Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2018/2448 E. 2018/2185 K. 13.12.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/2448 Esas
KARAR NO : 2018/2185
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/05/2018
NUMARASI : 2018/225 Esas, 2018/552 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 13/12/2018
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekili, 02.03.2018 tarihli dava dilekçesinde, müvekkili ile davalı arasında, 01.04.2016 tarihinde satış ve pazarlama sözleşmesi imzalandığını, sözleşmenin davalı tarafından ihlal edildiğini, buna ek olarak haksız ve yersiz olarak tek taraflı 22.01.2018 tarihli ihtarname ile fesih edildiğini, davalı şirketin satış ve pazarlama birimi olmaması nedeniyle, ürettiği ürünleri satması, müşterilere ulaşabilmesi, ürünlerin pazarlanması için sözleşme imzalandığını, müvekkili şirketin sorumluluklarının gereğini yaptığını, fabrikasını kapatarak kendi müşterilerini davalı şirkete yönlendirdiğini, davalı şirketin kar elde etmeye başlamasına neden olduğunu, fesih gerekçelerinin maddi gerçeği göstermediğini, sözleşmenin 7.maddesi gereğince cezai şart ödemesi gerektiğini, aylık hizmet bedellerinin ödenmediğini, bir kısım ödemelerinde yerine getirilmediğini iddia ederek, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla yıllık net karın %25 olan 100,00 TL‘nin, haksız fesih nedeniyle 100,00 TL cezai şartın, 100,00TL yoksun kalınan karın, 100,00 TL aylık pazarlama hizmet bedelinin, sözleşme gereğince ödenmesi gereken gelir vergisi tutarı olan 100,00 TL‘nin, müvekkilinin uğramış olduğu manevi zarar karşılığı 10.000,00 TL nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı karşı davacı vekili, taraflar arasındaki sözleşmenin müvekkili firma tarafından 7. maddeye uygun şekilde haklı nedenle feshedilmesi nedeniyle müvekkilinin uğramış olduğu maddi kayıplar için dava açılması gerektiğini, davacının davasının haksız ve yersiz olması nedeniyle reddine ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, haklı nedenle fesih nedeniyle uğranılan zararın şimdilik 500,00 TL sinin ve davacının zimmetindeki aracı teslim etmeyerek kötü niyetli kullanması nedeniyle benzin giderleri, HGS bedelleri, trafik ceza tutarları olarak şimdilik 500,00 TL ‘nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI:
Mahkemece, davacı karşı davalı vekilinin ön inceleme duruşmasından sonra 10.05.2018 havale tarihli dilekçe ile davadan feragat ettiğini bildirdiğini, davalı karşı davacı vekilinin ön inceleme duruşmasından sonra 09.05.2018 havale tarihli dilekçe ile davadan feragat ettiğini bildirdiği gerekçesiyle HMK 307 vd maddeleri gözetilerek davanın ve karşı davanın feragat nedeni ile ayrı ayrı reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Karar yasal sürede davacı karşı davalı şirket yetkilisi … tarafından istinaf edilmiştir.İstinaf nedenleri olarak, davalı karşı davacının, edimde bulunmayı taahhüt etmesine rağmen edimini yerine getirmediğini, iradelerinin sakatlandığını, iradelerinin, hata/ hile ile fesada uğratıldığını, bir kısım hileli yöntemler ile davadan feragat etmelerinin sağlandığını, Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 2002/9403 Esas, 2003/143 Karar ve 20.01.2003 tarihli kararında, feragat eden kişinin hata, hile veya ikrah nedeniyle feragatın feshi için dava açabileceği gibi ayrı bir dava açmayıp, feragat ettiği davayı yeniden açabileceği, bu davada ön sorun olarak feragatın hata, hile veya ikrar nedeniyle geçersiz olup olmadığını inceleneceğinin belirtildiğini, söz konusu kararında nazara alınarak kararın kaldırılmasını, davanın yeniden görülerek dava ve taleplerinin kabulüne karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE:
Asıl ve karşı dava, tacirler arası hizmet alım sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.
Dosya kapsamından, davacı şirketin yetkili elemen olarak yer aldığı, konusunun, temini veya üretimi davalı karşı davacı şirket tarafından gerçekleştirilen ürünlerin davacı karşı davalı şirket tarafından tanıtım ve pazarlama faaliyetleri olan, 5 yıl süreli, 01.04.2016 tarihli “Satış ve Pazarlama Sözleşmesi“ imzalandığı, sözleşmenin davalı karşı davacı tarafça fesih edildiği ve iş bu davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Taraf vekilleri, mahkeme gerekçesinde de ifade edildiği üzere, ön inceleme aşamasından sonra, dosyaya ayrı ayrı dilekçe ibraz etmiş ve tanzim edilen protokol gereğince sulh olunduğunu bildirilerek davadan feragat ettiklerini ifade etmişlerdir. Her iki taraf vekilinin vekaletnamesinde, HMK 74.maddesi gereğince, feragata ilişkin özel yetki mevcuttur. Taraflar arasında sözleşme ve yargılama aşamasında ki gelişmeler ve feragat sonucu verilen hüküm ile ilgili herhangi bir uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık, feragata ilişkin iptal talebinin ve iptale ilişkin iddiaların iş bu dosyada değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu iddia üzerine yapılması gereken işlemler ile feragatın içeriği olan maddi hukuk işlemine (davacının iradesine) karşı istinaf kanun yoluna başvurulup başvurulamayacağıdır.
Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun üçüncü bölümünde, davaya son veren taraf işlemleri üst başlığı ile, 307 vd maddelerde davadan feragat düzenlenmiştir. Düzenlemede, feragatın davacının talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesi olduğu, feragatın hüküm ifade etmesinin karşı tarafın veya mahkemenin muvafakatına bağlı olmadığı, feragatın hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabileceği belirtilmiştir. Yasanın 311. maddesinde ise, feragat ve kabulün sonuçları başlığı ile, feragat ve kabulün kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğuracağı, irade bozukluğu hallerinde, feragat ve kabulün iptalinin istenebileceği ifade edilmiştir. Yasada, iptal davasının hangi mahkemeye ve nasıl açılacağına dair bir ayrıntıya yer verilmemiştir. Ancak irade sakatlığına dair iptal isteminin ne şekilde ileri sürülebileceği hususunun, usul kuralları ve diğer yasal düzenlemeler değerlendirmek suretiyle cevaplandırmak uygun olacaktır. Davacı iradesinin sakatlandığını, hata / hile fesata uğratıldığını iddia etmiştir. 6098 sayılı TBK‘nın 30 vd devamı maddelerinde, irade bozuklukları üst başlığı ile yanılma, aldatma, korkutma düzenlenmiştir. Somut olayda mahkeme tarafından, hüküm verilip dosyadan el çekilmiş olduğundan, davacının buna ilişkin talebini değerlendirmesi ve yeniden hüküm kurması mümkün değildir. Diğer yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 341.maddede istinaf yoluna başvurulabilen kararlar düzenlenmiş, yasanın ilk fıkrasında, ihtiyati tedbir ve İhtiyati haciz talepleri üzerine verilen kararlar haricinde, ilk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar, beşinci fıkrada ise, ilk derece mahkemelerinin diğer kanunlarda temyiz edilebileceği veya haklarında Yargıtay’a başvurulabileceği belirtilmiş olupta bölge adliye mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işlere ilişkin nihai kararlara karşı bölge adliye mahkemelerine başvurulabileceği belirtilmiştir. İş bu davada, ilk derece mahkemesi tarafından feragatın iptaline dair nihai bir karar mevcut değildir. Davacı şirket temsilcisi tarafından, feragatın feshi için ayrı bir dava açılabileceği gibi veya feragat edilen dava yeniden açılarak, feragatın irade sakatlığı sonucu olduğu iddia edilerek, söz konusu davada ön sorun olarak değerlendirilmesi talep edilebilecekken, bu iddialarını istinaf aşamasında dile getirmesi doğru bulunmamıştır. Çünkü istinaf konusu edilen feragatın iptali iddiasına dair nihai bir karar mevcut değildir. Nitekim istinaf talebinde bulunan, davacı karşı davalı şirket temsilcisinin istinaf dilekçesinde atıf yaptığı, usul kitabının ilgili sayfası ile Yargıtay dairesine ilişkin örnek kararda da aynı hususlara vurgu yapılmıştır.
Prof.Dr.Baki Kuru‘ya ait “İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku “ (basım tarihi Ağustos 2017) kitabının 391 ve 392 . sayfalarında, feragat üzerine verilen mahkeme kararının istinaf edilmesine yer verilmiştir.Kitapta, davadan feragatın içeriğinin bir maddi hukuk işlemi olduğu, buradaki uyuşmazlığın mahkemenin kararı olmayıp, davacının iradesi (maddi hukuk işlemi) ile son bulduğundan, feragatın içeriği olan bu maddi hukuk işlemine karşı istinaf yoluna başvurulamayacağı, çünkü, mahkemenin, dava konusu uyuşmazlığın esası ile vermiş olduğu bir kararının olmadığı, istinaf yolunun ancak ilk derece mahkemesinin kararlarına karşı başvurulabilen bir kanun yolu olduğu (m.341), davadan feragatın içeriği olan maddi hukuk işleminin ancak maddi hukuk kurallarına göre iptal ettirilebileceği (diğer maddi hukuk işlemlerinde olduğu gibi TBK m.30 vd irade bozukluğu hallerinde, feragatın iptalinin istenebileceği HMK 311/2), davanın feragat nedeniyle reddine ilişkin mahkeme kararının yalnız usul hukukuna dayanan istinaf sebeplerinden dolayı istinaf edilebileceği, feragatin yapılışının usul hukukuna tabi olduğu belirtilmiştir.
Açıklanan nedenlerle, feragatın içeriği olan maddi hukuk işlemine yani davacının iradesine karşı istinaf kanun yoluna başvurulamayacağından ve bu konuda ilk derece mahkeme kararı da bulunmadığından ve usule ilişkin istinaf nedenleri dilekçede yer almadığından, davacı karşı davalı şirket temsilcisinin istinaf başvurusunun HMK 341. maddedeki şart oluşmadığından reddine dair karar verilmesi gerekmekle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere,
1-Davacı karşı davalı şirket temsilcisinin, Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/225 Esas, 2018/552 Karar sayılı kararı için yapmış olduğu istinaf başvurusunun, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu kapsamında, feragatın iptaline dair ilk derece mahkemesine ait nihai bir karar olmadığından REDDİNE,
2- İstinaf harçları peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti hakkında karar verilmesine yer olmadığına,
4- Davacı karşı davalı şirket temsilcisinin yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 361/1. fıkrası gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.