Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2018/1937 E. 2021/1030 K. 23.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1937 Esas
KARAR NO: 2021/1030
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 15/06/2017
NUMARASI: 2014/535 Esas, 2017/619 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Özel Sigorta Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 23/09/2021
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkilinin davalı nezdinde “Sağlık Sigorta Poliçesi” ile sigortalı olduğunu, poliçede doğum teminatı sınırlı olup doğum sürecindeki tetkik ve kontrollerde poliçe limitinin tüketildiğini, davacının sigortalılık başlangıcında mesane sorunu yaşamadığını, gebelik sırasında idrar ve mesane (idrar kesesi) şikayetleri yaşadığını, sezaryan için karın açıldığında nadir bir durum olarak mesanenin (idrar kesesinin) rahim (uterus) üstüne çıkarak hayati risk taşıdığının görüldüğünü, bebeklere ulaşmak için üstte bulunan mesanenin kesilerek sonrasında rahime ulaşıldığını, sezaryan sırasında kesilen mesanenin onarılması için ayrıca mesane ameliyatı yapmak zorunda kalındığını, davalı sigortacının mesane ameliyatının sezeryanın komplikasyonu olduğunu iddia ederek bu ameliyat giderlerini ödemediğini, mesane sorununun bağımsız yeni bir rahatsızlık olduğunu, mesanenin kazaen değil bebeklere ulaşmak için zorunlu olarak kesildiğini, bu nedenle ayrı bir rahatsızlık olup doğum teminatı içinde değerlendirilemeyeceğini belirterek şimdilik 1.000,00 TL’nin dava tarihinden işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevabında; alacağın belirlenebilir olduğu durumda belirsiz alacak davası açılamayacağını, davacı toplam 57.282,00 TL fatura bedeli olduğunu beyan ettiğinden alacağın belirsiz alacak olmadığını, dava konusu talebin doğum teminatı kapsamında kaldığını ancak doğum teminatının tüketildiğini, Özel Şartlar C.1 maddesi uyarınca doğum giderleri teminatına gebelik ve doğumun neden olduğu rahatsızlıklara ilişkin giderlerin dahil olduğunu, davacının mesanesinin yer değiştirmesinin bağımsız bir hastalık olduğuna dair iddiasının maddi dayanaktan yoksun olduğunu, davacının gebeliği ile mesane rahatsızlığı arasında illiyet bağı bulunduğunu, gebe kalınmasaydı mesane rahatsızlığının ortaya çıkmayacağını, davacının yaptığı masrafların gebelikten kaynaklı olduğunu, mesanenin kesilerek uterusa ulaşılmasının olağan bir işlem olmadığını ve sezeryan ameliyatının komplikasyonu olduğunu, hekim tarafından bilerek yapılmayacağını, sezeryan işleminin komplikasyonun doğum teminatı içinde değerlendirilmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece, davacıda meydana gelen mesane rüptürünün sezeryan ameliyatının istenmeyen bir kompikasyonu olduğunun tıbben kabulünün gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf dilekçesinde; müvekkilinin önceden gelen mesane (idrar kesesi) sorunları nedeni ile klasik bir sezeryan işlemi ile yetinilmediğini ve aynı zamanda mesanenin de kesilerek bebeklerin bulunduğu rahime ulaşıldığını, bu nedenle mesanenin de opere edilmek zorunda kalındığını, ameliyatı yapan ve tanık olarakta dinlenen hekimin; bu durumun sezeryanın komplikasyonu olmadığını, davacının önceden bilinmeyen mesane rahatsızlığı nedeni ile bebeklere ulaşılabilmesi için zorunlu olarak mesanenin kesildiğini beyan ettiğini, müvekkilini 15 yıl takip eden hekimin de aynı beyanda bulunduğunu, ancak bilirkişi heyetinin mesanenin kesilmesini sezeryanın komplikasyonu olduğuna karar verdiğini, mahkemece müvekkilin tüm gebeliğini takip eden tanık hekimlerin görüşünü dikkate alarak davayı kabul etmesi gerektiğini, ancak tanık beyanlarının dikkate alınmadığı gibi kararda tanık beyanlarının neden kabul edilmediğinin de açıklanmadığını belirterek kararın kaldırılmasını ve davanın kabulünü talep ve istinaf etmiştir. Davalı vekili istinaf talebinin reddini savunmuştur.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava, sigorta hasar bedelinin rucüen tahsili için yapılan takibe itirazın iptali istemine ilişkindir. 6102 sayılı TTK’nın 1472. maddesinde halefiyet düzenlenmiştir. Maddede, sigortacının sigorta tazminatını ödediğinde, hukuken sigortalının yerine geçeceği, sigortalının gerçekleşen zarardan dolayı sorumlulara karşı dava hakkı varsa bu hakkın tazmin ettiği bedel kadar sigortacıya intikal edeceği ifade edilmiştir. Sigortalının tazminat alacağının hukuki temelinin haksız eylemden, kanundan veya sözleşmeden kaynaklanmış olması arasında hiçbir fark yoktur. TTK 1472. maddeden kaynaklanan halefiyet hakkı sigortacıya, zarar sorumlusundan, sigortalısına ödediği sigorta bedeli kadar talep hakkı ve bunun doğal sonucu olarak da zarar sorumlusuna karşı dava hakkını sağlamaktadır. Bu dava türüne doktrin ve uygulamada sigortacının rücu davası adı verilmektedir. Halefiyete dayalı olan rücu davasında, esas itibariyle sigortalının kendisine zarar verene karşı açacağı tazminat davasının, onun halefi sıfatıyla sigortacı tarafından açılmasıdır. Her tazminat davasında olduğu gibi, sigortacının açtığı rücu davasında da davalının kusurunu ve zararı ispat etmek davacı sigortacıya düşer. Halefiyete dayalı sigorta rücu davasında sigortacı halefiyet hukuki ilişkisi sebebiyle ancak selefinin sahip olduğu haklara sahip olur. Sigortacı halefiyete dayanarak rücu davasını zarar sorumlusu aleyhine yönelttiğine göre sigortalının zarar sorumlusuna karşı açacağı tazminat davasında sigortalı neyi ispat etmesi gerekiyorsa, sigortacıda bu davada onu ispat etmekle yükümlüdür. Dosya kapsamından; davacı ile davalı sigorta şirketi arasında, 24/08-2013-2104 tarihli “Bireysel Sağlık Sigorta Poliçesi” düzenlendiği, davacı sigortalının 27/12/2013 tarihinde sezeryan ameliyatına alındığı, sezeryan sırasında mesana rüptürü/idrar kesesinin yırtılması nedeniyle de operasyon yapıldığı, davacının yapılan mesane işlemi için sigorta bedeli talep etmişse de, davalı sigortacının, davacının yaptığı masrafların gebelikten kaynaklı olduğu ancak doğum teminatının tüketildiği gerekçesiyle sigorta bedeli talebini reddetmesi üzerine eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, davacıda meydana gelen mesane rüptürünün sezeryan ameliyatının istenmeyen bir kompikasyonu olduğunun tıbben kabulünün gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, davacı taraf karara karşı istinaf yoluna başvurmuştur. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, sezeryan sırasında ayrıca yapılan mesane ameliyatının sezeryanın komplikasyonu mu yoksa bebeklere ulaşılabilmesi için zorunlu olarak yapılan işlem mi olduğu noktasında toplanmaktadır. Davaya konu Sağlık Sigorta Poliçesi Özel Şartları’nın C.1 maddesi; “Normal doğum, sezeryan giderleri, gebelik muktad kontrollerine ait giderler ve gebelik ve doğumun neden olduğu rahatsızlıklara ilişkin giderler (zorunlu kürtaj, düşük, düşük tehdidi, gebelik kusmaları, doğum sonrası komplikasyonları vb.) doğum giderleri teminatı dahilinde ödenir” hükmünü düzenlemektedir. Tanık olarak dinlenen hekimler beyanında; davacının idrar kesesinin rahimin üst duvarına yapışık olduğunu, rahime ulaşmak için zorunlu olarak mesanin kesilmek durumunda kalındığını, bu durumun sezeryanın komplikasyonu olmadığını, davacının önceden bilinmeyen mesane rahatsızlığı nedeni ile bebeklere ulaşılabilmesi için zorunlu olarak mesanenin kesildiğini beyan etmişlerdir. İlk derece mahkemesinde alınan bilirkişi heyeti raporunda; ameliyat raporunda; mesane rüptürü/ idrar kesesi yırtılmasının davacıya yapılan sezeryan sonucunda ikiz bebeklerin doğumunun gerçekleşmesi ve rahmin kapatılması sırasında farkedildiğinin ifade edildiğini, bu nedenle mesane rüptürünün sezeryan ameliyatının istenmeyen bir komplikasyonu olduğunun kabulü gerektiğini, mesane yaralanmasının tek başına bağımsız bir hastalık olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığını ve doğum teminatı içinde değerlendirilmesi gerektiğini, ancak doğum sürecinde yapılan işlemler nedeniyle doğum teminatının tüketildiğini belirtmişlerdir. Davacının rapora itirazı üzerine alınan ek raporda; sezeryan sırasında batın açıldığında, rahime ulaşmak için mesane yaralanmasının önceden öngörülmesinin mümkün olmayacağını, ameliyat raporunda mesane rüptürü olduğunun ifade edildiği, cerrahi kesi halinde bunun rüptür olarak tanımlanmaması gerektiğini belirtmişlerdir. Ameliyat raporunda mesanenin yükselmiş olduğu, mesane üzerinde klivaj bulunarak uterusa girildiği ve ikizlerin doğumunun sağlandığı, uterusun kapatılmasından sonra mesane rüptürünün farkedildiğinin beyan edilmesi karşısında, mesane yaralanmasının tek başına bağımsız bir hastalık olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı, yapılan sezeryan ameliyatı ile ameliyat sırasında oluşan mesane rüptürü arasında açık bir illiyet bağı bulunduğu, bu nedenle mesane rüptürünün sezeryan ameliyatının istenmeyen bir komplikasyonu olduğunun kabul edilip doğum teminatı içinde değerlendirilmesi gerektiği, ancak doğum sürecinde yapılan işlemler nedeniyle doğum teminatının tüketildiği anlaşıldığından mahkemece davanın reddine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir. Açıklanan nedenler ile ilk derece mahkeme kararında hukuka aykırılık görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 bendi gereğince esastan reddine karar verilmesine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Dosya kapsamı ve delil durumuna göre İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve hukuka uygun olduğundan HMK’nın 353/1.b.1 Maddesi gereğince davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan REDDİNE, 2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30-TL maktu karar ve ilam harcının, davacı tarafından peşin olarak yatırılan 31,40-TL harçtan mahsubu ile bakiye 27,90-TL harcın davacıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, 3-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma yapılmadığından istinaf vekalet ücreti taktirine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 353 / 1-b/1 bendi ile aynı kanunun 361. Maddesi gereğince kararın taraflara tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.23/09/2021