanço olduğunu, itirazlarına rağmen bu rapora dayanarak karar tesis edilmesinin uygun olmayacağını, tasfiye kararının iptalininde bir başka hukuki eksiklik olduğunu, tasfiye kararının bilanço İle ilgisi olmadığını, ayrıca kısmi kabul kısmi red kararına rağmen taraflarına vekalet ücreti hükmedilmemesinin doğru olmadığını, ayrıca davanın kısmen kabulü söz konusu iken hükmün birinci maddesinde davanın kabulüne karar verilmesinin de başka bir başvuru sebebi olduğunu belirterek ve HMK 355.madde gereğince re’sen gözetilecek nedenlerle kararın kaldırılmasına ve davanın tamamen reddine karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE:
Dava, davalı kooperatif genel kurul kararının iptali istemine ilişkindir.
İptali talep edilen genel kurul kararı, 2003 hesap yılı olağan genel kurul toplantısına ait 19.06.2004 tarihli Kooperatif genel kurulunda alınan kararlara ilişkindir. Dosya içerisindeki genel kurul tutanağının incelenlenmesinden, genel kurulda, 2003 yılı faaliyet raporu, bilançosu, gelir giderler hesabı ve denetim raporlarının okunduğu, yönetim ve denetim kurulunun 1 red oyuna karşı 23 oyla kabul ve ibra edildiği, yönetim ve denetim kurulu seçimleri yapıldığı, Kooperatifin tasfiye sürecine girmesinin oylamasının yapıldığı, bir red oyuna karşılık 26 olumlu oyla tasfiyeye girmesine karar verildiği, yönetim kurulunun aynı zamanda tasfiye kurulunda görev yapmasına 1 red oyuna karşılık 26 oy çokluğu İle kabul edildiği, kooperatifin konutlarının yerleşim alanı sınırları dışında ve Kooperatif mülkiyetinde olan yaklaşık 350 metre kare civarında olan arsanın asgari metre karesi 1.000.000 TL den satılması konusunda yönetim kuruluna 1 red oyuna karşılık 26 oyla oy çokluğu İle yetki verildiği, Kooperatif demirbaşlarının bila bedel site yöneticiliğine devri konusunda yönetim kuruluna bir red oyuna karşılık 26 oy çokluğu yetki verildiği, toplantının bittiği belirtilip ilgililerin imzalarından sonra, muhalefet şerhi bölümüne ,” üyelerden … tüm maddelere muhalif olduğunu ve olumsuz oy kullandığını ifade etti” şeklinde şerh düşüldüğü , davacının isim ve imzasının yer aldığı, davacının genel kurul kararına karşı 1163 sayılı Kooperatifler Kanunun 53.maddesi gereğince, genel kurul kararının iptali için iptal davası açtığı anlaşılmıştır.
Mahkemece alınan, 09.05.2007 tarihli bilirkişi heyet raporunda, davalı kooperatife ait defterlerin açılış tasdikinin yasal sürede yaptırılmış olduğu, yıl sonunda yapılması gereken yevmiye ve envanter defterinin kapanış tasdikinin yaptırılmamış olduğu, defterlerin birbirini teyit ettiği ancak yıl sonu kapanış tasdikinin yaptırılmamış olması nedeniyle defterlerin TTK hükümlerine ve ana Sözleşmenin 77. ve 79. maddesine göre usulsüz tutulduğu kanısına varıldığı, davalı Kooperatifin 19.06.2004 tarihinde yapılan 2003 yılına ait genel kurul toplantısında ortakların denetimine sunulan ve onayı talep edilen 31.12.2003 tarihli bilançonun, 1.068.620.532 kasa, 7.957.000.000 TL alınan çekler,…olmak üzere aktif hesapların toplam 937.079.142.006 TL, pasif hesapların ise, 6.400.000.000 TL banka kredileri…olmak üzere toplam 937.079.142.006 TL şeklinde olduğu, bilançonun usuli olarak hazırlanış şekline göre tek düzen hesap planına uyulmadığı, yapılmakta olan yatırımlar tutarı olarak gelir kısmına alınan 273.173.149.317 TL nin bilançoda gözüken 472.908.927.842 TL yi teyit etmediği, gelir tablosunda gözüken diğer rakamların defterleri teyit ettiği, sonuç olarak , bilançonun gerçeği yansıtmadığı, bu durumun Kooperatifler Kanunun 53,98 ve TTK 457 atfıyla 75/1 uyarınca kanuna aykırılık teşkil ettiği, bu nedenle, davalı genel kurul toplantısında alınan ve bilanço ile ilgili olan bilanço ve gelir – gider hesaplarının kabulü , yönetim ve denetim kurulu üyelerinin ibrası kararlarının kanuna aykırılık nedeniyle iptal şartlarının oluşmuş olduğu, yeni yönetim ve denetim kurulu üyelerinin seçimi, Kooperatifin tasfiye sürecine girmesi , yönetim kurulunun aynı zamanda tasfiye kurulu olarak görev yapması, Kooperatif mülkiyetinden yaklaşık 350 metre kare civarında olan arsanın satılması kararlarının bilanço İle ilgili olmamaları nedeniyle , kanuna ve ana sözleşmeye aykırı olduklarının söylenemeyeceği, bununla birlikte bu kararların iyi niyet kurallarına aykırılık nedeniyle iptali şartlarının oluşup oluşmadığı hususunun mahkemeye ait olduğu belirtilmiştir.
Davacı vekili 30.11.2006 tarihli dilekçe ile bilirkişi raporuna beyan ve itirazda bulunarak ek rapor alınmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili ise , 11.12.2007 havale tarihli, bilirkişi raporuna karşı beyan dilekçesinde, İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2006/426 Esas sayılı dosyada verilen karara istinaden, davacı aleyhine Kooperatif yönetim kurulunca verilen ortaklıktan çıkarma kararı üzerine davacı tarafından açılan iptal davasının reddedilip ortaklığının düştüğünü, davaya husumet ehliyetinin bulunmaması için bakılmaması gerektiğini, ayrıca yeni bir bilirkişi raporu alınması gerektiğini belirterek rapora itiraz etmiştir.
Davacı vekili, 07.02.2008 tarihli beyan dikçesinde , müvekkilinin halen Kooperatif ortağı olduğunu mahkeme kararının henüz kesinleşmediğini , hakkında çıkarılma kararı verilen bir üyenin üyelik hak ve yükümlülüklerinin karar kesinleşinceye kadar aynen devam edeceğini ,husumet ehliyeti olmadığı yönündeki görüşlerin gerçeği aykırı olduğunu belirtmiştir.
İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2007/426 Esas, 2007/811 Karar ve 06.12.2007 tarihli karar örneğinin incelenmesinden, davacının ,davalı Kooperatife karşı, 07.07.2006 tarihli dilekçe ile, Kooperatif ortaklığından çıkarma kararının iptali için dava açtığı, davalı kooperatifin 08.03.2006 tarihli yönetim kurulu kararı gereğince, davacının Kooperatife ödemelerini geciktirmesi nedeniyle ihtarnameler sonucunda davacının ortaklıktan çıkarılmasına karar verildiği, davacının ise, cevabı ihtarname İle borca ve faize itiraz ettiğini, Kooperatiften alacaklı olduğunu, kooperatifin 202,2003 ve 2004 yıllarına ait genel kurul kararlarının iptali için dava açtığını belirterek ihraç kararının iptaline karar verilmesi için dava açtığı, Mahkemenin 06.12.2007 tarihli kararı İle davanın reddine karar verildiği, kararın temyizi sonucunda ,Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 07.07.2009 tarihli ilamı İle, davaya konu alacağın varlığının ve miktarının belirlenmesinin, buna göre de ihraç kararının yerinde olup olmadığının menfi tespit ve genel kurul iptal kararlarının sonucuna göre belirleneceği göz önüne alındığında taraflar arasında görülen menfi tespit ve genel kurul iptal davalarının akibetinin araştırılması , gerektiğinde sonuçlanmasının beklenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekçesi ile bozulduğu, bozma ilamı sonucunda, İstanbul 26.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/134 Esas numarasını alan davada, Mahkemenin 2011/134 Esas, 2012/90 Karar ve 19.04.2012 tarihli kararı ile, bozma ilamından sonra, davacı tarafından açılan menfi tespit davası birleştirilip yargılama yapıldıktan sonra asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiş, kararın davacı tarafça temyizi neticesinde ise, Yargıtay 23 Hukuk Dairesinin 2013/3203 Esas, 2013/4781 Karar ve 08.07.2013 tarihli ilamı İle, mahkemece bozma ilamına uyularak yargılamaya devam edildiği, buna rağmen bozma ilamının gereklerinin tam olarak yerine getirilmediği, bu davaların sonuçlarının ne olduğunun denetime elverişli şekilde mahkemece incelenip incelenmediğinin anlaşılamadığı gibi mahkemece bu konuda hatalı değerlendirmeler de bulunulduğu, mahkemece, genel kurul kararlarının iptali İstemine ilişkin davaların akibetlerinin ne olduğu , sonuçlanıp sonuçlanmadığı, sonuçlanmış iseler, asıl ve birleşen davaya etkilerinin bilirkişi marifetiyle tespit edilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği ve ayrıca genel kurulda kabul edilen faiz oranlarına göre hesaplama yapan bilirkişi raporunun hükme esas alınarak hüküm kurulmasının doğru görülmeyerek bozulduğu, ilamda ayrıca, davacının ihraç kararına dayanak teşkil eden ihtarnamede talep edilen alacak döneminin 2002 yılının Nisan ayından 2004 yılının Haziran ayına kadar döneme ilişkin aidat ve gecikme faizi borcu olduğu, bozmadan sonra dosyanın kapatılan İstanbul 26.Asliye Ticaret Mahkemesinin ( İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1232 Esas) 2014/137 Esas numarasını aldığı, yukarıda belirtildiği üzere , mahkemece davacının Kooperatif ortaklığından ihraç kararının iptaline dair verilecek kararın iş bu davanın sonucuna etkili olduğu gerekçesiyle bekletici mesele yapılmasına karar verdiği, ihraç kararının iptali davasına ilişkin dosyanın bir kaç kez Yargıtay incelemesinden geçmesi sonucunda kararın henüz verilmediği, davacının vekili vasıtası İle dosyaya ibraz etmiş olduğu birden fazla dilekçe ile ara karardan rücu talebinde bulunduğu, 12.04.2017 tarihli dilekçe ile ise davacının, bekletici mesele ile ilgili itirazlarını tekrar ettikten sonra, yasa, Anayasa , AİHM kararlarına aykırı olduğunu iddia ettiği ara karardan dönülerek davaya devam edilmesini talep ettiği, dilekçesinde , davanın açıldığı tarihlerde İstanbul 6.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2004/283 Esas sayılı dosyasında, davalı İle arasında başka bir ortaklıktan çıkarma davasının devam ettiğini, husumetin dava şartı olmasına rağmen davalı vekilinin önce husumeti kabul ederek üç buçuk yıl suskun kaldığını ,değişmesi muhtemel durumların sonucunun beklenmesine gerek olmadığını, Anayasal hak ihlali olduğunu, adil yargılama hakkının ihlali olduğunu iddia ederek , bir çok usul kurallarını belirttikten sonra bekletici mesele yapılan ara karardan dönülmesine karar verilmesini talep ettiği , mahkemece bekletici mesele yapılmasına dair ara kararla ilgili yeni bir ara karar oluşturmadan ve ihraç kararının iptali davasının İstanbul 13.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1230 Esas sayılı dosyasında devam ettiği gerekçede belirtilmekle yetinilerek hüküm tesis edildiği, ihraç kararının iptali kararının sonucunun iş bu davada etkili olup olmayacağının değerlendirilmediği anlaşılmıştır.
Genel kurul kararlarının iptali için dava açabilecek kişiler ve dava açma süresi 1163 sayılı Kooperatifler Kanunun 53. maddesinde düzenlenmiş olup, genel kurul toplantısında hazır bulunup da, karara aykırı kalarak keyfiyeti tutanağa geçiren ortağın toplantıyı kovalayan günden başlamak üzere bir ay içinde dava açabileceği belirtilmiştir.Madde kapsamında, genel kurul iptal davası açma hakkı olanlardan biri de Kooperatif üyeleridir.Ortaklık hak ve sıfatına bağlı olarak dava açan bir kişinin , şayet yargılama sırasında bu sıfatı sona erecek olursa davayı takip ve davayı sonuçlandırmakta hukuki yararı kalmaz.Zira bu husus dava koşulu olup, davacının bu sıfatının yargılama sonuna kadar devam etmesi zorunludur ve bu yön mahkemece re’sen göz önüne alınmalıdır.( Yargıtay 11 Hukuk Dairesinin 13.09.2004 tarih, 2003 /13811 Esas, 2004/8127 Karar sayılı emsal kararı)
Ortaklık sıfatı, ortağın açacağı iptal davasının dinlenebilmesi koşuludur. Davacı, bu sıfatını davanın kesin hükümle sonuçlanana kadar korumak zorundadır. Davacının ortaklığının bulunup bulunmadığı, başka bir anlatımla aktif dava ehliyetinin olup olmadığı net bir şekilde tespit edilmelidir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 16.01.2006 , 2005/189 Esas, 2006/162 Karar sayılı emsal kararı).Somut olayda davacı ortaklık hak ve sıfatına bağlı olarak dava açmıştır .Yargılama aşamasında veya davadan önce davacının Kooperatif ortaklığından ihracına karar verilmesi söz konusu ise bu durumda mahkemece , ihraç kararının kesinleşmesini beklemek zorunda kalacaktır. Çünkü, ihraç kararının iptali davası sonucunda verilecek karar iş bu davayı etkileyecektir. Mahkemece, davacı hakkında davalı kooperatif tarafından verilmiş olan ihraç kararının iptali davasının sonucu bekletici mesele yapılmışken ve henüz davanın derdest olduğu anlaşılmakta iken, gerekçe belirtilmeksizin davanın esası hakkında karar verilmiş olması doğru değildir. Öncelikle davacının davalı kooperatifin vermiş olduğu ihraç kararını iptal ettirmesi gerekir. Aksi takdirde, ortaklık sıfatı sona eren bir üyenin Kooperatifin genel kurul kararını ortak sıfatı İle iptalinde hukuki yararı olmayacaktır. Her ne kadar 1163 sayılı Kooperatifler Kanunun 16/son bendinde, haklarında çıkarma kararı keşinleşmeyen ortakların yerine yeni ortak alınamaz, bu kişilerin hak ve yükümlülükleri çıkarılma kararı kesinleşene kadar devam eder hükmü mevcut ise de, söz konusu hükümden bu kişilerin ortak sıfatı ile açmış oldukları davada, ihraç kararının sonucunun beklenmemesi anlamı çıkarılamaz. Ortak, ihraç kararının kesinleşme tarihine kadar, yasanın açık düzenlemesi uyarınca yani ihraç kararının iptali kararının kesinleşmesine kadar yasanın kendisine tanıdığı her türlü davayı açabilir. Ancak , ihraç kararı söz konusu olduğunda , davanın sonucunun beklenmesi gerekecektir. Emsal Yargıtay ilamlarında belirtildiği üzere, dava şartı olarak kabul edilen bu konunun mahkemece re’sen gözetilerek, gerek hüküm tarihine kadar bekletici mesele yapılan, davacı ortağın ortaklıktan ihraç kararına karşı açmış olduğu ve İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1230 Esas sayılı derdest iptal davası sonucunun, gerekse de, davacının 12.04.2017 tarihli dilekçesi de ifade ettiği, İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2004/283 Esas sayılı dosyasında devam eden ortaklıktan çıkarma davaların araştırılarak ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 165. madde gereğince sonucunun beklenerek uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, davalar sonuçlanmadan işin esası hakkında karar verilmiş olması doğru kabul edilmemiştir.
Kabul şekline göre ise, iptali talep edilen genel kurul kararlarının bir kısmının iptaline, diğer istemlerin reddine karar verilmiş olmasına rağmen, davanın kabulüne şeklinde hüküm tesisi ve bu anlamda kısmen kabul durumunda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 326 maddesi gözönünde bulundurulmayarak, kendisini vekille temsil eden davalı yararına vekalet ücretine karar verilmemiş olması da doğru değildir.
Açıklanan nedenlerle ve özellikle emsal Yargıtay ilamlarında belirtildiği üzere, davacının ortaklık sıfatını davanın kesin hükümle sonuçlanana kadar korumak zorunda olması, bu eksikliğin dava şartı olarak mahkemece re’sen gözetilmesi gerektiği ve davacı hakkında verilen Kooperatif ortaklığınından ihraç kararına karşı açılan iptal davasının henüz derdest olduğu gözetilerek, söz konusu dosyanın sonucunun beklenerek uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken işin esası hakkında karar verilmiş olması doğru kabul edilemeyeceğinden, söz konusu dava şartı ise kamu düzeninden kabul edileceğinden 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 355.maddesi gözetilerek, tarafların istinaf başvurusunun esasa ilişkin hususlar incelenmeksizin kabulüne ve ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına dair karar verilmesi gerekmekle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere,
1- Davacı ve davalı tarafın istinaf başvurusunun esasa ilişkin hususlar incelenmeksizin KABULÜNE,
2-İstanbul 12.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/309 Esas, 2017/539 Karar ve 19.06.2017 tarihli kararının KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere mahal mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 55,20 TL başvuru harcından peşin olarak yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,8 TL başvuru harcı İle yine istinaf kanun yolu başvuru harcı olarak alınması gereken 98,10 TL harçtan peşin olarak yatırılan 85,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 12,4 TL olmak üzere toplam 36,2 TL harcın , davacı ve davalıdan ayrı ayrı tahsili İle hazineye irat kaydına,
5-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti hakkında karar verilmesine yer olmadığına,
6-Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1-a/4 bendi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.