Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2018/1738 E. 2021/812 K. 24.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1738 Esas
KARAR NO : 2021/812
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 29/12/2017
NUMARASI : 2014/1488 Esas, 2017/1234 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 24/06/2021
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; taraflar arasında düzenlenen 29/01/2008, 25/05/2011 ve 30/12/2011 tarihli güvenlik hizmet sözleşmeleri ile müvekkilinin davalı şirkete güvenlik hizmeti verdiğini, sözleşme hükümleri gereği müvekkili şirketin davalı şirkete verdiği hizmet kapsamında çalışan personelin kıdem ve ihbar tazminatları ile izin alacaklarının davalıdan talep edilebileceğini, müvekkili şirketin bu kapsamda dava dışı işçisinin hak edeceği ücretlerin davalı tarafa fatura edileceğinin ihtar edildiğini, ancak davalının ödeme yapmaya yanaşmadığını, müvekkilinin işçisine 8.743,82 TL ödeme yaptığını, alacaklarının tahsili için davalı aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile takip başlattıklarını, ancak davalının takibe haksız itiraz ettiğini belirterek davalının takibe itirazının iptali ile takibin devamına, alacağın en az % 20’si tutarında icra tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevabında; itirazın iptali davasının bir yıllık hak düşürücü sürede açılmadığını, davacı şirket personelinin işçilik alacaklarından davacının sorumlu olduğunu, taraflar arasındaki hizmet sözleşmesi 1 yıldan az olduğundan kıdem ve yıllık izin ücreti istenemeyeceğini, davacının müvekkili aleyhine takip başlattıktan sonra işçilik alacağının büyük kısmını işçisine ödediğini, bu nedenle borç doğmadan müvekkili hakkında takip başlatıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI Mahkemece; taraflar arasındaki hizmet alım sözleşmesi gereği davacının anılan işçilik alacaklarını davalıdan talep edebileceği, davalıdan talep edilecek miktarın ise 8.069,31 TL asıl alacak ve 6,40 TL işlemiş faiz olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile takibin toplam 8.075,71 TL alacak üzerinden devamına, fazla talebin reddine, alacak likit olmadığından icra tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ Davalı vekili istinaf talebinde; tarafların ticari defterleri incelenmeden karar verildiğini, davacının işçisinin müvekkili şirket bünyesinde çalışmadığı ve taraflar arasında hizmet alım ilişkisinin bulanmadığı süreler yönünden de alacağa hükmedildiğini, davacının işçisinin müvekkili işyerinde çalışmasının 1 yıldan az olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir.Davacı vekili istinaf talebine cevabında; müvekkilinin işçisinin davalı işyerinde 4 yıl 11 ay 1 gün çalıştığını, taraflar arasında hizmet alım sözleşmesi gereği müvekkili personelin davalıya ait işyerindeki çalışmaları sırasındaki kıdem, ihbar ve izin ücretlerini davalıdan talep edebileceğini belirterek istinaf talebinin reddini istemişir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE Dava, hizmet bedelinin tahsili için yapılan takibe itirazın iptali istemine ilişkindir.Dosya kapsamından; taraflar arasında güvenlik hizmeti verilmesi hususunda hizmet sözleşmesi düzenlendiği, davacının hizmet bedeline dahil olduğu gerekçesiyle personel kıdem, ihbar ve yıllık izin ücretinin tahsili için 8.743,82 TL asıl alacak ve 375,51 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 9.119,33 TL alacağın tahsili için 08/05/2013 tarihinde davalı aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile takip başlatıldığı, davalının takibe yasal süresinde itiraz ettiği, itiraz dilekçesinin davacı alacaklıya tebliğe çıkartılmadığı, ancak davacı alacaklının itiraz dilekçesinin bir nüshasını elden tebliğ aldığı, 1 yıllık hak düşürücü süre içinde itirazın iptali davasının açıldığı anlaşılmaktadır.Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, davalı taraf karara karşı istinaf yoluna başvurmuştur.Taraflar arasındaki uyuşmazlık; davacı güvenlik şirketinin davalıya hizmet verdiği süreçte hizmeti yerine getiren personelinin kıdem, ihbar ve izin alacaklarını davalı şirketten talep edip edemeyeceği ve talep edebilecekse miktarı; davacı şirketin davalıya hizmet verdiği süre ve davacı personelinin davalı işyerindeki çalışma süresi hususlarında toplanmaktadır.Bilirkişiler 21/10/2015 tarihli raporlarında özetle; davacının personeli …’ın hizmet alım süresinde davalı işyerinde çalışmasının 2 yıl, 6 ay ve 19 gün olduğunu, davacının davalıdan toplam 4.794,63 TL kıdem, ihbar ve izin ücreti ile 6,40 TL işlemiş faiz talep edebileceğini belirtmişlerdir.Bilirkişiler 31/01/2017 tarihli ek raporunda ise; anılan davacı personelinin davalı işyerindeki çalışmasının 4 yıl, 11 ay, 1 gün olduğunu, davacının davalıdan toplam 8.075,71 TL kıdem, ihbar ve izin ücreti ile 6,40 TL işlemiş faiz talep edebileceğini belirtmişlerdir. Bilirkişiler 2 ek raporlarında da aynı hususu tekrarlamışlardır.Taraflar arasında düzenlenen 29/01/2018 tarihli sözleşmenin 7.c, diğer sözleşmelerin ise 8/d maddesinde, güvenlik personelinin davalı adına çalıştığı süreye karşılık gelen ihbar ve kıdem tazminatlarının yükümlülüğünün davalı şirkete ait olduğu; yine 29/01/2018 tarihli sözleşmenin 7.d maddesinde diğer sözleşmelerin ise 8/f maddesinde, güvenlik personelinin senelik izne çıkması nedeniyle yapılan personel takviyesinde ortaya çıkan maliyetin davalıya fatura edileceğinin kararlaştırıldığı görülmüştür. Dosya kapsamı ve bilirkişi incelemesinden, davacı güvenlik şirketi personeli …’ın hizmet alım süresinde davalı işyerindeki kıdem ve hizmet süresinin 4 yıl, 11 ay, 1 gün olduğu anlaşılmaktadır. Taraflar arasındaki hizmet alım süresinde davacı personelinin davalı işyerindeki çalışma süresine karşılık gelen kıdem tazminatı ile ihbar tazminatı ve izin ücretinin sözleşmeye göre davalıdan talep edilebileceği ve anılan alacak toplamının 8.069,31 TL ve işlemiş faizinin ise 6,40 TL olduğu bilirkişi raporunda tespit edilmiş olup, mahkemece bu miktarlar yönünden takibe itirazın iptaline karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir.Açıklanan nedenler ile ilk derece mahkemesi kararında hukuka aykırılık görülmediğinden davalı vekilinin istinaf talebinin HMK’nın 353/1.b.1 bendi gereğince esastan reddine karar verilmesine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;1-Dosya kapsamı ve delil durumuna göre İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve hukuka uygun olduğundan HMK’nın 353/1.b.1 Maddesi gereğince davalı tarafın istinaf başvurusunun esastan REDDİNE,2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa gereğince alınması gereken 551,65 TL nispi karar ve ilam harcının, davalı tarafından peşin olarak yatırılan toplam 138,90-TL harçtan mahsubu ile bakiye 412,75-TL harcın davalıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA,3-Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma yapılmadığından istinaf vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 353/1-b/1 bendi ile aynı kanunun 362/1a Maddesi gereğince kesin olmak üzere Hakim …’ın muhalefeti ve oy çokluğu ile karar verildi.24/06/2021
MUHALEFET ŞERHİ Yargı harçlarına, 02.07.1964 tarihinde kabul edilen 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 1/1-1.bendinde yer verilmiştir. Yasanın birinci kısmı “Yargı Harçları” üst başlığını taşımaktadır. “2”. maddenin 1. fıkrasında, yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı olan tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olacağı belirtilmiştir. Mükellef üst başlığı ile 11. maddede, genel olarak yargı harçlarını, davayı açan veya harca mevzuu olan işlemin yapılmasını isteyen kişilerin ödemekle yükümlü olacağına yer verilmiştir.Harç alma ölçüleri ve nispetleri üçüncü bölümde 15. vd maddelerde düzenlenmiştir. Değer esası üst başlığı ile 16. maddede, değer ölçüsüne göre harca tabi işlemlerde (1) sayılı tarifede yazılı değerlerin esas alınacağı, 21. maddede yargı harçlarının (1) sayılı tarifede yazılı nispetler üzerinden alınacağı, 28. maddede, nisbi karar ve ilam harçlarının dörtte birinin peşin geri kalanın, kararın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde ödeneceği, bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olmasının, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konulmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmeyeceği belirtilmiştir.492 sayılı Harçlar Kanunun 2. maddesinde ifade edilen (1) sayılı tarife “Yargı Harçları” dır. Tarifede, yargı harçları, “Mahkeme Harçları” üst başlığı ile, 1- Başvurma harcı, 2- Celse harcı, 3-Karar ve ilam harcı olarak, karar ve ilam harcı ise nisbi ve maktu harç olarak ayrı ayrı düzenlenmiştir. Başvurma harcı bölümünde, alınması gereken harç tutarları, derece ve yüksek mahkemeler ayrı ayrı belirtilerek, karar ve ilam harcı kısmında ki maktu harç bölümünde ise yine derece ve yüksek mahkemeler ayrı ayrı gösterilmiştir, karar ve ilam harçlarından nisbi harç bölümünde, “a” bendinde, konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden şeklindeki genel açıklamadan sonra, özellik arzeden uyuşmazlıklarda ki harç oranlarına yer verilmiş, “e” bendinde ” …Yukarıdaki nispetler Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Yargıtay’ın tasdik veya işin esasının hüküm altına aldığı kararlar için de aynen uygulanır” hükmüne yer verilmiştir. Çoğunluk görüşü, söz konusu bu düzenleme kapsamında, davalı taraftan, Bölge Adliye Mahkemesi’ne başvurusu halinde, Harçlar Kanunu düzenlemesi kapsamında, nisbi harca tabi davalarda, bu nispette harç alınması gerektiği kabul edilerek bu nispetler üzerinden harç alınmakta, işlemler yapılarak, hüküm tesis edilmektedir.Devletin gördüğü kamu hizmeti, kural olarak parasızdır. Fakat, davada kişilere özel hukuk alanındaki haklarına (alacaklarına) kavuşmaları için yardım edildiğinden, yapılan giderin bir kısmının mahkemelerin hizmetinden yararlanılanından alınması uygun görülmüştür ki, kişilerden makbuz karşılığı alınan paraya yargılama harcı denir. (Prof.Dr.Baki Kuru, İstinaf Sistemine göre yazılmış Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, sayfa, 583,Ağustos 2017).
Hukuk yargılamalarında uygulanan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da geçen “kaybeden öder” ilkesi, tarafların yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine İlişkin düzenlemeleri ifade eder (Anayasa Mahkemesi’nin 2013/1793 Esas,18.04.2014 tarihli kararı).Bu açıklamalar doğrultusunda, bir uyuşmazlıkta, kaç defa harç alınması gerektiği ve Bölge Adliye Mahkemeleri’ne dair Harçlar Kanununa bağlı tarifenin “e” bendinde ki düzenlemenin ne şekilde yorumlanması gerektiği üzerinde durulması gerekecektir.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 323. maddesinde yargılama giderleri düzenlenmiş, maddenin 1-a ) bendinde, celse, karar ve ilam harçları başta olmak üzere yargılama giderlerine yer verilmiştir. Aynı yasanın 326/1. fıkrasında, kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği belirtilmiştir. Yani kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan, nisbi karar ve ilam harcından davalı taraf sorumlu olacaktır. Bu durumda, ilk derece mahkemesi tarafından, tarife üzerinden hesaplanan gerekli nisbi harcın davalıdan tahsiline ve davacının peşin olarak karşılamış olduğu harcın ise yine kabul ve red oranına göre, mahkeme masraflarının davalıdan alınmasına karar verilmesi yasanın emredici düzenlemesidir. Davalı tarafça karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulması halinde yine aynı tarife üzerinden harç alınmaktadır. Bu durumda, davalının istinaf başvurusunun reddi ve Yargıtay nezdinde temyiz kanun yoluna başvurusu halinde bir kez daha aynı nispette harç ödemek zorunda kalması kaçınılmaz olacaktır. Nisbi tarifeye tabi davalarda, istinaf kanun yoluna başvuran davalı taraftan nisbi harcın alınmasının öncelikle, 492 sayılı Harçlar Kanununun 28. maddesinde ki düzenlemeye uygun olduğunun kabulü mümkün görülmemektedir. Söz konusu yasada ki, bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olmasının, kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmeyeceği düzenlemesi karşısında ve sonuç olarak ilk derece mahkemesi tarafından belirlenen harcı ödemeden kanun yoluna başvuru hakkı tanınan tarafa, bu kez aynı veya yakın oranda harç yatırması ediminin yüklenmesi, yasal düzenlemenin bir anlamda işlevsiz hale getirilmesi sonucunu doğurabilecektir. Bu husus, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 2011/4159 Esas, 2011/8902 Karar ve 16.06.2011 tarihli ilamında (özetle )” Davanın niteliği gereği nisbi harca tabi davalardan olduğu gerekçesiyle, davacının dava açılırken, yargılamanın sonunda davanın redle sonuçlanması durumunda yükümlü tutulacağı maktu harçtan daha fazla tutardaki harcı yatırmakla yükümlü tutulması ve ödendiği takdirde dava sonunda alınması gereken maktu karar ve ilam harcının bu miktardan mahsup edilerek kalanının isteği durumunda kendisine geri verilmesi veya yargılamanın sürdürülebilirliğinin bu miktarın ödenmesi ön koşuluna bağlanması, belirtilen 28” inci madde lafzı ve ruhu İle çeliştiği gibi Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” başlığını taşıyan 36’ncı maddesinde yer alan “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içinde ki davaya bakmaktan kaçamaz” hükmünün de ihlali niteliğindedir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 03.11.2010 gün ve 2010/10-550 Esas, 2010/561 Karar sayılı ilamında da aynı görüş yaklaşım benimsenmiştir” ifadeleri ile açıklanmıştır.Adil yargılanma hakkı başlıklı, İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin (AİHS) 6.Maddesi, adil yargılanma hakkına İlişkin belli güvenceler tanınmıştır. Bu güvencelerden biri de bir yargı yerine başvuru hakkıdır. Buna göre kişinin bir hakkına ilişkin olarak bir yargı yerine başvurma hakkının güvence altına alınması gerekmektedir. Mahkeme önünde hak arama yolunun fiilen ya da hukuken geçici de olsa kapatılması veya bu hakkın fiilen ya da hukuken geçici de olsa kapatılması veya bu hakkın kullanılmasının imkansız kılacak şekilde bir takım şartlarla sınırlandırılması AİHS’nin 6.maddesinin ihlali anlamına gelebilecektir. ( AİHM ‘nin 26 Haziran 2007 tarihli 25321 /02 başvuru No ‘lu Ülger / Türkiye kararı ; TBB Dergisi ,sayı 86, 2009).HMK ‘nın sekizinci kısmında “Kanun Yolları” düzenlenmiş, birinci bölümde “İstinaf “ kanun yoluna yer verilmiştir. Yasanın 341. maddesinde ise istinaf yoluna başvurulabilen kararlar belirtilmiştir. 344. maddede, istinaf dilekçesi verilirken, istinaf kanun yoluna başvuru için gerekli harçlar ve tebliğ giderleri de dahil olmak üzere tüm giderlerin ödeneceğine yer verilmiştir. Ne şekilde ve hangi oranda harcın alınması gerektiği, 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince tespit edilecektir .5235 sayılı “Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun” nun 3. maddesinde ” Adli yargı ikinci derece mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleridir” düzenlemesine yer verilmiştir.Yukarıda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere, tarifenin 1/e bendinde ki işin esasının hüküm altına aldığı kararlar içinde aynen uygulanacağı şeklinde ki kararlardan anlaşılması gereken, kararı ilk derece mahkemesi yerine geçerek vermesi ve icrai kabiliyeti söz konusu olan kararlar olduğunun kabulü isabetli olacaktır. Çünkü buna dair hüküm verilmeden önce, ilk derece mahkeme kararı kaldırılmakta ve sonuç olarak ikinci, derece mahkemesi olarak verilen yeni bir hüküm oluşmaktadır. İlk Derece Mahkeme kararlarına dair istinaf başvurusunun esastan red kararları (Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2018/4601 Esas, 2019/6115 Karar ve 02.10.2019 tarihli, 2018/1356 Esas, 2019/6937 Karar ve 07.11.2019 tarihli ilamlarında, Bölge Adliye Mahkemelerinde alınan harçlara ilişkin karşı oy görüşünde ayrıntılı şekilde her yönü ile açıklandığı üzere) icra edilebilir karar niteliğinde değildir. İlk derece mahkeme kararı geçerliliğini devam ettirmektedir.İstinaf başvurusunun reddine ilişkin karar temyiz incelemesi olmadığı için onama kararı da değildir (Pekcanıtez -Atalay – Özekes sh.583, Konuralp, Uluslarası Toplantı sh.260,100 soruda istinaf ve temyiz sh 99 ) Bölge Adliye Mahkemesinde, istinaf başvurusunun esastan reddinde, işin esası hakkında yeni bir karar verilmemektedir.Açıklanan nedenlerle ve özellikle Harçlar Kanunu ile bağlı tarife hükümleri, 5235 sayılı Kanun ve ilgili tüm yasal mevzuat, ulusal ve uluslararası yargı kararları kapsamında, ilk derece mahkeme kararı kaldırılarak esas hakkında karar verilmedikçe Bölge Adliye Mahkemelerinde nisbi değil maktu karar ve ilam harcı alınması gerektiği kanaati nedeniyle, çoğunluğun nisbi harç alınmasına dair görüşüne katılmadığımı ve hükmün ilgili bentlerine muhalif kaldığıma dair görüşümü bildiririm.