Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1480 Esas
KARAR NO: 2021/538
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 29/03/2018
NUMARASI: 2016/716 Esas, 2018/295 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 15/04/2021
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirketin gümrük müşavirliği hizmeti vermekte olup davalı şirketin gümrük işlemlerinin de müvekkili tarafından takip edildiğini, ancak davalının gümrük hizmetlerine ilişkin son faturalarını ödemediğini, borcun ödenmesi için davalı tarafa Beyoğlu … Noterliğinin 11/05/2015 tarihli ihtarnamesinin tebliğ edildiğini, davalının ihtara cevabında, müvekkili şirketten ayrı bir tüzel kişilik olan … Tic. Ltd. Şti’nden alacaklı bulunduklarını ve bu alacaklarını davacının borcuna mahsup ettiklerini, ancak anılan şirketin müvekkili şirketten farklı tüzel kişiliğe sahip olduğunu, alacaklarının tahsili için İst. And. … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlattıklarını, davalının takibe haksız itiraz ettiğini belirterek itirazın iptaline ve davalının alacağın % 20’si tutarında icra tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili 04/10/2017 tarihli ıslahla davasını alacak davasına dönüştürerek 52.065,58 TL alacağı temerrüt tarihinden işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının aynı alacağa ilişkin İst. And. … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile de takip başlattığını, takibe 08/06/2015 tarihinde itiraz üzerine takibin durduğunu, bir yıllık hak düşürücü süre içinde itirazın iptali davası açılması gerekirken davacının 2016/3626 Esas sayılı dosya ile mükerrer takip başlattığını, Yargıtay 15 HD’nin 2004/1784 Esas, 2004/4153 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere ilk takibe itirazın iptali için bir yıllık hak düşürücü süre içinde dava açılmadığından, ilamsız takibin düşeceğini ve aynı alacak için yeniden ilamsız takip yapılamayacağını, ikinci takibe karşı açılan itirazın iptali davasının dinlenmeyeceğini, ayrıca müvekkilinin … Tic. Ltd. Şti’nden alacaklı olup davacı ile anılan şirket arasında organik bağ olduğunu, alacaklarını davacının alacağından mahsup ettiklerini belirterek davanın reddini ve davacının kötüniyet tazminatına mahkum edilmesini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İlk derece mahkemesi; davalının faturalara konu hizmeti almadığına yönelik savunması bulunmadığı, davalının dava dışı … Ltd. Şti’nden olan alacağı ile davacıya borcunu mahsup ettiğini savunmuşsa da, iki şirketin adresleri ve iştigal alanlarının farklı olduğu, bu nedenle tüzel kişilik perdesinin aralanması şartları oluşmadığından mahsup talebinin yerinde olmadığı, davacının davasını, 57.723,98 TL asıl alacak ve 4.732,58 TL işlemiş faiz olarak toplam 62.456,56 TL üzerinden açmışsa da, ıslah ile davasını alacak davasına dönüştürerek 52.065,58 TL’nin tahsilini talep ettiği gerekçesiyle 52.065,58 TL’nin 16/05/2018 tarihinden işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davalı vekili istinaf talebinde; Yargıtay HGK kararı gereği, davanın tamamen ıslahında yeni açılan dava ilk davanın devamı niteliğinde olduğundan, zamanaşımı ve hak düşürücü sürenin ilk davanın açıldığı tarihteki durumuna göre dikkate alınması gerektiğini, ilk takibe itiraz üzerine bir yıllık hak düşürücü süre içinde dava açılmadığını, davacı şirket ile … şirketinin hakim sermaye ortağının aynı kişi olduğunu, her iki şirketin yetkilisinin de aynı hakim ortak olduğunu, bu nedenle aralarında hukuki ve organik bağ bulunduğundan mahsup defilerinin kabulü gerektiğini belirterek kararın kaldırılmasını ve davanın öncelikle usulden aksi halde esastan reddine karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir. Davacı vekili, istinaf talebinin reddini istemiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava, cari hesap alacağının tahsili için yapılan takibe itirazın iptali istemine ilişkin iken, ıslah ile alacak davasına dönüştürülmüştür. Davalı taraf; davacının 29/05/2015 tarihinde başlattığı ilk takip dosyasında süresinde itiraz ettiklerini, davacının bir yıllık hak düşürücü süre içinde itirazın iptali davası açmadığını, davacının aynı alacak için 25/02/2016 tarihinde mükerrer takip yaptığını, bu takibe de yasal süresinde itiraz etmeleri üzerine itirazın iptali davası açıldığını, ancak ilk takibe yönelik itirazın iptali davasının bir yıllık hak düşürücü süre içinde açılmadığından, ilamsız takibin düşeceğini ve aynı alacak için yeniden ilamsız takip yapılamayacağını, ayrıca davacı şirket ile hukuki ve organik bağı olan dava dışı şirketten alacakları olup bu alacaklarını davacının alacağına mahsup ettiklerini belirterek öncelikle davanın usulden reddine aksi halde davanın esastan reddine karar verilmesini istemiştir. Taraflar arasında davaya konu faturada belirtilen hizmetinin verildiği ve hizmetin bedeli konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.Uyuşmazlık; ilk takibe itiraz nedeniyle eldeki davanın hak düşürücü süre içinde açılıp açılmadığı, davacının dava dışı şirketten olan alacağının, davacının alacağından mahsup edilip edilmeyeceği noktasında toplanmaktadır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 176 ve devamı maddelerinde ıslah kurumu ayrıntılı şekilde düzenlenmiş olup, 176. maddede, davanın her iki tarafının yargılama usulüyle ilgili bir işlemini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği, ancak aynı dava içerisinde bu yola sadece bir kez başvurabileceği; 177/1. maddede ise, ıslahın tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceği belirtilmiştir. Somut olayda, davacı vekili 04/10/2015 havale tarihli dilekçesi ile nihai hüküm tesis edilmeden önce, yargılama devam ediyor iken, tam ıslaha ilişkin yasal hakkını kullanmış, açılan itirazın iptali davasını alacak davası olarak ıslah ettiğini belirtmiştir. Davacının, usul ekonomisi ilkesine de esasen uygun düşen ıslah hakkını kullanması usül ve yasaya uygundur. Davalı taraf, ilk takibe itiraz üzerine bir yıllık hak düşürücü süre içinde itirazın iptali davası açılmadığını savunmuşsa da, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.11.1997 tarih ve 19-761/999 sayılı ilamında, bir yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açılan itirazın iptali davasının ıslah yolu ile alacak davasına dönüştürülmesinin ve alacak davası olarak karara bağlanmasının mümkün ve geçerli olduğu belirtilmiştir. Ayrıca, Davalı tarafça da belirtildiği üzere; davanın tamamen ıslahında yeni bir dava açılmamış sayılacak, tamamen ıslah edilen dava ilk açılan davanın devamı niteliğinde olduğundan bunun doğal sonucu olarak, zamanaşımı ve hak düşürücü süre ilk davanın açıldığı tarihteki duruma göre dikkate alınacaktır. Ancak somut olayda, dava alacak davasına dönüştürüldüğüne göre, itirazın iptali davasındaki bir yıllık hak düşürücü sürenin alacak davasına uygulanması mümkün değildir. Buna göre bir yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açılan itirazın iptali davasının ıslah yolu ile alacak davasına dönüştürülmesinin ve alacak davası olarak karara bağlanması mümkün ve geçerlidir. Kaldı ki ilk takipte davalı borçlunun takibe itirazının, davacı alacaklıya tebliğ edildiğine dair bilgi ve belge de olmadığı gözetildiğinden, itirazın iptali davasının dahi bir yıllık hak düşürücü sürede açılmadığından söz edilemeyecektir. Diğer taraftan davalı taraf, dava dışı … Tic. Ltd. Şti’nden alacakları olup, bu şirket ile davacı şirket arasında hukuki ve organik bağ olduğunu, alacaklarını, davacı şirketin alacağından mahsup edilmesini talep etmiştir. TBK’nın 139. maddesi uyarınca, iki kişi, karşılıklı olarak bir miktar para veya özdeş diğer edimleri birbirine borçlu oldukları takdirde, her iki borç muaccel ise her biri alacağını borcuyla takas edebilir. Buna göre takasın mümkün olması için iki tarafın karşılıklı olarak birbirlerinden alacaklı olması gerekmektedir. Davalının davacı şirketten alacağı olmayıp, dava dışı … Ltd. Şti’nden olan alacağını, davacının alacağı ile takas etmesi mümkün değildir. Davacı ile dava dışı şirket farklı tüzel kişiliklere sahip olup, adresleri ve iştigal alanları da farklıdır. Bu nedenle davalı tarafın bu yöndeki istinaf talebi de yerinde görülmemiştir.Açıklanan nedenler ile ilk derece mahkeme kararında hukuka aykırılık görülmediğinden, davalı vekilinin istinaf talebinin esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;1-Dosya kapsamı ve delil durumuna göre İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve hukuka uygun olduğundan HMK’nın 353/1.b.1 Maddesi gereğince davalı tarafın istinaf başvurusunun esastan REDDİNE,2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 3.556,59-TL nispi karar ve ilam harcının, davalı tarafından peşin olarak yatırılan toplam 889,15-TL harçtan mahsubu ile bakiye 2.667,44-TL harcın davalıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, 3-Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma yapılmadığından istinaf vekalet ücreti taktirine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 353/1-b/1 bendi ile aynı kanunun 362/1a Maddesi gereğince kesin olarak oybirliği ile karar verildi.15/04/2021