Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2018/2975 E. 2019/1071 K. 13.06.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/2975 Esas
KARAR NO : 2019/1071
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ:İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
ESAS NO : 2018/230 Esas
KARAR NO : 2018/692
KARAR TARİHİ: 13/06/2018
DAVA : TAZMİNAT (Rücuen Tazminat)
KARAR TARİHİ: 13/06/2019
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: DAVA:Davacı vekili dilekçesinde özetle; müvekkillerinin murisi … sağlık sigorta poliçesine sahip olduğunu, poliçenin her yıl yenilendiğini, müvekkillerinin murisinin 2010 yılında geçirdiği bir rahatsızlık sonrası, 2011 yılı yenileme döneminde poliçesine sürprim uygulandığı, 2012 yenileme döneminde ise “kalp damar sistemi hastalıkları kontrol, komplikasyon, ve tedavi hariç” olarak poliçenin yenilendiğini, davalı … şirketinin, müteveffanın sağlık harcamalarını, usulsüz işlemine dayanarak ödemekten imtina ettiğini, müteveffanın 1997 senesinde davalı … ile akdettiği sigorta sözleşmesi ve poliçesi uyarınca, tam kapsamlı bir özel sağlık sigortasına (VIP sağlık sigortasına) sahip olduğunu, VIP Sağlık Sigortası Özel Şartlarına göre, davalı … şirketinin, sigortalılığın başlamasından itibaren 24 aylık sürenin geçmesi ile birlikte risk değerlendirmesi yaparak ve uygun bulursa sağlık sigortası poliçesini “üst sınır olmadan ömür boyu yenileme” taahhüdünde bulunduğunu, bu taahhüdün Sağlık Sigortası Özel Şartları ve acenteler satış rehberi/talimatında da yer aldığını, müteveffanın da davalı şirketin ömür boyu yenileme taahhüdüne güvenerek, 1997 senesinde davalı ile tam kapsamlı sağlık sigortası sözleşmesini akdettiğini, ancak müteveffanın, 24 aylık deneme süresini tamamlamasına rağmen, davalı … şirketinin ömür boyu yenileme garantisi verme taahhüdünü yerine getirmediğini, böylece sigorta poliçeleri yıllar boyu tam kapsamlı olarak yenilendiği halde müteveffanın aslında kazanılmış hakkı olan ömür boyu yenileme garantisinin poliçelere işlenmediğini, davalı şirket 2007 senesinde … tarafından satın alındığında, davalı şirket tarafından VIP sigorta paketlerinin en kapsamlı ve yüksek primli poliçe olan … olarak devam ettirildiğini, … poliçelere göre, eski sigorta ettirenlere hiçbir risk analizi yapılmaksızın sigorta poliçelerinin eski şartlarla devam ettirileceğini bildirildiğini, davalı … şirketinin sağlık sigortası değil, hastalık sigortası hükümlerini uyguladığını, eğer hastalık gerçekleştiğinde poliçe sona erecek ise hastalık sigortasının söz konusu olduğunu, müteveffanın akdettiği sözleşmenin sağlık sigortası olduğunu, sağlık sigortası sözleşmesi birer yıllık sürelerle akdedilmekte ise de, sürenin sona ermesinin sözleşmeyi tek başına sona erdirmediğini, aksi halde hayat boyu yenileme garantisi verilmesinin söz konusu olmayacağını, müteveffanın 16 yıl boyunca kesintisiz bir şekilde davalı şirketle sözleşme yapıp, prim ödediği dikkate alındığında ortada birden çok sigorta sözleşmesinin değil tek bir sigorta sözleşmesinin var olduğunun kabulünün gerektiğini, ayrıca sigorta şirketlerinin yıllar geçtikten sonra dahi, bu süre içerisinde hiçbir tedavisi yapılmamış, gideri alınmamış bir hastalığın varlığını öğrenmeleri halinde, sigortalının sigortalanmaya engel bu hastalığını beyan etmemiş olması nedeniyle beyan edilse idi, akdin yapılmayacağı gerekçesi ile geçmiş dönem harcamalarını dahi talep edebilmeleri dikkate alındığında, sağlık sigortasının bir yıllık sözleşme olduğunu söylemenin mümkün olmadığını, SSGŞ’ m 2. maddesinde sağlık sigortası kapsamı dışında kalan hallerin tahdidi olarak sayıldığını, özel şartlarda da teminat dışı bırakılan hallerin tahdidi olarak yer aldığını, gerek genel şartlar ve gerekse özel şartlarda kalp ve damar hastalıkları teminat kapsamın dışında bırakılmamışken, 2012-2013 yılına ait sigorta poliçesinde kalp ve damar hastalıklarının teminat kapsamı dışında bırakılmasının hem yasaya hem de genel ve özel şartlara aykırılık teşkil ettiğini, müteveffa ile davalı arasında 1997 senesinden, vefat tarihi olan 2013 yılına kadar tek bir sağlık sözleşmesinin bulunduğunu, bu sözleşmenin gerek genel ve gerekse özel şartlarında “kalp ve damar sistemi hastalıkları” teminat kapsamı dışında tutulmadığına göre, sigorta şirketinin 2012-2013 döneminde tek taraflı olarak müteveffa aleyhine sözleşme hükümlerini ağırlaştırarak kalp ve damar hastalıklarına muafiyet getirmesinin yasaya ve genel şartlara aykırılık teşkil ettiğini, sürprim uygulamasının rizikonun ağırlaşması halinde ortaya çıkacağını, 2002 senesinde kalbinden ameliyat olarak kalbine pil takılan müteveffanın sağlığındaki bu gelişmeden sigortacının haberdar olduğunu, kalp ve damar sistemleri hastalıklarının teminat dışı birakılabilmesi için özel ve genel şartlarda bu hususun açık, kesin ve sınırlayıcı bir şekilde belirtilmesi gerekirken, işbu belirlemenin yapılmadığını, müteveffanın mirasçıları tarafından ödenmek zorunda kalınan müteveffaya ait sağlık harcamalarının fazlaya dair dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 30.000 TL’sinin ve yapılacak hesaplama neticesinde belirlenecek muafiyet olmasa idi, sağlık harcama tutarının davalı yanca ödenmeyeceğinin bildirildiği 02.05.2013 tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte, davalıdan alınarak müvekkiline verilmesine, müteveffanın eşi … lehine 50,000,00 TL; diğer müvekkillerinin her biri için de, ayrı ayrı 25.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacılara verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: Davalı … vekili cevap dilekçesinde, maddi tazminat ve manevi tazminat yönünden aktif husumet itirazında bulunduktan sonra özetle, sigortalı müteveffa … 1933, davacı …’ ın ise, 1939 doğumlu olduğunu, müvekkili şirkette ilk sigortaya giriş yaşlarının yaklaşık 64 ve 58 yaşları olduğunu, sağlık sigortası bakımından oldukça ileri yaşlar olmasından öteye, ilk sigortalılık süreçlerinden itibaren risk değerlendirmesi yapılmaksızın yenileme ve ömür boyu yenileme garantisi verilmeyecek sigorta grubu arasında yer aldıklarını, buna karşılık müvekkilinin memnuniyetle kabul ederek yıllık poliçe risklerini değerlendirerek sigorta örtüsüne aldığını, sigortalıların ilk sigorta başlangıcı olan yaklaşık 1997’den başlayarak 2001’e kadar sahip oldukları … ürünlerde ömür boyu yenileme garantisini içeren hiçbir düzenlemenin yer almadığını, ilgili poliçe özel şartları çerçevesinde ihtilafı da yakından İlgilendiren “ömür boyu yenileme” olarak anlaşılması gereken “yeniden risk değerlendirmesi yapılmaksızın teminat verilmesi garantisi maddesinde, sigortalıların ilk sigortalılığa giriş yaptıkları “….” isimli üründe hiç yer almadığını, 2001 ve sonraki yıllarda önce “VIP Sağlık Sigortası” Özel Şartları’nın 7. maddesi ve sonraki yıllarda “VIP Platinium” Poliçesi Sigorta Özel Şartları’nın 8. maddesinde düzenlendiğini, bu konuda bir açıklamanın dönemlere ait Bilgilendirme Formu “Genel Bilgiler ve Uyarılar” başlıklı B maddesinde yer aldığını, bu maddeler altında hak kazanabilmesi için, sisteme kabul için gereken şartları haiz olmanın gerektiğini, bunun ise, sadece müvekkili şirketten sürekli poliçe satın alınarak kesintisiz bir sigortalılık süresi geçirmekle veya müvekkili şirketin her bir poliçe yılı başında yapacağı risk değerlendirmesi neticesi sadece o yıl için poliçeyi yenilemesi ile mümkün olmayacağını, sağlık sigortası da dahil, tüm sigorta sözleşmelerinin süreli sözleşmeler olduğunu, sigorta sözleşmesi üzerinde poliçe başlangıç ve bitiş tarihlerinin öngörüldüğünü, sözleşmenin 1 yıllık olduğunun bilgilendirme formlarında da yer aldığını, 6102 sayılı TTK’nun da bunu teyit ettiğini, dava dilekçesinde yer alan başlangıçtaki beyansızlık durumu ve sonuçlarının, sigorta sözleşmesinin süresiz olduğunun göstergesi olarak yorumlanmasının tüm mevzuat ve sözleşme hükümlerinin ve uygulamanın yanlış yorumlanması olduğunu, zira başlangıçtaki beyansızlığa dair 6102 sayılı Kanun’un 1935 ve 1439. maddesinde, tam tersine sigorta sözleşmesinin süreli bir sözleşme olduğuna işaret ettiğini, bu nedenle dava dilekçesinin 3. maddesinde yapılan açıklamaların kabul edilemeyeceğini, bu nedenle davacının iddialarını doğru ve yerinde olmadığını, sağlık sigortası sözleşmelerinde, diğer sigorta branşlarından farklı olarak, sigortacıların tamamen özel şartlar ve klozlar gereğince yenileme garantisi ve ömür boyu yenileme garantisi verdiğini, bu garantilerin kanundan kaynaklanmadığını, sigortacıların kendi istek ve arzuları ile sigortalılarına sağladıkları bir güvence olduğunu, poliçenin özel ve genel şartları bir bütün olarak dikkate alındığında, anılan maddeler gereğince, müvekkili şirketin sürprim ve muafiyet uygulamasının yerinde olduğunu, zira müvekkili şirketin, müteveffa bakımından da, sigortalılık sürecini, yaşını vs. bir çok unsuru da dikkate alarak, ömür boyu yenileme garantisi taahhüdünü vermediğini, sigortalısını her yıl risk değerlendirmesine tabi tutarak, sözleşmenin anılan maddelerinin kendisine verdiği imkânlar ile, öncelikle ek prim ve sonunda ise ek prim ile sürecin çözümlenemediği, en son noktada ise, yine söz konusu maddelerin kendisine verdiği imkân uyarınca, yeni poliçe döneminde muafiyet uygulamak suretiyle, aslında sigortalının sigortalılığının devamını sağlamak için azami gayret gösterdiğini, özel şartlarda yer alan maddelerin varlığının, sigortalılar dâhil davacıların anladığı şekilde otomatik olarak bu garantiye sahip olunması anlamına gelmediğini, müvekkili şirketin 17.04.2011 başlangıç tarihli poliçe dönemine ait teklif ve poliçe üzerinde “kalp ve damar sistemi hastalıkları için sürprim uygulanmıştır” ifadesini eklediğini, müteveffa sigortalının müvekkili şirkete karşı itirazda bulunmadığını, 17.04.2012 başlangıç tarihli poliçe dönemine ait teklif ve poliçe üzerine “kalp ve damar sistemi hastalıkları kontrol, komplikasyon ve tedavi hariçtir” ifadesinin eklendiği, ancak bu şartı içeren teklife, müteveffa sigortalının avukatı aracılığıyla bir önceki geçiş sürecinde kabul edilen hüküm ve şartların hilafına haksız bir şekilde itiraz ettiğini, söz konusu poliçenin dahi sona ermesinden 5 ay sonrasında ve toplamda poliçe yenilenmesinden 1,5 sene sonrasında bir yandan bu önceki itirazlarına dayanmakta olduğunu davacılar tarafından talep edilen sağlık harcamalarının sigorta sözleşmesi kapsamında teminat dışı olduğunu, aynca müvekkili şirketin sigorta sözleşmesi gereğince bu tutarı karşılaması gerekse dahi, bu tutarın anlaşmalı ve anlaşma dışında kalan kurum ve kişilere ödenecek tutarın çok üzerinde fahiş olduğunu, bu yönden tutara ayrıca itiraz ettiklerini, davacıların yaşadıkları elem, üzüntü ve kederin müteveffanın düşmüş olduğu talihsiz ve amansız hastalık olduğunu, bu nedenle sigorta sözleşmesi ve uygulaması nedeniyle, müvekkili şirket aleyhine ve davacılar lehine hiçbir suretle bu şekilde ve tutarda bir manevi tazminata hükmedilmesinin mümkün olmadığını, davacılardan sigortalı … ve müteveffa … , sözü edilen muafiyet konusu hastalığa dair giderler dışında, müvekkili şirket tarafından Ek 4’te detayları sunulan önemli tutarda hasar ödemesinin yapıldığını, diğer yandan talep ettikleri tutarında fahiş olduğunu, bu üzücü olaydan sebepsiz bir zenginleşme yaratmaya yönelik olduğu belirtilerek, davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle ve davanın esastan reddine karar verilmesini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/907 Esas- 2016/903 Karar sayılı karıyla, davacı … ve müteveffa … lehine düzenlenen poliçelere sürprim tahakkuk ettirilmeksizin ve kalp damar hastalıkları muafiyeti olmaksızın düzenlendiğinin tespiti ile; 30.000 TL tedavi giderinin 02.05.2013 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, koşulları oluşmayan manevi tazminat talebinin reddine, şeklinde karar vermiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:Davalı vekili yasal süresinde sunduğu 02.02.2017 tarihli istinaf dilekçesinde özetle;1. Davacıların aktif husumet ehliyeti bulunmadığı, müteveffa ve müvekkili şirket açısından bağlayıcılığı olan sağlık poliçelerinin, 3. kişi konumundaki mirasçı davacılara talep hakkı vermediği, tereke adına açılan davada, davacıların talepleri tereke adına değil, ayrı ayrı kendi adlarına talep edildiği, ayrıca davaya konu tedavi giderlerinin davacılar tarafından ödendiğinin de ispat edilmiş olmadığı, bu nedenle bir zarar sigortası olan davaya konu sağlık sigortası kapsamında, zarara uğradıklarını kanıtlayamayan davacıların maddi tazminat yönünden aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı, Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesi kapsamında; manevi tazminat istemi, miras bırakan tarafından ileri sürülmüş olmadıkça mirasçılara geçemeyeceğinden, manevi tazminat yönünden de davacı- ların aktif husumet ehliyeti bulunmadığı yerel mahkemenin husumet açısından değerlendirme yapmadığı, fakat manevi tazminat talebini reddettiği,2. HMK’da düzenlenen yasal süreden sonra sunulan hastane fatu- ralarının, yargılama sırasında dikkate alınarak hüküm kurulmasının, iddianın genişletilmesi yasağına ve usul kurallarına aykırı olduğu, davacılar, ödediklerini iddia ettikleri 493.960,28 TL tutarındaki faturadan, dava dilekçesi ve delil listelerinde hiç bahsetmedikleri, ancak her ne hikmetse, dosyada bilirkişi raporu alınması aşaması dahi tamamlandıktan sonra, 493.960,28 TL tutarındaki hastane faturalarının bir anda ortaya çıktığı, ayrıca, davacıların denetime açık bir şekilde ibraz edilmiş fatura ve/veya doküman olmadan ödemeyi hangi belgeye dayanarak ve nasıl yaptıklarının belirsiz olduğu, ayrıca miktar itibariyle banka kanalıyla yapılması gereken ödemelerin banka dekontlarının mevcut olup olmadığı dahi araştırılmadan, ilgili faturaların karara esas alınması da eksik inceleme nedeniyle bozma sebebi olduğu,3-Müvekkili şirket tarafından düzenlenen sağlık sigortası poliçelerinde “ömür boyu yenileme garantisi” bulunmadığı, yerel mahkemenin de kabulünde olmasına rağmen, sırf dava dışı brokerle yapılan yazışmalar nedeniyle aksi yönde hüküm kurulmasının sigorta hukuku ve teamüllerine tamamen aykırı olduğu,4-Broker’ın, müvekkili şirket adına bağlayıcı beyanlarda bulunmaya ve temsile yetkili olmadığı, sigortalı lehine ve onu temsilen hareket ettiği, bu nedenle Broker’in beyanlarının poliçe şartı gibi değerlendirilerek, müvekkili şirket açısından bağlayıcı kabul edilmesinin mümkün olmadığı,5-Yerel mahkemenin, Broker ile müvekkili şirket arasındaki yazışmaları, Poliçe Özel Şartı olarak değerlendirmesini kabul etmemekle birlikte, ilgili yazışmalarda yalnızca Broker tarafından kaleme alınan kısımların dikkate alınıp, müvekkil şirket tarafından verilen cevapların hiçbir şekilde değerlendirilmemesinin, eksik inceleme nedeniyle bozma sebebi olduğu,6-Yazılı şekilde hazırlanan sigorta sözleşmeleri ve poliçelerdeki değişikliklerin, sigortacılık uygulama ve teamüllerine göre ancak zeyilnameler île yapılabileceği, e-mail yazışmalarının poliçe şart ve koşullarını değiştirmesinin mümkün olmadığı, sigortalıyla bile değil, Broker ile yapılan ve ilgili yazışmanın hiçbir kısmında Broker’ın iddialarının kabul edilmediği e-posta yazışmalarının, mevzuata, sigorta uygulama ve teamüllerine tamamen aykırı şekilde, poliçe özel şartı olarak değerlendirilmesine itiraz ettikleri, yerel mahkeme kararının bu yönüyle de bozulmasına karar verilme gerektiği,7-Yerel mahkeme kararına dayanak yapılan bilirkişi raporu, davanın konusu hakkında uzmanlığı bulunmayan bilirkişi heyeti tarafından hazırlandığı, bu nedenle eksik ve hatalı incelemeye dayalı rapor kapsamında eksik ve hatalı hüküm kurulduğu,8- Kabul anlamına gelmemekle birlikte, davacılar lehine hükme- dilen maddi tazminat tutarının, poliçe genel ve özel şartları dikkate alınmaksızın ve talep edilen tedavi giderlerine ilişkin gerekli bilgi ve belgelerin detayı temin edilmeksizin, eksik ve hatalı inceleme sonucu belirlendiği, gözü kapalı bir şekilde davacıların taleplerinin tamamının kabul edildiği,9- Bir an için Kalp ve Damar Sistemi Hastalıkları kontrol, komplikasyon ve tedavisinin sigorta teminatı dahilinde olduğu var sayılsa bile, davacılar tarafından dosyaya ibraz edilen ve toplanan belgelerin, müteveffanın tedavi gördüğü hastanelerden, yapılan ilk ve idame cerrahi/medikal tetkik ve tcdavilere ilişkin tüm takip ve tedavi tabelaları, tetkik raporları, poliklinik kayıt ve raporları, tedaviye katılan doktorların bilgileri, kullanılan ilaç ve ameliyat malzemeleri, tahlil, röntgen gibi epikriz ve ameliyat raporları, hizmet dökümü, muayene raporları, refakatçi ve hastane oda yoğun bakımda yatılan gün sürelerine ilişkin olarak usulüne göre tutulan her türlü kaydın ve anılan hastanın yatış tarihleri itibari ile birinci sınıf oda fiyatlarının dosyaya celbinin sağlanması gerektiği,10- Davacılar tarafından “belirsiz alacak davası” olarak açılan asıl davanın, yerel mahkeme tarafından “kısmî dava” olarak değerlendirildiği, ancak belirsiz alacak davası ve kısmi davaya ilişkin usul ve hukuk kuralları içiçe geçirilerek, tamamen davacılar lehine faiz miktarının hesaplandığı,Davacılar vekilinin istinaf dilekçesine vermiş olduğu cevap ile katılma yoluyla istinaf başvurusunda mahkemece koşulları oluşmayan manevi tazminat talebinin reddine dair kararında herhangi bir gerekçe belirtilmediği bu nedenle gerekçesiz ret hükmünün kaldırılması gerektiği, bir yandan müteveffanın rahatsızlığına şifa bulmaya, tedavisi için para aramaya, sigorta tarafından karışlanması gerektiği için özel hastahaneye yatırılan hastanın, ödeme yapılamadığından nakledilememesi, vefat gerçekleştiğinde yasını tutamadan para bulma, hastahaneyle pazarlık yapma, ödeme olmasa cenazeyi alamama olasılıkları karşısında manevi tazminat için daha ne gibi koşulların gerektiğinin anlaşılamadığı, bu nedenle manevi tazminat taleplerinin kabulü gerektiği hususları istinaf sebebi olarak ileri sürülmüştür.
DELİLLER VE DEĞERLENDİRME:Dava, saglık sigortası poliçesinden kaynaklanan maddi tazminat ve sigorta tazminatının davalı … tarafından ödenmemesi sebebiyle, müteveffanın mirasçıları olan davacıların maruz kaldığı belirtilen derin elem ve üzüntüden kaynaklanan manevi tazminat davasıdır.Davacı taraf, murisin vefatıyla sonuçlanan ve kendilerinin ödediği tedavi masraflarının sigorta teminatı kapsamında kaldığından bahisle, tedavi giderlerine ilişkin maddi tazminat ve davalı … şirketinin, tedavi masraflarını ödemeyerek kendilerinde yarattığı üzüntü nedeniyle manevi tazminat taleplerinde bulunmuş, davalı …, sigortalının vefatına neden olan hastalığın sigorta teminatı dışında bırakılarak muaf tutulan hastalıktan kaynaklandığı, bu nedenle tedavi masraflarını ödeme yükümlülüğünün bulunmadığı savunmasında bulunmuş, mahkemece, manevi tazminat taleplerinin reddine, maddi tazminat taleplerinin kabulüne karar verilmiştir.Davacı … ile müteveffa … ve davalı … arasında, 1997/1998-2012/2013 dönemine kadar aralıksız olarak sağlık sigortası poliçesi düzenlendiği ihtilafsız olup, ihtilafın, bu sigorta poliçelerinde, 2011 döneminde uygulanan “sürprim”, uygulaması ile, 2012 döneminde “kalp damar hastalıkları kontrol komplikasyon ve tedavi hariç” olarak poliçenin yenilenmiş olmasına bağlı olarak, sigorta şirketinin tedavi masraflarını ödemekten imtina etmesinin, aralarındaki sigorta sözleşmesine aykırı olup olmadığı, davacıların dava ehliyeti, maddi tazminat talebinin zamaşımına uğrayıp uğramadığı, mahkeme kararında tespit edilen faiz başlangıç tarihi ile dosyadaki raporları hazırlayan bilirkişilerin ehil olup olmadıkları hususlarında bulunduğu görülmektedir. Mahkemece olayla ilgili olarak önce bilirkişi Av. … 1 Eylül 2014 tarihli rapor ve daha sonra ….ve Uzm. Dr. … oluşan bilirkişi heyetinden 11/09/2015 tarihli asıl ve aynı heyetten 26/08/2016 tarihli ek rapor alınmıştır.Dosya kapsamına göre müteveffa sigortalı…. ile eşi … arasında 1997 yılında ilk sağlık sigorta poliçesinin düzenlendiği ve bu poliçenin her yıl 2012-2013 dönemine kadar aralıksız olarak her yıl yenilendiği, bu poliçelerden 17/04/2012 -2013 başlangıç ve bitiş tarihli poliçeye ” Kalp ve damar sistemi hastalıkları kontrol, komplikasyon ve tedavi hariçtir.” istisnası, bundan bir önceki 17/04/2011-2012 başlangıç ve bitiş tarihli poliçeye ” Kalp ve damar sistemi hastalıkları için sürprim uygulanmıştır.” istisnasının konduğu, müteveffa … 2013 tarihinde kalp hastalığından vefat ettiği, vefat tarihinin 09/05/2012 /2013 poliçe dönemi kapsamında kaldığı, davacılar tarafından dosyaya sunulan faturalara göre 545.815,85 TL harcama yapıldığı, davacı tarafın 30.000,00 TL maddi tazminat talebinde bulunduğu, davalı … şirketinin tedavi giderlerinin sigorta poliçe kapsamı dışında kaldığını ileri sürerek ödeme yapmaktan kaçındığı, müteveffa … ve davacı … , davalı şirketçe, 17/04/2009 tarihinde başlayan dönemle birlikte ” … ” sağlık hizmetlerine alındıkları anlaşılmaktadır. Müteveffa ve davacı … , poliçeleri “…” aracılığı ile imzalamışlardır. Taraflar arasındaki anlaşmazlık, düzenlenen sağlık sigorta poliçelerinin yenileme garantisi içerip içermedikleri, buna bağlı olarak davalı sigortacının sürprim ve muafiyet klozu uygulamasının sigorta poliçesi sözleşmesine aykırı olup olmadığı noktalarında toplanmakta olup, poliçeler incelendiğinde, poliçelerin her yıl düzenlendiği, hiç bir poliçede yenileme garantisi sunulmadığı, bu nedenle de davalı … şirket tarafından sürprim ve muafiyet klozu uygulamasının sigorta sözleşmesine aykırı olmadığı görülmekle birlikte, davalı … şirketinin acentelere ve brokerlara gönderdiği 27/09/2007 gün ve 440/133 sayılı genelgede, davacıların murisi … ve davacı … için düzenlenen Vip Platinyum poliçelerinde, sigortalının sisteme ilk girişinden sonra risk değerlendirmesi yapılmayacağı ve sigortalılığın sona erdirilemeyeceği, ek prim, koşul ve istisna uygulanmayacağının belirtildiği görülmektedir. 2007 tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6761 sayılı TTK’nın 116. maddesi, acenteyi, sigorta şirketi ile sigortalı arasında akitlerde aracılık eden ve akitleri işletme adına yapan bir kuruluş olarak, 5684 sayılı Sigorta Kanununun 2/b maddesi, acente ve brokeri “aracı” olarak tanımlamış, 2/d maddesi ise “broker”ı sigorta sözleşmesi yaptırmak isteyenlerin temsilcisi olarak tanımlamıştır. Yukarıda bahsi geçen 27/09/2007 tarihli 440/133 sayılı genelgelerin acentelere hitaben gönderildiği ve bu genelgenin aynı zamanda sigortalı davacıların temsilcisi olan Broker’a da gönderildiği, davalının kabulündedir. Öte yandan dosyaya sunulan e-posta yazışmalarına göre sigorta sözleşmelerine aracılık eden … A.Ş. Bireysel müşteri yöneticisi … tarafından … A.Ş yöneticisi … gönderilen 17/04/2010 tarihli e-postalardan, kendilerine gönderilen 440/133 nolu yazı içeriğini, sigortalılarına net olarak anlattıklarını ve her yıl yenilemelerde bu bilgileri tazeledikleri, bu bilgilere göre ilk girişte yapılacak risk değerlendirmesinden sonra, sigortalıya sahtekarlık, eksik beyan yada kötü kullanım dışında, risk değerlendirmesi yapılmayacağı, yine sisteme kabul edilen sigortalıların bir önceki maddede tanımlanan koşullar dışında sistemde kendi istekleri ile ayrılmadıkları takdirde, sigortalılıklarının sona erdirilmeyeceği, koşul ve istisna uygulanmayacağı hususlarının anlatıldığı anlaşıldığından, bu hususların poliçe özel şartı hükmü haline geldiklerinin kabulü gerekmektedir. Yukarıda açıklandığı üzere 440/133 nolu duyurunun ardından düzenlenen ilk poliçe, 17/04/2008/2009 başlangıç ve bitiş tarihli poliçe olup, bu poliçe … poliçe olarak düzenlenmiş ve bu poliçede de herhangi bir istisna ve koşul uygulanmamış olduğundan, bundan sonraki poliçelerde de sürprim yada istisna uygulanması, sigortalılar ile davalı şirket arasındaki sigorta sözleşmesine aykırılık teşkil edecektir. Bundan dolayı davalı … tarafından, sigortalı … vefatı döneminde tanzim edilen 17/04/2012/2013 başlangıç ve bitiş tarihli poliçeye konulan “Kalp ve damar sistemi hastalıkları, kontrol, komplikasyon ve tedavi hariçtir” istisnası ile bir önceki 17/04/2011/2012 başlangıç ve bitiş tarihli poliçeye konulan ” Kalp ve damar sistemi hastalıkları için sürprim uygulanmıştır” istisnaları geçersiz hale gelmektedir. Çünkü ömür boyu yenileme garantisi verilmesi ile sigortalılar aleyhine sigorta özel şartlarında değişiklik yapılamayacağı gibi, istisna ve sürprim de uygulanamayacaktır. Bu nedenlerden dolayı, davacı tarafın, sigortalı müteveffa ve davacı …’ın poliçelerinin sürprim tahakkuk ettirilmeksizin ve kalp damar hastalıkları muafiyeti olmaksızın düzenlenmesi gereğinin tespiti ile, müteveffanın tedavi giderlerinin muaffiyetsiz olan poliçe ile teminat limitleri dahilinde ödenmesi gerektiği tespiti taleplerinin yerinde olduğu anlaşılmaktadır. Davalı tarafın ayrıca davacıların dava ehliyetlerine, faiz başlangıç tarihinin de yanlış uygulandığı itirazlarının, dosya içeriğine göre yerinde olmadığı, ilk derece mahkemesi kararındaki bu hususlara ilişkin açıklamanın ayrıntılı yeterli ve dosya içeriğine uygun ve doğru olduğu anlaşılmaktadır. Davacıların katılma yoluyla manevi tazminat taleplerine ilişkin istinaf taleplerine gelince, dosya kapsamına göre, sigortacının akde aykırı davranışının aynı zamanda davacıların kişilik haklarına bir saldırı niteliği taşımadığı, eylemlerinin sözleşmeden kaynaklı haklarının kullanılması sınırını aşmadığı, sözleşmeden doğan hakların kullanımının tek başına manevi tazminatı gerektirmeyeceği anlaşıldığından bu hususta ilk derece mahkemesi kararı yerindedir.Sonuç olarak yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, ilk derece mahkemesinin kararı, esas ve usül yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıdığından, her iki tarafın istinaf başvurusunun HMK 353/1.b.1 maddesi gereğince esastan reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;1-Dosya kapsamı ve delil durumuna göre İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve hukuka uygun olduğundan HMK’nın 353/1.b.1 Maddesi gereğince tarafların istinaf başvurularının esastan REDDİNE,2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 68,20 TL başvuru harcının, peşin olarak yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 32,30 TL harç ile, yine istinaf kanun yolu başvuru harcı olarak alınması gereken 121,30 TL harçtan peşin olarak yatırılan 98,10 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,20 TL olmak üzere toplam 55,50 TL harcın davacıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA,3-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 68,20 TL başvuru harcı + 121,30 TL istinaf kanun yolu başvuru harcı ile toplam 189,50 TL harcın, Davalı tarafından peşin yatırılan 610,42 TL harçtan mahsubu ile bakiye 420,92 harcın talep halinde kararın kesinleşmesinden sonra yatıran tarafa İADESİNE, 3-Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma yapılmadığından istinaf vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 353 / 1-b/1 bendi ile aynı kanunun 361.1 maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta süre içerisinde Temyiz Kanun Yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.13/06/2019