Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2018/2725 E. 2019/279 K. 21.02.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/2725 Esas
KARAR NO : 2019/279
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 05/07/2018
NUMARASI : 2014/821 Esas, 2018/734 Karar
DAVANIN KONUSU: Tespit
KARAR TARİHİ: 21/02/2019
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili, 23.07.2012 tarihli dava dilekçesinde, müvekkili tarafından davalı aleyhine , İstanbul …. İcra Müdürlüğünün …. Esas sayılı dosyasında, adi iflas yolu takip başlatıldığını, davalının takibe itiraz ettiğini, müvekkili şirketin icra takip tarihi itibarı ile faiz ve masraflar hariç, 134.054,57 TL faturalardan kaynaklanan cari hesap alacağı olduğunu, takibe konu alacağın 07.01.2010 tarihinde muaccel olduğunu, bu güne kadar ödemeye yanaşmadığını, ayrıca davalı şirketin birçok şirkete yüklü miktarda borcu olduğunu bu borçları ödemediğini, gerekli muhafaza tedbirlerinin alınması gerektiğini belirterek, İflas davasının yayınlanmasını, alacak miktarının mahkemeler veznesine depo etmesi için borçluya yedi günlük süre verilmesini, İİK 159 ve 163. maddeleri gereğince borçlunun menkul ve gayrimenkul tüm malvarlığına muhafaza tedbirlerinin uygulanmasını ve davalı borçlunun İtirazının kaldırılarak İflas kararı verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:Davalı vekili, davanın açılmasından önce davacı alacaklı tarafından İstanbul ….. İcra Müdürlüğünün …. Esas sayılı dosyasında cari hesap alacağı olduğu iddiası ile takip başlattığını, alacağın mesnedi hakkında herhangi bir bilgi ve belge paylaşmadığını, müvekkili ile davacı şirket arasında cari hesap sözleşmesi bulunmadığı gibi müvekkili ile davacı arasında gerçekleşen ve davacının müvekkiline fatura düzenlemesini gerektiren bir ticari ilişkinin bulunmadığını, taraflarına tebliğ edilen, fatura veya sözleşme bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: Mahkemece, davanın itirazın kaldırılması ve iflas davası olduğu, takibin cari hesaba dayandığı, davacı şirketin ortağı olması nedeniyle ortaklar hesabından kaynaklandığı, ortaklar hesabında ki kayıtlarda mahsup ve virman işlemlerinin taraf defterlerinde farklı kaydedildiği, defterlerin usulüne uygun olmadığı, taraf defterleri arasındaki farkın iki ayrı mahsup kaydından kaynaklandığı davacının muavin dökümündeki kaydın dayanak belgelerini ibraz edemediği, davalının ise farkın kaynağı olan “……. “ ve “….. “ kaydının dayanak belgelerini ibraz ettiği, davacı tarafından bu belgelerin aksine herhangi bir delil sunulmadığı, buna göre davacının takip tarihi itibarı ile davalıdan alacaklı olduğu hususunun kesin ve tartışmasız bir şekilde ortaya konulmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar, yasal süre içerisinde davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.İstinaf nedenleri olarak, 21.06.2018 tarihli celsede mahkemece, Bakanlık vasıtası ile yurt dışına yazılan müzekkereye verilen cevapta eksikliklerin giderilmesi gerektiği belirtilerek süre verildiğini, ancak yerine getirilmediği için bu kez “1” haftalık taraflarına süre verildiğini, eksikliklerin giderildiğinin mahkemeye 25.06.2018 tarihli beyan dilekçesinde belirtildiğini, ara kararının taraflarınca yerine getirildiğini taahhüte ilişkin beyanlarının dosyaya 12.02.2018 tarihinde UYAP sistemi üzerinden sunulduğunu, mahkemenin 02.11.2017 tarihinde, Bakanlık tarafından gönderilen yazı cevabında yer alan 1 nolu işi yapmaması nedeniyle 8 aydan fazla süreyle davayı sürüncemede bırakmış olmasına rağmen 05.07.2018 tarihli celsede bu ara karardan vazgeçtiğine dair karar verdiğini, son beyanları alarak hüküm kurduğunu, mahkemenin bu tavrının hakkaniyete aykırı olduğunu, yasal bir dayanağı olmadığını, dosyada taraflarına düşen tüm görevlerin yerine getirilmediği için karar safahatına geçmek istendiğini, ancak dosyayı incelemek için süre talebi üzerine verilen kesin süre içinde dosyanın incelendiğini, mahkemenin kanaatinin aksine üzerlerine düşen tüm görevlerin yerine getirildiğini, bu kez 05.07.2018 tarihli celsede söz konusu ara karardan vazgeçerek eksik ve hatalı değerlendirme ile oluşturulan kararın kaldırılmasını istemiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava, İİK 154. maddesinde düzenlenen İflas yolu ile takibe karşı yapılan İtirazın kaldırılması ile borçlu şirketin iflasının İstemine ilişkindir. Taraflar arasında, davalı şirketin davacı şirket ortaklarından olduğu konusunda herhangi bir uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık, davacının davalıdan takip konusu yapmış olduğu cari hesap alacağının olup olmadığı ile mahkeme kararının eksik inceleme İle hatalı değerlendirmeye dayanıp dayanmadığıdır. 2004 Sayılı İİK nun 154 vd maddelerinde İflas yoluyla takip düzenlenmiş, 156/4 fıkrada, iflas istemek hakkının ödeme emrinin tebliğ tarihinden bir sene sonra düşeceğine yer verilmiştir. Bu süre hak düşürücü süre olup, mahkemece kendiliğinden gözetilir ve süresinde açılmayan dava reddedilir. Ayrıca, iflas ödeme emri tebliğ edilmeden açılan takipli İflas davası dinlenemeyeceğininden, davanın hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığı ve diğer şartlarının re’sen incelenmesi gerekecektir. Bu anlamda takip konusu İstanbul …. İcra Dairesinin ….. Esas sayılı dosyası incelenmiş, davacı alacaklı vekili tarafından davalı borçlu şirket hakkında, 04.06.2012 tarihinde, “ İflas Yolu İle Adi Takip “ başlattığı, takip konusu olarak, 134.054,57 TL asıl alacak, 51.653,25 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 185.707,25 TL, cari hesap ekstresi kaynaklı alacak gösterildiği, söz konusu alacağın tahsili amacı ile takip başlatıldığı, ödeme emrinin davalı borçluya 07.06.2012 tarihinde tebliğ edildiği ve davalı borçlunun yasal sürede 11.06.2012 tarihinde borca ve ferilerine itiraz ettiği, davacı alacaklının ise, İtirazın kaldırılması ile birlikte İflas talepli davasını , İİK nun 156.maddesi gereğince, ödeme emrinin tebliğ tarihinden itibaren bir senelik hak düşürücü süre içerisinde açmış olduğu anlaşılmıştır. Dosyanın incelenmesinden, davalı şirketin, davacı şirketin, hissedarlarından olduğu, davacı şirketin , 09.09.2009 tarihinde yaşanan sel felaketi nedeniyle ticari işletmesinin sular altında kalması nedeniyle, ticari defter vb belgelerin zayi olduğuna dair, Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2009/978 Esas, 2010/272 Karar ve 07.05.2010 tarihli kararı ile tespit yaptırdığı, davacı vekili tarafından cevaba cevap dilekçesinde, davalı tarafın, müvekkili şirket ile 2002 yılından beri süre gelen bir ilişkisi olduğunu, davalı şirketin müvekkili şirketin hissedarı olduğunu, 2001 yılından itibaren karşılıklı olarak borç para alıp verdiklerini , zaman zaman bu miktarın artıp azaldığını, 2006 yılı içerisinde davalı şirketin müvekkili şirkete 5.000.000 TL nin üzerinde borçlandığı zamanların olduğunu, hukuki ihtilaflar başlayınca bu hareketliliğin durduğunu, 07.01.2010 tarihinden beri cari hesap hareketinin olmadığını, dava dilekçesinde sehven faturalardan kaynaklanan borç ifadesinin kullanılmış ise de borcun kaynağının davalı şirketin müvekkili şirketin hissedarı olan bir şirket olduğundan karşılıklı borç alıp vermeden kaynaklanan bir borç bakiyesi olduğunu, davalı şirketin müvekkili şirket ile 10 yıl boyunca borç para alıp verme ilişkisi içinde bulunduğunu, davalı şirketin ticari defterleri incelendiğinde bu hesap hareketlerinin görüleceğini, davalı şirketin ticari defterlerinde de müvekkili şirkete olan son bakiyesinin görüleceğini iddia ederek ,açılan davayı açıklaması ve düzeltmesi neticesinde, takip konusu alacağın şirket ile ortağı olan davalı şirket arasında gerçekleştiği iddia edilen, borç para alıp vermeden kaynaklanan bakiye alacak iddiası olduğu anlaşılmıştır.10.04.2013 tarihli bilirkişi raporunda, davacı tarafından ibraz edilen ticari defterlerden yevmiye ve envanter defterlerin kapanış tasdiklerinin yaptırılmamış olması nedeniyle, kayıtların lehine kesin delil vasfının bulunmadığı, davalı şirketin herhangi bir defter ve kayıt ibraz etmediğinden incelemenin yapılamadığı, dava konusu alacak bakiyesinin tespitinde davacı kayıtları ve dosya muhteviyatı belgelerin esas alındığı, 31.12.2011 tarihi itibarı ile davacının davalıdan 134.054,57 TL alacaklı olduğu, takip dosyasında mevcut 2012 yılı muavin defter dökümlerine göre takip tarihi itibarı ile bu bakiyenin devam etmiş olduğunun görüldüğü ancak 2012 yılına ait ticari defterlerin ibraz edilmemesi sebebiyle bu bakiyenin takip tarihi itibarı ile devam edip etmediğinin ticari defterlerden teyidinin yapılamadığı, buna göre takip konusu yapılan alacağın 2007 yılından 2008 yılına devreden alacaktan kaynaklandığının görüldüğü, ancak 2008 yılı öncesindeki defterlerin zayi olması sebebi ile, bu bakiyenin hangi kayıttan ve içeriğinin ne olduğu hususunda bir tespitin yapılamadığı, davacı şirket vekili tarafından replik dilekçesinde belirtilen davalı şirketin müvekkili şirketin hissedarı olduğu, beyanları ile ilgili olarak dava dosyasında davacı şirkete ait sicil bilgilerinin olmaması sebebi ile bu konuda bir değerlendirme yapılamadığı, alacağın varlığının kabulü halinde işlemiş faiz isteminin yerinde olmadığı, ancak takip tarihinden itibaren faiz talep edilebileceği belirtilmiştir.Davacı vekili, raporun sonuç kısmına göre İflas kararı verilmesini istemiştir.Davalı vekili, rapora karşı beyan dilekçesinde, alacağın varlığının ispat edilemediğini, geçerli bir delil bulunamadığını, yazılı bir cari hesap sözleşmesi olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Mahkemece, davalı şirkete ait 2010-2011 yılları arasındaki defter ve kayıtları üzerinde inceleme yapılarak ek rapor düzenlenmesine karar verilmiştir.Davalı vekili ara karardan rücu edilmesini, münhasıran müvekkili defterlerin delil olarak gösterilmesinin söz konusu olmadığını belirtmiştir.Mahkemece, davalı vekilinin ara karardan rücu talebinin reddine karar verilerek ek inceleme yaptırılmıştır .01.11.2013 tarihli, 1. Ek bilirkişi raporunda, davalı tarafça ibraz edilen, ticari defterlerden 2001,2002,2003, 2006,2007,2008,2009,2010,2011 yıllarına ait yevmiye ve envanter defterlerin kapanış tasdiklerinin yaptırılmamış olması nedeniyle bu yıllara ait kayıtların lehine kesin delil vasfının bulunmadığı, 2004 ve 2005 yıllarına ait ticari defterlerin açılış ve kapanış tasdiklerinin süresi içinde yapılmış olması, kayıtların düzenli ve usulüne uygun olarak kaydedilmiş olması sebebi ile 2004 ve 2005 yıllarına ait kayıtların kesin delil vasfına haiz olduğu, davalının, davacı şirket ile olan ticari ilişkisini diğer çeşitli borçlar hesabında takip ettiği, 2008,2009 ve 2010 yılı açılış kaydında davalının davacı şirkete (-) 184.845,75 TL borçlu olduğunun görüldüğü, yıl içinde hesaba 08.01.2010 tarihinde toplam 417.265,66 TL tutarında mahsup kaydının davacı adına borç olarak kaydedildiği, hesapta başka kaydın olmadığı, dolayısıyla 31.12.2010 tarihi itibarı ile bu defa davalının davacıdan 232.419,95 TL alacaklı gözüktüğü, 2011 yılında da aynı bakiyenin gerek açılış kaydında gerekse de kapanış kaydında aynen devam ettiği, davacının ticari defter kayıtlarına göre, davacının davalıdan 134.054,57 TL alacaklı olduğu, davalının ticari defter kayıtlarına göre davalının davacıdan 232.419,95 TL alacaklı olduğu, tarafların hesapları arasında toplam 366.474,52 TL tutarında bir fark olduğu, cari hesapları arasındaki farkın, 7.822,39 TL lik kısmın, açılış kayıtlarının farklı olarak işlenmesinden kaynaklı olduğu, (+) 360.037,01 TL lik kısmının davalı kayıtlarında davacı adına “ ….” açıklamalı borç kaydının davacı kayıtlarında işli olmamasından kaynaklandığı, (+) 14.259,90 TL lik kısmının ise, davacı ile davalı arasında hesaplara “ Subre Mahsup “ açıklamalı kayıtların her iki tarafta da farklı olarak işlenmesinden kaynaklandığı, tarafların kayıtlarındaki 366.474,52 TL lik cari hesap farkını oluşturan hareketlere ait belgelerin davalı tarafından ibrazı halinde yeniden değerlendirme yapılabileceği ve cari hesap bakiyesinin tam olarak tespit edilebileceği belirtilmiştir.21.02.2014 tarihli, 2. Ek bilirkişi raporunda, davacının ……. şirketine olan 599.985,00 USD lik borcunun 243.250,00 USD lik kısmının, davalının krediye kefil olması nedeniyle davalı tarafından üstlenildiğinin kabulü halinde davacının davalıya borçlu olacağı, davacının alacağı olmayacağı belirtilmiştir.Davacı vekili, raporda değinilen davalı yan tarafından dosyaya sunulan …. tarafından müvekkili şirketin …. hesabına gönderilen 599.985,00 USD’nın 243.250,00 USD’lik kısmının davalı yan tarafından üstlenildiğini gösteren fotokopi evrak içeriğinin hiçbir şekilde gerçeği yansıtmadığını, müvekkili şirketin kaşe ve imzasını taşımadığını, davalının söz konusu bedeli ….. ödediğini cevaplaması gerektiğini belirterek raporun tamamen hukuka aykırı olduğunu iddia edip, davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.Davalı vekili, alacağın varlığının ispatlanamadığını, müvekkili şirketin davacı şirkete borçlu olmadığı gibi 232.419,95 TL alacaklı olduğunun tespit edildiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, 28.04.2014 tarihli duruşma zaptına geçen beyanında, kredi sözleşmesinin 599.985 USD miktarlı kefil oldukları tek bir kredi sözleşmesi olduğunu, yapılan ödemeninde buna ilişkin ödeme olduğunu belirtmesi üzerine, mahkemece “3” nolu celse ara kararında belirtildiği üzere, dava dışı …Türk Fatih Şubesine müzekkere yazılarak belge örneğinin de gönderilerek ödeme İle ilgili belgelerin istenmesine karar vermiştir. Dosyaya ibraz edilen fotokopi belge, 13.12.2006 tarihli, dava dışı “…… “ antetli , …..Kalamış Şube’ ye hitaben , USD hesaplarından, para transferinin yapılması istemine ilişkin olan ,alıcının davacı şirket, bankanın ….. Bankası A.Ş / Fatih Şube’si, tutarın 599.985,00 USD olarak gösterilen belgedir. Dava dışı…… Fatih Şubesi tarafından 26.05.2014 tarihli cevap verilmiş, verilen cevapta, yazıya konu 599.985,00 USD miktarlı havale işlemine ilişkin mahsup fişi fotokopisi, swift mesajı fotokopisinin gönderildiği belirtilmiştir. Davalı Holdinge ait antetli kağıt üzerine yazılı, 04.01.2007 tarihli “ Kefalet Sözleşmesi “ başlıklı fotokopi belgenin incelenmesinden, kefalet verenin davalı şirket, kefalet verilenin dava dışı …. lehine kefalet verilenin davacı şirket olduğu, kefaletin konusunun, 13.12.2006 tarihli 599.985,00 USD lik banka transferi olduğu, kefalet süresinin 10 yıl olarak belirlendiği, taraf yöneticilerinin paraflarının olduğu anlaşılmıştır.Davacı vekili, 18.06.2014 havale tarihli beyan dilekçesinde, …. tarafından müvekkiline banka hesabına gönderilen paraya bir itirazlarının olmadığını, kefalet sözleşmesinden haberdar ve bu sözleşmeye taraf olmadıkları hususu üstünde durduklarını, davacı yanın ödeme iddiasının soyut olduğunu belirterek davalının iflasına karar verilmesini istemiştir.Davalı vekili kefalet sözleşmesini aslını dosyaya ibraz etmiş, davacı vekili, 09.07.2014 tarihli zapta geçen beyanında sözleşmeyi kabul etmediklerini beyan etmiştir.Mahkemece, 12.03.2015 tarihli celse ara kararının “2” nolu bendinde belirtildiği üzere, davalının yurt dışındaki …. şirketine 243.250,00 USD ödeme yapıp yapmadığı, davalının davacının borcuna kefil olup olmadığı Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler vasıtası ile yazı yazılmasına, “3” nolu bentte ise, ödemeye ilişkin makbuz, dekont ve belgenin sunulması için mehil verilmiştir.Yazı cevabının beklenmesi aşamasında, 05.10.2017 tarihli celsede, davacı vekili, davalı şirketin sicilden terkin olduğunu belirterek, şirketin ihyası için süre talep etmiş ve ihya için mehil verilerek, şirketin ihyasına dair alınan hüküm ile şirket yeniden tüzel kişilik kazanmıştır. Yurt dışına yazılan müzekkereye 01.11.2017 tarihinde cevap verilmiş, verilen cevapta evrakın sehven Sivas Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, ayrıca, yazının başlık kısmının, Hollanda Yetkili Adli Makama hitaplı yazılması gerektiği, masrafın ödeneceğine dair taahhütname alınması gerektiği belirtilmiştir.Mahkemece, 21.06.2018 tarihli duruşma zaptına, yurt dışına yazılan müzekkereye verilen cevapta eksikliklerin belirtilerek davacı vekiline süre verildiği, ancak davacı tarafından gereğinin yapılmadığının belirtilmesi üzerine, davacı vekili ara kararı yerine getirdiklerini düşündüklerini ifade etmesi üzerine, mahkemece aynı celsede davacı vekiline beyan için kesin süre verilmiş ve 05.07.2018 tarihli celsede, her ne kadar Hollanda Yetkili Adli Makamları vasıtası İle …. Şirketine müzekkere yazılmasına karar verilmiş ise de bu ara karardan vazgeçildiği belirtilerek, davanın reddine karar verilmiştir.İİK nun 154. maddesi gereğince İflas yolu İle başlatılan takibe karşı borçlunun ödeme emrine itiraz etmesi halinde, takibin duracağı, alacaklının bu İtirazın kaldırılması ile beraber borçlunun iflasına karar verilmesini isteyebileceği İİK ‘nun 156/3. fıkrasında düzenlenmiştir. İflas davası basit yargılama usulüne göre incelenir. Borçlunun ödeme emrine itiraz etmesi halinde, mahkemece ilk önce davacı alacaklının İtirazın kaldırılması hakkındaki talebini inceler. Bu İtirazın kaldırılması talebinin incelenmesi, genel haciz yolundaki İtirazın kaldırılması talebinin incelenmesinden ( m.68-70) tamamen farklıdır. Genel haciz yolunda tetkik merciinin incelemesi yalnız belgelere göre ve ilamsız icra kuralları çerçevesinde yapıldığı halde, buradaki ticaret mahkemesinin incelemesi genel hükümlere ( yani HMK ‘daki hükümlere) göre olur. Bu nedenle borçlu, ticaret mahkemesindeki savunması sırasında ödeme emrine itiraz ederken bildirdiği itiraz sebepleri ile bağlı değildir. Davalı borçlu, İflas davasına karşı vereceği cevap layihalarında bütün savunma vasıtalarını ileri sürebilir. Ticaret mahkemesi normal bir alacak davasında olduğu gibi, tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek, borçlunun gerçekten borçlu olup olmadığını araştırır.İflas davasında alacaklı, alacağını ispat bakımından m.68. ‘de olduğu gibi tahdidi olarak sayılmış olan belgelerle bağlı değildir. Alacaklı normal bir alacak davasında olduğu gibi, alacağının varlığını HMK’ya göre mümkün olan her türlü delil ile ispat edebilir. Burada alacaklının alacaklı olup olmadığı maddi hukuk kurallarına göre esastan incelendiğinden ticaret mahkemesi borçlunun itirazının ya kesin olarak kaldırılmasına veya kesin kaldırma talebinin ( bununla İflas davasının ) reddine karar verir. Burada, borçlunun itirazı esastan karara bağlanmakta ve alacağın esası hakkında hüküm verilmektedir. Bu hüküm normal bir alacak davasında olduğu gibi kesin hüküm oluşturur. Mahkeme, genel hükümlere göre yapacağı inceleme sonucunda, davacının alacağının mevcut olduğunu tespit eder ve borçlunun itiraz ve defilerini yerinde bulmazsa, yani borçlunun borçlu olduğu kanısına varırsa borçlunun İtirazının kesin olarak kaldırılmasına karar verir. Buradaki İtirazın kaldırılması kararı bir ara karardır. ( Prof.Dr.Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku, Cilt 3.sayfa ,2672 vd , 1993 baskı ) . Bu nedenle yalnız başına istinaf edilemez .Somut olayda, davacı alacaklı , takip konusu alacağını bakiye cari hesap alacağı olarak ileri sürmüştür. Davalı borçlu şirketin, davacı şirketin hissedarlarından olduğu ve onun kullanmış olduğu krediye kefil olarak borcu ödediği, borçlu değil alacaklı olduğu bilirkişi raporu ve ekli belgelerle sübuta ermiştir. Davacı şirket hesabına yabancı finans şirketi ödemesi ,dava dışı banka cevabı yazısı ve ekleri ile sabittir, davacı vekili buna bir itirazının olmadığını da ayrıca beyan etmiştir. İtiraz ettiği, davalının kefilliği İle ilgili kefalet sözleşmesi ve davacının buna ilişkin ödemesidir. Kefalet Sözleşmesi davacı vekili tarafından kabul edilmemesine rağmen, sözleşmede ki imzalara karşı açık bir itirazı olmamıştır. Diğer yandan, davacı alacak iddiasının sebebini, cevaba cevap dilekçesinde revize ederek, borç para verildiğini ileri sürmüş olmasına rağmen, davacının delil olarak belirttiği, ticari defter ve kayıtları, HMK 222.madde anlamında usulüne uygun düzenlenmiş değildir. Davalı ticari defter kayıtları ile de davacı defter kayıtları birbirini tutmamaktadır. Ancak, davalı defter kayıtları ile davacı defter kayıtlarında ki cari hesap farklılıklarının, davalı kayıtlarında yer alan dava dışı şirkete davacı şirket kefaleti nedeniyle gerçekleştirmiş olduğu ödemenin yapıldığını gösteren belgeler ile tutarlılık gösterdiği kanaatine ulaşılmıştır. Alacaklı olduğunu iddia eden davacının, iş bu davada da yukarıda ifade edildiği üzere genel hükümlere göre alacağını usulüne uygun delillerle ispat etmesi gerekmektedir. İş bu davada, TMK 6. maddesi ve HMK 190. madde kapsamında ispat külfeti davacı taraftadır. Çünkü, davalı savunmasında borcu olduğunu ancak bunu ödediğini belirterek ispat yükünü üstlenmemiş, mahkeme kararı ile davalı defterlerinin incelenmesi ve cari hesap farklılıklarının karşılaştırılması neticesinde söz konusu durum ortaya çıkmıştır. Kaldı ki, davacı vekili, cevaba cevap dilekçesinde, davalı şirketin müvekkili şirketin hissedarı olduğunu ve karşılıklı olarak borç para alıp verildiğini kabul etmiştir. Diğer yandan, davacının davalı tarafın ödemeye dair kayıtları kabul etmediğine ilişkin beyanı üzerine, mahkemece, davalının davacı adına kefil sıfatı ile ödeme yaptığı yurt dışı finans kuruluşuna müzekkere yazılmış ise de, talimat uzun süre sonunda eksik hususular nedeniyle geri çevrilmiştir. HMK 30. maddesinde usul ekonomisi ilkesi düzenlenmiştir. Yukarıda ifade edildiği üzere, ispat külfeti üzerinde olan davacının alacağını usulüne uygun delillerle ispat etmesi gerekirken somut olayda ispat ettiğinin kabulü mümkün değildir. Davalı defterlerinde, kefalet nedeniyle ödeme yapıldığı belirtilen, yabancı menşeili finans kuruluşu beyanının alınması için yeniden talimat yazılması usul ekonomisine uygun düşmeyecektir. Ayrıca, üçüncü bir kişinin veya somut olayda olduğu gibi bir şirketin , beyanı ile veya tek taraflı düzenlenebilir bir belge ile davalının borçlu olduğunun kabulü de zaten hukuk kuralları gereğince mümkün olamayacak ve ispat için yeterli bir delil kabul edilemeyecektir. Açıklanan nedenlerle, davacının iddiasını ispata yarar geçerli delil ibraz edememesi ve davalı şirketin, davacı şirketin hissedarlarından olması, uzun yıllar tarafların para alışverişinde bulunmaları ve dosya kapsamına göre, usul ekonomisi ilkesi gözetildiğinde, yurt dışına yeniden yazılacak talimat ve olası cevabının iş bu dosyada, mevcut deliller itibarı ile bir katkı sağlamayacağı kanaatine varıldığından, ilk derece mahkeme kararının yerinde olduğu kabul edilerek davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine dair karar verilmesi gerekmekle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1- İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/821 Esas, 2018/734 Karar ve 05.07.2018 tarihli kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1-b/1 bendi uyarınca esastan REDDİNE, 2- Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 68,20 TL başvuru harcı ile istinaf kanun yolu başvuru harcı 121,30 TL olmak üzere toplam 189,50 TL peşin olarak yatırılan 134,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 55,50 TL harcın davacıdan tahsili İle hazineye irat kaydına, 3- Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davalı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1-b/1 bendi ile İİK nun 164/2 fıkrası uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.21/02/2019