Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2018/3174 E. 2019/703 K. 18.04.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/3174 Esas
KARAR NO : 2019/703
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 01/11/2017
NUMARASI : 2014/745 2017/869
DAVA: ALACAK (Satış Temsilciliği Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 18/04/2019
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: DAVA:Davacı tarafından İstanbul İş Mahkemesine verilen dilekçe ile, müvekkilinin davalı iş yerinde 24/02/2004-25/05/2010 tarihleri arasında satış temsilcisi olarak çalıştığını, tüm özverilerine rağmen iş akdine haksız ve yersiz olarak son verildiğini belirterek 20.000 TL maddi, 10.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, İstanbul 13. İş Mahkemesi 19/06/2012 tarih ve 2011/164 E. 2012/304 K.sayılı kararı ile davaya bakmaya ticaret mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesi ile görevsizlik kararı vererek dosyayı İstanbul Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine göndermiştir.Davanın gönderildiği İstanbul 43.Asliye Ticaret Mahkemesi 16/04/2013 tarih ve 2013/96 E. 2013/92 K.sayılı kararı ile davaya bakmaya yetkili olmadıkları gerekçesi ile dosyayı Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar vermiş, dosya Bakırköy 20.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/389 E.sırasına kaydedilmiş, 17/10/2014 tarihli celseden itibaren yargılamaya Bakırköy 3.Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıdaki esasında devam edilerek istinafa konu karar verilmiştir.
CEVAP:Davalı vekili, İş Mahkemesinde verdiği cevap dilekçesinde, davacının tacir olduğunu, davaya bakmaya Ticaret mahkemelerinin görevli olduğunu belirterek aralarındaki sözleşmenin haklı nedenlerle feshedilmesi nedeniyle davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İlk Derece Mahkemesi; İş sözleşmesinin, 4876 sayılı iş kanunun 8. maddesine bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi diğer tarafın da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşme olarak tanımlanırken 6098 sayılı Borçlar Kanununun 393. maddesinde hizmet sözleşmesinin, işçinin iş verene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süre ile iş görmeyi ve iş verenin de ona zamana veya yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği, sözleşme olarak tanımlandığı ve iş kanunundan farklı olarak iş görme ve ücret hususunun alt unsurlarının vurgulandığı (HGK 2016/9-1414 E. 2016/1072 K.), Pazarlamacılık iş ediminin iş verenin işletmesi dışında onun hesabına her türlü işlemin yapılmasına aracılık etmek olduğu, aracılığın konusu işletmede üretilen veya verilen hizmetin merkez dışındaki uzak yerlerdeki müşteriler nezdinde tanıtımı ve satılmasını içerdiği, pazarlamacılık sözleşmesinin, hizmet akdinin özel bir türü olarak Borçlar Kanununda düzenlendiği, iş kanununun da, iş kanunu kapsamı dışında bıraktığı işler arasında pazarlamacılık ve evde hizmet işini saymadığını, taraflar arasında yapılan, şirketin ürünlerinin şirket adına nihai tüketicilere şirket tarafından belirlenmiş şartlarla satışının ve tanıtımının yapılması kararlaştırılmış olup tipik pazarlamacılık sözleşmesinin unsurlarının bulunduğu, davacının sürekli olarak davalı iş veren hesabının ve işletmesinin dışında her türlü işlemin yapılmasına aracılık ettiği, sözleşmede belirtilen işlemleri yaptığı ve işverenin de buna karşılık prim ödediği, taraflar arasında pazarlamacılık sözleşmesi nedeniyle iş ilişkisi kurulduğu ve iş kanunu kapsamında sayılmayan işlerden olmadığı göz önüne alındığında 521 sayılı iş kanunun 1. maddesi uyarınca davaya bakmaya iş Mahkemesinin görevli olduğu gerekçesi ile açılan davanın, HMK’nun 115/2.maddasi uyarınca aynı kanunun 114/1-(c) maddesinde belirtilen dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden reddine, mahkemelerinin görevsizliğine karar vermiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili istinaf taleplerinde;Mahkemece, taraflar arasında kurulan sözleşmenin hatalı olarak pazarlama sözleşmesi olduğunun kabul edildiğini, taraflar arasındaki sözleşmenin pazarlama sözleşmesi olmadığını, dolayısıyla iş mahkemelerinin de görevli olmadığını, zira 1-Doğrudan pazarlama sistemi çerçevesinde yapılan sözleşmelerin pazarlamacılık sözleşmesi olmadığını, doğrudan satış sisteminin; satış temsilcileri aracılığıyla perakende sektöründe halka arz edilmeyen seçkin dayanıklı tüketim ve hızlı tüketim ürünlerini son tüketiciye aracısız ulaştırma sistemi olduğunu, bu sistemde satış temsilcisinin getireceği her yeni satış temsilcisinin direkt kendine bağlandığını, taraflar arasında yapılan sözlemede belirtildiği üzere, satış temsilcisi ve menajer, davalının ticari mümessili, ticari vekili, satış memuru, aylık ücretli personeli olmayıp sözleşmenin konusu pazarlama işini, meslek edinmiş serbest meslek erbabı gerçek ya da tüzel kişi olduğunu, bu kişilerin sözleşmeleri kendi hesabına ve/veya davalı hesabına ve kendi adına prim karşılığı devamlı surette yaptığını, tarafların birbirlerinin ortağı ya da taşeronu olmadığı gibi taraflar arasında işçi işveren ilişkisi de bulunmadığını, davacı yine davalının emir ve talimatında olmadığı gibi, emek verip başarı gösterdiğinde gelir elde ettiğini aksi halde gelir elde edemediğini, görüldüğü üzere, bu unsurların iş akdinin koşullarından oldukça farklı olduğunu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.11.2016 tarih ve 2016/9-1414 E. 2016/1072 K.sayılı kararının da bu yönde olduğunu, 2-Kaldı ki; davacının kendisine ait işyeri bulunduğunu, bu nedenle taraflar arasında pazarlamacılık sözleşmesinin kurulduğundan bahsedilemeyeceğini, 3-Öte yandan, taraflar arasında bağımlık unsuru bulunmadığından, davacının işçi olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığını,4-Doğrudan pazarlama sistemine üye olanların hatalı olarak işçi kabul edilmesi halinde telafisi imkansız sonuçlara sebebiyet vereceğini belirterek yerel mahkemenin usul ve yasaya açıkça aykırı olan ve yeterince incelenmeden verilen kararının ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.İstinaf dilekçesi davacı vekiline 26/02/2018 tarihinde tebliğ edilmiş, istinaf dilekçesine cevap verilmemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME:İlk derece mahkemesinin gerekçeli kararı davalı vekili tarafından yasal süre içinde istinaf edildiği anlaşılmakla;Dava; satış temsilciliği sözleşmesinden kaynaklanan alacak davasıdır.Taraflar arasında 24/02/2004 tarihli (01 Bölge kodu, 458 S.T.Kodu ile) Satış Temsilciliği sözleşmesinin akdedildiği hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.Uyuşmazlık, davaya bakmaya hangi mahkemenin görevli olduğu noktasında toplanmaktadır.Davacının, satış temsilcisi olarak kendi adına faturalar düzenlediği, fatura başlığından anlaşıldığı üzere kendi adına iş yeri adresi ve vergi kaydının bulunduğu, fatura içeriğinde satış komisyonu adı altındaki bedelin davalı adına fatura edildiği anlaşılmaktadır.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 1/1. maddesi uyarınca mahkemelerin görevi kanunla düzenlenir ve göreve ilişkin kurallar kamu düzenine ilişkindir. Bu nedenle yargılamanın her aşamasında re’sen dikkate alınması zorunludur.Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 19/02/2019 tarih ve 2016/14786 E. 2019/2165 K. Sayılı ilamı ile benzer içtihatlarında da işaret edildiği üzere: 6102 sayılı TTK’nın 4. maddesine göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için tarafların tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğmuş bulunması veya anılan yasa maddesinde sayılan mutlak ticari davalardan sayılması gerekir. Kanunun 5. maddesi uyarınca ticari davalarda görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemesi olup, dava tarihi itibariyle de Asliye Hukuk Mahkemesi ile Asliye Ticaret Mahkemesi arasındaki ilişki görev ilişkisidir.Dava konusu alacağın, yukarıda belirtildiği üzere faturalara dayandığı, 213 sayılı VUK. nun 229.maddesindeki “Fatura;, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır.” düzenlemesi karşısında davacının tacir olduğu anlaşılmaktadır. Davacı gerçek kişi, sermaye şirketi olan davalıdan alacağının tahsilini talep etmektedir. Bu durumda, davacı ile davalının tacir olduğu ve taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili olup TTK’nın 5. Maddesine göre davanın, nispi ticari dava olduğunun kabulü gerekir. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında resen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak söz konusu olmaz. O halde, mahkemece, Asliye Ticaret Mahkemesi’nin görevli olması nedeni ile davaya devamla işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır. Bu nedenle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın mahkemesine iadesine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davalı vekilinin istinaf taleplerinin yukarıda açıklanan nedenlerle KABULÜNE,2-Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 01/11/2017 Tarih ve 2014/745 E. 2017/869 K. Sayılı kararının KALDIRILMASINA,3-Dosyanın, yargılamaya devam edilmek üzere görevli Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesine İADESİNE, 4-İstinaf yargılaması aşamasında duruşma açılmadığından istinaf vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,5-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 68,20 TL başvuru harcının, peşin olarak yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 32,30 TL harç ile, yine istinaf kanun yolu başvuru harcı olarak alınması gereken 121,30 TL harçtan peşin olarak yatırılan 98,10 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,20 TL olmak üzere toplam 55,50 TL harcın davalıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA,6-Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a-3 ve 362/1-c maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.18/04/2019