Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2018/3426 E. 2022/300 K. 17.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/3426 Esas
KARAR NO: 2022/300
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/09/2018
NUMARASI: 2015/874 Esas, 2018/937 Karar
DAVA: TAZMİNAT (Rücuen Tazminat)
KARAR TARİHİ: 17/03/2022
DAVA: TAZMİNAT (Rücuen Tazminat)
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili 03/09/2015 tarihli dava dilekçesinde; müvekkili idarenin İstanbul’da şehir içi toplu taşıma hizmeti sunan bir kamu kurumu olduğunu, 4734 sayılı kanun hükümleri doğrultusunda personelin servis ihtiyacını karşılamak üzere hizmet ihalesi gerçekleştirildiğini, ihale ile davalı şirketle müvekkili arasında 26/10/2004 tarihli sözleşmenin imzalandığını, davalı şirketin işçisi olan … tarafından kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve bayram çalışma ücreti alacağı ile ilgili olarak iş mahkemesine dava açıldığını, kısmen kabule dair mahkeme kararının onandığını, bu aşamadan sonra kararın İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında takibe konu edildiğini ve müvekkili tarafından 25/08/2014 tarihinde 7.021,00 TL ödeme yapıldığını, davalı firmaya ödenen kısmın tahsili için 05/09/2014 tarihli yazı gönderildiğini, ancak henüz ödeme yapılmadığını iddia ederek, icra takip dosyasına ödenen 7.021,00 TL’nin ödeme tarihi olan 25/08/2014 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; davetiyenin usulüne uygun şekilde tebliğ edilmediğini, davacı tarafça sözleşme, genel şartname ve idari şartnameye dayanılarak iş bu dava ikame edilmişse de dosyaya sözleşme ve şartnamelerin sunulmadığını, sözleşmede İş Kanunun emredici hükümlerine ve genel şartnamenin 6.bölümüne atıf yapıldığını, 6.bölümünün 38.maddesinde çalışanların özlük haklarının düzenlendiğini, personel alacaklarının hak ediş raporunun düzenlendiği tarihten önceki günler için belirlenmiş sayılacağını, bu tür alacakların 3 aylık tutarlar olduğunu, fazlası için idareye herhangi bir sorumluluğun düşmeyeceğini, teklif fiyatının içerisinde kıdem tazminatının konulmasının hukuken mümkün olmadığını, müvekkili şirketle davacı arasında imzalanan sözleşmede, sözleşmenin atıf yaptığı genel şartnamede yer almayan müvekkilinin ön görmediği ve 4734 sayılı kanun hükümleri gereğince kendisinden öngörmesi beklenemeyen işin doğası gereği ihale makamının üstleneceği kıdem ve ihbar tazminatı bakımından müvekkilinin sorumluluğunun olmadığını, uygulamadaki bu aksaklığı gidermek için son beş yıldır kamuoyunun gündemini işgal eden taşeron işçilerin kıdem tazminat konusunun 2014 yılı Eylül ayında yasal güvence ile kamu kurum ve kuruluşlarına yüklendiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: Mahkemece; taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin 23. maddesinde, yüklenicinin çalıştıracağı personele dair sorumluluklarının ilgili mevzuatın emredici hükümleriyle genel şartnamenin 6. bölümünde düzenlenmiş olduğu, yüklenicinin bunlara aynen uymakla yükümlü olduğunun belirtildiği, hizmet alım sözleşmesinin 23. maddesinin atıf yaptığı Hizmet İşleri Genel Şartnamesinin 6.Bölüm 38 maddesinde ise “…Yüklenicinin iş verdiği alt yüklenicilerin gündelikçi, haftalıkçı veya aylıkçı olarak işyerinde çalıştırdığı işçi, personel ve teknik elemanların tamamı da yüklenicinin elemanları hükmünde olup, bunların ücretlerinin ödenmesinden de doğrudan doğruya yüklenici sorumludur… ” hükmünün mevcut olduğu, ancak Hizmet İşleri Genel Şartnamesinin 6.Bölümünde, iş akdinin feshine bağlı kıdem ve ihbar tazminatına ilişkin açık bir düzenleme bulunmadığı, bu nedenle tacir olan davalıların çalıştırdıkları işçilerin fiili işçilik dışında sair tazminat haklarından sorumlu olacaklarını bilebilecek durumda oldukları, ancak, davacı idarenin de asıl işveren durumunu muhafaza etmesi nazara alındığında doğan zararlardan tarafların yarı yarıya sorumlu olduğunun anlaşıldığı, anılan durum karşısında davacı asıl işveren ve davalı alt işveren arasındaki sözleşme ve şartnamelerde, iş akdinin feshedilmesi sebebiyle doğan söz konusu tazminat alacaklarından, tümüyle yüklenici alt işverenin sorumlu olacağına dair düzenleme bulunmadığından, dava dışı işçiye yapılan, kıdem ve ihbar tazminatına ilişkin davaya konu ödemeler sebebiyle davacı kurumun davalı alt işverene (kendi dönemiyle sınırlı) olarak yarı oranda rücu edebileceği, geniş anlamda ücreti oluşturan genel tatil ücret alacağına ilişkin davaya konu ödemeler sebebiyle alt işveren davalının tek başına sorumlu olacağı kanaatine varılarak, bilirkişi raporu ile tespit olunan davacı asıl işverenin, dava dışı işçiye ödediği 7.021,00 TL’nin, 3.816,65TL’nin davalı alt işverenlere rücu edilebileceği yarı oranı olan 3.816,65 TL’lik rücu alacağının ödeme tarihi olan 25.08.2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsiline, fazlaya ilişkin talebin ise reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar, davacı ve davalı vekilleri tarafından yasal süresi içerisinde istinaf edilmiştir. Davacı vekili istinaf nedenleri olarak; teknik şartnamenin 10.maddesi incelendiğinde işçinin özlük hakları ile ilgili sorumluluklarının yüklenicide olduğunu, müvekkili idarenin herhangi bir tazminat sorumluluğunun bulunmadığını, ödemenin yapıldığı işçinin müvekkili şirketin işçisi olmayıp davalı firmanın işçisi olduğunu, müvekkili idare tarafından ihale kapsamında davalı şirkete ödenen tazminatların mükerrer olarak işçiye ödenmesinin kabul edilemeyeceğini, sözleşmenin 23.maddesinde açık hüküm bulunduğunu, teknik şartnamenin sözleşmenin eki sayıldığını iddia ederek, kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinaf nedenleri olarak; teklif edilen fiyatta işçilere ödenecek kıdem tazminatının bulunmadığını, ihalede kıdem tazminatını hesaplamaya esas olmadığını, 4857 sayılı yasanın 2/6.maddesi delaleti ile dava dışı işçinin asıl iş veren olan davacı ile birlikte alt iş verenin alacaklarından müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunu iddia ederek, emsal yargı kararları kapsamında kararın kaldırılmasını ve davanın tümden reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava; hizmet sözleşmesi kapsamında iş mahkemesi ilamının icra takibine konu edilmesi sonucunda ödenen takip bedelinin alt işverenden rücuen tahsili istemine ilişkindir. Taraflar arasında; hizmet sözleşmesi ilişkisinin varlığı, dava dışı işçinin iş mahkemesine işçilik alacağına dair açmış olduğu dava ve davacının takip konusu alacağı ödemiş olduğuna yönelik herhangi bir uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık; tarafların sözleşme kapsamında dava dışı işçinin işçilik alacaklarından sorumlu olup olmadığı ve mahkeme kararının usul ve yasaya uygun bulunup bulunmadığına ilişkindir. Dosya kapsamından; davacı ve davalı şirket arasında 16/02/2005 tarihli hizmet alım tip sözleşmesi imzalandığı, sözleşmede davalı şirketin yüklenici, davacının ise idare olarak yer aldığı, 5.maddede işin, Ayazağa ve Kağıthane garajları personel taşımacılığı, oto hazırlama ve tabelacılık hizmeti işi olduğunun belirtildiği, aynı maddede, işin teknik özellikleri ve diğer ayrıntılarının sözleşme ekinde yer alan ihale dokumanını oluşturan belgelerden düzenlendiği bilgisine yer verildiği, sözleşme ekinin 9.maddesinde belirtildiği ve 9.2.bentte ihale dokümanları arasında hizmet işleri genel şartnamesi, idari şartname ve benzeri eklere yer verildiği, 9.1.bentte, ihale dokümanının bu sözleşmenin eki ve ayrılmaz parçası olduğu, idareyi ve yükleniciyi bağlayacağının belirtildiği, sözleşmenin 23.maddesinde, yüklenicinin sözleşme konusu iş ile ilgili çalıştıracağı personele ilişkin sorumluluklarının düzenlendiği, maddede, sorumlulukların ilgili mevzuatın bu konuyu düzenleyen emredici hükümleri ve genel şartnamenin 6. bölümünde belirlendiği, yüklenicinin bunları aynen uygulamakla yükümlü olduğu, diğer hususların ise teknik şartnamede belirtildiğinin ifade edildiği, hizmet işleri genel şartnamenin 6.maddesinde yüklenicinin genel sorumluluklarının düzenlendiği, dava dışı işçi … tarafından davacı ve davalı şirkete karşı açılan işçilik alacağına ilişkin davanın İstanbul 3. İş Mahkemesinin 2010/1104 Esas, 2012/665 Karar ve 17/10/2010 tarihli karar ile kısmen kabulüne, her iki davalıdan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verildiği, kararın Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 19/11/2013 tarih, 2012/28522 Esas, 2013/25536 Karar sayılı ilamı ile tasdik edilerek, onanarak kesinleştiği, kesinleşen ilamın dava dışı işçi tarafından İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında tahsili amacıyla gerek davalı gerekse davacı aleyhinde alacak ve ferileri olmak üzere toplam 6.062,62 TL alacağın tahsili amacıyla icra takibi başlattığı, takibe konu alacağın davacı idare tarafından ödendiği, ödeme sonrasında ise davacı tarafça iş bu davanın açılmış olduğu anlaşılmıştır. 20/04/2018 tarihli bilirkişi heyet raporunda; davacıyla davalı arasında düzenlenen sözleşmenin 23.maddesinde, yüklenicinin çalıştıracağı personele dair sorumluluklarının ilgili mevzuatın emredici hükümleriyle genel şartnamenin 6. bölümünde düzenlenmiş olduğu, yüklenicinin bunlara aynen uymakla yükümlü olduğunun belirtildiği, Hizmet alım sözleşmesinin 23. Maddesinin atıf yaptığı Hizmet İşleri Genel Şartnamesinin 6.Bölüm 38/, maddesinde ise “…Yüklenicinin iş verdiği alt yüklenicilerin gündelikçi, haftalıkçı veya aylıkçı olurak işyerinde çalıştırdığı işçi, personel ve teknik elemanların tamamı da yüklenicinin elemanları hükmünde olup, bunların ücretlerinin ödenmesinden de doğrudan doğruya yüklenici sorumludur…” hükmünün mevcut olduğu, ancak Hizmet İşleri Genel Şartnamesinin 6.Bölümünde, iş akdinin feshine bağlı kıdem ve ihbar tazminalına ilişkin açık bir düzenlemeye yer verilmediği, T.C Yargıtay 13. H.D. Esas, 2017/7637 Karar ve 2017/11388 tarihli 21.11.2017 kararında; “ Taraflar arasındaki uyuşmazlık, dava dışı işçilere ödenen kıdem ihbar tazminatt ve yıllık ücretli izin alacağından hangi tarafın veya tarafların ne oranda sorumlu olduklarına ilişkindir. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine, aynı sözleşmelerden kaynaklanan uyuşmazlıkla ilgili verilmiş mahkeme kararları ve genel hukuk prensipleri dikkate alınarak bir sonuca gidilmelidir. Bu nedenle, davacı ile davulı arasında düzenlenen sözleşmenin“ yüklenicinin sözleşme konusu iş ile ilgili çalıştıracağı personele dair sorumlulukları” başlıklı 22, maddesinde; yüklenicinin sözleşme konusu iş ile ilgili çalıştıracağı personele dair sorumlulukları, ilgili mevzuatın bu kımuyu düzenleyen emredici hükümleri ve Genel Şartmamenin altıncı bölümünde belirlenmiş olup yüklenicinin bunları aynen uygulamuakla yükümlü olduğu belirtilmiş ise de Genel Şartnamenin 6. bölümünde davaya konu husus ile ilgili bir hüküm bulunmadığı anlaşılmaktadır. Taraflar arasındaki Hizmek alım sözleşmeleri ve ekleri olan şartnumelerin diğer hükümleri incelendiğinde, davacı Bakanlığin çalıştırılacak işçiler ile ilgili işe başlama, çalışma koşulları, denetleme, mali haklarıyın ödenmesi ile ilgili denetim ve kontrolü tamamen elinde bulundurduğu, ancak taraflar urusındakd şözleşme hükümlerinde, işçilerin iş akitlerinden doğacak tazminattan hangi tarafın ne oranda sorumlu olduğu hususunda bir düzenlemenin bulunmudığı görülmektedir. Hal böyle olunca, tacir olun davalının çalıştırdıkları işçilerin fili işçilik dışında sair tazminat haklarından sorumlu olacaklarını bilebilecek durumda oldukları ancak, davacı Bakanlığın da asıl işveren durumunu muhafaza etmesi nazara alındığında doğan zararlardan tarafların yarı yarıya sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Ayrıca davacının kidem tazminatı alacağına konu ödediği işçilik haklarından doğan bedelden, davalı şirketlerin dava dışı işçiyi çalıştırdığı dönemle sorumlu olacağı, ihbar tazminatı yönünden ise davalı …Ltd Şti’nin son işveren olarak haklı bir neden olmadan iş akitlerine son verdiği dava dışı işçinin bu alacak talebinin tamamından sorumlu olması gerektiği gözetilerek ve işçilik alacakları davası neticesinde davacının ödediği yargılama giderleri, faiz ve vekalet ücreti açısından da davacının davalılara rücu edebileceği kıdem, ihbar tazminatı ve yıllık ücretli izin alacağının miktarına göre bir oranlama yapılarak davalının bu ilkeler çerçevesinde sorumluluğunun belirlenmesi gerekirken, aksi düşüncelerle dava dışı işçiye ödenen tazminat miktarının tamamının davalıya rücu edilebileceği kabul edilmek suretiyle yazılı şekilde hüküm tesisi usul ye yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.” şeklinde ifade edildiğini, bu itibar ile asıl işveren ve alt işveren arasındaki sözleşme ve şartnamelerde, iş akdinin feshedilmesi sebebiyle doğan söz konusu tazminat alacaklarından, tümüyle yüklenici alt işverenin sorumlu olacağına dair düzenleme bulunmadığından, dava dışı işçiye yapılan, kıdem ve ihbar tazminatına ilişkin davaya konu ödemeler sebebiyle davacı kurumun, davalı alt işverene (kendi dönemiyle sınırlı) olarak 1/2 oranımda rücu edebileceği, geniş anlamda ücreti oluşturan genel tatil ücret alacağına ilişkin davaya konu ödemeler sebebiyle alt işverenin davalının tek başına sorumlu olacağının değerlendirildiği belirtilerek, davacı asıl işverenin dava dışı işçiye ödediği 7.021,00 TL’nin, 3.816,65TL’lik miktarı davalı alt işverenlere rücu edilebileceği ve 3.816,65 TL’lik rücu alacağının ödeme tarihi olan 25.08.2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsili gerektiği ifade edilmiştir. Mahkemece, bilirkişi raporuna göre davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Bilirkişi raporu, dosya kapsamına uygun, yeterli ve gerekçelidir. Dava tarihinde yürürlükte bulunan, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun birinci kısım, birinci bölümünde, borç ilişkilerinin kaynakları, birinci ayrımında ise sözleşmeden doğan borç ilişkileri düzenlenmiştir. 6098 sayılı TBK m.1.nin üst başlığında sözleşmenin kurulmasına yer verilerek, irade açıklaması düzenlenmiş, düzenlemede, sözleşmenin, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulacağı, irade açıklamasının açık veya örtülü olabileceği belirtilmiştir. 12. maddede, sözleşmelerin geçerliliğinin, kanunda aksi öngörülmedikçe hiçbir şekle bağlı olmadığı belirtilmiştir. İş bu davada, taraflar arasında yasal düzenleme kapsamında sözleşmenin varlığı çekişmesizdir. Sözleşme özgürlüğü ve irade serbestliği kapsamında düzenlenen sözleşme hükümlerinin taraflar yönünden bağlayıcı olduğuda çekişmesizdir. Söz konusu hizmet sözleşmesi, iki tarafa edimler yükleyen bir sözleşmedir. Sözleşmenin 23. maddesinde yüklenicinin sözleşme konusu iş ile ilgili çalıştıracağı personele ilişkin sorumlulukları düzenlenmiştir. Bu kapsamda, davalı şirketin dava dışı işçi alacağından sorumlu olmayacağına dair iddiaları ve bu kapsamda ki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Dava dışı işçi ile taraflar arasındaki iş kanunu ve ilgili mevzuat kapsamındaki iç ilişki, taraflar arasında mevcut değildir.Taraflar arasındaki ilişki sözleşmeden kaynaklanmaktadır. Tarafların serbest iradeleri ile düzenlemiş oldukları sözleşme ve şartname hükümleri tarafları bağlayacaktır. Sözleşme ve eki teknik şartname hükümleri gereğince davacının, davalının sorumluluğunda olan konulardan dolayı yapmış olduğu ödemeyi davalı alt işverenden talep edebileceğinden davalının istinaf nedenleri bu anlamda yukarıda ifade edildiği üzere yerinde görülmemiştir. 4857 sayılı İş Kanunun 2/6. maddesinde, asıl işveren – alt işveren açıklanmış ve bu ilişkide asıl işverenin, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işverenle birlikte sorumludur hükmüne yer verilmiştir. Burada kanundan kaynaklanan bir teselsül söz konusudur. Asıl ve alt iş verenler dava dışı işçiye karşı müteselsilen sorumludur. Bu düzenleme işçi alacağının güvence altına alınması amacıyla alınmıştır. Sadece işçilere karşı bir sorumluluktur. Asıl ve alt iş veren arasındaki ilişkide ise iş hukuku değil, TBK ve sözleşme hükümleri esas alınacaktır. Bu sebeple, taraflar arasındaki uyuşmazlığın sözleşme hükümlerine göre çözümlenmesi gerekir. Alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olan borçlular, kendi aralarındaki iç ilişkide, bu konudaki nihai sorumluluğun hangi tarafa ait olduğu konusunda bir anlaşma yapabilirler. Bu durumda yukarıda ifade edildiği gibi serbest iradeleri ile yaptıkları sözleşme hükümleri kendilerini bağlayacaktır. Açıklanan nedenlerle, gerek iş kanunu ve gerekse de İş Kanununda değişiklik getiren 6552 sayılı yasanın ilgili maddeleri işçi alacağını korumaya yönelik olup, alt ve üst işveren arasındaki uyuşmazlıklarda taraflar arasında gerçekleştirilen sözleşme hükümleri esas olduğundan ve sözleşme şartlarına göre işçi alacaklarından işverene karşı davalı alt işveren sözleşme dönemi ile sınırlı olarak sorumlu olduğundan davalı vekilinin istinaf nedenlerinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. ( örnek, Yargıtay 13.HD ‘ sinin 2015/7554 Esas, 2015/32409 karar ve 10.11.2015 tarihli ilamı). Davacı vekilinin istinaf başvurusu yönünden ise; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 341/2.fıkrasında, miktar ve değeri üç bin Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararların kesin olduğu düzenlenmiştir. Aynı yasanın, “ Parasal sınırların artırılması “ üst başlığı ile ek madde 1’de, 200’üncü, 201’inci, 341’inci, 362’inci ve 369’uncu maddelerdeki parasal sınırların her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların, o yıl için 04.01.1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunun mükerrer 298’inci maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması süreti ile uygulanacağı, ikinci fıkrada, 341’inci, 362’inci ve 369’uncu maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktarın esas alınılacağı ifade edilmiştir.18/09/2018 hüküm tarihinde, istinaf kanun yoluna başvuru dava değeri 3.560,00 TL olarak belirlenmiştir. İş bu davada, dava değeri 7.021,00 TL’dir. Mahkemece 3.816,65 TL alacağın kabulüne, fazla istemin reddine karar verilmiştir. Davacı taraf yönünden reddedilen miktar 3.204,35 TL olup, kesinlik sınırı içerisindedir. Bu durumda, davacı tarafın kesin nitelikte bir karara karşı istinaf kanun yoluna başvurduğu anlaşıldığından, davacı vekilinin istinaf başvurusunun, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 352/1-b bendi gereğince miktar itibarı ile reddine karar verilmesi gerekmiştir. Açıklanan nedenlerle ve özellikle 6098 sayılı TBK nın sözleşme hükümleri, taraflar arasındaki sözleşme ve ekleri, İş Kanunu ve ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde davalı alt işverenin tazminattan sorumlu olmadığına dair istinaf nedenlerinin yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır. Diğer yandan, davacı vekilinin istinaf talebinin ise reddedilen miktar kesinlik sınırı içerisinde bulunduğundan miktar itibariyle istinaf talebinin reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf kanun yoluna başvuru talebinin, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 341/2 ve 352/1-b bentleri gereğince miktar yönünden REDDİNE, 2-İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/874 Esas, 2018/937 Karar ve 18/09/2018 tarihli kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1b-1 bendi gereğince esastan REDDİNE, 3-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 80,70 TL harçtan davacı tarafından peşin olarak karşılanan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 44,80 TL harcın davacıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 80,70 TL harçtan davalı tarafından peşin olarak karşılanan 65,50 TL harcın mahsubu ile bakiye 15,20 TL harcın davalıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, 4-İstinaf incelemesi aşamasında duruşma yapılmadığından vekalet ücreti taktiren yer olmadığına, 5-Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerilerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1-a bendi gereğince miktar itibarıyla kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.17/03/2022