Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2018/2332 E. 2021/462 K. 01.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/2332 Esas
KARAR NO : 2021/462
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/04/2018
NUMARASI : 2016/566 Esas, 2018/385 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 01/04/2021
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile; davalının, müvekkili şirkete ait … Şişli Hastanesi’ne yönlendireceği Libya vatandaşı hastalarının tedavi bedellerini ödemek kaydı ile hizmet alımı talebinde bulunduğunu, bu konuda taraflar arasında karşılıklı mutabakat sağlanarak gönderilen hastaların müvekkili hastaneden sağlık hizmeti aldığını, bedellerinin davalıya fatura edildiğini, davalının faturalar uyarınca bir kısım tedavi bedellerini ödediğini ancak, bakiyeyi ödemede temerrüde düştüğünü, gönderilen ihtarnameye rağmen ödemenin yapılmadığını, başlatılan İstanbul 27. İcra Müdürlüğünün … E. sayılı takibe de itiraz edildiğini belirterek itirazın iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını, hastaların tamamının Libya vatandaşı olduğunu, bu nedenle davacının muhatabının Libya Devleti vatandaşları veya Libya Devleti olduğunu, müvekkili şirketin davada taraf sıfatının bulunmadığını, müvekkili şirket ile davacı arasında alacak borç ilişkisi doğuracak herhangi bir ticari ilişki olmadığını, taraflar arasında herhangi bir sözleşme veya mutabakat bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI:
Mahkemece bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; davacı defterlerinde takip tarihi itibariyle 5.863.841,87 TL davalıdan alacak kaydının bulunduğu, davalı defterlerinde ise 5.824.431,67 TL davacıya borç kaydının bulunduğu, taraflar arasındaki cari hesap ilişkisinden kaynaklı davacının davalıdan takip tarihi itibariyle 5.824.431,67 TL alacaklı olduğu, davacının, ihtarnamede verilen süre sonundan takip tarihine kadar 142.419,32 TL işlemiş faiz alacağının bulunduğu, bu itibarla davalının, davacı ile ticari ilişki bulunmadığı savunmasının yerinde olmadığı, alacağın likit olduğu, davacının kötüniyetinin ispat edilemediği, her ne kadar davalı tarafça mahkeme heyeti reddedilmiş ise de; reddin yapıldığı yargılama aşaması ile ileri sürülen ret sebeplerine göre, ret talebinin açıkça davayı uzatmaya yönelik olduğundan HMK’nun 41.madde gereğince geri çevrilmesine karar vermek gerektiği gerekçesi ile davanın kısmen kabulü ile, davalı borçlunun İstanbul 27. İcra Müd.’nün… Esas sayılı dosyasında yaptığı itirazın iptali ile takibi devamına, fazlaya ilişkin talebinin reddine, karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Karar, yasal süre içinde davalı tarafından istinaf edilmiştir. İstinaf nedenleri olarak; mahkeme heyetince, ön inceleme duruşmasından itibaren müvekkili şirket aleyhine savunma haklarının kısıtlanmasına neden olan bir dizi usulsüzlükler yapıldığını, nihayet süreç yargılamaya hakim olan ilkelerin ihlali ile aleyhlerinde karar tesis edildiğini, 21.02.2017 tarihli duruşma tutanağının ihtirazı kayıtla imzalanmak zorunda kalındığını, davacının takipte “Cari Hesap Alacağı”’nı dayanak olarak gösterdiğini, bu iddiasını davada icra takibinden farklı olarak faturalara dayandırdığını, ön inceleme duruşmasında taraflar arasındaki ihtilaf tespit edilirken bu hususa sözlü olarak da değinildiğini, mahkemeci bu itirazın hiç dikkate alınmadığını, bu sebeple tutanağın ihtirazi kayıt konularak imzalandığını, yerel mahkemenin kendilerine karşı göstermiş olduğu tavrın kabul edilebilir olmadığını, özellikle bilirkişi raporunun sunulmasından sonraki ilk duruşma olan 15.02.2018 tarihli duruşmada sürekli olarak şirketi temsil eden Avukatların sözlerinin kesildiğini, taleplerin zapta geçirilmediğini, hukuki dinlenilme ve savunma haklarının kısıtlandığını, tahkikat tamamlanmadan sözlü yargılamaya geçildiğini, bu konudaki itirazlarının gerekçesiz reddedildiğini, 15.02.2018 tarihli duruşmada bu konuda süre talep ettiklerini, talebin kabul edilmediğini, mahkeme tarafından, 15.02.2018 tarihli duruşmada henüz bilirkişi raporu sunulmuş ve itiraz görmüş iken, aceleyle tahkikatın bitirilmesi neticesinde karşı ispat ve ıslah yapabilme haklarının ortadan kaldırıldığını, tensibin hazırlandığı 23.05.2016 tarihinden 19.04.2018 tarihine kadar 6 celsede yargılamanın koşar adımlarla bitirildiğini, duruşma defterine göre mahkemenin diğer dosyalara çok uzun günler verdiğini, bu durumun eşitliğe aykırı olduğunu, yasal haklarını kullanma çabalarının azarlanarak reddedildiğini, delil listelerinde isticvap ve yemin delili olmasına rağmen tahkikat aşaması tamamlanmadan sözlü yargılamaya geçilip hemen karar verilerek bu delillerin kullanılmasının engellendiğini, 19.04.2018 tarihli duruşmada belgeli mazeret sunulmasına, vekillerin istifa etmiş olmasına rağmen yokluklarında karar verildiğini, davanın esası ile ilgili cevap dilekçesinde bildirilen delillerin toplanmadığını, bu konudaki taleplerinin reddedildiğini, ara karardan rücu taleplerinin de reddi ile eksik ve hatalı inceleme ve değerlendirme ile karar verildiğini, dosyaya Sunulan 19.02.2018 tarihli ve 07.03.2018 tarihli ara Karardan rücu edilmesi talepli dilekçeleri ile 08.03.2018 tarihli dilekçelerinin dikkate alınmadığını, 08.03.2018 tarihli dilekçelerinin 08.03.2018 tarihli celsede usule aykırı olarak davacı tarafa elden tebliğ edildiğini, mahkeme tarafından yapılan usulü hatalar neticesinde Avukatlarının dahi dosyadan istifa etmek zorunda kaldıklarını, mahkemenin 21.02.2017 tarihli ön inceleme duruşmasının 4 numaralı ara kararında “ davalı tarafın zamanaşımı defi ve husumete ilişkin itirazının esas hükümle birlikte değerlendirilmesine” karar verdiği halde bu konuda karar tesis etmediğini, davada koşulları oluştuğu için hakimin reddi talebinde bulunulduğunu ancak bu taleplerinin hukuka aykırı olarak geri çevrildiğini, 08.03.2018 tarihli duruşmada mahkeme heyeti ile davacı vekili arasında gerçekleşen diyalogların son derece manidar olduğunu, tüm bu konuşmalara duruşma esnasında izleyici olarak bulunan …’ın şahit olduğunu, hukuki nitelendirme ve maddi vakıalara ilişkin yapılan hatalı ve eksik tespitler neticesinde yanlış karar verildiğini, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin mahiyeti konusundaki incelemenin Libya Devleti Sağlık Bakanlığı ile yapılan sözleşmeler; taraflar arasındaki e-mailler; şahit ifadeleri; faturalar ve ticari defter kayıtlarının tümü ile birlikte irdelenerek sonuçlandırılması gerektiğini, yazılı sözleşmenin sunulamadığını, bilirkişi raporunun tek yanlı düzenlendiğini, eksik olduğunu, hükme esasa alınamayacağını, bilirkişilerin görev ve yetkilerini aştığını, rapora karşı itirazların değerlendirilmediğini, kabul anlamına gelmemek kaydı ile müvekkil şirket ile alacaklı görünen şirket arasında kısa bir süre gerçekleşen ticari ilişki veya ödemelerin, Libya Vatandaşlarının tüm sağlık giderlerinin müvekkili şirket tarafından üstlenileceği/karşılanacağı anlamına gelmediğini, hatalı faturalandırmalar yapıldığını, Bingazi Komitesi ile belirlenen paket fiyata göre fiyatlama yapmadığını, davacı şirketin iddia ettiği alacak bakımından muhatabın Libya Devleti Sağlık Bakanlığı ve Bakanlıkça oluşturulan Tripoli ve Bingazi Komiteleri olduğunu, faizin yanlış hesaplandığını, alacağın likit olmadığını, kötüniyet tazminat şartlarının oluştuğunu, harç ve vekalet ücretlerinin yanlış hesaplandığını belirterek ilk derece mahkeme kararının kaldırılması ile davanın reddine karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME:
Dava, sözleşmeden kaynaklı alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine karşı açılan itirazın iptali davasıdır.
İstanbul 27. İcra Müdürlüğünün 2016/10994 E. sayılı dosyası incelendiğinde; davacının, dayanak cari hesap alacağı gereğince davalı aleyhinde 15.03.2016 tarihinde, 5.863,841,87 TL asıl alacak ve 150,130,42 TL işlemiş faizi ile birlikte toplam 6.013.972,29 TL üzerinden takip başlattığı, davalının takibe 23.03.2016 tarihinde itiraz ederek durdurduğu, davanın yasal bir yıllık süre içerisinde açıldığı anlaşılmıştır.
Uyuşmazlık, taraflar arasında sözleşme ilişkisi bulunup bulunmadığı, davacının sözleşme gereğince edimini yerine getirip getirmediği, takip tarihi itibari ile davacının davalıdan alacaklı olup olmadığı noktalarında toplanmıştır.Davacı, mahkemenin usulü hatalarının bulunduğunu, savunma ve ispat haklarının engellendiğini iddia etmekle öncelikle bu konudaki istinaf sebeplerinin karşılanması gerekmiştir.
21.02.2017 tarihli ön inceleme duruşmasında, mahkemece taraflar arasındaki uyuşmazlık, “Davanın; taraflar arasındaki sözleşme kapsamında verildiği iddia olunan tedavi giderleri nedeni ile davalı adına düzenlenen fatura bedellerinden ödenmediği iddia olunan kısma ilişkin cari hesaba yönelik bakiye alacağın tahsili için davalı hakkında başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali, ve icra inkar tazminatının davalıdan tahsili istemine ilişkin olduğu, taraflar arasında ihtilafın davacı tarafça dava dilekçesinde iddia edildiği şekilde taraflar arasında sözleşmenin kurulup kurulmadığı, davacının takip tarihi itibari ile takibe konu edilen miktar kadar davalıdan alacaklı bulunup bulunmadığı, iş bu davada davalıya husumet yöneltilip yöneltilemeyeceği noktasında toplandığı” şeklinde belirlediği, mahkemece 15.02.2018 tarihli celsede, davalının tanık dinletme talebinin reddi ile bilirkişi raporunun yeterli olduğundan bahisle tahkikatın bitirilmesine, sözlü yargılamaya geçilmesine karar verildiği, sözlü yargılama için 08.03.2018 tarihini duruşma günü olarak belirlediği, 08.03.2018 tarihli celseden önce davalı vekillerinin vekillikten istifa ettikleri, 08.03.2018 tarihli celsede mahkemece, istifaya ilişkin dilekçesinin HMK’nun 186. Maddesindeki meşruhatla davalı asile tebliğine karar verilerek duruşmanın 19.04.2018 tarihine ertelendiği, duruşmadan önce davalı tarafın bu defa heyeti reddederek celseye yeni vekil tutması konusunda süre verilmesi talepli mazeret dilekçesi gönderdiği, 19.04.2018 tarihli celsede mahkemece ret ve yeni vekil tutma konusundaki süre ve mazeret istemi hakkında “Davanın geldiği aşama itibariyle davalı tarafın mahkememiz heyetini ret talebini davayı uzatmak amacıyla yapıldığının açıkça anlaşılması nedeniyle HMK’nın 41/1.maddesi gereğince geri çevrilmesine, yeni vekil tayini için davalı tarafın süre talebinin yasal dayanağı bulunmadığından ve bu konudaki vekil tayinin mahkememizce kabulüne bağlı olmadığı anlaşıldığından yerinde görülmeyerek reddine, davalı şirket yetkililerin mazeret istemlerinin davanın geldiği aşama itibariyle davayı uzatmaya yönelik olması nedeniyle reddine” karar verildiği anlaşılmaktadır.
Konu ile ilgili usul hükümlerine bakıldığında; HMK’un Hukuki Dinlenilme Hakkı başlıklı 27. Maddesi (1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.
(2) Bu hak;
a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
b) Açıklama ve ispat hakkını,
c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir.
Usul ekonomisi ilkesi başlıklı 30. Maddesi (1) Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.
Yargılamanın sevk ve idaresi başlıklı 32. Maddesi; (1) Yargılamayı, hâkim sevk ve idare eder; yargılama düzeninin bozulmaması için gerekli her türlü tedbiri alır.
Ret talebinin geri çevrilmesi başlıklı 41. Maddesi (1) Hâkimin reddi talebi, aşağıdaki hâllerde kabul edilmeyerek geri çevrilir:
a) Ret talebi süresinde yapılmamışsa.
b) Ret sebebi ve bu sebebe ilişkin inandırıcı delil veya emare gösterilmemişse.
c) Ret talebinin davayı uzatmak amacıyla yapıldığı açıkça anlaşılıyorsa.
(2) Bu hâllerde ret talebi, toplu mahkemelerde reddedilen hâkimin müzakereye katılmasıyla; tek hâkimli mahkemelerde ise reddedilen hâkimin kendisi tarafından geri çevrilir.
(3) İlk derece mahkemesinin bu kararlarına karşı istinaf yoluna, bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinin başkan ve üyeleri hakkındaki kararlarına karşı da temyiz yoluna ancak hükümle birlikte başvurulabilir.
Vekilin istifası başlıklı 82. Maddesi; (1) İstifa eden vekilin vekâlet görevi, istifanın müvekkiline tebliğinden itibaren iki hafta süreyle devam eder.
(2) Vekilin istifa etmiş olması hâlinde, vekâlet veren davayı takip etmez ve başka bir vekil de görevlendirmez ise tarafın yokluğu hâlinde uygulanacak hükümlere göre işlem yapılır.
(3) Yukarıdaki fıkralarda yer alan hususlar, istifa eden vekilin istifa dilekçesi ile birlikte vekâlet verene ihtaren bildirilir.
İsticvap başlıklı 169. Maddesi (1) Mahkeme, kendiliğinden veya talep üzerine taraflardan her birinin isticvabına karar verebilir.
(2) İsticvap, davanın temelini oluşturan vakıalar ve onunla ilişkisi bulunan hususlar hakkında olur.
Islah ve Maddi Hataların Düzeltilmesi başlıklı 176: Maddesi (1) Taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir.
(2) Aynı davada, taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir.
Islahın zamanı ve şekli başlıklı 177. Maddesi; (1) Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir.
(2) (Ek:22/7/2020-7251/18 md.)(1) Yargıtayın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması hâlinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz.
(3) Islah, sözlü veya yazılı olarak yapılabilir. Karşı taraf duruşmada hazır değilse veya ıslah talebi duruşma dışında yapılıyorsa, bu yazılı talep veya tutanak örneği, haber vermek amacıyla karşı tarafa bildirilir.
Tahkikatın sona ermesi başlıklı 184: Maddesi; (1) Hâkim, tarafların iddia ve savunmalarıyla toplanan delilleri inceledikten sonra, duruşmada hazır bulunan taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için söz verir.
(2) Mahkeme tarafların tahkikatın tümü hakkındaki açıklamalarından sonra, tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığını görürse, tahkikatın bittiğini taraflara tefhim eder.
Sözlü yargılama başlıklı 186. Maddesi;(1) Mahkeme, tahkikatın bittiğini tefhim ettikten sonra aynı duruşmada sözlü yargılama aşamasına geçer. Bu durumda taraflardan birinin talebi üzerine duruşma iki haftadan az olmamak üzere ertelenir. Hazır bulunsun veya bulunmasın sözlü yargılama için taraflara ayrıca davetiye gönderilmez.
(2) Sözlü yargılamada mahkeme, taraflara son sözlerini sorar ve hükmünü verir. (Ek cümle:22/7/2020-7251/20 md.) Şu kadar ki, 150 nci madde hükmü saklıdır.
Yeminin konusu başlıklı 225. Maddesi; (1) Yeminin konusu, davanın çözümü bakımından önem taşıyan, çekişmeli olan ve kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalardır. Bir kimsenin bir hususu bilmesi onun kendisinden kaynaklanan vakıa sayılır.
Somut davada, davacının istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü bir kısım iddiaların soyut kaldığı, mahkemece tesis edilen kararlarda usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı, davacının bu konudaki istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Davacı, sözleşme ilişkisini ve alacaklı olduğunu ispatla yükümlüdür.
Mahkemece tarafların ticari defter ve belgeleri üzerinde inceleme yapılmasına karar verilmiş bilirkişi raporu alınmıştır.
29.12.2017 tarihli bilirkişi raporunda; davacının 2013 yılında tanzim etmiş olduğu 4.490.369,65 TL’lik faturanın davalı tarafından 4.254.479,65 TL’lik kısmının kayıtlara alındığı, 235.890,00 TL tutarındaki 3 adet faturanın Kolan Sağlık kayıtlarında olmadığı, davacının 2014 yılında tanzim etmiş olduğu 3.195,572,72 TL’lik faturanın davalı tarafından 3.192,052,20 TL’lik kısmının kayıtlara alındığı, 3.520,20 TL tutarındaki 1 adet faturasının Kolan Sağlık kayıtlarında olmadığı, davalının 800.000,00 TL’lik ödemesinin Memorial kayıtlarında mevcut olduğu, davalı kayıtlarında 100.239,66 TL’lik Memorial faturası ve alacak dekontu ile aynı tutarlı 100.239,66 TL Kredi kartı – Nakit ödeme kaydının …l firmasının KLN sağlık hesabında mevcut olmadığı, mali incelemeler neticesinde davacının sunulanlarında davalıdan en son 5.863.841,87 TL alacak yine davalı sunulanları kapsamında 5.824.431,67 TL borç mevcut olduğu 39.410,20 TL fark ile davacının alacağının tespit edildiği, davacı tarafından davalıya keşide edilen Beyoğlu 43.Noterliğinin 15.13.2015 tarih ve 544496 yevmiye nolu ihtarnamede 5.863.841,87 TL’nin ödenmesi konusunda ihtarnamenin tebliğ tarihinden itibaren 3 günlük süre verildiği, ihtarnamenin davalıya 17.12.2015 tarihinde tebliğ edildiği, temerrüt tarihi olan 21.12.2015 tarihinden takip tarihine kadar 5.824.431,67 TL’ye 142.419,32 TL avans faizi işlediği belirtilmiştir.
Tüm dosya kapsamına nazaran; davacının ticari defter ve belgelerine göre davalıdan 5.863.841,87 TL alacaklı gözüktüğü, davalının ticari defter ve belgelerine göre ise davalının davacıya 5.824.431,67 TL borçlu gözüktüğü, mahkemece davalının kayıtlarında yer alan borç üzerinden davanın kabulüne karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı, temerrüt tarihi dikkate alındığında işleyen faizin doğru hesaplandığı, alacağın likit olduğu, davacının takipte kötüniyetinin ispatlanamadığı dolayası ile reddedilen kısım için davalı lehine kötüniyet tazminatına hükmedilemeyeceği, kabul edilen kısım üzerinden hesap edilen harç ve vekalet ücretinde de usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla davalının istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Dosya kapsamı ve delil durumuna göre İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan HMK’ nın 353/1.b.1 maddesi gereğince davalı tarafın istinaf başvurusunun esastan REDDİNE,
2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 409.644,89 TL harçtan davalı tarafından peşin yatırılan 102.411,25 TL harcın mahsubu ile bakiye 307.233,64 TL harcın davalıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA,
3-Davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin kendi üzerine bırakılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 361/1. fıkrası uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay nezdinde Temyiz Kanun Yolu açık olmak üzere Hakim …’ın karşı oyu ile oyçokluğuyla karar verildi.01/04/2021

KARŞI OY
Yargı harçlarına, 02.07.1964 tarihinde kabul edilen 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 1/1-1.bendinde yer verilmiştir. Yasanın birinci kısmı “ Yargı Harçları “ üst başlığını taşımaktadır. ”2”. maddenin 1. fıkrasında, yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı olan tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olacağı belirtilmiştir. Mükellef üst başlığı ile 11. maddede, genel olarak yargı harçlarını, davayı açan veya harca mevzuu olan işlemin yapılmasını isteyen kişilerin ödemekle yükümlü olacağına yer verilmiştir.Harç alma ölçüleri ve nispetleri üçüncü bölümde 15. vd maddelerde düzenlenmiştir. Değer esası üst başlığı ile 16. maddede, değer ölçüsüne göre harca tabi işlemlerde (1) sayılı tarifede yazılı değerlerin esas alınacağı, 21. maddede yargı harçlarının (1) sayılı tarifede yazılı nispetler üzerinden alınacağı, 28. maddede, nisbi karar ve ilam harçlarının dörtte birinin peşin geri kalanın, kararın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde ödeneceği, bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olmasının, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konulmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmeyeceği belirtilmiştir.
492 sayılı Harçlar Kanunun 2. maddesinde ifade edilen (1) sayılı tarife “ Yargı Harçları “ dır. Tarifede, yargı harçları, “ Mahkeme Harçları “ üst başlığı ile, 1- Başvurma harcı, 2- Celse harcı, 3-Karar ve ilam harcı olarak, karar ve ilam harcı ise nisbi ve maktu harç olarak ayrı ayrı düzenlenmiştir. Başvurma harcı bölümünde, alınması gereken harç tutarları, derece ve yüksek mahkemeler ayrı ayrı belirtilerek, karar ve ilam harcı kısmında ki maktu harç bölümünde ise yine derece ve yüksek mahkemeler ayrı ayrı gösterilmiştir, karar ve ilam harçlarından nisbi harç bölümünde, “a” bendinde, konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden şeklindeki genel açıklamadan sonra, özellik arzeden uyuşmazlıklarda ki harç oranlarına yer verilmiş, “e” bendinde “ …Yukarıdaki nispetler Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Yargıtay’ın tasdik veya işin esasının hüküm altına aldığı kararlar için de aynen uygulanır “ hükmüne yer verilmiştir. Çoğunluk görüşü, söz konusu bu düzenleme kapsamında, davalı taraftan, Bölge Adliye Mahkemesi’ne başvurusu halinde, Harçlar Kanunu düzenlemesi kapsamında, nisbi harca tabi davalarda, bu nispette harç alınması gerektiği kabul edilerek bu nispetler üzerinden harç alınmakta, işlemler yapılarak, hüküm tesis edilmektedir.
Devletin gördüğü kamu hizmeti, kural olarak parasızdır. Fakat, davada kişilere özel hukuk alanındaki haklarına ( alacaklarına ) kavuşmaları için yardım edildiğinden, yapılan giderin bir kısmının mahkemelerin hizmetinden yararlanılanından alınması uygun görülmüştür ki, kişilerden makbuz karşılığı alınan paraya yargılama harcı denir. (Prof.Dr.Baki Kuru, İstinaf Sistemine göre yazılmış Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, sayfa, 583,Ağustos 2017).
Hukuk yargılamalarında uygulanan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da geçen “ kaybeden öder “ ilkesi, tarafların yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine İlişkin düzenlemeleri ifade eder ( Anayasa Mahkemesi’nin 2013/1793 Esas,18.04.2014 tarihli kararı).
Bu açıklamalar doğrultusunda, bir uyuşmazlıkta, kaç defa harç alınması gerektiği ve Bölge Adliye Mahkemeleri’ne dair Harçlar Kanununa bağlı tarifenin “e” bendinde ki düzenlemenin ne şekilde yorumlanması gerektiği üzerinde durulması gerekecektir.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 323. maddesinde yargılama giderleri düzenlenmiş, maddenin 1-a ) bendinde, celse, karar ve ilam harçları başta olmak üzere yargılama giderlerine yer verilmiştir. Aynı yasanın 326/1. fıkrasında, kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği belirtilmiştir. Yani kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan, nisbi karar ve ilam harcından davalı taraf sorumlu olacaktır. Bu durumda, ilk derece mahkemesi tarafından, tarife üzerinden hesaplanan gerekli nisbi harcın davalıdan tahsiline ve davacının peşin olarak karşılamış olduğu harcın ise yine kabul ve red oranına göre, mahkeme masraflarının davalıdan alınmasına karar verilmesi yasanın emredici düzenlemesidir. Davalı tarafça karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulması halinde yine aynı tarife üzerinden harç alınmaktadır. Bu durumda, davalının istinaf başvurusunun reddi ve Yargıtay nezdinde temyiz kanun yoluna başvurusu halinde bir kez daha aynı nispette harç ödemek zorunda kalması kaçınılmaz olacaktır. Nisbi tarifeye tabi davalarda, istinaf kanun yoluna başvuran davalı taraftan nisbi harcın alınmasının öncelikle, 492 sayılı Harçlar Kanununun 28. maddesinde ki düzenlemeye uygun olduğunun kabulü mümkün görülmemektedir. Söz konusu yasada ki, bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olmasının, kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmeyeceği düzenlemesi karşısında ve sonuç olarak ilk derece mahkemesi tarafından belirlenen harcı ödemeden kanun yoluna başvuru hakkı tanınan tarafa, bu kez aynı veya yakın oranda harç yatırması ediminin yüklenmesi, yasal düzenlemenin bir anlamda işlevsiz hale getirilmesi sonucunu doğurabilecektir. Bu husus, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 2011/4159 Esas, 2011/8902 Karar ve 16.06.2011 tarihli ilamında (özetle )” Davanın niteliği gereği nisbi harca tabi davalardan olduğu gerekçesiyle, davacının dava açılırken, yargılamanın sonunda davanın redle sonuçlanması durumunda yükümlü tutulacağı maktu harçtan daha fazla tutardaki harcı yatırmakla yükümlü tutulması ve ödendiği takdirde dava sonunda alınması gereken maktu karar ve ilam harcının bu miktardan mahsup edilerek kalanının isteği durumunda kendisine geri verilmesi veya yargılamanın sürdürülebilirliğinin bu miktarın ödenmesi ön koşuluna bağlanması, belirtilen 28” inci madde lafzı ve ruhu İle çeliştiği gibi Anayasa’nın “ Hak arama hürriyeti “ başlığını taşıyan 36’ncı maddesinde yer alan “ Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içinde ki davaya bakmaktan kaçamaz “ hükmünün de ihlali niteliğindedir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 03.11.2010 gün ve 2010/10-550 Esas, 2010/561 Karar sayılı ilamında da aynı görüş yaklaşım benimsenmiştir “ ifadeleri ile açıklanmıştır.Adil yargılanma hakkı başlıklı, İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin (AİHS)6. Maddesi, adil yargılanma hakkına İlişkin belli güvenceler tanınmıştır. Bu güvencelerden biri de bir yargı yerine başvuru hakkıdır. Buna göre kişinin bir hakkına ilişkin olarak bir yargı yerine başvurma hakkının güvence altına alınması gerekmektedir. Mahkeme önünde hak arama yolunun fiilen ya da hukuken geçici de olsa kapatılması veya bu hakkın fiilen ya da hukuken geçici de olsa kapatılması veya bu hakkın kullanılmasının imkansız kılacak şekilde bir takım şartlarla sınırlandırılması AİHS’nin 6.maddesinin ihlali anlamına gelebilecektir. ( AİHM ‘nin 26 Haziran 2007 tarihli 25321 /02 başvuru No ‘lu Ülger / Türkiye kararı ; TBB Dergisi ,sayı 86, 2009).HMK ‘nın sekizinci kısmında “ Kanun Yolları “ düzenlenmiş, birinci bölümde “ İstinaf “ kanun yoluna yer verilmiştir. Yasanın 341. maddesinde ise istinaf yoluna başvurulabilen kararlar belirtilmiştir. 344. maddede, istinaf dilekçesi verilirken, istinaf kanun yoluna başvuru için gerekli harçlar ve tebliğ giderleri de dahil olmak üzere tüm giderlerin ödeneceğine yer verilmiştir. Ne şekilde ve hangi oranda harcın alınması gerektiği, 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince tespit edilecektir .5235 sayılı “ Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun “ nun 3. maddesinde “ Adli yargı ikinci derece mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleridir “ düzenlemesine yer verilmiştir.Yukarıda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere, tarifenin 1/ e bendinde ki işin esasının hüküm altına aldığı kararlar içinde aynen uygulanacağı şeklinde ki kararlardan anlaşılması gereken, kararı ilk derece mahkemesi yerine geçerek vermesi ve icrai kabiliyeti söz konusu olan kararlar olduğunun kabulü isabetli olacaktır. Çünkü buna dair hüküm verilmeden önce, ilk derece mahkeme kararı kaldırılmakta ve sonuç olarak ikinci, derece mahkemesi olarak verilen yeni bir hüküm oluşmaktadır. İlk Derece Mahkeme kararlarına dair istinaf başvurusunun esastan red kararları ( Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2018/4601 Esas, 2019/6115 Karar ve 02.10.2019 tarihli, 2018/1356 Esas, 2019/6937 Karar ve 07.11.2019 tarihli ilamlarında, Bölge Adliye Mahkemelerinde alınan harçlara ilişkin karşı oy görüşünde ayrıntılı şekilde her yönü ile açıklandığı üzere) icra edilebilir karar niteliğinde değildir.İlk derece mahkeme kararı geçerliliğini devam ettirmektedir.
İstinaf başvurusunun reddine ilişkin karar temyiz incelemesi olmadığı için onama kararı da değildir ( Pekcanıtez -Atalay – Özekes sh.583, Konuralp, Uluslarası Toplantı sh.260,100 soruda istinaf ve temyiz sh 99 ) Bölge Adliye Mahkemesinde, istinaf başvurusunun esastan reddinde, işin esası hakkında yeni bir karar verilmemektedir.Açıklanan nedenlerle ve özellikle Harçlar Kanunu ile bağlı tarife hükümleri, 5235 sayılı Kanun ve ilgili tüm yasal mevzuat, ulusal ve uluslararası yargı kararları kapsamında, ilk derece mahkeme kararı kaldırılarak esas hakkında karar verilmedikçe Bölge Adliye Mahkemelerinde nisbi değil maktu karar ve ilam harcı alınması gerektiği kanaati nedeniyle, çoğunluğun nisbi harç alınmasına dair görüşüne katılmadığımı ve hükmün ilgili bentlerine muhalif kaldığıma dair görüşümü bildiririm.01/04/2021